yönetim etiketine sahip kayıtlar gösteriliyor. Tüm kayıtları göster
yönetim etiketine sahip kayıtlar gösteriliyor. Tüm kayıtları göster

19 Ocak 2018 Cuma

Alfa Erkek Olmak

Özellikle memeli gelişmiş canlılarda rastlanan bir davranış biçiminden bahsetmek istiyorum. Baş erkeklik. Ya da belgesel çevirmenlerinin yaptıkları çeviri özrü ile Alfa Erkeklik.

Alfa Latin ve türevi pek çok alfabenin ilk harfidir. Yani A. "A Erkek" ifadesi yeterince fiyakalı bulunmamış olmalı ki, belgesellerde sürünün başındaki erkeğe Alfa Erkek diyorlar. Korkarım, dilimize de "Alfabe" gibi "Alfa Erkek" ifadesi de bu şekilde girmiş oluyor. Diğer yandan, toplum içerisinde böyle durumlarda şeyh, şıh, başkan, reis gibi ifadeler kullandığımız için, "Alfa Erkek" sadece belgesellere etkili bir sözcük grubu.

Alfa erkeklik durumu bir şekilde işe yaramış ve hayatta kalma olasılığını artırmış olmalı ki bir davranış biçimi olarak canlı türleri arasında kabul görüyor.

Nedir Alfa Erkek?

Nedir alfa erkek? Özetle, türdeş canlı topluluklarının yöneticisi. 5-10 bireyden oluşan grubun baskın erkeği. Gruptaki tüm dişiler ile istediği gibi çiftleşen. Yaptığı yapılan, gittiği yere gidilen. Karar verici merci. Gücünü kaybettiğinde genellikle gruptan uzaklaştırılan eski alfa erkek, çoğu canlı türlerinde ölüme terk ediliyor. Yani bunu sürüdeki birey için kalıcı bir durum olarak kabul etmek zor. İnsan toplulukların da ise durum farklı olabiliyor. Gücünü ve hatta akıl sağlığını yitirse bile insan topluluklarında Alfa Erkek olarak kalmasa da bir büyük olarak saygı görmeye devam edebiliyor.

Okuma önerisi: Sürüdeki Kara Birey


Ana Tanrıça Kültü

Belki de erkek egemen günümüz toplumunun bu halde oluş nedeni, türler üstü kabul gören alfa erkek kavramı olabilir. Bir küçük tarihi istisnayı göz ardı edersek tabi. Bu istisna Ana Tanrıça Kültü olarak ele alınabilir. Tanrıçanın da dişi olduğu, dişilerin alfa oldukları bir tarih kesiti de var olmuş. Neolitik dönemde Mezopotamya bölgesinde bulunan aslanlı Ana Tanrıça heykelleri kadına verilen önem ve yönetim erkine sahip olan kadınların milattan önce 7000'li yıllara kadar uzanan bir olgu olduğu ileri sürülmektedir.

Sadece Mezopotamya ile sınırlı da değil, Akdeniz çevresinde pek çok yerleşim yerinde ana tanrıça kültü ile ilgili bulgulara rastlanmıştır. Anadolu'da Kibele ya da Sibel heykelleri, antik Yunan uygarlığında sıklıkla görülen Artemis, Roma uygarlığında Diana olarak karşımıza çıkmaktadır.

Yunan mitolojisinde tamamen savaşçı kadınlardan oluşan ulus yani Amazonlar da unutulmaması gereken bir başka söylencedir. Yani işin içine yine güç ve güçlü olan durumu giriyor. Belki de yönetmek için gücü elinde kim bulunduruyorsa o "Alfa" olur denebilir.

Ana tanrıçanın gücünün kadının doğurganlığından geldiği düşünülmektedir. Neden sonuç ilişkilerinin yeterince doğru kurulamadığı ilkel topluluklarda kadın yeni bir bireyi dünyaya getirme (bir anlamda yaratma) gücüne sahip olmasından, bu şekilde değerlendirilmiş olmalıdır.


Alfa Tanrı

Eski kültürlerde birbirlerine yakın olarak yaşayan ve irtibat halinde olan toplumlarda tanrıların kolayca benimsendiği ve kendi tanrıları yanında kabul gördüğü düşünülmektedir. Dolayısıyla bir tanrıya tapan bir topluluk daha iyi bir durumda olan, örneğin: çok iyi av bulabilen ve tarım yapan komşu yerleşik kültürün tanrılarını benimseyebilmektedir. Zamanla yerleşik hayatta daha çok erkek egemen hale gelen insan topluluklarının tanrıları da aynı değişimden etkilenmiş olabilir. İçlerinde en güçlü olan hepsinin üzerinde bir yere oturtulmuş olabilir.

Hayvan Topluluklarındaki Durum

İnsan topluluklarındaki Alfa Erkek kavramı diğer memelilerdeki Alfa Erkek kavramına ters düşer mi? Pek değil. Genellikle hayvanlar dişileri ile birlikte avlandıkları için ve av ve korunma ile ilgili olarak erkeklerin yapısı görece daha kaslı ve büyük olduğundan ekibi yönetenin en güçlü birey olması anlaşılır bir durumdur. Bu başarıyı artıracak ve bireylerin karınlarını doyurmalarını sağlayacaktır. Yeterince iyi beslenme hayatta kalma ve neslini devam ettirme anlamına gelir.

Yani alfa erkek, doğanın kuralları gereği evrilmiş erkek bireylerin en güçlüsü olur. Aslında her insanın dişi, erkek ayrımı olmaksızın bir alfa potansiyeli vardır. Doğada da kimi zaman bazı türlerde dişi Alfa bireyleri görebiliriz. Bu durumda kültürel etkiler yanında, kaba kuvvet belirleyici oluyor diyebiliriz. Beden yoğun işlerden, zihin yoğun işlere geçiş oldukça, Alfa bireylerin her iki cinsiyetten de aynı oranda çıkabilecekleri bir gelecek mümkündür.

E peki insan alfa erkek? Bu konuda çok da başarılı olamadığımız ortada. En azından siyaset konusu düşünüldüğünde erkekleri çok başarılı bulmuyorum. Alfa'lar mı? Evet, alfalar. Ancak insanı hayvanlardan ayıran vicdan, ahlak gibi konular söz konusu olduğunda, sıkıntılı olduklarını söylemek mümkün. Demek ki değişim kaçınılmaz. Bakalım zaman neler gösterecek?

7 Mart 2017 Salı

Güçlü Olan Gücün Hepsini İster

Tarih boyunca, krallar büyük ölçüde güçlerini, sorgulanamaz ve daha yüce bir kuvvetten almışlardır. Bu yüzden, yaptıkları her türlü hareketin nedenine ilişkin sorgulamalara karşı verilecek cevap çok daha kolay olmuştur. Kimi zaman sorgulanmaları da mümkün olmamıştır tabi. Zaten gücü elinde tutanın gücünü daha büyük bir yerden alıyor olması kadar güven kırıcı bir durum olabilir mi? İşin özü sürüdeki Alfa erkeğin gücünün mutlaklığından geldiğinden sürüdekilerin kafalarının içerisinde oluşan durum sürünün başarısını artırmış olmalı ki, türden türe bu bir hayatta kalma avantajı olarak geçmiş olsun. Tabi farkındalık düzeyi sincabınkinden çok daha ileri olan modern insan söz konusu olunca durum biraz karışıklaşmıştır.

Söz konusu güç ve şiddet olunca, yılların Ana Tanrıçası (Kibele ya da Sibel, hatta Hintli haliyle Şiva (1) diyelim, hatta belki de Mısırlı İsis) da, tabutta attırılan rövaşata ile erkekleşivermiş ve "alfa" erkek krallar da ondan nasiplenmeye başlamışlardır. Kimi araştırmacılar "Kıble" kavramının da Kibele'den geldiğini ileri sürmektedir.

Krallar tarih boyunca genellikle kendi güçleri ile yetinmemiş, ek bir güvenliğe sığınmak ihtiyacını duymuşlardır. Bir tür geçmiş reasürans fikri olarak görebiliriz bu durumu.

Örneğin Makedonya'dan kalkıp, Anadoluyu ele geçirdikten sonra Pers İmparatorluğunu yıkan, durmayıp Afrikayı da zapteden Büyük İskender için, ünlü bir kahinin Zeus'un oğlu olduğunu söylemesi, Mısır'da Amon tapınağında tanrı Amon ile görüştüğüne ilişkin söylentiler çıkması, rastlantısal değildir. Temsilciliği az görüp, tanrılaşmaya çalıştığı için Yunan ve Makedon insanları tarafından alaya alınınca, kendisine bir nebze çeki düzen vermiştir. Ancak vazgeçmeyip, aynı şeyi tekrar, tekrar dile getirse insanların kendisine inanabilecekleri gerçeğini gözden kaçırmış olmalı. Kendisinden sonra gelen pek çok yönetici ise bu yöntemi kullanmayı zamanla öğrenmiştir.

Örnek gayet açıktır. Kralın, tanrının temsilcisi olduğu konusunda toplumdan bir itiraz gelmesi kolay değildir. Yalnız, bizzat tanrı olduğunu söylediğinde itirazlar gelebilmektedir. Ancak, kimi toplumlar, kimi şartlar altında tanrısallaşan öğreti liderlerine genellikle de öldükten sonra tanrıya dönüştükleri için fazla ses çıkartamamışlardır.

Gotama Buda Hindistan'da "uyanış" yaşayıp öğretisini insanlara anlatmış ve zaman içerisinde takipçilerinin gözünde bir tanrıya dönüşmüştür. Kendisi büyük kitlelere hükmeden bir lider olmadığından, öğretisini anlatmak dışında, tanrı olma iddiasında bulunmamıştır.


Eski Mısır'da ise durum tamamen farklıdır. Krallar genel kabul edişin de etkisiyle, zaten tanrılardan gelen evlatlardır. Dolayısıyla tanrılardır. Ancak çok tanrının bir arada olması sorun teşkil etmezken, içlerinden birinin diğerlerinden ayrılıp, en güçlü ve tek tanrıya dönüşmesi gibi radikal bir değişikliğe öncelikle ruhani teşkilat bir karşı devrimle cevap vermiştir. Tek tanrı fikrinin ilk kez ortaya çıktığı dönem Akeneton'un firavun olduğu Milattan Önce 14. yüzyılın başlarına rastlar. Gerçi öldükten sonra Amon rahipleri kendisine ilişkin tüm bilgileri ortadan kaldırmaya çalışmışlar ve 10 yaşında firavun olan Tuthankhamon eski çok tanrılı dine dönmüş ancak yine de Hz. Musa'nın öğretiyi benimseyip, takipçilerine aktarmasıyla tek tanrılı dinler halk arasında eskisine göre daha büyük bir çoğunlukla kabul görmüştür.

Tek tanrılı dinler, deklare ettikleri amaçları olan iyilik, huzur, kardeşlik gibi unsurları evrenselleşmedikleri ve genel kabul görmedikleri için pek gerçekleştirememişlerdir. Hatta tam tersine kutsal amaçları için karşı olanlara savaşlar açmışlardır. Din savaşları, kimi zaman mezhep savaşlarına dönüşmüş ve bu defa aynı dini kabul eden taraflar, birbirlerini yok etmeye çabalamıştır. Sonuç itibariyle, tarih boyunca böyle anlaşmazlıklar yüzünden çok acı çekilmiştir.

İşin aslı, yönetim erkini ve gücü ele geçirmektir. Bunun için inanç kullanıldığında, inancın ve ilahın öğretisinin tam tersi bir durum oluşmaktadır. Laik tercih bu nedenle ortaya çıkmıştır. Dinin güç erkinin oyuncağı olması önlenmeye çalışılmış ve bu sayede bir kişinin değil de, geniş insan kitlelerinin katılımıyla, birlikte yönetim daha kabul edilebilir bir hal almıştır.

Ancak, insanın yazılımı derinlerde duran "alfa erkek" doğallığını korumaktadır. Bu nedenle insanlık tarihi boyunca edinilen deneyim ve ortak akıl, zaman zaman kısa devre yapıp, fabrika ayarlarına dönme eğilimindedir. İnsan, hazır olduğu bir anda, bu durumu aşmak zorunda kalacaktır. Ancak bu yarın mı olur, 10 bin yıl sonra mı bilmek zor.

Yine de birey olarak her zaman ne tarafta olduğunuza karar vermek elinizdedir. İlkel tarafınız çekiştirip dursa da ona direnip gelişmiş kısmınızı yüceltirseniz daha iyi bir tercih olabilir. Yol uzun olabilir ama duranların geride kaldığı bir yolda, arkadan gelenlerin üzerinizden geçip gitmekten başka şansları olmayabilir.



Dipnot:
1) Bazı görüşlere göre Şiva Tanrı'nın üçüncü biçimi/yüzü, Trimurti'nin (Hint Teslisi) bir parçasıdır. Trimurti'de, Brahma yaratıcı, Vişnu koruyucu, Şiva ise yok edicidir. Her ne kadar yok etmeyi temsil etse de, olumlu bir güç olarak görülür (Kötülüğün Yok Edicisi). Bkz.

Gerçek ve Hakikat

Hakikat kırılgandır ve kişiden kişiye değişir gerçekse nispeten daha sağlam bir kavramdır. Örneğin kapalıyken televizyonun kumandasının açma...