yenilenebilir enerji etiketine sahip kayıtlar gösteriliyor. Tüm kayıtları göster
yenilenebilir enerji etiketine sahip kayıtlar gösteriliyor. Tüm kayıtları göster

2 Haziran 2018 Cumartesi

Kendinin Farkında Olan Bir Enerji Türü: İnsan

Aydın, yeni senfonisinin son rötuşlarını yaptı. Yazılım üzerinden orkestra düzenlemesini de bitirdi. Sütlü kahvesinden höpürdeterek, koca bir yudum aldı. Kısa bir hazırlıktan sonra, bisikletine atlayıp, yola çıkmıştı bile. Sabahın beşinde, güneşin ilk ışıklarıyla üniversitenin kapısından geçti. Astrofizikçinin erkenden işe gelmesine alışık olan güvenlik görevlisi kadın, gülümseyerek selam verdi. Kadın, "yıldızlar arası yolculuk yapmak için daha kaç kuşak daha beklememiz lazım Aydın hocam?" dedi gülerek. "Günaydın Leyla" diyerek geniş bir gülümsemeyle cevap verdi genç adam. Çok hızlı gelişme kaydediyoruz ama mesafeler o kadar uzak ki, bu yaz tatili için en iyisi Akdeniz kıyılarını düşünmek diye ekledi. Otomatik biyometrik tanıma sistemi 19 yaşındaki adamın geçiş onayını verdikten sonra, fizik bölümüne doğru pedal çevirmeye başladı Aydın.

19 yaşında sabaha karşı senfonisinin son rötuşlarını yapan bir astrofizikçi üniversite hocası kulağa garip gelebilir. Ancak, son yüz yıl içerisinde yaşanan gariplikleri göz önüne getirince, bu önemsiz bile sayılabilir. 2030 yılının üçüncü çeyreği gibi dünya manyetik kutuplarının değişimi hızlandı. Olaylar sırasında yaşanan güneş patlamasının etkisiyle insanlardan bazılarında ortaya çıkan bir mutasyon oldu. Mutasyon, son derece ilginç bir sonuç verdi. Yeni doğanlardan bazıları ebeveynlerinin tüm yetenek ve bilgisiyle dünyaya gelmeye başladılar. Yeni doğan çocuklar, henüz iki, iki buçuk yaşındayken okuyup yazabiliyor, bir kaç farklı yabancı dili konuşabiliyor, sanat, bilim gibi konularda ana babalarının birikimi ile dünyaya geliyorlardı. Başta otistik sanıldılar. Ancak, daha sonra ortaya çıkan bu değişimin nedeni anlaşıldı. Olanların nedeninin, manyetik kutup değişikliği sırasında, dünyanın manyetik kalkanının onda bire kadar düşen zayıf bir anında yaşanan güneş patlaması olabileceği sonucuna varıldı.

Ortaya çıkan bu yeni dehalar, toplumda ilk başlarda bir miktar korku da yarattı. Zira, bu süper insanların mevcut insan topluluğu için bir tehlike olabileceğini düşünenler oldu. Ancak, bu yetenekli insanların tehditten çok, yeni ufuklar açma konusunda insanlığa yardımcı olabilecekleri bir kaç on yıl içerisinde anlaşıldı. Zaten, normal insanlar gibi temel okul eğitimine ihtiyaç duymuyorlardı. Bu yeni bireyler, mevcut bilgilerinin üzerine edindikleri yeni bilgiler ile diğer insanlardan bilgice çok daha iyi bir yere hızlıca gelebiliyor, bilim ve sosyal alanlarda çok başarılı oluyorlardı. Üstelik tüm bu yetenek ve kapasitelerine rağmen, toplumda kabul gördüler. Başta bu insanların sayısı tüm dünyada bir kaç yüz bin kişiydi. Bir kaç nesil sonra, sayıca daha da büyük bir çoğunluğa ulaştılar. İşin iyi yanı, tüm öğrenilen yeteneklerin nesilden, nesile aktarılması ile bir bireyin yetenek ve yetkinliklerinin katlanarak çoğalmasıydı. İnsanlık birikiminin büyük bölümünü doğuştan yanında getiren deha bebekler!

Bu durum ister istemez, teknolojik ilerlemeyi körükledi. Sosyal yaşantı da aynı şekilde durumdan etkilendi. Mutasyon baskındı. Yani normal bireyler ile eşleşme halinde, yeni doğanların tümü bu hediye ile dünyaya geliyordu. Böylece insanlık giderek daha bilgili ve yetenekli olmanın yanında, daha da zeki olmaya başladı. En ilginç gelişme, politikacılarda oldu şüphesiz. Giderek daha zeki olan halklar, kendileri gibi yetenekli ve karar mekanizmasında hakkıyla görev yapabilecek yetenekteki politikacıları seçmeye başladılar. Para inancı ve paranın sağladığı güce tapma ihtiyacı da, zamanla ortadan kalktı. Ülkeler birbirlerine olan düşmanlığı ve rekabeti bırakıp, insanlık ülküsü için birlikte hareket etmeye başladılar. Zamanla, devletlerin sınırları haritalarda kalan bir anı haline geldi. Bir kaç yüzyıl içerisinde Dünya, eskisinden çok daha yaşanabilir bir yer haline gelmişti. Anılar, yetenekler gibi ana babalardan geçmiyordu. Ancak, zekadaki yükseliş, geçmişteki hataların tekrar edilmemesi için yeterli oldu. İnsanlık, artık dünyayı kendine cehennem etmiyor, doğayı katletmiyordu, dahası diğer türlerin yok olmasına da neden olmuyordu. Ekonomik üstünlük için birbirini yemeyi bırakan toplumlar bir arada refah ve barış içerisinde yaşamayı sonunda başarmıştı.

Tüm bu değişikliklere sebep olan kozmik rastlantı ve trilyonda bir gerçekleşebilecek bir başarılı mutasyon, Dünyayı değiştirmeye ve daha da yaşanabilir bir yer olmasına yetti. Dahası güneş sistemi yolculukları da mümkün oldu.

19 milyar yıl kadar önce enerjinin maddeye dönüşü ile başlayan yolculuk, bir anda kendinin farkına varan ve aslında ne olduğunu anlayabilen bir memelinin, homo sapiens, yani kamil insanın yükselişi ile taçlanmıştı. Enerji, bir şekilde bilinç kazanmıştı. Şans eseri de olsa, enerji sonunda bu bilgisini nesiller boyu kolayca yeni bireylere hızlıca aktarmanın bir yolunu bulmuştu.

Birikimler ölmez, hep yaşar.

14 Eylül 2008 Pazar

Temiz Enerji

Türkiye İşveren Sendikaları Konfederasyonu (TİSK) periyodik yayın organı İşveren'in bu ayki sayısında enerji konusuna ağırlık vermiş (bu yazı yayına girdiğinde basılı dergi elimdeydi ancak web sitesine konulması zaman aldığından webde henüz yer almıyordu). İyi de etmişler. Enerjiye gerekenden fazla ödediğimizden tutun da, kısa süre içerisinde yeni ve temiz enerji üretmeyi bir şekilde becermemiz gerektiğini hatırlatan pek çok ilginç makale ve görüş İşveren Dergisi Ağustos sayısında yer almış. Zamanınız olursa okumanızı tavsiye ederim. Gerçekten yeni dünya ekonomisinin etkisiyle eli para görmeye başlayan büyük nüfuslu ancak dünya ekonomisinden aynı ölçüde refah payı kapmayı başaramamış ülkeleri bu döngüyü kırmaya başladıkça durum giderek daha da zor olacak. Çin, Hindistan gibi dünya nüfusunun dev bir kısmını barıdıran ülkelerde ihracat yolu ile ülkeye giren paranın ekonomilerine yaptığı canlandırıcı etkinin kötü bir tarafı var. Çevre eskisinden çok daha büyük bir hızla kirleniyor. Trafiğe günden güne giren yeni araçlar, yerleşim birimlerinin ısıtılması gibi gerekler nedeniyle enerji ihtiyaçları durmadan artıyor. Enerji üretimi, ısıtma ve araçlarda kullanılan fosil yakıtlardaki miktar artışı dünyayı ciddi bir dar boğaz ile karşı karşıya bırakıyor. İkinci tehlike de fosil yakıt talebindeki artışın oluşturduğu şımarık arz durumu. Hani "elimi öpene satarım" yaklaşımını oluşturan durum nedeniyle petrol fiyatları durmadan yükseliyor ya, kasdedilen budur. Gerçi tek neden tabi ki talep artışı değil. Kontrolsüz fiyat yülselişinin ardında, borsa spekülatörleri, savaşlar ve en önemlisi kısa süre içinde kaynakların kuruyacağı ya da ekolojik bir çöküş yaşayacağımız ihtimali de rol oynuyor.
Peki ya temiz enerji, yenilenebilir enerji konuları ne durumda? Sanırım, yumurta kapıya dayanmış olmakla birlikte işin ciddiyeti nedeniyle acı çekmeye başlamadan ciddi adımların atılması zor. Örneğin ülkemizde rüzgar, güneş, jeotermal enerji kaynaklarından ne ölçüde yararlanıyoruz? , İşveren dergisinin sayfalarında dikkatimi jeotermal enerji konusunda ciddi bir potansiyelimiz olduğu çekti. Avrupa'da jeotermal kullanımında 1. olduğumuzu buna rağmen hala kullanılmamış ciddi potansiyelimiz bulunduğunu gördüm. Jeotermal enerji gerçekten pek çok alanda (enerji üretimi, konut ısıtması vs.) işe yarayabilecek gibi görünüyor. Aslında bir o kadar ilginç konu da yer altındaki sıcak kayaların enerjisinden yararlanmanın mümkün olabilleceği. Teknoloji basitçe şöyle gerçekleştiriliyor. Yeterli derinliğe iniyorsunuz (su döngüsünde devamlı buhar elde edebilecek kadar derinlik) bir gidiş bir de dönüş borusu döşeyip gidiş borusundan suyu gönderip dönüş borusundan sıcak su+buharı alıyorsunuz. Böylece kendi jeotermal üretiminizi gerçekleştiriyor, artık enerji lazımsa enerji, ev ısıtması lazımsa onu, isterseniz her ikisini birden üretiyorsunuz. Gerçekten öyle atla deve değil söz konusu yöntem. Ancak işe yarıyor işte. Aslında istesek de istemesekte mevcut ekonomik durum ve enerji darboğazı geçmişte karlı (rantabl) olmadığı gerekçesiyle el sürülmeyen bazı enerji üretim yöntemleri dahil pek çok alternatif enerji üretim yönteminin deneneceği gerçeği ile karşı karşıyayız. İnsanın gerçeği görmesi için bazen somut olumsuzlukları yaşaması gerekebiliyor. Mesela Marmara denizinin başına gelenler iyi buna bir örnektir. İstanbul'un hemen yanıbaşında 80'li yıllara kadar denize rahatlıkla girilebilen Bayramoğlu diye güzel bir yerleşim yeri vardır. Buraya yapılan binaların kanalizasyonları denize verilmişti (Denize girmek için gelinen bir yere dışkı bırakmak ne kadar akıllıca değil mi?). 90'lı yılların içindeyse artık denizde insanlar yerine dışkıları yüzmeye başladığından, yerleşim yerinin değeri yerlerde sürünmeye başladı. Şimdiki durumunu bilmiyorum ama bir süreden beri İstanbul plajlarında denize girilebildiği (dolayısıyla artık denizin daha az kirletildiği) gerçeğinden yola çıkarak buralarda da durumun düzelmiş olduğu ya da en azından kısa süre içinde düzelebileceği varsayılabilir. İşte bu kadar bariz sonuçları bile görmezden gelmenin maliyeti bu. Şimdi akıllı olup temiz enerji kaynaklarına yönelmenin zamanı sanıyorum. Siz ne dersiniz? Sağlam kafa, sağlam vücutta kalsın dileğiyle...

Gerçek ve Hakikat

Hakikat kırılgandır ve kişiden kişiye değişir gerçekse nispeten daha sağlam bir kavramdır. Örneğin kapalıyken televizyonun kumandasının açma...