11 Aralık 2023 Pazartesi

Yapay Zeka İnsanlığın Sonunu Getirir mi?

İnsan gelişme için fayda sağlayabilecek her türlü teknolojiyi kendi yararına kullandığı gibi başkalarının zararına da kullanmıştır. Bir buluş yaptığında onun silah olarak nasıl işe yarayacağını düşünmek kaçınılmaz bir insan davranışıdır. 

28 Kasım 2023 Salı

Bonjur! Dedi Cezayirli Satıcı


Altını Olan Ölenlerin Mallarına Çöker

İngiltere Kralı I. Charles, 1625'ten 1649'a kadar hüküm sürdü. Bu süre zarfında, kraliyet otoritesini güçlendirmek için çeşitli adımlar attı. Bunlardan biri, ölen kimsesiz İngiliz vatandaşlarının mallarına el koymaktı.

3 Eylül 2023 Pazar

Mağara Alegorisi ve Kavanozdaki Beyin

Platon'un Mağara Alegorisi

Bir grup insan, doğumlarından itibaren bir mağaranın içinde zincirlerle bağlanmış olarak yaşamaktadır. Bu insanların yüzleri mağaranın duvarına dönüktür ve duvara yansıyan gölgeler onların görüp algılayabildikleri tek gerçektir. Mağaranın girişinde ise bir ateş yakılmıştır ve bu ateş, arkadan geçen nesnelerin gölgelerini duvara yansıtmaktadır. Mahkumlara göre dünya, görüp yorumladıkları ve bu nesnelerin ne olduğunu anlamaya çalıştıkları duvardaki gölgelerden ibarettir. Güvenli ve verileni kabul eden bu yaklaşım mahkumların hayatını kolaylaştırmaktadır.

11 Kasım 2022 Cuma

Lucifer Morningstar bir Melektir


Ölen birinin ardından söylenen "Nur içinde yatsın ya da ışıklar içinde olsun" dilekleri hep olumlu yorumladığım ve kullandığım cümlelerdir. Zaman zaman durup söylediklerimiz ve yaptıklarımız hakkında düşünmek lazım. Bu sözleri söylerken aslında kimse gerçek bir durumu hedeflemez. Bu, o kişinin ruhunun huzur içerisinde olması için bir dilektir. Ancak durumu şakaya alıp, sosyal medyada yayılan aşağıdaki resme inananlar olduğu da bir gerçektir. 

24 Ekim 2022 Pazartesi

Köpek Temizdir

Nef'i Efendinin bu resmi 100 Ünlü Türk Ansiklopedisinden. Ben üzerinde biraz değişiklik yaptım.

80'li yıllarda, yani gençlik yıllarımın başlarında, Bahçelievler Deneme Lisesinde okuyordum. Edebiyat dersleri o zamanlar bana göre oldukça ağırdı. Edebiyat kitaplarında aruz vezni ile yazılmış şiirler yer alırdı. Oysa ortaokulda aldığımız Türkçe dersleri sanki daha faydalı ve kendi dilimizi bize sevdirecek bir yapıya sahipti. 

26 Şubat 2022 Cumartesi

Yaşamın Anlamı Var Mı?

Photo by Magda Ehlers from Pexels

Varlığımızın farkına olmamızla birlikte, aklımıza "Neden?" sorusu takılır. Neden varız? Bu soruya kendimiz cevap arayabiliriz. Belki de hazır cevaplar arasından birini benimseyebiliriz. Ya da hiç bir cevabın doğru olmadığını kabul edebiliriz. Kolay cevaplardan birisi; yüce bir varlığın her şeyin nedeni olduğudur. Yüce bir varlık tarafından her şeyin ortaya çıkarılması bir kabuldür. Bunun ile ilgili akıl yürütülmüş, öne sürülen dolaylı kanıtlara dayanılarak yüce bir varlığın olması gerektiği kabul edilmiştir. Bireysel olarak yüce bir varlık ile sürekli bağlantıda olmak söz konusu değildir. Tarih boyunca bunu yapabilmiş olduğunu kabul ettiğimiz bazı insanların da varlığını kabulleniriz. Her şeyin nedeni bizim tam olarak ne olduğunu anlayamayacağımız bir yüce varlıktır diye kabulleniriz. Ancak böyle bir cevap ardından "Nasıl?" sorusu karşımıza çıkar. Nasıl, sorusunu da cevaplandırabiliriz. Ancak yine bunun somut ve herkes tarafından kabullenilecek bir somut olguya dayandırmak mümkün değildir. Yine dolaylı anlatımlar ve kabullenmelere çıkar yolumuz. Bütün bunları anlamlandırabilmek için belki de ömrümüz çok kısadır. 

27 Aralık 2021 Pazartesi

Seçimler ve İnsanlık

Yaptığımız seçimler geleceğimizi önemli ölçüde etkileyebilir. Bu konuda insanların özgür iradesine güvenmek ise beklenmedik sonuçlar doğurabilir. Zira eğitilmemiş bir irade kolayca etkilenebilir. Basit sebep sonuç ilişkilerini kuramayan insanlar olabilir. Örneğin, buz ince ise gölün üzerinde yürümek tehlikelidir. Ancak buzun kalınlığı kolayca göz ardı edilebilecek bir konudur. Kazalar hep böyle göz ardı etmeler yüzünden gerçekleşir. Beyin algıladığı ve çevresinde gerçekleşen her şeyi dikkate alabilecek işlem gücüne sahip değildir. Bu nedenle pek çok şeyi  göz ardı edebilir. Bazan dikkatimizden kaçan, yola atlayan bir küçük çocuk ya da yaklaşan bir tren olabilir. Bu kabul edilmesi gereken ve yapılan işin niteliğine göre her zaman uyanık olmayı gerektiren bir durumdur. Kimi zaman önemsiz kimi zaman da hayati sonuçların ortaya çıkması yapısal bir problemimizdir. Sadece insanlarda değil hayvanlarda da durum aynıdır. Çok susadığı için timsah dolu bir su birikintisine yaklaşan hayvan gibi. Yakalanma ihtimali kolayca göz ardı edilebilir. 

Adalet ve hukuk gibi kavramlar doğamızda yoktur. Doğamızda ağırlıklı olarak, hayatta kalmak ve neslimizi sürdürmek vardır. Küçük insan topluluklarında bu çok önemli değildir. Birlikte hayatta kalmak ve üremek kolaydır. Güçlü iseniz gruptaki gıcık kaptığınız ferdi punduna getirip öldürürsünüz. Kimse sizi yargılayıp cezalandıramaz. Sıradaki şanssız olmayı kim ister ki? İnsan toplulukları büyüse de temeldeki bu yapısal durum değişmez. Yani kimse adalet ve eşitlik istemez. Böyle olunca bu toplumsal düzen sürdürülemez gibi gelir. Oysa öyle değildir. Nesiller boyu adaletsiz bir sistem sürebilir. Ancak yine bu düzenin yöneten açısından sürdürülebilir olması için bir adalet ihtiyacı doğar. Yönetici kendisine dokunulmasın diye bir iyi, kötü bir adalet düzenini kurar. Dikkat ederseniz tepedeki kendi üstünlüğünün devam edebilmesi için bir düzen kurmuştur. Adalet ve hukuk böylece kötünün iyisi olarak sisteme entegre olur. Genellikle inanç sistemi de buna gereken desteği verir. Bir de bakarsınız ki, inanç sistemi "öldürme, çalma, sabret, itaat et" gibi emirler ile hayatınıza girmiş. Şaşırtıcı olmayarak yöneten de sırtını inanç sistemine dayayabilir. Hatta inanç sistemin bir parçası olur. Firavunların yaşayan tanrılar haline gelmesi gibi. Hukuk, adalet ve inanç olmasa yöneten sınıfı yok etmek ve yerini almak son derece kolay olur. Firavun Akhenaton ya da IV. Amenhotep inanç sisteminde devrimci bir değişiklik yapmış ancak ölümü sonrasında oğlu Tutankhamun eski inanç sistemine geri dönmüştür. Hikayesi oldukça ilginçtir. Çok tanrılı din yerine tek tanrılı bir dinin daha iyi olacağını düşünmüştür. Belki de tek tanrılı dinlerin yayılmasına neden olmuştur (Museviliğin doğuşu bu tek tanrılı inanca bağlanır).  Firavun Akhenaton mevcut dinsel yapının, kendisi öldükten sonra onu tarihten silmeye çalışarak izlerini yok edecek bir güce dönüşeceğini öngörememiştir. 

Daha kötü bir yönetsel kaza da yakın tarihte Çar ve ailesinin başına gelmiştir. 


16-17 Temmuz 1918 gecesi Çar II. Nikolay, Çariçe Aleksandra, kızları Olga, Tatyana, Anastasia, Maria, oğulları Aleksey, aile doktoru Yevgeniy Botkin, halayık Aloiziy Trupp, Çariçe'nin hizmetkarı Anna Demidova ve aşçı İvan Haritonov hapsedildikleri evin bodrumunda kurşuna dizilerek öldürüldüler. Cesetler terk edilmiş bir maden ocağında yakıldıktan sonra yakınlardaki ormanlık araziye gömüldü. 

17 Temmuz 1998'de yapılan devlet töreniyle ailesiyle birlikte St. Peter ve Paul Katedrali'nde defnedildi. Çar ailesi, 2000 yılında Rus Ortodoks Kilisesi tarafından Aziz ilan edildi. 2008 yılında, Rusya Yüksek Mahkemesi Çar ailesinin öldürülmesinin haksız siyasi baskılar sonucu olduğuna, dolayısıyla siyasi cinayete kurban gittiklerine karar verdi ve itibarlarının iade edilmesini kararlaştırdı (Fotoğraf ve alıntı metni Wikipedia). Dini desteğin geç kalması bu durumda görüleceği gibi istenmeyen sonuçlar doğurabilmektedir.

Böyle örnekler çoğaltılabilir. Burada önemli olan, insanın binlerce yıl içerisinde yapısal olarak fazla değişmeden kalmış olmasıdır. Yani insanı kolayca pek çok şeye inandırmak mümkündür. Mesela dünyanın yuvarlak olduğu kolayca kanıtlanabilirken, düz olduğuna inanan çok sayıda insan bulunmaktadır. 

Günümüzde bilgiye erişim son derece kolaydır. Ancak bu durum insanları daha akıllı yapmamaktadır. Örneğin Latin alfabesindeki rakamlar Arap alfabesinden alınmıştır. Zira Latin alfabesinde daha önce harflerden oluşturulan Romen Rakamları kullanırdı. Peki, derinlerde kalan ancak unutulmayan bu bilgi geniş kesimler tarafından biliniyor mu? Muzip biri denemiş ve Twitter'da Amerikan okullarında Arap Rakamları öğretilsin mi diye bir çoktan seçmeli oylama yapmış. Oylamaya katılanların %57'si hayır oyu vermiş. Doğru tahmin ettiniz, 5 ve 7 rakamları da Arap alfabesinden alınan rakamlar!


Bir toplumun başarısı yetkin insanların öncülük yapmasından kaynaklanır. Yetkin olmayan insanlar sistemde görev alacak olursa, sistem kolayca garipleşip kötüleşebilir. Devletteki devam böyledir. Yönetenlerden bağımsız olarak iyi çalışan bir sistem mükemmel olmasa da zamanla düzeltilebilir. Ancak kötü çalışan bir sistemin de sürdürülebilir olması mümkündür. İyi bir şekilde yaşamak biraz da insanlara bağlı olduğundan bu amaca kimi toplumlar ulaşır, kimileri ise ulaşamaz. En azından bulunduğumuz tarihte durum bu. Geleceğin neler getireceğini ise yapısal olarak mağara insanı beynine sahip nesillerimiz yaşayıp, görecekler.

22 Eylül 2021 Çarşamba

Nedensellik


Gazetelerin fal köşeleri vardır. Kimi okurlar, ilk olarak oraya bakar. O gün başına neler gelebilir? Günü iyi  mi, kötü mü geçecek diye anlamak için, günlük burç falı köşesini okumadan güne başlamazlar. Oysa gazetelerin yıldız falları genellikle işe yeni başlamış birileri tarafından tamamen işkembe-i kübradan atılarak yazılır. Yani, uydurmadır! Teknolojinin gelişmesiyle bu falları bir havuz içinden alıp, hazırlayan yazılım sistemleri de yapılmış olabilir. İşin özü, burç falı hiç bir gerçek nedene dayanmaksızın ve metotlarının gerçekliği tartışılır bir sistemdir. İnsanları 12 temel gruba ayırması, yani dünyada 7-8 milyar insanın 12 tipte olduğunu önermesi ile ilk duvara toslar. Gerçekleşme oranlarının istatistiği tutulmamıştır. Genelde yuvarlak ve her yöne çekilebilecek ifadeler içerir. Örneğin "bugün toplu para alabilirsiniz" gibi. Para gibi sürekli el değiştiren bir değişim aracı için ay başlarında yazılabilecek bir öngörüdür bu. Siz hiç piyangodan büyük ikramiye kazanmış bir burç falı yazarı gördünüz mü? Oysa, kelin merhemi olsa başına sürerdi. Kısaca burç falı uydurmadır. Çünkü gerçek olduğuna ilişkin hiç bir delil öne sürülemez. İnanlar ve bundan fayda sağlayanlar, "Neden böyledir?" sorusuna pek çok cevap sunabilir. Ancak bu cevapların hiç bir sağlam dayanağı yoktur.

Koçlar! harika bir haberim var!

-Bu gün aşkta şansınız açık!

- Neden?

- Çünkü ben, öyle olacağına dair sarsılmaz bir sezgiye sahibim! Bana öyle geliyor. Öyle olmalı!

12 saat sonra.

Berbat bir gündü. Kimse yüzüme bile bakmadı. 

- Hık, mık 

ya da:

Tüm gün herkesin gözü üzerimdeydi. 3'ünün telefonunu aldım.

- Bak gördün mü? Bana malum oluyor!

Zengin falcılar servetlerini fal bakarak yapıyor. Hiç biri borsa, çekiliş, piyango ya da kumardan kazanmadı servetini. Hala zihninizde bir aydınlanma olmadı mı? Olmadıysa sorun yok. Fal okumaya devam edebilirsiniz. Gerçekler mutlu eder diye bir kural yok.

Nedensiz bir şey olmaz. Bir olgu ile karşı karşıyaysanız bunun bir nedeni vardır. Mesela suyu yeterince ısıtırsanız kaynar ve buharlaşır. Isıtmak suyun kaynamasına nedendir.  

Basit sebep-sonuç ilişkisine güzel bir örnek de hemzemin geçitte bariyerler kapalı olmasına karşın geçmeye çalışan adamın aracına tren çarpmasıdır. Neyse ki sadece araç hurda olmuş. İşin garip yanı biraz sağ yapsa bariyer olmayan taraftan geçebilecekken, araçtan inip bariyeri eli ile kaldırmaya çalışıyor. Video linki: https://youtu.be/-806F20zbIY

Bir örnek daha. Eviniz temiz kalsın diye kapıdan girerken (hatta kimi apartmanın sokak kapısında) ayakkabılar çıkartılır. Ancak elinize gecen bir çöpü düşünmeden sokağa atmak normal gelir. Burada neden sonuç ilişkisi oldukça karışıktır. Zira sokak temiz olsa eve girerken ayakkabı çıkartmaya gerek kalmaz. Yine de eve toz girebilir. Bu eve ayakla taşınmayan toz değil ise neden eve toz girmektedir. Afrika'da Sahra Çölünde oluşan fırtına ile havaya kalkıp, evinize kadar gelen toz bunun nedeni olabilir. Oysa aynı toz Avrupa'ya da giderken nasıl olur da onların evlerinde, sokaklarında toz olmaz? Bunu da Fiziki haritalara bakarak anlayabilirsiniz. Ülkemize göre çok daha yeşil olan Avrupa ülkelerinde bu toz büyük oranda ormanlar tarafından filtrelenir. Bu basitleştirilmiş bir neden sonuç ağının anlatımı için bir örnek. Pek çok neden sonuç ilişkisi çok daha karmaşık olabilir. Karmaşık neden sonuç ilişkileri ile yoğrulmuş bir durumu anlamak yerine akıl dışı bir yöntemle açıklamak kolaycılıktır. Örneğin "Dünya, evrenin merkezidir" gibi. Gerçek ise çok daha karışıktır ama gözlemlenemez, açıklanamaz ve anlaşılamaz değildir.

En basit anlamıyla "yalan" yalandır. Örneğin: ben, "istediğim zaman rüzgar estirebiliyorum, hatta fırtına bile çıkartabiliyorum" değimde, verilebilecek karşılık "hadi yap da görelim!"dir. Rüzgar estirebildiğimi söyleyip duruyorsam ve estiremiyorsam, bu yalandır. Bunu ne kadar tekrarlarsam tekrarlayayım, rüzgar estiremem. Ancak çok tekrar ettiğimde insanların bir kısmı bu kadar tekrar edilen bir şeye "acaba mı?" diye yaklaşabileceklerdir. İnsanın bir kurgu ile olguyu ayırt edememesi yapısal sorundan mı kaynaklanmaktadır?

Olgu ve Kurgu ayrımı yapabilmek önemlidir. 

Nedensellik şöyle tanımlanabilir. "Aynı neden aynı sonuca yol açtığına göre neden–sonuç bağlantısı kesin ve değişmezdir. Bu anlamda evrendeki tüm olay ve oluşlar, kesin, değişmez ve öngörülebilirdir. Diğer bir anlatımla evren, gözlemcinin ya da deney yapanın iradesinden bağımsızdır(1)."

David Hume, Nedensellik ilkesinin zihinde belli olayların birleşikliğinin sürekli deneyim edilmesiyle oluştuğunu (2) belirtmiştir.

Eğer kendimizi eğitmemişsek, yaşantımızda bu gibi kavramsal tökezlemeler yaşayabiliriz. Ancak toplumun geneli kendisine paket olarak verilen kuralları olduğu gibi kabul etmek kolaycılığına gider. Gerçeklikle ilgisi olmayan kimi kabullerin fazlalığı bir toplumun ileriliği ile ters orantılıdır. Bu bir tür toplumsal nedensizliktir. Diyebiliriz.

Sözün özü her şeyin bir nedeni vardır. Kimini anlamasak da açıklayamasak da bu bir gün açıklanmayacakları ve anlaşılmayacakları anlamına gelmez.


1- Nedensellik Vikipedia, https://www.wikiwand.com/tr/Nedensellik

2- Örsan K. Öymen, Tanrı Var Mıdır? - Tanrı Üzerine Sorgulayıcı Düşünceler. 5. Baskı Şubat 2021

17 Haziran 2021 Perşembe

İnanç ve Kabullenme

İnsan zihni oldukça ilginçtir. Beyin içinde esir olduğu kapalı ortamda duyu organlarından gelen verileri işler ve kendi gerçekliğini yaratır. Bu gerçeklik hepimize aynı şekilde mi görünür?

Örneğin hepimiz kahvenin kokusunu biliriz. Burnumuz içerisindeki hücreler koku moleküllerini alarak bunlara ilişkin veriyi beyne iletir. Kahvenin o keskin ve güçlü kokusunu tanırız. Beynimiz kahve koktuğuna ilişkin algıyı oluşturur. Ancak herkes aynı kokuyu aynı şekilde mi algılıyor? Bir kişi belki de kahve kokusunu sülfür dioksit olarak algılıyor ve bunu harika bir kahve kokusu olarak kendi gerçekliğine yansıtıyor. Bir başkası ise yanık şeker kokusu olarak algılıyor ve kendi gerçekliğine yine harika kahve kokusu olarak yansıtıyor, olabilir. Hepimiz gerçekte ne algılıyor olsak da genel bilgilerin etkisi ile tamamen farklı kokular algılıyor olsak da kendi gerçekliğimizde oluşturduğumuz aynı koku mudur? 

Bunun böyle olduğuna dair hiç bir deney olmayabilir benimki tamamen bir varsayım. Belki de hepimiz gerçekliği birebir aynı algılıyoruz.

Benzer genetik yapılara sahip olduğumuzdan hepimizin koku alırken benzer şekilde algıladığımız ve kendi gerçekliğimize oturttuğumuz düşüncesi akla daha yatkın. Yine de ilginç bir inceleme alanı.

Sözün özü, kapalı kutudaki beynimizin nasıl işleyip de dünyayı anladığını tam olarak bilemiyoruz. Yine de kavramları ele alabiliyoruz. Bilim ile gerçekleri ortaya çıkartmaya çalışıyoruz. Bu güzel. Gelelim konumuza.

İki Kardeş Kavram: İnanç ve Kabullenme

İnanç, gerçekte kesin olan bir şeyin kanıtlanması için somut olgular olsun veya olmasın bir kişinin zihninde oluşan duruma verilen isimdir (1). İnanç hayatı kolaylaştırır. Belki de bu nedenle tüm canlılar inaç (dini kastetmiyorum) sahibi olabilirler.

Gerçek bir öyküyü hatırlayalım

1924 yılında Tokyo Üniversitesi Ziraat Fakültesi'nde görev yapan Prof. Dr. Hidesaburo Ueno, küçük bir köpek yavrusu buldu. Profesör Ueno, köpeğe Japonca'da "sekizinci" anlamına gelen Haçiko adını koydu(2). Haçiko dostu profesörün hep yanında olmak istiyordu. Ancak Profesör onu işyerine götürmüyordu. Köpek dostunu tren istasyonunun kapısının önünde bekler geldiğinde de birlikte eve dönerlerdi. Ne yazık ki Profesör bir akşam işten dönemedi. Şansız bir şekilde hayatını kaybetmişti. Haçiko bu durumu kabullenmedi. Hayatının sonuna kadar dostunu akşamları dönüş saatinde karşılamak için istasyonun kapısında bekledi. 

İşte gerçek hayattan alınma bu öyküdeki sevimli dostumuz, arkadaşı Profesörün akşam işten geliş saatinde trenden inip geleceğine inanmıştı. Bunu benzer genetik yapıya sahip hayvanların da bizler gibi duygulara sahip olabileceklerini ve inanç kavramının ne kadar kuvvetli olabileceğini gösterebilmek için anlattım. Çevresindeki hayvanlar ile iletişim içerisinde olan ya da evinde bir evcil hayvan besleyenler onların da insanlar gibi duygulara sahip olduklarını daha kolay anlayabilirler.

Kabullenmek ise bir olguyu ya da düşünceyi kavramak ve benimsemektir. Popüler terimle içselleştirmektir. İçerisinde farkındalık vardır. 

İnanç bir kavramın gerçek olsun ya da olmasın var olduğunu kabullenmektir. İşin ilginç yanı inanmadan da kabullenmek mümkündür. Yani bir dini inanca sahip olmasanız da, bir inancı kabullenebilirsiniz. Yani o inançla ilgili çok yüzeysel bilginiz olsa da onu kabullenebilirsiniz. Kabullenme bilgisizlik ile bir arada olduğunda biraz da cahillik ile birleşirse bilmediğiniz bir konuda düşünceler üretmek işten değildir.  

Bir dine inanmayıp, zorunda kalarak ya da çıkar için kabullenmek mümkündür. İşte eğer kötü niyetlilerse bu kabullenmişler dini kendi amaçları için her şekilde kullanıp değiştirebilirler.   

Platon Devlet isimli eserinin beşinci kitabında, bilginin inancın bir çeşidi olmadığını söyler. Ona göre bilginin gücü inancınkinden çok farklıdır (3).

Bilgi, geleceğimizi aydınlatsın!

Kaynaklar:

1) İnanç, https://www.wikiwand.com/tr/%C4%B0nan%C3%A7

2) Haçiko, https://www.wikiwand.com/tr/Hachik%C5%8D 

3) Platon’da ‘Doğru İnanç ve Tekilleşme (Individuation)’ Olarak Bilgi, Theodore SCALTSAS https://dergipark.org.tr/tr/download/article-file/629303

12 Ekim 2020 Pazartesi

Öğrenmeyi Öğrenmek

Türkiye'de kişisel gelişim üzerine yazmak, denizde kayıkla akıntıya karşı gitmeye çalışırken, boşa kürek çekmek gibidir. Zira, var olan bir şeyi geliştirebilirsin. Aynen temeli olmayan bir bina yapmanın tehlikeli olması gibi. Okullar ve aile eğitim sistemimizin temelini oluşturmaya çalışır. Üniversiteler de insanları hayata hazırlar. Eğitim sistemi iyi de, öğrenmeye yöneltme konusunda ciddi sıkıntısı var. Öğrenme önemlidir. Hayatta başarılı olmak ve toplumun gelişmesi için öğrenmemiz daha çok öğrenmemiz gerekir. Bilgiyi çoğaltan, onlardan yeni bilgiler üreten toplumlar, diğerlerine göre avantaj kazanır. Böyle toplumlar kolayca gelişir ve ilerler. İlerlemeyen toplumlar diğerlerinin iş ve beyin gücü olmaktan ileri gidemez. Demek ki, başka toplumlara göre daha ileri gitmek için öğrenmemiz gerekiyor.

Neye İhtiyacımız Var?

Bence, temel eksikliklerden biri Türkçe eğitiminin yapılış şekli. Eğer Türkçe öğrenemezsek kendimizi düzgün şekilde ifade edemeyiz. Kendimizi ifade edemezsek karşımızdakini de anlayamayız. Dahası verilen diğer dersleri de anlayamayız. Dolayısıyla, Türkçe öğrenmeye ihtiyacımız var. Türkçe eğitimine yapılan en temel hataları düzelterek başlayabiliriz. Türkçe eğitimi okul öncesinde aile içerisinde başlar. Dolayısıyla, aileleri kitap okumaya teşvik etmek iyi olabilir. Tam olarak çözüm olmasa da, kitap okuma alışkanlığı dili kullanımı geliştirir. Ek olarak, düzgün ve doğru yazmayı da öğrenmek gerekli. Bunun dikkatli ve akıllı bir metotla gerçekleştirilmesi lazım. Türkçe, Çince kadar yazılması zor bir dil değil. Eğer onlar yapabiliyorsa biz de yapabiliriz.

Türkçe Neleri Öğretemiyoruz?

Dil bilgisi ile ilgili eğitimimiz, adeta dilden ve yazmaktan nefret ettirmek için tasarlanmış gibi. Oysa dilin yazım kuralları 10-15 sayfaya sığacak kadar az. Ekleri nasıl yazacağımızı 12 yılda öğrenmemek bir başarı sayılmaz sanırım. 
Sistem Türkçe öğretemiyor. Bari yanlış şeyler öğretmesin. Öyle değil mi? Kısa hikayemi anlatayım o zaman.
Ankara'da iyi sayılabilecek Devlet okullarında eğitim aldım. İlkokulum ve öğretmenim iyiydi. Orta okulda ise yine iyi bir okulda okuma şansım oldu. Ortaokulda Türkçe öğretmenim çok iyiydi. Yazmayı sevmemde çok etkisi oldu. Ancak, zaman, zaman sistem ufak hatalarla kendini gösterdi. Lise'de askeri okul sınavlarına girmeye karar verdim. O zamanda sınavlara hazırlayan kurslar yoktu. Zaten olsa bile buna imkanımız da yoktu. Kendimce bulabildiğim kitaplardan yararlanarak, sınavlara hazırlanmaya çalıştım. Sınavdan önce bir sağlık kontrolünden geçtik. Ardından, sıra yüz yüze görüşmeye geldi. Sorulan sorulara kendimce düzgün konuşmaya çalışarak cevap verdim. Yani bana öğretildiği gibi yazılan hali ile kelimeleri kullandım. E tabi yapacağım, edeceğim, gideceğim, göreceğim benzeri kelimeleri yazıldıkları gibi kullanınca, kimi siyasetçiler gibi konuşmuş oldum. Gözünün önüne getirmeye çalışın. Askeri okul sınavında bir aday mıyıl, mıyıl konuşuyor. Oysa asker dediğin bütün gücüyle aktaracağı bilgiyi aktarır. Tüm gücü ile  bağırarak! "BURÇAK ÇUBUKÇU 932. KISA DÖNEM, İSTANBUL, EMRET KOMUTANIM!" gibi. Neden bağırıldığını sormayın, büyük rütbeli askerlerin yaşlı olduğu ve kulaklarının iyi duymadığı bir dönemden kalmış olabilir. Ya da savaş gürültülü ortamlarda anlaşmayı sağlamak için öyle yapılıyordur. Sanırım, öyle fonetik, fonetik konuşunca, karşımdakilere oldukça komik gelmiştir. Oysa gerçek hayatta konuşurken öyle konuşmuyoruz. E ama bize Türkçe'nin yazıldığı gibi okunan bir dil olduğu yani fonetik bir dil olduğu söylenmişti. Oysa Türkçe Fonetik bir dil değil! Konuşurken bazı harfleri yutuyoruz. Özellikle yabancı kökenli kelimelerde yazıldığından çok daha değişik telaffuz (söyleyiş) edebiliyoruz. Konuşurken kelimelerin arasını birleştirebiliyoruz. İyi ama okullarda bunların hiç biri öğretilmiyor. Öğretilmiyor derken, bunu sistemetik kurallar bütünü haline getirip, öğrencilere monoton bir sesle aktarmak ve sınavda sormak, öğrenmeyi sağlamıyor. Ezberletmeye ve sınavdan sora unutmaya dayalı dil bilgisi ve Türkçe dersleri yerine, iyi konuşmayı ve bunu yaparken yazmayı da öğretmeye çalışmak daha etkili olabilir. Yaşayarak, konuşarak öğretmek, bunu öğrencilerin yaşama aktarmalarını sağlamak, yani onları eğitmek gerekli. Örneğin Türkçe'de sesli harfleri kelimedeki yerine, söylenişine göre farklı kullanmamız gerekiyor. "Üçe aldım, beşe sattım ve çok kar ettim" cümlesinde "kar" ekonomik faaliyet sonucunda elde edilen artı gelirdir. Kalkıp, "kışın yağan kar" ile aynı söylenirse konuşmanız çok garip olur. Sen de a harfine inceltme koy öyle yaz diyebilirsiniz ki o da başka bir sorun.
Türkçe konuşurken genel yanlışları yapmaktan kurtulmak mı istiyorsunuz? Kendinize Türkçeyi iyi konuşan ve kullanan kişileri örnek almaya ne dersiniz? Twitter'da Suha Çalkıvik'i @SuhaCalkivik takip edin. Web sitesi ise https://web.itu.edu.tr/calkivik/ "Kimdi?" diye merak ediyorsanız şu ses dosyasını dinleyin. Hemen hatırlayacaksınız. 
Türkçe'yi çok iyi konuşan ve bunu hayatına da çok güzel yansıtarak örnek olan başka kişi de Boğaçhan Sözmen. Onu da Twitter'da @bsozmen kullanıcı adı ile bulabilirsiniz. Web sitesi de https://www.bogachansozmen.com/ Onun da ses örneği bu linkten dinlenebilir.

Sözün Özü 

Türkçe öğreten öğretmen öncelikle kendisi iyi Türkçe konuşmalı ve örnek olarak öğrencilerinin önünde olmalı. Kırık Türkçe konuşan, "cağım, ceğim" diyerek düzgün konuştuğunu sanan siyasetçiler gibi konuşmamalı. Yabancı dil öğretmeni o dili kültürü ve söyleyişi ile düzgün kullanabilmeli. Çorum ağzı ile yabancı dil konuşma bir yana bırakılabilse de, bir dili öğretmek için o dilin yaşayan kültürüne de sahip olmak gerekir. Örneğin, artık kimse "Hello, how are you?" diye sormuyor. Cevap da "Fine thanks and you?" şeklinde verilmiyor. Dilin canlı ve zamanla değişen bir yapıda olduğu ve bebekler gibi dinleyerek ve konuşarak öğrenildiği unutulmamalı.

3 Eylül 2020 Perşembe

Paypal İşe Yarardı. Neden Kapandı?


Neden Paypal Hakkında Yazıyorum?

Bu konuda Simto Alev blogunda "Türkiye’deki PayPal Yasağı Bize Zarar Veriyor" başlığı altında çok detaylı bir yazı yazdı. Barış Ünver de "Başka kimler yazar?" diye Twitter aracılıyla bir canlandırma yaptı. 


Yazmayı istediğim bir konu olmasına rağmen hemen yazamadım. Yola çıkarken yanıma bilgisayarın güç kaynağını almayı unutmuşum. Yenisini alıp, kargodan gelmesini bekleyene kadar bir iki gün daha geçti. Ama sonunda güç kaynağı geldi ve ben de başına oturup yazdım. Dolayısıyla biraz geciktim. Ben olanı biteni anlatan ve Paypal'in ülkemizi hizmet alanından çıkartması ile sona eren süreci anlatmayacağım. Zira Simto Alev bunu harika bir şekilde yazmış. Ben kendi kişisel deneyimimi dile getireceğim.

Paypal İle Tanışma

2010 Sonunda DealeXtreme  üzerinden alışveriş yapmaya başladığım zaman güvenli bir altyapı sunduğundan Paypal kullanmaya başladım. Alacağımı alıyordum ödeme kısmına gelince Paypal devreye giriyordu. Ödemeyi yaptığımda bir kaç kuruş Paypal payı veriyordum. Bir süre her şey güzel gitti ama sonra İnternet üzerinden yurdumuzda para kazanan kuruluşların vergilerini vermeleri ve burada bir ofis açmaları bir de ilgili verilerini burada tutmaları zorunluluğu getirildi. Paypal bunların hepsini yerine getiremediği için kendisinin yaptığı başvuru geri çevrilince Türkiye'ye yaptığı hizmet kapatıldı. Bir gün gelecek bunun ne kadar hatalı bir uygulama olduğunu ve yurdumuza girecek yüklüce dövizin bu yolla kaybedildiğini herkes anlayacak diye düşünüyorum. 

Paypal ilginç bir sistem ile ortaya çıkmıştı. Çok düşük komisyon ödeyerek para transferine izin veriyordu. Eğer ülke dışında birine para gönderdiyseniz ya da yurt dışından hesabınıza para gönderilmişse ne demek istediğimi anlarsınız. Bankalar ya da para transferi yapan kuruluşlar bu hizmetleri için sizden çok büyük miktarlarda komisyon vs adında paralar alırlar. E ne olmuş yani, diyenleriniz olabilir. Diyelim kendi halinizde mal veya hizmet üretip yurt dışına pazarlıyorsunuz. sıra paranızı almaya geldiğinde kucak sizi bekliyor. Zira zor kazandığınız paranın transferi için fazla bir seçeneğiniz yok. Paypal size hem sayısal bir cüzdan hem de para transferi sağlayan ortamını kullandırmıyor artık. Gerçi sayısal paralar ile bu işi yapma şansınız var ama onları da gerçek paraya çevirmek için bir dolu yol yordam bilmeniz lazım.

Ödeme Yapmak İçin Hala Bir Yol Var

Paypal dünyada hala pek çok küçük esnaf ve sanatkarın kullandığı bir ödeme aracı. O nedenle yurt dışından alışveriş yaparken zaman zaman Paypal ödeme seçeneği dışında bir çıkar yol yok. Artık  hesabınız olmaması veya Türkiye gibi hizmetin olmadığı bir ülkeden şanssız biriyseniz, Paypal kredi kartı ile ödeme imkanını kullandırıyor. Biraz kafa göz yararak alacağınızı bu şekilde alabiliyorsunuz (yabancı dil bilmeniz şart).  Tabi sistemi ABD veya İngiltere gibi bir yerden ürünü aldığınıza ikna etmeniz gerekebiliyor. Sonuçta kredi kartı ile ödeme yaptığınız bir yurt dışı işlem. Oluyor.

Ödeme almak içinse yurt dışında bir banka hesabınız olması ve onun üzerinden para transferi yapmaktan başka bir seçenek yok. Bu yüzden pek çok hayal kırıklığı yaşayan küçük girişimci tanıyorum. 

Yani ne?

Ülkemizde Youtube gibi bir video ortamlı sosyal ağ, Wikipedia gibi bir Ansiklopedi yıllarca erişim yasaklı kaldı. Yüzbinlerce web sitesi hala yasaklı. Yani İnternet konusunda Çin gibi bir ülkeyiz. Yoğun baskı ve sansür var. Olması gereken bu yapılanların yapılmaması. Bir gün gelecek, bu yanlışlardan dönüp, özgür bir İnternet sağlayacak yöneticilerimiz olacak. İnanıyorum.

Gerçek ve Hakikat

Hakikat kırılgandır ve kişiden kişiye değişir gerçekse nispeten daha sağlam bir kavramdır. Örneğin kapalıyken televizyonun kumandasının açma...