radyom etiketine sahip kayıtlar gösteriliyor. Tüm kayıtları göster
radyom etiketine sahip kayıtlar gösteriliyor. Tüm kayıtları göster

24 Kasım 2014 Pazartesi

Kişisel Gelişim İçin 12 Bedava Öneri


Kişisel gelişim kendi başına işleyen bir yaklaşım değildir. Kendinizi geliştirmeniz çevrenizi de etkiler. Daha iyiye ve güzele doğru genel bir ivmelendirme yapar. Kişisel gelişim eğer olumlu bir kelebek etkisi yapmıyorsa çok da anlamlı olmadığı ileri sürülebilir.

Genellikle kişisel gelişim içerikli kitaplar, makaleler doğal olarak insanları kendilerini geliştirmeleri için motive eder. Kişisel gelişim motivasyonu ile başlayan ivmelenme doğru hedeflere yöneltilebilirse kişide ve çevresinde olumlu etkilere yol açabilir. Bir de bu değişiklik kişiyi mutlu ederse çok yönlü bir kazanım gerçekleşmiş olacaktır.

Kişisel gelişim, ciddi bir kavram olmakla birlikte bunu gerçekleştirirken neşeli bir tavır içerisinde olmamamız için bir neden yoktur. Bu bakış açısıyla, aşağıda 12 bedava kişisel gelişim önerisi okuyabilirsiniz.

1- Yata, yata ancak karpuz büyür. Olmadı, çıkın yürüyün, kafanız çalışır, sağlığınız düzelir.
Adrenalin gibi vücudu dinçleştiren hormonlar yaptığınız sportif faaliyetlerle birlikte artacaktır. Enerji harcamak ve vücudunuzu fiziksel olarak zorlamak kafanızın da daha iyi çalışmasına neden olur. Böylece aklınıza güzel fikirler gelebilir. Hareketilik ve egzersiz, problemleri daha kolay halledebilecek bir düşünce durumuna geçmenize yardımcı olur.

2- Yerli dizi ve şov programlarını izlemek yerine, kitap okuyun.
Televizyon sizi esir almasın. Özellikle önder TV kanalları karlarını artırabilemek ve ortalama TV seyircisini elinden kaçırmamak için bu kesime yönelik yayın yapar. Mevcut seyirci durumunu korumak amacında olan bir yayının size bir şey kazandırması mümkün değildir. Bunun yerine çizgi roman okusanız bile daha yararlı olabilir. Siz yine de kitap okuyun. Başkalarının düşüncelerinde yapacağınız yolculuklar kitapların satırlarında sizleri bekliyor.

3- Olmuyorsa kasmayın! Ara verin, sonra yeniden deneyin. Ya da başka bir şey bulun.
Uzun süreli olarak dikkatinizi bir işe verdiğinizde bir süre sonra yorulmanız ve dikkatinizin dağılması normaldir. Dikkatinizi yeniden toplayabilemek için ara vermeniz gerektiğini söylemek için yüksek zekaya gerek yok. Sadece yaptığınız işten bir an için uzaklaşın. Dinlenen zihniniz daha önce göremediğiniz bir çözüm yolunu bulabilir.

4- Boş zamanlarınızı değerlendirmek için bir uğraş bulun. Sadece tembellerin boş vakti olmaz.
"Boş vaktim yok" diyenlere inanmayın. Eğer doğru bir biçimde yapacaklarınızı sıraya sokup, önem değerlerini de kafanızda oturtabilirseniz pek çok başka iş için kendinize boş zaman yaratabilirsiniz. Hobiler size para kazandırmazlar ama yapmaktan keyif aldığnız boş zaman uğraşları profesyonel hayatınıza da olumlu etkilerde bulunur, çünkü sizi mutlu ederler. İleride emekli olduğunuzda boşluğa düşmenizi de engellerler. En azından 2 sivil toplum örgütünde (dernek) üye olmanız, büyük ölçüde işinizi kolaylaştırabilir. Kimi İnsan Kaynakları yöneticileri bu nedenle CV'lerin en sonlarında bulunan bu kısma çok dikkat eder. Çünkü kendine zaman ayıramayacak kadar çok çalışan biri açıkçası fazla becerikli değildir!

5- Öncelikle ihtiyacınızı belirleyin. Mükemmelseniz gelişmenize gerek yok. İstek yoksa olmaz.
Mükemmel ancak bir an için durum bildiren bir tanımlamadır. Zaman ilerlediği sürece hep daha iyisi olacaktır. Örneğin tarihte ilk bulunduğunda at arabası mükemmel bir yük taşıma çözümüdür. Günümüzde ise kıtalararası taşınacak değerli yükünüzü at arabası ile göndermek aklınıza bile gelmez. Demek ki, ne kadar harika bir durumda olursanız olun daha iyi olabilirsiniz. Gelişmeyi ve belki de değişmeyi istemeniz gerekir. Yani, sınır sizsiniz. Tabi çok da abartmamakta fayda var. Kişisel gelişim, daha iyi bir hayat için araçtır, amaç değil!

6- Eğer sizi daha İYİ BİR İNSAN yapmayacaksa, rica ediyorum. Bırakın bu işleri.
Kötü bir kişilik, çevresine olduğu kadar kendine de zarar verir. Dolayısıyla kişisel gelişim için çaba harcarken, iyi bir insan olmak için gösterdiğiniz çabayı da buna paralel tutun. Aksi taktirde, çevrenize de, size de yazık olur.

7- Korkularınızın üzerine gidin. Kendi düşüncelerinizin esiri olmayın.
Korkular ve endişeler aşması zor kavramlardır. Ancak, aslında biraz düşünürseniz, bu tür kavramları sizi tehlikelerden uzak tutmaya çalışan beyninizin ilkel bir kısmının oluşturduğunu kavrayabilirsiniz. Kendinizi bulma yolunda, bu boş korku ve endişeleri de geride bırakmanız gerekir. Kendi kafesinizin içinde esir kalmayın. Akıl zindanınızın çok sağlam ve iyi kilitlenmiş kapısının anahtarı aslında cebinizde. Öncelikle, kendinizle olan mücadelenizi kazanın.  

8- Büyük hayalleri gerçekleştirmek için gerçekçi büyük yetenekler gerekir.
İnsanlık olarak, hayal etmesek belki de pek çok yeniliği gerçekleştiremezdik. Daha iyiye doğru ilerlerken işe yarayacak hayalleri gerçekleştirmek gerekir. Büyük hayalleri gerçekleştirecek büyük yetenekler aslında gerçekçilerdir. Başkalarına imkansız gibi gelen değişiklikleri hep böyle fikir önderleri gerçekleştirir. Siz neden böyle biri olmayasınız?

9- Maslow'un ihtiyaçlar hiyerarşisi genel kabul görse de kişisel gelişim hayat boyu her aşamada devam eden bir süreçtir.
İhtiyaçlar piramidi aşamalı olarak kategorize edilmiş bazı ihtiyaçların belli bir sıra gözetilerek gerçekleştirilmesi gerektiğini belirtir. Bir önceki aşama yerine getirilmeden, bir sonrakine ulaşılsa da, eksiklik kendini hep gösterir. Kişisel gelişim de benzer şekilde eksiklerin mevcut olması halinde doğru ilerlemez. Tıp okumadan, doktor olunamayacağı açıktır. Dolayısıyla kendiniz için belirlediğiniz hedefe ulaşmanızı sağlayacak altyapı olmadan sağlıklı bir kişisel gelişim gösteremezsiniz.

10- Başkalarını eleştirerek kendinizi geliştiremezsiniz. Zamanınızı boşa harcamayın. Çözümün parçası olun, sorunun değil.
"Küçük insanlar KİŞİLERİ, ortalama insanlar OLAYLARI, büyük insanlar ise FİKİRLERİ ve Sistemi sorgular" sözünü duymuş olmalısınız. Kendinizi bu sözde nereye konumlandırdığınız önemlidir. Büyük resmi görmek için makro ölçekte yaklaşımlar yapabilemeniz gerekir. Basit ama küçük bir sorunla boğulmaktansa o sorunun nedenlerini oluşturan asıl problemi çözmek daha doğrudur. Eleştirip durmak, kısır bir döngüdür. Çözüm üretmek için düşünmek ve çaba harcamak ise yaratıcılıktır.

11- Güç sahibi olmak iyidir ama mezarlıklar böyleleri ile dolu. Geriye işe yarar eser bırakın.
Kişisel gelişim sizi birtakım hedeflere ulaştırır. İnsanlık için faydalı eserler bırakmadığınızda çok kısa süre içerisinde sizden geriye sadece yıldız tozları kalacağını unutmayın. Sizden geriye bir eser kalsın ki, hem hatırlanın, hem de bunca çaba boşa gitmiş olmasın.

12- Herkes yalanların peşindeyken gerçeği aramak iyi bir başlangıç olabilir. 
Gerçeği aramak, belki de kişisel gelişimin en tepe noktasıdır. Bir yalan peşinde ömrünüzü geçirebilirsiniz. Bu bağlamda hedeflerinizi de gerçekleştirebilirsiniz. Gerçek ise zamanla tüm bu yapılanları tozlu fosilere dönüştürecektir. Gerçeği arayın, bulamasanız bile o yolda ilerlemek dogma içinde boğulup kalmaktan iyidir.

5 Kasım 2014 Çarşamba

10 Adımda Kişisel Yaşam Planı Oluşturma


Planlar ve bunları gerçekleştime stratejileri olmadan yaşanabilir tabi. Ancak bu durumda, yaşamak için sağlam nedenler bulmanız gerekebilir.

Eğer zor yolu seçer ve geleceğe dönük planlar yapıp, bunları gerçekleştirmek için çalışırsanız daha mutlu ve başarılı olabilirsiniz. Ek olarak, sağlık açısından da daha iyi bir hayat kalitesine de ulaşabilirsiniz.

90'lı yaşlarında sevdiğim bir büyüğüm var. Son zamanlarda Japonca öğreniyor ve yeni besteler yapıyor. Zaman zaman beni çağırıp, hoş beş de ediyor. Yerinde yaptığı esprileri duymanızı isterdim doğrusu. Sözün özü, hayat dolu ve geleceğe yönelik planları olmasının yanında bunları gerçekleştirmek için çabası da sürüyor.

İnsan kaynakları profesyonellerinin pek sevdiği bir soru vardır. "İşi almanız durumunda 5, 10 yıl sonra kendinizi nerede görüyorsunuz?" Stratejik planlar yapmayı adet haline getirmemiş ve görüşmeye gitmeden önce firma web sitesinde zaman geçirmemiş biri için cevaplanması zor bir soru. Özellikle de firmanın yapısını ve kadrolarını, iş listelerini bilmeden cevaplanması güç. Yükselmeyi ve şirkette kalıcı olmayı düşünüp, ileriye dönük uygun bir vizyon oluşturmayı düşündüğünüzü belirtebilirsiniz. Ancak şirket hakkında önceden yaptığınız bir araştırma ile ilişkilendirilmiş hedeflerinizden bahsederseniz, rakiplerinize göre önemli bir üstünlüğü yakalamanız işten değil.

Böyle durumlar için plan yapmaya, hedefler koyup gerçekleştirmeye yatkın bir düşünce yapısına sahip olmanız işinizi kolaylaştıracaktır. Belki de bunun için düşünme şeklinizi değiştirmeniz gerekecek.

Bir kaç adımda hayatınızla ilgili kararlar vermek, planlar yapmak ve uygulamak için önerileri sıralayalım.

1- Kendinizi Tanıyın
İnsan değişmeyen durağan bir varlık değildir. Kendini geliştirir ve değişir. Bu arada kolay gibi görünse de kendini tanımak bir anda gerçekleşmeyebilir. Eğilimlerinizi, yeteneklerinizi, yetkinliklerinizi bilmek güzel bir CV oluşturmak için iyi olur. Diğer yandan sizi neyin mutlu ettiği, nelerden keyif aldığınız, neleri sevdiğinizi bilmek, eksik yönlerinizi tamamlamaya çalışıp beyninizi beslemek önemlidir.

2- Okuyun
Okumak başkalarının düşüncelerini ziyaret etmenizi sağlar. Okuduğunuz kitaplar dimağınızı zenginleştirip, olaylara bakış açınızı ve anlayışınızı geliştirir.

3- Tek başınıza uzun yürüyüşler yapın
Uzun ve ritimli (hızlı değil) yürüyüşler vücudunuzda adrenalin salgılanmasını sağlar. Adrenalin canlandırıcı etkisi daha berrak düşünmenize neden olur. Böylece geleceğe dönük planlar yapmanız, stratejiler geliştirmeniz kolaylaşır. Enerji harcayıp, vücudunuzu zorlamanız, mutluluk hormonu salgılanmasına neden olur. Mutlu insanlar daha olumlu düşünürler.

4- Küçük notlar alın
Aklınıza olmadık anda gelen ilginç fikirleri not alın. Teknolojinin nimetlerini kullanın, yürüyüşte alınıza gelen fikirleri ses kaydecinize ya da akıllı telefonunuzun dikte özelliği ile direkt olarak not alma uygulamanıza kaydedin, sonra aklınıza gelen fikirleri değerlendirirken kolaylık olur. Bu konuda Android cihazlarda Keep uygulamasını kullanabilirsiniz.

5- Günlük tutun
"Aman canım, benim başımdan geçen sıradan olayları, fikirlerimi kim ne yapsın?" demeyin. Uygarlık taş üstüne taş konularak adım adım yükselmiştir. Bir gün bir düşünceniz neden kelebek etkisi göstermesin? İster bildik bir deftere karalayın günlüğünüzü, isterseniz bir blog açıp, paylaşın düşüncelerinizi. Günün birinde belki bir kitap, belki bir roman yazarsanız, kullanacak malzemeniz olur. Olmadı, torunlarınız yokluğunuzda fikirlerinizi öğrenmiş olur fena mı?

6- Hedefler belirleyin
Geleceğe yönelik planlara ilişkin hedefler belirleyin. Örneğin işinizde yükselmek, üst düzey yönetici olmayı hedef olarak belirleyin. Bunu gerçekleştirmek için alternatif stratejiler ve a, b, c planları oluşturun. Bu hedefe varmanız ya da varmamanız çabalarınızın işe yaramasına ve biraz da şansa bağlıdır. Ancak bunların yararı, size bir görüş (vizyon) kazandırmasıdır. Vizyon oluşturma alışkanlığı diğer olgulara ve işinize bakışınızı geliştirip başarı için kolaylık sağlayabilir.

7- İyi bir insan olun
Başkalarına ve kendinize iyilik yapmaktan çekinmeyin. Elinizden gelen iyilikleri yapın. İyi olmak iç huzurunu getireceği için yaşam kalitenizi ve karar verme yetilerinizi olumlu yönde etkiler. Ayrıca akıl sağlığınız için de iyidir. İyi insanlar çevrelerine mutluluk, kötü insanlar ise mutsuzluk yaşatır. Kötü insanların çevrenize yaklaşmasını ve hayat enerjinizi emmelerine izin vermeyin.

8- Kaderci olmayın
Olan biteni kabullenip, sineye çekmek, varolan durumu değiştirmek için bir çaba göstermemenize neden olur. Bu durum gelişmeye ket vurulmasına neden olur. Kendini ve çevresini geliştirip iyileştirmeyen, yani kapasitesini kullanmayan insan, başına gelecek olumsuz durumları önleme gücünü elinden kaçırır. Siz dururken belki mevcut durumunuzu korursunuz ama diğerleri durmayıp ilerlemeye devam ederlerse bir süre sonunda geride kalırsınız. Bu devam ederse aradaki mesafe kapatamayacağınız kadar açılır. Başınıza hiç de hoşunuza girmeyecek işler gelebilir. Tarih böyle hikayelerle doludur. İnanmazsanız okuyun.

9- Akıntıya kapılmayın
Şiddetli bir akıntıyı hayal edin. Kendinizi, akıntıda sürüklenen bir kıymık parçası gibi nereye gittiğini bilmez bir halde bulmak istemiyorsanız, önceden önleminizi alın. Hayatınızın yönünü başkalarının belirlemesini beklemeyin. Kendi yönünüzü kendiniz belirleyin. Deneyip, başarısız olduğunuzda yılmadan başarıyı yakalayana kadar, hatalarınızı değerlendirip yeniden deneyin.

10- Farklı düşünün
Genelin düşünüş kalıplarının dışına çıkabilmek, alternatif çözümler üretmek için kafa yorun. Bir problemin farklı pek çok çözümü olabilir. En iyisini bulmak ise biraz pratik gerektirebilir. Eğer böyle alternatif çözümleri ortaya koymayı alışkanlık haline getirirseniz, gerek iş, gerek sosyal yaşantınızda başarı şansınızı artırabilirsiniz. En kötü durumların oluşması halinde bile bunu fırsata dönüştürebilen başarıyı yakalayabilir.

Planımızı nasıl gerçekleştirebiliriz?
Basit bir akış şeması şöyle olabilir:

Fikir > Analiz > Çaba ve Çalışma > Başarı

Fikir > Analiz > Çaba ve Çalışma > Başarısızlık > Analiz (neler yanlış olduysa, düzeltin) >  Çaba ve Çalışma > Başarı

28 Ağustos 2014 Perşembe

Aklınızın Zincirlerini Kırmak Kolay mı?


Belki de yüzbinlerce yıldan beri insanlık dünya üzerinde hayatta kalmaya çabalıyor. Bunu zorlaştıran pek çok faktör var. Doğal çevre bunlardan en önemlisi. İnsan, doğuştan hazır gelen pek çok doğal korumadan yoksun. Örneğin, onu aşırı sıcak ya da soğuktan koruyacak bir donanımı yok. Oysa doğal seçilim bu tür bir koruması olmayan türün ortadan kalkması gerektiğini ortaya koyuyor. İnsan bu anlamda sadece ekvator çevresinde yaşamını sürdürme şansına sahip olabilir. Eğer çevresel şartlara fiziksel olarak uyum sağlayamazsanız ölürsünüz. Elbiseleriniz olmadan kış şartlarında -10 derecede açık havada yaşadığınızı düşünün. Türünüzde bir şekilde bu uyumu gösterebilen fertler yaşar. İnsan sorunu eksik donanımlarını bir şekilde tamamlayarak çözmüş. Yani çevreye uyum sağlayıp hayatta kalmış. 

15 Haziran 2014 Pazar

Körler Ülkesinde Tek Gözlü Kral Olur(*)


Eğitim sistemimiz pek de iyi sayılmaz. Yıllarca üniversite için o kurs senin, bu benim dolaşıp duruyoruz. Okuldaki eğitim yeterli olmuyor, üstüne fazladan destek alıyoruz. Yüksek Öğretime Geçiş Sınavına (YGS) giren öğrencilerden 3 te 1'i ya da daha fazlası matematikten 0 (SIFIR) alıyor.

23 Mayıs 2014 Cuma

Sezgi ve Sanrı


Bir çıkarım sizi gerçeğe ulaştırıyorsa ona sezgi, gerçek dışında herhangi bir yere ulaştırıyorsa ona sanrı denilebilir.

Aslında son sözü önceden söyledikten sonra bahsedecek bir şey kalmamış olması lazım ama yine de konuyu açayım.

21 Mayıs 2014 Çarşamba

Sürüdeki Kara Birey


"Ne gördüğüm hakikati gizlemekten hoşlanırım, ne de bunu açıkça ifade etmekten korkarım. Aydınlık ve karanlık arasındaki, bilim ve cehalet arasındaki savaşa her yerde katıldım. Bundan dolayı her yerde zorlukla karşılaştım ve cehaletin babaları olan resmi akademisyenlerin yanı sıra kalın kafalı çoğunluğun öfkesine hedef olarak yaşadım."
Giordano Bruno


21. yüzyılda yaşıyor olmak, insanlık tarihi ile karşılaştırıldığında kısa yaşam süremiz için, çok uzun bir sürecin ileri bir noktası olarak görünebilir. Oysa evrenin saati için bir "tik" bile değildir.

Bakteri popülasyonlarından beri, birlikte olmak ve bunun getirdiği güç ile türünü sürdürmek ve gelecek nesilleri garantilemek mümkün olmuştur.

Sanırım sorun, bilgiyi depolamak ve yeniden kullanmak ile başlamış olmalı. Canlı toplulukları son derece sınırlı bir şekilde bilgiyi nesilden nesile aktarabilmişlerse de bunu insan kadar iyi yapabilen bir başka tür günümüze kadar ulaşamamıştır.

Konuşma, birinci önemli aktarma aracıyken, yazının bulunması uygarlığın gelişmesine neden olmuş olabilir. Böylece deneyimler kaybedilmeyen, gelecek nesle çok daha kolay aktarılan kavramlar haline gelmişlerdir. Tuğla üzerine tuğla eklenerek insanlık mabedi inşası yapılabilmiştir. Dönüp geçmişe baktığımızda, duvarın inşasında önemli bir ilerleme kaydettiğimizi söylemek zordur. İnsanlık tarihi savaşlar, acılar ve insanların birbirlerine yaptıkları kötülükler ile doludur. Günümüzde durumun değiştiğini ileri sürmek zordur. İşin komik yanı biz eskisine göre uygar olduğumuzu iddia edebiliyoruz. Tamam, belki toplumdaki aykırı sesleri artık yakarak yok etmiyoruz (yoksa ediyor muyuz?) ama yakın zamanlarda şiddet görerek, bir patlama ile parçalarına ayrılan, düşünceleri nedeniyle hayattan koparılan aydınlar ile dolu bir yakın geçmiş neyin nesidir?

Bir topluluğa ait olup, birlikte hareket etmek kolaydır. Hayatınızı başkalarının koyduğu kesin kurallar içerisinde yaşamak, ne yapacağınızı, nasıl yapacağınızı size söylendiği şekilde yerine getirmek hem sizi, hem de dahil olduğunuz grubu hayatta tutar. Ancak böyle topluluklar nitelikleri gereği var olan tutuculukları yüzünden aykırı sesleri tehdit olarak değerlendirmişlerdir. Aslında aykırı sesler gerçekten "sürü" için tehlikelidir. Düzeni bozup, birlikte hareket etmeyi tehlikeye sokabilir.

Topluluk zaman içinde kolayca yozlaşabilir. Ahlaksızlık, kötülük, yalan, şiddet, zulüm genel geçer kurallar haline gelebilir. Geniş kitleler, giderek sıkılaşan boyunduruklarına rağmen, mevcut durumu bozmanın getireceği kaçınılmaz yok oluşun korkusu ile düzeni ayakta tutar. Ancak, belki de kurtuluş, gerçekleri görmek ve sevgi ile mümkündür.

Ortaçağ baskıcı düzeni aydınlanma ve bireylerin bir nebze kendilerini yeniden şekillendirmeleriyle yıkılabilmiştir.

Farklı düşünebilmek ve dikte edilenlerin dışında gerçeklerin farkına varmak, kendini gerçekleştirmenin belki de ilk adımıdır.

Birey olmak, insanı sonunda yalnız kalmak gibi istenmeyen bir duruma düşürse de, aslında insanlık için ilerlemenin anahtarıdır. Bunun için de kaçınılmaz gereklilik, sorgulamak ve düşünebilmektir.

Sonu dünyada ateş ile yüzleşmek bile olsa, gerçeğin peşinden koşmuş BİREYlerin sıcak (!) anısına saygıyla.

2 Mayıs 2014 Cuma

Kişisel Gelişim İçin Gerçekçi 17 Öneri



Eğer kendinizi geliştirmiyorsanız yaşantınızı sürdürebilirsiniz ancak anlamlı ve daha keyifli bir yaşam için kaybettiğiniz süreyi geri getirmeniz mümkün değil.

Yaşamın kendisi, durmaksızın sürüp giden bir değişim ve gelişim demek. Yine de başkalarının söyleyip yazdıklarından çok, kendi çabalarınız kişisel gelişim için önemlidir. Her birey kendi çapında bir evrendir. Keşfi hiç bitmese de, keşfedildikçe değeri artan bir mikro evren.
İlla gelişeceğim diye ısrar ediyorsanız belki de haklısınızdır.

İşte size bir kaç başlangıç noktası:
  1. Kişisel gelişimle kastedilen kilo almak değildir, yeterince yiyin.
  2. Aynı nedenle kilo vermek de kişiliğinizden götürmez, ölçülü yiyin (Yeme meselesi nereden çıktı?).
  3. Kişisel gelişim hedef değildir. Bir noktaya vardığınızda sona ermez. Vazgeçmeyin devam edin.
  4. Elektronik - posta kutunuza gelen çoktan güncelliğini yitirmiş, herkesin bildiği hikayelerle kişisel gelişemezsiniz. Anlatmayın, başkalarına göndermeyin.
  5. Bir konu seçip, 5-15 dakika içerisinde doyurucu ve sıkmayan bir içerik sunamıyorsanız kendinizi geliştirmeniz gerekir. Sunularınıza konu ve zaman sınırlaması yapın.
  6. Ne kadar dolu ve eğitimli olduğunuzdan çok, hayatınıza ne kadarını yansıttığınız önemlidir. Öğrendiklerinizi uygulayın.
  7. Ferrarinizi satmanız bile kisişel gelişim için içerik üretebiliyorsa her yaptığınızdan kişisel gelişim hikayeleri üretilebilir (sahi kaça gitti Ferrari bilen var mı?). İşe yarar öyküler anlatabilecek bir yaşantınız olsun.
  8. Kişisel Gelişim konusunda birikimlerinizi hayatınıza yansıttığınız kadarı aldığınız yolu gösterir. Kendi hayatınıza uygulamadıklarınızı çevrenize anlatmayı bırakın. 
  9. Kişisel Gelişim yeni bir kavram değildir (Son zamanlarda sıkça duymuş olabilirsiniz, ancak bebekliğinizden beri bizzat yaşıyorsunuz). Kişisel Gelişim konusunu içselleştirin (Kitap okuyun, seminerlere gidin, anladıklarınızı uygulamaya başlayın).
  10. Sağlığınıza dikkat edin. "Bedensel ve ruhsal sağlığınız yerinde mi?" diye düşünün. Aksaklık varsa farkına varmak, Kişisel Gelişim için iyi bir başlangıç noktasıdır.
  11. Her ne kadar Kişisel Gelişimi bir süreç olarak tanımlasak ve hayat boyu gelişim olduğunu bilsek de en azından orta yaşlarınıza geldiğinizde belli bir seviyeyi aşmayı hedefleyin.
  12. Sizden önce var olan ve sizden sonra da var olacak yaşamı çok ciddiye almayın. Ancak bu ciddiyet meselesi hassasdır. Dengeyi bulmak da başlı başına Kişisel Gelişimdir.
  13. Ölçülü olun. Sevgide de, öfkede de ölçü, çevreniz ve sizin için yararlıdır.
  14. Uyanık olun. Baktıklarınızdaki detayları fark edin. Baktığınızı ve ötesini görmeye çalışın.
  15. Sık, sık kendi iç dünyanıza dönüp düşünün. Uzaklarda aradığınız, gerçek, mutluluk, huzur ya da her ne ise, belki de zaten düşündüğünüzden de yakınlarda olabilir.
  16. Sevdiklerinizi ve sizi sevenleri ihmal etmeyin. Herşey bittikten sonra, geriye sevgiden başka bir şey kalmasın.
  17. Kişisel Gelişim sonuç itibariyle, sizi "İyi bir İnsan" olmaya yaklaştırmıyorsa geri dönüp, nerede yanlış yaptığınızı tespit edin ve düzeltin.

10 Mart 2014 Pazartesi

Çok Çalışmak Neden Kötüdür!


 

Öncelikle belirteyim yazı tamamıyla benim ürünüm değil. Şu sitede orijinali var ama başlık içeriklerini bu yazı için ben doldurdum. Bir tür aşırı esinlenme diyelim;)
Bu gün sizlere çok çalışmaktan söz etmek istiyorum.

Çok çalışmak her zaman en doğrusu olarak görünüyor olabilir. Ancak belki de değildir.

Öncelikle sizlere çalışmayın demiyorum. Çalışmadan olmaz. Ancak aklınızı kullanarak hem daha verimli çalışabilirsiniz, hem de gereğinden fazla zaman ve emek harcamamış olursunuz.

Neden çok çalışmak kötüdür?
1- Çok Çalışmak sağlığınızı bozar.
Sağlık olmaz ise diğer konuların bu arada işinizin de hiç bir önemi kalmaz. Oysa sağlığınızı bozacak kadar çok çalışıyorsanız bedelini çok kötü ödeyebilirsiniz. İşiniz sağlığınızı bozacak kadar çok çalışmanızı gerektiriyorsa ondan bir şekilde uzaklaşacağınız açıktır. İsteyerek ve ya istemeyerek.

2- Çok çalışmak yaratıcılığı öldürür.
Çok çalışıyorsanız ister istemez çalıştığınız konu üzerinde daha az düşünürsünüz. Daha çok çalışabilmek adına robotlaşıp, üretime değil de, veririmliliğe ağırlık verirseniz sizin yerinize birilerinin düşünmesi ihtiyacı doğar. Çok çalışmak yerine işinizle ilgili yaratıcı çözümler geliştirmek işyerindeki değerinizi artırır.

3- Çok çalışmanız, akıllı çalışmadığınızı gösterir.
Düşünmeden çılgın bir tempo ile çalışmak problem çözmede pek de başarılı olmadığınızı gösteriyor olabilir. Bir işi daha kolay ve az çalışarak yapmak için çözüm üretmek "Gelişmek" olarak adlandırılır. "Değişim" için şarttır. Akıllı çalışırsanız daha az çalışıp daha iyi sonuç alabilirsiniz.

4- Çok çalışmanız, birlikte çalışmadığınızı gösterir.
Patronlar çok çalışanları severler ama aynı küfeye tüm yumurtaları istiflemeyi sevmezler. Dolayısıyla çok çalıştığınızda işleri paylaşmadığınız intibasını uyandırırsınız ki bu genellikle doğrudur. Yerim doldurulamaz diye düşünüyorsanız bunun doğru olmadığını anladığınızda işsizlik maaşı alıyor olabilirsiniz.

5- Çok çalışmanız, işleri önceliklendirmediğinizi gösterir.
Hiç bir şeye yetişemiyorsanız, bunun için de çaresizce çok çalışıyorsanız, dışarı verdiğiniz görüntülerden biri de önceliklerine göre işleri ayırt edemediğiniz yönünde olabilir. Acil bitmesi gereken önemli bir iş varken, rutin işlere boğulmuş halde çalışmanız kimin ne işine yarar? Sizin işinize yaramayacağı da aşikar!

6- Çok çalışmanız, işle başedemeyip ona boğulduğunuzu gösterir.
İş yapayım derken, her seferinde yel değirmenlerine saldırmak abesle iştigaldir. Yapamıyorsanız, yardım almak yoluna gitmiyorsunuzdur. Yüzmeyi öğrenene kadar atılan kulaçlar bir işe yaramaz. Boğulmadan yüzmenin yolu, ihtiyacınız olan desteği yeteri kadar ve zamanında almayı bilmenizden geçer.

Hayatınızı kazanmak için yaptığınız işler bitmeyen süreçlerdir. Bir işi bitirdiğinizde bir diğeri gelir. Siz olsanız da olmasanız da işlerin bir şekilde yürümesi ve yapılması gerekir. Doğaldır ki işleri yapacak ve bittiğinde yenileri ile yüzleşeceksiniz. Unutmamanız gereken iş bitirmeye çalışırken kendinizi bitirmemek olmalı. Basmakalıp bir söz vardır. Herkesin yeri doldurulabilir diye. Acımasız olsa da doğrudur. Siz olsanız da olmasanız da yapılıp bitirilmesi gereken bir işe başlamadan önce ilk adım, akıllıca düşünüp işi nasıl kolayca yapabileceğinizi planlamak olmalı.

İşin nasıl yapılacağını kurgulamadan, başlamak zorunda kalmamanız dileğiyle, sağlıcakla kalın.

7 Mart 2014 Cuma

Facebook'da Arkadaşlarımın Tüm Gönderilerini Nasıl Kaçırmadan Görebilirim?

Yeni Medya siteleri içerik yönetimi yapma işini karışık algoritmalar ile gerçekleştiriyor. Tıpkı Google'ın arama sonuçlarını rafine edişi, reklam sistemini yönetişi gibi. Yeni Medya iliklerine kadar matematik aslında.
Peki Facebook ısrarla arkadaşlarınızın gönderilerini size göstermek istemiyorsa bunu nasıl düzeltebilirsiniz?
Merhaba,

Facebook'da bir sayfanın gerçek bir kullanıcıya, şirkete ya da organizasyona ait olmasına bağlı olarak karışık bir algoritma kullanarak kimlerin hangi güncellemeleri görebileceklerine karar veriyor. Facebook sizin siteyi kullanırken yakın geçmişteki davranış şeklinize bakarak bu kararı veriyor. Kriterler ise ilgili arkadaşınızla ne sıklıkta etkileşimde bulunduğunuz, ünlü biri ise aldığı beğeni sayısı, gönderinin diğer kullanıcılardan ve arkadaşlarınızdan aldığı yorum ve beğeni sayısı. Geçmişte bu tarz gönderiler ile ne kadar etkileşimde bulunduğunuz ya da böyle iletileri gizlediğiniz veya rapor ettiğiniz de göz önünde bulunduruluyor.

İşin özü, her yolladığınız içerik listenizdeki tüm kullanıcılara gösterilmiyor. Listenizdeki lişi ile ne kadar yakın bir iletişim içerisindeyseniz yolladığınız içeriği görme şansı o kadar yüksek. Ayrıca içeriğiniz arkadaşlarınız tarafından çokça beğenildiyse daha geniş bir arkadaş kitlenize gösterilecektir. O nedenle yolladığınız içeriğin özellikle yakın arkadaşlarınızca beğenilmesi halinde yaygın olarak diğerlerine de gösterilmesi mümkün olabilir.
Facebook'a göre Link paylaşımları diğerlerine göre daha fazla ilgi görüyor. Bir durum paylaşımı yapacaksanız bunu akılda tutup kullanmakta fayda var. 

Link paylaşımı nasıl yapılabilir? 
Kısaca anlatmaya çalışayım. Tarayıcınızın adres yazan satırını hatırlayın. Paylaşmak istediğiniz internet linki için söz konusu sayfadayken bu tepedeki adres satırında yazan İnternet adresine ihtiyacınız var. Onu eksiksiz olarak seçip kopyalayın. 

Facebook durum güncellemeniz gördüğünüz yere gelin. İlgili kısma kopyaladığınız linki yapıştırın. Facebook hemen size sayfanın bir öngörünümünü getirecektir. Artık yapıştırdığınız linki silip yerine yorumunuzu yazabilirsiniz. Alttaki öngörünüm ve tabi görünüm yerinde kalacaktır. 

Sayfada birden fazla görsel varsa Facebook bunlardan konu ile en ilgili olanı seçmenizi sağlayabiliyor. Gönderi penceresinin sol altında sağ sol yönlerinde oklar görebilirsiniz farklı görselleri de o oklar yardımıyla seçip, gönderinizi yapabilirsiniz.

Direkt fotoğraf yüklemekten daha kolay bir yöntem. Üstelik söylenenlere göre daha da fazla görünür olmanıza yol açıyor. Neden kullanmayasınız?

Facebook hiç durmadan daha düzgün bir kullanıcı deneyimi sağlamak ve daha çok kullanıcıyı kendine çekmek için çabalıyor. Bunda da en büyük yardımcısı matematik. İlginç öyle değil mi? 

Peki Facebook'un hesaplamalarına göre değil de bazı arkadaşlarınızın her gönderisini görmek için ne yapmak gerekiyor? Bunun için arkadaşlarınızı yakın arkadaşınız olarak işaretlemek yeterli. Bunu kolayca yapmak için arkadaşınızın Facebook sayfasına gidin ve arkadaşlar düğmesine tıklayın. Açılan menüde "Yakın Arkadaşlar" yazısına tıklayın. Yanda sarı bir yıldız belirecek.

Arık bu arkadaşınızın tüm paylaştıkları daha öncelikli olarak size görünecek. Ayrıca bir paylaşımda bulunduğunda üstteki uyarılar kısmında göreceksiniz. Kimi kullanıcı bunu rahatsız edici buluyor, ancak yine de iyi bir kaçırmadan izleme imkanı sunduğu bir gerçek.

Hemen yaşadığım kırılma noktasını da sizlerle paylaşıp bitireyim o halde. Özellikle ortaokul ve lisede öğretilen ve bana oldukça ağır gelen Metematik konuları için durup, durup "aman canım bunlar gerçek hayatta ne işimize yarayacak?" diye kendime, çevremdekilere sorardım. 

İşte hep birlikte görelim Google tercümelerinde, arama sonuçlarını iyileştirmede, reklam yayıncılığında ve daha pek çok yerde, Facebook daha iyi içerik gösterebilmek için son derece gelişmiş algoritmalar kullanıyor. Şimdi, hep birlikte gördük mü, matematik gerçek hayatta ne işimize yarıyormuş? :)

Sağlıklı günler dilerim.

4 Şubat 2014 Salı

Öfkenizi Kontrol Edin! Yoksa O Sizi Kontrol Eder!


Düşündüm de her an patlayabilecek durumda bir toplumuz. Korna çalıp "yürüsene be!" diye bağırdığınız önünüzdeki aracın içindeki bir başka öfkeli kişi, aracından inip sizi silahıyla vurabilir. Gerilim giderek artıyor üstelik. Gerilim arttıkça potansiyel patlamanın şiddeti de giderek büyüyor. Toplumdaki bu gerilimi düşürmenin yöntemi kendimize çeki düzen vermek olabilir.

Hadi gerçek hayattan örnek vereyim. Kendisine çamurlu su sıçrattı diye belediye otobüsüne ateş edip içindeki masum bir çocuğu yaralayacak derecede öfkesinin esiri olmuş insanlardan oluşan bir toplum ile sağlıklı bir şeyler yapılabilir mi?

Ben de sabah aklıma gelince Twitter'dan #öfkekontrolü hashtagi ile satır satır aşağıdaki önerileri paylaştım. Hemen belirteyim, bu konuda bir eğitimim, profesyonel deneyimim yok. Kendimce öneriler. Zaten başlarken komik şeyler olsun diye düşünmüştüm ancak konu öfke olunca komik bir şeyler üretmek zor.

Bakalım neler önermişim?

Öfke Kontrolü İle İlgili Öneriler

  • İnsan olduğunuzu aklınızdan çıkartmayın. Yırtıcı olmak vahşi doğada hayatta kalmak için iyidir. Toplumda ise tam tersi.
  • Kontrolünüzü kaybettikten sonra yaptıklarınıza üzülüyor musunuz? Kontrolü kaybetmeden önce "o duyguyu" aklınıza getirin.
  • Sinirli olduğunuz için verdiğiniz zararın farkında mısınız? Sakince bunu yakınlarınızla değerlendirin. Dışarıdan bakış iyidir.
  • Asabiyet nedeniniz bir başka hastalık olabilir, mesela diyabet. Hiç düşündünüz mü? Tedavi Olun.
  • Asabiyseniz, siyasetçi olmayın! Rica ediyorum! ;)
  • Sevdiklerinize yönelik şiddet bumerang gibidir. Döner sizi ya da bir başkasını bulur. Onlara sevgi gösterin, size geri dönsün.
  • Başkalarını, kendinizi suçlamak çözüm değil, içinden çıkılmaz labirentler üretir. Çözüme yönelik, barışçıl düşünceler üretin.
  • Mutlu olmak sizin de hakkınız. Öfkeniz sizi kontrol ediyorsa mutlu değil sinirli olursunuz! Sinir kendini besleyen canavardır.
  • Hayatınızı sinirli olmanız kontrol etmesin! Siz kendinizi kontrol edin. İpleri elinize alın. Hayat kalitenizi artırın.
  • Tedaviyi son çare ya da delilik belirtisi olarak görmeyin. Erken müdahale tüm toplumu kurtarır! Tabi sizi de ;)
  • Empati kurun. Karşındakinin yerine kendini koymak, sinirlere hakim olmada yardımcı olabilir.
  • Karşı takımın tribününde maç izleyin. ;)
  • Küfretmek sizi boşaltırken başkalarını doldurabilir. Aman dikkat!
  • Savunmasız olanlara dokunmayın! Sizin öfkeniz boşalacak diye kimse zarar görmesin. Kendinizi onun yerine koyun. Düşünün!
  • Ateşli silahlardan uzak durun. Her türlü silahtan uzak durun!
  • Trafikte biri yanlış yaptığında sinirleniyorsanız, kendi yanlışlarınız olduğunu aklınıza getirin. Kimse mükemmel değil.
  • Tamam, doktora gitme fikri sinirlerinizi bozuyor olabilir. Bir psikolog da asabiyetinizi giderebilir. Profesyonel yardım alın!
  • Belki de sizi asabi yapan güçsüz yönlerinizdir. Eksiklerinizi tamamlayın. Okuyun!
  • Benliğinizi Yüceltin. Öğrenip, daha fazla bilmeye başladıkça asabiyetiniz yerini dinginliğe bırakabilir.
  • Kendinizi geliştirin. Güzel sanatlar ile ilgilenin. Güzel şeyler insanı sakinleştirir.
  • Tolerans, katlanabilmek demektir. Anlamını da öğrenin. Tolerans göstermeyi de.
  • Sevin! Kendinizi, ailenizin üyelerini, başka bir canlıyı. Onlara ses bile yükseltmeyin! Narin cam güzeldir ama kolay kırılır!
  • İç huzuru arayın! Din, mistik öğretiler veya her nerede bulup, sakinleşiyorsanız ona sıkı sıkı sarılın.
  • Futbol sizin için küfür, bağırıp, çağırmak ve kavga anlamına mı geliyor. Tüm sporlar sakinlik ve centilmenlik gerektirir.
  • Boğazınız ağrıyınca doktora gidiyorsunuz da, kafanızda bir rahatsızlık varsa neden doktora gitmiyorsunuz? Tedavi olun!
  • Asabisiniz ve sağlık sorunları peşinizi bırakmıyor mu? Önce bir psikiatrist'e uğrasanız iyi olabilir.
  • Başka huzurlu bir ülkeye, mesela Kanada'ya yerleşmeyi hiç düşündünüz mü?
  • Derin nefesler alarak içinizden sayın. 1, 2, 3, 4, 5, 6, 7, 8, 9, 10 o elinizdekini de bir yere bırakın bir kaza çıkacak.
  • Asabi olmanız terbiyesiz olmanızı gerektirmez. Düşünün, filtre edin, sakinleşin, öyle konuşun.
  • "Keskin sirke küpüne zarar" diye söylenir. Doğrudur. Asabiyet vücuda zarar verebilir. Ya da çevrenizdeki vücutlara.
  • "Tedavi olun" demiş miydim?
  • Öfkenizi öte beriden çıkartmayın! Cep telefonları pahalı cihazlar. Televizyon kumandaları ise masum. Tedavi olun.
  • Asabiyseniz kolluk kuvveti, koruma, güvenlik personeli falan olmaya yeltenmeyin. Tedavi olun.
  • Trafikte hata yapan aracın sürücüsünü tanımadığınızı unutmayın! Belki, tanısanız çok seversiniz. Ya da adam ızbandut gibidir!
  • Araç kullanırken çok sinirleniyorsanız: Kullanmayın, satın! Bırakın yerinize otobüs veya taksi şoförü sinirlensin.



  • Anger Management filmini hatta aynı isimli diziyi de seyredin. Hem asabiyet hem de OKB (tekrar eden takıntı hastalığı) hakkında bilginiz olur.
  • Hayatı kendinize ve sevdiklerinize zindan etmeyin. Asabiyseniz bir şeyler yanlış demektir. Ya da Türkiye'de yaşıyorsunuzdur.
  • Asabiyseniz ve kontrol etmekte güçlük çekiyorsanız, nedeni çok basit olabilir. Profesyonel yardım alın. Psikiatrist'e gidin.


3 Şubat 2014 Pazartesi

Kişisel Gelişiminize Özen Gösterin


Kişisel gelişim her ne kadar, ne olduğu belli olsa da bende komik çağrışımlar yapar. Aşırı kilo almak, vücut geliştirmek, başkalarının doğrularını benimseyip savunmak, bir yerden gelirken, bunu kişiselleştirmek gibi. O nedenle "kişisel gelişim" üzerine bazı öneriler geliştirdim. Kimisi kişisel gelişime hiç bir etki göstermeyebilir! Ancak içlerinde işinize de yarayacak öneriler de olabilir. Olmayabilir de!

Madem kişisel gelişiminiz için bir şeyler yapmaya karar verdiniz, o halde aşağıdaki önerileri AKIL SÜZGECİNİZDEN geçirin. Hangisi saçma, hangisi mantıklı siz karar verin.

Not: Emin olmadığınız önerileri evde tek başınıza uygulamayın!

Bu yazıyı video olarak da izleyebilirsiniz.
---
  • Gündemi takip edin... ;)
  • Türkiye'de yaşayın. Eninönü'nde sorular soran kameralı, mikrofonlu insanlara abuk cevaplar hazırlayın.
  • Durmadan bir şeyler yiyin. Soranlara, metabolizmanızı hızlandırdığı için kilo almadığınızı anlatın... ;)
  • Ördek dudak selfielerinizi her gün düzenli olarak paylaşın her ay tamamına bakıp, değişimi değerlendirin... ;)
  • Twitterda sahte hesaplar açıp kendinizi beğenin, RT yapın... ;)
  • Altında "lütfen paylaşın" yazan her türlü göreseli arkadaşlarınıza mail, sosyal medya yoluyla gönderin... ;)
  • Herşeyi başkalarından bekleyin, kendiniz çaba göstermeyin... ;)
  • Kaderci olun. Sabredin. Kurtuluşa inanın. Ancak durumunuzu düzeltmek için bir şey yapmayın... ;)
  • Adalete güvenin... ;)
  • "Bu neden benim başıma geldi?" konulu arkadaş toplantıları düzenleyin... ;)
  • Hep başkalarını suçlayın! Pasif agresifliğin sizi genç tuttuğu hakkında olur olmadık yerde bahsedin... ;)
  • Konuşmanıza çeşitli yabancı dillerden cümleler ekleyip, ardından anlamlarını söyleyin... ;)
  • Mars'a gidip muhtemelen orada ölecek olan ekinbe katılın... ;)
  • Kafaya abuk bir konuyu takıp, hep ondan bahsedin... ;)
  • Cebinizde ihtiyaç halinde kullanmak için hazır bir konuşmanızı taşıyın, olamadık yerde çıkarıp okuyun... ;)
  • Lafa olur olmaz yerde "sözün bittiği yerdeyiz" diye başlayın... ;)
  • Internette gördüğünüz özlü sözleri biriktirin, bastırıp duvara asın... ;)
  • Ferrarisini Satan Bilge kitabını altını çizip, notlar alarak okuyun... ;)
  • Ciddi görünmek için numarasız gözlük takın, pipo ile dolaşın. Top sakal bırakın. ;)
  • Tuvalette uzun kalın ama elinizde telefon tablet vs. almayın... ;)
  • Günde sekiz litre su için... ;)
  • Pahalı kalem kullanın... ;)
  • Kişisel gelişim önerileri yazın... ;)
  • Her türlü masalın gerçek olduğunu olur olmaz ortamlarda ileri sürüp savunun... ;)
  • Bilmediğiniz konularda desteksiz sallayın... ;)
  • İşe kısa pantolonla gidin... ;)
  • Her şeye üzülün, panik atak geliştirin... ;)
  • Dünya turuna çıkıp geri dönmeyin... ;)
  • Fal baktırıp, söylenen zırvalara inanın... ;)
  • 3. sınıf yaşam koçlarının kitaplarını okuyun ;)
  • Yarım yağlı yoğurt yiyin ;)
  • Bu ay bir kitap okuyun ;)

10 Ocak 2014 Cuma

Kendini Geliştirmek, Bitmeyen Bir Yolculuğa Çıkmaktır


Bir kitap okumakla, bilgin olunmaz. Ancak, bir yerden başlamak lazım. Ne kadar çok okursanız, o kadar fazla zihinde dolaşır, neredeyse bedava sunulan bilgi hazinesinden istediğiniz kadarını alırsınız.

Okumak demişken, insanın aklına hemen okullar geliyor. Uygarlık ne kadar geri ise, okullar da o kadar başarılı olabilirler. Çünkü, öğretilecek bilginin azlığı öğrenmeyi kolaylaştırır. Oldukça gelişmiş ve ileri gitmiş bir uygarlık için ise okulların işi çok daha güçtür. Ya çok kısa sürede insanları hayata hazırlayacak pek çok bilgiyi verirsiniz ya da veremezsiniz o kadar basit. Hayat için neyin gerekli ve önemli olduğu günümüzdeki gibi hızla değiştiriliyorsa, eğitim de buna hızla uyum sağlamadığı taktirde başarısızlık kaçınılmazdır.

Eğitim ne kadar iyi olursa olsun, eğer bireyler bunun üzerine inşaata devam etmezlerse kendilerini geliştiremezler. Kitap okumak ve bilgiyi paylaşmak sizi ve çevrenizi yüceltir. Üniversite mezunu cahillerin oluşturduğu grubun bir parçası olacağınıza, bilgi ışını çevrenize saçan bir birey olun. Hiç durmayın. Durduğunuz anda bulunduğunuz seviyede kalır, hatta geriye gidersiniz. Zihninizi besleyecek yeni bilgiler edinin. Yeni beceriler kazanın. Eğer nefes alıyorsanız, hala umut var demektir.

Materyalist bir dünyada yaşıyoruz. En önemli olan şey para, mal varlığı ve güç gibi görülebilir. Ancak bunların bir işe yaraması için en temel bileşen, sağlıklı ve hayatta olmanız gerçeğidir. Kim olursanız ve ne kadar zengin olursanız olun, kaçınılmaz olarak ölüm tüm bu zenginliğinizi ortadan kaldırır. Sağlık da bir o kadar önemlidir. Yaşarken yaşam kalitenizin ne kadar yüksek olduğu, materyalist dünyadan elde edebileceğinizin sınırlarını belirler. Dolayısıyla yaşarken en önemli olan sağlıklı olmanızdır. Sağlığınızı bozan stres, insanlar ve diğer etkenlerden uzak durun. Zihninizi gereksiz ayrıntılarla meşgul etmeyin. Parçaları değil, bütünü görüp anlamaya çalışın. Çözemeyeceğiniz durumları boş verin. Çözebileceğiniz sorunları halletmek için ise hiç beklemeyin.

Öldüğünüzde ise sizden geriye sadece eserleriniz kalır. Eğer ölümün ötesine geçmek istiyorsanız, dünyada sizden sonra yaşayan insanlara faydalı olacak eserler bırakmalısınız. Bedeniniz bu toprak altında kalsa da fikirleriniz zihinden, zihine yolculuk yaptıkça, bir parçanız hayata tutunmuş ve yaşıyor demektir.

Benliğinizi yüceltin.

2 Aralık 2013 Pazartesi

Ne Olacak Sosyal Medyanın Hali?


Hızlı tüketiyoruz. Fast food toplumu olduk. Sanırım sırada bekleyen tehlike obezite! Belki de daha kötüsü. Sosyal ağlar da bundan nasibini aldı. Artık beğenip, sesimizi çıkartmıyoruz. Uzun yorumlar ise genellikle kavgalara ve yaralamalı saldırılara neden oluyor. Sahi ne olacak bu sosyal medyanın hali?
Eğer bu yazıyı benim sesimden dinlemek isterseniz buraya tıklayın.

Merhaba,

Sosyal medya artık 140 karaktere sığan düşüncelerle ve tek tuşa tıklayarak gösterilen beğenilerle öne çıkıyor. Zaten öyle birkaç paragraftan uzun yazıları da okuyamıyoruz. Sanki her şey fazla yüzeysel gibi sosyal medyada öyle değil mi? Bu kadar çabuk tüketip, birkaç kelimelerden oluşan sloganları hayatımızın anlamı olarak tanımlayınca, bir kaç söz bardağı taşıran son damlalar olabiliyor. Adeta, birbirimizi anlamak için değil de, birbirimizle kavga etmek için iletişim kuruyoruz. Sahi, ne oluyor bize? Birbirimize destek vererek ilerlemeye çalışan bir toplumken, birbirimizi yok etmeye çalışan, sinir dolu bir topluluğa mı dönüşüyoruz? Daha az okuyup, daha az eğitim alıp, daha fazla sosyalleşmenin sonucu, kaçınılmaz anlaşmazlıklar mı? Sosyal medya, acele tüketilip, doğru dürüst hazmedilmeden, sonunda da göbek yağları gibi birikip, rahatsızlık yapmaya mı başladı?

Geçen gün, sosyal medyada kavga eden iki kişi hakkında haber gündeme geldi. Bir kahve dükkanı önünde buluşmak için sözleşen ikili, arkadaşları ile birlikte olay yerine gelip, tartışmış ve birbirlerini bıçak darbeleriyle yaralamış. Yeni medya'da görüntüleri ile tespit edilmiş bu üzücü olay. Ardından bir kişi hastanede hayatını kaybetmiş. Diğerleri ise şimdi demir parmaklıklar arkasındalar. Kim bilir, belki de kavga etmeseler, bir kaç ay sonra tekrar yazılanları okuduklarında gülüp geçecekleri bir konu, ölümle son buldu. Sosyal medya mı suçlu, yoksa bizler mi?

Biz de genellikle geniş kitleler tarafından kullanan mecralar kimi zaman hoş, kimi zaman da böyle üzücü olaylara neden olur. Sanırım, toplumsal yaşantımızın kaçınılmaz gerçeklerinden biri de bu. Sosyal medya, sanal da olsa hayatın içerisinde önemli bir yere erişiyor. Yaşamlarımızı değiştiriyor, kimi zaman da bitmesine neden oluyor.

Hep bu benzetmeyi yaparım. Yineleyeceğim. 1980'li yılların ilk yarısında başlayan halk telsizi salgını aynen sosyal medyanın günümüzde yaptığı etkiye benzer bir toplumsal sarsıntı yaratmıştı. Orada da tanışıp, evlenenler olduğu gibi, kavga edip birbirinin hayatını karartan kişiler de olmuştu. Ancak şüphesiz telsiz, önemli bir yatırım gerektiriyordu. Dolayısıyla yayılması o kadar kolay olmamıştı. Sosyal medya ise öyle değil, neredeyse nüfusun yarısının Facebook'da hesabı bulunuyor. Belki de sosyal medyanın bu kadar ölümcül olması biraz da bundan. Özellikle genç nüfusun neredeyse tamamının sosyal medya erişimi var. Üstelik akıllı telefon ve tabletlerle neredeyse her an yanlarında olan bir iletişim aracı. Sosyal medya da bizim toplumumuzdan kopuk olamayacağına göre, toplumda ne oluyorsa orada da oluyor.

Elimizden geldiğince yaşanan bu üzücü olayı analiz etmeye çalışalım. Normalde, birbirini tanıyan insanlar karşılıklı olarak çeşitli nedenler ve tarafların özelliklerinden dolayı birbirine karşı olumsuz düşünceler ve duygular besleyebilir. Bu doğaldır. Okulda rekabet ettiğiniz ve bir ölçüde tanıdığınız insanlarla çekişebilirsiniz mesela. İşin saçma olan kısmı, birbirini tanımayan kişilerin, birbirleri ile anlık yaşadıkları anlaşmazlıklar nedeniyle kavga etmeleridir. Üstelik birbirlerini tanısalar, kavga etmez, belki de son derece iyi anlaşırlar. Garip olan tanımadan, birbirine düşmanlık duymaktır. Bu yüzden yol vermediği için birini öldürüp, hapislere düşen insanlar gerçeği bizim toplumumuzda yaşanır. Oysa, bir an için mantıklı düşünüp, yol isteyen birine "vardır bir zorunlu durum ya da bir bildiği" diye yolu vermek akılcı bir yaklaşımdır. Yoksa, inat üzerine toplumsal bir yaşam tesis edilebilir mi?

Sosyal ağlarda, tanımadığınız kişilere karşı, son derece saygılı ve ölçülü olmanız gereklidir. Yazı ile iletilen görüşler genellikle tam olarak o an hissedilen duyguları yeterince iyi yansıtamaz. Her ne kadar gülücükler ve somurtma işaretleri eklense de, karşı taraf sizi kolayca yanlış anlayabilir. Bunları önlemek için, daha saygılı ve anlayışlı olmakta fayda var. Aksi taktirde, memleketimizde sosyal ağlardaki ilişkiler ölümcül sonuçlar doğurabiliyor.

Kavgasız ve huzurlu günler dilerim.

29 Kasım 2013 Cuma

Blogger'da Yedek Nasıl Alınır?

Bilgisayar ile biraz fazla uğraşanlar bu sihirli sözcüğü çevrelerinden ya da yaşayarak öğrenirler. "Yedek Al!" Eğer uzun süre emek verdiğiniz blogunuzun bir gün başına bir iş gelip silinirse ne yapabilirsiniz? Blogunuzu başka bir servise,  nasıl taşıyabilirsiniz? Blogunuzun görünümüne dokunmadan, yeni temaları nasıl deneyebilirsiniz?
Bu yazıyı benim sesimden dinlemek isterseniz buraya tıklayın.

Merhaba,

Blogger en iyi blog servisi olmayabilir. Arkasında Google'ın var. Kullanım kolaylıkları düşünüldüğünde pekala tercih edilebilecek bir servis. Zamanla o derece gelişti ki, üzerinde yapılabilecek pek çok işlemi bulmak bile zaman alabiliyor. Basit gibi görünse de bazı işlemleri gerçekleştirmek sorun olabiliyor. Bunlardan önemli bir tanesi ise günlüğünüzün yedeğini almak. Üstelik bu işlem ile yapılabilecekler sadece yedek alma ile sınırlı da değil.

Yedek almak için http://www.blogger.com sitesine girip, "Ayarlar" linkinin en altında yeralan "Diğer"ardından, sayfada Blog araçları içerisinde bulabileceğiniz, "Blogu dışa aktar" bağlantısına tıklayın.

Karşınıza gelen küçük pencerede "Blog'u İndir" düğmesine tıklayın. "xml" uzantılı bir dosya inecek. Bu dosyayı yedek almak amacıyla saklayabilirsiniz. Benim tavsiyem, bir yedeğini de bulut servislerden birinde saklamanız.

Eğer bir gün blogunuzu başka bir blog servisine ya da, kendi hosting alanınızda çalıştırdığınız, blog servisine taşımak istediğinizde aynı yöntem ile aldığınız yedeği kullanmanız mümkün.


Yedeğinizi geri yüklemek ya da başka bir blog açıp içine yüklemek için http://www.blogger.com sitesine girip, "Ayarlar" linkinin en altındaki "Diğer"e tıklayın. Bu sayfada Blog araçları içerisinde bulabileceğniz, "Blogu içe aktar" bağlantısına tıklayın. Ardından "dosya seç" düğmesine tıklayıp, bilgisayarınızdan yedek dosyanızı seçip, insan olup olmadığınızı denetleyen sistemden gelen, kargacık burgacık yazıyı istenen yere girin ve "Bloğu İçe Aktar" düğmesine basın. Dosya yüklendiğinde tüm yazılarınız yeni açtığınız blogunuzda belirecektir. Bu durumda, yazılarınız iki ayrı yerde bulunduğundan, arama makinelerinin kafasını karıştırmamaları için blogger'da görünmelerini ve arama makineleri tarafından indekslenmelerini önlemeniz akıllıca olacaktır.



"Ayarlar" kısmında "Temel" seçenekler arasında bulup, bu özellikleri kapatabilirsiniz.

Uzun süre çalışıp, emek verip hazırladığınız yazılarınızın yok olup gitmesine karşı önlem olarak yaptığınız, bu yedek alma önlemi, bir başka şekilde de işinize yarayabilir. Uzun süreden beri yayında olan blogunuzda okurlarınızı rahatsız etmeden, blogunuzun görünüşünü değiştirmek için, blogger içerisinde yeni bir blog açıp, bu aldığınız yedeği buraya yükleyip, temayı istediğiniz gibi değiştirebilirsiniz. Böylece en sonunda istediğiniz tasarımı oturtup, onun da yedeğini alabilirsiniz.

Bunun için Blogger'da "Şablon"a girip "yedekle/geri yükle"ye tıklayın. Şablonu "Tam Şablonu İndir" düğmesine basıp indirin. Asıl blogunuza gidip bu yeni indirdiğiniz dosyayı seçip "Yükle" düğmesine basarak yeni düzenlemiş olduğunuz şablonu blogunuza uygulayabilirsiniz.

Böylece blogumuzun içeriğini nasıl yedekleyebileceğimizi, nasıl başka bir servise taşımak için hazırlayabileceğimizi ve okurlarımızı rahatsız etmeden, şablonumuzu nasıl değiştirebileceğimizi görmüş olduk.

İyi günler dilerim.

27 Kasım 2013 Çarşamba

Blogu Hangi Serviste Açmalı?


Eğer yazı yazmayı ve düşüncelerinizi başkalarıyla paylaşmayı seviyorsanız Blog yazarı olabilirsiniz. Pek çok konuda yazabilirsiniz. Eğer verdiğiniz bilgileri arayanlar varsa, blogunuz ilgi çekebilir. Bazen kimse aramasa da bir şeyler paylaşmak sizi rahatlatabilir. Böyle durumlar için de Blog tutmak güzel bir çözümdür. Peki blog servislerinden hangisini kullanmalı?
Eğer yazıyı benim sesimden dinlemek isterseniz buraya tıklayabilirsiniz.

Merhaba,

Gerçekten blog yazmak için o kadar fazla yer seçeneği var ki, insan nerede yazacağını şaşırabilir. O halde mevcut blog servislerinden en çok tercih edilenleri sıralamaya çalışalım (bazı blog servisleri).


Ülkemizden başlayacak olursak, Blogcu iyi bir başlangıç noktası sayılır. Ülkemizdeki ilk blog servislerindendir. Kullanımı kolay ve Türkçe desteği var. Ancak içeriğinize dikkat çekebilmek için fazlaca bir yardımı olduğu söylenemez. Sosyal ağlarda paylaşım imkanları ile okunurluğu artırma şansınız var. Yani büyük oranda okunurluk için iş, sizin çabanıza kalıyor. Servisin giriş sayfasında görünmeyi başarabilirseniz, biraz daha çok şansınız var. Kendi alan adınızı alıp, bu blogunuza bağlamak için pek fazla şansınız yok. Dolayısıyla blogunuzu günün birinde kendi alan adınız altında yayınlamanız burada pek kolay olmayabilir. İçeriğinizi bir başka servise taşıyabilmek için bir seçeneğiniz de yok. Dolayısıyla burada başlayıp sonradan fikir değiştirirseniz içeriğinizi aktarmak için fazla bir kolaylık beklemeyin.


Milliyet Blog. Milliyet gazetesinin blog servisi. Basit bir görsel ve yazınız. Paylaşabileceğiniz bunlardan ibaret Son derece kolay gibi görünen bir kullanımı var. Ancak hepsi bu. Tasarım, değişiklik, esneklik, içerik taşıma gibi konularda hiç kullanıcı desteği yok. Tek faydası, gazetenin yönlendirdiği trafik sayesinde, nispeten kolayca okur bulabilmeniz. Buna karşılık gazete web sayfasına çektiğiniz trafik, arama makinesi optimizasyonu açısından gazetenin daha çok işine yarıyor.


Wordpress oldukça geniş imkanları olan bir blog servisi. Burada açtığınız blogunuzu kolayca Türkçe kullanabilirsiniz. Dilerseniz, kendi alan adınızı da alabileceğiniz gibi, tamamen bağımsız ama yine Wordpress yazılımı kullanarak bir yer sağlayıcıda bulundurma açısından Wordpress'den bağımsız, blog servisinizi kullanabilirsiniz. Temalar açısından son derece zengin pek çok seçeneği var. Gazete'den tutun, şirket sitesine kadar çevirebileceğiniz esnek bir yapısı var. İçeriğinizi kolayca başka blog servislerine aktarabileceğiniz gibi başka blog servislerinden de wordpress'e içerik aktarmanız mümkün. Dolayısıyla içeriğinizin bir yedeğini güvenli bir yerde tutabilirsiniz. Özellikle kendi içerik yönetim sisteminize yönelik, düşük bütçeli bir proje gerçekleştirmek istediğinizde bu servis blog olarak hizmet vermenin ötesine geçip, çok daha geniş bir alanda kullanılabilecek bir hale geliyor. Ayrıca istatistik olarak da oldukça detaylı veri sağlıyor. Böylece ziyaretçilerinizin nerelerden geldikleri, ne aradıkları, konusunda bilgi veriyor. Sonuç itibariyle oldukça iyi ve pek çok kullanıcının tercih ettiği bir servis. Üstelik, istediğiniz zaman Wordpress'e geçiş yapabileceğinizden "en başta seçmedim" diye üzülmenize de gerek yok.


Tumblr bir diğer blog servisi. Kullanımı oldukça basit. Fazla tema seçeneği yok. Ancak, temalar ile oynayıp kendinize özgü bir tema yaratmanıza imkan tanıyor. Kendi alan adınız altında kullanıma elverişli. Dolayısıyla bir gün blogunuzu yeterince geliştirdiğinizi düşündüğünüzde kendi alan adınız ile yayına geçmek son derece kolay. Diğer servislerle içerik transferi konusunda imkanları var. Genellikle fazla yazmayıp, görsel içerik paylaşmayı tercih eden kullanıcıların sevdiği bir servis. Ancak yazı ağırlıklı paylaşımlara da açık. Sosyal ağlar ile bağlanabilme kabiliyeti yüksek. Instagram gibi görsel içerikli sosyal ağlardan, içeriği direk olarak Tumblr'a gönderip, anında blogunuzda yayına almak mümkün. Akıllı cihazlarda kullanılabilen uygulamaları da mevcut. Arama makinesi optimizasyonu konusunda biraz tecrübe gerektiriyor. Yahoo tarafından kısa bir süre önce satın alındı.


Blogger Google tarafından desteklenen blog servisi. Türkçe desteği de var. Ancak mobil uygulaması Türkiye'ye açık değil. Dolayısıyla Android telefonunuzla kolay içerik gönderimi yapmanız bir anlamda engellenmiş. Tema desteği oldukça geniş. Sistemin kendi temalarını kullanmak ve değiştirmek mümkün. Bunun yanında kendi temanızı geliştirmek ya da başkalarının yaptığı temaları kullanmak da mümkün. İçerik girmek son derece kolay. Oldukça esnek. Blogunuzun görselliği konusunda sonsuz seçenek var. İçeriklerinizi dışarı aktarmak, dışarıdan içerik almak mümkün. Kendi alan adınızı kullanmak da son derece kolay. Google arama makinesinde neredeyse anlık olarak indeksleniyor. İstatistikler konusunda da son derece iyi desteğe sahip. Dolayısıyla arama makinesi optimizasyonu diğer servislere göre daha kolay. Bir süredir Google blog servislerinin önemini düşürdüğünden beri pek geliştirilmiyor. Ancak servis kapatılmıyor da. Gün gelir, blog servisleri yine yükselen değerler arasına girerse durum değişebilir. Mevcut haliyle de güzel bir servis.

Alan adı yıllık 20 lira civarında bir maliyet getirir. Eğer bir hosting firmasından yer alıp, kendi blogunuzu burada tutmazsanız tüm ödemeniz gereken bedel bu kadar olabilir. Alan adı almadan devam da edebilirsiniz. O durumda hiç bir parasal maliyeti olmayacaktır. Eğer günde 10 bin okuyucuyu blogunuza çekmeyi başarabilirseniz Google reklam programına katılmanız halinde, güzel reklam geliri elde edebilirsiniz. Bunun yanında Hürriyet gazetesinin Bumerang platformu üyesi olup, tanıtımları blogunuzda yayınlayabilirsiniz. O da bir ölçüde blogunuzun masraflarının bir kısmını karşılamada yardımcı olabilir.

Daha pek çok blog servisi var. Onları da inceleyip tercihinizi yapabilirsiniz. Ancak hepsinden önemlisi, ilgi çeken, aranan içerik oluşturmayı becerebilmektir.

İyi günler dilerim.

25 Kasım 2013 Pazartesi

Sosyal Ağlar ve Güvenlik


Sosyal ağlar geniş kitleleri kendine çekiyor. Bu çekimin etkisiyle sosyal ağlar olmasa hiç tanışmayacak olanlar bile ucundan, köşesinden bilgisayar, tablet ya da akıllı telefon kullanıcısı oluyor. Belki de farkına bile varmadan tehlikelerle dolu bir sanal dünyanın içine dalıveriyorlar. Ne tür tehlikeler söz konusu ve bu tehlikeler nasıl önlenebilirler?
İsterseniz bu blog yazısını benim sesimden dinlemek için buraya tıklayın.

Merhaba,

Bundan bir yıl kadar önce Facebook'da bir süredir görüşemediğim arkadaşım, durup dururken mesaj yazmaya başladı. "Nasılsın, iyi misin?" kısmından sonra damdan düşer gibi bana "sen, kontörlü telefon mu kullanıyordun?" diye sordu. Ben de kendisine "benim telefonum yok unuttun mu?" diye sordum. O andan itibaren bana başka bir şey sormadı. Hemen o arkadaşımı telefonla arayıp durumu kendisine ilettim. Birileri Facebook hesabının şifresini ele geçirmişlerdi. Hemen, bilgisayarını iyi bir virüs programı ile taratıp temizlemesini ve ardından da Facebook hesabının şifresini değiştirmesini istedim. Sanırım, dediklerimi yapıp ardından durumu adli mercilere de iletmiş. Daha sonra Facebook arkadaş listesindeki pek çok tanıdığından kontör istendiği, kimi tanıdıklarının verilen numaraya kontör yollamış olduklarını öğrendik. Bu, nispeten masum sayılabilecek bir dolandırıcılık girişimi. Kimi zaman doğrudan, çok zor durumda olduğunu belirtip, borç para isteyenler de var. Hiç sorgulamadan yardım etmeye çalışanlar da var. İki taraf için de maduriyet oluşturan, kötü bir durum.

Bir diğer tür de Facebook'da tıklanıp çalıştırıldığında sizin zaman tunelinizde son derece kışkırtıcı mesajlar ile arkadaşlarınızı tıklatıp, virüs bulaştırmaya çalışan gönderiler. Arkadaşlarınız genellikle durumu anlasalar da aralarında daha önce benzer bir virüsle karşılaşmamış olanlar tıklayıp, kendileri de virüs yaymaya başlayabilirler. Kişisel bilgilerinizi alıp pazarlamaya çalışan veri toplayan uygulamalar da bunlar kadar olmasa da zararlılar içerisinde kabul edilmeli.

Bu nasıl yapılıyor ve nasıl önlenir? Öncelikle sizin sosyal ağ şifrenizi ele geçirmeleri gerekiyor. Bunun için makinenize bir virüs yüklemenizi sağlamaları lazım. Genellikle bunun için çok ilginç bir başlığa sahip bir gönderiye tıklayan bir kurban gerekiyor. Bu Facebook, Twitter gibi bir sosyal ağda da olabilir, İnternet'te başka bir sayfada açılan popup menüde de. Hatta "bilgisayarınıza virüs bulaştı, temizlemek için buraya tıklayın", "mobil tarayıcınız çöktü, düzeltmek için buraya tıklayın", diyen kendi açılır yani pop-up pencereler ile mesajlar halinde olabilir. Genellikle bunlara tıklamanız halinde, çalıştırılabilir bir dosya bilgisayarınıza indirilir. Yine genellikle antivirüs ya da flash player yükleme dosyası gibi görünseler de aslında bilgisayarınıza, tabletinize ya da akıllı telefonunuza bir kaç virüs içeren dosya yüklerler. Sonra hesaplarınızı, şifrelerinizi ele geçirebilir, makinenizi zombiye çevirip bir özel ağda çeşitli pis işler için kullanabilirler.

İyi virüs temizleme programları genellikle bu tür zararlıları anında ya da daha sonra tespit eder ve temizler. Ancak kendi başınıza halledemediğinizde, anlayan bir tanıdığınızdan ya da profesyonel hizmet veren bilgisayar firmalarından yardım almakta fayda var. Mümkünse, böyle durumdaki bilgisayarları İnternet'e bağlamayın. Temizlik bittikten sonra da mümkün olduğunca çabuk, tüm şifrelerinizi değiştirin. Güncel tuttuğunuz bir virüs yazılımı edinin. Düzenli olarak bilgisayarınızı taratın. Önemli dosyalarınızın yedeğini ayrı bir depolama biriminde bulundurun. Bulut depolama çözümlerinden yararlanarak yedeklerinizi İnternet'te de tutabilirsiniz. Mümkünse her ikisini birlikte yapın.

Sosyal ağlarda her ne kadar arkadaşlarınız ile iletişim halinde de olsanız, aslında yabancı bir ortamda olduğunuzu ve kötü niyetli insanların da düşündüğünüzden daha yakında olabileceklerini unutmayın. Sizi çok meraklandıran bir başlıkla karşılaşırsanız ona tıklamadan önce bir kaç kez düşünün. Emin olamıyorsanız sosyal ağlarda böyle linklerin güvenli olup olmadığını gösteren web sitelerinden yardım alın. Özetle, uyanık ve dikkatli olun!

İlginç linkler ve görseller kullanarak, kendi açılır pencerelerle, sanki bankanızın web sitesine giriyormuş izlenimi verip, size bir virüs bulaştırıp bilgilerinizi çalma girişimlerine ve benzerlerine phishing ya da yemleme deniyor. Gerçek dünyada da bu girişimlerin benzerleri, bankamatiklere eklenen kart okuyucu, kamera, şifre kaydeden klavye gibi donanımlar ile yapılıyor. Amaçları aynı, sizi kandırmak ve kayba uğratmak. Biraz dikkatle son derece can sıkıcı durumlardan kurtulabileceğinizi aklınızdan çıkartmayın.

Sadece gerçek dünyada değil, sanal dünyada da virüsten uzak ve güvenli olmanızı dilerim.

Sağlıcakla kalın.

20 Kasım 2013 Çarşamba

İnternet Yükselirken Sabit Telefonların Sonu Geliyor


Yeni Medya unsurları içerisinde olmayıp, buna rağmen zamanın erozyon etkisine direnebilen bir iletişim aracı her an oyunu terk edilebilir. Bu zaman alan bir tür dönüşümle de, aniden ortadan kalkma şeklinde de olabilir. Ev ve iş yerlerinde kullanımda olan sabit telefonlarından bahsediyorum.
Bu yazıyı benim sesimden dinlemek isterseniz bu linke tıklayabilirsiniz.

Merhaba,

80'li yılların öncesinde telefon öyle kolay kolay sahip olunabilecek bir iletişim aracı değildi. Bunun öncelikle fiziki birtakım engelleri vardı. Telefon iletişimi bakır kablolar üzerinden yapılıyordu. Şimdiki gibi evinize en yakın iletişim kutusuna kadar değil, bir santralden diğerine iletim bakır teller üzerinden yapılırdı. Dolayısıyla öncelikle size yakın santrale kadar bu tellere ihtiyacınız vardı. Daha sonra da santraller arası bağlantılara oradan da şehirler arası ve milletler arası hatlara. 1800 ya da 3600 çiftli telefon kablolarının kullanıldığı bir alt yapı düşünün. Bunların çekilmesi, birbirine bağlanması, evlere dağıtılması ayrı bir sorun bakımı ise başka bir dert. Dolayısıyla talep ne kadar olursa olsun, telefon altyapısı 80'li yılların ortalarına kadar pek değişmeden kaldı. Santraller bile tam otomatik değildi. Şehir içi görüşmeler doğrudan numara çevrilerek yapılabilirken, şehirler arası görüşmeler için santralden randevu alıp, beklemek gerekirdi.

Fiberoptik altyapı zamanla bakır kabloların yerini aldı. Böylece bir fiberoptik demeti, çok daha düşük bir maliyetle bakır kablolara göre daha fazla ve kaliteli telefon görüşmesi yapılabilmesini sağladı. Tabi bu arada santraller de giderek gelişiyordu.

Zamanla fiberoptik kablolar ile sadece telefon görüşmeleri değil, veri, görüntü gibi başka iletişim unsurları da taşınır oldu. Bir süre sonra 90'lı yıllarda çıkan İnternet ise haberleşme bulutu kavramını hayatımıza soktu. Öyle ya fiberoptikte yolculuk eden ışık içerisinde aslında tüm haberleşme bir bulut halindeydi. Paketler gidecekleri yerlere ulaşıyorlardı. Zamanla önce çevirmeli bağlantılar iş gördü. Ardından kablo tv ile taşınan geniş bandlı internet bağlantıları ve hatta ip üzerinden taşınan ses ile tanıştık. Geniş band, tam tamına 64 kbps hızı sağlamıştı. 33,6 kbps hıza göre iyi bir adım. Ardından tamamen yönetimin tercihi ile kablo İnternet erişimi dondurulup yerine, ADSL erişimi sağlandı. 128 kbps başlangıç için fena değildi. Ancak hız giderek arttı. Sonunda 8 Mbps gibi hızlara gelinip dayanıldığında 2000'li senelerin ilk 10 yılı geçmişti bile. Yavaş yavaş yenilenen altyapı ve fiberoptik kablolar merkezi santrallerden mahalli güçlü kutulara dönüşüm ile veri iletişim hızlarını oldukça yükseltti. Artık dertsiz bir 20 Mbps ADSL hızı kutuya kadar gelen fiberoptik kablo ardından ADSL hattına dönüştürülerek sağlanabiliyordu. Böylece hem mevcut modemler bir süre daha kullanılabilecek hem de bir anda yükselecek yurtiçi hız kapasitesi belirli bir seviyede tutularak yurtdışı hatların kapasitelerinin artışı için zaman kazanılmış olacaktı. Yakın gelecekte ise bizi bekleyen hızlar 100 Mbps civarında olabilir. ADSL'nin de terk edilmesi anlamına gelebilir bütün bunlar. Bu arada başka operatörlerin altyapı yatırımları sürüyor. Yani alternatif İnternet erişimi imkanları gelecekte daha kolay bulunabilecek.

Bütün bunlar olurken, bir zamanlar evin en erişilebilir köşelerinde kendilerine önemli yerler ayrılan ve üzerlerine dantel örtüler serilen telefonlar giderek daha az çalıyor. Mobil iletişimin ucuzlaması ev ve iş telefonlarının sonunu yaklaştırıyor.

Eğer halihazırda ADSL yüzünden tutulan telefon hatları, İnternet erişimi olmasa çoktan tarihin tozlu raflarında hatırlanan bir hal almış olabilirdi. Mevcut şebeke kaldırabileceğinin çok altında kapasiteyle son günlerini bekleyen sağlıklı ama çok yaşlı kimseleri hatırlatıyor bana.

Son günler demişken bir de son çabalar var hayatta tutmak için. Mesela akşamdan, sabaha bedava görüşmeler, binlerce dakika mobil hatlarla görüşme imkanları sağlıyorlar. Ancak hiç birinin abone kayıplarının önüne geçmesine yeteceğini düşünmüyorum. Belki düşüşü yavaşlatır.

Şirketlere verilen 440'lı telefon numaraları vardı yakın geçmişte. Hat sayısını artırabilmek için 850, alan kodu olarak belirlenip satışa sunuldu. Böylece numara yetmediği durumlarda 851, 852 gibi alan kodlarını kullanarak daha çok numara tahsis etmek de mümkün oldu. Ancak prestijli numara olarak deklare edilen bu numaraların kısa sürede insanlar üzerinde oluşturduğu intiba daha farklı.

Tanımadığınız 850'li numaralardan arayıp, gereksiz bir şeyler pazarlamaya çalışanlar mı istersiniz, kayıtlı mesaj ile sizi tv platformlarına abone etmek isteyenler mi? Üstelik bunlar masum sayılır.

Arayıp, "yıl içinde yaptığınız kredi kartı harcamalarınızla bedava sağlık sigortası kazandınız, istiyor musunuz?" deyip size kabul ettirdikten bir kaç ay sonra yeniden arayıp, aboneliğinizin paralı kısmının başladığını belirtip, devam etmek isteseniz de istemeseniz de sizden para talep edip, tehditle şaşırtıp kredi kartı numaranızı bir şekilde alıp, hesabınızdan para çekenler bile var.

"Kredi kartı harcamalarımı nereden biliyorsunuz?" "Sigortam nasıl başladı? Bana ne fayda sağladı?" diye boşa çabalamayın. Zaten amaç, gerçekten sigorta falan yapmak değil. Paranızı almak. Bir dakika, ama bu numaralar prestijli şirketlerin numarası nasıl oluyor? Biri bize açıklayabilir mi?

Umarım, günü geldiğinde mobil operatörler daha seçici davranırlar. SMS konusunda gösterdikleri kötü performansı özel numaralarda sergilemezlerse kendileri için iyi olur.

Bütün bu son çabaların faydası olmayacak gibi. Sabit hatların sonu yaklaşıyor. Teknoloji ömrünü tamamladı.

Belki de 5-10 yıl sonra ev telefonu denildiğinde daha önce onları hiç kullanmamışız gibi gelecek. İletişimimiz ise son hız sürüyor olacak, ama farklı mecralar üzerinden.

İyi günler dilerim.

18 Kasım 2013 Pazartesi

Khan Academy Artık Türkiye'de!


Eğitim konusunda ülkece ciddi kalite azalması yaşadığımız bir gerçek. Öğretmen açığı bir türlü kapatılmazken, geleceğimiz olan gençler, eğitim adına en değerli dönemlerinde büyük bir kayıp yaşıyor. Gittikçe artan niteliksiz, eğitimsiz gençleri Türkiye'nin geleceğine hazırlıyoruz. Bu kadar olumsuz bir durum söz konusuyken, Yeni Medya'dan bu gidişi önleyebilecek bir cevap geldi. Üstelik, kazanç peşinde olmayan bir oluşumdan.
Eğer dilerseniz bu yazıyı benim sesimden dinlemek için bu linke tıklayın.

Merhaba,

Eğitim şüphesiz ülkemiz için en önemli konulardan biri. Ancak görülen o ki, eğitim kalitesi giderek düşüyor. Eğitim politikasını idare eden güç, adeta nasıl "daha kötü eğitilmiş nesiller yetiştiririz?" sorusunun cevabını arıyor gibi. Ancak eksik kalan eğitim ihtiyacına karşılık İnternet teknolojisi belki de sıkı bir cevap verebilir. Bir türlü anlaşılmayan konuları anlamak için sanal bir öğretmenin konuları bir bir anlattığı dersler imdada yetişse fena mı olur?

Bu iş nasıl başlamış derseniz, hikayesi oldukça ilginç aslında. Dilerseniz biraz bahsedeyim. Amerika'da Boston'da yaşayan Salman Khan isimli bir hadge fon analisti, New Orlenas yaşayan kuzenlerine derslerinde yardımcı olmak için, matematik derslerini anlattığı videolarını Youtube'a yükleyip kuzenlerine ulaştırır. Bu arada herkes yararlanabilsin diye, bu videoları kamuya açık olarak paylaşır. Dersler, Amerika'da sadece Salman Khan'nın kuzenlerinin değil pek çok öğrencinin imdadına yetişir. Elinden geldiğince zaman içerisinde derslerin sayısını artırır ve oldukça büyük bir kütüphane oluşturur.



Bir süre sonra, durum o kadar yoğun olarak konuya eğilmeyi gerektirir ki Khan işini bırakıp kazanç peşinde olmayan bir organizasyon kurar ve eğitim videolarını hem çoğaltır, hem de konuları çeşitlendirir. Ülke çapında inanılmaz bir ilgi gören eğitim sistemi, sınırları aşıp, dünyanın pek çok yerinden erişen kullanıcılar tarafından büyük ilgi görür. Khan Academy'nin doğuş hikayesi kısaca böyle. Şimdilerde günde 200 bin civarında ders izlendiğini belirtmek, konunun boyutu hakkında bilgi vermesi açısından yararlı olur sanırım.

Sonunda bu organizasyon yurdumuza da geldi. Dersler kısmen yerelleştirip, Türkçe olarak, yararlanmak isteyen öğrencilerin kullanıma sunuldu.

Şimdilik 4500 civarında ders kaydı var. Lise matematiği, fen, sosyal bilimler, üniversite seviyesinde finans içerikler arasında.

Ders videoları 5 ila 20 dakika uzunlukta. Bunun nedeni, içeriğin kolay anlaşılabilmesini sağlamak. 1500'e yakını Türkçeleştirilmiş durumda. Khan Academy kütüphanesi Türkçeleştirilmeye devam ediyor.

Matematik temelden eğitime başlıyor. 1+1’den başlayarak diferansiyel denklemlere doğru ilerlemek mümkün. Hangi konuyu öğrenmeye ihtiyaç duyuyorsanız, o konuyu izleyebilirsiniz. Fen Bilimleri bölümünde Fizik, Kimya, Organik Kimya ve Biyoloji konularını öğrenmek tamamen size kalmış. Sosyal Bilimler, Sanat Tarihi, Tarih içeriklerde bulabileceklerinizden. Khan Academy’de Ekonomi, Finans, Tıp ve Sağlık, Kozmoloji, Astronomi, Bilgisayar Bilimi yanında, Projeler, Keşifler, Buluşlar, Ters Mühendislik ve Robot Yapımı gibi farklı konularda eğitim videoları da var.



Ders görüntülerinin Türkçeye çevrilmesi işini Bilimsel ve Teknik Yayınları Çeviri Vakfı gerçekleştiriyor. Türkçe dublajlı görüntüler olabildiği gibi Türkçe Altyazılı görüntüler de var.

Öğrenciler, kendi başlarına izleyebilecekleri gibi, bu görüntüleri öğretmenler derslerde kolay anlatımları ve görsellikleri nedeniyle izletebilir.

Hazır yerelleştirmeye başlamışken, bizim eğitim siteminde hangi sınıfın hangi dersine karşılık, hangi görüntülerin geldiği de web sitesinde gelecekte belirtilirse faydalanmak daha kolay olur diye düşünüyorum. Yine gelecekte, küresel eğitim içeriğine bizden de katkılar olur umarım.

Videolar YouTube üzerinde depolanıyorlar. Dolayısıyla erişim ve izlenmeleri de son derece kolay.

Tüm bu hizmet bedelsiz. Dolayısıyla tek yapmanız gereken, biraz zaman ayırıp bu videoları izlemek. Hepsi bu. Düşünen ve emek verip bu hale getiren herkese teşekkürler.

İşte yeni medyanın bir başka ilginç kısmı. Yeni medyanın bu konuda ülkemizde bir etkisi olup olmayacağını ise önümüzdeki senelerde göreceğiz.

İyi günler dilerim.


Detaylı bilgi için:
http://khanacademy.org.tr
https://www.facebook.com/khanacademyturkce
https://twitter.com/KhanAcademyTr

14 Kasım 2013 Perşembe

Yeni Medya'dan Al Haberi


Elinde gazete kağıdı ve mürekkep kokusunun verdiği hissi yaşayarak, haberleri okuyan bir kesim hala var. Bir de artık, günlük işlerini masa başında değil, bilgisayar başında yapan bir kuşak da var. Tabi yeni kuşak, haberi de İnternet'ten alıyor. İşin ilginç yanı Yeni Medya ve akıllı cihazlar sayesinde, bu iki kuşak birbiri ile iletişim halinde çatışmadan, geçinip gidiyorlar. Galiba, Yeni Medya gerçekten sosyalleştiriyor.
Burada yazılanları, benim sesimden dinlemek isterseniz bu linke tıklayın.

Merhaba,

Yeni Medya kavramı günden güne eskiyor ve hayatımızın bir parçası haline geliyor. Belki bir süre sonra sadece "medya" olarak literatürde yerini alacak ve medya denildiğinde şimdilerde Yeni Medya tanımında yeralanları da içeren geniş bir kümeyi anlayacağız. Zaten Gazeteler de artık kendilerinde oluşan endişeyi bir kenara atıp, tüm güçleriyle İnternet yayıncısı haline geldiler. İnternet sitesi olmayan gazete kalmadı. Bir çoğu okurlarının yorumlarına haber altlarında yer veriyor. Kimi gazete, kendi alan adı altında okurları tarafından kaleme alınan blogları çalıştırıyor. Kimi gazete, kendisine yollanan okur blogları içerisinden seçtiği yazıların linklerini özel sitelerde ve kendi ana sayfasında kullanıyor.

İşin acı yanı, tüm SEO çalışmaları, gerçek orijinal içerik, taze haber üretimi ve zengin içerik ile oluşturulmaya çalışılan etki o kadar da büyük değil. Buna karşın sosyal ağlarda bir haberin linkinin ve özetinin görsel desteğiyle birlikte verilmesi, tüm bu yukarıda sayılanlardan daha büyük bir etki yapmasına neden oluyor. Hal böyle olunca da, Twitter, Facebook ve Google+ gibi sosyal ağlarda bir haber sitesi ya da gazete sitesinin bulunmaması düşünülemez. Özellikle, ilk anda bir haberin yayılmasında en önemli başlatıcı etkiyi böyle sosyal ağ siteleri yapıyor. Nedeni ise basit. İnsanlar, diğer başka nedenlerden ötürü sosyal ağ sitelerini takip ediyor. Örneğin, bilgisayarı açıp sosyal ağ sitesine bağlanıp, gündemi buradan takip eden ve kimi zaman da bu sosyal ağ sitesinden çıkıp bilgisayarını kapatan kullanıcı sayısı, hiç de azımsanmayacak kadar çok. Hatta aynı sitenin uygulamasını telefonuna indirip bir anlamda devamlı olarak sosyal ağ sitesi ile birlikte yaşayan kullanıcılar da mevcut. Bu kullanıcılar aynı zamanda haber kaynaklarını, basının haberlerini, aynı kanaldan izlemeyi tercih ediyorlar. En azından günümüzde durum böyle.

Gazeteler, sosyal ağların fonksiyonlarını kısmen de olsa yerine getirerek, bir tür sosyal paylaşım imkanını okurlarına tanıyorlar. Haber altlarına yapılan yorumlar, mevcut mevzuat nedeniyle gazeteleri de bağladığı için son derece dikkatli bir filtreden geçiyor. Ancak yine de yorumların, bazen haberin kendisinden daha çok ilgi çektiği durumlarla da karşılaşılıyor. Eski yayıncılık anlayışında bu, mektup, email, sms ya da faks ile gelen okur mektubunun ertesi gün yayınlanan gazeteye konulması ile mümkündü. Günümüzde süreç çok daha hızlı işliyor. Gazetenin görevlisi elini çabuk tutarsa yapılan yorum web sitesinde bir kaç dakika içerisinde yayınlanıyor. Eskiye göre, baş döndürücü bir hız, öyle değil mi?

Eskiden Televizyon, Gazeteler için en önemli rakipdi. Akşam bülteninde yayınlanan haberler, ancak ertesi günün gazetelerinde okunabilirdi. Şimdiyse gazete web siteleri olayın oluşundan kısa süre sonra haberi giriyorlar. Yani bir anlamda kendi yayınlarının da rakibi oluyorlar. Ancak, haber tam olarak sonuçlanmasa bile duyurup gelişmeleri de ardı ardına vermek, bir anlamda Televizyondan rövanşı almak gibi kabul edilebilir. Ek olarak, konu hakkında yapılan okur yorumları da işin karlı kısmı.

Televizyon habercileri de, özellikle sabah kuşağı yayını yapanlar, adeta sosyal medya yorumları ile yönlendiriyorlar programlarını. Hatta, gelen yorumlara sinirlenip izleyiciyi haşlayanları bile oluyor. Yani neredeyse çift yönlü bir iletişim söz konusu, sunucu ve izleyenler arasında.

Yine radyo sunucuları da programlarında telefon ile katılan dinleyicilerinin yanında, sosyal ağlardan gelen akışlar ile kah istekleri çalıyor, kah trafik durumunu veriyor, kimi zaman da bunları diğer dinleyenler ile paylaşıyorlar. Anlaşılan artık habercilik ve programcılık sunan ve izleyenin ortak iletişimiyle ortaya konuluyor.

İşte size bir Yeni Medya etkisi. Haber artık ya birlikte üretiliyor ya da birlikte yorumlanıyor. Büyük ölçüde sosyal medya taraflarının katlısı kendini hissettiriyor.

Sosyal ağ sitesi kuran bir gazete bile var bu aralar. Hürriyet Gazetesi video yayınladığı bir sitenin yanında fazla duyurmadan bir sosyal ağ sitesini de kullanıma açtı. Prensip olarak Hürriyet Gazetesi web sayfası üyelerinin tamamı aynı genel şifre ile tüm servislerine bağlanabiliyorlar. Bunda da durum değişmiyor. Kullanıcı adı ve şifresi ile giren üyeler bu servisten de yararlanabiliyor. benimsayfam.hurriyet.com.tr gibi uzunca bir alanadı var. Biraz primitif de olsa bir iki usta dokunuşla Facebook benzeri bir sosyal ağ sitesine dönüşebilir. Bakalım yaygınlaşacak mı? Bana sorsalar quup.com'u alıp bünyeme katardım, ancak belki de başka bir bildikleri vardır. Google bile 3. denemesinde bir sosyal ağ oluşturabilmişken Hürriyet'in bu denemesini yüreklendirmek gerektiğini düşünüyorum. Diğer yandan, İnternet'teki okur kitlesini de düşündüğünüzde bu avantaj iyi kullanılabilirse "neden olmasın?" denilebilecek bir girişim. Yalnız, arkadaş ekleme kısmı zayıf kaldığından böyle bırakılırsa kullanıcılar arasında fazla bir iletişim olmayacak gibi görülüyor.

İşin özü, gazetelerin bir zaman tehdit olarak gördüğü İnternet, artık kendi yararlarına kullandıkları bir mecraya dönüştü. sadece basılı gazeteler değil bu etkilerden yararlananlar. Sadece İnternet üzerinden yayın yapan bazı gazeteler de son derece başarılı bir çıkış grafiği yakalamış durumdalar. Ancak hala basılı gazetelerin web siteleri kadar popüler değiller. Bunun aşılmasının yolu da içerik kalitesinde üstünlük ve rekabetçilik sanırım. Devrim niteliği taşıyacak yenilikler de öne çıkmanın bir diğer yolu olabilir. Bu arada İnternet gazeteciliği ile başlayıp basılı yayına dönüşenler olacak mı? Asıl onu merak ediyorum.

İyi günler dilerim.

Ey Eurovision Sen Kimsin?

Yapay zeka, hayatımızın birçok alanına girmeye devam ediyor. Ben de bir süredir blog yazılarımı YouTube'a aktarıyorum. Neyse ki, 10 yıl ...