23 Ekim 2012 Salı

Cumhuriyet 89. Yaşında

Kimden Ataturk

Çok kısa bir süre sonra çifte bayram yaşayacağız. Önce Kurban bayramı geliyor. İkinci bayram ise 89. yılını kutlayacağımız Türkiye Cumhuriyetinin yani kendi küllerinden yeniden doğan büyük bir ulusun doğum gününün kutlaması.

Dostum Haluk Başaklar bana bir mail gönderip kutladı sağolsun. Mailinde yazanlar Can Yücel'den. Çok hoşuma gittiği için burada da paylaşmak istedim.
----

YAŞASIN CUMHURİYET

Gölköy adında bir yer varmış Gelibolu'da
Televizyonda gösterdiler geçen gün.
Gelenek edinmiş köy halkı,
"ben kendimi bildim bileli bu böyledir"
Diyor muhtar:
29 ekim'de toptan sünnet ederlermiş çocuklarını...
Derken ekranda entarili bir çocuk belirdi
Kirvesi tutmuş kolundan
Yatırdılar bir kamp yatağına,
Ardından sünnetçi olacak zat boy gösterdi
Elinde bıçağıyla,
Çocuk kaldırdı başını, bağırdı:
"yaşasın cumhuriyet" diye
Bunun üzerine de ekran karardı

Korkarım bu, sade gölköylülerin değil, umumuzun
Sade küçüklerimizin değil, büyüklerimizin de
Düştüğü bir tarihsel yanılgı
Çünkü sünnet değil, farzdır cumhuriyet

CAN YÜCEL
----

Derhal bunu bir görsele çevirdim ve Facebook'da paylaştım. Facebook'da böylesi daha çok dikkat çekiyor diye. Kaybolmasın burada da dursun bari. Görselde kullandığım Atatürk fotoğrafını da daha çok amatörken renklendirmiştim. Onu da bu sayfada en tepede görüyorsunuz. Neredeyse tüm medya organları ve televizyonlar kullandı ve halen de kullanıyor. Gördükçe hoşuma gider.

22 Ekim 2012 Pazartesi

Kaldıraç Etkisi ve Garip Bir Girişimci ile Karşılaşmam


Devrim Demirel ile 1991'lere uzanan bir arkadaşlığımız var. Birlikte Yusuf Öztoprak ve Hakan Günel'ın PC Günlüğü Dergisi'nde yazıyorduk. Yıllar sonra 2008'de kendisiyle birlikte bir süre çalışma imkanı da buldum .

Devrim 2011 yılında Bilkent Üniversitesi Girişimcilik Kulübü (hayır, dövüş kulübü değiller!) davetlisi olarak bir konferans vermişti. Adı da "Kaldıraç Etkisi". Bu konferansın adından aynı isim bulan bu yeni kitapta, kimi yüz yüze, kimi ise Yeni Medya'dan tanıdığım pek çok İnternet Girişimcisinin deneyimleri yeralıyor. Kitabın bir web sitesi de var http://www.kaldiracetkisi.com/. Ayrıca Twitter'da @kaldiracetkisi hesabında paylaşılacak içerikler de derlenip bir e-kitaba dönüştürülecek.

Kitaba şöyle bir göz attım, en kısa süre içerisinde de okur bitiririm sanırım. Kitabın yayınlanmış olduğunu duyunca gidip yakındaki bir alışveriş merkezinin (365) içindeki D&R'dan aldım. Tamam ne var İnternet'ten alsam gecikecekti, onu bekleyemedim gittim aldım işte.

Bir "Girişimci" ile yaşadığım rastlantısal olay:

365 Alışveriş Merkezinin otoparkında tam aracıma binmiş gidiyordum ki, yanıma bir Clio park etti kornaya bastı, içerideki adam gülümseyip, bana bakıyor bir yandan da konuşuyor.

Açtım penceremi "birine benzettiniz galiba" dedim. Adam: -Yok ben arabanın servisinde (benim aracı gösterip) ustayım ondan el ettim. Deyince, inanılmaz zayıf hafızama küfrederek: "ha tamam merhaba nasılsın?" dedim. Arabasını gösterip "e bu araba ne peki? dedim (Aracı benimkinden farklı bir markaydı, e servis ustası neden başka marka araç alsın değil mi?). Bunları yazıyorum ama o anda hala olaya uyanmış değilim. Adam, "aracı dayımla Konya'dan aldık, yeni bu" dedi. Sonra "dur Konya'dan bal getirdim sana bir kutu vereyim" dedi. Ben, "yok istemem, sağol" falan demeye kalmadı. Adam, aracından çevik bir hareketle inip, arkaya geçti ve elinde bal renginde ama sanki yoğunluktan ve renkten sınıfta kalacak bir sıvı içeren plastik bir kapla yanıma geldi. Sanırım bana verip 30 - 40 lira isteyecekti ki "biz balımızı toptan Datça'dan getiriyoruz, hanım bu senin balı çocuklara yedirmez dedim." O zaman vazgeçti, bıraktı yakamı.

"İşe bak ya, bile bile lades diyordum" diye düşünerek oradan uzaklaştım.

Hasbelkader satış ekibi yönettim ama hiç böyle satıcı görmemiştim. Uyanığa bak sen! Bir de uyanık ve dikkatli geçinip telefonda arayan satıcıları 3-4 kelimede saf dışı bırakan benim gülünecek halime bakın! Uyanık ve dikkatli olmalı! Kimbilir, bal diye ne satacaktı adam bana :)) Gel de paronoyaklaşma bu ülkede.

Aklınızda olsun böyle bir satış tekniği türetmiş tipler kah bal, kah orijinal parfüm diyerek sizi de dolandırmaya çabalayabilir. Sanırım alışveriş merkezleri de bu tür kişilere karşı otoparklarını daha dikkatli korumalılar. Ne de olsa haksız rekabet. Alışveriş merkezinin içinde bal satmaya kalksanız katlanacağınız maliyeti düşünün ;).

Yaa işte böyle, az daha İnternet'in "Kaldıraç Etkisini" okuyayım derken, dolandırıcıların hedefi oluyordum. İşte bu da benim "girişim" öyküm :))

Bumerang Türkiye'nin En İyi Blog ve Web Sitelerini Ödüllendiriyor


Türkiye’deki blog ekosistemini geliştirmek amacı ile 2007 yılında kurulan ve bünyesinde 20 bini aşkın bağımsız yayıncının yer aldığı Bumerang, Türkiye’nin en iyi blog ve web sitelerini ikinci kez ödüllendirmeye hazırlanıyor.

Bumads ile İçerik Aşkına

"Bumads ile İçerik Aşkına" konsepti ile hazırlanan etkinlik, 29 Kasım Perşembe günü Hilton Convention Center’da gerçekleşecek. Gizmodo Chief Editörü Matthias Sternkopf başta olmak üzere sektörün önemli isimlerinin katılacağı, sosyal medya, bloglar ve content marketing gibi başlıkların konuşulacağı konferans ile başlayacak etkinlik sonunda, katılımcılar aldıkları eğitimi belgeleyen sertifikanın da sahibi olacak.

“Bumads ile İçerik Aşkına” etkinliği Türkiye’nin en’lerinin seçileceği Bumerang Ödülleri‘yle devam edecek.

“En Tarz Blog” “En Çalışkan Blog” “En Sosyal Blog” “En Bilge Forum” “En İyi Yerel Site” ve "En Uyumlu Site" kategorilerinde düzenlenecek olan ödül töreninde “Jüri Özel Ödülü” de dahil olmak üzere toplam 7 site sahibi The New iPad kazanacak. Ayrıca tüm finalistler sürpriz hediyelerle ödüllendirilecek.

Bumerang kullanıcı paneli üzerinden kolayca başvurulabilen yarışmada, başvuru onayından sonra “sms oylaması”na geçilecek. Sonrasında ise her kategori, kendi alanında uzman jüri üyeleri tarafından değerlendirilecek.

Dünyaca ünlü bloggerlar, sektörün önde gelen markaları, reklam ajansları ve basının katılacağı "Bumerang Ödülleri"nde müzik dünyasının sevilen isimi Mirkelam ve İskender Paydaş sahne alarak konuklara unutulmaz dakikalar yaşatacak.

Siz de Türkiye’nin en iyileri arasında yer almak istiyorsanız Bumerang’a kayıtlı olan blogunuz/siteniz ile 15 Kasım 2012 tarihine kadar bumerang.hurriyet.com.tr’den yarışmaya başvurabilirsiniz.

Eğer hala Bumerang üyesi değilseniz kolayca üye olabilir, başvurunuzu üye girişi yaparak gerçekleştirebilirsiniz.

Bir bumads advertorial içeriğidir.

17 Ekim 2012 Çarşamba

Electroworld Müşteri Memnuniyeti (Acer Aspire 5560 MS2319 arızası)

Geçtiğimiz Ağustos ayında (30.08.2012) kampanyasını görünce Ankara'da 365 alışveriş merkezinden Electroworld mağazasından bir Acer Aspire 5560 Serisi MS2319 modeli dizüstü bilgisayar aldım.

Aynı mağazadan daha önce işyeri için de 4-5 dizüstü almıştım pek bir sorun yaşamadık. Hatta bu satırları yazdığım Samsung RV511 modeli dizüstünü de oradan almıştım.

Acer işin doğrusu 1000 TL fiyatla alınabilecek 4 çekirdekli DDR3 ramli fişek gibi bir aletti. Özellikle de fazla ısınmıyor olması alış nedenlerinin önünde geliyordu. 45 gün geçmeden bilgisayar bir anda açılmaz hale geldi. Boot etmemek değil, elektrik geliyor ancak ana kartın çalıştığına dair hiç bir belirti yok.

Topladım mağazaya götürdüm cihazı. Müşteri hizmetlerindeki hanım beni teknik servise yönlendirdi. Teknik servisteki arkadaş inceledi, çalıştırmaya uğraştı, dikkatle vidaları açılmış mı diye kontrol etti. Kasada deformasyon var mı diye baktı. Neyse ki elimi bile sürmemiştim ;) Sonuçta "servise göndereceğiz" dedi. Beni tekrar Müşteri Hizmetlerindeki hanıma yönlendirdi.

Hanımefendi cihazı ince ince gözden geçirdi. İki vuruk tespit etti üzerinde. Bir de kullanımdan dolayı kılcal çizikler. Ben zar zor gördüm bir şeyler ama artık kalıp hatası mıdır, yoksa gerçekten vuruk mudur, emin olamadım. Tavırları pek hoş olmasa da, hanım kız (!) bayağı bir debelenip formu hazırladı imzamı ve diz üstü bilgisayarı teslim aldı.

Sonuç itibarıyla şu anda evde adam gibi bir bilgisayar yok. Bakalım servis ne yapacak? Umarım tamamen değiştirirler de bir daha aynı alet gelip, gelip gitmez servise.

Haa aklımdayken bir daha 365'deki Electroworld mağazasından çöp almamaya karar verdim. "Neden?" derseniz, müşteriye nasıl davranacaklarını bilmiyorlar. Ben onların bu dünyada insan formunda bulundukları süreden daha uzun  zamandır elektronik ve bilgisayarla uğraşıyorum, neyi bozduysam üzerime aldım ama ben bir şey yapmadan bozulan cihaz yüzünden de suçlu muamalesi görmek hoş değil, daha kibar olabilirlerdi ki o hallerine bile ağzımı açıp bir şey demedim.

Kendileri bilirler.

15 Ekim 2012 Pazartesi

Ivr Teknolojisi Hiç Bu Kadar Hararetli Kullanılmamıştı

Son günlerin en gözde Facebook uygulamalarından bir tanesi de Lipton Ice Tea Hararetmatik. Lipton Ice Tea Türkiye sayfası üzerinden ulaşabildiğiniz Hararetmatik uygulaması, IVR teknolojisiyle gerçekleştiriliyor. Türkiye’de ilk defa, yapılan şakayı kayıt etme özelliğine sahip bu teknolojiyle oturduğunuz yerden istediğiniz arkadaşınızı şakalayabiliyorsunuz. Bunun için tek yapmanız gereken, Facebook listenizdeki arkadaşlardan dilediğinizi seçip telefonunuzu ve hararetini yükseltmek istediğiniz arkadaşın telefonunu yazmak. Bu basit işlemden sonra Türkiye’nin son dönemdeki gözde komedyenlerinden İsmail Baki tarafından canlandırılan 5 ayrı telefon şakasından birini seçebiliyorsunuz. Günde 3 şaka hakkınız var ve unutmayın her arkadaşınıza sadece bir defa telefon şakası yapabilirsiniz.

Olay sadece şakayla da bitmiyor tabi. Eğer arkadaşınız şakayı sonuna kadar dinleme sabrı gösterirse hem siz hem de o SMS ile birer çekiliş numarası almaya hak kazanıyor. Her hafta sonunda da en fazla çekiliş hakkı elde eden kişi ise içi dolu, özel bir Lipton Ice Tea dolabı kazanıyor.

İsmail Baki’nin birbirinden renkli taklitleri IVR teknolojisi iyi kullanıldığında ortaya gerçekten yaratıcı işler çıkacağını göstermiş. Teknolojik gelişmelerin gündelik hayatımıza böylesine keyif kattığı işleri çok seviyorum. Hatta şu satırları yazdıktan sonra listemden birkaç kişiyi şakama alet etmeyi düşünüyorum.

Uygulamanın linki burada.

https://www.facebook.com/liptonhararetmatik/app_395429340516909

Seslendirmenin yapıldığı stüdyodan kamera arkası görüntüler ise çok eğlenceli:

http://youtu.be/bmkAfVBRBT4



Bir bumads advertorial içeriğidir.

11 Ekim 2012 Perşembe

Radyo Yayınlarından Etkilenmeden Arabada Fm Vericiden Müzik Dinlemek


Halen bazı araç radyolarına usb hafıza kullanılamadığından alternatif olarak FM verici alanlar büyük şehirlerde bir türlü boş kanal bulup müzik dinleyememekteler.

Kalabalık FM vericilerin yayın yaptığı büyük şehirlerde daha rahat müzik dinlemek için yapacağınız oldukça basit.  Aracınızın radyo anteni sökülebilenlerdense, sökün. FM vericinizi radyodan öyle dinlemeyi deneyin.

Sonucun daha iyi olduğunu göreceksiniz. Olmadı mevcut radyo istasyonlarını dinlemeye devam :))

9 Ekim 2012 Salı

Şeytan Neye Benzer?


İyilik ve kötülük kavramlarının aslında birbirinden uzak değil, aynı bütünün parçaları olduğu konusuna daha önce değinmiştim.

Peki bu kötü siz olsanız, olduğunuz gibi görünerek, yani kötü olarak ortaya çıkar mısınız?

Düşünsenize, bize benimsetilmiş olan imajıyla Şeytan karşımıza çıkıp "hadi" dese, kaçınız onu izlersiniz? Hemen belirteyim, Şeytan'ın o görüntüsü Vatikan tarafından eski deniz tanrısı Poseidon'un değiştirilerek (böylece kitleler bilinçaltında eski tanrılardan da uzaklaştırılmış oldu) yeniden öne sürülmesinden ibarettir (her ikisinin ellerindeki çatalları hayal edin).

Söylencelere göre, Şeytan kibirlidir. Ama kendisine hak vermemek mümkün değil. Saf enerjiden ibaret bir varlıkken maddeden bir varlığa secde etmesi emredilince ister istemez bir iç muhasebesi yapmış bu melek. "Yahu ben saf enerjiyim, istediğime dönüşebilirim, ister madde, ister enerji, buysa sadece maddeden mamul insan!" Oysa enerji maddeye dönüşebilirse madde de enerjiye dönüşebilir ama o dönemde bu bilgi ya bilinmiyordu ya da Şeytan'ın gözünden kaçtı. Zaten biz de Einstein anlayıp anlatana kadar kadar bu bilgiden haberdar değildik. Sonuçta yıldız tozlarından mamul insan da bir gün yine saf enerjiye dönüşebilir (e=m*c2).

Dönelim Şeytan'ın aramıza gelse kim gibi görünmek isteyeceğine. Ben olsam, en sevimli varlık tercihim olurdu ama paytak bir ördek yavrusunu kim takip edip, dediklerini yapar ki? Bu nedenledir ki Şeytan en çok karizmatik liderlerin şekline bürünmeyi sever. Karizmatik liderler kimi zaman çılgınca kötü işler yapsalar da kitleler hipnotize olmuşçasına onu izlerler. Adolf Hitler buna iyi bir örnektir. Ressam olup unutulup gidecekken, lider olup kapkara bir döneme imzasını atmıştır. Milyonlarca insan da onun sapkın sisteminde tıkır tıkır çalışan çarklar haline gelmiştir.

Şeytan hep aramızdadır. Kimi zaman en yakınımızdaki dostlarımız, kimi zaman ise toplumun geleceğine yön verecek karizmatik bir lider! Ancak unutmamalı ki Şeytan o korkunç yüzü ve şekli ile bize görünmez Göründüğü şekil, hep tanıdık, sevilen ve popüler biridir ki ondan şüphe etmeyelim.

Akıllıca öyle değil mi?

4 Ekim 2012 Perşembe

Turkcell Cüzdan


Turkcell cüzdan tanıtımı http://medya.turkcell.com.tr/ adresinden yayınlandığı için başından sonuna kadar izleme fırsatım oldu.

Öncelikle iyi bir şey. Başta sadece NFC özelliği olan telefonlar için olduğunu düşünsem de aslında tüm Turkcell müşterilerinin yararlanabileceği bir ürün olduğunu görünce hoşuma gitti.

Turkcell tanıtımı biraz aceleye getirmiş hissine kapıldım çünkü uygulamaya destek veren banka sayısı şimdilik Garanti ve Akbank ile sınırlı gibi geldi bana. Bir de Mastercard ile uygulama destekleniyordu tanıtımda. Bakalım Visa da trene binecek mi?

Ülkemiz açısından bir ilk olan uygulama söyledikleri kadarıyla Dünya'da da bir ilk olma özelliği taşıyor.

Özetle cep telefonunuz cüzdan (nakit kredi kartı) gibi kullanabileceksiniz. Cüzdanınıza para yükleyip nakit cüzdan gibi kullanabileceğiniz gibi kredi kartınızı bağlayıp kullanmanız da mümkün. Böylece NFC'li cihazınız varsa yaklaştır öde noktalarını da kullanabileceksiniz.

CUZDAN yazıp 7777 numaraya sms atmanız başlangıç için yeterli. Telefonunuzun kapasitesine ve akıllılık düzeyine göre size gelecek linkten uygulama yükleme imkanınız bulunuyor. Ben yaptım http://www.turkcell.com.tr/turkcellcuzdan adresine gidip bakın diye bir SMS aldım. Baktım tabi ama anladığım kadarıyla çok yeni olması nedeniyle kolayca erişilemiyor uygulamaya. :) Oysa T-Market dışında Google Play'de de uygulama hazır ve kullanılabilir olmalıydı. Sanırım bir kaç gün içerisinde hallolur.

Turkcell diğer operatörlerin konu üzerine eğilmeleri üzerine alel acele bir lansman yapmış gibi oldu. Vodafone'un "cep nakit" kartı da benzer hizmetler getirecek olabilir ve onun da tanıtımı aynı zamana rastladı.

Bakalım tüketicinin tepkisi ne olacak? Bana sorarsanız kullanımın yaygınlaşması için en az bir sene uğraşmak lazım. Umarım araya ekonomik kriz, savaş vb. faktörler girmez.



3 Ekim 2012 Çarşamba

Pratik Tavuklu Mantarlı Meksika Fasulyesi Yemeği


Yemek yapmak ancak ona kendimden bir şeyler kattığımda hoşuma gidiyor (uyduruyorum kafamdan bir şeyler anlayacağınız).

Aşağıda tarifini verdiğim yemeği yapması son derece kısa sürüyor. 15-20 dakika içinde yenmeye hazır hale geliyor.

Lezzeti derseniz hiç fena sayılmaz. Deneyin, beğeneceksiniz.

Malzemeler (4 Kişi):

- Büyük Meksika (kırmızı) Konservesi
- 300 gr tavuk döneri
- Küçük rendelenmiş veya küp doğranmış domates konservesi
- Küçük, dilimlenmiş mantar
- İki orta boy soğan
- 4 diş sarımsak
- 1 adet kırmızı acısız taze biber
- 1 kesme şeker
- 1,5 çay kaşığı tuz
- 2 yemek kaşığı sıvı yağ
- 1 çay kaşığı köri
- 1 yemek kaşığı soya sosu



Soğanları küp doğrayın, sarımsakları ayıklayıp birlikte yağda pembeleştirin. Küçük dilimlenmiş biberi ekleyip içine tuz, şeker, soya sosu ve köriyi atın.

Domatesleri ekleyin 1,5 su bardağı soğuk su ekleyin. Kaynayana kadar bekleyin. İnce doğradığınız tavuk dönerini içine ekleyin. 2 dakika kadar pişirin.

Son olarak Meksika fasulyesini üzerine ekleyin ve 5 dakika kadar pişirin.

Öneri: Makarna ve yoğurtlu patlıcan salatası ile birlikte servis edin.

Afiyet olsun.

28 Eylül 2012 Cuma

Samsung Galaxy S III Ekran Görüntüsü Alma


Samsung Galaxy S 3 Android telefonda ekran görüntüsü almak için

HOME ve AÇMA düğmelerine aynı anda 1 saniye kadar basılı tutmanız yeterlidir.

Kolay gelsin.

26 Eylül 2012 Çarşamba

80'li Yılların Müzikleri


80'li yıllar müzik açısından gerçekten çok büyük gelişmelerin yaşandığı bir dönem. Amerikan ve İngiliz belki biraz da Alman ve başka ülkeler ağırlıklı parçalar günümüzde hala dinlenebilir ve keyifliler.

Aslında 70'lı yıllarda parlak bir döneme girileceği belliymiş. Ardından güzel ritimler, güzel sözler gelmiş.

Bu dönemde yaşayanlar bilir. Devlet ve Polis radyoları dışında radyo yok ve televizyon desen yabancı müzik İtalyan şovları (Rafeella Carra) ve Mireille Mathieu'dan ibaret. Radyo'da Sezen Cumhur Ünal ve Aykut Sporel hakim. Kendilerince o dönemde müzik endüstrisindeki havayı yansıtıyorlar. Ama şimdilerde anlıyoruz ki her şeyi tam aksettirememişler. Ama bu onların suçu değil tabi.

Neyse ki şimdilerde Youtube var da zamanda geri gidip 80'lerin video kliplerini seyredebiliyoruz. Bundan yararlanıp kendimce zamanın müziklerinin bir koleksiyonunu Pinterest'te paylaştım.
http://pinterest.com/burcakcubukcu/music-that-i-like/ adresinden ulaşabilirsiniz.


O dönemin özellikle stüdyo'da çekilen ve devşirme seyircilerin sahne çevresinde toplanmış halde o nefis müziklere gayet sakin bir şekilde eşlik edişleri beni benden alır :) Buyrun izleyin nasıl ruhsuz bir seyircinin olduğunu. Sanatçıların morali iyi bozulmamış.



Keyifle dinlediğim 80'li yıların müziklerindeki ince sesli erkeklerin ağırlığı ise şimdilerde fark ettiğim bir husus. Sanırım o dönemde yaratıcılıkları ve yetenekleri öne çıkan ve efemine sanatçılar çokça başarılı olmuşlar. Seslerine sağlık.

Tabi, Sezen Cumhur Ünal'ın Müthiş tercümeleri ve arada yaptığı efsane dil sürcmeleri de unutulur gibi değil. "Pink Floyd ve Arkadaşları", "Belinda Karlisle" (aynen Türkçe okuyun) gibi beni benden alan bombaları. "Çikolata Renkli Şarkıcı" nitelemesi. Ne günlermiş. :))

İyi yıllarmış 80'li yıllar. Değerini bilemedik o ayrı :(

14 Eylül 2012 Cuma

Apple Nerede Hata Yapıyor iPhone 5, 6, ... 30?


Steve Jobs yaşasaydı, sanırım bu aralar yeni bir ürün için çabalıyor olurdu. Boyu uzamış ve bir iki makyaj yapılmış yeni iPhone, beklentisi yüksek iPhone kullanıcılarını tatmin edecek mi? Yakında göreceğiz.

Sorun sadece davalarla yavaşlatılmaya çalışılan Samsung'un yeni telefonunun (Galaxy S III) birkaç ayda dünyada 20 milyon satış yapması ve Android'in piyasaya yavaş yavaş hakim olmasında değil. Hatta en büyük rakibi olan Samsung'dan donanım için hafıza entegresi falan alıyor olmasında da değil.

Apple günümüzdeki haline tüketiciyi beyninden vuran ürünlerle geldi. Akıllı bir tasarım ve yazılım bileşkesi ile çıkarttığı yeni ürünlerle kasasını doldurdu.

Şimdi ise yeni bir ürün yok ortada. Böyle nereye kadar gidebilir ki? Süpernovaya dönüşüp çevresindekileri de yakıp yok ettikten sonra kara delik mi olur, bilemiyorum.

Ancak Apple bu güne kadar hep yenilikleri ve endüstriye ilham kaynağı olan ürünleri ile para kazandı. Endüstri hep onu takip etti. Ne zaman ki geçildi ve gerilere düştü, yeniden küllerinden doğana kadar rölantide kaldı.

Geçtiğimiz seferde Steve Jobs maceralarından sonra geri dönmüş ve Apple'ı kurtarmıştı. Bakalım bu defa gittiği yerden geri gelebilecek mi?

Kim bilir belki de bir sonraki "büyük şey" Jobs'un geri dönüşü olur.

Olur mu, ne dersiniz?

Dijital ve Teknoloji Dünyasının Kalbi Webit 2012'de Atacak


Avrupa, Ortadoğu ve Afrika (EMEA) bölgesinin gelişmekte olan dijital, teknoloji ve girişimcilik ekosisteminin küresel çapta tek etkinliği Webit Kongresi, dünyanın dört bir yanından 150’den fazla konuşmacıyı 10-11 Ekim tarihlerinde İstanbul’da ağırlayacak. Kongre’nin 60 ülkeden altı bin delegeyi bir araya getirmesi bekleniyor.

Gelişmekte olan EMEA pazarlarına odaklanan dünyanın tek uluslararası dijital, teknoloji ve girişimcilik ekosistemi etkinliği Webit Kongresi (www.WebitExpo.com), 10-11 Ekim 2012 tarihleri arasında İstanbul Lütfi Kırdar Uluslararası Kongre ve Sergi Sarayı’nda düzenlenecek.



Dijital, telekomünikasyon ve inovasyon dünyasının öncüleri, yatırımcılar, girişimciler, hükümet temsilcileri ile Google, eBay, Unilever, BBC, Coca-Cola, Microsoft, Facebook, Yahoo! gibi birçok markanın üst düzey yöneticilerini bir araya getiren etkinlik,  2012 yılında İstanbul’a taşınıyor.

Kongre, sadece iki gün içinde 60’ın üzerinde ülkeden altı bini aşkın ziyaretçiye, dünyanın dört bir yanından 150 konuşmacıya, yedi paralel konferansa, Webit Ödül Töreni’ne ve 50’nin üzerinde uluslararası ve yerel katılımcının yer alacağı ticaret fuarına yapacağı ev sahipliği ile eşsiz bir şölene hazırlanıyor. Webit, EMEA bölgesinden ve dünya genelinden katılacak misafirler için çok büyük bir network imkanı da sunuyor.

TEKNOLOJİ DEVLERİ İSTANBUL’DA BULUŞUYOR

İstanbul’da Ekim ayında düzenlenecek kongre, Google, Facebook, Adobe, Intel, Mozilla, Yandex, PayPal, IBM, Opera, Qualcomm, Digital Ecosystems gibi dünyanın en yenilikçi şirketleri ile Forrester, Boston Consulting Group, Arthur D Little gibi araştırma ve danışmanlık şirketlerinden tanınmış konuşmacı ve üst düzey yöneticileri katılımcılar ile buluşturacak.

Edelman, OMD, G2, DDB Tribal, LBi, Huge gibi iletişim dünyasının lider firmalarının direktörleri ile Ferrero, Nokia, Renault’nun üst düzey marka temsilcilerinin ve TechCrunch, The Next Web, Wall Street Journal’dan dijital medya temsilcilerinin yanı sıra Webit 2012, Etihad Etisalat (Mobily), Mobinil (Africa), Deutsche Telekom AG, Orange, Azerfone Telekom firmalarının CEO’ları da dahil olmak üzere birçok ünlü isme ev sahipliği yapacak. Bakanlar ve üst düzey hükümet temsilcileri ise e-Yönetişim’in geleceğini masaya yatıracak.

Webit’e Türkiye’den konuşmacı olarak katılacak yöneticiler arasında ise Yandex Türkiye Yönetim Kurulu Başkanı Mehmet Ali Yalçındağ, PayPal Türkiye Ülke Direktörü Kıvanç Onan, Google Bölgesel MEA Pazarlama Müdürü Mustafa İçil, Mikro Ödeme Sistemleri Kurucusu ve CEO’su Alper Akcan, Mobilera Kurucu Ortağı ve Pazarlama Başkan Yardımcısı Arda Kertmelioğlu, Peak Games Kurucu Ortağı ve ve CSO’su Rina Onur, euro.message CEO’su ve Kurucu Ortağı Altuğ İnci ve Qualcomm Türkiye Genel Müdürü Barış Ruacan ile Garanti Bankası İnteraktif İletişim ve Tasarım Müdürü Evrim Ersoy yer alıyor. Ayrıca, Doğuş Medya Grubu Televizyon ve Video konulu özel bir panele ev sahipliği yaparken, IAB Türkiye ise Türkye’nin Dijital Manzarası başlıklı bir sunum yapacak.

Sektör liderleri ile temasa geçin

Konferanslar, atölye çalışmaları ve panellerin yanı sıra kongre aynı zamanda, sektör liderleri ve profesyonellerinin bir araya gelerek işletmeleri için yeni ticari ipuçları edinebilecekleri, işbirlikleri ve bağlantılar sağlayabilecekleri, bu sayede işlerini bir üst düzeye çıkarmak üzere network oluşturabilecekleri bir ortama da zemin oluşturuyor.

e-Academy Yönetim Kurulu Başkanı ve Webit Kongresi’nin Kurucusu Plamen Russev (www.Russev.com) “Webit Kongresi, Avrupa, Ortadoğu, Afrika ve dünya genelindeki diğer pazar oyuncuları için öncü rolü oynuyor, dijital ve teknoloji dünyasının sınırlarını zorluyor, trendleri belirliyor ve yeni iş fırsatları yaratıyor. Webit Kongresi, sektör adına söz söyleyen önemli konuşmacıların ve dünyanın önde gelen yöneticilerinin bölgesel pazar oyuncuları ile bir araya geldiği ve iş fırsatlarını keşfettiği tek etkinlik. Geçen yıl Bulgaristan’ın başkenti Sofya’da düzenlenen Webit’te beş bini aşkın ziyaretçiyi ağırladık. Bu yıl da İstanbul’da, 60 ülkeden altı bini aşkın ziyaretçinin dijital dünyanın geleceğinin belirleneceği etkinlikte aramızda yer almasını bekliyoruz” diye devam etti.

Webit’12’ye kaydolmak, etkinlik, konuşmacılar, gündem ve bundan önceki Webit etkinlikleri hakkında daha fazla bilgi sahibi olmak için http://www.webitexpo.com/ adresini ziyaret ediniz.

Webit Kongresi destekçileri:
Digital Ecosystems, Yandex, PayPal, Softlayer, Garanti Bankası, Gemius, IHS, ThinkDigital, Crimtan, ikoo, Qualcomm. Platinum medya ortakları: Doğuş Medya Grubu, Kinetic, Nokta.

Webit Kongresi, dünyada aralarında IAB Europe, Çevrimiçi Yayıncılar Derneği (OPA), Avrupa İletişim Ajansları Derneği (EACA), EGTA, Arap ICT Örgütü (AICTO) gibi tüm önde gelen uluslararası sektörel ve ticari derneklerin stratejik sektörel desteği ve çok sayıda yerel ve bölgesel dernek, devlet, sektör ve ticaret kuruluşlarının desteği ile düzenlenen tek etkinlik olarak öne çıkıyor.

Bir bumads advertorial içeriğidir.

9 Eylül 2012 Pazar

Yaşamdaki İşletme Körlüğümüz


İşletme körlüğü: Devamlı olarak aynı ortamda bulunmaktan dışarıdan birinin kolayca dikkatini çekecek aksaklıkları görmemek olarak tanımlanabilir.

İşte aynı körlük nedeniyle yaşamımızdaki gariplikler, dışarıdan bir göze garip gelecek aksaklıkları fark etmeyiz.

Dünya'ya bir bakın. Zenginliklerin büyük bölümü kısıtlı bir grubun elindeyken insanlar başka bir yerde açlıktan ölebiliyor. Bizler evlerimize "bu yıl hangi dev ekranı alsak?" diye düşünürken dünyanın başka bir bölümünde elektriği bile olmayan insanlar sağlıklı yaşamaya çalışıyorlar. Acayip değil mi?

Alışkanlıklarımız ve onların kaynaklarına bakın. Gelenek ve görenekler. Aslında çoktan ölmüş insanların takıntıları değil mi?

Gerçekleri anlamaya çalışmak yerine, geleceğe hükmetmek istemiyor muyuz? Oysa gelecek ancak bu günü anlayarak şekillendirilebilir. Geleceği anlayabilmek için gidilen falcılar ise aslında hayal pazarlayan dolandırıcılar değiller mi? Geleceği gerçekten gören hangi falcı loto oynamak yerine neden bir sürü insanın ağız kokusunu çeksin? Ya karakterimizi şekillendiren şeyin 12 burç olduğuna inanmak da nesi?

Peki ya dilencilerin kerametine inanmak nedir? Yaratana sizden daha yakın olsalar, o halde olurlar mı?

Kendini geliştirmeyen insan her şeye inanabilir. Uçan atlara, orman perilerine, hiç bir kanıt görmese de gri uzaylılara ya da dünyanın tepsi gibi düz olduğuna.

Oysa dikkat ederseniz, belki de gözünüzün önünde duran gerçeği fark edebilirsiniz. Kendinize sorun: "Her söyleneni peşinen kabul mü ediyorum? Yoksa verileri akıl süzgecimden mi geçiriyorum?".

Akıl süzgecinin de okuyarak öğrenerek mükemmelleştiğini unutmayalım.

27 Ağustos 2012 Pazartesi

Datça Nerede?

Bu sene de Datça tatil için kaçış mekanımız oldu. Kalacak bir yerimiz olması büyük avantaj. Dolayısıyla otel, butik otel derdine düşmeden Türkiye'nin en güneybatı ucunda yıllardır yazların en güzel zamanlarını yaşıyoruz.
Ancak Datça'nın baharının da bir o kadar şaşırtıcı ve güzel olduğunu satır arasında da olsa belirtmek lazım.

Yukarıdaki tabela 2 yönden ilginç. Ben 15-20 yıl önce ilk geldiğimde sayı 4000 civarındaydı. Yeni rakam, alınan göçü göstermesi yönü ile ilginç.

Diğer taraftan arkada sol altta kalmış levha ne alakaysa bilemedim? Ama ne yalan söyleyeyim işe yaramış Datça'da hiç hurdacı görmedim.

Datça'ya nereden, nasıl gidilir?
Uçak zor bir seçenektir. Dalaman hava alanından 1,5 saat Marmaris, ardından da 1,5 saat ikinci bir vasıta ile gitmeniz gerekir. Bodrum hava alanından gelirseniz feribot saatine kadar bekleyip (17.00 gibi) iki saatlik bir yolculuk sonunda ulaşabilirsiniz.

Karayolundan otobüs ile gelirseniz bir uyuyup, uyandığınızda kendinizi Datça'da bulursunuz (Ankara-Datça 12 saat İstanbul-Ankara'da benzer bir süre tutuyor ama onlar Marmara denizinde feribot ile bir nebze kısaltabiliyorlar yollarını). Otobüsler gece gittiklerinden gün kaybınız olmuyor, kendi otomobilinize göre daha avantajlı.

Otomobil ile yol genellikle güzel geçiyor. %80 çift yol var güzergahta. 10 - 12 saat direksiyon sallamak zor olsa da değiyor.

Sanırım Datça'nın bu kadar güzel kalmasının nedenlerinden biri bu erişim engeli.

Datça'ya özgü bir palmiye türü olan Datça Hurması


Neden Datça'da Tatil Yapmalı?
Tatil, sizin için kalabalıktan ve gürültüden kaçmak ise Datça bu konuda mükemmel bir seçenektir. Ana caddesinde en kalabalık zamanda yolun ortasında durup, yolcu indirip bindirseniz bile hiç korna sesi duymayacağınız sakin bir ilçedir. Koyları birbirinden güzel olmakla kalmayıp genelikle el değmemiş yerlerdir. Burada "5 yıldız her şey ultra dahil" sanayi tipi otel bulamazsınız. Belki kaldığınız moteller de dünyanın en iyi odalarına sahip değildir ama doğa da başka türlü bu kadar güzel kalmazdı sanırım. Gençseniz, burası tatil için tam bir eziyet mekanı, adam gibi bar, disko vs. yok!

Neler yapılır?
Ana caddesi üzerinde ev yemekleri yapan makul fiyatlı yerler bulabileceğiniz gibi deniz kenarında (sahiden kenarı. Geceleri masalar kumsala atılıyor) birbirinden lezzetli yemekler yiyebilirsiniz (adam başı 60-100 TL ödediniz mi, patlayana kadar yer, içersiniz).

Denize girmek için en akıllıca yöntemlerden biri gezi tekneleri'dir. Kısa yemekli tur için adam başı 20-25 TL verirsiniz üstelik balık, makarna, salata da dahil. Uzun tur biraz yorucu da olsa Kız Kumu, Selimiye sadece Marmarislilerin tekelinde değil ya? Uzun tur da dönemine göre 30-40 TL'ye mal olur. Ancak hangi plaja gidip öğle yemeği ve bir iki içeceği katsanız bu kadar ödeyeceğinizi de düşünün.

Karaincir Plajı

İki şezlong kiralayıp keyfinize bakabilir, daha ucuza deniz sefası da yapabilirsiniz.

Otel Mare'ini önündeki emektar iskele ve arka planda Yunan adası Simi.

Çekinmeyin, beldenin hemen içindeki tüm plajlar ve deniz tertemiz. Liman eskisi gibi pırıl pırıl bir suya sahip değil ama orada bile hala denize girebilirsiniz.

Hemen beldenin biraz dışında Kargı koyu var (şehir içinden de geçen minibüsler mekik seferler yapar). İster kendi imkanlarınızla gidin, denize girin, ister oradaki işletmelerden yararlanın keyifli bir mekandır. Yeşim Bar'a giderseniz (adına bakmayın güzel bir plaj ve işletmedir) meşhur yemekleri "Çökertme"yi deneyin. Hem etli, hem tavuklusunu yapıyorlar.

Mesudiye, Datça'nın biraz dışına (20 km kadar) kaçarsanız görülesi bir yerdir. Ancak oldukça küçük ve kapalı sahili biraz da gezi teknelerinin uğrak yeri olduğundan denizi bulanıkçadır.

Az daha ileride Palamutbükü vardır. Hem kalınabilecek küçük moteller hem de gün boyu ağaç altında gölgede oturup yeyip içebileceğiniz, upuzun bir sahil şeridine sahiptir. Bana sorarsanız Badem Motel'in bademli tavuk'unu deneyin. Akşam gelirseniz, tabi ki balık daha iyi bir tercih olacaktır. Burada da akşamları masalar denizin 1, 2 metre dibine atılıyor.

Bunlar benim favori mekanlarım daha pek çok yer var.

"Lüks olsun, kalamam ben öyle!" diyorsanız.
Yıldan yıla pıtrak gibi otel, butik otel açılıyor. Bu sene sevgi yolu (sahilden gidilen yürüme yolu) üzerinde 2 otel daha hizmete girmişti mesela, biri yel değirmenlerinden esinlenilmiş. Diğeri yılların deniz kenarı bahçesinde  4 seneden beri inşaatı süren ve sonunda biten. Karaincir plajında yılardır atıl duran (Ali'in yerinin yanı) yapıyı bile elden geçirmişler önündeki metruk havuzu da yenileyince olmuş size bir butik otel daha :)


Datça'ya gelen ünlülerin mekanı Otel Mare'dir. Güzel bir havuzu (deniz suyu) ve denizin dibinde olan otel yürüme mesafesinde şehre ulaşılabildiği için tercih edilir. Yanınızda ünlü bir sanatçı güneşleniyorsa şaşırmayın derim. Genellikle gösteri için gelen sanatçılar da kalmak için burayı kullanırlar.

Datça genelli sit alanı olduğundan (laf aramızda her yerde tarihi yerleşim yerlerinin kalıntıları var, ancak  kazılar tamamlanmadığından turistik açıdan atıl durumda) kolay kolay sanayi tipi oteller buraları işgal edemeyecek gibi görünüyor. Yıkarıdaki fotoğrafın en sağındaki otel yıllardır kapalı. Nedeni ise sit alanında kaçak yapılmış olması diye düşünüyorum.
Harabelerin arasından denize inen merdiven ve Datça'ın içinde harika bir koy (yukarıdaki fotoğrafın solunda görülen yolun devamında)

Datça kiralık yazlık?
Datça'da kalmak için tek yol otel, motel, pansiyon da değil. Pek çok ev, sezon boyunca atıl kalacağına kiralanıyor. Zamanınız varsa neden olmasın? Bir yaz Datça'da kalmak hayatınızda fazladan en az 2 ay ekleyecektir.

Son söz: Gidin, görün, kendiniz keşfedin.

9 Ağustos 2012 Perşembe

LÖSEV Gönüllüsü Olmak Bir Ayrıcalıktır...


Büyük LÖSEV Ailesi, lösemili&kanserli çocuk ve ailelerin bu zorlu mücadelede yalnız olmadıklarını göstermek için sevgi ve azimle çalışan bir vakıftır. LÖSEV kurulduğu 1998 yılından bugüne dek faaliyetlerini duyarlı kişi ve kuruluşların destekleri ve binlerce GÖNÜLLÜSÜ’nün katkılarıyla gerçekleştirmiş; Türk halkının konu hakkında daha bilinçli ve duyarlı olmasıyla beraber tedavide %91'lere çıkardığı başarısını %100’e çıkartmayı hedeflemiştir.


LÖSEV'e gönlünü veren gönüllüler LÖSEV’in her etkinliğinde aktif rol almakta, vakıf çalışmalarına aktif katılım göstererek çocukları hayata bağlamaktadırlar.

Yüreğinde paylaşım ve sevgiye yer olan herkesi Lösev gönüllüsü olmaya davet ediyoruz.

Lösev gönüllüsü olabilmek için aşağıdaki formu doldurmanız yeterli: http://bit.ly/losevgonullusu
Lösev’i Facebook’ta takip etmek için: www.facebook.com/losev0660
Lösev’i Twitter’da da @losev1998 hesabından takip edebilir, #LosevHayatVerir hashtag’i ile  paylaşımlarınızla destekleyebilirsiniz.
Bir bumads sosyal sorumluluk içeriğidir.

7 Ağustos 2012 Salı

Android Telefondaki Kişiler Listesinden Google+ Çevrelerini Temizlemek


Android işletim sistemimdeki kişilerin yavaşladığını farketmemle başladı her şey. Çift çekirdekli telefonumda birini arama çalıştığımda bir yavaşlık vardı ki sormayın.

Yahu işletim sistemi 4.1.1 (Jelly Bean), telefon deli hızlı ama eşim aradığında bile resminin çıkması için 3. çalışı bekliyorum.

Sorumluyu biliyorum aslında. Google+ uygulamasına girmeye çalıştığımda "kişileri ekleyeyim mi?" diye sormuştu bir kez. Yanlışlıkla eklemiştim ben de.

Her yere baktım ama Google+ Çevreleri (Circles) kişilerini telefon listemden nasıl temizleyeceğimi bulamadım bir türlü.


Sonunda 4.0 sonrası işletim sistemlerindeki güzel bir özellik geldi aklıma. Google+ programının Ayarlar  > Uygulamalar > Google+ bölümüne ulaşıyoruz. Önce "Durmaya Zorla" tuşuna basıyoruz. Ardından "Verileri temizle" kısmına ve "Önbelleği temizle" kısmına tıklıyoruz ve telefon rehberimiz eski haline dönüp tertemiz oluyor. (Bende silmeden önce 230 MB veri vardı bu arada. Sanırım yavaşlamanın nedeni belli oldu)

Daha sonra Gmail hesabınıza gidip tüm kişilerinizin bir yedeğini alın. Ne olur ne olmaz ;).


Telefonunuzda Ayarlar  ˃ Uygulamalar ˃ Kişi Deposu uygulamasını (Tüm uygulamaları görecek şekilde arama yaparak) bulun. Verileri temizleye basın.

Telefonunuz senkronizasyon yaparak Google'daki bilgileri tekrar alacaktır. 

Tabi Google+ programınızın verilerini silmiş olduğumuzdan ondaki çevreleriniz gelmeyecek bu defaki senkronizasyonda. Ta ki siz bir yanlışlık yapıp programa çevreleri dahil et diyene kadar. Ama yapsanız bile artık nasıl kurtulacağınızı biliyorsunuz.

Google bence ciddi bir düşüncesizlik örneği yapıp bize deveyi hendekten atlattığı için bu garipliği düzeltir umarım.

Kolay gelsin.

5 Ağustos 2012 Pazar

Bir Yaşıma Daha Girdim


Sabah eşim öpüp kutlayana kadar unutmuştum yeni yaşımı.

Ardından gelen telefonlar arkadaşların Facebook'dan yazdıkları da eklenince iyice farkına vardım ki bir yaşıma daha girmişim. :)

Az kalmış 50 yılı tamamlamaya...



Geçmiş doğum günlerimi hatırlamaya çalıştım ama pek bir şey kalmamış aklımda. Her nedense Akçay SSK Dinlenme tesislerinde arka taraftaki çardakta kutladığım kim bilir kaçıncı doğum günüm geldi aklıma. Kakaolu bir pasta ve yüzlerini hatırlayamadığım tatilci arkadaşlarım. Kakaolu pastaları sevmem. Ama zaten artık öyle pasta da yapılmıyor üzerindeki kaplama katıya yakın olan.

Dedim ya 50'ye az kalmış doğum günlerinin de pek bir heyecanı yok artık ama hayat güzel.

23 Temmuz 2012 Pazartesi

Galaxy Nexus GPS Sorunu


Galaxy Nexus Jelly Bean (4.1.1) güncelleştirmesini yaptıktan sonra GPS'in uydulara kilitleneme sorunu yaşandığı rapor edilmiş.

Ben de aynı sorunu yaşadım. Hatta bir ara "güneş rüzgarları mı neden oluyor?", "uydular bozuldu galiba" diye düşünmüştüm. Açık alanda bile normalde en az 8 uydu görmesi gerekirken uyduları bulamıyordu cihaz.

Meğer bir program hatası soruna neden oluyormuş. Sanırım yakında çözerler.

Ancak hemen halletmek isterseniz şuradaki makaleye göre çözüm basit.


ÇÖZÜM:
İngilizce
Settings - Location services, “Google’s location service,” tikini kaldırın ve yeniden koyun. Hepsi bu kadar!

Türkçe
Ayarlar - Konum Hizmetleri, "Google'ın konum hizmeti" tikini kaldırın ve yeniden koyun. Hepsi bu kadar!

18 Temmuz 2012 Çarşamba

İşten Ayırma Süreci İçin Barışçı Çözümler Nasıl Uygulanır?


Pozitif kurum kimliğine kavuşmuş, profesyonelce yönetilen işletmelerde işten ayırma sürecini acısız ve taraflara zarar vermeden, barışçı yöntemle gerçekleştirmek neden iyidir?

  • İnsana verilen değer açısından içeridekiler ve dışarıdan bakanlar üzerinde olumlu etkisi vardır.
  • İşten ayrılan personelin yaşadığı sarsıntıyı (travma) azaltır.
  • Diğer çalışanların işten ayrılma kabusu ile stresli ve verimsiz çalışmalarının önüne geçer.
  • Uzun hukuki süreçler için yapılan masrafları azaltır.
  • İş barışını ve aidiyet duygusunu artırır.
  • Gelecek korkusu ile stresli çalışanları rahatlatır.
Peki işten ayırma ile ilgili ne tür uygulamalar gerçekleştirilebilir?


  • Öncelikle çalışanlar yetkinlikleri, yaptıkları iş ve konumlarına ve kıdemlerine göre değerlenmelidir (bir tür iş değerlendirmesi). 
  • Her çalışan için Bireysel Emeklilik çözümleri en baştan sağlanmalıdır (İşveren belirli oranda bir prim ödemesini yapar).
  • Kanuni gerekler yerine getirilmeli (kıdem ve ihbar tazminatı, kullandırılmamış izin karşılıkları vb.)
  • Kıdem göz önünde bulundurularak ek ödeme imkanı sağlanmalıdır (bunun için bir fon oluşturulup yönetilebilir).
  • Belirlenen konumlarda olan çalışanlara ek imkanlar sağlanabilir (Şef, Müdür, Genel M. Yrd., Genel Md. gibi)
Şüphesiz bu tür uygulamalar maliyet olarak bütçeye yansıdığı için firmaya yük getirecektir. Ancak bunun çalışan kalitesi ve mutluluğu açısından faydaları vardır. Örneğin bu uygulamalar sayesinde firma daha çok tercih edileceği için çalışan kalitesini artırmak kolaydır. Böylece en iyi personelle daha başarılı çalışan bir firmanın daha çok kazanacağı ve bu ek maliyetleri daha kolay karşılayacağı mantıksal olarak doğrudur.

Neler yapılabilir?

Örneğin şefinizi işten ayırıyorsunuz. Önceden belirlenmiş ek ödemelerle birlikte en azından 2 yıl kadar hayat standardını bozmadan geçinebileceği ödeme yanında, kullandığı telefon, bilgisayar güzel hediyeler olabilir.

Müdür için daha geniş bir paket içerisinde ek olarak kullanmakta olduğu otomobili hediye etmek düşünülebilir.

Profesyonel yönetimin aklının bir köşesinde tutması ve üst yönetime kabul ettirebilmek için baskılaması gereken ana düşünce: Kimsenin (üst yönetimdekiler de dahil) sonsuza kadar bulunduğu konumda çalışamayacağı ve bir gün işten ayrılma zorunda kalabileceğidir.

Biliyorum kulağa zor gibi geliyor, ancak belki de çok başarılı ve bir kurum için kaçınılmaz çözümlerden biri insan kaynağını devamlı yüksek motivasyonlu ve gelecek endişesinden uzak tutmaktır.

Zamanın Sonu: Ölüm ve Varoluş

Genellikle ölüm korkusu ya da endişesi ile yaşarız. Büyük olasılıkla bu, yaşadığımız sürece, bir gün geldiğinde öleceğimizi bilmemizden kayn...