12 Ocak 2011 Çarşamba

İşsizlik Son Mu? Başlangıç Mı?


Özellikle ekonominin yapısal sarsıntılarının, krizlerinin bol olduğu dönemlerde, çalışan kesimin işsizlik problemiyle karşılaşması kuvvetle mümkündür. Piyango sizi de vurabilir. Kendinizi kötü hissetseniz de işsizlik her şeyin sonu değil. Aslında bir son değil! Bir başlangıç. Hatta, belki de yeniden doğuş için bir fırsat!

Kimi şirketler gerçekten krizden etkilenip sarsıldıkları için, kimi de "fırsat bu fırsattır" yaklaşımıyla işçi çıkartabilirler. Bazen de, görünmeyip yazılı olmasa da, şirketlerin "krizde ilk sepetlenecekler" listeleri vardır.

Kriz olmasa da, pek çok farklı nedenle firmalar işçi çıkartabilirler. Kurumsallaşmış, kariyer planlaması ve yaklaşımı olan işletmeler, işçi döngüsünü (işe giren çıkan oranı) düşük tutmaya çalışırlar. Bunun nedeni genel çalışma psikolojisinin olumsuz etkilenmesini önleyip, verimi yüksek tutmaktır. Ancak böyle bir firmada çalışmak gibi bir şansınız olmayabilir.

İşsiz kalmak, bireysel bazda pek de istenen bir durum olmasa gerek. Ancak durum değerlendirmesi yapmak ve geçmiş yanlış ve doğrularınızı değerlendirip deneyim haline getirmek için iyi bir şans olduğu da bir gerçek. Düzenli gelirin ve alışılmış hayat döngüsünün kırılıp sona ermesi sarsıcı bir durumdur. Daha önce pek de gözden geçirmemiş olduğunuz yol ayrımlarının farkına varmak ve birini seçmek için karşınızda bir fırsat durmaktadır.

Çalışırken cesaret edip denemediğiniz ve belki de tecrübe etseniz başarabileceğiniz, pek çok yeni imkan, eğer onları görmek isterseniz önünüzde durmaktadır.

Başarı ile aranızda duran tek engelin kendiniz olduğunu unutmayın. Görünmez duvarlarımızı kendimiz yaratırız. Eğer bir hedefiniz varsa ve başarmak istiyorsanız, kendinize engel olmayın! Öncelikle, kendinizle olan savaştan galip çıkın. Daha önce başardınız, bu defa da yapabilirsiniz.

Bir de şunu düşünün: Yeni bir iş, yeniden doğuş, yeni bir hayat anlamına gelebilir. Kendinizi gerçekleştirmek ve daha önce olmadığı kadar başarılı olmak için yepyeni bir fırsat. İşsiz kalmak, çok kötü hissetmenize, hayattan soğumanıza yol açmış olabilir. Ancak unutmayın hala soluk alıp verebiliyorsanız, daha önce gerçekleştirdiğinizden daha iyisini yapmak için pek çok fırsatınız olabilir. Düştüğünüz yerden kalkın ve yolunuza devam edin.

Yeniden doğuşunuzda ve yeni hayatınızda hiç ummadığınız kişilerden destek bulabilirsiniz. Bu nedenle çevrenizdeki insanları tanımak ve tartmak için de çok iyi bir fırsatınız olduğunu ve yeni yaşamınızda kimlerle yola devam etmeniz gerektiğini anlayabileceğinizi de aklınızın bir köşesinde bulundurun.


İşinizden ayrıldığınızda bir kapıdan çıkıp karanlığa düştüyseniz, çevrenizdeki ışık saçan diğer kapıları deneyin. Karanlık sizden korksun, siz karanlıktan değil.

6 Ocak 2011 Perşembe

Twitter Ünlüleri Spamci Yaptı

Twitter, eğer hala bilmeyen varsa; sosyal mikro blog paylaşım sitesi.
Ünlüler genellikle işin paylaşım yanını değil de mikro blog kısmını kullanıyorlar. 80 bin kişinin yana yakıla takip ettiği bir ünlünün izlediği kişi sayısı 0 (sıfır) olabiliyor.
İnsanın bu kadar egoya şapka çıkarası geliyor.
Bir yanı ile bakınca bu durum spam postaları hatırlatıyor. Ancak alıcıların bu konuda isteksiz olduklarını söylemek zor.
Oysa eminim iki yönlü haberleşme olsa, izleyiciler için çok daha tatminkar olurdu.
Diyebilirim ki: Twitter Ünlüleri Spamci yapmıştır. Hatta dedim bile.
Bu yanı ile Twitter, mevcut "Adın ne? Reşit. Sen söyle, sen işit" durumunu ünlü kişiler söz konusu olduğunda biraz değiştiriyor. Reşit'in dediklerini binlerce kişi dinliyor. Ünlüler ise "Ben neymişim be abi?" olup kasım, kasım kasılıyorlar. Sosyal Medya'dan söz açıldığında hele bir de izleyici bulurlarsa verip veriştirmeyi de iyi bir şey sanıyorlar.
Son olarak Cem karaca'dan gelsin: "Sen seni bil!"

5 Ocak 2011 Çarşamba

SGK Prime Esas Kazanç Sınırı ve Asgari Ücret - 2011


Demek ki artıp duran milli gelirden çalışan kesime bu kadar düşüyormuş. Başka söyleyecek bir şey yok.

**


Asgari ücret

16 Yaşından Büyükler (01.01.2011-30.06.2011) 796,50
16 Yaşından Büyükler (01.07.2011-31.12.2011) 837,00

16 Yaşından Küçükler (01.01.2011-30.06.2011) 679,50
16 Yaşından Küçükler (01.07.2011-31.12.2011) 715,50

Prime esas kazanç taban ve tavanları

Taban (01.01.2011-30.06.2011 Tarihleri arası) 796,50
Tavan (01.01.2011-30.06.2011 Tarihleri arası) Taban (x) 6.5 = 5177,25

Taban (01.07.2011-31.12.2011 Tarihleri arası) 837,00
Tavan (01.07.2011-31.12.2011 Tarihleri arası) Taban (x) 6.5 = 5440,5

Detaylı pratik bilgileri alomaliye web sitesinden inceleyebilirsiniz.

Ayrıca dilerseniz 2011 ilk altı ayı için daha detaylı bilgiyi burada, ikinci altı ay için detaylı bilgiyi burada bulabilirsiniz.

Çöp Bilgi Kaynağı


İnternette durmadan bir şeyler arayıp duruyoruz. Sonuçları incelediğimizde o kadar çok kopya ve işe yaramaz içerikle karşılaşmak zaman zaman hevesimi kırıyor. Dün gece eve geldiğimde, Ömer Seyfettin'in hayatı ve hikayeleri hakkında bir araştırma yaptım. Birbirinin tıpkısı, genellikle de oradan oraya kopyalanırken belirli sınırlamalar nedeniyle sonları kırpılmış içerik ile karşılaştım. Yani aynı içerik oradan oraya kopyalanmış bir yandan da bozulmuştu. Suyunun, suyunun, suyu ama o da atık su!

Genelde kopyalanan sitelerin bir kısmı, gelir elde etmek için çok aranan kelimeleri içeren çöp bilgi kaynaklarıydı. Hani Google arama linkine tıkladığınızda saçma sapan reklamlar görüp bir türlü aradığınız içeriğe erişemezsiniz ya tam ondan.

Bir de, "bana üye ol" deyip duran, sinir bozucu forum siteleri var. En çok içeriği bozan yerler, İnternetin prehistorik (tarih öncesi) paylaşım mecraları olan forumlar sanırım. Genellikle belli uzunluğun geçilmesi durumunda içeriği kırpıp sonunu yok ettikleri ve arama sonuçlarında öne çıktıkları için işi daha da içinden çıkılmaz hale getiriyorlar. Bizde bu tür siteler biraz fazlaca. Çalışmadan, emek harcamadan para kazanmayı pek seviyoruz. Biraz ondan, biraz da Google'ın da gelir modeli bununla uyuştuğundan bu garip durum sürüyor. Böylesi siteler yurt dışında da yaygın. Sanırım arama devi, durumun bal gibi farkında ancak ortadaki pastadan kocaman bir dilimi kendisi aldığından pek ciddi olarak konuya eğilmiyor.

Özetle, elinde olmasına rağmen, arama sonuçlarını düzeltmek istemeyen Google yüzünden bir şeyler arayıp yeni bir içerik üretme aşamasında çöpten öteberi toplar gibi hissediyorum kendimi. Çöpte bir şey ararsanız, ya yarısı yenmiş, bozulmuş, kırılmış ya da parçaları kaybolmuş ıvır zıvır bulursunuz ya işte aynen öyle. İşin kötüsü orijinalinin nerede olduğu da biliyor Google. Biliyor, ama söylemiyor!

Sanırım Google, Türk tarzı aramayı hak ediyor  (Hani arama kutucuğuna gideceğiniz sitenin adını yazarsınız da bir "com.tr" yazmaya üşendiğinizden aratırsınız ya aynen öyle).

1 Ocak 2011 Cumartesi

Ferrari'sini Satan Bilge


"Ferrarisini Satan Bilge" kitabını okurken, her sayfada yazan özlü sözlerin altını tek tek itina ile çizen, bu nedenle de incecik kitabı birkaç ayda bitirebilen bir adam tanıyorum. Düşününce, bu durumun şaşırtıcı olduğuna karar verdim.

En komiği de o kadar özene rağmen kitaptan hiç ders almamasıydı!

Bu da 2011'in ilk yazısına konu oldu ya bu da şaşırtıcı işte.

14 Aralık 2010 Salı

Araba Camlarının Buhulanması


Araç camları özellikle soğuk günlerde ya da yağmur aniden bastırdığında buğulanır ya. Bunun nedeni aracınızın havalandırma sistemini dışarıdan hava almayacak durumda olmasıdır. Bir başka deyişle, aracınızın havalandırması içindeki havayı kapalı devre çevirip durmaktadır.

Böyle araçlar gördüğümde şaşırıyorum. Bu kendi üretmediğimiz bir teknolojiyi tam olarak kullanamadığımızı gösteren acı örneklerden biridir. Araçtaki yolcuların nefes almaları ile ortaya çıkan nem, soğuk camlara çarptığında yoğuşup sıvıya döndüğünden camlar içeriden buğulanmış olur.

Peki çözüm ne? Aracınızın dışarıdan hava alabilmesi için havalandırma tesisatında gerekli ayarı yapmanız. Eğer klimanız var ise bunu çalıştırmanız (garip gelebilir ama aracı soğutan sistem aynı zamanda içerideki nemi de alır).

Bir Türk için zor gelse de (buna ben de dahilim yanlış anlaşılmasın!) aracınızın kullanım klavuzunu okuyun.

Şimdi de, aracımı aldıktan 1,5 sene sonra fasılalı sileceği ayarlamayı ve 2 sene sonra uzaktan kumanda düğmelerine basılı tutunca camların kapanıp açılabildiğini keşfeden bendenizin böyle bir tavsiye verebilmesine şaşırdım. Olsun, bilgi paylaşarak çoğalır. Tabi okuyan olursa!

3 Aralık 2010 Cuma

Blogger'da Bulunan Alan Adlı Siteme Ulaşamama Sorunu ve Çözümü

Bundan iki gün kadar önce Blooger'da domaini (alanadı) olan sitelere bir sansür nedeniyle Türkiye içinden ulaşılamaz hale geldi.

Friendfeed'de durumu paylaşınca "kelimelerbenim" rumuzlu bir arkadaş bunun nasıl düzeltileceğini açıklayan şu feed'ine yolladı beni. Doğrusu bu konuları fazla bilmediğimden zorlanarak da olsa siteyi tekrar ulaşılabilir hale getirdim. Ancak benim gibi olanlar için aklıma çözümü yapılabilir şekilde paylaşmak geldi.

Öncelikle sitenizin yönetim paneline ulaşmanız gerekecek.

https://www.google.com/a/sitealanadınız.com

Kırmızı ile yazılan kısma kendi alan adınızı yazın. Kullanıcı adınız ve şifrenizle sisteme girin. "Alan Ayarları" kısmına tıklayın. Ardından "Etki alanı adlarına" tıklayın. Şekilde sırası ile numaralandırdım.


Açılan pencerede DNS konsoluna oturum açmak için şifrenizi göreceksiniz. Alttaki "DNS Konsoluna oturum açın" linkine tıklayın.

Benim alan adım Enom'dan alınma o nedenle oradan işlemi yapıyorum. Sizinki farklı bir yer ise, ilgili bölümünü bulmanız ve uygun ayarları yapmanız lazım. Host Records kısmında işlem yapacağız.

Edit tuşuna basın.

En önemli hizmetler web sayfaları ve web mail olduğundan ben sadece o hizmetlerin ayarlarını değiştirdim.

Tüm hizmetleri aynı şekilde değiştirip ulaşılır kılabilirsiniz.



Edit tuşuna basıp adres bölümünde "ghs.google.com" yazan yere "216.239.38.21" ip numarasını yazın --DİKKAT! bu yazı yazıldıktan bir süre sonra bu ip numarası da banlandı "74.125.43.121" engellenene kadar kullanabileceğiniz budur -- Record type kısmında bulunan "CNAME" kısmını da "A (Address)" olarak değiştirin. Save tuşuna basın. İşiniz bitti.

DNS kaydı güncelleneceğinden bir süre alabilir sitenizin açılması. Sorununuz böylece çözülmüş oldu.

29 Kasım 2010 Pazartesi

Dinamometre Yapımı (Resimli)

6. Sınıftaki kızım Fen ve Teknoloji ders kitabının 65. sayfasını gösterip bir dinamometre yapıp yapamayacağımızı sordu.
Kitabın ilgili yerini inceledikten sonra bir yay ve saydam tüp bulabilirsek yapabileceğimiz söyledim. O halde haydi "basit bir dinamometre yapalım" dedi.

Küçük bir İnternet araması sonucunda Dinamotrede kullanılan ölçü birimi olan Newton (evet bildiğiniz Isaac Newton) için, yerden 102 gramlık bir ağırlığı kaldırabilmek için uygulanması gereken kuvvet olduğunu buldum. Bu bilgiyi aklımızın bir köşesinde tutalım ayar kısmında işimize yarayacak.


İşte gereken malzeme yaklaşık olarak resimde görünüyor. Öncelikle tüp meselesi için bir çözüm bulamayınca kırtasiyeden asetat aldık. Cetvelin altında saydam asetat görünüyor. Bunu kıvırıp saydam bir tüp haline getirdik (açılmasın diye iki ucunu lastikle geçici olarak tutturduk). Yay için Bahçelievler Freeshop'a gittik orada Ahmet işimize yarayabilecek uzunca bir yay buldu eski oyuncaklardan kalma. Ahmet'e teşekkür edip eve döndük. Yayı da resimde cetvelin hemen aşağısında görüyorsunuz.

Kalibrasyon (ayarlama) işini mutfaktaki ölçü kabına koyacağımız su ve pet şişe ile yapmak için bu malzemeleri de resmimize kattık.

Tüp haline getirdiğimiz asetatı, açılmaması için saydam bant ile ile sarıp yapıştırdık.
 Bu işleri pek seven küçük oğlum da bize yardımcı oldu.
Keçeli kalemin ağız kısmını kesip ayırdık. İçini boşalttık. Arka kapağını çıkartıp biraz eriyen plastik yapıştırıcımızdan sürüp içine yayımızı ittirdik.
Yayımızı tüpümüzün içine itip gereken boyu ölçtük.
Yan keski ile uygun yerinden yayımızı kestik.
Açık kanca vidalarımızdan birini yayımızın içine yapıştırdık.
Yayı tüpümüze yerleştirip sağlam dursun diye içerisine yukarıdan eriyen plastik yapıştırıcımızı doldurduk. Yapıştırıcı aşağılara gitmesin diye bunu yapmadan önce yayın üst kısmını paket lastiği ile sardık.
Uzun gelen yay fazla ağırlık kaldıramayacağından büyük bölümünü yayın içinden eriyen plastik yapıştırıcımız ile doldurup sabit durmasını sağladık. Daha güçlü bir yay bulabilmiş olsaydık bu işleme gerek kalmayacaktı.
Ayar yapmak için 100 cc suyu (1 litre su 1 kilo eder) ölçüp şişeye koyduk şişenin darasını da katınca 102 gr'lık bir ağırlığımız oldu.
Bu ağırlığı yerden kaldıracak kuvvet 1 Newton olduğundan ilk işaretimizi bu noktaya koyduk.
Ardından bir 100 cc daha doldurup 2 Newton ölçüm noktasını da işaretledik.
Böylece neredeyse tamamı evimizde bulunabilen malzemelerle 2 Newton'a kadar ölçebilen bir dinamometre yapmış olduk.

 Siz de kolayca yapabilirsiniz.

1 Kasım 2010 Pazartesi

İş Değiştirme'nin İncelikleri - 2


"İlelebet aynı işte çalışacak halim yok. Elbette iyi kariyer fırsatı olursa, değerlendirecek kadar profesyonelim" diye düşünebilirsiniz. Başka türlü pek çok nedeniniz de olabilir. Diyelim ki: Radar altında bir operasyonla bir başka iş buldunuz. Peki ne yapmalı da, kimseyi kırmadan, sinirlerinizi de bozmadan yeni işinize yumuşak olarak geçmeli?

Eski işinizi bırakıp yenisine başlamak söylendiği kadar kolay olmayabilir. Eski işvereninizle olan ilişkilerinizi kopartıp atmak çok akıllıca olmaz. En güzeli, kanuni ihbar önellerini de göz önünde bulundurarak gereken ve zamanında olan bildirimi yapmak, elinizdeki işi bitirmek ve uygun şekilde, uygun kimselere elinizdeki işleri ve işverenin talimatlarına uygun olarak görevinizi devretmektir.

Yeni işvereninize de durumu uygun şekilde açıklayıp, elinizdeki işleri devredip, sorumluluklarınız aktarmak için gereken süreyi söyleyecek olursanız, anlayışla karşılayacaktır. Aynı zamanda kendisini yüzüstü bırakıp gitmeyeceğiniz konusunda ilk sinyali de almış olacaktır.


Eski iş yerinizdeki bağlarınızı kopartmamak akıllıca olacaktır. Arada sırada eski işverenleriniz ile irtibata geçip hatırlarını sormak, hem iyi bir davranış şekli olur, hem de iş ağınızı canlı tutar. Kime ne zaman ihtiyacınız olacağını bilemezsiniz. O nedenle köprüleri atmamak iyidir. Aynı şekilde eski iş yerinizdeki arkadaşlarınızı da unutmamanız size bir şeyler kaybettirmez.

İş ağları demişken, şüphesiz en kuvvetlisi yüz yüze tanıdığınız, birlikte çalıştığınız kişilerle kurduğunuz ağlardır. Ancak günümüz teknolojisini de kullanmamanız için bir neden yok. Bu iş için, açılmış sosyal iş ağı sitelerine üye olabilirsiniz. Xing, Linkedin gibi siteleri kullanmanızı öneririm. İş kolunuza yönelik uzmanlaşmış iş ağı siteleri de yararlı olabilir. O nedenle, işinize özel ağ siteleri varsa muhakkak onları da kontrol edin.

27 Ekim 2010 Çarşamba

İş Değiştirme'nin İncelikleri


Araştırmalar göstermiştir ki: çalışma hayatında 5-6 yıl sonunda görevinizde ya da yerinizde bir değişiklik olmaz ise verimlilik düşer. Sonuç itibariyle iş veriminin düşmesi ile iş tatmininin düşmesi de bir arada gerçekleşir. Dolayısıyla yeni bir iş aramak ve bulmak böyle bir durumdaki kişi için doğal bir süreçtir.

Burada dikkatli olunması gereken, yeni bir iş bulunana kadar çalışma arkadaşlarınıza ve yönetici ve/veya patronunuza durumun çaktırılmamasıdır. İşten ayrılmayı aklınıza koymuş olsanız da, işyerinizde bunu bilen birileri varsa, iş arama sürecinizin uzaması halinde, birden bire kendinizi işten çıkarılmış bulabilirsiniz. Belki de işten ayrılmaktan vazgeçebilirsiniz. Ancak bir kez hakkınızda "işten ayrılacak" düşüncesi oluştuysa bunu değiştirmek mümkün olmayabilir.

Yeni iş için öncelikle iş ilanlarını sıkı bir şekilde takip etmeniz gerekir. İnternetteki iş arama sitelerini de kullanabilirsiniz ancak bu sitelere ve işverene kendinizi buldurma gibi "atom parçalama" zorluğundaki işlere girmek yerine yakın çevrenize başvurabilirsiniz. Sosyal Ağlar işinize yarayabilir. Daha da iyisi bir referans bulup müstakbel işverenlerle ya da insan kaynakları yöneticileriyle yüzyüze görüşmeler ayarlayın. Girişken olmanız size avantaj kazandırabilir.

Bir öneri: kriz dönemlerinde ya da işsizliğin tepe yaptığı dönemlerde "yeni iş bulma" gibi radikal bir karar vermeden önce çok iyi düşünün.

14 Ekim 2010 Perşembe

Trafikte Cinnet

İnsan, bazen neleri yapıp, neleri yapamayacağını öğreten ve benliğini sınırlayan eğitim sisteminin etkisiyle kendine yeni ve dar sınırlar belirler. Ancak belki bilinçaltı, belki de evren bunun farkındadır.

*** 

Necip'in keyfi, yeni girdiği iş nedeniyle Ankara'nın yoğun caddelerinde ve sokak aralarında oradan oraya direksiyon sallamak biraz yorsa da yerindeydi. Sonuç itibariyle eğitimi ve yılların birikimi boşa gitmişti ancak işsizliğin milyonlarca insanı vurduğu bir dönemde, üstelik ilerlemiş yaşına rağmen iş bulacak kadar şanslıydı işte. 

Sabahtan beri sürdüğü aracı ile yolda giderken, bir an aklına gece televizyonda izlediği Satürn Gezegeni hakkındaki belgesel geldi. Güneş sisteminin 2. büyük gezegeni. Akışkan bir yüzey ve bir o kadar da ilginç olan halkalar. Dünyadan iyi bir teleskop ile bakıldığında bile görülen buz parçacıklarının ağırlıkla içeriğini oluşturduğu o halkalar. Dev gezegen bütün ihtişamıyla neredeyse yanındaymışcasına gözlerinin önünden geçiverdi bir an. Ne kadar da güzel görünüyordu...


Çalan cep telefonu bir anda yeniden dünyaya dönmesine yol açtı. Tanımadığı ve telefonda kayıtlı olmayan numarayı görünce biraz tedirginlik, biraz da merak arasında gidip gelerek, aracı Konya yolu üzerinde bulunan ceplerden birine çekip, çağrıyı cevapladı. 

Telefondaki ses kibar yaşlı bir beyin sesiydi. Bir hafta önceki toplantıyı hatırlatıp, Özgen beye mesajını iletip iletemediğini soruyordu. Özür dileyerek kendisine henüz ulaşamamış olduğunu belirtti. Telefondaki ses "mümkünse Özgen beyin numarasını vermesini" rica edince, hiç düşünmeden, "tabi, bir saniye lütfen" deyip, telefonun rehberinden numarayı bulup söyledi. Yaşlı bey teşekkür edip telefonu kapattı.

"Adama ayıp oldu" diye düşünürken, bir yandan da aracı park ettiği cepten çıkmak üzere sola doğru hareket ettirdi. O sırada arkadan hızla gelen bir aracın şoförü biraz sıkıştığından kornaya sinirlice uzun uzun bastı.
Aklındaki düşünceler dağılırken, "kornaya basabiliyorsa durabilecek durumdadır nasılsa, neden bu kadar sinirlendi acaba bu adam" diye geçirdi.

Öndeki araç garip hareketler yapmaya ve yavaşlamaya başlayınca içinden "çattık yine bir deliye" diye geçirdi. Az sonra bir sıkışıklığın etkisiyle araçlar durunca, öndeki araçtan orta boylu, kel bir adam bağıra çağıra inip Necip'e doğru yürüdü. Camlar kapalı olduğundan mıdır bilinmez, sinirli adamın sesi kuyunun dibinden geliyor gibiydi. 

Sinirli adam, bir yanan elini kolunu deli gibi oraya buraya sallıyor, yuvalarından çıkacakmış gibi duran gözleri ile tehtitkar bakışlar atarak, Necip'e birşeyler söyleyip duruyordu.

Necip, sakince gözlerini kapattı. "Tek istediğim bu heriften kurtulmak ve yoluma gitmek" diye geçirdi içinden. Bir an için, gözleri kapandığında sanki olan her şey çok uzaklarda geçiyormuş gibi geldi. Orada ne kadar öylece gözleri kapalı durdu pek de farkına varmadı ama ne olursa olsun dış dünya ile yeniden yüzleşmesi gerektiğini düşünen Necip, gözlerini yavaşça araladı.

Adam ortalarda görünmüyordu. Aracı ise az önceki durduğu yerde çalışır durumda bekliyordu. Çevresini kolaçan etti, ancak adam ortalıkta görünmüyordu. Kafasını sallayıp "garip" diye düşündü. Daha sonra sola sinyal verip yoluna gitti. İşler onu bekliyordu.

***

Kel adam dikiş iğnesinin deliğinden geçen iplik gibi garip ve zamanı tanımsız, ancak uzun gelen bir anın ardından öfkesinin yerini korku almış bir halde kendine geldi. Müthiş bir ısı kaybının etkisiyle uzuvlarının tamamı özelliklerini kaybetmeden az önce gözlerinin önündeki dev gezegen ve halkalarına donuk ve şaşkın bir bakış atabildi.


   

Ey Eurovision Sen Kimsin?

Yapay zeka, hayatımızın birçok alanına girmeye devam ediyor. Ben de bir süredir blog yazılarımı YouTube'a aktarıyorum. Neyse ki, 10 yıl ...