12 Haziran 2009 Cuma

Ekonomik Krizin Siyasi Sonucu

Genellikle ekonomik krizden en iyi sonuçları alanlar, olumlu düşünüp krizi fırsata dönüştürebilenlerdir. Ekonomik krizin yerinden oynattığı taşlar pekala yeni bir yapılanmanın başlamasında rol oynayabilirler. Dolayısıyla böyle dönemelerde yeni iş fikirleri krizin etkisiyle sersemlemiş rakiplerin arasından sıyrılıp yükselme imkanı bulabilirler. Herkes krizin ortaya çıkardığı kötü gelişmeler ve ortaya çıkan olumsuz durum ve ortamla uğraşırken, bakmasını bilen birileri karanlığın içindeki ışık sızıntılarını görüp, oraya doğru ilerleyip, hiç beklenmedik fırsatları değerlendirebilirler. Tek ihtiyaç, ardında ışığı gördüğünüz tunelin hızla gelen bir trenin az sonra çıkacağı tunel olmaması için yeterli derecede ihtiyatlı olmanın da becerilmesidir. Türk siyasi hayatı da ekonomik ve siyasi krizlerden kendi çözümlerini üretmeyi bilmiş bir geleneksel yapıya sahiptir. Ekonomik krizlerin yıpratıcı etkisi belli bir "eşik noktası"nı geçtiğinde, temelde mevcut yapıdan farklı olmasa da sinerji oluşturma yeteneğine sahip yeni oluşumlar genellikle ışığın geldiği yeri bulup krizin karanlığından kurtulmayı becerebilir. Mevcut yönetimin iktidara geldiği andan itibaren belirgin bir istihdam destekleyici girişimi bulunmamıştır. Son dönemlerdeki acil önlem paketleri de istihdama belirgin bir rahatlama getirmeye çalışmakla birlikte, başarısı tartışmalıdır. Bankacılık ve finans piyasalarının yarattığı küresel kriz reel sektörde ciddi kan kaybı ile sonuçlanmıştır. Krizin çözümü yine reel sektörün canlanması ve yeni istihdam yaratarak kapasite kullanım oranlarını artırmasından geçmektedir. Bütün bunlar ağrısız, sızısız gerçekleşebilecek gibi görünmemektedir. Siyasi kesim de bu gelişmelerden payını alacaktır. Sol ve sağ pekala yeni oluşumda biraraya gelip krizi bir fırsata dönüştürebilirler. Nereden mi çıkarttım şimdi bunları? Biraz kurgu, biraz gelecek projeksiyonu diyelim isterseniz. Bakalım yakın gelecekte, kriz etkisiyle yeni siyasi oluşumlar krizden çıkış için ortaya atılıp, ülkemiz için yeni çözümler oluşturabilecek mi?

6 Haziran 2009 Cumartesi

İlginç Bir GPS-Telefon Karışımı

Günlük "Deal Extreme'e neler gelmiş" turumu yaparken ilginç bir ürüne rastladım. Üzerinde GPS (küresel konum belirleme) modülü ve telefon bulunan bir aygıt. Bununla isterseniz araç, kişi veya her neyi isterseniz bir yerine iliştirip uzaktan takip edebiliyorsunuz. SMS ile uzaktan komut alıp, konum bilgisini SMS ile gönderebiliyor. Dilerseniz, acil bir durum halinde, tek tuşa basarak yer bilginizi belirli bir numaraya sms olarak gönderebiliyorsunuz. Ya da gene tek tuş ile önceden belirlenmiş bir telefon numarasını arayıp, sesli görüşme yapabiliyorsunuz. USB üzerinden istediğiniz bilgisayara bağlama imkanınız da bulunuyor. Ürünü incelemek isterseniz buradan ulaşabilirsiniz. Almayı düşünüyoranız yakınlarda yurda giriş yapmış bir arkadaşınız olsa iyi olur. Yoksa içindeki telefon bir süre sonra bloke olup kullanılamaz hale gelecektir!

30 Mayıs 2009 Cumartesi

Teknoloji Korkusu ve Terminator Salvation

Teknoloji hayatımızı kolaylaştırıyor. Teknolojik gelişmeler sayesinde daha iyiye ve güzele kavuşuyoruz. Gerçi işin karanlık bir yönü de var, teknolojik ürünler üretebilmek için kaynakları hızla tüketip kendi çevremizi kirletiyoruz. Kendi çevremizi kirletme ve güzelliklerden mahrum kalma konusunda Marmara Denizine yaptıklarımız iyi bir örnektir. Doğal lağım boşaltım alanı olarak yıllarca kirletilen deniz, bir süre sonra yanına yaklaşılamaz hale gelmişti. Ancak akıllıca yapılan yatırımlar ile kirletme eylemi durunca deniz yeniden kendine geldi. Demek ki ne yapıyorsak, kendi kendimize yapıyoruz. Bu aralar vizyona giren Terminator Salvation filmi teknoloji ile ürettiklerimizin bize düşman olmaları genel paranoyası ile üretilmiş bir bilimkurgu kasırgasının son ürünü. Önceki 3 film oldukça keyifli olmakla birlikte artık bitti derken dizi film ile de hala bu fikirden ekmek yenebileceğini gören yapımcılar 4. filmi de çektiler. Eminim bilim kurgu meraklıları için keyifli bir seyir imkanı olacaktır. Terminator Salvation filminin tanıtımını aşağıya ekledim dilerseniz izleyebilirsiniz. Filmden önce kendinizi terminatör olarak görmek isterseniz http://terminateyourself.com/ adresinden deneyebilirsiniz. Bilim kurgu filmlerini ve kitaplarını severim. Ancak, teknoloji ürünlerinin bizim alehimize dönmeleri fikri hep paranoyakça gelir. Aynı fikir Galaktica'da da vardır, geçmişte izlediğimiz pek çok filmde de. Hatta o kadar abartılıdır ki, 80286 işlemcili basit bilgisayarlar döneminde bile yapılan filmlerde bu bilgisayarlar gemi azıya alıp insanlığı yok etmeye çalışmışlardır. 2001 Space Odyssey (1968) filmindeki seri katil bilgisayar HAL (IBM harflerinin birer geri alarak oluşturulmuştur) ilk öcü film kahramanı bilgisayarlardandır. Bildiğiniz üzere, 2001'de bilgisayarlar teknolojik gelişmişlik açısından henüz oralara gelmedikleri gibi uzay gemilerimiz de oralara gidememişti. Sanırım filmin bilimkurgu vizyonu, buluş ve keşifleri biraz fazla yakın tarihlere öngörmüş. HAL 9000'in son anlarını izlemek isterseniz, aşağıya ekledim. Uzatmadan söyleyeyim. Yapay zeka bir gün gerçekleştirilir, teknoloji ürünleri düşünmeye başlarlarsa ve "analitik" olarak zekalarını geliştirirlerse mantıklı olan, "sevginin gücünün" farkına varmalarıdır. İnsanlık tabi ki kendisi için bile bir tehdit unsurudur, ancak bu tehditin ortadan kaldırılmasının yolu insanlığı yok etmek değildir. Aksine insanların birbirlerini tanımaları ve tolerans göstermeleri insanlığın geleceği olmalıdır. İnsanın "kendini bil"mesi gerekir. Bakarsınız yapay zeka ürünleri de kendilerini bilir ve tanırlar. Eminim ki, henüz tam anlamıyla varolmayan ama bir gün gerçekleşmesi kuvvetle mümkün olan yapay zekanın insanlığı yok etmeye çalışması fikri, gelecekte de çok satacaktır.

25 Mayıs 2009 Pazartesi

Teknoloji Mağazalarında Raflar Boş

Herşeyden önce aşağıda okuyacağınız görüşlerimin son derece küçük sahadan alınmış tamamen kişisel gözlemlerime dayalı olduğunu belirtmek istiyorum! Krizin izleri teknoloji mağazalarında da belirgin olarak kendini göstermeye başladı. Geçen krizden öğrendiğimiz kadarıyla, Mc Donalds ve benzeri zincirler taksicilerin yeniden en ucuz yemek gözdesi haline geldiklerinde krizde dibe vurmaya çok yakınız demektir. Ancak geçen krizde teknoloji mağaza zincirleri bu kadar yaygın değillerdi. Dolayısıyla teknoloji zincirlerinin kriz davranışları konusunda yeni bir deneyim yaşayacağımız ortada. Şimdilik uçuşan fiyat indirimleri ve vergi avantajı sayesinde krizin etkileri daha hafif hissediliyor. Zincir olmayan teknoloji ürünü satıcıları zaten bir yılı aşkın süredir boş raflarla stoklu ürün satışı olmadan, kısmen hizmet satarak ayakta kalmaya çalışıyorlar. Zincir teknoloji mağazaları ise her ne kadar kuyruklarını dik tutsalar da krizden etkileniyorlar. Kar marjları eskisi kadar büyük değil, üstelik sürümlerinde de ciddi azalmalar var. Genel görünüm olarak tespitlerim: İlk olarak Bahçelievler (Ankara) Teknosa'nın fotoğraf makinesi reyonu eskisi kadar hızlı değişmemeye, büyükçe gösterim alanında tek tük makineler kalmaya başladı. Hafta sonu, 4 yaşındaki oğlumla birlikte ziyaret ettiğimiz, Mavi Bilgisayar ve Vatan Bilgisayarda da sayısal kameralar eskisi kadar çok çeşitli değiller. Bir ara oğlum, duvardaki boş yerleri gösterip buradaki televizyonlar satılmışlar dedi. Gerçekten boş kalan yerler eskiden çeşit, çeşit LCD modelleriyle doluydu. Şimdi ise yerlerine birşey konulmamış. Ucuz dizüstü satışları ise devam ediyor. Ayrıca Mavi bilgisayarın kampanya ürünleri ise kapışılmıştı. Yine Vatan Bilgisayarın oldukça ucuz sattığı (600 TL) 10 inch ekranlı netbookların bir kısmı hala raflarda bekliyordu. Teknoloji ürünleri ve mağazaları bir yıl önceki muhteşem satışlarının çok gerisindeler. İşte, önce "teğet" geçen, daha sonra "sürtündüğü" kabul edilen ve büyük ihtimalle pek yakında derinlemesine etkilediği kabul edilecek olan küresel ekonomik krizin teknoloji mağazalarındaki belirtileri böyle. Bakalım izleyen dönemlerde bu mağazaların birkaç şubelerinin kapandığını görecek miyiz? Umarım bu gerçekleşmez.

22 Mayıs 2009 Cuma

Amatör Telsizcilik Diye Bir Uğraş

Bilmem farkında mısınız? Biz Türk erkekleri birbirimiz hakkında hiçbirşey bilmesek de, konu eğer futbolsa, bir anda hararetli bir sohbetin içinde buluveririz kendimizi. Futbol'u bir sihirli değnek hareketiyle ortadan kaldırıversek eminim erkekler birbirleriyle kolay kolay dialog imkanı bulamazlar. Uzun uzadıya bunun nedenlerine girmeyeceğim. Sanırım toplum bilimciler böyle konuları ele alıyorlardır. Ben insanlarımızın özellikle de erkeklerimizin boş zaman uğraşlarıyla fazla ilgilerinin olmadığını düşünüyorum. İlgi alanları kısıtlı olunca da, geriye ister istemez futbol kalıyor. Referans iletişim başlatıcı futbol. Yıllardır severek boş zamanlarımı verdiğim bir hobim var. Amatör telsizcilik (Ham Radio). Günümüzde teknolojik gelişmeler nedeniyle biraz gözden düşmüş olsa da hala ilgi çeken bir boş zaman uğraşı. Kısaca yazayım: Amatör telsizcilik herhangi bir maddi menfaat gözetmeksizin, amatör telsizcilere ayrılmış frekanslarda, telsiz üzerinden yapılan haberleşme ve bunu sağlayabilmek için gereken alet ve edevatın yapılması, temin edilmesi ve çalıştırılması. Mors ile olabildiği gibi, ses ile ya da veri haberleşmesi ile yapılabiliyor. Küçük bir el telsizi üzerinden ilinizdeki amatör telsizcilerle haberleşebilirken, aynı el telsizi ile internet geçişleri sayesinde dünyanın öteki ucundaki amatörlerle de haberleşmek mümkün. Tabi bir de kısa dalga telsizler ile yapılan, aracısız kıtalararası görüşmeler var ki, işte bir zamanlar milyonlarca meraklının bu hobiye gönül vermelerinin nedenidir. Düşünsenize yıl 1985, elinize mikrofonu alıp genel bir çağrı yapıyorsunuz, karşınıza Kanada'dan veya Japonya'dan bir başka amatör telsizci cevap veriyor (o dönemde internet ve cep telefonları yoktu). Bir zamanlar teknoloji ile ilgilenen ve gereğinde cihazlarını kendi üreten amatör telsizcilerin günümüzde gene teknolojik ilerlemenin etkisi ile bu hobiden giderek koptukları yenilerin de ilgisini fazla çekmediğini ne yazık ki belirtmem gerekiyor. Oysa bir zamanlar amatör telsizcilik için bir serenad bile bestelenmiş Bu linke tıklayarak Joyce Hahn'ın sesinden dinleyebilirsiniz. Müziğin başında duyduğunuz ve ana melodiyi oluşturan Mors kodu ile CQ (İngilizce okunduğunda "seek you" (seni arıyorum) benzeri sesi veren Mors kısaltması) yani genel telsiz çağrısına yer verilmiş. Güzel bir müzik. Bu arada yanda fotoğrafını gördüğünüz kişi Samuel Finley Breese Morse (27 Nisan 1791 - 2 Nisan 1872) yani adı ile anılan Morse kodunun mucidi. Ludwig van Beethoven'ın çağdaşı bir bilim insanı. CQ Serenade'i ararken aynı sitenin ilginç bir linkini de aktarmadan geçemeyeceğim. Ludwig van Beethoven ve Morse. Meğer Ludwig van Beethoven bu ünlü eserinde adını soyadını Mors ile yazıyormuş :) İzlemesi gayet keyifli bu linten ulaşabilirsiniz. Özetle boş zamanlarında birşeyler ile uğraşanlar, boş zamanlarını, dolayısıyla hayatlarını boşa harcamamış olurlar. Sizin bir hobiniz var mı?

20 Mayıs 2009 Çarşamba

Türkçe, Türkçe yazılır, MSN Türkçesi Değil!

Güzel dilimiz son derece kolay yazılır. Fonetiktir. Yani konuştuğunuzun aynısını yazarsınız. Öyle Fransızca yazış gibi fazladan harfler yoktur. Dolayısıyla, bir kelimeyi doğru olarak duyup öğrenirseniz, aynı doğrulukta yazabilirsiniz. SMS ve MSN Türkçesi ise birtakım kelime kısaltma gereklilikleri ve zaman zaman "tiki" akımlarının etkisiyle son derece ciddi yaralar almıştır. Sesli harfleri düşürüp de, Türkçe katli yapmak pek hoş değildir. Benim en çok taktığım kelimelerden biri "şarz". Hele bir de koca koca panolara yazmıyorlar mı? Şarj olan doğrusu yerine neden "doldurmak" kullanılmaz? Madem yanlış yazıyorsunuz doğrusu yabancı bari Türkçe olanı kullanın. En çok yapılan hatalardan bir diğeri ise "dahi" anlamındaki "de"lerin bitişik yazılmasıdır ki, ne doktorlar, mühendisler, profesörler bu hatayı yaparlar. Bu konuda http://www.gunesintamicinde.com sitesinde ilginç bir yaklaşım yer alıyor. "Buda Size Kapak Olsun!" posterlerine muhakkak göz atın! Tamam "ki", ne zaman ayrılır, ne zaman bitişik yazılır ayırdına varmak biraz zordur ancak, soru anlamı veren "mi" ekini ayrı yazmak çok mu zor? Sözün özü çok okumalıyız ki, yazdıklarımız da doğru olsun. "Günlük okuma süresi 13 sn. olan bir millet için düzgün bile yazıyoruz ya!" demeyin doğru yazmak o kadar da zor değil. Hele ki, "nbr?", "slm" gibi gereksiz kısaltmalar kullanmayın! Kısaltma dediğin, dostum Ahmet Sönmez gibi yapılır. Bir ara, sahilde bulup yeniden denizlere kazandırdığı "Sapık Reis" isimli kayığına, Gümüşlük Limanına kayıtlı olduğunu belirtmek üzere "L. G.müşlük" kısaltması yapmıştı ki ben kısaltma diye buna derim. Temiz Türkçe'li günler dilerim.

17 Mayıs 2009 Pazar

Cumhuriyet Mitingi

17 Mayıs 2009 Pazar Günü Ankara'da Cumhuriyet Mitingi vardı. Yurdun heryerinden söyleyecek birşeyleri olan vatandaşlar Tandoğan meydanını doldurdu. Bu defa kalabalık sanki öncekilerden daha fazla gibiydi. Keyifli bir pazar yaşayan neşeli bir topluluk geçti Ankara'dan.

15 Mayıs 2009 Cuma

Google Çoook Para Ediyor

Barış Ünver'in (beyn.org) FriendFeed'deki mini blog girişinde Google'ın marka değeri 100 milyar doları geçti şeklinde yaptığı yorum ilgimi çekti. Hemen aşağıdaki yorumu gönderme ihtiyacı duydum. Google'sız İnternet düşünemiyorum. Diğer yandan bu durum korkmama yol açıyor. Bu kadar büyük gücü kendi yararı için kullanmamaları imkansız. Diğer yandan aynı konumda Microsoft olsaydı büyük ihtimalle şimdi yaptığımız her arama ve mesaj için para ödüyor olurduk. Gerçi reklamlar ile bir şekilde bunu gerçekleştiriyoruz. Ancak en azından cebmizden bir şey çıkmadığından canımız yanmıyor :) (Yoksa bunlar iyi günlerimiz mi göreceğiz). Google özellikle geniş ölçüde insanlardan direkt olarak bir bedel almadan hizmet sunması ile öne çıkıyor. Aynı zamanda isteyenlere reklam yapma isteyenlere de reklam yayınlama imkanını inanılmaz büyük kolaylıklarla sunuyor. Sadece kendi kazanmıyor kazandırıyor da. Çok şüpheci biri olmasam yanaklarından tutup öpesim geliyor :) Sanırım pazarlama ve ürün geliştirme konularında doğru yolda yürüyen küresel bir şirketle karşı karşıyayız. İnternetin dev şirketi mi demeli, internetten daha büyük şirket mi tam olarak karar vermedim. Bakalalım ilerki senelerde ne kadar büyüyecek ve ne derece büyüyecek. Sanırım işletim sistemi söylentileri bile Microsoft'un yöneticilerinin karabasan görmelerine yetmiştir. Gene de listede 2. sıradan izliyor olmaları bir miktar içlerini rahatlatıyordur. Ne, yılların Microsoft'u 2. sırada yeni yetme firmanın tozunu mu yutuyor? Peh!

25 Nisan 2009 Cumartesi

Helinaportal Kaos Makinası - Bölüm 4

Kitap Xantaar elindeki kalın kitabı okumayı bırakıp, iki eli ile hızlıca kapattı. Şaklama sesi ile kapanan kitabın bir ucundan tutup odanın diğer köşesindeki yatağa doğru fırlattı. Ayağa kalkıp pencereye doğru giden Xantaar, dışarıda gecenin bir yarısı olmasına rağmen yoğun bir şekilde akan trafiğe bir süre baktı. “Eğer sapıkca düşünceleri gerçekleştirirsen, şöyle 10-15 kişiyi öldürürsen, yakalanman halinde ceza alıp hapiste kalan yaşantını doldurursun. Oysa bunları planlayıp yazarsan Stephen King gibi meşhur bir yazar olabilirsin. Her şey basit bir tercihle oluyor. Peki, mutlu bir hayat yaşamak yerine, mutlulukla dolu romanlar yazıp, mutsuz bir yaşam sürmek de bir o kadar ahmakca değil mi? Ya görev olduğu için hayatlarını ellerinden aldıklarım nedeniyle bir gün ceza alır mıyım? Kim bilir, yakalanırsam, ama bu hiç de kolay değil.” diye düşündü. Dolaptan çıkardığı pek de taze gibi durmayan birayı açtı. Tekrar köşede duran koltuğa yöneldi. Sağ bacağındaki varisin sızısı canını yaktı bir an. “Kan, insanın bacağını bu kadar mı ağrıtır” diye geçirdi içinden. Aklı kitaptaki vampirlere gitti. “Hangisi daha iğrenç? Kan içmek mi, et yemek mi? Hayal ürünü vampirlerin iğrenç varlıklar olarak görülmesi, bilinç altında et yemenin verdigi garip suçluluk duygusunun bir yansıması olabilir mi?" gibi düşünceler kafasında bir süre dolaştı. Son bir defa ertesi gün yapacaklarını bilgisayarın küçük ekranından inceledi. Ardından kendini koltuğun rahatlığına bıraktı ve uyuyakaldı. --- Uzun uğraşlar sonrası birkaç haftada askeri bir üssün içerisinde güvenli bir yere taşınan laboratuvar, son deneyin şartlarını oluşturup neyin ters gittiğini anlamaya çalışacak olan ekibin sabırsız ve hummalı çalışmasına sahne oluyordu. Üssün içerisinde yer alan büyük uçak hangarı yeniden düzenlenmiş, tüm ekipmanın sığması biraz zor da olsa her tarafı kaplamıştı. Ekiptekiler normal yaşam alanlarından ve günlük eğlencelerinden uzak kalmanın verdiği can sıkıntısına rağmen, en azından hayatlarının her an tehlikede olmaması nedeniyle eskisine göre kendilerini daha rahat hissetmekteydiler. Makineye adını veren Helina da ekibe bütün gücüyle destek vermekte olduğundan işler beklenenden çok daha kısa süre içerisinde bitirilmişti. --- Sonunda deney için tüm şartlar hazır hale getirildi. En kısa süre içerisinde de deney tekrarı için gün belirlendi ve ekip üyeleri tam kadro geri sayıma yetişebilmek için son hazırlıklarına başladılar. Böyle çok çalışılacak bir günün sabahında ekibin neredeyse tamamı saat sabah 6 olmadan işbaşı yapmış hazırlıkları bitirmeye çalışıyorlardı. Xantaar iş tulumu ile 06:30 servisi ile üsse ulaştı. Sabahın alaca karanlığında yeni elemana pek dikkat eden olmamıştı. Üssün kapısında araç durdu. Diğer çalışanlarla birlikte Xantaar da araçtan inip nizamiyeye yöneldi. Kapı girişindeki parmak izi tanıyıcı ve iris tanıyıcılı kimlik sistemi daha önceden Xantaar'ın verilerini kaydetmiş olduğundan ilk tanılayıcı sistemi geçip ses güvenliği için mikrofonun bulunduğu, giriş ve çıkışı içeri gireni hapsedecek şekilde kurşun geçirmez camlardan yapılmış odacığa geçti. Bilgisayar: “Ses tanımı için adınızı ve soyadınızı söyleyin” komutunu verdiğinde Xantaar mikrofona doğru dönerek, oldukça temiz bir Türkçe ile “Akın Günel” dedi. Sistem: “Algılama başarısız lütfen yeniden deneyin” şeklinde karşılık verdiğinde, 120 kiloluk dev cüsseli adam boğazını temizledikten sonra sözlerini tekrarladı. “Akın Günel” saatler gibi geçen bir iki saniyeden sonra sistem: “Kimlik doğrulandı, iyi günler” dediğinde açılan cam kapıdan içeriye süzülür süzülmez güvenlikte çalışan görevli ile gözgöze geldi. Görevli: “yeni temizlikçi sensin sanıyorum, karşıdaki binanın alt katında 1004 numaralı odaya git. Malzemeler orada, hadi kolay gelsin” dedi. Xantaar teşekkür edip binaya yöneldi. --- Deney hazırlıkları sürerken, deney alanı içerisinde bir parçası daha önce bir şekilde kaybedilmiş olan kupa Ergir Hocanın "altar" diye adlandırdığı kürsü benzeri platformun üzerinde durmaktaydı. Ergir Hoca, son alınan ayar değerlerini bir kere daha denetledikten sonra, bilgisayarda gerekli ayarları girmeye başladı. İçeride iki yardımcısı Hacer ile Tünay, Ergir Hocaya yardım ediyorlardı. Diğer personel izleme odasında herşeyin doğru olup olmadığını ve son denemedeki şartların tamamının sağlandığını anlamaya çalışıyorlardı. Xantaar, içeride yakındaki binada temizlik odasının havalandırma boşluğundaki daracık ama kimsenin rahatsız edemeyeceği bölümde ağ kablolarından uygun olan birine elindeki cihazın özel probunu kuple etti. Yüklü yazılım, birkaç deneme sonrasında sistemin içerisine girmeyi başardı. Gerekli ayarlamadan sonra Xantaar duygusuz bir şekilde ekrana bakmakta olan gözlerinin arkasındaki beyninden "bu defa yarım kalan işini bitireceğini" geçirdi. Ekrandaki yanıp sönmekte olan kırmızı işarete koca elinin kalın işaret parmağıyla dokundu. Ercan ekrandaki garip ve bir o kadar da inanılmaz boyuttaki enerji birikiminin nerden geldiğini anlamak için sesli çağrı sistemi üzerinden içerde çalışmakta olan Ergir hocaya seslendi. - Hocam, enerji seviyesinde garip bir artış var, siz mi oynuyorsunuz? Ergir hoca: - Hayır dur bir de ben bakayım diye cevap verdi. Hemen ardından içeride çalışmakta olan bilim adamlarını gösteren monitörler karardı. İzleme odasından koşar adımlarla içeri giren laboratuvar personeli içeride kimseyi bulamadı. Koridorda ise baygın bir şekilde yatan Nelin'i buldular. --- Ergir hoca, monitörde izlemekte olduğu garip enerji seviyesinin bir anda giriş değerlerine düşmesine şaşırdı. Haberleşme sisteminden içeriye seslendi. - Çocuklar ne oldu? Burada birşey okunmuyor. Hacer elindeki nesneyi Ergir hocaya uzatırken, titrek bir sesle: - Hocam sizce bu nasıl oldu? diye sordu. Elinde az önce altarın üzerinden aldığı tam ve tek parça halinde bir beyaz porselen kupa duruyordu. --- İçeriye koşan Tünay az sonra geri döndü. Hocam, gitmişler! Tüm üs bomboş. Bizimkiler de izleme odasında değiller. Aletlerin hiç biri çalışıyor gibi görünmüyor. Ne oluyor anlayamadım. Ergir Hoca söylenenleri dinlemekten çok elindeki kupaya şaşkınlıkla bakmakaydı. Ağzından "sanıyorum biri birşeyleri kurcalamış olmalı" kelimeleri döküldü. Hacer, "iyi de bu kadar insan bir anda nereye gitti peki?" diye sordu. Ergir Hoca: "hiçbir yere, her şey ve herkes yerli yerinde ama korkarım kupanın kayıp parçasının başına gelenler bizim de başımıza geldi" dedi. Hacer: "Şansımız varmış en azından tek parçayız" lafını tam bitirmişken, Ergir Hoca: "Cihazların hiçbiri çalışıyor gibi görünmüyor, her ne olduysa tersine çevirmemiz ancak bu sistemi ayağa kaldırmamıza bağlı" dedi. O sırada odadan içeri Helina girdi. Odadaki üç kişi önce birbirine sonra da içeri süzülen kadına şaşkın bir bakış attılar. Helina: - Anlamıyorum Nelin bir anda nereye kayboldu? İzleme odasına gidiyorduk, sadece 3 adım ilerimde yürürken bir anda yok oldu. Sanırım bayılmışım, daha sonra izleme odasına, hatta kafetaryaya baktım ama kimseler yok. Ne oluyor? Ergir Hoca: - Birisi bir şekilde Helinaportal Kaos Makinesini çalıştırmış olmalı. Bunu her kim yaptıysa önceki deneye göre en azından 15 kat daha güçlü bir enerji kullanmış olmalı. Makinelerin çalışmaması da bundan sanıyorum. Hacer: - Haklı olabilirsiniz, ancak enerji miktarının çok daha fazla olduğunu sanıyorum tüm üssün içindekileri yok etmek için bundan çok daha fazlası gerekmez mi? derken bıyıkaltından gülüyordu. Helina: - Biri burada ne olduğunu bana anlatsın endişelenmeye başlıyorum dedi. Hacer, - Kaybolduk ama fazla uzakta değiliz. Sadece milyarlarca alternatif gerçeklikten birindeyiz. Tek yapmamız gereken kendi gerçekliğimizi bulmak. Helina, “Of, söylediğin durum gerçekleştiyse milyar sayısı iyimser bir tahmin olur. Acilen şu aletleri çalıştırmamız gerekiyor” dedi. Diğer iki bilim adamının yanına gidip ne yaptıklarına bakmaya başladı. Saatler süren uğraşları işe yaramamıştı. Tünay içeriden bağırdı. “en azından meşrubat ve bisküvi makinelerini çalıştırmayı becerdim bozukluğu olan var mı?" --- Xantaar üssü terk etmek için soğukkanlıkla nizamiyeye yaklaştı. Biyometrik tarama sistemi göz ve yüz haritasını onaylayıp kapıyı açtı. Nizamiyede görevli dışarı çıkan temizlikçiyi farketti, ancak sistem sorun göstermediğinden birşey yapmadı. Yavaş yavaş uzaklaşan Xantaar belli belirsiz cebindeki tablet PC'ye iki ufak şaplak vurup gülümsedi. Bu defa tüm sistem verileri cebindeki cihazdaydı, üstelik Ergir Hocayı ortadan kaldırma görevi de başarı ile sonuçlanmıştır.

10 Nisan 2009 Cuma

UBUNTU 9.04 Geliyor

Kısa bir süre içerisinde Linux dağıtımı UBUNTU 9.04 çıkacak. Eğer iş bilgisayarlarınızda kullanmak için bir işletim sistemi arıyorsanız deneyin. İsterseniz CD'sini Live CD (Bilgisayarı CD ile açtığınızda yüklenen işletim sistemi) isterseniz Windows üzerinden bilgisayara yüklenen ve kolayca kaldırılabilen şekilde denemek mümkün. Türkçe desteği de bulunuyor. Uzun zamandır gelişmekte olan Linux dağıtımları sadece Linux okuryazarları tarafından yüklenebiliyordu. Artık bu dönem kapandı. Sıradan kullanıcılar da artık bilgisayarlarına Linux kurabiliyorlar. Oldukça sağlam bir yapısı olan UBUNTU otomatik güncelleme özelliğine de sahip. Pek çok donanımı kolayca tanıyor ve destekliyor. Üzerinde gelen yazılımlar içinde resim işleyici, OpenOffice de var. Böylece tüm geçimiş belgelerinize de ulaşıp içeriklerini değiştirmeniz mümkün. İstediğiniz türde bir program bulmak için de tek yapmanız gereken paket yöneticinizden arama yapıp gene onun üzerinden otomatik indirip yüklemek. Takıldığınız zamanlardaysa online destek ve arama makinesi sonuçlarından bulacağınız çözümlerle derdinizi kolayca çözebiliyorsunuz. Eğer oyun oynamak için kullanmıyorsanız son derece güzel bir işletim sistemini bedelsiz olarak edinmeniz çok kolay.Pek çok programından biri de net üzerinden kaliteli müzik dinleyebileceğiniz müzik çalıcı. Nisan 2009'un ikinci yarısında çıkacak olan UBUNTU 9.04 sürümü ise çok daha kısa sürede hazır hale gelecek bir sistem vadediyor. Denemeden ne kadar iyi olduğunu bilemezsiniz! Durmayın ve çekinmeden deneyin. http://www.ubuntu.com

8 Nisan 2009 Çarşamba

Bir Nokta

Evrenin pek de ilginç sayılmayacak bir köşesinde 5-6 milyar yaşında çekirdeği erimiş metaller, orta katmanı magma olan, kırılgan ve geçirgen sayılabilecek yavaş da olsa mağma üzerinde yüzüp duran kıtaları bulunan bir kaya parçası üzerinde yaşıyoruz. Yakınlarımızda yanıp duran, ve bir gün (milyarlarca yıl sonra) gezegenimizi yakıp yok edecek bir yıldızdan hayat alıyoruz. Sayısı ancak tahmin edebileceğimiz kadar çok olan, bizden başka gök cisimleri bulunuyor. Ancak bir kısmını anlayabiliyor, gözlemleyebiliyoruz. Bu arada, denizlerimizin derinlikleri bile tam bilemediğimiz gizemleri barındırıyor. Bulunduğumuz yerden bakıp evrenin başladığı anı görmeye çalışıyoruz. Ancak tek yaptığımız bu değil. Yaşıyor, anlamaya çalışıyoruz. Seviyoruz, nefret ediyoruz. Yaşamaya ve yaşatmaya bazen de kendimizi yok edip öldürmeye adıyoruz. Hikayeler düzüp, sonra bunlara kendimiz inanıyor, peşinden koşuyoruz. Sonra yeni bir hikaye ilgimizi çekiyor, onun yörüngesine çakılıyoruz. Her şeyin son derece karmaşık olduğuna karar veriyor, ardından herşey aslında tekdir yargısına varabiliyoruz. Bilgilerimizi artırıyor, daha da fazlasını bir araya getirip resmin tamamına bakmaya çalışıyoruz. En garibi de bütün bunlar bize son derece sıradan geliyor. (.) bu nokta kadar görünse de belki içerisinde bir dünya saklıdır. Peki uzaklardan bakan bir gözlemci için biz neredeyiz bir bakalım?

Ey Eurovision Sen Kimsin?

Yapay zeka, hayatımızın birçok alanına girmeye devam ediyor. Ben de bir süredir blog yazılarımı YouTube'a aktarıyorum. Neyse ki, 10 yıl ...