31 Ekim 2011 Pazartesi

Bulut Bilişim Nedir?



Sanırım Bulut Bilişim fantastik adı ile kafaları karıştırıyor. Bu konuya kendimce bir açıklık getirmenin zamanının gelmiş olduğunu düşünüyorum.

Protokol kuralları, içine insanın girdiği her yerde kendini gösterir. İnternet'te de kurallar daha ilk zamanlarından beri bellidir. İnternet protokolüne, IP denir. Küçük bilgi kırıntıları gönderildikleri yerden hedeflerine ışık hızında ulaşırlar. Bu sayede İnternet verileri yerden, işletim sisteminden, programlardan bağımsız olarak özgürce varlıklarını sürdürebilirler. Bu ortam sanal alemde bir bulut ortamı ile sembolize edilir. 

İnternet'in ilk kullanılmaya başladığı yıllardan beri haberleşme bulutu olarak tanımlanmıştır.  Haberleşme bulutu içerisinde belgeler, mektuplar, ses, görüntü ve benzeri pek çok içerik barındıran bir mecradır. Dolayısıyla "bulut bilişim" her ne kadar günümüzde popüler olmuş bir sözcük gibi görünse de aslında geçtiğimiz yüzyıldan kalmadır.

Bulut bilişim sayesinde yerden (lokasyon) bağımsız, işletim sisteminden bağımsız, aygıttan bağımsız bir bilişim söz konusudur. Belgelerinizi artık yedeklemeniz veya yanınızda taşımanız gerekmez. Tek ihtiyacınız gerektikleri zaman İnternet'e erişip belgenize ulaşmaktır. Bunu, dizüstü bilgisayarınızla dropbox hizmetine yolladığınız bilginize, dünyanın öbür ucunda, ya da yan odada telefonunuz ya da tablet bilgisayarınızdan ulaşarak da deneyimleyebilirsiniz. Bir başka örnek vermek gerekirse yine dünyanın bir ucundaki şantiyenizdeki muhasebeciniz nerede bulundurulduğunu bilmediğiniz, bunu pek de önemsemediğiniz muhasebe yazılımı ve verilerine erişip bilgi girdiğinde de deneyimleme şansınız olur. Ama en yaygın olarak mail hizmetlerini örnek verebiliriz. Gmail, Hotmail, Yahoomail gibi yaygın kullanılan hizmetler bulut bilişimin en iyi örnekleridir.

Umarım bu yazı bulut bilişim hakkında oluşmuş olan mevcut farkındalık için bir katkı sağlar ;). 


24 Ekim 2011 Pazartesi

Van Depremi


Bu ülkenin insanları acı çekiyor, soğukta titriyorlar. Diğer yandan kayıplarını ve göçük altında yaşam savaşı verenleri arıyorlar.

Doğal bir afet sonunda zarar gören vatandaşlarımıza dört bir yandan yardım eli uzanıyor.

Sosyal medya da bu defa etkinliklerde önemli bir rol oynuyor. Yardımların toplanması ve yönlendirilmesinde son derece faydalı etkinlikleri görmek umut verici.

Evet, bu ülkede hala umut var!

Yardım etmek için açılan sayfalardan http://www.adres.com/van/ adresini ziyaret edebilirsiniz.

Görsel Trako Light sitesinden alınmıştır.

Van için Herkes Tek Yürek!


Van Depremi'ne duyarlılık gösteren ve zor durumda olan depremzedelere yardım elini uzatmak isteyen vatandaşlarımız için bir liste hazırladık. Aşağıdaki kanallardan dilediğinizi seçerek yardımlarınızı en kolay şekilde Van'a ulaştırabilirsiniz:

1. KIZILAY
2868'e tüm operatörlerden boş bir SMS göndererek Kızılay'a 5 TL bağışta bulunabilirsiniz.

Ayrıca havale yoluyla destek olmak isteyenler, tüm bankalardaki "Türk Kızılayı" hesaplarından bağış yapabilir. Ayni bağışlar Türk Kızılayı lojistik merkezleri ve şubeleri tarafından kabul edilecektir. Tüm Kızılay şubelerinin iletişim numaralarını buradan öğrenebilirsiniz.

2. AKUT
Tüm GSM operatörlerinden 2930'a göndereceğiniz AKUT yazan bir SMS ile AKUT'a 5 TL bağışta bulunabilirsiniz.

Kredi kartını kullanarak internet üzerinden bağış yapmak isteyen vatandaşlarımız CardFinans ya da diğer banka kartlarını kullanarak bağışta bulunabilirler.

Havale/EFT için Banka Hesap Numaraları;
T. İş Bankası - Gayrettepe Şubesi - TR14 0006 4000 0011 0800 6666 63
Finansbank - Gayrettepe Şubesi - TR92 0011 1000 0000 0001 9576 70
Garanti Bankası - Ortaklar Cad. Şubesi - TR26 0006 2000 3570 0000 0029 30

3. BAŞBAKANLIK YARDIM KAMPANYASI
Başbakanlık tarafından Van’da yaşanan deprem nedeniyle başlatılan yardım kampanyası çerçevesinde saptanan banka hesap numaralarına buradan ulaşabilirsiniz.

4. KARGO FİRMALARI
Yurtiçi Kargo, PTT Kargo, MNG Kargo ve Aras Kargo yardım gönderilerini ücretsiz olarak ihtiyaç sahiplerine ulaştırmaktadır.

5. HÜRRİYET EVLERİ
Deprem sonrası yaralarını sarmaya çalışan ve kış öncesinde evsiz kalan Van için Hürriyet Gazetesi de büyük bir seferberlik başlattı. Hürriyet, Van’da kış koşullarına dayanıklı, mutfak, banyo ve tuvaleti olan "Hürriyet Evleri" kuracak. Kızılay işbirliğinde başlatılan kampanya ile her biri 6 bin liraya kurulacak evler, evsiz kalan vatandaşlara sıcak bir yuva olacak.

Van Depremi - Hürriyet Gazetesi Bağış Hesapları
T. İş Bankası Mithatpaşa Şubesi
4228 - 0971947 / IBAN TR370006400000142280971947 
T.C. Ziraat Bankası Kızılay Şubesi
Hesap No 685-2868-5189 / IBAN TR060001000685000028685189
Garanti Bankası Kızılay Şubesi
Hesap adı: Van Depremi - Hürriyet
Şube: 082 Hesap No: 6294703 / IBAN TR72 0006 2000 0820 0006 2947 03

Yapacağınız ufak bir yardım zor durumdaki bir çok insanı hayata bağlayan bir umut olacaktır. Mesajımızın ulaştığı herkesi, deprem bölgesinde yardıma ihtiyacı olan vatandaşlarımıza yardım etmeye davet ediyoruz.


Bir bumads sosyal sorumluluk içeriğidir.

20 Ekim 2011 Perşembe

Yandex Türkiye

(*)

Yandex, sıradan bir İnternet kullanıcısının anlayabileceği şekilde: Google alternatifi olarak tanıtılabilir.

Yandex'in Rusya, Ukrayna, ABD ve Türkiye'de ofisi bulunuyor. Yandex Rusya'da kurulmuş. Ukrayna ve en önemli rakibinin memleketi olan ABD'de ofislerinin olması anlaşılabilir. Ancak Türkiye'de neden ofis açtılar doğrusu bunu anlamakta güçlük çekiyorum.

Tamam Türkler Facebook deyince Dünya'ya parmak ısırtıyorlar belki ama herkesin açılış sayfası Google arama motoru. Bir adresi http://www.hurriyet.com.tr şeklinde yazmak yerine de her gün de gitseler Google'dan Hürriyet diye aratıp siteye giren dev bir kullanıcı kitlesi mevcut. "Yandex'i kullanır mıyız?" işte kocaman bir soru işareti. Gerçekten Türkiye'ye neden geldiklerini merak ediyorum!

Yandex Google hizmetlerini hemen hemen aynen veriyor. Henüz Türkiye açılışını yapalı 1 ay olmuştu ki dün Webrazzi etkinliğinde yaptıkları tanıtımla "Panaroma" (cadde ve sokak 360 derece görünümleri) ile trafik durumunu gösteren haritalar servislerini tanıttılar.


Doğrusunu isterseniz, 360 derece görünüm sağlayan özellik müthiş. Üşenmemiş Türkiye'de pek çok şehirde çokça fotoğraf çekmişler. Fotoğraflarda yüzler ve araç plakaları bulanıklaştırılıp okunmaz hale bile getirilmiş (taksilerin kapılarındaki yazılar unutulmuş bu arada :).

Trafik servisini ise anlık olarak vermesi ilginç. Ancak verileri nasıl elde ettiklerini çok merak ediyorum. Webrazzi etkinliğinde gelen bir soru üzerine, tanıtımı yapan Serhad Akkoç, anlık trafik bilgisini gps'li akıllı telefonlar aracılıyla aldıklarını belirtti.

Hemen mobil uygulamalarına baktım ama bir uygulama göremedim sitelerinde. Bu gün üzerinden 24 saat geçtikten sonra :) nihayet aklıma Android Market'e bakmak geldi. Gerçekten bir çok Yandex uygulaması var ama hiçbiri indirilemiyor ya da kurulamıyor, çünkü hiç biri Türkiye için yapılmamış.
Belki iPhone için bir şeyleri vardır ama bende de o yok.

Bu durumda kendi trafik ekipleri dolaşıyor olmalı trafikte ama bu da insana pek akılcı gelmiyor. Bu durumda verilen trafik bilgisi biraz sallama, biraz istatistiki olmalı ama anlık değil. Zaten bu gün eşim trafikte bulunduğu noktanın bir kazadan dolayı neredeyse kitlenmiş olduğunu söylediğinde Yandex haritalar sitesinde anında bunu görmeyince durumu biraz çakar gibi oldum. Kimbilir, belki yakında Android Markette bizim indirip kullanacağımız sürümler çıkar. Bu sayede gerçek zamanlı trafik izlenebilir.

Son söz. Alternatifler iyidir ama, kendi yaptığım iş açısından ucundan tutar gibi de olsa arama motoru işi yapan kaliteli bir şirkette çalışmış biri olarak söylüyorum, işleri zor doğrusu.

Not: Yazıyı yayınladıktan sonra Friendfeed'den Burak Diri'nin uyarısı üzerine http://harita.yandex.com.tr adresine Android Telefonumla girip uygulamayı indirip kurdum. İlk izlenimlerim olumlu. Yarın trafikte de deneme şansım olacak. Böylece anlık trafik bilgisine de katkıda bulunmayı umuyorum.

Ürün tanıtımını yapan Sayın Serhad Akkoç bana mail ile ulaşarak aşağıdaki açıklamayı yazmış aynen veriyorum: "Trafik konusunda kısaca bilgi şudur: Şu aşamada iş ortaklarımızdan gelen (Araç Takip Firmaları) GPS sinyalleri ile sistemi açmak ve belli bir seviyede tutmak için kullanılmaktadır. Asıl model ise akıllı telefonlarda (GPS) kurulacak Yandex.Haritalar uygulamasından "onaya bağlı" gelecek sinyallerdir...yani sistemi araç takip firmaları değil, mobil Yandex.Haritalar kullanıcıları besleyecektir."

Ben bu gün sistemi telefonumda kullanmaya başladım ve veri de gönderdim. Sistemin kullanıcılar tarafından desteklenip kullanılmasını diliyorum.
(*) Görsel http://company.yandex.com.tr/general_info/yandex_offices.xml adresinden alınmıştır.

12 Ekim 2011 Çarşamba

Yeni Medya ve Ekonomi



Giderek daha çok duyduğumuz Yeni Medya kavramı ve mevcut ekonomik yapıya sağladığı uyum bana çok ilginç geliyor.


Yeni medya kaset, cd, dvd gibi bir kayıt ortamı değil. Yeni medya İsmail Hakkı Polat hocanın belirttiği üzere, "internet ya da mobil ağlar üzerindeki tüm iletişimi kapsayan bir ortam". İnternet ve mobil ağlar kullanıcıya etkileşim ve paylaşım ve kendini ifade etme imkanı sundu. Sadece fikirlerin değil, duyguların da paylaşılmasına olanak verdi. Paylaşılan duygular büyüdü kimi yerde baskıcı rejimlerin devrilmesinde bile rol oynadı.


90'lı yılların ortasında İnternet haşarı, kalıbına sığmayan, özgür bir ortamdı. e-ticaret, reklam gibi kavramlar ile pek tanışmamıştı. Dünya çapında bir ağ olduğu, bir kontrol edeni olmadığı için ilginç bir etkisi oldu insanlar üzerinde. Sınırları bir anda yıkıverdi. İnanılmaz bir hızla yayılmaya ve daha çok kullanılmaya başlayınca girişimcileri kendine çekti ister istemez. Herkesin "bundan nasıl para kazanırız?" yaklaşımı sonucunda İnternet'in kendine özgü gelir modelleri oluştu. Hiç bir şeyin bedava olmadığı ekonomi yapısında neredeyse her şeye bedava erişebilmek anlaşılmaz bir biçimde birbirine uyum sağladı. Bu konuda ilk önce e-posta servisi daha sonra anlık mesajlaşma servisleri veren servis sağlayıcılar öne çıktılar. ICQ, Yahoo, MSN, Skype gibileri göreli olarak bedava verdikleri hizmetleri ile kullanıcıları yani hedef kitlelerini artırmaya çalıştılar.

Rekabet kuralları gereği verdikleri servisler önce sınırlıyken daha sonra hayal bile edilemeyecek boyutlara ulaştı (e-posta). Tabi karşılığında mailinizin içeriğini okuyup yanında ilgili reklamlar yayınladılar ama bu da ekonomik yapının gereğiydi (anlayacağınız kişisel gizlilik pek önemsenmiyor ister istemez).

Daha sonra günümüze yaklaşınca sosyal medya diye bir kavram kendini yavaş yavaş belli etmeye başladı. Kitleleri daha önce hiç bir İnternet hizmetinin çekmediği kadar kendine toplayınca ister istemez ekonomik yapıya o da entegre oldu. Facebook yıllarca ilkokul arkadaşlarını birbirine bağlayan bir yapıdayken sosyal medya etkisiyle sosyal paylaşım sitesi olup çıktı. Ama aynı zamanda sayıları yüzlerle ifade edilen irili ufaklı rakipleri ile rekabet için yüksek kaliteli bir hizmeti yine göreli olarak bedelsiz sağladı. Google da benzer bir çıkışın peşinde olduğuna göre yeni medya'nın ekonomik sistemle fazlaca entegre olduğunu söylemek yanlış olmaz. Hatta yeni medya bizzat mevcut ekonominin bir ürünüdür bile denilebilir. Aksi taktirde bugün hala IRC ile sosyalleşmeye çalışıyorduk gibi geliyor bana.

Mevcut ekonomik yapıyı hatırlayalım: Diyelim tek kullanımda kelliği tedavi eden bir ilaç buldunuz. Bu ekonomik modele pek uygun değil. Astronomik bir fiyatla satamazsınız, ürünün içerik olarak benzerleri bunu engelleyecektir. Tek tablet satışı firmaya yeterli birikim sağlamayacaktır. Tüm potansiyel müşterilere erişim şansınız da çok değil. Bunun yerine kelliği durduran, ufak tefek bir iki tüy çıkartan bir ürün devamlı kullanılmak zorunda olsun. Bırakıldığında da kısa sürede etkisi ortadan kalksın. İste size ekonomik yapı için mükemmel bir ürün profili.

Bu ekonomik sistemle, göreli de olsa bedava hizmet verilen bir ortamın bir araya gelip gelir modelleri ortaya koyabilmesi gerçekten ilginç.


Görsel şuradan alınmıştır.

8 Ekim 2011 Cumartesi

JVC GC-PX10




Artık film çeken kamera ve fotoğraf makinesini ayrı almaya gerek yok. JVC GC-PX10 alıp iki ayrı cihaz taşıma zorunluğundan kurtulmak olası. 

Objektif film çekerken yakınlaştırıp uzaklaştırabilecek şekilde üretilmiş (bazı fotoğraf makineleri film çekerken ya hiç yakınlaştırma uzaklaştırma yapmaz ya da yaparken görüntüyü titretirler). 

12 Megapiksellik fotoğraf ve 1080 Full HD film çekebiliyor. 

Dışarıdan mikrofon takılarak amatörce film çekmeyi düşünenler için iyi bir çözüm 

İç hafızası 32 GB. Ek hafıza takılabiliyor.

Yakın gelecekte 30 megapiksel üstü makineleri piyasada göreceğiz. Dolayısıyla bu kadar büyük bir masraf yapıp bir makine alırken gelecekte düşük çözünürlüklü makinelerin en azından daha ucuza satılacağını akılda tutmakta fayda var.

Yurt dışında 900 USD fiyatla satılıyor. 




Dilerseniz özelliklerini aşağıda inceleyebilirsiniz.

JVC GC-PX10 Özellikleri
Görüntü Alıcı1/2.3-inch 12.75Megapiksel Back-illuminated CMOS
ObjektifKONICA MINOLTA HD OBJEKTİF
F2.8 - F4.5, f=6.7mm - 67.0mm 
(35mm film eşleniği 
[Full HD film çekimi] 43.3mm - 433.0mm
[Fotoğraf (4:3)] 37.4mm - 374.0mm)
Filtre Çapı46.0 mm
En az Işık4Lux (1/30 Enstantane hızı) 
1Lux (NightAlive Mode, 1/2 Enstantane hızı)
LCDDöndürülebilir 230K-piksel 3.0-inch genişliğinde, dokunmatik
Üzerindeki Flaş2m ya da daha yakında etkili
ISO HassasiyetiFotoğraf: Auto, El ile (100/200/400/800/1600/3200/6400)
OdaklamaAuto, Manual, Tele Macro, 9-Nokta Çoklu (Fotoğraf), 9-Nokta seçmeli (Fotoğraf), Yüz Tanıma, Yüz İzleme, Renk İzleme, Alanı dokunarak izleme
Odaklanma netleme (Fotoğraf)Çoklu patern, Nokta odaklanma, Ortaya odaklanma
Pozlanma kontrolüAkıllı Otomatik, Program AE, Diyafram Açıklığı Öncelikli AE, Enstantane Öncelikli AE, El İle
Yakınlaştırma OranlarıOptik: 10x, Sayısal: 64x, Dinamik: 19x (18x görüntü sabitleyici açıkken)
Sarsıntı DüzelticisiOptik görüntü sabitleyici (O.I.S.) ve Gelişmiş Görüntü Sabitleyici (A.I.S.)
Bağlantılar
Giriş-ÇıkışlarHDMI® çıkış (Mini), AV Çıkış, USB2.0, Mikrofon girişi, Kulaklık Çıkışı
DiğerAksesuar bağlantı ucu
Kaydedici
Kayıt tipiVideo: MPEG-4 AVC/H.264 (MP4)
Ses: AAC (2ch)
Fotoğraf: JPEG
Kayıt Ortamı32GB İç hafıza SDXC/SDHC/SD Hafıza kartı kullanılabilir*
Film kayıt tipleriHD1080 (UHR): 1920x1080/60P, 36Mbps
HD1080 (HR): 1920x1080/60P, 24Mbps
HD720: 1280x720/60P
iFrame: 960x540/30P
Fotoğraf boyutları[4:3] 4000x3000 / 2976x2232 / 1600x1200 / 640x480
[16:9] 4000x2248 / 2976x1672 / 1920x1080
[Stills in Video mode (16:9)] 3840x2160
Genel Özellikler
Güç TüketimiYaklaşık: 4.8W
Boyutlar (GxYxU)131mm x 67mm x 122mm
Ağırlık520g (pil dahil)

4 Ekim 2011 Salı

Sosyal Medya ve Sivil Toplum Kuruluşları



Sosyal medya, hayatın bir parçası haline geldi. İş dünyası, sivil toplum örgütleri, siyasetçiler kısacası tüm toplum kesimlerinin bir kulağı, gözü sosyal medya ya da yeni medya'da. Şirket yöneticilerinin yüzde kırkı günde birkaç kez; yüzde otuz altısı günde en bir kez sosyal medya sitelerine erişiyor ve kullanıyor (Kaynak: MTM sosyal medya araştırması). Markalar için ise sosyal medya, iletişim, pazarlama planlarında çoktan yerini aldı.

Sosyal Medya'da her şey, çok hızlı bir şekilde paylaşılıyor konuşuluyor. Önceki haberleşme yöntemlerine göre çok daha hızlı bir erişim söz konusu. Bir konunun yaygınlaşması söz konusu olduğunda Gazete, radyo, tv, e-mail Sosyal Medya karşısında yetersiz eski teknolojiler gibi kalıyor. Bu nedenle geleneksel basın yayın kuruluşları da bünyelerinde sosyal medya ile içeriğin paylaşılabilmesi için tüm imkanları kullanıyorlar.

İçerik, sıradan bir sosyal medya kullanıcısına adeta akıyor. Belki hiç bir zaman duyamayacağı ama onu ilgilendiren bir haber, bir köşe yazısı bir anda telefonuna, tabletine ya da bilgisayarının ekranına düşüveriyor. Kullanıcılar sosyal medyada normal şartlarda hiç tanışamayacağı binlerce kişiyle birlikte bir konuyu değerlendirip, görüşlerini belirtebiliyorlar.

STK'lar ticari şirketlere göre parasal anlamda oldukça güçsüzler. Ancak geniş kitlelere erişim konusunda firmalar kadar büyük bir ihtiyaçları var. Fikirlerini, etkinliklerini duyurmanın en ucuz yolu kuşkusuz sosyal medya. Şüphesiz bunu yapmak için çok yoğun çaba harcamak gerekebiliyor. Sosyal medyanın gücü de burada etkili tanıtım anlamında kendini gösteriyor.

Sosyal medyayı etkin kullanan sivil toplum kuruluşlarından en gözde olanlarından biri Greenpeace. Ülkemizde de pek çok iyi sosyal medya kullanıcısı sivil toplum kuruluşu var. WWF Türkiye (Doğal Hayatı Koruma Derneği), AÇEV (Anne Çocuk Eğitim Vakfı), TEMA Vakfı ilk etapta akla gelenler.

Sosyal medya, yaşamlarını sürdürmek ve faaliyetlerde bulunmak amacıyla ortaya çıkan Sivil Toplum Kuruluşları için tanıtım ve üyeye dolayısıyla da bağışa ulaşmak için güzel bir mecradır. Faaliyetlerin anlatılması için sosyal medyadan daha düşük maliyetli bir mecra zor bulunur. Televizyonda yapılacak pahalı bir tanıtım yerine aynı medyanın video siteleri üzerinde yayınlanması çok daha iyi ölçülebilir bir kitleye erişim sağlayacaktır. Böylesi bir kampanya ile direkt yapılacak pazarlama Sivil Toplum Kuruluşu için iyi bir sonuç doğurabilir. Tabi tanıtım için kaçınılmak zorunda olunan maliyeti kampanyanın tasarımı ve hazırlanmasında kaçınmadan yapmak, kısacası iyi iş çıkartmak zorunluluğu hala bulunuyor ama bunu yayınlamak için katlanılması gereken yüksek maliyetler yok.

Dernekler için, iyi yönetildiğinde Yeni Medya devamlı bağış akıtan bir musluğa dönüşebilir. Böyle bir ağı kullanmamak sanırım pek rasyonel değildir. Bunun anlamı: çok yakın bir gelecekte şimdikinden çok daha fazla sivil toplum kuruluşunu sosyal medyada görecek olmamız sanıyorum.

24 Eylül 2011 Cumartesi

Nikon V1




SLR "Single Lens Reflex" film kullanan önceki fotoğraf teknolojisi. Görme deliğinden baktığınızda görüntü, mercekler, prizmalar ve aynadan geçerek gözünüze ulaşır. 


Deklanşöre bastığınızda aradaki ayna kalkar. Uygun ışık miktarı için diyafram ayarlanır. Objektiften geçen ılık filmin üzerine düşer. Oluşan görüntü uygun zaman kadar pozlandırılır. Filmin banyosu sonucunda çektiğiniz görüntüyü görebilirsiniz.

DSLR, SLR makinenin film yerine optik algılayıcı ile yer değiştirdiği halinden fazla bir şey değildir aslında. İçerisinde aynı mekanik aksamlar ayna ve prizmalar içerir. Optik bir vizörü vardır. Ekranı olsa da çekmek üzere olduğunuz görüntüyü deklanşöre bastığınız anda son kez görürsünüz ve görüntü karardığı anda mekanik sistem objektifin sağladığı ışığı optik algılayıcı ile buluşturur.

Profesyonel DSLR makineler hemen yok olmayacak olsalar da bir süre içerisinde bu mekanik kısımları yerlerini çok daha hızlı elektronik olanlara bırakacak gibi duruyor.

Aslında Sony bu tür fotoğraf makinelerini uzunca bir süredir üretiyordu. Ancak ne yalan söyleyeyim Nikon'un bu türe geçişi beni çok daha fazla heyecanlandırdı.

"ACIL" veya "Advanced compact with interchangeable lenses" Gelişmiş küçük boyutlu ve değişebilir objektifli anlamına gelen yeni isimlendirmesi bakalım tutacak mı?

Nikon V1'in Expeed 3 işlemcisi profesyonel fotoğraf makinelerinden çok daha hızlı. Saniyede 600 megapiksel veriyi işleyebiliyor. Nikon 1 CX formunda CMOS görüntü algılayısına sahip. 10 megapiksel çözünürlüğe sahip.
  
Full - Hd film çekiyor. Gürültü önleme geliştirilmiş. 1920x1080/60i, 1920x1080/30p, 1280x720/60p H.264 Quicktime formatında film çekiyor. Yüksek hızlı film çekmek de mümkün (640x240/400fps, 320x120/1200fps). Sanırım profesyonelce film çekenlerin de ihtiyaçlarını karşılayacaktır.  Sanırım yakın gelecekte profesyonellerin de amatörlerin de bu tür makinelerle daha çok haşır neşir olduklarını göreceğiz. Nikon film çekmeyi kolaylaştıracak özel bir objektif takma sistemi ile geliyor (evet sanırım eski objektifler çöpe dönüşecek). 

10 megapiksel çözünürlükte saniyede 60 kare fotoğraf çekiyor. ISO 6400 değerine çıkabiliyor. Flaşı yok. Ayrı flaş kullanmanız gerekiyor. Vizörü oldukça yüksek çözünürlüklü 1.4 megapiksellik. Gözünüzü vizöre yaklaştırınca ekran kapanıyor.



V1 dünyada 900 USD etiketle satışa çıkacak (fazladan objektif de alırsanız fiyatınız artacak tabi). Daha ucuz vizörsüz J1 modelinin de olduğunu belirmekte fayda var.

20 Eylül 2011 Salı

Hedefiniz olması her şey anlamına gelir mi?


Hani şu kişisel gelişim kitaplarında ya da seminerlerinde çok kullanılan bir söz vardır. "Hedefiniz yoksa bir yere varamazsınız".

Doğru hedefi olmayan biri kafası kesik tavuk gibi oradan oraya saçma bir rota çizecektir. Amacınız yoksa hiçsiniz!

Yahu iyi ama şu gelmiyor mu hiç aklınıza? Ya o seçtiğiniz hedef yanlış ise?

Tekrar yazalım: "Hedefiniz yoksa bir yere varamazsınız! Ya hedefiniz varsa ama yanlışsa?"

Örneğin, hedefiniz, tüm tarımsal zararlıları yok ederek, tarımsal üretimi artırmak ve daha çok insanı doyurmak. Güzel bir hedef değil mi? Bunu gerçekleştirirken bilmeden kullandığınız tarım ilacı milyonlarca insanı 10-20 yıl içerisinde kanser ile tanıştırdı. Oh ne ala hedef gerçekleşmesi!

Hedefiniz benzer alternatifleri olan bir hizmeti pazarlamak olsun. Fiyatınız ve hizmetiniz alternatifler ile neredeyse aynı. Ancak siz bunu göre göre tüketiciyi salak yerine koyup, biraz da oligopol piyasasına güvenip sizden fersah fersah ilerideki rakibinize rağmen satış yapmaya çalışıyorsunuz. Hedefiniz doğru belki ama ona nasıl ulaşacağını bilmeyen yönetim kurulunuz bir yıl sonra sadece yatıştırıcı kullanan bir dolu satış personeline sahip ama hedefine ulaşamamış bir şirketi yönetiyor olacak.


Böyle durumlar için Teksas'lıların harika bir çözümü var! Bir ahırın kapısına gelişigüzel ateş edilir! Daha sonra kapıdaki her bir deliğin çevresine delik merkezde kalacak şekilde hedefler çizilir. İşte size hedefinizi 12'den vurmanın Teksas usulü! (bu örneği "Aristoteles İle Bir Karıncayiyen Washington’a Gider" isimli kitaptan aldım).

Bir de göreli olarak yanlış ve doğru sayılabilecek hedefler var. Birine göre doğru olan bir hedef diğeri için ölümcül olabilir.


Hitler'in hedefleri vardı. Eğer istediği gibi gerçekleştirebilseydi, şimdi onu bu şekilde hatırlamayacaktık şüphesiz. Belki de onu Büyük İskender gibi yazacaktı tarih kimbilir? Yine de sizce izlediği yol doğru muydu? Onun sayesinde kin dolu bir insan topluluğu hala aynı şiddeti başka insanlara yansıtmıyor mu? Tek bir ırkın hakim olduğu (ari ırk) dünya nasıl olurdu? Hele ki tüm insan ırklarının Afrika kökenli olduklarını öğrenmiş olduğumuz (hepimiz kardeşiz!) günümüz bakış açısından daha da garip olmuyor mu? Demek ki hedefiniz için, bilgi birikiminizin de yeterli olması gerekiyor. Hitler, keşke sanatta başarılı olsaymış.

Evet, hedefi doğru saptamak önemli. Ancak bunu dünyada becerebilecek kaç birey var ki?

Sadece 100 yıl önce 1,5 milyar insan dünyayı kaplıyordu. Şimdi ise bu sayı 7 milyara dayanmış durumda.

İnanın yanlış hedefleri olan birkaç milyon insan beni çok korkutuyor hem de çok! :)

Sosyal Medya Haberleşme Gruplarını da Yeniden Şekillendiriyor

Haberleşme grupları uzunca bir süredir çok önemli bir ihtiyacı karşılamaktadır. Halihazırda aktif pek çok açık-kapalı haberleşme grubu çalışıyor.



Son olarak bu işe Facebook'un el atmış olması ilginç.


Elektronik postalar yaygınlaştıktan az sonra haberleşme grupları keşfedilmiştir. Bir elektronik posta sunucusunda tanımlı özel bir adrese gönderilen mektupların belirli alıcı grubuna dağıtılması ile ilk haberleşme grubu ortaya çıkmıştır. Aynı prensip günümüz haberleşme gruplarında da geçerli. Daha sonra sunuculara yüklenen ve yönetilebilen posta sistemleri ile haberleşme grupları yoğun olarak kullanılmaya başlandı.

Haberleşme gruplarının dileyen herkes tarafından okunup tartışmaya katılınabilen hali ise Web üzerinde forumlar olarak uzunca bir süre çok kullanıldı ve kullanılıyor. Ancak forumların ömürlerinin giderek dolmakta olduğunu söylemek pek yanlış olmaz.

Haberleşme grupları, Yahoo'nun işe el atmasıyla yaygınlaştı. Google da, hemen hemen aynı servisi bir süre sonra servise aldı. Ancak mükemmelleşen servisler gelişimin son noktası olmadı şüphesiz.

Son birkaç yılda forumlar ve haberleşme gruplarının verdiği hizmetleri sosyal medya siteleri de vermeye başladılar. Sosyal paylaşım sitesi Facebook içerisinde yer alan gruplar özellikle de ince ayarları yapıldığında hem haberleşme gruplarının yerini alabiliyor hem de forumların.

Tek sorun, zaten haberleşme gruplarına zor uyum sağlamış bazı kullanıcıların Facebook'a uyum sağlayıp sağlayamayacakları.

Bence bu değişim çoktan başladı bile. Haberleşme gruplarına bile güçlükle alışmış kullanıcı kitlesi yeni medyayı etkili olarak kullanabilecek mi bunu zaman gösterecek şüphesiz.

8 Eylül 2011 Perşembe

Tek Kablo Üzerinden Kablo TV ve Uydu Alıcı Kullanımı

Televizyon, müzik seti gibi genellikle evin salonunda yer işgal eden aletlerin en önemli sıkıntılarından biri cihazların arkasında biriken, genellikle de yerde sürünüp, temizlik sırasında da kördüğüm olan kablolardır.

Bu çirkin görünümden kurtulmak için yeni panel TV'ler bir seçenek sunuyor. Duvara asılan LCD televizyonlar eğer iyi bir kablolama yapılacak olursa ortalıkta görünmeyen kablolar sayesinde son derece şık olabilirler.

Televizyonun elektrik ve anten kablosunu duvarı biraz kırıp içerisine de bir kablo kanalı koyarak ortalıktan kaldırabilirsiniz. Önerim: süpürgelikten TV arkasına kadar uzanan 4x4 cm'lik büyükçe bir kablo kanalı kullanmanız. Böylece kablo kanalından daha sonra büyükçe fiş kafalarını da geçirebilirsiniz. Hazır duvar delinmişken elektrik prizini de TV'nin arkasına kadar getirmek iyi olabilir. Süpürgeliklerin altındaki kablo kanalı olarak bırakılmış kısmı kullanarak anten kablosunu da oda içerisinde ortalıktan kaldırabilirsiniz.

Yeni nesil televizyonlarda ağınıza erişim imkanı genellikle ethernet girişleri ve usb üzerinden sağlanabilir. Bunu evdeki ağınız üzerinden TV'nizi İnternet'e bağlamak ya da medya dosyalarınızı ağdan (DLNA ve benzeri) oynatmak için kullanabilirsiniz. Genellikle usb üzerinden takılan wi-fi donglelar markanın kendi ürettiği özel cihazlar olduğundan 25-30 TL'ye bulabileceğiniz wi-fi ağ gereçleri yerine 150 TL civarında bir cihazı satın almak zorunda kalırsınız. Ancak ethernet bağlantısını bir kablosuz AP-Bridge cihazı ile kullanmanız mümkün, böylece usb cihazı için fazla para ödemenden işi çözebilirsiniz. Ancak söz konusu cihazların ayarlanması için bilgili olmanız gerekir! Böylece bir kablo daha eksildi! Maliyeti 69 TL civarında.

Gelelim tek kablo üzerinden hem anten veya kablo hem de uydu alıcı bağlantısına. Uydu üzerinden yayın alıyorsanız, çatı ya da balkondan TV'nizin arkasına kadar ikinci bir kablo gelmesi gerektiğini bilirsiniz. İşte bu ikinci kablo aslında gerekli değil. Diyelim ki anten kablosu ve uydu anteni kabloları binanın aydınlığından geliyor bunları en tepede ve aşağıda örneklerini gördüğünüz combiner (diplexer de deniyor) ile birleştirip tek kabloya düşürüyoruz. Dikkat girişler önemli! SAT yazan yere uydu anteni kablosu bağlanmalı çünkü üzerinde elektrik var (LNB beslemesi, anten polarizasyonu ve DISEqC için gereken sinyalleri gönderiyor).
Tek kablo ile TV arkasına kadar gelip bir combiner daha kullanarak tekrar iki kabloya ayırıyoruz. Birini TV'nin anten girişine diğerini de uydu alıcısının anten girişine girip bir kablodan daha kurtulmuş oluyoruz. Combiner cihazlar uydu malzemesi satan yerlerden adedi 10 TL civarına temin edilebilir. Yeterince uzun bir mesafe ise zaten kablodan tasarruf edeceğiniz para bu kadar bile olabilir zaten. Çok sıkışırsanız teknoloji marketlerinde pek bulunmasa da Mediamarkt satıyor ama fiyatı 20 TL üzerinde.

Uydu alıcısı da ortalıkta dolanmasın istiyorsanız, onu da televizyonun arkasına uygun uzunlukta bir kablo tutturucusu ile sabitlemeniz mümkün. Uzaktan kumandanın çalışabilmesi için alta bir yere tutturup kızılötesi alıcının önüne yansıma sağlamak için uzun ömürlü süt kutusunu kesip parlak iç kesimini ayna olarak kullanabilirsiniz. Böylece iki kablo (hdmi ya da scart ile uydu alıcının elektrik kabloları) ortalıktan kalktı.

Genellikle duvara TV asmak için kullanılan metal profilleri tutturan cıvatalar çok kısa olduklarından TV ile duvar arası yakındır. Aynı çapta daha uzun cıvatalar alarak aradaki mesafeyi artırırsanız duvar ile TV arasına çoklu bir priz (tercihan şebeke filtreli olanlardan) koymanız ve tv arkasındaki cihazlara enerji vermek için iyi bir çözümdür. Cıvataları uzatırken ayar kolaylığı için 25-30 fazladan somun alıp araya koymanızı öneririm. Ayrıca ağırlık merkezini ileri aldığınız için duvara tutturduğunuz plastik dübellerden 4 adedini beton tipi metal dübelli vidalarla değiştirmeniz akıllıca olacaktır.

Sonuç: Hiç bir yerde kabloların görünmediği, resim çerçevesi gibi bir montaj. Harika.  


4 Eylül 2011 Pazar

Datça Liman Dışı ve Anfi Tiyatro


Datça gibi güzel bir yeri bırakıp Ankara'ya dönmek ve bütün bunlar yetmezmiş gibi Pazar günü çalışmak zorunda kalmak pek keyifsiz. Fotoğraflara bakıp avunmaktan başka bir şey gelmiyor elden.

Bir yerde bir yanlış var sanıyorum ;)

Bu fotoğrafı çektim ama bu sene limanın o kısmına pek gidemedim.

Eylül'de de pek güzel olur aksine Datça.

Taze çekilmiş diğer Datça fotoğraflarıma bu linkten ulaşabilirsiniz.

Bunlar azmış başka ne fotoğrafı çektin derseniz dönüş yolunda Pamukkale'ye de uğradık oranın fotoğraflarına da şu linkten ulaşabilirsiniz. 

21 Ağustos 2011 Pazar

Maya Takvimi 2012'de bitiyor. Bu dünyanın sonu mu?


İnsanlar sanırım dünyanın sonu ile ilgili kehanetlere ve söylentilere bayılıyor. Binlerce yıl önce dünyanın güneş etrafında dönüşünü kavrayıp, bunu takvime çeviren Astek'ler takvimi 2012 yılında bitirmiş. Bunu öne sürüp 2012 yılında dünyanın yok olacağını söyleyen pek çok kişi ve buna inananlar var. Şaşırmamak elde değil.
Karikatür alt  yazısı: Sonunda Maya Takviminin sırrı ortaya çıktı.
Soran Maya: Neden 2012'de bitiyor?
Taş Ustası Maya: Kayanın üzerinde yer kalmadı.

Bu durum bana kişisel bilgisayarları yapan mühendislerin tasarım sırasında 4 yerine 2 haneli takvim kullanmaları sonunda 2000 yılına girilirken olabilecek dijital kıyametin abartılmasını hatırlatıyor. Sonuçta yine hiç bir şey olmamıştı.

2000 yılı demişken, 1999 yılının da hepimizin sonu olacağı yıllar öncesinden söylendi durdu. Sonuç ortada sanıyorum. Bu konu ile ilgili şu siteye bir göz atabilirsiniz.

İnsan ömrü oldukça kısa. Kendisi ölüp giderken, dünyanın ayakta kalmasını çekemiyor muhtemelen. Bana kalırsa tüm bu kehanetlerin ve dünyanın sonu söylencelerinin nedeni bu.

Hava durumu tahmini konusunda son derece ileri düzeyde gelişmiş bir teknolojiye sahibiz. Bu durumda bile 6 gün sonra olabilecek hava olaylarından emin olmak mümkün değil. Kaldı ki, takvim olayını çözmüş olsalar da, uygarlık olarak belirli bir düzeyi geçememiş İnkalar binlerce yıl sonra olacakları nasıl bilsinler? Yeri gelmişken hatırlatayım. Basketbol benzeri bir oyun oynayıp, yenilen takımın kaptanının kafasını kesiyorlardı. Gelişmişlikleri hakkında fikir olsun diye yazdım.

Her takvim doğaldır ki bir yerde biter. Bunu öne sürerek dünyanın sonunun geleceğinden yola çıkılarak yapılan filmler, yazılan kitaplar, tv programları ise iyi satar. Sanırım bu işin doğası bu.

Hem kendi uygarlıklarının sonunu görmeyip, önleyemeyen bir insan topluluğunun dünyanın sonunu, üstelik kendileri yok olduktan binlerce yıl sonrasını, öngörebildikleri düşüncesi size de pek imkanı olmayan bir şey gibi gelmiyor mu?

Gökyüzündeki yıldızlara bakarak, geleceği okumaya çalışan falcılar, önlerindeki çukuru görmeyip içine düşerlermiş.

Bana sorarsanız 2012'nin Aralığında dünyanın sonu gelmeyecek. Tabi bu tarihten sonra da yakın gelecekte gerçekleşecek başka dünya sonlarını iddia eden pek çok başka söylence ve bunlardan para kazananlar olacak. İşte size kesinlikle tutacak bir kehanet ;)

Son söz: Her söylenene inanmayın, uyanık ve dikkatli olun.

18 Ağustos 2011 Perşembe

Google Plus Çöp İçerik Cenneti Mi?


Google Plus çok kısa sürede inanılmaz bir çıkış yaptı. Gerçekten bunun bir başarı olduğu düşünülebilir. Kullanıcı sayısı bir anda çılgınca artan bu sosyal medya sitesi Facebook benzeri bir yapı yakalayıverdi. Ancak bir fark var. Facebook'daki arkadaşlarımızı neredeyse birebir tanıyoruz. G+ ise tanımadığımız ve dilediğimizce çevrelerimize eklediğimiz insanlarla dolu. Diğer fark ise daha iyi ve kolay kullanılabilir arayüz. Mobil uygulamasını da unutmamak lazım tabi.

Beni en rahatsız eden özelliklerden biri, daha önce pek çok sosyal paylaşım sitesinde paylaşılmış içeriğin yağmur gibi yağması. Kullanıcılar, adeta yıllardır biriktirmiş oldukları hareketli gif'leri eteklerinden döküyorlar. Paylaşılan diğer içerik deseniz, onlar da neredeyse tamama yakını naftalin kokuyor.

İnternet dünyasına çok emek vermiş IT girişimcisi bir dostum, "çöplük" olarak nitelendiriyor G+ ortamını. Galiba çok da haksız sayılmaz. Özgün içeriğe G+'da rastlamak pek mümkün olmuyor.

Sanırım akıllı hareketlerden biri G+ içine oyunları eklemek oldu. Ancak bu da Facebook'dan çok farklı bir hareketlenme sağlayabilecek bir manevra değil.

Sanırım acele etmeden gelecek diğer adımları da beklemek lazım.

G+ birden bire çok büyüdü dedim ya. Bakalım bunu avantaja dönüştürebilecek mi? Sanırım bu konuyu düşünmüşlerdir. Hazır daha önceki denemelerinde yakalayamadıkları kullanıcı sayısını bulmuşlarken bunu iyi değerlendirseler iyi olur.

Hadi Google göster kendini.

Gerçek ve Hakikat

Hakikat kırılgandır ve kişiden kişiye değişir gerçekse nispeten daha sağlam bir kavramdır. Örneğin kapalıyken televizyonun kumandasının açma...