29 Nisan 2010 Perşembe

Otomobil Tekerleği

Beni şaşırtan şeyler 1:
İçi hava dolu tekerlekler beni şaşırtıyor.
1- Her biri neredeyse 500 kiloya yakın ağırlık taşıyor.
2- İçleri hava dolu. Beteri saatte 100 km hızla giderken 1,5 cm kalınlığında kauçuk kaplama ile yol arasında hava dolu birşeyin üzerinde gitmek endişelendirici.
3- Uçaklar saatte 250 küsür km hızla giderken gene neredeyse aynı lastik tekerler üzerine iniyorlar.
Basit bir icat. Hatta oldukça eski bir teknolojiye sahip. Ancak hala tehlikelerine rağmen her yerde kullanılıyor. Zaman zaman araç kullanırken böyle düşünceler geçiyor aklımdan, ürküyorum.

19 Nisan 2010 Pazartesi

İlan Panosu Hatası (Billboard Fail)


Sabah işe giderken Kızılay'da Gökdelenin önünde duran reklam panosunun bağlı bulunduğu bilgisayarın çakılmış olduğunu farkettim. Böylesi bir görüntü kaçmazdı doğrusu. Ben de bastım deklanşöre. :))

XP, her nedense kapanmaya karar vermiş ancak bunda pek başarılı olduğunu söylemek zor.

17 Nisan 2010 Cumartesi

İlkbahar Çiçekleri

Bu aralar çok yakından çiçek fotoğrafları çekmeye merak sardım. Genellikle camın önündeki saksıdan Firendfeed'e naklen mikroblog girişleri yapıyordum (http://ff.im/iPseJ http://ff.im/iC6Uo http://ff.im/iC5kT linklerinden çekip paylaştığım diğer fotoğraflara ulaşabilirsiniz). Bu defa biraz değişiklik olsun diye kendi bloguma yazıyorum. Bulursam böcek fotoğrafları da çekerim tam olur.

Çiçek fotoğrafları ile kokularını da gönderebilen bir teknoloji olsa pek güzel olurmuş. O da artık Web 6.0'a nasip olur sanırım.

Bu arada fotoğrafını çektiğim çiçekler, kocaman bir ağacın çiçekleriydi. Her yanı çiçeklerle dolu ağaç bembeyaz bir duvak takmış gibi rüzgarda salınıyordu.

İşte aşağıda aynı ağacın daha uzaktan çekilmiş bir diğer fotoğrafı var.
Fotoğraflardaki ağaç, Ankara'da 19 Mayıs Stadyumunda Cemal Alpman Cimnastik salonunun önünde yer alıyor. Bir iki sene içerisinde bu salonlar büyük ihtimalle yıkılmış olacak. Umarım bu güzel ağaç ve çevresindeki diğer ağaçlara bir zarar gelmez.

7 Nisan 2010 Çarşamba

Bize Doping Lazım


Geçtiğimiz pazartesi işyerine gittiğimde masamda beni bekleyen büyükçe kargo kutusunu bir çırpıda açtım. İçinden bir alüminyum tencere kapağı, tütsü çubukları, vazelin, zımba, cd, saat ve kuru kahve çıktı. Tabi bir de nasıl kullanılacaklarını anlatan "İnterneti Hızlandıran Aparatları Kullanma Kılavuzu".

Yukarıdaki resimde yaklaşık olarak nasıl kullanılacaklarını göstermeye çalıştım.

Bu neşeli hediye için http://www.bizedopinglazim.com sitesine teşekkürler.

Site güzel tasarlanmış (yukarıdaki fotoğrafta giriş sayfasını görebilirsiniz). Bir de "Yılın En Hızlı Ödüllü İnternet Oyunu: Bul İcadı Katla Hızını" var ki siteye girerseniz muhakkak deneyin!

5 Nisan 2010 Pazartesi

Bahçelievler'de Sokak İsimleri Karıştı

Ankara'da Bahçelievler Semtinde Mart 2010 sonu itibariyle sokak tabelaları bir kez daha değişti. Bir kez daha diyorum çünkü bundan bir süre önce "adrese dayalı kayıt sistemi" bahanesiyle bir kere daha sokak numaraları değiştirilmiş ardından bölge sakinlerinin tepkisi üzerine bu uygulamadan geri dönülmüştü.

Şimdi aynı uygulama, bu defa daha az tepki çeker düşüncesiyle değiştirilen sokak numaralarının altına "Eski ... Sokak" şeklinde bir ibare eklenerek bölge sakinlerinden tepki çekmeyeceği düşünülen bir hale getirilmiş.

Yumuşak geçiş!

Ben bu uygulamadan hoşlanmadım. Hoşlanmak zorunda da değilim. Umarım, bu zorla sokak numarası değiştirme uygulamasından geri dönülür.
Eski sokak numaralarımızı asıl sokak numarası olarak gösteren tabelalarımızı geri istiyorum.

Hem yeni kurulan mahallelere numara verin, ne diye eski sokak numaralarını değiştiriyorsunuz?

Değiştirmeyin! Geliştirin :)

3 Nisan 2010 Cumartesi

iPad Yakında Her Yerde

Steve Jobs ve Apple, bir kez daha ceplerdeki paralara göz dikti. iPad 12 Nisan 2010 tarihinde piyasaya çıkacak. O günü sabırsızlıkla bekleyen tüketiciler mağaza kapılarında şimdiden sıra oldular.
İşte ben en çok bu günler öncesinden sıra olup bekleyenlere gülüyorum. Çünkü elimden daha iyisi gelmiyor. İşi gücü evi bırak git ABD'de bir Apple dükkanı bul (önündeki sıra nedeniyle bunu yapmak oldukça kolay) sıray gir. Sanırım bu benim açımdan pek mümkün görünmüyor :)

Daha piyasaya çıkmadan kimi yerde övüleni kimi yerde yerilen iPad sanırım başarılı bir satış grafiği çizecek. Çoğu insan notebook veya netbook yerine bu tür cihazları tercih edecek.

Bir sonraki başarılı olacak Apple ürününü şimdiden merak ediyorum.


iPad bu aralar televizyon programlarında kendini gösteriyor. Kimi güzel güzel aleti överken tanıtımı daha etkileyici biçimde yapanlar da olmuyor değil. Bu linkten daha fazlasını izlemek isteyebilirsiniz.

İlginç olan, aslında yokluğunun farkına varılmayan, ihtiyacı duyulmayan bir ürünün bir anda kitlelerin müthiş bir istekle almaya çalıştıkları bir meta olarak satılabilecek hale getirilme becerisi. Rakipleri şaşkınlıktan büyümüş gözlerle Steve Jobs'un başarısını izlerken yavaş yavaş uygulama dükkanlarını oluşturuyorlar.

iPad modeline göre 500 ila 830 Dolara satılacak. İlk şanslı tüketiciler 03 Nisan 2010 (bu gün) itibariyle cihazlarına kavuştular. Giderek daha fazla kişinin mobil cihazlar üzerinden İnternete erişecek olmasına hız verecek bu ilginç gelişmeyi hep birlikte çok yakında göreceğiz.

31 Mart 2010 Çarşamba

Ev-Ce Hediyesi


Geçtiğimiz günlerde Ev-Ce'nin bir ürününü satın alan eşim küçük bir problem nedeniyle ürünü aldığı yere iade etti. Ankara 3. cadde de yer alan mandıra derhal ürünü Ev-Ce'ye yolladı. Bu gün ise bizi bir sürpriz bekliyordu. Ev-Ce bir sepet dolusu ürününü göndermiş. Bir de üstüne bizi ailecek Sapanca'da bir sabah kahvaltısı ardından da imalathanelerini gezmeye davet etmişler.

Tüketici ile iyi ilişkiler kurma ve müşteri memnuniyetini üst seviyede tutma adına gerçekleştirdikleri bu güzel jest için kendilerine teşekkür ediyoruz.

Taş Ev-Ce Sapanca'nın web sitesi adresi: http://www.evce-sapanca.com.tr/

17 Mart 2010 Çarşamba

Yazı yazmak, geriye bir iz bırakmaktır

Geçen binlerce yıllık zaman içerisinde gelecek nesillere birşeyler bırakabilmenin en garantili yolu yazı olmuş. Günümüzde alternatif bazı teknolojiler ortaya çıkmış da olsa hiç birinin mağara resimlerinden daha kalıcı saklama ortamları olduğuna dair bir kanıt yok. Kağıt benzeri ortamlarda da en fazla birkaç yüz yıl sonra yeniden yazılmadan gelecek nesillere aktarılma şansı olmuyor.

Peki eteklerimizdekini döktüğümüz bu tür günlüklerin ömrü ne kadar olabilir? Google'ın sunucu tarlalarında bir yerlerde saklanan bu sözcükler gelecek nesillerin görebileceği kadar uzun ömürlü olabilecek mi?

İnsan kendisinden sonra gelenlere düşüncelerini, duygularını aktaramadıktan sonra ondan geriye ne kalır ki? Belki birkaç kemik parçası ve şansınız varsa birkaç DNA...

Geleceğe iz bırakmak istiyorsanız bunun en garantili yolu yazmak. Bu kesin. Ama ortamı iyi seçmek lazım. Belki bir çok satan roman yazmak iyi bir yöntemdir. Belki de bir tuvaletin duvarına karalamak. Google teknolojisi izin verirse, günlük yazmak da geleceğe sizden birşeyler bırakabilir.  Ancak hangisi daha kalıcı olur bunu bilmek zor.

Hangi yöntemi seçerseniz seçin en azından bir şans kazanmış olursunuz. Eğer yazmazsanız sizden geriye pek bir şey kalmaz, bu kesin.

16 Mart 2010 Salı

3G Radyo Yayını Neden Olmasın?

Sabah arabayı kullanırken aklıma geldi. "Daha kaliteli ve net, üstelik bir de istediğimiz müziği ya da radyo istasyonunu 3G üzerinden aracın radyosundan dinleyebilsek ne güzel olurdu" diye.

Mobil operatörler her nedense 3G üzerinden TV yayını konusunda gösterdikleri öncülüğü radyo yayınına vermediler. Oysa 3G üzerinden dinlemeyi istediğimiz türde radyo istasyonlarına erişebilsek, daha da iyisi tamamen kendi istediğimiz müzikleri dinlesek kendi listelerimizi oluşturup arkadaşlarımızla paylaşabilsek ne güzel olurdu.

Hatta sadece cep telefonlarından değil 3G kullanabilen tüm mobil cihazlardan (iPAd bile olur), arabamızın radyosundan bunu yapabilsek fena mı olur?

Makul bir ücret karşılığı her yerde istediğimiz müziği dinleyebilmek düşüncesi kulağa hoş geliyor. İşte size bir katma değerli hizmet örneği daha.

14 Mart 2010 Pazar

Mikro Bloglar - Günlük Paylaşımları

Web 2.0 teknolojisi internette pek çok şeyi değiştirdi. İçerik kullanıcı tarafından oluşturulduğundan kullanıcıların eğilimleri içeriğin oluşma şeklini de köklü şekilde etkiliyor.
Yazmayı seven, "tarihe iz bırakayım" diyen bir kesim var. Onların verdikleri emekle, işe yarasın yaramasın ciddi bir içerik oluşuyor. Günlük (Blog) siteleri buna iyi örnek. Giderek gündemden düşüyor olsalar da, halen yazanı okuyanı hatta yorum yapanı bulunuyor.
Buna karşın iki kelime yazmaktan gocunan, arkadaşları ile anlık mesaj yazılımlarını kullanırken bile "slm, nbr?" gibi gereksiz kısaltmalar kullanan bir kesim de var. Onların bir blog sahibi olmalarını beklemek lüks olur. Ancak Twitter kullanabilenleri var.
Bir de kendileri yazı yazmasalar da oraya, buraya yorum yapmaya bayılan hatta günlük gazetelerin haber altlarına yorum yazan bir kesim var ki, bunlar kesinlikle mikro blogger'lara en yakın olanlar.
Sosyal medya'da da bir kesim var. Bunlar blogger olmasalar da kesinlikle içerik üretiminde ön sıralarda geliyorlar.
Twitter, Yahoo Meme, Google Buzz ve nihayet Friendfeed gibi siteler bu tür içerikle dolu.
İsteyen istediğini izliyor. Beğenisini belirtiyor. Yorumunu yapıyor. Özetle, insanlar internet üzerinden hayatı paylaşıyorlar.
Siz İnternet'te ne yapıyorsunuz?
Farmville'de hasat için kendini eve atan kullanıcılardansanız bir kere daha düşünmenin vakti gelmiş demektir!

25 Şubat 2010 Perşembe

Büyük İskender'in Aristo'ya Yazdığı Mektup

Bu gerçekten yazılmış bir mektup mudur bilmiyorum, o nedenle kendi akıl süzgecinizden geçirip öyle değerlendirin. Bana sorarsanız uydurma. Ancak mektup içeriği oldukça makul geldiğinden blogumda yer vermeye karar verdim. Bu arada ilgililerin fotoğraflarını bulamadığım için çizim ve mozaiklerini verdim. Sanırım Büyük İskenderin göz tansiyonu problemi varmış. Gözleri büyük olarak mozaikte geçen kişi oldukça genç vefat ettirilmiş olan Büyük İskender yani Alexander the Great (İskender deyince Türk sanılmasın Ama uzaktan değil Makedonyalı'dır kendisi).


Büyük İskender, felsefenin duayeni sayılan Aristo'ya bir mektup yazar.

"Ele geçirdiğim topraklarda yaşayanları kontrol altında tutabilmek için neler yapmalıyım?" diye görüşünü sorar.


Alternatiflerini de sıralar:
1- Ülkenin ileri gelenlerini sürgüne mi göndereyim?
2- Ülkenin ileri gelenlerini hapse mi atayım?
3- Ülkenin ileri gelenlerini kılıçtan mı geçireyim?


ARİSTO' NUN CEVABI :
(Felsefe ile ilgili hümanist birinin muhtemelen hiç vermemiş olması gereken bir cevaptır)
1- Sürgünde toplanıp sana baş kaldırırlar,
2- Hapisaneler militan yuvası olur kontrolden çıkar,
3- Ölenlerin ardından gelen kuşak sana nefret besler, intikam hırsı ile büyürler tahtını sallarlar.


ÇÖZÜM OLARAK ŞU NASİHATI VERİR:

''İNSANLARIN ARASINA NİFAK TOHUMLARI EKECEKSİN,
BİRBİRLERİYLE SAVAŞINCA HAKEM OLARAK KENDİNİ KABUL ETTİRECEKSİN, AMA ANLAŞMAYA GİDEN BÜTÜN YOLLARI TIKAYACAKSIN. ''

-------

Bana gelen mailde bunlar yazıyordu.

Ancak bu güncel(!) tavsiyeler yerine keşke "yediğine içtiğine dikkat et, seni zehirlemesinler oğlum" diye tavsiyede bulunsaymış :))

Zamanın Sonu: Ölüm ve Varoluş

Genellikle ölüm korkusu ya da endişesi ile yaşarız. Büyük olasılıkla bu, yaşadığımız sürece, bir gün geldiğinde öleceğimizi bilmemizden kayn...