6. Sınıftaki kızım Fen ve Teknoloji ders kitabının 65. sayfasını gösterip bir dinamometre yapıp yapamayacağımızı sordu.
Kitabın ilgili yerini inceledikten sonra bir yay ve saydam tüp bulabilirsek yapabileceğimiz söyledim. O halde haydi "basit bir dinamometre yapalım" dedi.
Küçük bir İnternet araması sonucunda Dinamotrede kullanılan ölçü birimi olan Newton (evet bildiğiniz Isaac Newton) için, yerden 102 gramlık bir ağırlığı kaldırabilmek için uygulanması gereken kuvvet olduğunu buldum. Bu bilgiyi aklımızın bir köşesinde tutalım ayar kısmında işimize yarayacak.
İşte gereken malzeme yaklaşık olarak resimde görünüyor. Öncelikle tüp meselesi için bir çözüm bulamayınca kırtasiyeden asetat aldık. Cetvelin altında saydam asetat görünüyor. Bunu kıvırıp saydam bir tüp haline getirdik (açılmasın diye iki ucunu lastikle geçici olarak tutturduk). Yay için Bahçelievler Freeshop'a gittik orada Ahmet işimize yarayabilecek uzunca bir yay buldu eski oyuncaklardan kalma. Ahmet'e teşekkür edip eve döndük. Yayı da resimde cetvelin hemen aşağısında görüyorsunuz.
Kalibrasyon (ayarlama) işini mutfaktaki ölçü kabına koyacağımız su ve pet şişe ile yapmak için bu malzemeleri de resmimize kattık.
Tüp haline getirdiğimiz asetatı, açılmaması için saydam bant ile ile sarıp yapıştırdık.
Bu işleri pek seven küçük oğlum da bize yardımcı oldu.
Keçeli kalemin ağız kısmını kesip ayırdık. İçini boşalttık. Arka kapağını çıkartıp biraz eriyen plastik yapıştırıcımızdan sürüp içine yayımızı ittirdik.
Yayımızı tüpümüzün içine itip gereken boyu ölçtük.
Yan keski ile uygun yerinden yayımızı kestik.
Açık kanca vidalarımızdan birini yayımızın içine yapıştırdık.
Yayı tüpümüze yerleştirip sağlam dursun diye içerisine yukarıdan eriyen plastik yapıştırıcımızı doldurduk. Yapıştırıcı aşağılara gitmesin diye bunu yapmadan önce yayın üst kısmını paket lastiği ile sardık.
Uzun gelen yay fazla ağırlık kaldıramayacağından büyük bölümünü yayın içinden eriyen plastik yapıştırıcımız ile doldurup sabit durmasını sağladık. Daha güçlü bir yay bulabilmiş olsaydık bu işleme gerek kalmayacaktı.
Ayar yapmak için 100 cc suyu (1 litre su 1 kilo eder) ölçüp şişeye koyduk şişenin darasını da katınca 102 gr'lık bir ağırlığımız oldu.
Bu ağırlığı yerden kaldıracak kuvvet 1 Newton olduğundan ilk işaretimizi bu noktaya koyduk.
Ardından bir 100 cc daha doldurup 2 Newton ölçüm noktasını da işaretledik.
Böylece neredeyse tamamı evimizde bulunabilen malzemelerle 2 Newton'a kadar ölçebilen bir dinamometre yapmış olduk.
"İlelebet aynı işte çalışacak halim yok. Elbette iyi kariyer fırsatı olursa, değerlendirecek kadar profesyonelim" diye düşünebilirsiniz. Başka türlü pek çok nedeniniz de olabilir. Diyelim ki: Radar altında bir operasyonla bir başka iş buldunuz. Peki ne yapmalı da, kimseyi kırmadan, sinirlerinizi de bozmadan yeni işinize yumuşak olarak geçmeli?
Eski işinizi bırakıp yenisine başlamak söylendiği kadar kolay olmayabilir. Eski işvereninizle olan ilişkilerinizi kopartıp atmak çok akıllıca olmaz. En güzeli, kanuni ihbar önellerini de göz önünde bulundurarak gereken ve zamanında olan bildirimi yapmak, elinizdeki işi bitirmek ve uygun şekilde, uygun kimselere elinizdeki işleri ve işverenin talimatlarına uygun olarak görevinizi devretmektir.
Yeni işvereninize de durumu uygun şekilde açıklayıp, elinizdeki işleri devredip, sorumluluklarınız aktarmak için gereken süreyi söyleyecek olursanız, anlayışla karşılayacaktır. Aynı zamanda kendisini yüzüstü bırakıp gitmeyeceğiniz konusunda ilk sinyali de almış olacaktır.
Eski iş yerinizdeki bağlarınızı kopartmamak akıllıca olacaktır. Arada sırada eski işverenleriniz ile irtibata geçip hatırlarını sormak, hem iyi bir davranış şekli olur, hem de iş ağınızı canlı tutar. Kime ne zaman ihtiyacınız olacağını bilemezsiniz. O nedenle köprüleri atmamak iyidir. Aynı şekilde eski iş yerinizdeki arkadaşlarınızı da unutmamanız size bir şeyler kaybettirmez.
İş ağları demişken, şüphesiz en kuvvetlisi yüz yüze tanıdığınız, birlikte çalıştığınız kişilerle kurduğunuz ağlardır. Ancak günümüz teknolojisini de kullanmamanız için bir neden yok. Bu iş için, açılmış sosyal iş ağı sitelerine üye olabilirsiniz. Xing, Linkedin gibi siteleri kullanmanızı öneririm. İş kolunuza yönelik uzmanlaşmış iş ağı siteleri de yararlı olabilir. O nedenle, işinize özel ağ siteleri varsa muhakkak onları da kontrol edin.
Araştırmalar göstermiştir ki: çalışma hayatında 5-6 yıl sonunda görevinizde ya da yerinizde bir değişiklik olmaz ise verimlilik düşer. Sonuç itibariyle iş veriminin düşmesi ile iş tatmininin düşmesi de bir arada gerçekleşir. Dolayısıyla yeni bir iş aramak ve bulmak böyle bir durumdaki kişi için doğal bir süreçtir.
Burada dikkatli olunması gereken, yeni bir iş bulunana kadar çalışma arkadaşlarınıza ve yönetici ve/veya patronunuza durumun çaktırılmamasıdır. İşten ayrılmayı aklınıza koymuş olsanız da, işyerinizde bunu bilen birileri varsa, iş arama sürecinizin uzaması halinde, birden bire kendinizi işten çıkarılmış bulabilirsiniz. Belki de işten ayrılmaktan vazgeçebilirsiniz. Ancak bir kez hakkınızda "işten ayrılacak" düşüncesi oluştuysa bunu değiştirmek mümkün olmayabilir.
Yeni iş için öncelikle iş ilanlarını sıkı bir şekilde takip etmeniz gerekir. İnternetteki iş arama sitelerini de kullanabilirsiniz ancak bu sitelere ve işverene kendinizi buldurma gibi "atom parçalama" zorluğundaki işlere girmek yerine yakın çevrenize başvurabilirsiniz. Sosyal Ağlar işinize yarayabilir. Daha da iyisi bir referans bulup müstakbel işverenlerle ya da insan kaynakları yöneticileriyle yüzyüze görüşmeler ayarlayın. Girişken olmanız size avantaj kazandırabilir.
Bir öneri: kriz dönemlerinde ya da işsizliğin tepe yaptığı dönemlerde "yeni iş bulma" gibi radikal bir karar vermeden önce çok iyi düşünün.
İnsan, bazen neleri yapıp, neleri yapamayacağını öğreten ve benliğini sınırlayan eğitim sisteminin etkisiyle kendine yeni ve dar sınırlar belirler. Ancak belki bilinçaltı, belki de evren bunun farkındadır.
***
Necip'in keyfi, yeni girdiği iş nedeniyle Ankara'nın yoğun caddelerinde ve sokak aralarında oradan oraya direksiyon sallamak biraz yorsa da yerindeydi. Sonuç itibariyle eğitimi ve yılların birikimi boşa gitmişti ancak işsizliğin milyonlarca insanı vurduğu bir dönemde, üstelik ilerlemiş yaşına rağmen iş bulacak kadar şanslıydı işte.
Sabahtan beri sürdüğü aracı ile yolda giderken, bir an aklına gece televizyonda izlediği Satürn Gezegeni hakkındaki belgesel geldi. Güneş sisteminin 2. büyük gezegeni. Akışkan bir yüzey ve bir o kadar da ilginç olan halkalar. Dünyadan iyi bir teleskop ile bakıldığında bile görülen buz parçacıklarının ağırlıkla içeriğini oluşturduğu o halkalar. Dev gezegen bütün ihtişamıyla neredeyse yanındaymışcasına gözlerinin önünden geçiverdi bir an. Ne kadar da güzel görünüyordu...
Çalan cep telefonu bir anda yeniden dünyaya dönmesine yol açtı. Tanımadığı ve telefonda kayıtlı olmayan numarayı görünce biraz tedirginlik, biraz da merak arasında gidip gelerek, aracı Konya yolu üzerinde bulunan ceplerden birine çekip, çağrıyı cevapladı.
Telefondaki ses kibar yaşlı bir beyin sesiydi. Bir hafta önceki toplantıyı hatırlatıp, Özgen beye mesajını iletip iletemediğini soruyordu. Özür dileyerek kendisine henüz ulaşamamış olduğunu belirtti. Telefondaki ses "mümkünse Özgen beyin numarasını vermesini" rica edince, hiç düşünmeden, "tabi, bir saniye lütfen" deyip, telefonun rehberinden numarayı bulup söyledi. Yaşlı bey teşekkür edip telefonu kapattı.
"Adama ayıp oldu" diye düşünürken, bir yandan da aracı park ettiği cepten çıkmak üzere sola doğru hareket ettirdi. O sırada arkadan hızla gelen bir aracın şoförü biraz sıkıştığından kornaya sinirlice uzun uzun bastı.
Aklındaki düşünceler dağılırken, "kornaya basabiliyorsa durabilecek durumdadır nasılsa, neden bu kadar sinirlendi acaba bu adam" diye geçirdi.
Öndeki araç garip hareketler yapmaya ve yavaşlamaya başlayınca içinden "çattık yine bir deliye" diye geçirdi. Az sonra bir sıkışıklığın etkisiyle araçlar durunca, öndeki araçtan orta boylu, kel bir adam bağıra çağıra inip Necip'e doğru yürüdü. Camlar kapalı olduğundan mıdır bilinmez, sinirli adamın sesi kuyunun dibinden geliyor gibiydi.
Sinirli adam, bir yanan elini kolunu deli gibi oraya buraya sallıyor, yuvalarından çıkacakmış gibi duran gözleri ile tehtitkar bakışlar atarak, Necip'e birşeyler söyleyip duruyordu.
Necip, sakince gözlerini kapattı. "Tek istediğim bu heriften kurtulmak ve yoluma gitmek" diye geçirdi içinden. Bir an için, gözleri kapandığında sanki olan her şey çok uzaklarda geçiyormuş gibi geldi. Orada ne kadar öylece gözleri kapalı durdu pek de farkına varmadı ama ne olursa olsun dış dünya ile yeniden yüzleşmesi gerektiğini düşünen Necip, gözlerini yavaşça araladı.
Adam ortalarda görünmüyordu. Aracı ise az önceki durduğu yerde çalışır durumda bekliyordu. Çevresini kolaçan etti, ancak adam ortalıkta görünmüyordu. Kafasını sallayıp "garip" diye düşündü. Daha sonra sola sinyal verip yoluna gitti. İşler onu bekliyordu.
***
Kel adam dikiş iğnesinin deliğinden geçen iplik gibi garip ve zamanı tanımsız, ancak uzun gelen bir anın ardından öfkesinin yerini korku almış bir halde kendine geldi. Müthiş bir ısı kaybının etkisiyle uzuvlarının tamamı özelliklerini kaybetmeden az önce gözlerinin önündeki dev gezegen ve halkalarına donuk ve şaşkın bir bakış atabildi.
Sosyal medya giderek daha fazla firmanın ilgisini çekiyor. İnternet'te yeralan Facebook, Twitter, Friendfeed ve benzeri sitelerde anlık izleme yapıp, sosyal medya sitelerini kullananan müşterilerinin ürünleri ile ilgili problemlerini çözümleyen pek çok kişi ve kuruluş var. Kullanıcı, anında müdahale ve sonuç ilişkisini bir kez bir firma ile kurdu mu, bunu diğer firmalardan da bekler hale geliyor. Sadece firmalar değil, aynı ilişkiyi pek çok radyo ve televizyon programı da kullanıyor artık. İzleyicinin nabzını tutmak için internetin sağladığı imkan tartışılmaz. Ancak kişi bazında alınan hizmetlerin belli olumsuzlukları olabiliyor. Bu nedenle firmaların daha kurumsal ve sürdürülebilir bir hizmete ihtiyaç duydukları yadsınamaz.
İnsanlar kolaylıkları ve kısa yolları seviyor. Eğer bir hizmet anında ve hızlı olarak verilecekse bunu internet üzerinden gerçekleştirmek kolay ve düşük maliyetli. Kullanıcıların bu konuda gösterdikleri ilgi de giderek artıyor. Firmaların ve kuruluşların önündeki stratejik karar alma sürecinde etki yapacak kadar ağırlık oluştu bile. Bir mikro blog girdisi ile hakkınızda ortaya atılacak görüş kolayca yayılıp bir dev kartopuna dönüşebilir. Bu süreçte yer alıp, sorunu büyümeden çözmek ve böylesi olumsuzlukları lehinize dönüştürmek de elinizde.
Sosyal medya hızla gelişen ve yayılan bir mecra. Firmaların burada varlıklarının olması artık fazla tartışılmıyor bile. Mevcut ve potansiyel müşterilerinizin hakkınızda söyledikleri, dostları ile paylaştıkları görüşleri firmanız için önemli. Yeni bir ürününüz hakkında yapılan yorumların yolunuzu görmekte ve ürününüzü geliştirmekteki etkileri ortadayken sosyal medyaya, yani müşterilerinize sırtınızı dönmeniz pek mümkün değil.
Geleneksel medya takibinizi yaparken izlenecek yol üç aşağı beş yukarı belli. Kuruluşun bir bölümü bu işle görevlendirilir ve medya takibi yapılır ya da bu iş profesyonel bir medya takip şirketine havale edilebilir. Sosyal medya takibi her ne kadar yeni olsa da kısmen söz konusu firmalar tarafından bu hizmet verilebilir. Oysa burada önemli olan bir konu daha var. Sosyal medyanın ölçümlemesi ve detaylı bilgilerin edinilmesi.
İlgi gösterip sosyal medyada varolmaya başlayan firmaların en önemli ihtiyaçlarından birisi ölçülebilir, toplu ve anlamlı sonuçlar elde edebilmek. Geçtiğimiz hafta hizmet vermeye başlayan bir site bu ihtiyaçları karşılama konusunda iddialı.
Hakkınızda yazılan, söylenen sözler ve yapılan yorumlar ile ilgili sağlıklı bir ölçümleme yapabilmek için bu işin profesyonellerinden yardım almak akıllıca olur. Bu işi kolayca ve sağlıklı bir şekilde gerçekleştirebilecek bir servis geçtiğimiz hafta açıldı. Somedya.com sosyal medya ve geleneksel medya konusundaki ölçümleme ve stratejik karar verme süreçlerini kolaylaştırabilecek bir hizmet veriyor. Bir incelemekte fayda var. Firmanızın, markanız hakkındaki görüşleri ve algı beklentisi ile gerçek hayatta gerçek kişilerin markanız hakkındaki algılarının ne kadar birbirine uyduğunu görüp anlamak konusunda iyi bir araç gibi görünüyor.
İnternet'ten daha iyi yararlanmak ve avantajlı tarafa geçmek için gereken stratejik kararları hala almadıysanız sanırım artık bunu düşünmeye başlamanın zamanı geldi.
Yazıcılar giderek iş yerlerinin, evlerin vazgeçilmez ürünleri haline geliyor. Ancak yazıcıyı aldıktan sonra biten kartuşunun yenisini almaya sıra gelince yazıcıyı alırken verdiğiniz kadar parayı gözden çıkartmanız gerekiyor. Örneğin 10 ml mürekkep içeren bir kartuş için 50 lira ödemek gerekebiliyor. Oysa bu paraya sadece yazma işlerinizi görecek bir yeni yazıcı alınabilir.
Mili litresi 5 TL eden bu mürekkep nasıl oluyor da neredeyse bir gram altın fiyatına satılıyor? Öncelikle mürekkep gerçekte bu kadar pahalı bir ürün değil. Ekokartuş ya da Dolankartuş gibi sitelerden ucuza temin edebilmeniz ya da en yakındaki kırtasiyeye gidip 5-10 TL'ye doldurmanız mümkün.
Firmalar yazıcıların satış fiyatını hesaplarken her yazıcının aslında ortalama 5 (tamamen sallıyorum) yeni kartuş seti ile birlikte satın alındığını farz ederek fiyatlandırmasını yapıyorlar. Böylece yazıcı fiyatları son derece düşük belki de tek başına düşünüldüğünde zararına oluyor.
Dilerseniz zincir mağazalarda bir sorun bu yazıcının kartuşları doldurulabiliyor mu diye. Satış elemanları yüzünüze garip garip bakıp (acaba gizli müşteri mi - yazıcı firmasının ajanı mı der gibi) kıvırtıyorlar. Ya da direkt olarak bu konuda bilgi veremeyeceklerini söylüyorlar. Ancak İnternette kısa bir araştırma yapınca görüyorsunuz ki pekala bir çok yazıcı modelinin mürekkep kartuşları kolayca doluyor. Pek çok Laser yazıcının toneri de doldurulabiliyor.
Hatta inatçı yazıcı üreticilerinin bu yüksek fiyatlı sarf malzemesi politikası nedeniyle büyükçe bir toner-mürekkep doldurma sanayii oluşmuş durumda.
Rekabet nedeniyle bazı yazıcı üreticilerinin diğerlerine göre daha çok tercih edilebilmek için doldurulabilir kartuşlu yazıcılar pazarladıklarını da düşünüyorum. Mesela HP ve Canon büyük ihtimalle fazla çaktırmadan böyle ürünler satıyorlar.
Üreticilerin yok kalite düşer, yazıcı bozulur gibi uyarılarına pek aldırmak mümkün değil. "Kardeşim bozulursa bozulsun zaten iki paket kartuş fiyatına satıyorsunuz, gider yenisini alırım" denilebilir. Yüksek kullanımlı iş yerleri için de uygun büyük hazneli modeller üretilmiş durumda. Dolayısıyla yazıcının fiyatı yükselse de ona uygun bir yan sanayi ürünü bulmak işten değil.
Biraz araştırıp soruşturduğunuzda ucuz bir çözüm yakalayabilirsiniz. Zor kazandığınız parayı çöpe atmanın alemi yok.
Aslında en iyisi üretici firmalar kendi ceplerine girmeyen bu paranın büyüklüğünü hesaplayıp makul fiyatlı toner ve mürekkep kartuşları satsalar böyle sorunlar kalmaz. Benim önerim mürekkep kartuşu başına 10 TL. Böyle olsa kimse gidip başka çözümler ile uğraşmaz.
Malum bu hafta itibariyle okullar açıldı. İyi de Ankara'nın her yerinde yol kazılarının başlanmasının anlamı var mı? Alın Bahçelievler'de bizim yan sokakta Pazartesi sabahı 8:30 itibariyle ilk kepçe darbesi inerken çektim bu yukarıdaki kareyi.
Hafta sonu Eskişehir yolunda yapılan asfalt yenileme çalışması da süper zamanlamalıydı. Sanırım bu hafta o çalışma da devam edecek.
Şimdi soruyorum: Kardeşim, yaz boyunca neredeyse 60 gün süreniz vardı. Ankara Trafiği nispeten rahatken, neden yapmadınız bu çalışmaları da, şimdi ensemizde boza pişiriyorsunuz? Yazık değil mi fazladan trafikte kalınan her anda harcanan yakıta, kaybedilen zamana?
Kendimi bildim bileli bu Bahçelievlerin sokakları kazılır kapatılır. Akıllı bir tek kazıda yolların altına dehlizler yapılsaydı şimdilerde rahat edebilirdik. Hala yapılabilir aslında ama kafa değişmedi. Kaz, kaz, kapat. Akıllı olun ne olur?
Bu yaz yollarda bir şey dikkatimi çekti. Eskiden tüm trafik işaretleri delik deşikti. Eline silahı alan hedef tahtası niyetine hem de araba ile hareket halindeyken, bu savunmasız trafik işaretlerine ateş edip dururdu.
Sanırım yıllardır yaralı trafik işaretleri ve panolarını değiştirmek Karayollarına ciddi maliyet olmuştur.
Bu sene bir iki istisna dışında vurulmuş tabela ve trafik işaretine rastlamamış olmaktan dolayı şaşırdım.
Bayramda nereye gitsek düşüncesiyle aylar öncesinden planlar yapıp yer ayırtan eşim ve arkadaşı bizi 3 günlük kısa bir tatil için Antalya'ya sürüklediler. İyi de oldu. Çocuklar eğlendi, bizler güzel vakit geçirdik. Ankara'dan rahat bir araba yolculuyla yaklaşık 8 saatte Adrasan'a vardık. Doğrusu buna değdi de. Gittiğimiz Ön Otel'in bahçesinden söyle bir görüntü yorgunluğumuzu alıverdi.
Doğrusu tavsiye eder misin, diye sorarsanız, Ön Otel hoş bir yer. Ali bey iyi bir evsahibi. İşleten, aile tüm fertleri ile arı gibi müşteri memnuniyeti için yılların verdiği tecrübe ile çabalıyorlar. Öyle beş yıldızlı otel beklentisi içinde değil de makul beklentiler ile yaklaşanlardansanız memnun kalacağınız bir yer.
Otelde kablosuz İnternet erişimi var. Denize 70 metre uzaklıkta. Kumsal harika. Bir de duyarsız tekne sahipleri olmasa daha temiz bir denizi olacağı kesin! İstisnalar hariç deniz son derece temiz ve sıcak. Çevre dalış için uygun. Deniz aniden derinleşiyor. Deniz kaplumbağaları ve av balıkları oldukça fazla. Dileyenler yamaç paraşütü yapabiliyorlar. Tekne arkasına takılan muz ve hamburger gibi hopidi gümbürt etkinliklerden hoşlanıyorsanız onlar da eksik kalmamışlar.
Yakında tarihi Olimpos ve Yanan taş var. Tarihi yakında bulunca ısrar üzerine ören yerlerine bir yolculuk yaptık tabi. Biraz sıcak ve kalabalık etkisi ile zorlansak da fena olmadı.
Yukarıdaki lahitler hakkında geniş bilgiyi üstteki fotoğraftan edinebilirsiniz. Biz ne öğrendik derseniz, Bayram kalabalığında ve derelerin kurumaya yüz tutmuş olduğu bir zamanda burayı ziyaret etmenin orta yaşlı erkekleri çok yorduğunu ve eğer mezarlarınız çok görkemli olursa birilerinin içindekileri alabilmek için er, geç kalıntılarınızı rahatsız edeceğini öğrendik.
Yeme içme konusunda güzel bir keşfimiz oldu diyebiliriz. Adrasanın hemen girişinde otelimizden 1,4 km. uzakta, hafif hafif akmakta olan dere yatağında yer alan yeme-içme yerleri arasında Paradise Cafe'yi bulduk. Fikret bey ve eşi bizi ağırladılar. Gerçekten güzel pide yapılan bu yerde uzun zamandır yemediğim kadar güzel vejeteryen pide yediğimi söylemeliyim. Tarihi eserler peşinde geçirdiğimiz zaman biraz yordu ve azıcık da bu keyifli ortamda kestirdim ;) Sümer, bu anı kaçırmamış sağolsun.
Ha, bu arada derede yüzen ördekleri de besledik tabi.
Adrasan gibi halen Bodrum koylarının 15-20 sene önceki halini yaşayan, üstelik deniz olarak oralardan çok daha iyi olan bir tatil beldesini görmekve yaşamak keyifli oldu. Ancak her güzel şey gibi bu tatil de sona erdi ve Cumartesi günü yola koyulduk. 12 Eylül 2010 Pazar günü yapılacak referanduma yetişmek için böylece bir gün önceden bu cennet köşesine veda ettik.
Yaesu yıllardan beri kendini kanıtlamış iyi bir telsiz üreticisidir. Özellikle VX serisi minik telsizleri ile efsanevi bir seri üretmiştir. Ben bu serinin birincisi olan VX-1R modelini bir süre kullandım. Elden çıkarttığıma o kadar üzüldüm ki, ilk fırsatta amatör telsizci arkadaşım Tunç'dan (TA2P) rica edip, bir tane VX-2R getirttim. Her iki cihaz da çok kullanışlı ve güzel cihazlardı. Şimdi ise serinin üçüncüsü olan VX-3R'den bahsetmek istiyorum biraz. Yukarıdaki görüntülerde VX-3R'nin kutudan çıkarılma merasimini izleyebilirsiniz. Gönül isterdi ki bu cihaz benim bizat çektiğim görüntüleri ile bu blogda yer alsın ama olmasdı işte. Zaten görüntüleri izlediğinizde cihazın daha önce kutudan çıkarılmış olduğunu anlayabilirsiniz.
VX-3R pek seksi görünümlü bir telsiz değil. Bu telsiz biraz kaba görünüşlü. Boyutları 4.8 cm x 8.2 cm x 2.3 cm. Ağırlığı ise 130 gram gelen ufacık bir cihaz. 200 USD'lik fiyatıyla her cebe yakışacak bir alet. VX-2R gibi başarılı bir cihazdan sonra biraz tasarımı kütleşmiş de olsa yeni özellikleri ile gönüllere taht kurması işten değil.
Kasası alüminyum. Dolayısıyla hafif de olsa düştüğü zaman bir yerine birşey olacak diye korkmanıza gerek yok.
Çıkış gücü 1.5 Watt (144 MHz) 3 W (6 Volt ya da dışarıdan besleme 144 MHz), 1 W (430 MHz), 2 W (6 Volt ya da dışarıdan besleme 430 MHz) Lityum ion pili VX-2R ile aynı. Opsiyonel batarya kutusu ile normal AA pillerle de çalışabiliyor. (FBA-37 Battery Case).
Orta ve kısa dalga radyo yayınlarını dinlemeyi kolaylaştıracak şekilde içte bir bobin anten yer alıyor. Daha da önemlisi üzerinde yer alan kulaklık girişine takacağınız stereo kulaklıklarınızla FM yayınlarını Stereo dinleyebiliyorsunuz. Radyo (AM ya da FM) dinlerken aynı anda istediğiniz telsiz frekansını da dinlemeye devam edebiliyorsunuz.
Adeta VX-2R'nin eksik kalan yerlerini tamamlayıp bu cihazı piyasaya sürmüşler.
Amatör Telsiz frekanslarından 144 Mhz ve 430 Mhz bandlarında alma gönderme yapabildiği gibi 500 - 1800 kHz (orta dalga), 1.8 - 30 MHz (Kısa dalga), 30 - 76 MHz (VHF altbandı ve 6M), 76 - 108 MHz (FM bandı), 108 - 137 MHz (Hava Bandı), 137 - 174 MHz (VHF Üst bandı ile 2M), 174 - 222 MHz, 222 - 420 MHz, 420 - 470 MHz, 470 - 800 MHz and 800 - 999 MHz (800 band Amerikan cep telefonları frekansları blokeli) 1000-Kanal hafıza kapasitesi var. İstenirse kanal çevirme nobu kilitlenebiliyor.
Morse kullanan pek kimse kalmamış olsa da bu minik cihaz ile dilerseniz Morse çalışıp öğrenmek için özel bir yardımcı da geliyor. Sırf bu özelliği ile bile alınabilecek bir cihaz.
Son olarak bu cihazla birlikte programlama kablosunu da almanızı öneririm. Eskiden seri port üzerinden bağlanan kablolar vardı, şimdiyse bağlantı usb üzerinden sağlanmış. Bu bağlantıdan ilgili kabloyu alabileceğiniz linke erişebilirsiniz. Kablo ile kaydetmek istediğiniz kanalları bilgisayar üzerinden cihaza yüklemek ya da istediğiniz şekilde düzenlemek mümkün. Aynı zamanda istediğiniz "mod"ları da bu yolla yapmanız mümkün.
Sanırım bir sonraki VX-5R üzerinde APRS (amatör telsizciler ile konum bilgisi paylaşma) yapmaya yarayacak donanım (GPS, modem ve yüklü yazılımı) da gelir. Tek eksiği bu gibi görünüyor.
Cihazı bu adresden temin edebilirsiniz. Ülkemizde bu cihazın kullanımı için lisans gerekmektedir! Amatör telsiz lisansı olmadan bu cihazı kullanmak suçtur. Amatör telsiz lisansı alabilmek için gereken bilgileri ve amatör telsiz sınav kılavuzunu Antrak derneğinden edinebilirsiniz.
Bu sene Datça daha bir kalabalıktı. Gerçi Temmuz ayının en civcivli zamanında Ramazan öncesi bu kalabalığa neden olabilir ancak sanki bir şeyler değişmiş gibiydi. Aslında bunu bekliyordum. Bu kadar güzel bir yurt köşesinin bir gün gelip de geniş kitleler tarafından bilinmemesi mümkün müdür?
Datça Ankara arası mesafe yaklaşık 750 kilometre. Yolun büyük bölümü duble yol. 15 yıl kadar önceki Marmaris - Datça yolu ile karşılaştırıldığında şimdiki otoban kıvamında kalan bir son kısım var ki kimi sürücülere zorlu gelebilir. Sürat sınırlamalarına uymak kaydıyla 9-12 saat arasında gidilebiliyor.
Artık şehir haline gelmiş olan Marmaris'i Datça yolundan yukarıdakine benzer şekilde görme imkanı olduğunu hatırlatmakta yarar var.
Ancak Datça'nın deniz manzarası da bir harikadır!
Belediyenin yaptırdığı 2-2,5 kilometrelik sahil yürüyüş yolu da keyifli ve sağlıklı zaman geçirmenizi sağlayabilir.
Havası nemsizdir. Genellikle rüzgar kesilmez. Temmuz - Ağustos aylarında 20-25 gün çok sıcak olmasının dışında dayanılabilir bir iklimi vardır. İlkbaharda sevdiklerinize hediye ettiğiniz papatyaların büyük bölümü Datça'da yetişir. Papatya tarlaları ise görülmeye değerdir.
Bazılarına karadan ulaşılamayan koylarla örülüdür Datça. Koylara "bük" denir buralarda. Yukarıda karadan da ulaşılabilen Hayıt Bükünü görmektesiniz. Burada konaklanabildiği gibi, iyi yemek yemek için de birkaç yer bulabileceğinizi belirmek isterim. Aslında merkezi bir yerde kalıp günübirlik gezi tekneleri ile buraları denizden de görmek iyi bir tercih olabilir. Eski yıllarda nispeten küçük teknelerle yapılabilen bu geziler şimdilerde 100 kişiyi taşıyabilen daha büyük teknelerle yapılıyor. Ancak 10 kişi kadar bulup küçük teknelerle de günlük kiralayıp bu keyfi sürebilirsiniz.
Datça Hurması isimli palmiye türü yörede sık karşılaşabileceğiniz yerli tek palmiye türüdür. Sadece bu bitki ile değil, Badem ile bilinir Datça. Hatta ilkbahar başlarında yediğiniz çağlaların çoğu bu yöreden geliyordur. Altında çim bitmeyen, rengarenk meyveleriyle karabiber ağaçlarını da unutmamakta yarar var. Zeytin de yetişen yörenin soğuk sıkım zeytinyağları ünlüdür.
Yukarıdaki çiçek böcek fotoğraflarını uzatmıyorum ama çeşitlilik açısından zengin bir bölge olduğunu anlatabilmişimdir sanıyorum.
Yiyecek içecek konusunda da o kadar fazla alternatif var ki, gidip görmeniz lazım. Ana cadde üzerindeki ev yemekleri yapan yerlerin ekonomik ve lezzetli olduklarını aklınızda bulundurun. Limandaki ve yürüyüş yolundaki yeme içme mekanlarının İstanbul fiyatları ile çalıştıklarını akılda bulundurun. Fevzinin Yeri gibi yerlerde güzel meze ve ot-mezeleri bulabilirsiniz. Yeriniz kalırsa da balık yiyebilirsiniz. Merak etmeyin kredi kartı da kabul ediyorlar. Laf aramızda Fevzi'nin oğlu müthiş bir satıcı. Sizi o buyur ederse, masadan 12 çeşit ot mezesi ve ot köftesi yiyip balıklara geçemeden kalkabilirsiniz.
Anlata anlata bitmese de okumakla olmaz. Can Yücel'in son durak olarak seçtiği bu yer için söylenenlerden çok yaşananlar daha değerlidir. Bence gidilip görülesi ve keşfedilesi bir yerdir Datça.
Bu konuda çok fazla arama ile siteme dönüş oluyor. Aslına bakılırsa SGK genelgesi ile bu durum yıl başında açıklığa kavuşturulmuştur.
Bu genelgeyi aşağıya büyük ölçüde değiştirmeden aldım. Umarım bu arama ile sayfama gelenlerin işine yarar.
4857 sayılı İş Kanununun 39 uncu maddesine istinaden Asgari Ücret
Tespit Komisyonunca 2010 yılı için uygulanacak olan asgari ücret, 1/1/2010 ile 30/6/2010 ve 1/7/2010 ile 31/12/2010 tarihleri arası için ayrı ayrı tespit edilerek, 31/12/2009 tarihli ve 27449 sayılı Resmi Gazetede yayımlanmıştır.
Asgari Ücret Tespit Komisyonunca alınan karara göre;
— 1/1/2010 ile 30/6/2010 tarihleri arası için:
a) 16 yaşını doldurmuş işçilerin bir günlük normal çalışma karşılığı asgari ücretleri 24,30 (yirmidört otuz) Türk Lirası,
b) 16 yaşını doldurmamış işçilerin bir günlük normal çalışma karşılığı asgari ücretleri 20,70 (yirmi yetmiş) Türk Lirası,
— 1/7/2010 ile 31/12/2010 tarihleri arası için:
a) 16 yaşını doldurmuş işçilerin bir günlük normal çalışma karşılığı asgari ücretleri 25,35 (yirmibeş otuzbeş) Türk Lirası,
b) 16 yaşını doldurmamış işçilerin bir günlük normal çalışma karşılığı asgari ücretleri 21,60 (yirmibir altmış) Türk Lirası,
olarak tespit edilmiştir.
Buna göre, 1/1/2010 ile 31/12/2010 tarihleri arasında, 16 yaşından küçük olanlar da dahil olmak üzere sigortalılar için sigorta primine esas günlük ve aylık kazançların alt ve üst sınırlarında, idari para cezalarında, geçici iş göremezlik ödeneklerinde, yurtdışında geçen süreler ile hizmet borçlanmalarında, isteğe bağlı sigortalılar ve genel sağlık sigortalılarının ödeyecekleri primlerde dikkate alınacak asgari ücret tutarları aşağıda gösterilmiştir.
1- 5510 Sayılı Kanunun 4 üncü Maddesinin Birinci Fıkrasının (a) Bendine Tabi Sigortalıların Sigorta Primi ve İşsizlik Sigortası Primlerine Esas Günlük ve Aylık Kazançlarının Alt ve Üst Sınırları
1.1- Bir İşverene Bağlı Olarak Çalışan Sigortalılar İçin; a) Özel Sektörde:
1/1/2010 – 30/6/2010 tarihleri arasında sigorta primine esas;
Günlük kazanç alt sınırı : 24,30 TL
Aylık kazanç alt sınırı : 729,00 TL
Günlük kazanç üst sınırı : 157,95 TL
Aylık kazanç üst sınırı : 4.738,50 TL
1/7/2010 – 31/12/2010 tarihleri arasında sigorta primine esas;
Günlük kazanç alt sınırı : 25,35 TL
Aylık kazanç alt sınırı : 760,50 TL
Günlük kazanç üst sınırı : 164,78 TL*
Aylık kazanç üst sınırı : 4.943,40 TL
olarak,
b) Kamu Sektöründe:
15/12/2009 – 14/1/2010 döneminde sigorta primine esas kazanç alt sınırı;
2009 yılı Aralık ayının ikinci yarısı için: 23,10 TL x 16 gün = 369,60 TL
2010 yılı Ocak ayının ilk yarısı için : 24,30 TL x 14 gün = 340,20 TL
15/12/2009–14/1/2010 devresi için : 369,60 TL + 340,20 TL = 709,80 TL
15/12/2009 – 14/1/2010 döneminde sigorta primine esas kazanç üst sınırı;
2009 yılı Aralık ayının ikinci yarısı için: 150,15 TL x 16 gün = 2.402,40 TL
2010 yılı Ocak ayının ilk yarısı için : 157,95 TL x 14 gün = 2.211,30 TL
15/12/2009–14/1/2010 devresi için : 2.402,40 TL+ 2.211,30 TL = 4.613,70 TL
15/1/2010 – 14/6/2010 tarihleri arasında sigorta primine esas;
Aylık kazanç alt sınırı : 729,00 TL
Aylık kazanç üst sınırı : 4.738,50 TL
15/6/2010 – 14/7/2010 döneminde sigorta primine esas kazanç alt sınırı;
2010 yılı Haziran ayının ikinci yarısı için: 24,30 TL x 16 gün = 388,80 TL
2010 yılı Temmuz ayının ilk yarısı için : 25,35 TL x 14 gün = 354,90 TL
15/6/2010–14/7/2010 devresi için : 388,80 TL + 354,90 TL = 743,70 TL
15/6/2010 – 14/7/2010 döneminde sigorta primine esas kazanç üst sınırı;
2010 yılı Haziran ayının ikinci yarısı için: 157,95 TL x 16 gün = 2.527,20 TL
2010 yılı Temmuz ayının ilk yarısı için : 164,78 TL x 14 gün = 2.306,92 TL
15/6/2010–14/7/2010 devresi için : 2.527,20 TL+ 2.306,92 TL = 4.834,12 TL
15/7/2010 – 14/12/2010 tarihleri arasında sigorta primine esas;
Aylık kazanç alt sınırı : 760,50 TL
Aylık kazanç üst sınırı : 4.943,40 TL
olarak uygulanacaktır.
1.2- Çırak ve Öğrenciler İçin:
3308 sayılı Mesleki Eğitim Kanununun 25 inci maddesinin dördüncü fıkrası uyarınca; aday çırak, çırak ve işletmelerde beceri eğitimi gören öğrencilerin, yaş durumlarına göre asgari ücretlerinin % 50’si sigorta primlerinin hesabına esas tutulmaktadır.
Buna göre, aday çırak, çırak ve işletmelerde beceri eğitimi gören öğrencilerin prime esas kazançları:
16 yaşından büyük olanların;
1/1/2010 ile 30/6/2010 tarihleri arasında;
Günlük kazanç tutarı: 12,15 TL
Aylık kazanç tutarı : 364,50 TL
1/7/2010 ile 31/12/2010 tarihleri arasında;
Günlük kazanç tutarı: 12,68 TL*
Aylık kazanç tutarı : 380,40 TL
16 yaşından küçük olanların;
1/1/2010 ile 30/6/2010 tarihleri arasında:
Günlük kazanç tutarı : 10,35 TL
Aylık kazanç tutarı : 310,50 TL
1/7/2010 ile 31/12/2010 tarihleri arasında:
Günlük kazanç tutarı : 10,80 TL
Aylık kazanç tutarı : 324,00 TL
olacaktır.
1.3- Prime Esas Kazançlardan İstisna Tutulacak Yemek Parası, Çocuk Zammı ve Aile Zammı (Yardımı) Tutarları:
5510 Sayılı Kanunun 4 üncü maddesinin birinci fıkrasının (a) bendine tabi sigortalıların;
— Yemek Parası:
1/1/2010 ile 30/6/2010 tarihleri arasında; 24,30 TL x % 6 = 1,46 TL* (Günlük)
1/7/2010 ile 31/12/2010 tarihleri arasında; 25,35 TL x % 6 = 1,52 TL* (Günlük)
— Çocuk Zammı:
1/1/2010 ile 30/6/2010 tarihleri arasında; 729,00 TL x % 2 = 14,58 TL (Aylık)
1/7/2010 ile 31/12/2010 tarihleri arasında; 760,50 TL x % 2 = 15,21 TL (Aylık)
— Aile Zammı (Yardımı):
1/1/2010 ile 30/6/2010 tarihleri arasında; 729,00 TL x % 10 = 72,90 TL (Aylık)
1/7/2010 ile 31/12/2010 tarihleri arasında; 760,50 TL x % 10 = 76,05 TL (Aylık)
tutarındaki kazançları, prime esas kazanca dahil edilmeyecektir.
1.4- 2925 sayılı Kanuna Tabi Sigortaların Prime Esas Kazanç ve Ödeyecekleri Prim Tutarı:
2925 sayılı Kanuna tabi sigortalıların prime esas günlük kazançları; 5510 sayılı Kanunun 82 nci maddesine göre belirlenen prime esas kazancın alt sınırı, prim ödeme gün sayısı ise; primi ödenmiş her ay için 15 gündür. Prim oranı ise; %12,5'i genel sağlık sigortası primi, % 20'si malullük yaşlılık ve ölüm sigortası primi olmak üzere toplam %32,5 dir.
Buna göre, 2925 sayılı Kanuna tabi sigortalıların, prime esas kazanç tutarı ve ödeyecekleri prim tutarı:
1/1/2010–30/6/2010 tarihleri arası için;
24,30 TL x 15 x % 32,5 = 118,46 TL*,
1/7/2010–31/12/2010 tarihleri arasında;
25,35 TL x 15 x % 32,5 = 123,58 TL*,
olacaktır.
2- 5510 Sayılı Kanunun 4 üncü Maddesinin Birinci Fıkrasının (b) Bendine Tabi Sigortalıların Prime Esas Günlük ve Aylık Kazançlarının Alt ve Üst Sınırları İle Ödenecek Prim Tutarları
2.1- 5510 sayılı Kanunun 4 üncü maddesinin birinci fıkrasının (b) bendinin;
— (1), (2) ve (3) numaralı alt bentlerine tabi sigortalıların,
1/1/2010–30/6/2010 tarihleri arasında en düşük tehlike sınıf ve derecesinde;
Aylık kazanç alt sınırına göre : 24,30 TL x 30 x % 33,5 = 244,22 TL*,
Aylık kazanç üst sınırına göre: 157,95 TL x 30 x % 33,5 = 1.587,40 TL*,
1/1/2010–30/6/2010 tarihleri arasında en yüksek tehlike sınıf ve derecesinde;
Aylık kazanç alt sınırına göre : 24,30 TL x 30 x % 39 = 284,31 TL,
Aylık kazanç üst sınırına göre: 157,95 TL x 30 x % 39 = 1.848,02 TL*,
1/7/2010–31/12/2010 tarihleri arasında en düşük tehlike sınıf ve derecesinde;
Aylık kazanç alt sınırına göre : 25,35 TL x 30 x %33,5 = 254,77 TL*,
Aylık kazanç üst sınırına göre: 164,78 TL x 30 x %33,5 = 1656,04 TL*,
1/7/2010–31/12/2010 tarihleri arasında en yüksek tehlike sınıf ve derecesinde;
Aylık kazanç alt sınırına göre : 25,35 TL x 30 x % 39 = 296,60 TL*,
Aylık kazanç üst sınırına göre: 164,78 TL x 30 x % 39 = 1.927,93 TL*,
— (4) numaralı alt bendi kapsamındaki sigortalılar ile köy muhtarlarının,
1/1/2010–30/6/2010 tarihleri arasında en düşük tehlike sınıf ve derecesinde;
Aylık kazanç alt sınırına göre : 24,30 TL x 17 x % 33,5 =138,39 TL*,
Aylık kazanç üst sınırına göre: 157,95 TL x 17 x % 33,5 = 899,53 TL*,
1/7/2010–31/12/2010 tarihleri arasında en düşük tehlike sınıf ve derecesinde;
Aylık kazanç alt sınırına göre : 25,35 TL x 17 x % 33,5 = 144,37 TL*,
Aylık kazanç üst sınırına göre: 164,78 TL x 17 x % 33,5 = 938,42 TL*,
prim ödeyeceklerdir.
2.2- 5510 sayılı Kanunun 50 nci maddesine göre isteğe bağlı sigortalı sayılanlardan;
a) Malullük, yaşlılık ve ölüm sigortası ile genel sağlık sigortası primi ödeyenler;
1/1/2010–30/6/2010 tarihleri arasında ödenebilecek isteğe bağlı sigorta primi aylık alt sınırı, 24,30 TL x 30 x % 32 = 233,28 TL,
1/1/2010–30/6/2010 tarihleri arasında ödenebilecek isteğe bağlı sigorta primi aylık üst sınırı, 157,95 TL x 30 x % 32 = 1.516,32 TL,
1/7/2010–31/12/2010 tarihleri arasında ödenebilecek isteğe bağlı sigorta primi aylık alt sınırı, 25,35 TL x 30 x % 32 = 243,36 TL,
1/7/2010–31/12/2010 tarihleri arasında ödenebilecek isteğe bağlı sigorta primi aylık üst sınırı, 164,78 TL x 30 x % 32 = 1.581,89 TL*,
b) Sadece malullük, yaşlılık ve ölüm sigortası primi ödeyenler;
1/1/2010–30/6/2010 tarihleri arasında ödenebilecek isteğe bağlı sigorta primi aylık alt sınırı, 24,30 TL x 30 x % 20 = 145,80 TL,
1/1/2010–30/6/2010 tarihleri arasında ödenebilecek isteğe bağlı sigorta primi aylık üst sınırı, 157,95 TL x 30 x % 20 = 947,70 TL,
1/7/2010–31/12/2010 tarihleri arasında ödenebilecek isteğe bağlı sigorta primi aylık alt sınırı, 25,35 TL x 30 x % 20 = 152,10 TL,
1/7/2010–31/12/2010 tarihleri arasında ödenebilecek isteğe bağlı sigorta primi aylık üst sınırı, 164,78 TL x 30 x % 20 = 988,68 TL,
c) Kanunun geçici 16 ncı maddesine göre sigortalı olan isteğe bağlı kadın sigortalılar;
1/1/2010–30/6/2010 tarihleri arasında;
24,30 TL x 17 x % 32 = 132,19 TL*,
1/7/2010–31/12/2010 tarihleri arasında;
25,35 TL x 17 x % 32 = 137,90 TL*,
prim ödeyeceklerdir.
3- 5510 Sayılı Kanunun 60 ıncı Maddesine Göre Genel Sağlık Sigortalılarının Prime Esas Günlük ve Aylık Kazançları
5510 sayılı Kanunun 60 ıncı maddesinin birinci fıkrasının (g) bendi kapsamında olanların ödeyecekleri genel sağlık sigortası primi;
1/1/2010-30/6/2010 tarihleri arasında ödeyecekleri genel sağlık sigortası aylık prim tutarı,
- Aylık geliri, asgari ücretin üçte birinden asgari ücrete kadar olduğu tespit edilenler için, 729,00 TL / 3 = 243,00 TL x % 12 = 29,16 TL,
- Aylık geliri, asgari ücretten asgari ücretin iki katına kadar olduğu tespit edilenler için, 729,00 TL x % 12 = 87,48 TL,
- Aylık geliri, asgari ücretin iki katından fazla olduğu tespit edilenler için, 729,00 TL x 2 = 1.458,00 TL x % 12 = 174,96 TL
1/7/2010-31/12/2010 tarihleri arasında ödeyecekleri genel sağlık sigortası aylık prim tutarı, - Aylık geliri, asgari ücretin üçte birinden asgari ücrete kadar olduğu tespit edilenler için, 760,50 TL / 3 = 253,50 TL x % 12 = 30,42 TL,
- Aylık geliri, asgari ücretten asgari ücretin iki katına kadar olduğu tespit edilenler için, 760,50 TL x % 12 = 91,26 TL,
- Aylık geliri, asgari ücretin iki katından fazla olduğu tespit edilenler için, 760,50 TL x 2 = 1.521,00 TL x % 12 = 182,52 TL
genel sağlık sigortası primi ödeyeceklerdir.
4- 8/5/1985 Tarihli ve 3201 Sayılı Kanuna Göre Yurtdışında Geçen Sürelerin ve 5510 Sayılı Kanunun 41 inci Maddesine Göre Yapılacak Hizmet Borçlandırılmasına Esas Tutar 3201 sayılı Kanunun 4 üncü maddesi ve Yurtdışında Geçen Sürelerin Borçlandırılması ve Değerlendirilmesine İlişkin Yönetmeliğin 10 uncu maddesi gereğince, borçlanılacak her bir gün için tahakkuk ettirilecek borç tutarı, başvuru tarihindeki 5510 sayılı Sosyal Sigortalar ve Genel Sağlık Sigortası Kanunun 82 nci maddesinde belirtilen prime esas asgari ve azami günlük kazanç tutarları aralığında seçilecek günlük kazancın % 32 sidir.
5510 sayılı Kanunun 41 inci maddesine göre yapılacak hizmet borçlanması taleplerinde borçlanılacak günlük tutar, sigortalının kendisinin veya hak sahiplerinin yazılı talepte bulunmaları ve talep tarihinde 82 nci maddeye göre belirlenen prime esas günlük kazanç alt ve üst sınırları arasında olmak üzere, kendilerince belirlenecek günlük kazancın % 32 sidir.
Buna göre, 2010 yılı için belirlenen asgari ücret tutarları karşısında, yurtdışında geçen süreler ile 41 inci madde belirtilen hallere ilişkin sürelerin borçlanılmasında;
1/1/2010–30/6/2010 tarihleri arasında,
- Borçlanılacak her bir gün için tahakkuk ettirilecek borç tutarının alt sınırı; 24,30 TL x % 32 = 7,78 TL,*
- Borçlanılacak her bir gün için tahakkuk ettirilecek borç tutarının üst sınırı; 157,95 TL x % 32 = 50,54 TL,*
1/7/2010–31/12/2010 tarihleri arasında,
- Borçlanılacak her bir gün için tahakkuk ettirilecek borç tutarının alt sınırı; 25,35 TL x % 32 = 8,11 TL,*
- Borçlanılacak her bir gün için tahakkuk ettirilecek borç tutarının üst sınırı; 164,78 TL x % 32 = 52,73 TL,*
esas alınacaktır.
5- Geçici İş Göremezlik Ödeneklerinin Alt Sınıra Tamamlanması
5510 sayılı Kanunun 18 inci maddesinin 4 üncü fıkrası uyarınca; iş kazaları ile meslek hastalıkları, hastalık ve analık sigortalarından, yeniden tespit edilen alt sınırların altında bir günlük kazanç üzerinden ödenek almakta bulunanların veya almaya hak kazanmış yahut kazanacak olanların bu ödeneklerinin, günlük kazancın alt sınırındaki değişikliklerin yürürlüğe girdiği tarihten başlanılarak, değiştirilmiş günlük kazançların alt sınırına göre
ödenmesi gerekmektedir.
Bu itibarla;
a) 1/1/2010 tarihinden önce geçici iş göremezliğe uğrayan ve geçici iş göremezlik durumları bu tarihten sonra da devam eden ve geçici iş göremezlik ödeneği hesabına esas günlük kazançları, 24,30 TL altında hesaplanmış olanların, 1/1/2010 tarihinden itibaren istirahatlı bulundukları günlere ait geçici iş göremezlik ödenekleri 24,30 TL asgari günlük kazanç üzerinden,
b) 1/7/2010 tarihinden önce geçici iş göremezliğe uğrayan, geçici iş göremezlik durumları bu tarihten sonra da devam eden ve geçici iş göremezlik ödeneği hesabına esas günlük kazançları 25,35 TL altında hesaplanmış olanların 1/7/2010 tarihinden itibaren istirahatlı bulundukları günlere ait geçici iş göremezlik ödenekleri 25,35 TL asgari günlük kazanç üzerinden, hesaplanacaktır.
Anılan 18 inci maddeye istinaden fazla ödeme yapılmış ise fazla ödenen miktarın
tahsili gerekmektedir.
6- İdari Para Cezaları
5510 sayılı Kanunda öngörülen yükümlülüklerini yerine getirmeyenlere, aynı Kanunun 102 nci maddesi gereğince, fiil tarihinde geçerli olan ve Asgari Ücret Tespit Komisyonunca 16 yaşından büyük işçiler için tespit edilen aylık asgari ücret dikkate alınarak idari para cezası uygulanması gerekmektedir.
Buna göre, 1/1/2010 ile 30/6/2010 tarihleri arasında işlenen fiiller için 729,00 TL, 1/7/2010 ile 31/12/2010 tarihleri arasında işlenen fiiller içinse 760,50 TL esas alınarak idari para cezası uygulanacaktır.
7- Türk Lirası Cinsinden Yapılan İşlemlerin Yuvarlaması ( * )
5083 sayılı Türkiye Cumhuriyeti Devletinin Para Birimi Hakkında Kanunun 1 inci maddesinin ikinci fıkrasına istinaden 4/4/2007 tarihli Bakanlar Kurulunun eki kararı ile Türkiye Cumhuriyeti Devletinin Para birimi olan Yeni Türk Lirası ve Yeni Kuruşta yer alan “Yeni” ibareleri 1/1/2009 tarihinden itibaren yürürlükten kaldırılmıştır. Buna göre,
5228 sayılı Kanunun 59 uncu maddesinin onüçüncü fıkrası ile değişik 2 nci maddesinde, “… Türk Lirası değerlerinin Türk Lirasına dönüşüm işlemlerinin ve Türk Lirası cinsinden yapılan işlemlerin sonuçlarında yarım Kuruş ve üzerindeki değerlerin bir Kuruşa tamamlanacağı ve yarım Kuruşun altındaki değerlerin dikkate alınmayacağı” hükme bağlanmıştır.
Bu itibarla Genelgede, Türk Lirası Cinsinden yapılan işlemlerin sonucunda bulunan rakamın virgülden sonra üç basamaklı çıkan ve üçüncü rakamı yarım KR ve üzerinde olan değerler 1 KR’ye tamamlanmış, yarım KR’nin altındaki değerler ise dikkate alınmamıştır.
----
Bu kadar ciddiyetin altına Levent Kırca hicvi yakışır.
Apple'ın iPad ile yaptığı çıkış nedeniyle bir anda dikkatler tablet bilgisayarlara yeniden yöneldi. Milyonları geçen satışlar, üreticilerin iştahlarını kabartmış olacak ki bir süredir neredeyse her hafta yeni tablet PC'ler satılmaya başlanıyor. Henüz ülkemize gelmemiş olsalar da pıtrak gibi çıkıveren bu tablet pc'ler, bir süre sonra makul fiyatlarla tablet pc kullanabileceğimizin bir belirtisi.
Çinli üreticilerin 100 dolar gibi bedellerle sattıkları bu bilgisayarlar genellikle Android işletim sistemli. Ancak işletim sistemlerinin göreli olarak eski olması bir dezavantaj. Android 1,6 veya 1,7 ile pazarlanan bu cihazlar ile işletim sisteminin yeni geliştirilmiş versiyonunun yeterli hızda çalışamaması gibi bir sorun yaşanabilir. Gene de fiyatları ile kolay ulaşılabilir gibi duruyorlar.
iPad'lar iyi, güzel de, 400-500 USD civarında olan fiyatları ile gelişmekte olan ekonomilerde kolayca alınıp kullanılabilir değiller. Migros tarafından geçtiğimiz haftalarda ülkemize getirilen 3G'li iPad'ların da 2500 TL civarında satıldığı düşünülürse bizim ülkemizde de kolay kolay alınıp kullanılamayacak olduğu aşikar.
Hindistan'dan, 35 USD fiyatla satılacağı bildirilen tablet bilgisayar hızla geliştiriliyormuş diye haber alınca biraz heyecanlanmadım dersem yalan olur.
Hintliler bu tür sansasyonel haberlerle daha geçtiğimiz yıl bilişim meraklılarının ilgisini çekmeyi başarmışlar (10 dolarlık bilgisayar) ancak daha sonra haberler boş çıkmıştı. Ancak bu sefer Hindistan İnsan Kaynakları Geliştirilmesinden sorumlu bakanı Shri Kapil Sibal açıklama yaptığından inandırıcılığı fazla bir haber gibi duruyor.
Tablet PC'nin büyük ihtimalle 2 GB depo alanı, kablosuz ve kablolu ağlara bağlanabilirliği, kamerası, 7 inchlik dokunmatik bir ekranı, ARM ailesinden bir işlemcisi ve Android İşletim Sistemi (Google tarafından taşınabilir bilgisarlar ve akıllı telefonlar için geliştirilen Linux bazlı işletim sistemi) olacak. Online flash videoları gösterebilecek olan cihazın Java desteği de bulunacak.
Tanıtımlar sırasında gösterilen iki farklı prototipe bakılırsa ortada henüz kesin çizgilerle belirlenmiş bir ürün yok. Doğrusunu isterseniz benzeri özelliklere sahip tablet bilgisayarlar halihazırda Çin'de üretilip 100 USD civarı bedelle satılıyor. Bakalım Hindistan bu cihazları 10-20 USD maliyetle üretip 35 USD bedelle satabilecek mi?
Umarım bu defa Uzakdoğudan gelen bu güzel haber boş çıkmaz!
Bu fiyatla alıp, ilköğretim öğrencilerine dağıtılan kitapları içerisine yükleyip çocuklara versek, yapılacak olan tasarrufu ve kesilmekten kurtulacak ağaçları bir düşünün!
İnternet yasaklarına karşı 56 dernek ve oluşum geçtiğimiz Cumartesi günü İstanbul'da Taksim'de bir protesto yürüyüşü gerçekleştirdi. 1000'e yakın gösterici tepkilerini ve dileklerini bu yürüyüş vasıtasıyla Türkiye'ye duyurdular.
Bu katılımcı sayısının çok üzerinde diğer illerden destekçilerinin olduğu yadsınamaz. Peki bu insanların derdi neydi? Neden sıradan insanlar sokaklara döküldü?
İnternet önemli bir parçamız haline geldi. Sayesinde kimi zaman yerel, kimi zaman tüm dünyayı kapsamak mümkün. İnternet 10 yılda pek çok şeyi değiştirdi. Ekonomik hayatı değiştirdi. Artık İnternet sayesinde para kazanabilen bir grup insan var. Ülkemizdekilerin sayısı ise düşünülenden fazla. Doğrudan İnternet'ten kazanmasa da dolaylı olarak haberleşmesinin büyük bölümünü onun aracılıyla gerçekleştiren pek çok şirket, hatta devlet kuruluşu var. Demek ki iletişim şeklimizi de değiştirdi.
Değişmeyen yasakçı zihniyet internet gibi özgür bir ortamı cendereye almaya kalktı. Son zamanlarda yaşananlar bunların bir uzantısı adeta.
Ülkemiz yürürlükteki ilgili yasa ile internette hoşa gitmeyen bir içerik söz konusu olduğunda ona erişimi engelliyor. Böylece sadece ülkemizden, o içeriğe ayarlarına dokunulmamış bilgisayarlar üzerinden erişmek mümkün olmuyor. Bu arada, dünyanın başka her yanından o içeriğe isteyen ulaşabiliyor. Yani sanal olarak, bir anlamda, internet kullanıcılarımızın kafaları kuma gömülüyor. Aynı karikatürlerdeki devekuşları gibi. İyi yanından bakarsak, ülkemizde orta halli bir kullanıcı bile istediği içeriğe erişmek için bilgisayarının ayarlarını değiştirebilecek seviyede ağdan anlar oldu. Ancak tabi ki bu içinde bulunulan durumun çarpıklığını değiştirmiyor. Kanun koyucunun bu duruma el atıp yapılan yanlışlığı düzeltmesi gerekiyor. Belki toplum olarak birinci önceliğimiz değil, ama bunun bir şekilde yapılması gerekiyor.
Tarihde İskenderiye kütüphanesi defalarca yakılmıştır. Bilgi güçtür. Güç ise onun dışında olanlar için tehdit unsuru. Yakmak ise o dönem için aslında tüm bilgi birikimini ortadan kaldırmıştır. İyi ya da kötü tüm içeriğin yok olmasının insanlık tarihi için ne kadar bir süre kaybına denk geldiğini hesaplamak güç.
Kitap yakmak ile internette bir siteye erişimi kesmenin birbirine benzeyen noktaları nedir?
Kitap yakarak, belli sayıda ve en fazla yakılan ülkedeki kadar içeriği yok edersiniz. İnternette yapılan engelleme de iyi, kötü demeden içeriğe erişimi zorlaştırmaktadır.
Birisinin sizin adınıza neyi görüp neyi göremeyeceğinize karar vermesi doğru değildir. Doğrusu, özgür iradeleriyle bunu bireylerin kendi kendilerine yapmasıdır. Ülkemizin düşünce seviyesi bunu gerçekleştirebilecek düzeydedir. Bizler iyiyi kötüden ayırabilecek bir mirasa sahip, kendi özgürlüğünü kazanmış bir ülkenin bireyleriyiz. Sanırım kendimiz için en iyisinin ne olduğuna karar verebiliriz.
Geçtiğimiz günlerde 17 Temmuz 2010'da İstanbul Taksim'de saat 17:00'de yapılan protesto yürüyüşü İnternet engellemelerine karşı sokağa çıkan ilk tepki olarak yorumlanabilir. 1000'den fazla göstericinin düzeyli ve kararlı istekleri ilk defa sokaklarda yankı buldu. İnternet kullanıcılarının tepkilerinin sanal olmadığı böylece görülmüş oldu. Genci yaşlısı ile isteklerini dile getiren bu topluluğa kulak verilmeli.
Engelsiz bir İnternet deneyimi yaşamak dileğiyle.
Bu yazıda büyük oranda Biltekhaber.com sitesinde yayınlanan yazımın içeriği kullanılmıştır.
Sansüre ve yasakların her türüne karşıyım. İnsan bir şeyi yapmayacaksa bunu kendi vicdanı ile muhasebe etmeli. Önüne başka birileri duvar çekememeli.
Kimse benim adıma, beni zararlı olduğunu düşündüğü içerikten korumamalı. Ben neye bakıp neye bakmayacağımı kendim belirlemeliyim.
Özetle bunları söyledikten sonra, Haziran 2010 başından beri bir çok hizmetine ulaşamadığımız Google'ın aslında yapılan bir IP adresi hatası nedeniyle kapandığını öğrendim. İnternet Teknolojileri Derneği'nin yaptığı suç duyurusunda her şey açıklanmış. Sözkonusu duyuruya http://inetd.org.tr/yasak/digiturk-sucduyurusu.pdf adresinden ulaşabilirsiniz. Her ihtimale karşı metni aşağıya da aldım.
Yanlış bir yasanın garip sonuçları ile uğraşacağımıza, kanun koyucu şu hatalı yasayı düzeltiverse ya!
------
ANKARA CUMHURİYET BAŞSAVCILIĞI'NA
MÜŞTEKİ : İnternet Teknolojileri Derneği
VEKILI : Av. Nihad KARSLI-Av. Tünay CENGİZ-Av Ayşe Özerol-Av Murat
Çetinkaya-Av Emre Gök
Adres antette.
SANIK : Digitürk A.Ş., LigTV AŞ, İstanbul Basın Savcılığı, İstanbul 1. Sulh Ceza
Hakimliği, Türk Telekom A.Ş.
SUÇ : Görevi İhmal,
SORUŞTURMA NO: 2010/77916
DAVA KONUSU: Ligtv yayınlarının izinsiz yayınlayan şirketlerin engellemesinde ilgili IP
numarasının yanlış tespitle, olayla ilgisiz, Google hizmetlerini (maps..google.com) kullanan
milyonlarca internet kullanıcısı ve binlerce şirketin mağdur edilmesi, ve mahkeme kararını
yorumlayarak uygulanması nedeniyle kamu davası açılması istenmiştir.
AÇIKLAMALAR :
Digital Platform İletişim Hizmetleri A.Ş. (Digitürk) ve Pluton Televizyonculuk A.Ş (LigTV)
firmaları, LigTV'nin yayın haklarına sahip olduğu yayınları tekrar yayınladıkları ve izledikleri
gerekçesiyle İstanbul C. Savcılığı Basın Büroso yoluyla burdabak.com, burdabak.net,
burdabak.de, ligtvdevu.net, ligtv-izle.net, ligtv-izle.tv isimli sitelere 5101 nolu yasa ile degişen
5846 nolu yasa 4. gereğince erişimin engellenmesine İstanbul 1. Sulh Ceza Mahkemesi 2010/1337
Müt sayı ve 28/04/2010 tarihinde karar verdi.
Mahkeme bu kararı verirken ligtv-izle.tv nin IP adresi olarak, ghs.google.com ait IP'i verdi.
Söz konusu 74.125.43.121 nolu IP maps.google.com gibi pek çok katma değerli google hizmetleri
için hayati önemde bir IP'dir.
Bu ancak Digitürk ve Lig Tv'nin yanlış IP bildirmesi, Basın Savcılığı ve Mahkemenin ilgili
dilekçede yazılı IP doğrulamadan karara aktarması ile mümkündür. Açıkca bu görevi ihmal
gözüküyor. Mahkemenin bilirkişiye başvurması ve IP'leri bilirkişiye tespit ettirmesi gerekirdi.
Mahkemenin kararda yazdığı ve şu andaki IP'lerin durumu:
Site Mahkemenin IP'si Şu anki IP
Ligtv-izle.tv 74.125.43.121 216.239.{32,34,36,38}.21
Ligtv-izle.net 173.192.16.197 72.29.72.141
Ligtvdevu.net 173.192.16.197 69.42.208.{144,146,147}; 64.42.122.{131,132}
Burdabak.com 193.202.110.144 193.202.110.144
Burdabak.net 89.19.30.90 98.131.206.180
Burdabak.de 188.40.45.88 188.40.45.88
Karar “adı geçen sitelere servis sağlayıcıların içerik sağlayıcıya verdiği hizmeti durdurması
yoluyla, erişimin engellenmesini” söylüyor ama uygulama, en azından ligtv-izle.tv de
74.125.43.121 nolu IP'yi bloklama ile sonuçlandı. Milyonlarca internet kullanıcısının hizmeti
aksadı, zarar gördü. IP adresi bir binanın adresine benzetilebilir. Web sitesi ise bu binadaki bir
daireye benzetilebilinir. Bina tek bir daireye dönüşmüş de olabilir, ya da binlerce küçük
mağazadan oluşan bir iş hanı ya da alış veriş merkezi olabilir. Bunu araştırmadan, karar vermek,
binlerce site sahibini ve milyonlarca site kullanıcısına mağdur etmek anlamına gelecektir.
Türk Telekom A.Ş. ise bu olayda erişim sağlayıcı olmasına rağmen “ sağlayıcıların içerik
sağlayıcıya verdiği hizmeti durdurması” kararını IP bloklasması olarak yorumlamıştır. Bu yetki
aşımıdır.
04/05/2007 ve 5651 nolu yasanın 30/11/2007 tarihli 26716 sayılı Resmi Gazetede yayımlanan
İnternet Ortamında Yapılan Yayınların Düzenlenmesine Dair Usul ve Esaslar Hakkında Yönetmelik
erişimi engelleme konusunda bir norm belirlemiştir. Mahkemenin söz konusu site tek başına o
IP'yi kullandığı doğrulanmadığı sürece sadece Alan Adı yöntemi ile erişimin engellenmesi adil
olacaktır.
Görev ihmali nedeniyle milyonlarca internet kullanıcısını ve binlerce şirketin hizmeti aksamış, iş ve
zaman kaybına sebeb olmuştur.
HUKUKI NEDENLER : Anayasa, İlgili Uluslararası Sözleşmeler, Türk Ceza Kanunu ve ilgili
diğer mevzuat
SONUÇ VE İSTEM : Yukarıda açıklanan ve Sayın Başsavcılığınızca kendiliğinden gözetilecek
olan nedenlerle, yukarıda belirtilen sanıklar hakkında gerekli hazırlık soruşturması başlatılarak
ilgililer hakkında kamu davası açılmasına karar verilmesini vekil edenim adına saygı ile sunu ve
istemde bulunurum.
28.06.2010
Yeni bir fotoğraf makinesi almak istiyorsanız öncelikle ihtiyaçlarınızı belirleyin! Artık bir şeylerin değişmekte olduğunu da aklınızın bir köşesinde bulundurun. Öncelikle fiyatlar düşme eğiliminde. 5 yıl önce basit 5Megapiksel 3x yakınlaştırma yapabilen fotoğraf makinesine verdiğiniz para ile şimdilerde profesyonele yakın kalitede çekim yapabilen 10-12 Mp 20x üzeri yakınlaştırabilen bir DSLR benzeri makine edinebilirsiniz.
Fotoğraf makineleri ile video kameraların arasındaki fark giderek azalıyor. HD (720p), hatta Full HD (1080p) video çekebilen compact yada SLR benzeri fotoğraf makinelerini makul fiyatlara edinebilmek mümkün. Dolayısıyla tercihiniz bu yönde olacaksa Nikon Coolpix P100 veya benzeri bir cihaz işinizi görecektir.
Türkiye'de "vergiydi", "ithalat maliyetleriydi" derken, fotoğraf makinesi fiyatları alıp başını gittiği için yurt dışından getirme imkanınız varsa değerlendirmeyi düşünün. 2,5-3 kat fiyat farkı olduğunu belirtmek isterim. Sanırım artık garanti avantajına ramen iyi bir alternatif maliyet ortaya çıkmış durumda. Oysa amatör fotoğrafçılık iyi bir boş zaman uğraşı olabilir. Bunun desteklenmemesi bir yana üzerinden fazladan vergi alınmasını anlamak zor.
DSLR türü fotoğraf makineleri almayı düşünüyorsanız, bu tür makinelerde de büyük oranda film çekebilen türler yaygınlaşıyor. Bu da bir tercih sebebi olabilir. Ancak DSLR makinelerde gövdeye ayrı, objektife ayrı verdiğiniz para miktarının can acıtabilecek düzeyde olabileceğini unutmamak lazım. Buna ek olarak fazla malzemenin taşınırlık üzerindeki olumsuz etkisini de unutmamalı. Gene de belirteyim iyi fotoğraflar çekmek istiyorsanız DSLR bu konuda kısa yoldur. Aslına bakacak olursanız DSLR makineler ile diğerlerini karşılaştırmak da çok doğru değil. Elma ile Armut'u karşılaştırmak gibi bir durum.
Bu arada, Ara Güler üstadın sözünü unutmamak lazım: "İyi fotoğrafçı, dikiş makinesiyle de fotoğraf çeker."
Satın alma öncesi en kolay yöntem ihtiyaç listenizi hazırlayıp daha sonra aradığınız nitelikteki makineleri karşılaştırıp size en uyanı belirlemek olabilir.
Önem verdiğiniz özelliklere göre örneğin:
Titreşim önlemesi var mı?
En fazla yakınlaştırması ne kadar?
Yüksek ISO değerlerinde çekim kalitesi nasıl?
Saniyede ard arda kaç çekim yapabiliyor?
En yüksek video çekim çözünürlüğü ne?
gibi sorular hazırlayın ve bu sorularınızın cevaplarını karşılıklı olarak bulun.
Sayısal fotoğraf makinesi özellikleri ve çekim örneklerini karşılaştırabileceğiniz bir web sitesi, tercihinizi yaparken işinizi kolaylaştırabilir.
Özellikle giyim mağazalarının yaptıkları mevsimlik indirimler beni şaşırtıyor.
Mevsimin başından sonuna kadar indirimsiz fiyatla sat, mevsim sonu geldiğinde indirim yapıp aynı ürünleri yarı fiyatına sat. Bu durumda indirim olmadığı zamanlarda sattığın ürünlerden alanları enayi durumuna koymuş olmuyor musun? Ayrıca indirim yapıp da kar edebiliyorsan, hep düşük fiyattan sat gitsin.
Daha da komiği, indirim için üretilen ürünler diye bir kavram olması. Yani mevsiminde satılan ürün diye aldığın ürün aslında indirim zamanı satılmak için üretiliyor. Bu daha da şaşırtıcı.
Teknolojik ürünlerde durum çok daha garip. Ürün eğer marka ve özel bir içerik ürünüyse üretim maliyeti ile satış fiyatı arasında uçurum olabiliyor. Apple bu işi en iyi uygulayanlardan.
2 milyon adet iPad bir çırpıda satıldıktan sonra Türkiye'de olası satış fiyatı 1200 TL civarında olacakmış. Benim tahminimle 300 lira gibi bir maliyeti olan cihaz için yüksek bir bedel değil mi? Bu da şaşırtıcı işte.