3 Mart 2015 Salı

Uygar mıyız, Yoksa aç mı?

 

Henüz birkaç yüz yıldan beri kendi türümüzü yemiyoruz. Bunun dışında yediğimiz öteberiye bakacak olursanız, aynı gezegeni paylaştığımız diğer canlılar günlük diyetimizi oluşturuyor. Yani doğanın bizi şekillendirdiği halimizden pek de ileriye gidememişiz. Bu durumdayken, uygarlaştığımızı iddia edebilir miyiz?

Çevremizi diğer canlılara göre biraz daha iyi tanıyoruz. Bizim için ölümcül bir ortam olan uzayda kısa yolculuklar yapabiliyoruz. Uzayda başka dünyalar hakkında düşünüyoruz ama şimdilik onları kendimiz gibi bildiğimiz için durum korkutucu geliyor. Yani aslında gelip bizi yemelerinden korkuyoruz. Çünkü biz şimdi imkan olsa gidip uzaylıları yeriz. Üstelik üzerlerine baharatlar ve soslar dökerek. En kötüsü, pişirdikten sonra üzerlerine ketçap döker yeriz!

Market raflarında paketlenmiş dizilmiş ürünleri düşünün. Onları doğadaki halleriyle otlarken, birbirlerine sevgi gösterirken, kırlarda koşup, oynarken hayal ediyor muyuz? Yoksa onları sadece yiyecek olarak mı görüyoruz? Bu durumda guruldayan karnını doyurmak için, otların arasından ceylanlara saldırmaya en uygun anı bekleyen yırtıcı hayvandan ne farkımız var? Bana vejeteryanlıktan veya veganlıktan bahsetmeyin. Sonuçta, başka canlıları yemek söz konusu olduğunda yediğimiz şeylerin fiziksel yapılarının değişmesi bizi uygar yapmıyor. Hem tamamen sentetik ve sağlıklı gıdalar üretsek bile, hiç biri az pişmiş bir büfteğe olan açlığımızın yerini alamayabilir.

Kolayca erişebileceğimiz bir uzaklıkta, üzerinde bize benzeyen canlıların olduğu bir başka dünya olsa. Bugünkü şartlarda bu dünyaya erişebilecek halde olsak, ilk olarak aklımıza ne gelir? Tabi ki oraya ulaştığımızda hayatta kalabilmek için gezegenin mevcut imkanlarını kullanmak öyle değil mi?

Yok, bana sorarsanız bu değil uygar olmak. Damarlarınızda bir zamanlar başka canlıların hayati ihtiyaçlarını karşılayan öteberi dolaşırken uygar olmamız çok zor.

Düşünsenize, bir şekilde evrimleşmiş ve bizlerden daha iyi düşünüp uygarlaşmayı becermiş bir keçiler gezegeninin sakinleri, bizimle uygarlıklararası ilişkiye girmek isterler mi? Adamlar bizim gıda maddemiz. Yemeğimiz! Birimizin gözünü karartıp en ünlü düşünürlerini mideye indirmeyeceğimizin garantisini kim verebilir?

Aç gözlülüğümüz ve doymazlığımızın da bu konu ile ilgisi var. Diğer canlıları yemek için, hiç rahatsız olmadan yaşam haklarını ellerinden alıyorsak, kadınlara, çocuklara kötü davranan, tecavüz edip, öldüren insanlara neden şaşırıyoruz? Ya da hırsızlara, kendi çıkarından başka bir şey düşünmeyen politikacılara neden inanamıyoruz? Belki de bir gün onların yerinde olduğumuzda aynı şeyleri yapacağımız için mi? Bu nedenle mi başımıza güvenilmez, kötü düşünceli, kendini ve onu orada tutan çevresini kayıran liderler getiriyoruz?

Eğer açlığımızı gidermek için bir gün başka canlıların yaşamına son vermeyi kesecek kadar ileri gidebilirsek, işte o zaman evrendeki ileri uygarlığın kapısından içeri kafamızı uzatabiliriz belki de (tabi böyle bir şey varsa).

Eğitim, okullar ve üniversite belki bizi biraz daha az cahil yapabilir. Ancak içimizdeki avcı, saldırgan, çok derinlere gönderilmeden gerçek anlamda bir eğitimden söz etmenin pek bir anlamı yok.

İşte yukarıda anlatılanlardan dolayı, kendimizi geliştirmeli ve benliğimizi olduğundan birkaç seviye yukarı taşımalıyız. Hepsi bir anda olacak değil tabi. Ancak nesilden nesile bunu yapamazsak bizden geriye sadece niteliksiz yıldız tozu kalır.

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder

Gerçek ve Hakikat

Hakikat kırılgandır ve kişiden kişiye değişir gerçekse nispeten daha sağlam bir kavramdır. Örneğin kapalıyken televizyonun kumandasının açma...