Ana içeriğe atla

Kayıtlar

Bonjur! Dedi Cezayirli Satıcı

Altını Olan Ölenlerin Mallarına Çöker İngiltere Kralı I. Charles, 1625'ten 1649'a kadar hüküm sürdü. Bu süre zarfında, kraliyet otoritesini güçlendirmek için çeşitli adımlar attı. Bunlardan biri, ölen kimsesiz İngiliz vatandaşlarının mallarına el koymaktı. Ancak bu halk arasında büyük tepkilere yol açtı. Halk, bu uygulamanın haksız ve adaletsiz olduğunu savundu. 1642'de başlayan İngiliz İç Savaşı'nın önemli bir nedeni oldu. İç savaşta Parlamento, kralın yetkilerini sınırlamak için mücadele etti. Bu mücadelenin sonucunda I. Charles, 1649'da idam edildi.  I. Charles'ın kimsesizlerin mallarına el koyma uygulamasının, İngiliz tarihinde önemli bir dönüm noktası olduğu söylenebilir. Bu uygulama, kraliyet otoritesinin halk üzerindeki gücünü azaltmaya yardımcı oldu ve İngiltere'nin rejiminin bir parlamenter monarşiye dönüşmesine yol açtı. Bu uygulama günümüzde de tartışılıyor ve kimleri uygulamanın haksız ve adaletsiz kimileri de kraliyet otoritesini güçlendirmek iç
En son yayınlar

Mağara Alegorisi ve Kavanozdaki Beyin

Platon'un Mağara Alegorisi Bir grup insan, doğumlarından itibaren bir mağaranın içinde zincirlerle bağlanmış olarak yaşamaktadır. Bu insanların yüzleri mağaranın duvarına dönüktür ve duvara yansıyan gölgeler onların görüp algılayabildikleri tek gerçektir. Mağaranın girişinde ise bir ateş yakılmıştır ve bu ateş, arkadan geçen nesnelerin gölgelerini duvara yansıtmaktadır. Mahkumlara göre dünya, görüp yorumladıkları ve bu nesnelerin ne olduğunu anlamaya çalıştıkları duvardaki gölgelerden ibarettir. Güvenli ve verileni kabul eden bu yaklaşım mahkumların hayatını kolaylaştırmaktadır. Ta ki mahkumlardan birinin zincirlerden kurtulup, mağarayı terk edip, dışarının nasıl olduğunu öğrenmesine kadar. Gerçek dünyayı gören mahkum, mağaranın içinde gördüğü gölgelerin gerçek olmadığını anlar. Mahkum geri dönüp diğer mahkumları ikna etmeye de çalışır ama ona inanmazlar. Hakikat için cesaret göstermek kolay değildir. Konforu bırakıp, yeni zorluklara göğüs germek cesaret ve çalışmayı gerektirir. Va

Lucifer Morningstar bir Melektir

Ölen birinin ardından söylenen "Nur içinde yatsın ya da ışıklar içinde olsun" dilekleri hep olumlu yorumladığım ve kullandığım cümlelerdir. Zaman zaman durup söylediklerimiz ve yaptıklarımız hakkında düşünmek lazım. Bu sözleri söylerken aslında kimse gerçek bir durumu hedeflemez. Bu, o kişinin ruhunun huzur içerisinde olması için bir dilektir. Ancak durumu şakaya alıp, sosyal medyada yayılan aşağıdaki resme inananlar olduğu da bir gerçektir.  Şakayı bir yana bırakıp, nur içerisinde yatma konusunu biraz daha düşünelim. Işık, aydınlık, gündüz gibi kavramlar hep rahatlık verici dolayısıyla bizi rahatlatan çevremizi görebildiğimiz için güvende olup olmadığımıza kolayca karar verebileceğimiz durumlardır. Karanlık ise öyle değil. Zira çevremizi göremediğimiz için etrafımızdaki tehlikeleri de fark edemeyiz. Sanırım bizden öncekilerin doğal seçilimle bizlere aktardığı bir hayat kurtarıcı özellik. Karanlıkta gönül rahatlığı ile dolaşanlar yırtıcılar tarafından yok edilmiş, karanlıkta

Köpek Temizdir

Nef'i Efendinin bu resmi 100 Ünlü Türk Ansiklopedisinden. Ben üzerinde biraz değişiklik yaptım. 80'li yıllarda, yani gençlik yıllarımın başlarında, Bahçelievler Deneme Lisesinde okuyordum. Edebiyat dersleri o zamanlar bana göre oldukça ağırdı. Edebiyat kitaplarında aruz vezni ile yazılmış şiirler yer alırdı. Oysa ortaokulda aldığımız Türkçe dersleri sanki daha faydalı ve kendi dilimizi bize sevdirecek bir yapıya sahipti.  Eğitim sisteminden midir, yoksa benden kaynaklanan bir durum mu, tam bilemiyorum ama okulumuzdaki oldukça iyi eğitim veren öğretmenlere rağmen, basit yazım kurallarını bile iyi öğrenememiştim. Bilirsiniz ya, gereken yerde birleşik, gerektiğinde de ayrı yazılması gereken "mi, de, ki" gibi ekleri ben de pek çok akranım gibi doğru yazamıyordum. Lisede ise sanki Türkçe altyapımızı çok iyi halletmişiz gibi ağdalı dille yazılan şiirler, yazılar, edebiyat eserleri bizi buldu. Oysa ben okumayı seviyordum ama ilgimi çeken bilim kurgu eserleriydi. Başlarda Uza

Yaşamın Anlamı Var Mı?

Photo by  Magda Ehlers  from  Pexels Varlığımızın farkına olmamızla birlikte, aklımıza "Neden?" sorusu takılır. Neden varız? Bu soruya kendimiz cevap arayabiliriz. Belki de hazır cevaplar arasından birini benimseyebiliriz. Ya da hiç bir cevabın doğru olmadığını kabul edebiliriz. Kolay cevaplardan birisi; yüce bir varlığın her şeyin nedeni olduğudur. Yüce bir varlık tarafından her şeyin ortaya çıkarılması bir kabuldür. Bunun ile ilgili akıl yürütülmüş, öne sürülen dolaylı kanıtlara dayanılarak yüce bir varlığın olması gerektiği kabul edilmiştir. Bireysel olarak yüce bir varlık ile sürekli bağlantıda olmak söz konusu değildir. Tarih boyunca bunu yapabilmiş olduğunu kabul ettiğimiz bazı insanların da varlığını kabulleniriz. Her şeyin nedeni bizim tam olarak ne olduğunu anlayamayacağımız bir yüce varlıktır diye kabulleniriz. Ancak böyle bir cevap ardından "Nasıl?" sorusu karşımıza çıkar. Nasıl, sorusunu da cevaplandırabiliriz. Ancak yine bunun somut ve herkes tarafından

Seçimler ve İnsanlık

Yaptığımız seçimler geleceğimizi önemli ölçüde etkileyebilir. Bu konuda insanların özgür iradesine güvenmek ise beklenmedik sonuçlar doğurabilir. Zira eğitilmemiş bir irade kolayca etkilenebilir. Basit sebep sonuç ilişkilerini kuramayan insanlar olabilir. Örneğin, buz ince ise gölün üzerinde yürümek tehlikelidir. Ancak buzun kalınlığı kolayca göz ardı edilebilecek bir konudur. Kazalar hep böyle göz ardı etmeler yüzünden gerçekleşir. Beyin algıladığı ve çevresinde gerçekleşen her şeyi dikkate alabilecek işlem gücüne sahip değildir. Bu nedenle pek çok şeyi  göz ardı edebilir. Bazan dikkatimizden kaçan, yola atlayan bir küçük çocuk ya da yaklaşan bir tren olabilir. Bu kabul edilmesi gereken ve yapılan işin niteliğine göre her zaman uyanık olmayı gerektiren bir durumdur. Kimi zaman önemsiz kimi zaman da hayati sonuçların ortaya çıkması yapısal bir problemimizdir. Sadece insanlarda değil hayvanlarda da durum aynıdır. Çok susadığı için timsah dolu bir su birikintisine yaklaşan hayvan gibi. Y

Nedensellik

Gazetelerin fal köşeleri vardır. Kimi okurlar, ilk olarak oraya bakar. O gün başına neler gelebilir? Günü iyi  mi, kötü mü geçecek diye anlamak için, günlük burç falı köşesini okumadan güne başlamazlar. Oysa gazetelerin yıldız falları genellikle işe yeni başlamış birileri tarafından tamamen işkembe-i kübradan atılarak yazılır. Yani, uydurmadır! Teknolojinin gelişmesiyle bu falları bir havuz içinden alıp, hazırlayan yazılım sistemleri de yapılmış olabilir. İşin özü, burç falı hiç bir gerçek nedene dayanmaksızın ve metotlarının gerçekliği tartışılır bir sistemdir. İnsanları 12 temel gruba ayırması, yani dünyada 7-8 milyar insanın 12 tipte olduğunu önermesi ile ilk duvara toslar. Gerçekleşme oranlarının istatistiği tutulmamıştır. Genelde yuvarlak ve her yöne çekilebilecek ifadeler içerir. Örneğin "bugün toplu para alabilirsiniz" gibi. Para gibi sürekli el değiştiren bir değişim aracı için ay başlarında yazılabilecek bir öngörüdür bu. Siz hiç piyangodan büyük ikramiye kazanmış bi