17 Mayıs 2009 Pazar

Cumhuriyet Mitingi

17 Mayıs 2009 Pazar Günü Ankara'da Cumhuriyet Mitingi vardı. Yurdun heryerinden söyleyecek birşeyleri olan vatandaşlar Tandoğan meydanını doldurdu. Bu defa kalabalık sanki öncekilerden daha fazla gibiydi. Keyifli bir pazar yaşayan neşeli bir topluluk geçti Ankara'dan.

15 Mayıs 2009 Cuma

Google Çoook Para Ediyor

Barış Ünver'in (beyn.org) FriendFeed'deki mini blog girişinde Google'ın marka değeri 100 milyar doları geçti şeklinde yaptığı yorum ilgimi çekti. Hemen aşağıdaki yorumu gönderme ihtiyacı duydum. Google'sız İnternet düşünemiyorum. Diğer yandan bu durum korkmama yol açıyor. Bu kadar büyük gücü kendi yararı için kullanmamaları imkansız. Diğer yandan aynı konumda Microsoft olsaydı büyük ihtimalle şimdi yaptığımız her arama ve mesaj için para ödüyor olurduk. Gerçi reklamlar ile bir şekilde bunu gerçekleştiriyoruz. Ancak en azından cebmizden bir şey çıkmadığından canımız yanmıyor :) (Yoksa bunlar iyi günlerimiz mi göreceğiz). Google özellikle geniş ölçüde insanlardan direkt olarak bir bedel almadan hizmet sunması ile öne çıkıyor. Aynı zamanda isteyenlere reklam yapma isteyenlere de reklam yayınlama imkanını inanılmaz büyük kolaylıklarla sunuyor. Sadece kendi kazanmıyor kazandırıyor da. Çok şüpheci biri olmasam yanaklarından tutup öpesim geliyor :) Sanırım pazarlama ve ürün geliştirme konularında doğru yolda yürüyen küresel bir şirketle karşı karşıyayız. İnternetin dev şirketi mi demeli, internetten daha büyük şirket mi tam olarak karar vermedim. Bakalalım ilerki senelerde ne kadar büyüyecek ve ne derece büyüyecek. Sanırım işletim sistemi söylentileri bile Microsoft'un yöneticilerinin karabasan görmelerine yetmiştir. Gene de listede 2. sıradan izliyor olmaları bir miktar içlerini rahatlatıyordur. Ne, yılların Microsoft'u 2. sırada yeni yetme firmanın tozunu mu yutuyor? Peh!

25 Nisan 2009 Cumartesi

Helinaportal Kaos Makinası - Bölüm 4

Kitap Xantaar elindeki kalın kitabı okumayı bırakıp, iki eli ile hızlıca kapattı. Şaklama sesi ile kapanan kitabın bir ucundan tutup odanın diğer köşesindeki yatağa doğru fırlattı. Ayağa kalkıp pencereye doğru giden Xantaar, dışarıda gecenin bir yarısı olmasına rağmen yoğun bir şekilde akan trafiğe bir süre baktı. “Eğer sapıkca düşünceleri gerçekleştirirsen, şöyle 10-15 kişiyi öldürürsen, yakalanman halinde ceza alıp hapiste kalan yaşantını doldurursun. Oysa bunları planlayıp yazarsan Stephen King gibi meşhur bir yazar olabilirsin. Her şey basit bir tercihle oluyor. Peki, mutlu bir hayat yaşamak yerine, mutlulukla dolu romanlar yazıp, mutsuz bir yaşam sürmek de bir o kadar ahmakca değil mi? Ya görev olduğu için hayatlarını ellerinden aldıklarım nedeniyle bir gün ceza alır mıyım? Kim bilir, yakalanırsam, ama bu hiç de kolay değil.” diye düşündü. Dolaptan çıkardığı pek de taze gibi durmayan birayı açtı. Tekrar köşede duran koltuğa yöneldi. Sağ bacağındaki varisin sızısı canını yaktı bir an. “Kan, insanın bacağını bu kadar mı ağrıtır” diye geçirdi içinden. Aklı kitaptaki vampirlere gitti. “Hangisi daha iğrenç? Kan içmek mi, et yemek mi? Hayal ürünü vampirlerin iğrenç varlıklar olarak görülmesi, bilinç altında et yemenin verdigi garip suçluluk duygusunun bir yansıması olabilir mi?" gibi düşünceler kafasında bir süre dolaştı. Son bir defa ertesi gün yapacaklarını bilgisayarın küçük ekranından inceledi. Ardından kendini koltuğun rahatlığına bıraktı ve uyuyakaldı. --- Uzun uğraşlar sonrası birkaç haftada askeri bir üssün içerisinde güvenli bir yere taşınan laboratuvar, son deneyin şartlarını oluşturup neyin ters gittiğini anlamaya çalışacak olan ekibin sabırsız ve hummalı çalışmasına sahne oluyordu. Üssün içerisinde yer alan büyük uçak hangarı yeniden düzenlenmiş, tüm ekipmanın sığması biraz zor da olsa her tarafı kaplamıştı. Ekiptekiler normal yaşam alanlarından ve günlük eğlencelerinden uzak kalmanın verdiği can sıkıntısına rağmen, en azından hayatlarının her an tehlikede olmaması nedeniyle eskisine göre kendilerini daha rahat hissetmekteydiler. Makineye adını veren Helina da ekibe bütün gücüyle destek vermekte olduğundan işler beklenenden çok daha kısa süre içerisinde bitirilmişti. --- Sonunda deney için tüm şartlar hazır hale getirildi. En kısa süre içerisinde de deney tekrarı için gün belirlendi ve ekip üyeleri tam kadro geri sayıma yetişebilmek için son hazırlıklarına başladılar. Böyle çok çalışılacak bir günün sabahında ekibin neredeyse tamamı saat sabah 6 olmadan işbaşı yapmış hazırlıkları bitirmeye çalışıyorlardı. Xantaar iş tulumu ile 06:30 servisi ile üsse ulaştı. Sabahın alaca karanlığında yeni elemana pek dikkat eden olmamıştı. Üssün kapısında araç durdu. Diğer çalışanlarla birlikte Xantaar da araçtan inip nizamiyeye yöneldi. Kapı girişindeki parmak izi tanıyıcı ve iris tanıyıcılı kimlik sistemi daha önceden Xantaar'ın verilerini kaydetmiş olduğundan ilk tanılayıcı sistemi geçip ses güvenliği için mikrofonun bulunduğu, giriş ve çıkışı içeri gireni hapsedecek şekilde kurşun geçirmez camlardan yapılmış odacığa geçti. Bilgisayar: “Ses tanımı için adınızı ve soyadınızı söyleyin” komutunu verdiğinde Xantaar mikrofona doğru dönerek, oldukça temiz bir Türkçe ile “Akın Günel” dedi. Sistem: “Algılama başarısız lütfen yeniden deneyin” şeklinde karşılık verdiğinde, 120 kiloluk dev cüsseli adam boğazını temizledikten sonra sözlerini tekrarladı. “Akın Günel” saatler gibi geçen bir iki saniyeden sonra sistem: “Kimlik doğrulandı, iyi günler” dediğinde açılan cam kapıdan içeriye süzülür süzülmez güvenlikte çalışan görevli ile gözgöze geldi. Görevli: “yeni temizlikçi sensin sanıyorum, karşıdaki binanın alt katında 1004 numaralı odaya git. Malzemeler orada, hadi kolay gelsin” dedi. Xantaar teşekkür edip binaya yöneldi. --- Deney hazırlıkları sürerken, deney alanı içerisinde bir parçası daha önce bir şekilde kaybedilmiş olan kupa Ergir Hocanın "altar" diye adlandırdığı kürsü benzeri platformun üzerinde durmaktaydı. Ergir Hoca, son alınan ayar değerlerini bir kere daha denetledikten sonra, bilgisayarda gerekli ayarları girmeye başladı. İçeride iki yardımcısı Hacer ile Tünay, Ergir Hocaya yardım ediyorlardı. Diğer personel izleme odasında herşeyin doğru olup olmadığını ve son denemedeki şartların tamamının sağlandığını anlamaya çalışıyorlardı. Xantaar, içeride yakındaki binada temizlik odasının havalandırma boşluğundaki daracık ama kimsenin rahatsız edemeyeceği bölümde ağ kablolarından uygun olan birine elindeki cihazın özel probunu kuple etti. Yüklü yazılım, birkaç deneme sonrasında sistemin içerisine girmeyi başardı. Gerekli ayarlamadan sonra Xantaar duygusuz bir şekilde ekrana bakmakta olan gözlerinin arkasındaki beyninden "bu defa yarım kalan işini bitireceğini" geçirdi. Ekrandaki yanıp sönmekte olan kırmızı işarete koca elinin kalın işaret parmağıyla dokundu. Ercan ekrandaki garip ve bir o kadar da inanılmaz boyuttaki enerji birikiminin nerden geldiğini anlamak için sesli çağrı sistemi üzerinden içerde çalışmakta olan Ergir hocaya seslendi. - Hocam, enerji seviyesinde garip bir artış var, siz mi oynuyorsunuz? Ergir hoca: - Hayır dur bir de ben bakayım diye cevap verdi. Hemen ardından içeride çalışmakta olan bilim adamlarını gösteren monitörler karardı. İzleme odasından koşar adımlarla içeri giren laboratuvar personeli içeride kimseyi bulamadı. Koridorda ise baygın bir şekilde yatan Nelin'i buldular. --- Ergir hoca, monitörde izlemekte olduğu garip enerji seviyesinin bir anda giriş değerlerine düşmesine şaşırdı. Haberleşme sisteminden içeriye seslendi. - Çocuklar ne oldu? Burada birşey okunmuyor. Hacer elindeki nesneyi Ergir hocaya uzatırken, titrek bir sesle: - Hocam sizce bu nasıl oldu? diye sordu. Elinde az önce altarın üzerinden aldığı tam ve tek parça halinde bir beyaz porselen kupa duruyordu. --- İçeriye koşan Tünay az sonra geri döndü. Hocam, gitmişler! Tüm üs bomboş. Bizimkiler de izleme odasında değiller. Aletlerin hiç biri çalışıyor gibi görünmüyor. Ne oluyor anlayamadım. Ergir Hoca söylenenleri dinlemekten çok elindeki kupaya şaşkınlıkla bakmakaydı. Ağzından "sanıyorum biri birşeyleri kurcalamış olmalı" kelimeleri döküldü. Hacer, "iyi de bu kadar insan bir anda nereye gitti peki?" diye sordu. Ergir Hoca: "hiçbir yere, her şey ve herkes yerli yerinde ama korkarım kupanın kayıp parçasının başına gelenler bizim de başımıza geldi" dedi. Hacer: "Şansımız varmış en azından tek parçayız" lafını tam bitirmişken, Ergir Hoca: "Cihazların hiçbiri çalışıyor gibi görünmüyor, her ne olduysa tersine çevirmemiz ancak bu sistemi ayağa kaldırmamıza bağlı" dedi. O sırada odadan içeri Helina girdi. Odadaki üç kişi önce birbirine sonra da içeri süzülen kadına şaşkın bir bakış attılar. Helina: - Anlamıyorum Nelin bir anda nereye kayboldu? İzleme odasına gidiyorduk, sadece 3 adım ilerimde yürürken bir anda yok oldu. Sanırım bayılmışım, daha sonra izleme odasına, hatta kafetaryaya baktım ama kimseler yok. Ne oluyor? Ergir Hoca: - Birisi bir şekilde Helinaportal Kaos Makinesini çalıştırmış olmalı. Bunu her kim yaptıysa önceki deneye göre en azından 15 kat daha güçlü bir enerji kullanmış olmalı. Makinelerin çalışmaması da bundan sanıyorum. Hacer: - Haklı olabilirsiniz, ancak enerji miktarının çok daha fazla olduğunu sanıyorum tüm üssün içindekileri yok etmek için bundan çok daha fazlası gerekmez mi? derken bıyıkaltından gülüyordu. Helina: - Biri burada ne olduğunu bana anlatsın endişelenmeye başlıyorum dedi. Hacer, - Kaybolduk ama fazla uzakta değiliz. Sadece milyarlarca alternatif gerçeklikten birindeyiz. Tek yapmamız gereken kendi gerçekliğimizi bulmak. Helina, “Of, söylediğin durum gerçekleştiyse milyar sayısı iyimser bir tahmin olur. Acilen şu aletleri çalıştırmamız gerekiyor” dedi. Diğer iki bilim adamının yanına gidip ne yaptıklarına bakmaya başladı. Saatler süren uğraşları işe yaramamıştı. Tünay içeriden bağırdı. “en azından meşrubat ve bisküvi makinelerini çalıştırmayı becerdim bozukluğu olan var mı?" --- Xantaar üssü terk etmek için soğukkanlıkla nizamiyeye yaklaştı. Biyometrik tarama sistemi göz ve yüz haritasını onaylayıp kapıyı açtı. Nizamiyede görevli dışarı çıkan temizlikçiyi farketti, ancak sistem sorun göstermediğinden birşey yapmadı. Yavaş yavaş uzaklaşan Xantaar belli belirsiz cebindeki tablet PC'ye iki ufak şaplak vurup gülümsedi. Bu defa tüm sistem verileri cebindeki cihazdaydı, üstelik Ergir Hocayı ortadan kaldırma görevi de başarı ile sonuçlanmıştır.

10 Nisan 2009 Cuma

UBUNTU 9.04 Geliyor

Kısa bir süre içerisinde Linux dağıtımı UBUNTU 9.04 çıkacak. Eğer iş bilgisayarlarınızda kullanmak için bir işletim sistemi arıyorsanız deneyin. İsterseniz CD'sini Live CD (Bilgisayarı CD ile açtığınızda yüklenen işletim sistemi) isterseniz Windows üzerinden bilgisayara yüklenen ve kolayca kaldırılabilen şekilde denemek mümkün. Türkçe desteği de bulunuyor. Uzun zamandır gelişmekte olan Linux dağıtımları sadece Linux okuryazarları tarafından yüklenebiliyordu. Artık bu dönem kapandı. Sıradan kullanıcılar da artık bilgisayarlarına Linux kurabiliyorlar. Oldukça sağlam bir yapısı olan UBUNTU otomatik güncelleme özelliğine de sahip. Pek çok donanımı kolayca tanıyor ve destekliyor. Üzerinde gelen yazılımlar içinde resim işleyici, OpenOffice de var. Böylece tüm geçimiş belgelerinize de ulaşıp içeriklerini değiştirmeniz mümkün. İstediğiniz türde bir program bulmak için de tek yapmanız gereken paket yöneticinizden arama yapıp gene onun üzerinden otomatik indirip yüklemek. Takıldığınız zamanlardaysa online destek ve arama makinesi sonuçlarından bulacağınız çözümlerle derdinizi kolayca çözebiliyorsunuz. Eğer oyun oynamak için kullanmıyorsanız son derece güzel bir işletim sistemini bedelsiz olarak edinmeniz çok kolay.Pek çok programından biri de net üzerinden kaliteli müzik dinleyebileceğiniz müzik çalıcı. Nisan 2009'un ikinci yarısında çıkacak olan UBUNTU 9.04 sürümü ise çok daha kısa sürede hazır hale gelecek bir sistem vadediyor. Denemeden ne kadar iyi olduğunu bilemezsiniz! Durmayın ve çekinmeden deneyin. http://www.ubuntu.com

8 Nisan 2009 Çarşamba

Bir Nokta

Evrenin pek de ilginç sayılmayacak bir köşesinde 5-6 milyar yaşında çekirdeği erimiş metaller, orta katmanı magma olan, kırılgan ve geçirgen sayılabilecek yavaş da olsa mağma üzerinde yüzüp duran kıtaları bulunan bir kaya parçası üzerinde yaşıyoruz. Yakınlarımızda yanıp duran, ve bir gün (milyarlarca yıl sonra) gezegenimizi yakıp yok edecek bir yıldızdan hayat alıyoruz. Sayısı ancak tahmin edebileceğimiz kadar çok olan, bizden başka gök cisimleri bulunuyor. Ancak bir kısmını anlayabiliyor, gözlemleyebiliyoruz. Bu arada, denizlerimizin derinlikleri bile tam bilemediğimiz gizemleri barındırıyor. Bulunduğumuz yerden bakıp evrenin başladığı anı görmeye çalışıyoruz. Ancak tek yaptığımız bu değil. Yaşıyor, anlamaya çalışıyoruz. Seviyoruz, nefret ediyoruz. Yaşamaya ve yaşatmaya bazen de kendimizi yok edip öldürmeye adıyoruz. Hikayeler düzüp, sonra bunlara kendimiz inanıyor, peşinden koşuyoruz. Sonra yeni bir hikaye ilgimizi çekiyor, onun yörüngesine çakılıyoruz. Her şeyin son derece karmaşık olduğuna karar veriyor, ardından herşey aslında tekdir yargısına varabiliyoruz. Bilgilerimizi artırıyor, daha da fazlasını bir araya getirip resmin tamamına bakmaya çalışıyoruz. En garibi de bütün bunlar bize son derece sıradan geliyor. (.) bu nokta kadar görünse de belki içerisinde bir dünya saklıdır. Peki uzaklardan bakan bir gözlemci için biz neredeyiz bir bakalım?

28 Mart 2009 Cumartesi

Cep Telefonlarına GPS şart!

Çok yakın zamanda, BBP Genel Başkanı Yazıcıoğlu'nun da hayatını yitirdiği bir helikopter kazasını yaşadık. Kaza sonrasında yer tespiti yapılamadığı için başta içerisinde yaralı ancak bilinci açık bir kişinin bulunduğu helikoptere yaklaşık 50 saatte ulaşılabildi. Peki, şöyle bir düzenleme yapılsa. Bundan böyle, yurdumuzda içerisinde GPS (Küresel Yer Belirleme) devresi bulunmayan cep telefonu girmesi belli bir tarihten sonra yasaklansa. Aynı şekilde bu kararımız dünya çapında yapacağımız girişimlerle yaygınlaştırılsa. Yukarıda resmi bulunan chip kadar küçülen ve girişimimiz sayesinde kısa sürede ucuzlayacak olan devreler sayesinde 112 ya da 155 gibi numaralar arandığında yer bilgisi de otomatik gönderilse de insanlar bu kadar kolay kaybedilmeseler nasıl olur? Öyle aklıma geldi işte (Aslında FriendFeed'de Özer (Wrzl) Dölekoğlu'nun Tweet'ini okuduktan sonra aklıma geldi tam olarak).

23 Mart 2009 Pazartesi

Abilerim Ablalarım Şu Elimde Görmüş Olduğunuz...

Bir zamanlar, İstanbul'a gittiğimde vapurlarda ıvır zıvır satan yaratıcı insanları seyretmeye bayılırdım. Benzeri şeyler artık internet sitelerini izlerken oluyor. Bu sabah koleksiyoncu bir dostumdan gelen maili gördüm önce. Eski, hatta çalışmayan telefonlarımızı kendisine yollamamızı istiyordu. Şimdi de eski cep telefonlarını toplamaya başlayacakmış. Daha önce de Discovery Channel'in dikkatini çekecek düzeyde, dünyanın en ilginç koleksiyonlarını yapan bu arkadaşımın iki sayfasını vereyim hemen. Birincisi uçuş güvenlik kartları koleksiyonu. İkincisi ise jilet-makine-jilet ambalajları koleksiyonu. Youtube'da Discovery Channel'in kendisiyle yaptığı küçük film yeralıyor. Seyredebilmeniz için sayfaya gömdüm (aşağıda). (Alternatif link http://fizy.com/yzCKanDr9vDY) Az önce ise Çinli telefon üreticilerinin ürünlerinin satıldığı Solomobi sitesinde muhteşem bir ürüne rastladım. Elektrikli traş makinesi olan bir telefon. İşte tam benim koleksiyoncu dostumun biriktirmesi gereken ürün diye geçirdim içimden. İşte ürün resmi yukarıda yer alıyor. Cool 758 gerçekten traş edebilir gibi görünüyor. Üstelik çift sim kartı, radyosu, e-kitap okuyucusu da var. Telefonda uzun süreler konuşup kişisel bakımınıza yeterince önem veremediyseniz çevirin bu telefonun alt kısmını koruyucu kapağı açın başlayın traşa. Araba kullanırken sadece telefonla konuşmak size yetmiyorsa, "bir de dikiz aynasına bakarak traş olurum" diyorsanız ne yapın edin, bir tane bu cihazdan edinin. Hemen eksik yönlerini de dile getireyim. Islak traş özelliği olmadığından duşta kullanılamıyor aynı zamanda gene aynı nedenle yüzünüze traş jeli ya da köpüğü sürüp traş olmanız da mümkün değil. Bu nedenle almayı düşünürseniz bu eksikleri göz önünde bulundurmayı ihmal etmeyin! Sevgili koleksiyoncu dostum, bu telefonu görünce ne yapacak bakalım?

22 Mart 2009 Pazar

Geleceğin Medya Alıcıları - 2

Daha önce medya oynatıcıların geleceği üzerine yazmıştım. Gelecek, internet üzerinden alacağı yayınları gösterebilecek ve belki de bunu yaparken mevcut tv, uydu yayınlarını da alabilme özelliği bulunan cihazların olabilir. Daha önce yazdığım yazıda, piyasada satılmakta olan bu tür cihazları incelemeye çalışmıştım. Hemen hemen hepsinin birtakım iyi özellikleri vardı, ancak tabi ki hepsinin de bazı eksik tarafları bulunuyordu. Benzeri bir cihazı daha dün Vatan Bilgisayar'da gördüm kısaca bir araştırma yaptım. Bulduklarımı sizlerle paylaşıyorum. Smartmedia Recorder USB+HDMI 1080i Harici Disk&Media Oynatıcı 1 TB sabit diske sahip. En ilginç özelliği herhangi bir AV kaynağından kayıt yapabilmesi. TV olsun, eskiden kalmış kasetlere kaydedilmiş video görüntüleriniz olsun, anında kaydedip, oldukça yüksek kapasiteli diskinde saklamak hoş olabilir. Anlayabildiğim kadarıyla henüz gelişmesi süren bir teknolojinin ara ürünü gibi bir cihaz. Örneğin HDMI desteği var ama 1080p yani Full HD'yi değil de 1080i formatında çıkış yapabiliyor. Hard diski kendine özgü bir fat32 ile formatlı. İşletim sistemi başka tür formatlanması durumunda medyaları okuyamıyor (benzeri durum, aynı tür cihazlarda rastlanan bir şey). Ethernet üzerinden ağa dahil olabiliyor ama torrent indirme özelliği yok. Mkv uzantılı yüksek sıkıştırmalı dosyaları çalamıyor. Uzaktan kumandası yok. Böyle bir cihazı oturduğun yerden kalkmadan kullanabilmek iyi olabilirdi. Bana sorarsanız görünüm olarak da feci bir tasarımı var. Fiyatı oldukça tuzlu 540 - 600 YL civarında. Eğer 300 TL civarında olsaydı bu haliyle de pek bol miktarda alıcı bulurdu gibi geliyor bana. Bu ürünün gelişmiş sürümünün çok daha iyi olabileceğini düşünüyorum. Ancak bu hali ile de iyi bir müzik, film, dizi ve fotoğraf sunucusu olarak ihtiyaç karşılayabilir. Hele kaydedebilme özelliği benzeri cihazların hiç birinde bulunmadığından dikkat çekiciliğini sürdürüyor. Bir de internetteki servislerden (YouTube, Vuze gibi) anında seyir özelliği de yok. Sanırım bu özelliğin de gelecekte ekli olmaması düşünülemeyecek. Popcornhour hala en iyi olarak ortada duruyor. Bakalım hangi cihaz onu tahtından indirmeyi becerebilecek?

18 Mart 2009 Çarşamba

Helinaportal Kaos Makinesi - Bölüm 3

Ölümün Nefesi Albay Okan, bir an kapıdaki nöbetçi ile göz göze geldi. Uzun bir gece olmuştu. Orta boylu, 40 yaşlarında, küt kesilmiş saçları kısmen kulaklarını örten bayan doktora dönerek, - Ne zaman kendine gelir? dedi. Doktor gözlük camlarının üzerinden bakarak: - Bu kadar dayanıklı olmasa, sanırım çoktan defin hazırlıklarına başlamış olurdunuz. Maruz kaldığı zehir, merkezi sinir sistemini etkilemiş ve geçici felce neden olmuş. Zamanında müdahale edilmeseydi hiç şansımız olmazdı, çünkü felç solunumu durdurmuştu. Getirildiğinde durmuş olan kalbine birkaç kez müdahale ederek yaşama döndürebildik. Kısa bir süre sonra kendisini görebilirsiniz. Doktorun verdiği bu cevap tüm yorgunluğuna rağmen albayın yüzünde bir aydınlanmaya neden oldu. - Türkiye'nin çok önemli bir bilim adamını, benim de bir dostumu kaybetmeme çok az kalmıştı hanımefendi. Sayenizde bu kötü kaderi yendik. Size teşekkür ederim. *** Birkaç saat sonra hastane odasının kapısı açıldı. İçeri giren, sarışın, renkli gözlü, uzun boylu kadının yüzünde endişe vardı. Ancak yatağında doğrulmuş keyifle kahvaltı etmekte olan Ergir Hoca'yı görünce rahatladı. Gülümseyerek, Kuzey Avrupa aksanlı İngilizcesiyle konuşmaya başladı: - Dünyanın beklemediği bir gelişmeye imza attın Ergir, ancak benim asıl beklemediğim seni hastanede bulmaktı. Oysa bu gün İsviçre'dekiler senden bir telekonferans kopartabilmek için beni bile aradılar. Ama tabi üzülsem mi, sevinsem mi bilemiyorum. Sahi, beni bu işe nasıl karıştırdın? Hayatımdan ne zaman tamamen çıkacaksın bilmiyorum be adam. Az daha kendini öldürtüyordun. Senin neyine gerek, karanlık güçlerin ilgisini çekecek buluşlar yapmak? Az daha kalp krizi geçirecektim. Başına gelenleri duyunca gene dayanamayıp bunca yolu boşverip geldim. Ergir Hoca gülümseyerek dinlemekte olduğu kadına: - Helina! Sonunda seni görmek ne güzel. İnan hiç değişmemişsin. Fizik dünyasını karıştıracak bir buluşa adını verdim, sense karşıma geçmiş dır dır ediyorsun. Yanıma gel de, az kalsın postu deldirecek olan eski kocana kocaman bir geçmiş olsun öpücüğü ver bakalım. Kısa bir sarılma faslından sonra. Helina ayağa kalkıp yeniden sorularını sıralamaya hazır bir edayla konuşmaya başladı: - Nasıl oldu da adımın arkasına "kaos" ekledin? Neyse bunu bir kenara bırakalım. Daha önemlisi, bir an önce deneyi yenilemelisin, tanıdığım birini kaybetmek istiyorum! Bu sözlerin üzerine Ergir meşhur gevrek kahkahasını patlattı. Helina: - İçimde bir süre üst seviyede korunacaksın gibi bir his var. Yanına girebilmek için o kadar çok denetimden ve sorgudan geçtim ki. Ancak devlet başkanları bu derece korunur. Aslına bakarsan, şu son bir iki günde gerçekleşenlere bakınca insan bu yaklaşıma hak veriyor. Dünyanın en değerli beyinlerinden biri haline geldin. Sanırım bir kaç gün daha burada kalman lazım. Daha sonra çalışmalarını gözden geçirmen gerekecek. Sakın kıskanıyorum sanma ama neden bu kadar önemsiyorlar bu yaptıklarını anlamıyorum. Ben her ay bir iki kupa düşürüp kırarım, sen yarım bir kupa ile meşhur olmayı hakediyor musun bilemiyorum. Üstelik milyonlarla ifade edilen bir fonu da harcaman cabası. Karşılıklı gülüşmelerle, kavgalı ayrılan eski eşler gibi değil de, eski iki dost edasıyla sohbetleri sürdü. *** Albay Okan, kapıyı çaldıktan sonra içeri girdi. Helina'yı nazikce selamladıktan sonra Ergir Hoca'ya dönerek. - Size bir teklifim olacak. Projenizin geldiği nokta ve olası yeni olayları önleyebilmek için laboratuvarınızı ve ekibinizi, bizim sizleri rahatça koruyabileceğimiz bir yere taşımamız iyi olacaktır. Bu konuda ne düşünürsünüz? Eğer sizin için de uygun olursa hastaneden çıkmadan bu taşınma olayını halledebiliriz. Ergir Hoca: - Albayım, daha birkaç gün önce değersiz bir kupanın yarısını yok ettim diye az kalsın öldürülüyordum. Aslında teknik olarak öldüm de. Bundan sonra yapabileceklerimizi düşünürseniz böyle bir korumaya benim ve ekibimin ihtiyacı olacaktır. Bu arada bu işin sorumlusu kim veya kimler buldunuz mu? Albay Okan: - Bunun üzerinde çalışıyoruz. Dilerseniz daha uygun bir zamanda durumu aktarır bilgilendiririm sizi. diyerek kestirip attı. Kibarca Helina ve Ergir Hoca'yı selamladıktan sonra: - Taşınacak koca bir laboratuvar beni bekliyor. Neyse ki, ekibinizdeki gençler bu işte yardımcı olmaya çok isteklilerdi. Sanırım fazla zorlanmayız. Albay odadan çıktıktan sonra Helina da izin istedi. - Ekipte eksik kalmasın. Ben de adımı verdiğin projeye katkıda bulunabilmek için can atıyorum. Sen bir süre daha dinlen bakalım... dedikten sonra odadan ayrıldı. *** Birkaç yoğun geçen saatin ardından laboratuvardaki tüm malzemeler ve aygıtlar yüklenip kendilerine ayrılan karargahtaki büyük binaya taşındı. Tüm ekip canla başla çalışarak ekipmanı kurup çalışır hale getirdiler. Artık hepsi aynı karargah kompleksinin içerisinde yer alan lojmanlara yerleştiklerinden, dinlenmek için evlerine dağılmaları zor olmadı. Bir sonraki büyük güne hazırlıklar tamamlanmış, Ergir Hoca'nın gelişini beklemek kalmıştı. *** Xantaar, kucağındaki bilgisayarından az önce gelen mesajı içine sindirmeye çalışıyordu. Görevi yerine getirmekteki ustalığına rağmen başarısız olması yetmezmiş gibi, Türkiye'deki tüm güvenlik kuvvetleri kendisini arıyor olabilirdi. Mesajda, görevin kendisinden alındığı, bir an önce Türkiye'den ayrılması gerektiği yazılıydı. Sinirle bilgisayarı kucağından alıp karşıdaki iki kişilk yatağın üzerine fırlattı. Kafasında, "bu kadar kolay değil, bu kadar kolay vazgeçmeyeceğim. Bu iş artık kişisel bir ödeşme meselesi haline geldi" düşünceleri dolaşıyordu. Devam Edecek...

14 Mart 2009 Cumartesi

3G Geç Geldi

Sanıyorum yakın zamanda 3G faaliyete geçecek. Ne derece yayılacak. Ne kadar alternatif oluşturacak hep birlikte göreceğiz. Öncelikle avantajları ve dezavantajları olan bir teknoloji. Tüm radyo frekansı (RF) kullanan teknolojilerde olduğu gibi belli bir takım sınırlamaları var. Ancak taşınabilir cihazlarda kullanılabilmesi gerçekten büyük bir kolaylık. Bakalım gerçekten sıradan insanlar tarafından karşılanabilir bir maliyete ne zaman kavuşacak? 3G kötü yönetim nedeniyle öyle geç geldi ki, başladığı tarihte eskimiş bir teknoloji olacak. Kanaatimce yöneticilerimiz lisanslar için olması gerekenden çok daha fazla bedel aldılar. Oysa lisansdan değil de verilecek hizmetten çok daha uzun zaman elde edilebilecek bir gelir gözlerinden kaçtı. Turkcell ilk ihalede tek başına kazandığı ve o nedenle ihale iptal edildiğinde bu yapılmamış olsa. Lisanslar bedelsiz verilmiş olsa şimdi 3G çoktan kullanılır halde olurdu diye düşünüyorum. Teknoloji ve bürokrasi bir araya gelmesi ve uzlaşması zor kavramlar. Bürokratlar düşünüş yapıları nedeniyle teknolojiyi doğru olarak anlayamıyorlar. Teknoloji artık o kadar hızlı ilerliyor ki. Örnek ortada. 3G'de yaşanan gecikme pek çok şeyi etkiledi. Örneğin vdsl bu yüzden bir yıl geç geldi. Olan, uzun süre yetersiz hizmete fazla ödemek zorunda kalan tüketiciye oluyor. Lisanslar için ödenen gereksiz yüksek meblaları servis sağlayıcılar kimden çıkartacak sizce? Tabi ki kullanıcılardan. Bu durum da daha uzun bir süre içerisinde normal kullanıcıların karşılayabileceğinden pahalıya hizmetin pazarlanması anlamına geliyor. Sizce bu kimin işine yarar? Tabi ki benzeri hizmeti kara hatları üzerinden yapmaya devam eden ve giderek daha da büyük bir kitleye hizmet veren TT'nin! Teknoloji konusunda, kötü yönetilip ceza çektiğimiz yetmiyormuş gibi mali yükünü de biz ödüyoruz. Kimsenin gıkı çıkmıyor. Demek ki herkes durumundan gayet memnun. Alternatifi olmadığı için adsl, gprs için diğer örneklerle karşılaştırıldığında fazladan ödemek zorunda kaldığımız paralara acıyorum. Sanırım bu fazladan ödeme durumu 3G için de geçerli olacak. Kriz bahane ürün ve hizmetlere gereğinden fazla öderiz biz, ahh ne şahane! Akıl sağlığınız, sizinle kalsın.

8 Mart 2009 Pazar

Geleceğin Medya Alıcıları

Artık televizyon yayınlarını izlemek tam bir eziyet halini aldı. Kanal sayısı inanılmaz, ancak neyi nerede izleyeceğinizi bilmek daha zor. Reklam yayınlamak adına normal şartlarda 40 dakika sürecek dizi filmler 130 dakikaya kadar sündürülüyor. Yabancı diziler derseniz, bir sezon geriden izlemekten başka bir şansınız yok. Onlarda da araya sıkıştırılan bir ton reklam izleme zevkinizi katlediyor. İnternet üzerinden erişilen görüntülü materyaller ve tv yayınları erişim hızlarının ve kapasitelerinin artması ile artık daha kolay erişilebilir bir medya ortamı haline geldi. P2P paylaşım sayesinde belli ölçüde içerik evlerde bir şekilde tüketiliyor. Ancak bu tür paylaşılan medyayı indirmek için bir bilgisayar devamlı olarak çalışmak zorunda. Üstüne bir de indirdiklerinizi salondaki LCD TV'de izlemek için bir sürü zahmet çekmeniz gerekir. PC'nizi TV'ye bağlamak gibi zor çözümler nedeniyle pek de uygulanabilir olmayan birtakım bağlantı yollarını gerçekleştirmek giderek kolaylaşıyor. Kişisel medya oynatıcıları ve sunucularının yakın geçmişine bir göz atalım. Öncelikle üzerinde kendi sabit diskini taşıyan oynatıcılar boy gösterdi. İzlenecek medya usb arabirimi üzerinden bu depolama aygıtlarına aktarılıp daha sonra TV'den izlenebiliyor. Bu aygıtlara zaman içinde ağ bağlantısı ve hatta kablosuz erişim imkanları eklendi. Ardından HD yayın izletme kapasiteleri ortaya çıktı. Buna iyi bir örnek Mvix medya oynatıcılarıdır. Bundan iki sene önce ilk defa gördüğümde hemen hakkında blogumda yazdığım bu aletler şimdilerde oldukça geliştiler. Ancak belirgin olarak eklenen en önemli özellik nedir, derseniz: Yüksek çözünürlük, yani 1080i Full HD denen yüksek kaliteli görüntü izletebilmesi. Şeklinde bir cevap alırsınız. Bunların yakın gelecekte kendi TV alıcılarını içeren ve TV'den direkt kayıt yapabilen modellerinin çıkabileceğini öngörmek pek kehanet olmaz sanırım. Tabi tutarlar mı, bilinmez. Ancak bu cihazlar ne yazık ki halen bir bilgisayara ihtiyaç duymaya devam ediyorlar. P2P kaynaklarından medyanızı indirip bu cihazlara aktarıp izleyebiliyorsunuz. Dolayısıyla birşeyler eksik kalıyor. Bilgisayarınız da durmadan dosya indirmek için çalışıp duruyor. Mvix firması da durumun farkına varmış olacak ki bu ihtiyacı da karşılayan bir çözüm üretmişler. Ne yazık ki, yukarıda gördüğünüz şık cihazda değil, başka bir üründe çözüm alıcıların beğenisine sunulmuş. Yanda gördüğünüz tombul şey bir bilgisayara ihtiyaç duymadan ağınızdan internetteki torrent kaynaklarına ulaşıp medyaları indiriyor ama bu defa da oynatmak için bir üstteki cihaz gibi bir oynatıcıya ihtiyacınız var. Anlayacağınız oynatmaya az kalmış. Aslında Linux bazlı bir işletim sistemi olan müthiş bir cihaz. Evde her türlü server ihtiyacınızı (samba) kolayca karşılayabildiği gibi içinde php ve mysql desteği bulunan Apache web serveri bile var. Tabi ki ftp de. İyi güzel de mp3 dinleyip dizi falan seyretmek istiyorsanız tüm bu süper özellikler ne işinize yarar ki? Tamam, dışarıda barındırdığınız fazla trafiği olmayan websitelerinizi eve taşımaya yarar ama evdeki internet trafiğinizi web sunucuya adamak da pek rasyonel değil... Üstelik 250 dolar fiyatı da cabası. Demek ki Mvix'lerin alacakları bir miktar daha yol var. O yol da iki cihazı bir araya getirip boyut ve fiyatı düşürmek kuşkusuz. Biraz araştırınca Çinlilerin bu aygıtın ucuzunu ve fazlalıklarından arınmış hafif bir sürümünü yapmış oldukları anlaşılıyor. Üstelik 43,42 dolar fiyatla satıyorlar. Muhtemelen aynı görevi bir şekilde yapabilen bir cihazdır. Yani bu da bir Nas (Network-attached storage - ağa bağlı saklama) cihazı. Usb üzerinden bağlayacağınız sabit disklerinize torrent dosyalarını indirip saklıyor. Daha sonra da ağınızdan bu dosyalara erişebiliyorsunuz. Düşük bütçeli kullanıcılar için kabul edilebilir bir çözüm. Çünkü minnacık cihaz evde gürül gürül çalışan bir pc'den kurtarıyor sizi. Tabi bunda da bir gösterici bulunmuyor. Bu durumda bir de bağlayacağınız sabit diskli medya göstericiye ihtiyacınız var. Neyse ki onun da fiyatı 100 doların altında görünüyor. 57.98 dolara onu da edindiniz mi sisteminiz tamam demektir. Ancak ben gene de birşeyler eksikmiş gibi hissediyorum. Bilmem siz ne dersiniz? Öncelikle bu yandaki cihazın hdmi değil, component çıkış var. Bu da tek kablo yerine 6 adet kablo ile sesi ve görüntüyü taşıyabileceğiniz anlamına geliyor ki, kulağa ve tabi yapınca göze de pek hoş gelmiyor. Fiyatı biraz artırıp 100 doların üzerine çıktığınızda ise gene aynı Çin'li sitede bir gömlek daha üste çıkan ve bu defa hdmi çıkışı da destekleyen bir model (solda) karşımızda arzı endam etmeye başlıyor. Ancak bu sadece bir gösterici. Kendi başına P'P indiremiyor. Örneğin ".mkv uzantılı dosyaları çalabiliyor mu?" gibi sorularınız da olumlu yanıt bulamıyor. Anlıyoruz ki; henüz emekleme döneminde olan ve talebin yönlendirmesini henüz fazla sindirememiş Çinli üreticiler tam istediklerimizi karşılayan bir ürünü geliştirememişler. Aslında bu yazıyı yazarken varlığını bilmeme rağmen Türkiye'de satılan Western Digital Media Playerinden bahsetmeyi unutmuşum. Yukarıda bahsettiğim medya playerler göre biraz daha iyi bir aygıt. Şimdilik bir iki sorunu var. Bunlar alt yazılarda Türkçe karakter desteği henüz hazır olmadığından bir sonraki firmware kadar alt yazı sorunu yaşayabilirsiniz. Bir de bazı yüksek çözünürlüklü dosyaları oynatırken takılabiliyormuş. İki adet usb girişi ve hdmi çıkışı bulunuyor. Ethernet erişim imkanı yok, Nas özelliği de yok dolayısıyla. Sadece bir oynatıcıya ihtiyacınız varsa işinize yarayabilir. Daha fazla sözkonusu (resimlere tıkladığınızda ilgili sitelere ve ürünlere ulaşabilirsiniz) siteyi eşelemeyip, askerlik arkadaşım Kamuran'ın bulduğu ürüne geçiyoruz. İşin garip yanı, dünyanın olmadık yerlerinde arayıp bulamadığımız ürün ülkemizde satılıyor. Popcorn Hour A-110. Özellikleri oldukça fazla ama dilerseniz sitesine gidip nasıl olsa incelersiniz diye benim gözümde önemli olan niteliklerinden bahsedeceğim. Öncelikle ister dışarıdan ister içine sabit disk bağlanabiliyor. İçine 2,5 veya 3,5 inch disk takabilirsiniz. Laptop diskleri yani 2,5 inchlik olanlar diğerlerine göre daha az enerji tüketip daha az ısı ve titreşim ürettiklerinden tercih edilebilmeleri çok önemli bir özellik. Üzerinde Linux türevi bir işletim sistemi ve Nas barındırıyor. Ek olarak torrent için kendi client yazılımı var. Dolayısıyla güzel güzel p2p yapabiliyor ancak içine sabit disk takmanız gerekiyor bunun için dıştan takma diskle yapmıyor bunu! Her türlü uzantıya sahip dosyayı çalabiliyor. Ek olarak YouTube, Veoh, Videocast, DLTV, Cranky Geeks, Bliptv, PodfinderUK, Vuze, Break Podcast, Revision 3, CNN vb. pekçok servise de direk bu cihazın uzaktan kumandası ile ulaşılabiliyor. Kimbilir belki de bir gün Televidyon yayınlarını bile izlemek mümkün olur bu cihazdan. Bağlanılabilirlik açısından da oldukça esnek. En önemlisi hdmi çıkışı mevcut (1080i full HD). 5+1 sayısal çıkışı da unutulmamış. Fiyatı oldukça tuzlu ama rakipsiz olmasının bunda önemli bir payı olsa gerek. 275.42 dolar +KDV fiyat etiketiyle sitesinden alınabiliyor. Bence bu tür bir ihtiyacı olan için biçilmiş kaftan. En önemli eksiği kablosuz ağ bağlantısı olmaması. Bu yüzden televizyonunuzun yanına kadar ethernet kablosu çekmenizi ya da bir kablosuz erişim noktası (80 dolar civarında) alıp yanına koyup ethernet çıkışını bu cihazla irtibatlandırmanızı gerektirecek. Belki bir sonraki sürümde üzerine ekleyiverirler kablosuz erişim de dert olmaz. Bir diğer eksiği de ne indirdiğinizi çok merak eden bazı siteleri engelleyen bir özelliğinin bulunmaması (safepeer gibi). Bence geleceğin alıcıları bunun gibi cihazlar olacak. Bilgisayar bu tür cihazların içine girmiş olduğundan belki de bilgisayara hiç ihtiyaç duymadan çok daha az harcama yaparak bu tür cihazları alıp, kullanmak pek çok izleyiciye yeniden istediği programı, diziyi, podcastı istediği zaman izleme özgürlüğü tanıyacak, hatta reklamların zulmünden insanları kurtaracak. Böyle bir durumda yayın kuruluşları belki de doğrudan pazarlama yöntemiyle ürünlerini bu tür cihazlar üzerinden sadece seyredenlere makul bir fiyattan ve sadece seyrettikleri an pazarlayıp gelir elde edecekler. Hatta belki reklam verenler, çok daha iyi nokta vuruşu yapabilen reklamlarını gene bu kanaldan bu defa ödeme yapmak istemeyen kullanıcılara ulaştırabilecekler. Bu durumda yerel yayıncılık sınırları da ortadan kalkmış olacak. Örneğin arap ülkeleri Türk dizilerini bu yolla rahatça seyredebilercekler. O ülkelerin reklam verenleri de, kaynak ülke yayıncısı olan Türk firmalarına kendi reklamlarını yayınlatıp ödemelerini direkt kaynak yayıncıya yapacaklar. Ne dersiniz olur mu? Bence olur. Üstelik alışageldik yayıncılık anlayışına da radikal bir değişiklik getirerek internet üzerinden yayın olur. Buna hazırlık yapacak medya kuruluşları kuşkusuz uzun dönemde kazananlar olacaklardır. Bu hazırlık içinde olan ülkemiz yayıncılarının akıllıca bir hareket halinde olduklarını düşünüyorum. Görüntüsüz ve müziksiz kalmayın.

Gerçek ve Hakikat

Hakikat kırılgandır ve kişiden kişiye değişir gerçekse nispeten daha sağlam bir kavramdır. Örneğin kapalıyken televizyonun kumandasının açma...