8 Ocak 2024 Pazartesi

Ütopya ve Distopya

Ütopya, gerçekleşmesi imkansız veya çok zor olan ideal toplum tasarımıdır. Ütopya kavramı ilk olarak Thomas More’un 1516 yılında yazdığı Utopia adlı kitabında kullanılmıştır. Bu kitapta More, adalet, eşitlik ve özgürlük gibi değerlere dayanan hayali bir ada ülkesini anlatmıştır. Ütopya örnekleri arasında Platon’un Devlet, Campanella’nın Güneş Ülkesi, Bacon’un Yeni Atlantis gibi eserler sayılabilir. Bu eserlerde yazarlar, kendi dönemlerinin sorunlarına karşı ideal veya eleştirel toplum tasarımları sunmuşlardır. Ütopya, edebiyatın yanı sıra felsefe, siyaset, sosyoloji ve ekonomi gibi alanlarda da önemli bir kavramdır. Ütopya, insanların daha iyi bir dünya hayal etmelerine ve bu hayali gerçekleştirmek için çaba göstermelerine olanak sağlar. Ütopya, aynı zamanda mevcut toplumun eksikliklerini ve çelişkilerini ortaya koyar. Ütopya, hem bir ümit hem de bir eleştiri aracıdır. 

Distopya, ütopyanın tam tersi olarak, olumsuz, baskıcı ve adaletsiz bir toplum tasarımıdır. Distopya kavramı ilk olarak John Stuart Mill tarafından 1868 yılında kullanılmıştır. Distopya eserleri karşımıza birçok farklı türde çıkabilir. Gerek filmlerde gerek kitaplarda hemen hemen her alanda distopya eserlerine rastlamak mümkündür. Distopya edebiyatı ise çok popüler bir alt türdür. Distopya edebiyatının en ünlü örnekleri arasında George Orwell’in 1984, Aldous Huxley’in Cesur Yeni Dünya, Ray Bradbury’nin Fahrenheit 451 ve Suzanne Collins’in Açlık Oyunları sayılabilir. Distopya sinema ve televizyon dünyasında da çokça yer bulur. Bazı distopya film ve dizileri şunlardır: The Man in the High Castle, V for Vendetta, The Handmaid’s Tale, 4400, Heroes, Euroka, The Dome (Kubbenin Altında), Lost, The Matrix ve Black Mirror.

Savaş, barıştır.

Özgürlük, köleliktir. 

Cehalet, güçtür.

1984 romanında George Orwell bazı kavramları ters anlamda kullanmıştır. "Savaş, barıştır. Özgürlük, köleliktir. Cehalet, güçtür" gibi. Bu kullanım günlük yaşantımızda bize dadanan bir kabus olarak ortaya çıkabilir. Seçilen yöneticiler toplum için arzulanan ya da arzulanmasa da iyi olarak görülen kavramları tam ters bir işleyişle hayatımıza sokabilirler. Hak kavramı böyle değerlendirilebilir. Herkes kendisi için her türlü hakka sahip olmak isterken başkalarının hiç bir hakka sahip olmamasını isteyebilir. Bunun seçilmişlere yansıması ise hak ya da adalet kavramının bir kişinin ya da zümrenin istediği gibi kullanılması ile sonuçlanabilir. Olmaz o kadar da diye düşünebileceğiniz her şey gözlerinizin önünde yaşanırken bunlara kayıtsız kalıp normalleştirdiğinizin farkına bile varmayabilirsiniz.

Distopya kavramı subjektif ve görecelidir. Bazı insanlar için yaşadığımız dünya bir distopya olabilirken, bazıları için değildir. Ancak, tarihte ve günümüzde distopya öğeleri taşıyan bazı toplumlar ve rejimler vardır. Nazi Almanyası, Stalin Sovyetleri, Kuzey Kore, Çin, İran ve Suudi Arabistan gibi ülkelerde insan hakları, özgürlükler, demokrasi ve adalet açısından distopya unsurları görülebilir. Bu ülkelerde yaşayan insanlar, baskı, sansür, gözetim, şiddet, yoksulluk, eşitsizlik ve korku ile karşı karşıyadır. Bu nedenle, distopya sadece kurgusal bir tür değil, aynı zamanda gerçek hayatta da karşılaşabileceğimiz bir olasılıktır.

Distopik bir yaşam tarzını benimsemek, bir toplumun tercihi değil, sonucudur. Distopya, toplumdaki politik, ekonomik, teknolojik ve dini problemlerin aşırılaştığı, baskıcı ve adaletsiz bir sistem altında yaşayan insanların durumunu anlatır. Distopya, insanın doğasından gelen bir durum değil, insanın doğasına karşı gelişen bir durumdur. İnsan, doğası gereği özgür, eşit, mutlu ve huzurlu olmak ister. Ancak, bazı insanlar veya gruplar, iktidar, para, güç, ideoloji gibi nedenlerle diğer insanların hak ve özgürlüklerini kısıtlar, onları sömürür, baskı altında tutar ve zorla bir düzene sokmaya çalışır. Bu da, distopik bir toplumun ortaya çıkmasına yol açar. Aman aman! Tarih boyunca ütopya ile distopya arasında gidip gelmişiz ve bu durum hala sürüyor. 21. Yüzyılda insanlığın hala mutluluğu bulamamış olması yine kendinden kaynaklanıyor! Bu çok üzücü bir durum değil mi? Nasıl uyanırız biz bu kabustan? Hey, eğer kabus görüyorsak uyuyoruz demektir öyle değil mi? Uyanalım o zaman! Ama uykudan uyanmak öyle kolay değil galiba.

Distopyadan çıkış yolları, distopyanın nedenlerine bağlı olarak değişir. Genel olarak, distopyadan çıkış, distopyayı yaratan sistemin değiştirilmesi veya yıkılması ile mümkündür. Bu da, distopya altında yaşayan insanların, sisteme karşı direnç göstermesi, alternatif bir yaşam tarzı araması, özgürlük ve adalet için mücadele etmesi, bilinçlenmesi ve örgütlenmesi ile gerçekleşebilir. Distopyadan çıkış, kolay ve hızlı bir süreç değildir. Çoğu zaman, distopyadan çıkış, yeni bir distopyaya yol açabilir. Bu yaşanmış ve yaşanan ya da yaşanabilir bir durumdur. Sovyetler Birliği dağıldıktan sonra ortaya çıkan yapı gibi. Zira devlet bir kişi ya da zümre tarafından yönetiliyor gibi görünse de işleyişi yürüten organlarda görevli insanlar aslında sistemi işleten önemli parçalardır. Rejim değişikliği bile bu kesimlerin tasfiye edilip yerlerine yenilerin gelip, sistemi işler hale getirmeleri mümkün olmadan tam bir düzelme mümkün değildir. Yani diyelim bir devrim yapıp yönetimi ele geçirdiniz ama sistem hala altta aynı kaldı. Bu durumda yapabilecekleriniz son derece sınırlıdır. Hatta yönetiyorum diye düşünürken birileri sizi yönetir. Bu nedenle sistemin kadroları da iktidar gibi düşünüp onun politikalarını benimsemeden olamaz. Distopyadan çıkış, sadece sistemi değiştirmek değil, aynı zamanda insanın doğasını ve değerlerini de değiştirmek gerektirir. Bir ütopya yaratmak değil, daha iyi bir dünya hayal etmek ve bu hayali gerçekleştirmek için çaba göstermelidir. 

Sanırım insanlık olarak daha çok çaba göstermemiz gerekiyor. Yaptığımız seçimlerin bizi götüreceği yere dikkat etmekte çok fayda var. Bir de her ütopya biraz distopya ya da tam tersi de söylenebilir galiba. Keşke kavgasız gürültüsüz yaşasak önümüze çıkan sorunlardan başka olgular ile mücadele etmesek. Sadece yaşadığımız dünyanın ve bizlerle birlikte yaşayan diğer canlıların iyiliğini düşünmekten ve gerçekleştirmekten başka işimiz olmasa harika olmaz mı? Distopya ve ütopya da sadece felsefenin, sanatın alanına girse ne güzel olur. Bunu da yapabilecek bizden (tüm insanlık) başka kimse yok.

Kaynaklar

https://tr.wikipedia.org/wiki/%C3%9Ctopya

https://medyaveiletisim.kulup.tau.edu.tr/yeni-dunya-dogusu-sanattaki-yeri-distopya/

https://tr.wikipedia.org/wiki/Distopya

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder

Gerçek ve Hakikat

Hakikat kırılgandır ve kişiden kişiye değişir gerçekse nispeten daha sağlam bir kavramdır. Örneğin kapalıyken televizyonun kumandasının açma...