22 Temmuz 2013 Pazartesi

Öldüğünüzde Sosyal Medya Hesaplarınız Ne Olacak?

 
Cennete gitmeyi herkes ister ama kimsenin acelesi yoktur. Umarım sağlıklı, uzun ve mutlu bir hayat yaşadıktan sonra, kaçınılmaz sonla yüzleşiriz. Peki hayattan istemeden de olsa koptuktan sonra, sosyal medya hesaplarınız ne olacak hiç düşündünüz mü? 
Merhaba,

Ölümsüzlüğün anahtarı belki de arkanızda bıraktığınız eserlerinizdir. Bir başka bakış açısından da, geleceğe sizi ve fikirlerinizi ulaştıracak olanlar yetiştirdiğiniz nesillerdir. Ölümü aşmak ve ötesine geçmek belki de böyle mümkün olur.

Peki siz bu dünyadan göçtüğünüzde, hala açık kalıp, hayatını sürdürecek olan sosyal medya sitesi abonelikleriniz ne olacak? 

Mesela İnternet'deki Facebook durum güncellemelerinizi siz öldükten sonra kimsenin okumamasını, hesabınızın kapanmasını isteyebilirsiniz. Ya da Twitter'daki girişlerinizin silinmesi gerektiğini düşünebilirsiniz. Linkedin hesabınızda hala iş arıyor olarak görünmeniz de öldükten sonra pek hoş olmayabilir. 

"Aman canım, ben öldükten sonra İnternet'teki ıvır-zıvırımdan bana ne?" diye düşünüyorsanız sorun yok tabi. Ancak öldükten sonra bu içeriklere ne olacağı, sizi ilgilendiriyorsa ne olacak? Tabi bir de arkadaşlarınızı her yaş gününüzde uyaran Facebook sizin çoktan gittiğinizi bilmediği için bu yaşgünü hatırlatmalarına da devam edecektir. En azından arkadaşlarınızı üzebilecek bir durum bu.

Bu sevimsiz gerçeğin, İnternet açısından bazı yansımaları var. Facebook, Twitter, Linkedin vs. sitelerdeki üyelikleriniz öyle kalacak, siz hortlak gibi bir süre daha arkadaşlarınıza zaman zaman görünecek misiniz? Ya da kişisel siteniz, blogunuz ne olacak? 

Siz öldükten sonra bunlarla bir yakınınız ilgilenip gerekeni yapsa fena olmaz, öyle değil mi? Ama hepimizin bu işleri çekip çevirecek bir yakını olmayabilir. Blog eğer bir alan adı üzerinden ulaşılan türden ise alan adı ödemenizi yapmadığınızda kısa sürede alan adı erişimi kapanacağından ya da hosting şirketi, yine ödeme gecikmesi nedeniyle sitenizi erişime kapattığında sorun kalmaz. Tam tersine kapanmasını istemediğiniz durumda da bu dünyadan birilerinin yardımına ihtiyacınız var.

Blogger ve benzerlerindeki içeriğiniz daha uzun yıllar orada kalıp okunabilir olacaklardır. Tabi öyle kalmasını da tercih etmek size kalmış. Siz göçüp gittiniz diye eserlerinizin de yok olması gerekmez.  

Bizde sanal dünya ile ilgili işlerde vasiyet müessesi pek ciddiye alınmadığı için bu konuda yardımınıza koşacak ülkemiz çıkışlı bir site yok. Oysa yabancı siteler aracılığıyla sayısal vasiyet bırakma imkanınız var.

Yurt dışında, siz öldüğünüzde bu durumu anlayıp gerekli işlemleri yapabilecek siteler bulunuyor. http://ifidie.org/, http://www.deadmansswitch.net hemen ilk akla gelenler. Bu siteler resmi olmasa da size bir şey olursa, yakınlarınıza ulaştırmak istediğiniz içeriği ya da vasiyeti oluşturmanıza yarıyor. Siteler size ulaşamadıklarında bu içeriği sizin istediğiniz kişilere ulaştırıyor. Böylece bir anlamda vasiyetinizi sanal ortamda bulunduruyorlar.

Facebook için de benzeri uygulama var. "If I Die" yani "Ölürsem" Facebook uygulaması da facebook içerisinde uygulamalar kısmında araştırılıp bulunabilir. 

Bu siteler ve uygulamalar bu işi basit bir şekilde halletmenize imkan tanıyorlar. Ne yazık ki sadece İngilizce dilini destekliyorlar. 

Örnek olarak verdiğim sitelere ya da kendi bulduğunuza kaydolup, öldüğünüzde istediğiniz bir, iki kişiye dağıtılacak bir mesaj bırakabiliyorsunuz. Dilerseniz tüm kayıtlı olduğunuz sitelerin şifrelerini, bilgisayarınızın yönetici şifresi vs. Kısaca geriye ne bırakmak istiyorsanız onu o mesaja ekleyebiliyorsunuz.

Siteler sizin yaşadığınızı kontrol için periyodik olarak mail gönderiyor ve cevaplamanızı bekliyorlar. Belirlediğiniz süre içerisinde sizden cevap alamadıklarında mailinizi ulaşmasını istediğiniz mail adreslerine yolluyorlar. 

Hayatı devamlı tehlike altında olan ve öldüğünde bundan kamuoyunu bilgilendirmek belge vb. şeyleri açıklamak isteyenler de bu yöntemi kullanabilir tabi! Bu da başka bir yönü.

Böylece mesela sizi doğum günlerinizde sadece Facebook'dan kutlayan arkadaşlarınız, ölmüş insanın doğum gününü kutlayıp, aile bireylerinin de asabını bozmamış olurlar.   

Sevimsiz, ama bir şekilde halledilmesi gereken durum için bir kaç alternatif önermek istedim. Ömrünüz uzun, günleriniz dolu dolu olsun.

İyi günler dilerim.

19 Temmuz 2013 Cuma

Akıllı Televizyon İster Misiniz?



Piyasada satılan pek çok ince panel televizyon artık akıllı. Peki ya sizin elinizde bu TV'lerin yaptıklarını yapamayan sade bir LCD ya da Plazma TV varsa onu akıllandırmak güzel olmaz mı? Bakalım nasıl yapılır?
Merhaba,

Akıllı televizyonlar, içerisine bilgisayar gömülmüş cihazlardır. Bilgisayarlar eskisine göre çok küçüldüler. O nedenle fazla yer kaplamadan bir televizyonun içerisine de konulmaları zor değil. Üreticiler, yeni televizyonların içerisine böyle çok çekirdekli ve video hızlandırıcı işlemci içeren mini bilgisayarları yerleştiriyorlar. Böylece evinize hem televizyon hem de bilgisayar almış oluyorsunuz.

Akıllı televizyonlar görüntülü görüşmeler yapmanıza, mail okuyup-yazmanıza, oyun oynamanıza, Youtube ve benzeri sitelerde görüntüleri izlemenize, İnternet'te gezinmenize ve yüklenebilen pek çok uygulama ile daha başka işlevlere sahip olmanıza imkan tanır. Ayrıca, dışarıdan takılan sabit diskler ve usb belleklerin içerdiği filmleri oynatabilir, müzikleri çalabilir, resimleri gösterebilir. Yine usb üzerinden takılabilecek kablosuz bir klavye fare seti ile kullanmak ve yazı yazmak son derece kolaylaşabilir. DLNA denilen ve multimedya içeriğinin ağ üzerinde paylaşılmasını kolaylaştıran bir sisteme de sahip olan bu cihazlar o anda ağınıza bağlı bilgisayarlar ve DLNA destekleyen cihazlar üzerinden başka bir bağlantı olmadan film, müzik, fotoğraf gösterebilirler.

Smart TV olarak satılan bu televizyonlar için son derece esnek bir kullanım imkanının bulunduğu ortadadır. Peki elinizde bu kadar akıllı bir TV yoksa ya da yeni aldığınız televizyon bu işleri yapamıyorsa ne yapılabilir?

Özellikle Çin menşeli web mağazalarında bu işlevlerin tamamını televizyona kazandırabilecek HDMI üzerinden TV'ye bağlanan küçük bilgisayarlar 120-200 TL bedelle satılmaktadır. dx.com, aliexpress.com gibi siteler hemen ilk anda akla gelenler. Bu cihazlar genellikle 2, bazen de 4 çekirdekli işlemcisi olan son derece hızlı ve görüntüleri hızlandıran görüntü işlemcilerine de sahipler. İşletim sistemleri Android olup Google Play mağazasında çoğu bedava sunulan uygulamaların neredeyse tamamını çalıştırabilirler. Kablosuz ev ağınıza bağlanabilen bu cihazlar için fazla bir kablo karmaşasına da gerek yok.

Google Tv Player ya da HDMI Android TV Dongle olarak arattığınızda bulabilirsiniz.

Ülkemizde akakce.com sitesinde "Android HDMI" olarak aradığınızda bulabilirsiniz.

Bir gün küçücük bir bilgisayarı televizyona bağlayıp her türlü bilişim ihtiyacımızı karşılayabileceğimizi, geçmişte söylenselerdi "acaba Sinclair ve Commodore günlerine mi dönülecek yeniden?" diye ister istemez düşünürdüm ama olan durum buna çok benziyor doğrusunu isterseniz.

Dizimiz devam edecek.

İyi günler dilerim.

17 Temmuz 2013 Çarşamba

Bulutta Evrak Depolayın


Hiç bir şeyi atamayanlardan mısınız? Peki, bütün sakladığınız dokümanlarınızı sayısallaştırıp bulut üzerinde saklamaya ne dersiniz? Laf aramızda, atın kurtulun hepsinden. Kağıtların esiri olmayın!
Merhaba,

Depolama için en başlarda disketler vardı. Daha sonra disketlerin yerini CD'ler aldı. Her ikisi de uzun süre işimizi gördü. Taşınabilir diskler çıktığında, durum biraz değişti çünkü depolama alanı inanılmaz miktara artmıştı. Ancak bir süre sonra taşınabilir disklerin aslında çok zor taşındıkları görüldü. Teknoloji yine imdada yetişti ve usb bellekler yeni depolarımız oldu. Tam alışmışken usb belleklere, bulut depolama diye bir kavram, yanımıza hiç bir şey almadan her yerden belgelerimize erişme imkanını sağladı.

Evrak, arapça varak (kağıt yaprak) çoğuludur. Gerekli evrakı saklamak işinize yarayabilir. Ancak ev ortamında giderek size gerekli gelen tonlarca kağıdın arasında toz, kir içerisinde kalmışsanız durum hem siz hem de sizinle birlikte yaşayanlar için zor olabilir. Eğer söz konusu olan birkaç klasör ise tabi ki sorun yok, ancak evrak saklamak için, bir ya da bir kaç odanızı feda ediyorsanız sorunun boyutu çok ciddi olabilir. Böyle bir durumda atmaya kıyabilirseniz o size göre değerli kağıtlarınızı hepsini sayılaştırıp İnternet'te saklamanız mümkün. Üstelik kategorilere ayırabileceğiniz için bu sakladıklarınızdan lazım olanlara her istediğiniz zaman ulaşabilirsiniz.

Öncelikle eğer odalar dolusu sakladığınız öte beri varsa, bunun bir fotoğrafını çekin. Bir süre sonra fotoğrafı inceleyin. Pek çok gereksiz, işe yaramaz öte beri görüyorsanız, onları toplayıp çöpe yollamanın zamanı gelmiş olabilir.

Eğer akıllı bir telefonunuz ya da tabletiniz varsa, belki farkında değilsiniz ama aynı zamanda bir doküman tarayıcınız da var. Google'ın Drive özelliği sayesinde 15 GB kadar bir alan emrinizde. Buraya dünyalar sığar. Android ya da iPad tabletinize, telefonunuza Google'ın Drive uygulamasını indirin.

Bu uygulama fotoğraf kamerasını kullanarak dokümanları tarar ve onları pdf yani neredeyse endüstri standardı haline gelmiş bir formatta saklar. Ayrıca bunu İnternet'te Google'ın size ayırdığı alana yükler. Böylece, depoladığınız o kağıda artık ihtiyacınız kalmamıştır. Yeniden değerlendirmek için kağıt toplayan bir yere bırakabilirsiniz. Belki tüm bu tür kağıtları tarayıp depo alana göndermek ve onları türlerine göre ayırmak zor gelebilir ama sadece bir kez yapılacak iş.

Google+ fotoğraflar kısmında 2048*2048 piksele yani yaklaşık 4 megapiksele kadar fotoğraflar limitsiz olarak yüklenebiliyor.

Box.com eğer Drive kullanmak istemezseniz güzel bir alternatif olabilir. Box'un da uygulamasıyla akıllı cihazınıza evrakı fotoğraf olarak yüklemek ve adını istediğiniz gibi belirlemek mümkün. Böylece aradığınızda kolayca bulmanız da olası. 5 GB alanı gözünü kırpmadan sistemlerine kayıt olanlara bedavaya veriyorlar. Bu da iyi bir alternatif. Aynı zamanda ses, görüntü de aynı şekilde anında uygulama üzerinden kaydedilip bulut depo alanına yüklenebiliyor. Fazladan özellik göz çıkartmaz sanırım.

cx.com da bulut depolama hizmeti veriyor. Hiç de azımsanmayacak bir 10 GB bedava alanı kaydolduğunuzda emrinize veriyor. Uygulaması, isterseniz çektiğiniz fotoğrafları doğrudan bulut alanınıza yükleyebildiği için uygulamayı çalıştırıp belgelerinizin fotoğraflarını çekmeniz onların otomatik olarak depolanmaları için yeterli oluyor.

Daha pek çok depolama çözümü mevcut. Mesela, 1 TB bedava fotoğraf depolamanıza imkan sağlayan Flickr.com ya da bu işleri ilk başlatanlardan dropbox.com da alternatifler arasında. Ülkemizden bir servis isterseniz TTNET kullanıcıları için 20 GB alanı bedava sağlıyor.

Bir keresinde bir yerde okumuştum. Eğer 6 ay herhangi bir eşyaya elinizi sürmüyorsanız onu atabilirsiniz diyordu. Hadi, bir yıl yapalım bu süreyi. Gereksiz öte beriden kurtulmak yaşam kalitenizi artıracaktır. En azından, tozundan kirinden kurtulmak bile, bir adımdır.

Gelin, özenle sakladığınız o kağıt yığınlarını sayısallaştırıp, kurtulun onlardan. Yaşam alanınızda değil, bulut sürücülerde yer işgal etsinler.

Bütün bu sayısallaştırdığınız içeriği her ihtimale karşı bir usb bellek ya da taşınabilir sabit diskte, en azından bilgisayarınızda da bir yerde tutmanızda veya birden fazla bulut depoya aynı dosyaları yedeklemenizde büyük fayda var.

Limitsiz depo alanını sağlayan justcloud.com ise diğerlerinden biraz olsun ayrılıyor. iPhone, iPad, Android, Blackberry için uygulamaları mevcut. Sanırım tam kirli çıkınlara yarayacak bir hizmet sundukları, ne dersiniz?

Bu programda pek çok site adresi verdim. Bu programa ve dolayısıyla verilen linklere burcakcubukcu.com adresinden ulaşabilirsiniz.

Dizimiz devam edecek,

İyi günler dilerim.

15 Temmuz 2013 Pazartesi

Blog Açmalı mı?



Blog, yani günlük yazmak, kimilerine göre çoktan modası geçmiş boşuna bir uğraş. Oysa blog içeriğini sizin belirleyip, doldurduğunuz üstelik kolayca bir arada tutup, kontrolü sizde olan bir ortam. Dolayısıyla modası olmaz. Peki bir blog açmalı mı? ve Blog türleri nelerdir?
Merhaba,

İstatistiklere bakılırsa 200 yıl önce dünya nüfusu 1 milyar kadarmış. Günümüzde ise Facebook kullananların sayısı bu rakamın üzerinde. Sosyal medya kullanımı bu kadar artmışken, sosyal medyada kendi ürettiğiniz içeriği paylaşmak ve okunurluğunu artırmak için yine sosyal medyayı kullanmak mümkün. Blog sosyal medyada ilk öne çıkan kavramlardan biridir.

Peki blog nedir?

Blog, yazmak için bir günlüğün kağıttan sayfaları yerine, İnternet'in sağladığı imkanlardan birini kullanarak sanal dünyaya not düşmektir. Niteliği gereği, bir tür dışavurumdur. İsterseniz başınızdan geçenleri anlatırsınız, isterseniz aklınıza gelen bir konuyu ele alan denemeler yazarsınız. "Nasıl yapılır?" türü bilgilendirici içerik oluşturabileceğiniz gibi dilerseniz moda, yiyecek-içecek, gezi, bilim, spor, teknoloji, ana-babalık, kültür-sanat benzeri konulara uzmanlaşan bir blog yazabileceğiniz gibi, aklınıza gelen her şeyi paylaşabildiğiniz bir blog mümkündür.

Kendimce bir sıralama da yapayım istedim. Buna göre:

Blog türleri:
Kişisel
Kurumsal
Topluluk

Blog tipleri:
Yazılı
Fotoğraflı
Görüntülü
Karma
Tematik

Peki blog açmak için ne yapmalı? Pek çok blog servisi veren yer var. Bunlardan birini amacınıza göre seçebilirsiniz. Genellikle herhangi bir harcama yapmadan bir blog servisi açabilirsiniz. Eğer yeterli trafik alabilirseniz, reklamlar yoluyla üzerinden para bile kazanabilirsiniz. Ancak hemen söyleyeyim, öyle büyük bir gelir düşü görmeyin.

Blogger, kolay kullanımı ve bedelsiz blog hizmeti vermesi nedeniyle benim favorim. İsterseniz kendi alan adınızı yine sistem üzerinden alıp, yıllık 10 dolar gibi bir bedel karşılığı blogunuzu kendi alan adınızla yayınlama imkanı olduğundan daha da çok beğeniyorum. Aynı hizmeti tumblr, wordpress gibi başka blog siteleri de veriyor.

Sadece resim çekip yayınlayayım, belki altına bir iki satır bir şey yazarım diyorsanız. Yine pek çok farklı alternatif var. Flickr, Tumblr, Instagram bu kapsamda düşünülebilir. Bir fotoğrafla, sayfalar dolusu yazı ile ifade edilebilecekleri aktarabilmek mümkündür. Bu itibarla fotoğraf günlüklerini de kapsam içerisinde tutmak doğrudur.

Görüntülü-sesli blog için video servislerinden birini kullanmak mümkündür. Youtube gibi bir yerde kendi kanalınızı açıp görüntü ve sesinizi, isterseniz kaydedip düzenledikten sonra, dilerseniz anında bilgisayarınızın ya da telefonunuzun mevcut kamerası üzerinden siteye yüklebilirsiniz. Yazmaktan çok, konuşmayı seviyorsanız görüntülü bir blog tutmak farklı bir çözüm olabilir. soundcloud.com gibi bir yerde Sadece sesli bir blog tutmak da mümkün.

Yeni medya kendini ifade için kullanıcılara değişik alternatifler sunuyor. Kendinizi ifade etmek ve görüşlerinizi arkadaşlarınızla paylaşmak için pekala Facebook, Twitter gibi sosyal medya ve mikro blog servisi yapan yerleri kullanabilirsiniz. Ancak Blog ile karşılaştırıldığında bu tür servislerde oluşturduğunuz içerik çok daha çabuk tüketilip eskiyecektir. Bloglarda yazdığınız içerikler ise eğer birilerinin aradığı bilgileri sunuyorsa, uzun zaman ziyaret edilecek, sadece arkadaşlarınız ve tanıdıklarınız tarafından değil, tüm İnternet kullanıcılarına görünür olacaktır. Blog içeriğinin derli toplu olacağını da unutmamak gerek. Dilediğinizde içeriğinizi tamamen yedekleyip başka bir servise taşımamız bile mümkün olduğundan buralardaki içerik her zaman sizin olacaktır.

Kimi kullanıcılar kolay erişilebildiği için Milliyet Gazetesi'nin Milliyet Blog'unu kullanmaktadır. Bu da bir seçenektir. Burada yazılarınız ilginçlikleri ile orantlı olarak sıradan bir blog servisine göre başlangıçta yoğun trafik alabilmektedir. Bu size ve ortamı sağlayan Milliyet Blogu için okur trafiği olarak karşılıklı faydalı olur. Ancak içeriğin kolay idare edilemediğini de belirtmek isterim. Trafik için faydası olacağını düşünüyorsanız Hürriyet Gazetesinin Yazar Kafe sitesi de içeriğinizi kategorize ederek öne çıkardığından okunurluğunuzu artırabilir.

Eğer yazı yazmayı, fotoğraf çekmeyi, konuşarak paylaşmayı seviyorsanız ve bunu bir maraton gibi sürdürebileceğinizi düşünüyorsanız bir blogunuz olsun. Düşünceleriniz ve paylaştıklarınız size belki "çok satan" eser kadar ün getirmez ama bir şeyleri değiştirmek, birilerinin aradıkları bilgiyi sunmak, insana güzel tatmin duygusu verir.

Özetle: Blog açmak istiyorsanız, hiç durmayın açın.

Dizimiz devam edecek.

İyi günler dilerim.

12 Temmuz 2013 Cuma

Akıllı Telefonlardan Hangisini Seçmeli?

Tatile cebinde yeni bir akıllı telefonla gitmek isteyenler için çok sayıda yeni seçenek var. Peki, beklentilerinize en iyi cevap veren ürün hangisi?

Akıllı telefon seçenekleri artarken ,”hangisini almalı?” sorusunun yanıtını bulmak da zorlaşıyor. Hangi akıllı telefonu seçeceğinize kolayca karar vermeniz için Teknolog öne çıkan modelleri inceledi.

Samsung Galaxy Note 2

Phablet sınıfı telefon-tablet karışımı cihazların ortaya çıkmasına imkân veren Galaxy Note’un üzerinden bir yıl geçtikten sonra yeni nesil Galaxy Note 2 kullanıma sunuldu. En baştan itibaren biz de dâhil çok sayıda kullanıcı böyle büyük bir cihaza karşı gelmiş ve kimse almaz demiştik ama aksine epey ilgi gördü ve başarıdan ötürü yeni model geliştirildi. Sadece boyutlarıyla fark yaratmayan Note serisinin sembolik eklentisi akıllı ve kullanışlı S Pen kalemi. Galaxy Note’u çok büyük ve taşınmaz bulduysanız bir kez daha düşünün. Yeni Galaxy Note 2’de boyutlar 151,1 x 80,5 x 9,4 mm, yani az fark da olsa ilk modelden daha büyük ama fark edilecek bir oran değil. Boyut farkının abartılı olmamasının nedeni ekran boyutunun 5,3 inç yerine 5,5 inç olması. Ciddi bir değişim yok ve HD 720p çözünürlükle devam ediliyor ama Super AMOLED panelde Pentile yerine RGB dizilim kullanılıyor. Sonuç olarak görüntü kalitesi daha da iyi seviyede.

Samsung Galaxy S4

Milyonlarca kişiye ulaşan Galaxy S serisinin 2013 modeli Galaxy S4 ile çıta bir kez daha yükseliyor. Samsung, bu modelle birlikte ilk kez Full HD 1080p Super AMOLED ekran sunmayı başarıyor ve rakiplerinin gerisinde kalmıyor. Aynı zamanda ilginç biçimde sekiz çekirdekli Samsung Exynos 5410 ve dört çekirdekli Snapdragon S600 içeren iki ayrı modelin üretimi gerçekleşiyor. Türkiye’de satılacak modelde Samsung üretimi Exynos 5 Octa 5410 işlemci yer alıyor. 2 GB RAM ve Full HD 5 inç Super AMOLED ekran da hesaba katılınca en iddialı akıllı telefonlardan biri ortaya çıkıyor. Bu kez daha da sağlam olan Gorilla Glass 3 cam tercih edilmiş. Samsung Galaxy S4’ün rakipleri kıskandıran bir diğer özelliği microSD kart yuvası içeriyor olması ve bataryanın değiştirilebilmesi.

Apple iPhone 5

Her yıl düzenli olarak gerçekleşen yeni nesil iPhone duyurularından sonra kullanıcıların heyecanla geri sayıma başladığını söylemek mümkün. Önceki iPhone 4S modeliyle sunulan az sayıdaki yenilikten sonra Apple’ın iPhone 5 ile bir kez daha büyük ses getirmesi gerekiyordu. iPhone 4S’e kıyasla ağırlığı %20 azalarak 112 grama inen iPhone 5 inanılmaz derecede hafif. Aksine ekran genişliği ise artık 3,5 yerine 4 inç ve uzunluk daha fazla. Ekran daha büyük olsa da genişlik korunuyor ve artan yükseklikle çözünürlük 960 x 640 pikselden 1136 x 640 piksele çıkıyor. Sonuç olarak çözünürlük 720p HD değerine bile ulaşmıyor.
Malzeme kalitesi ve işçilik anlamında çok iyi durumda olan iPhone 5’te antenle ilgili sorunlar geride kalmış durumda. Değişen iç yapıdan ötürü 3,5 mm kulaklık fişi alta taşınmış ve 30 iğneli bağlantının yerini yeni nesil ince Lightning portu almış. Çok sayıda aksesuarı olanlar için kötü bir haber ama ek bir adaptör satın alıp uyum sağlanabiliyor.

Nokia Lumia 920

Uzun süredir geliştirilmekte olan ve daha fazla özellik sunacak biçimde sürekli güncellenen Microsoft Windows Phone işletim sistemini denemek için Nokia Lumia serisi dışında kalan bir telefon seçmek pek anlamlı gelmiyor. Windows Phone işletim sistemli cihazlar dendiğinde akla gelen ilk isim Lumia serisi ve Nokia’nın Windows Phone 8 yüklü modelleri arasında en gelişmişi -yakında çıkacak 925’i saymazsak- Lumia 920. Bu telefonda çok sayıda üstün özellik bir araya geliyor. Tasarım anlamında Lumia 800 ve 900’deki çizgiler devam ediyor. Tek parça polikarbon malzemeden üretilen gövdeyi görüp de beğenmemek mümkün değil. 4,5 inç ekrana kıyasla büyük olan boyutlardan ve malzemeden ötürü 185 gramı bulan ağırlık kendini hemen belli ediyor.


HTC One, HTC One X+, HTC One S, BlackBerry Z10, Nokia Lumia 920, Samsung Galaxy S3, Samsung Galaxy S4, Samsung Galaxy Note 2, Google Nexus 4, Apple iPhone 5 ve Sony Xperia Z’in detaylı incelemelerini okumak için Teknolog’u ziyaret edin.

Bir bumads advertorial içeriğidir.

11 Temmuz 2013 Perşembe

Quup Nedir?



Sosyal Medya denildiğinde genellikle yurtdışından siteler gelir akla. Oysa yurdumuzda da pek çok sosyal medya servisi var. İşte bunlardan biri de quup.
Merhaba,

Sosyal medya'da bana kalırsa meraklılarının rahatça kullanabilecekleri, ayarların içerisinde boğulmadan istedikleri özellikleri en kolay şekilde ayarlayabilecekleri bir sistem şart. Bilmem hiç Facebook ayarları içerisinde kaybolmayanınız var mıdır mesela? Belki de, daha işlevsel ve kolay kullanılabilir bir sosyal medya hizmetini çok uzaklarda aramaya gerek yoktur.

Sosyal medya siteleri, kullanıcıların kalbini çeşit çeşit yöntemlerle fethetmeye çalışırlar. quup bunu sade, anlaşılır ve sürdürülebilir bir şekilde gerçekleştiren bir site.

Pek çok sosyal medya sitesi gibi akış mantığı ile çalışıyor. Kullanıcılar içeriklerini üretebiliyor, beğendikleri bir içeriği paylaşabiliyorlar. Beğeniler belirtilebiliyor. Yorumlar yapıldığında en son yapılan yorum en üste çıkıyor. Yorum yapılan içerikler, ana akışta yukarı çıkıp güncel kalıyor. quup'da paylaştığınız bir içerik eğer dilerseniz bağlı olan Facebook, Twitter veya Friendfeed hesaplarında da yayınlanıyor. Böylece isterseniz bir gönderiyi aynı anda dört sosyal medya sitesinde birden yayınlayabiliyorsunuz. Gönderi sırasında, altta çıkan küçük sembollerden dilediklerinizi aktif hale getirmek, paylaşımlarınızın görüneceği diğer sosyal medya sitelerini belirlemenizi sağlıyor.

Üye olmak için Twitter ya da Facebook hesabını da kullanmak mümkün. Bookmarklet'i de var, böylece dilediğiniz sitede, beğendiğiniz içeriği ve görselleri quup'a girmeden de o anda bulunduğunuz siteden ayrılmadan paylaşabiliyorsunuz.

Peki, benzerlerinden ayıran en önemli nokta ne quup'u? Öncelikle, bizden bir site. Sonra, kullanımı son derece kolay ve sade. İçindeki gruplar sayesinde istediğiniz kişilerin oluşturduğu alt toplulukta kolayca sosyalleşebiliyorsunuz. Dilerseniz, grup da kurabiliyorsunuz. Gruplar kapalı, yani sadece grup üyelerinin görebileceği içeriğin paylaşıldığı yerler olabileceği gibi, herkese açık grup oluşturmak da mümkün. Bütün bunları yaparken, menüler ve sayfalar arasında boğulup kalmamanız ise oldukça güzel.

Diğerlerinden ayıran özellikleri arasında öne çıkan "Kanallar" çok kullanışlı. Bu kanallar, hazır olarak sistemde yer alıyor. Konularına göre ayrılmış. İlgi alanınıza uygun düşen kanallarda bulunan ve gelecekte yayınlandıkça güncellenecek içeriği görüp, paylaşmak, yorum yapmak için beğendiklerinizi kendi kanallarınız içerisine eklemeniz yeterli.

Kullanım kolaylığı demişken, kendi sosyal medya geçmişinizi bu sitede oldukça kolay bir şekilde yönetebildiğinizi söyleyeyim. Böylesi bir kolaylık doğrusu ne Facebook ne de Twitter'da yok. Hani iki gün sonra birkaç milyar dolar fiyat biçip, bu siteyi alsalar yeridir.

Sitede, Kanal Listelerim, Benim kanallarım, Paylaşılanlarım, Yorumlarım, Beğenilerim, Resimlerim, Favorilerim, Gizlediklerim gibi linkler devamlı olarak sol tarafta elinizin altında duruyor. Böylece içeriğinizin geçmişi konusunda bir endişeniz olduğunda, bunlar arasından istediğiniz gibi quup'larınızı yönetebiliyorsunuz.

Sitenin akıllı taşınabilir cihazlar için "web" erişimi var. Ayrıca Android cihazlar için de uygulaması neredeyse hazır gibi. Dolayısıyla dünya devlerinden pek de bir farkı yok quup'un.

"Eğer sosyal medya'nın karışık yollarında kaybolmayayım, üstelik de yurdumda üretilmiş bir yazılımla çalışan bir sosyal medya sitesini kullanayım" diyorsanız quup size göre.

Dizimiz devam edecek.

İyi günler dilerim.

Yeni Medya'da Birey Olmak


"Bir gün herkes 15 dakikalığına ünlü olacak" Andy Warhol'un bu sözü sanki yeni medya öngörülerek söylenmiş gibidir. Peki yeni medya sizi ne zaman meşhur edecek?

Merhaba,

Mevlana'dan kısa bir şiirle başlayacağım:

Cömertlikte ve yardım etmede, akarsu gibi ol,
Şefkat ve merhamette, güneş gibi ol,
Başkalarının kusurunu örtmede, gece gibi ol,
Hiddet ve asabiyette, ölü gibi ol,
Tevazu ve alçak gönüllülükte, toprak gibi ol,
Hoşgörürlülükte, deniz gibi ol,
Ya olduğun gibi görün,
Ya göründüğün gibi ol.


Dikkat ederseniz Mevlana Celaledin-i Rumi bize hedef olarak hiç de azımsanmayacak ama kişisel gelişim ve mutluluk için çok önemli noktaları işaret etmiş. Kimimiz için, belki de varılacak hedefler bile değil pek çoğu, ancak hedefe yapılan yolculuğa bile değer sanırım.

Abraham Maslow'un ihtiyaçlar piramidinin orta ve üst kısımlarında, sırasıyla aşağıdan, yukarı doğru yer alan sosyal ihtiyaçlar, güvenlik ihtiyaçları ve kişisel doyum ihtiyaçları büyük ölçüde sosyal medya tarafından bireyde karşılanabilecek kavramlara karşılık gelmektedir.

Sosyal medya siteleri, izini kaybetmiş olduğunuz arkadaşlarınıza ulaşmanızı, yeni arkadaşlıklar kurmanızı, çeşitli topluluklara katılmanızı sadece sanal dünyada değil, fiziksel olarak da sosyalleşmenizi kolaylaştıracak pek çok imkanı ayağınıza getirirler.

Burada bir parantez açıp Yeni Medya'da dilerseniz tamamen anonim kalabileceğinizi, hatta bunun son derece özgürlükçü ve doğal olduğunu da belirtmek lazım. Yani dilerseniz sosyal medya sitelerinde fiziksel dünyada kim olduğunuzu hiç belli etmeden ya da tamamen farklı biri gibi davranabilir, dilerseniz sadece kimliğinizi de gizleyebilirsiniz. Bu durum yeni medya öncesi yazılı basın kuruluşlarında mahlas kullanarak içerik üretmeye benzetilebilir. Farkı sıradan kullanıcıların da böyle bir lükse yeni medyada sahip olduklarıdır.

Aslına bakılırsa Yeni Medya dileyen herkesin kendini ifade edebilmesine ve göreli olarak herkesin ulaşabileceği içerik üretmesine, fikirlerini paylaşmasına imkan sağlar. Yeni medya'da içerik üretmek kimilerince deniz kenarında kuma yazı yazmak gibi değerlendirilmektedir. Tek farkla, yeni medyada ürettiğiniz içerik zamanla etkisini, güncelliğini yitirse bile siz silmeden ya da İnternet yok olmadan kaybolmaz.

Yeni medya'da ürettiğiniz bir içerik çok beğenilip milyonlarca kişi tarafından paylaşılabilir. Bu sizi Maslow'un piramidinin tepesine taşır, Andy Warhol'un öngörüsünü de doğrular. Ancak bütün bunlardan daha önemlisi hiç şüphesiz ister sanal, ister fiziksel dünyada kendiniz olabilmektir.

Kendini bilme ve bulma yolculuğunda yeni medya size yolu gösteremeyebilir belki ama size bu yolculukta çok işinize yarayabilecek ortamı sağlayabilir.

Yeni medya öncesinde ortaya çıkartacağınız eserleri paylaşmak, başkalarının beğenisine sunmak için izlemeniz gereken yollar genellikle kolayca aşılamayan engellerle doluydu. Örneğin makale yazdığınızda yayınlayacak dergi, gazete. Kitap yazdığınızda basacak yayıncı. Resim yaptığınızda sergileyecek galeri. Beste yaptığınızda dinleyiciler. Bütün bunları bulmada büyük kolaylık ve neredeyse bedelsize yakın bir maliyet Yeni medyanın nimetlerinden. Bunun bir kötü yanı artık ne yapıyorsanız rakipleriniz yakın çevrenizde ve coğrafi sınırlar olarak yakınınızda değiller. Her ne yapıyorsanız sizden daha iyisini yapmak isteyen rakipleriniz dünyanın her yerinden ışık hızı ile sizle rekabet ediyorlar. Şimdilik tek bariyer olarak dil kalmış gibi görünüyor ama onun da ortadan kalkması için teknoloji bütün hızıyla çabalıyor.

Yeni medya ayaklarınızı yerden kesme gücünde değil belki ama artık 15 dakikalığına da olsa ünlü olma olasılığınız eski günlere göre çok daha fazla gibi görünüyor.

Yeter ki siz kendinizi tanıma ve yeniden yaratma yolculuğunuzda ürün verin ve bunları diğer insanlara ulaştırmak isteyin.

Bir öğüt ile başladım bir başka öğüt ile bitireyim.
Mohandas Karamçand Gandhi'den bu defa,

Söylediklerinize dikkat edin; düşüncelere dönüşür...
Düşüncelerinize dikkat edin; duygularınıza dönüşür...
Duygularınıza dikkat edin; davranışlarınıza dönüşür...
Davranışlarınıza dikkat edin; alışkanlıklarınıza dönüşür...
Alışkanlıklarınıza dikkat edin; değerlerinize dönüşür...
Değerlerinize dikkat edin; karakterinize dönüşür...
Karakterinize dikkat edin; kaderinize dönüşür...

Dizimiz devam edecek,

İyi günler dilerim.

8 Temmuz 2013 Pazartesi

Nasıl Bir Tablet PC Almalı?


Eskiden bilgisayar daha çok iş, oyun ağırlıklıyken giderek haberleşme ağırlıklı bir cihaza dönüştü. Tabletler bu bağlamda günden güne daha işlevsel cihazlar olarak karşımıza çıkıyorlar. Peki nasıl bir tablet almalı?

Merhaba,

5 milyar yıl civarında yaşı olan bir dünyada ortalama 70 yıl yaşayabilen canlılarız. Evreni biraz olsun anlayabilmek çok mu zor? Evreni anlayabilmek, eğer biraz şanslıysak ana-babamız ve öğrenme çağımızda çevremizdeki insanların bizi nasıl yönlendirdikleri ile çok ilişkili. Tabi kader değil. Ancak eğitim işe yarıyor, bu kesin. Örneğin bir şekilde "sorgulamaya" başladıysak arkasından gerisi gelir. İnsan sorgulamaya kendisinden başlamalı bana sorarsanız. Kendi iç dünyanızda o görünmez aynaya baktığınızda karşınıza çıkan kişiyi tanıyor musunuz? Garip gelebilir ama eğer evreni tanımak ve anlamak istiyorsanız, öncelikle kendinizi tanımalısınız. Neden basit, evren ve siz aynı ham maddeden mamulsünüz.

Einstein formülü, görünüm olarak, basittir. E=m.c2 yani madde ve enerji birbirine dönüşebilir! O halde hepimiz enerjiyiz. Yani ışıktan geldik. Ölüp gittikten çok sonra milyarlarca yıl geçtiğinde belki yine bizden geride kalan yıldız tozları tekrar enerjiye dönüşecekler. 70 yıl gibi bir ortalama ömrü olan bizler için anlamak güç olsa da, olası geleceğimiz bundan ibaret olabilir. Peki bunca kavga, çekişme içerisinde yaşayacağımıza kısacık ömrümüzü barış ve mutluluk içerisinde geçirsek daha iyi olmaz mı?

Belki de çözüm önce "kendini tanımak"dan geçiyor? Ne dersiniz?

Konumuza dönelim.

Tablet üreticileri 3 farklı işletim sistemi üzerinde ağırlıkla cihaz üretiyorlar. iOS, Android ve Windows 8. Tabletin taşınabilir ve neredeyse giyilebilir bir cihaz olduğunu aklımızdan çıkartmadığımız durumda, bu işletim sistemleri 2'ye düşüyor. iOS ve Android.

Windows 8, mevcut hali ile büyükçe bir hayal kırıklığı olarak değerlendirilebilir. O nedenle, müsaadenizle onu anlatım dışında tutacağım. Masaüstü ya da dizüstü çözümlerinde hala geçmişten gelen gücü ile ayakta duruyor Windows. Akıllı davranabilirse varlığını sürdürebilir aynı şekilde belki ama tablet için Windows bir çözüm gibi gelmiyor bana.

iOS yani iPAd bir cihaz alacaksanız, cebinizde Apple firması için fazladan ödenebilecek bedel var demektir. Biraz Apple ürünlerine yatkınsanız hiç durmayın. Zaten çok fazla seçenek yok, gidip bir iPad alabilirsiniz. Retina ekranlı bir iPAd alabilirsiniz. Mümkünse 3G özellikli bir cihaz alıp, her yerden İnternet'e ulaşmanın keyfini çıkartın. Tabi ki wifi üzerinden hizmet olan yerlerde bağlanabilirsiniz ama neden netten ara sıra da olsa kopasınız ki? iPad'lerin bir de minileri var. Pek tutmadı mini boyu. Nedenini bilmiyorum. Gereğinden fazla fiyat diyeceğim ama zaten tüm Apple ürünleri aynı durumda olduğundan burada bırakıyorum yorum yapmayı.

Android cephesinde durum ne? Android Google tarafından sürdürülen bir proje. Kendi donanımlarını da üretirip sattırıyorlar ama üreticiler binlerce farklı model üretip kendileri de işletim sistemine ekler yapıp satıyorlar. En güzeli de küçük üreticiler de kendi cihazlarınız üretip piyasaya girebiliyorlar. Bu da müthiş bir çeşitliliğe neden oluyor.

Nexus Google'ın kendi Android'li cihazlarının genel markası. Pek çok farklı üretici ile çalıştı Google gelecekte de durum böyle olacak gibi. O nedenle üreticiye çok takılmamak lazım. Eğer saf Google ürünü ve hep güncellenecek bir cihaz istiyorsanız Nexus 7 ve 10 inchlik modelleri satılıyor. Google resmi olarak ülkemize bu modelleri satmıyor ancak raflarda zaman zaman görebiliyorsunuz. Örneğin Nexus 10 Samsung, Nexus 7 ise Asus tarafından üretilmiş. Nexus 4 cep telefonu ise LG tarafından üretiliyor.

Nexus 7 donanımına göre, 450 ile 750 lira arasında satılıyor. İyi bir cihaz. Ancak "bu kadar çok para verilmez" diye düşünüyosanız, piyasada 2 çekirdekli 7 inç ekranlı 1 GB ana hafızalı 8 GB depo hafızalı cihazlar 150-170 lira etiketle satılıyor. Marka söylemek güç. Çok miktarda marka var. Fiyatı böyle düşük olunca bazı şeylerden feragat etmeniz gerekiyor. Kalite muhteşem değil ama zaten 2 yıl garantisi olduğu için en azından bozulursa tamir ettirebilirsiniz.

Kablosuz ağ erişimi var. Ancak 3G yani telefon şebekesi üzerinden İnternet erişimi için ek donanım gerekiyor. Cihaza takılan usb 3G tercih etmeyin, uyumsuzluk sorunları yaşayabilirsiniz. Ayrıca tabletin yanında kabloda sallanan bir usb cihaz da hoş değil. Bunun yerine kendi başına 3G'ye bağlanan ve bu bağlantıyı kablosuz ağ üzerinde paylaşan aygıtlardan edinmek mantıklı olabilir.

10 inch cihaz almak isterseniz, markalı çözümler göreli olarak yüksek fiyatlı. Ancak alacaksanız mümkün olan en çok miktarda çekirdekli bir işlemcisi olsun. En az 2 ideal 4 çekirdekli işlemci seri olarak çalışmasına yetecektir.

Ucuz 7 inç ekranlı tabletlerin arka ve ön tarafında kameralı olanlarını tercih edin. Genellikle bu cihazları fotoğraf çekmek için kullanmanız pek mümkün değil. Ancak görüntülü görüşme yapmak için kullanabilirsiniz. Performansları hiç fena sayılmaz. Kesilmeden, donmadan görüşülüyor. Dolayısıyla çocukları uzaklarda okuyan ana babalar için düşük bütçeli bir haberleşme çözümü olarak kullanılabilir.

2-4 çekirdekli cihazların oyun performanslarının son derece yeterli olduğunu söyleyebilirim.

Bu cihazlar her türlü film formatını da zorlanmadan oynatabiliyorlar. Dolayısıyla üzerlerinde HDMI çıkışları varsa büyük LCD televizyona bağlayıp film de seyredebilirsiniz.

Hazır HDMI demişken, büyük ekrana ya da monitöre bağladığınızda usb üzerinden bir de kablosuz fare ve klavye seti eklerseniz, oldukça işlevsel bir mini PC'niz olabilir. Bunu da bir düşünün isterseniz.

Tablet kolay taşınabilirliği ile ek bir haberleşme cihazı olarak işinize yarayabilir. Ama onu güzel kullanabilecek kişi olmak sizin elinizde.

Dizimiz devam edecek.

İyi günler dilerim.

5 Temmuz 2013 Cuma

Pinterest Nedir?



Sosyal Medya siteleri arasında bir her şeyi içermeye çalışanlar var, bir de belli bir alanda kimsenin yapmadığı bir şeyler yapanlar. İşte Pinterest böyle niş bir alanda hayatını sürdüren bir sosyal paylaşım sitesi.

Merhaba,

Gerçeği anlamak için bakmak değil, baktığını görmek gerekir. Kör adamlar ve fil hakkındaki eski bir Hint hikayesine göre gözleri kapalı adamlar bir fili değişik vücut bölgelerine dokunarak tanımlamaya çalışırlar.

Kimine göre fil, yılan gibi bir canlıdır. Kimine göre, her yeri kemik gibi sert, kusursuz ağacımsı bir şey. Gerçi gözümüz bağlı bize de inceletseler, durum farklı olmaz sanırım. Ben hiç bir zaman file dokunmadım mesela. :)

Gerçekleri anlayabilmek için öncelikle biraz uzaklaşıp, resmin tamamını, bütünü görmeye çalışmalıdır. Tabi gözleriniz açık ve algınız temiz, uyanık ve dikkatli de olmalısınız.

Söz resimlerden açılmışken, bu gün size Pinterest isimli görsel ağırlıklı bir sosyal medya sitesinden söz etmek istiyorum.

İnternet tarihi boyunca, çok şişirilmiş balon gördük. Ama kimi söndü, kimi ise gördük ki gerçekten de boşa şişirilmemiş. Bakalım Pinterest gerçekten, kendine biçilen bedeli hak edecek mi?

Site tasarlanırken, bir panoya iğne yardımıyla resim asmak fikrinden yola çıkılmış. Görsel ağırlıklı bir site. Adı da oradan geliyor zaten. Pin, iğne demek. "Interesting" yani ilginç kelimesinden de bir parça kırpıp pin'in ardına eklenince ortaya "Pinterest" kelimesi çıkmış. Kullanıcılar kendi ilgi alanlarını yansıtan konuları paylaşıyorlar. Dikkat edilmesi gereken, paylaşımda ilgi çeken bir görselin kullanıcıları cezbetmesi.

Diğer pek çok sosyal medya sitesinin de kullandığı "bookmarklet" yani site işaretleyicisini yüklerseniz İnternet'te dolaşırken hoşunuza giden şeyleri kendi panolarınızdan birinde paylaşıyorsunuz. Size ilginç gelen diğer kişilerin panolarına üye olabildiğiniz gibi Facebook gibi başka sosyal medya sitelerinden arkadaşlarınızın paylaşımlarını da dilerseniz üye olarak görebiliyorsunuz.

Eğer bir fiyat içeren ürün linki ve fotoğrafını paylaşırsanız, paylaşım görselinin kenarında fiyatı da beliriyor. Böylece sizi takip edenlere ilginç bulup paylaştığınız ürünün fiyatı hakkında da fikir vermiş oluyorsunuz. Dilerlerse linke gidip, ürünü inceleyip alabiliyorlar. Ben teknolojik ürünleri paylaşırken bu özelliği genellikle kullanıyorum. Resim ve fiyat oldukça hızlı fikir veriyor takipçilere. Zaten sosyal medyanın en belirgin söylemlerinden biri, en etkili reklamın, arkadaşlarınız tarafından önerilen mal ve hizmetler yolu ile yapıldığıdır.

Pinterest, devamlı olarak yukarıdan aşağı inerek incelemeye devam edebileceğiniz, iğnelenmiş görseller ve üzerlerine tıkladığınızda detayları görebileceğiniz sonsuz bir pano gibi bir şey.

Kullanıcılarının 3'te 2'si kadın. O nedenle kadın kullanıcıların ağırlığını gönderilerin niteliğinden kolayca çıkartabileceğiniz bir sosyal medya sitesi. Ancak yine de takip ettiğiniz kişilerin paylaştıklarından oluşan size özel bir içeriği gördüğünüzden eğer benim gibi teknolojik cihazlar ve müzik ağırlıklı içerik gönderenleri takip ediyorsanız, genelde bu tür gönderileri görüyorsunuz.

Doğrusunu isterseniz, ana akım sosyal medya sitelerine ilgi gösteren Türk kullanıcıları, bu sosyal medya sitesine fazla ilgi göstermiyor. Ancak, gelecekte ne olacağı belli olmaz tabi.

Aslında işin ilginç yanı, sosyal medya sitelerinde gönderinizde görsel kullandığınızda alabileceğiniz tepkileri artırırsınız. Yani görselli gönderiler daha çok ilgi çeker. Ancak Pinterest gibi görsel üzerinden gönderileri öne çıkartan bir sosyal medya sitesinin göreli olarak az ilgi çekmesi garip.

Pinterest'in %10'u için bir yatırımcı 200 milyon dolar ödedi(*). Bu da sosyal medya sitesinin parasal değerini gözleri yuvalarından çıkartacak büyüklükte bir toplam bedel, yani 2-2,5 milyar dolar olarak ortaya koymuş oldu.

3 yıllık geçmişi olan bir sosyal medya sitesi için nasıl oluyor da 2,5 milyar dolar değer biçiliyor? Mart ayında 53,3 milyon tekil ziyaretçi alan site, geçen seneye göre ziyaretçi saysını ikiye katladı. Amerikan Pinterest kullanıcıları ayda ortalama bir saatlerini bu sitede geçiriyorlar. Çok gibi görünebilir ancak, Facebook'da aynı kullanıcılar ayda ortalama 6 saat 35 dakikalarını geçiriyorlar(**). Pinterest tüketici web yatırımcılarının hayalindeki site olarak nitelendiriliyor. Çünkü markaların ürünlerini fiyatları ile birlikte kullanıcılar çevrelerinde paylaşıyorlar. Bir tür bedavaya yakın maliyetli reklam gerçekleşmiş oluyor böylece.

Peki, Pinterest nasıl gelir elde ediyor olabilir? Dolaşan söylentilere göre reklam almaya başlayacaklarmış. Umarım bekledikleri geliri elde edebilirler de, adları gelecekte, bir dönem şişirilen sosyal medya balonu olarak kalmaz.

Dizimiz devam edecek.,

İyi günler dilerim.

3 Temmuz 2013 Çarşamba

Nasıl Bir Akıllı Telefon Almalı?


Eğer yakın zamanda bir cep telefonu almayı planlıyorsanız, ister istemez yolunuz bir akıllı cep telefonu tezgahının önüne düşebilir. Peki nasıl bir telefon almalı?
Merhaba,

Öncelikle hemen belirteyim. Eğer sadece telefon ediyorsanız, akıllı bir telefon size hitap etmeyecektir. Sanırım bir yandan daha akıllı telefonlar çıkarken üreticiler sizin gibi düşünenleri de dikkate alıp size yönelik telefon da üretmeyi de sürdürecekler.

Ama durun, belki de fikrinizi değiştirirsiniz.

Dilerseniz uygun olduğunuz zaman kendi kendinize bir deneme yapın. Aracınızın şoför mahalline oturun. Motor çalışmazken ve park halindeyken ve tabi el freniniz çekiliyken, debriyaja basın, sonra ayağınızı devriyajdan çekin. Şimdi, sağ ayağınızla aynısını yapın.

Debriyaja sağ ayağınızla basmak daha zor gelir, çünkü sağ ayağınız, debriyaja göre çok daha yumuşak gaz ve frene basmaya alışmıştır.

İşte akıllı telefonlar varken, bunları alıp kullanmamak için duyulan zorluk da buna benzer. Oysa emin olun, akıllı bir telefonu kullanmak, öyle keyifli ve hayatı kolaylaştırıcıdır ki, kullanmaya başladıktan bir süre sonra "bu güne kadar neden kullanmamışım" diyebilirsiniz.

Bu kısa girişten sonra, konumuzu biraz daha açıklayamaya çalışayım.

Eğer İnternet bir şekilde hayatınızın bir parçası haline gelmişse, akıllı bir telefon çok işinize yarayabilir. Böylece her yere İnternet'i yanınızda taşımanın yanında, pek çok uygulama sayesinde iyi vakit geçirip hayatınızı kolaylaştırabilirsiniz.

Peki akıllı telefon hangi cihazları ikame ediyor? Yani, nelerin yerine kullanılabiliyor?
Sıralamaya çalışayım (Unuttuklarım olabilir kusura bakmayın):

Telefon,
Telsiz,
İnternet üzerinden sesli ve/veya görüntülü görüşme cihazı,
Bilgisayar,
Ajanda,
Hesap makinesi,
Not defteri,
Fotoğraf makinesi,
Film kamerası,
Canlı yayın cihazı,
Fotoğraf, film işleme cihazı,
Ofis dokümanları için okuyucu, gerektiğinde düzenleyici.
Navigasyon cihazı,
Harita,
Pusula,
Adımsayar,
Fener,
Oyun konsolu,
Ses kayıt cihazı,
Dikte ettiğinizde yazan, elektronik sekreter,
Müzik dinlemek için aygıt,
Telli çalgılar için akord cihazı,
e-Devlet kapısı,
İnternet radyolarını dinlemek, Tvlerini izlemek için aygıt,
Radyo,
Banka,
Sunum cihazı,
Taşınabilir bellek,
Bulut depolara erişim aygıtı,
Fotoğraf albümü,
Fotoğraf çerçevesi,
Televizyon kumandası,
Barkod, QR kod okuyucu, fiyat bulucu,
Sosyal medya erişim aygıtı,
Mesajlaşma aygıtı,
Müzik için çeşit çeşit enstrüman,
Üzerine yükleyeceğiniz uygulamaya göre daha binlerce başka şey,

Peki ne almalı?

Öncelikle kendi işletim sistemi olan ya da dönemini kapatmış olan Symbian'lı cihazlardan uzak durun.

Hemen aklıma 4 alternatif mobil işletim sistemi geliyor. Android, iOS, Windows 8 ve Blackberry, Android dışında diğer tüm işletim sistemleri kendi üreticilerinin ürettikleri cihazlara hapsolmuş gibiler.

Windows üreten birden fazla üretici var ancak Nokia ağırlıklı olarak ülkemizde Windows yüklü gelen cihazları üretiyor. Doğrusu çok tavsiye etmem almanızı. Belli başlı uygulamalara ulaşırsınız belki ama çoğu zaman pek çok yenilikten geri kalmanıza neden olabilir Windows'lu telefonlar.

iPhone ise çok daha yaygın ve uygulama desteği açısından Windows'a göre çok daha iyi bir yerde. 5 nesil telefonları yoğunluklu olarak satılıyor. Gidip eski 4. nesil almayın kısa sürede çok yavaş gelmeye başlayabilir. Dolayısıyla fazla alternatifiniz yok ama hem uygulama konusunda hem de kullanım konusunda hiç bir sıkıntı yaşamazsınız. Tabi her rahatlığın bir bedeli var. Bu bedeli iPhone alırken başta ve kullanırken de uygulama aldıkça ödeyeceğinizi şimdiden söyleyebilirim.

Blackberry üreticisi Research In Motion (kısaca RIM) firması düşüş eğiliminde. Acilen bir çıkış yapamazlarsa alacağınız telefon son Blackberry'lerden biri olabilir. Uzak durmanızı öneriyorum.

Android çok sayıda üretici tarafından üretiliyor. Ancak hem ucuz hem de kaliteli bir cihaz almak istiyorsanız LG Nexus 4 alabilirsiniz, 1100 lira civarında. Eğer çok diyorsanız, işinizi görecek ve 400-500 TL aralığında satılan LG E612 Optimus L5 alabilirsiniz. "Her şeyi olsun, ekranı dev gibi olsun, bilgisayar ihtiyacı duymayayım" diyorsanız Samsung Note II ya da az daha bekleyip yeni çıkacak olan Samsung Note III alabilirsiniz fiyatları 1250 TL'den başlıyor. 300 liradan başlayan Android'li telefonlar da var ama benim önerim, telefon ekranınızın olabildiğince büyük olması yönünde. Detaylı olarak fiyat ve model görmek için akakce.com sitesini ziyatet edip, arama kısmına Android yazın. Ön yüzde ikinci bir kamerası olan telefonları tercih etmenizi tavsiye ederim. Bu kamera çok şart değil tabi ama Androidli bir cihazda diğer donanımların da tam olduğuna dair önemli bir özellik olduğu için bunu öneriyorum.

Ne alırsanız alın, onu güle güle ve hakkını vererek kullanın.

Dizimiz devam edecek.

İyi günler dilerim.



1 Temmuz 2013 Pazartesi

Sosyal Medya - Yurttaş Gazeteciliği



Yükselişe geçtiğinden beri "sosyal medya, gazetelerin, dergilerin ve radyo-TV'nin yerini alır mı?" diye sorup dururuz. Sorun, karmaşıklaştırılıp, "yumurta - tavuk" meselesine çekildiğinde gerçeği göremeyebiliriz. Belki de durum, göründüğü kadar karışık değildir.

Merhaba,

Öncelikle kimilerine göre önemli bir sorun olan "Yumurta mı tavuktan çıkar? Tavuk mu, yumurtadan?" söylencesine bir cevap getirmek istiyorum. Yumurta tavuktan çıkar. Yumurtadan çıkan, civcivdir. Büyüdüğünde, horoz da olabilir, tavuk da. Dolayısıyla civciv, sorunun büyümemiş hali olup, küçükken problemin çözülmesi daha kolaydır.

Şaka bir yana, dilerseniz, "işletme körlüğü" olarak adlandırın ya da "algı eşiği körelmesi" diyebiliriz. Çevremizdeki olaylara, nesnelere, kimi zaman duyarsız kalır, onları algılayamadan, fark etmeden, yok sayarız.

Bir deneme yapın. Yaptıklarınızı bırakıp, çevrenizdeki seslere dikkatinizi verin. Şehrin gürültüsü içerisinde neler, neler duyacaksınız. Az önce farkında olmadığınız, Ağustos böceklerini mi duyuyor musunuz? Güzel, işte "farkındalık" da böyle bir şeydir. Dikkatinizi toplayıp, anlamaya çalışır ve sorgularsanız pek çok şeyin farkına varabilirsiniz. Eğer hoşunuza gittiyse, kendinizi tanımaktan başlayın. Birey olarak kendinizi yeniden yaratmanın yolu, içinize dönmekten ve kendinizi tanımaktan geçer. Belki de yıllardır evrenin bir köşesinde aradığınız cevaplar, aslında hep sizinledir. Sizi, kendinizden uzak tutan, belki de, bir tür işletme körlüğüdür. Aradınız ışık, daha önce bakmadığınız yer olan içinizde olabilir.

Tavuk ve Yumurta ikilemi aslında üzerinde düşündüğünüzde, ikilem bile değildir. Soru sizi yönlendirmektedir. Aynen, çocukluğumuzdaki "bir avcı dalda duran 10 kuştan birini vurursa, dalda kaç kuş kalır?" sorusu gibi.

Bilim kurgu seviyorum ve geçen hafta Stephen King'in aynı isimli romanından uyarlanmış "Kubbenin Altında" şeklinde Türkçeleştirilebilecek "Under The Dome" isimli bir dizi film Amerika'da yayınlanmaya başladı . Dizinin bir yerinde, kasabanın sakinlerinden orta yaş üzeri bir kadın, gazete muhabirine, "Tatlım, ben de herkes gibi haberleri netten alıyorum" dedi.

Bence bu cümle bizim de farkındalığımıza bir katkı yapabilir. Yeni Medya içerisine gazete, dergi, radyo, tv'yi bu arada yurttaş ya da vatandaş gazeteciliğini de içine alan bir ortam.

"Yurttaş gazeteciliği" kavramını biraz açalım. Büyük çoğunluğun akıllı telefonları var. Bu cihazlar, donanım olarak teyp, fotoğraf makinesi, film kamerası özeliklerine sahip. Bunları çektiğinizde, İnternet'te canlı olarak pek çok paylaşım sitesine aktarabilecek İnternet erişiminiz var. Hepimiz, birikim olarak profesyonel bir gazetecinin eğitim ve tecrübesine sahip olmasak da, gördüğümüzü fotoğrafa, filme çekip bir yerlere gönderebiliriz. Yani, olayın içerisinden, birinci elden bilgi paylaşımı yapmak için teknik donanımımız var.

Örneğin, Amerika'da ikiz kulelerin çevresinde film, fotoğraf çeken yurttaşlar olmasa, olanlar hakkında hiç bu kadar çok bilgi edinebilir miydik? Tabi ki hayır.

Görsel ve yazılı basın organları, olayı kaydetmeye başlayana kadar aradaki boşluğu vatandaşların aldıkları görüntüler doldurmuştur. İstemeyiz tabi ama böyle bir olay şimdi gerçekleşse, vatandaşlar anlık olarak da konuyu İnternet'te de paylaşıp ilgilenenleri haberdar edebilirler.

Özetle, Sosyal Medya, yazılı, görsel basının yerini almayacaktır, bunu geçen zamanda anladık ama yurttaş gazeteciliği de arada kalan boşluğu doldurmaktadır.

Üretilen içeriği, hiç de azımsanmayacak kullanıcının izlediği ortadadır. Örneğin benim iki blogumun aylık tekil ziyaretçi sayısı 17 bin civarında. Yine Gezi Parkı ile ilgili yapılan bir Ustream canlı yayınını aynı anda 5000 kişinin izlediğini de daha önce sizlerle paylaşmıştım. Aynı şekilde, Zello isimli ip bazlı telsiz programında 10'larca kanalda, 100'lerce kişi ilk ağızdan, olanlar hakkında bilgi almak için kulak misafiri oluyor.

Dikkat ederseniz, kapsamı çok geniş olan Facebook, Twitter gibi sosyal paylaşım sitelerinin adını bile anmadan, sosyal medyada çok ciddi bir izleyici potansiyelinden bahsettim.

Sosyal medya'nın hem güçlü, hem de zayıf bir yanı ise şöyle dile getirilebilir. Kolayca, gerçekte olmayan bir şey, olmuş gibi gösterilebilir. Yani, sosyal medya geleneksel medyaya göre manipülasyona, yalan habere daha açık. Burada kullanıcıların omuzlarına her gördükleri konuyu yeniden paylaşmadan önce gerçekliğinden emin olmaları gibi bir sorumluluk yükleniyor. Gerçi, geleneksel medya da doğrulama ve süzme mekanizmalarını doğru çalıştırmaz, dahası manipülasyon yapmak isterse bunun mümkün olduğunu da biliyoruz, öyle değil mi?

Peki, gerçek dünyada, yurttaş gazeteciliğini gerçekleştirmek ne derece mümkün?

Bu soruyu düşündüğümde geçtiğimiz yıllarda çeşitli nedenlerle işinden olup, kendi haber sitelerini açan gazeteciler geliyor aklıma. İş, haberi bulmak ve ortaya çıkartmak olduğunda üzerlerine olmayan bu profesyoneller, bir site işletmenin yükünü de üstlendiklerinde, bir süre sonra bunu sürdüremeyeceklerine karar verip, vazgeçtiler genellikle. Peki, profesyoneller bile bu yüke dayanamazken, bu işi amatörce yani para kazanmadan yapanların sürdürmeleri ne derece mümkün?

Bu soruyu cevaplamak güç. Özellikle, bir dönem, çok popüler olan blogların birer birer hayalet sitelere dönüştüklerini gördükçe, insan üzülüyor.

Yine, sosyal medya'da iş paylaşım yapmak değil de, içerik üretmeye gelince gün boyu akan Facebook içerisinde çok fazla özgün içerik üreten dostunuz olduğunu göremeyebilirsiniz. Twitter bu konuda bir iki cümle kurmak kolay olduğu için, tartışmasız en sürdürülebilir içerik üretiminin görüldüğü yer olarak kabul edilebilir.

Yine Instagram için tek yapmanız gereken, fotoğrafı çekip altına düşüncelerinizi ya da haberi yazmak ve hashtag ile bulunabilir kıldıktan sonra, dağıtımını yapacağınız Tumblr, Flickr, Facebook, Twitter gibi diğer sosyal medya sitelerini de işaretleyip göndermek.

Ustream'de canlı olarak yaptığınız yayında, telefonun kamerasını fazla sarsmadan tutmak ve zaman zaman konum ve durum bilgisi vermek. Bir de yapabilirseniz, yapılan yorumları okuyup sesli olarak cevaplamak.

Foursquare'de konumu işaretleyip, imkan varsa, fotoğrafını çekmek, altını içerik ile kısaca desteklemek ve paylaşmak yeterli.

Buradan çıkartılacak sonuç: Eğer bir sosyal medya sitesi, en basit şekilde kullanıcısına içerik üretme imkanı sağlarsa, başarılı olma oranı yükselir.

Sürdürülebilir yurttaş gazeteciliği yapmak için, yukarıda anlattığım pek çok servis işinize yarayabilir.

Haber değeri ve özelliği olan konularda, kendi yeni medya etkinizi yaratmak elinizdedir. Hemen başlamaya ne dersiniz?

Dizimiz devam edecek.

İyi günler dilerim.

Ey Eurovision Sen Kimsin?

Yapay zeka, hayatımızın birçok alanına girmeye devam ediyor. Ben de bir süredir blog yazılarımı YouTube'a aktarıyorum. Neyse ki, 10 yıl ...