11 Mayıs 2010 Salı

Ön Camı Yıkarken Çuvallayanlar

Arabanın ön camını yıkarken arkadaki arabanın camını ıslatanlara şaşırıyorum. Hem kendi camını yıkamak için daha çok zorlanıyor hem de arkadakinin de camını yıkamasına zorla vesile oluyor. Oysa ayarlamak için genelde bir tornavida ya da bir toplu iğne yeterli.

Araç kullanırken başkalarının yaptıkları hatalara çok kızanlara şaşırıyorum bir de. Sanki kendileri hiç hata yapmazlarmış gibi. Ehliyet sınavında akıl yaşı tespiti yapılsa %90 sürücü ehliyet alamaz sanırım :)

7 Mayıs 2010 Cuma

Telekom Direkleri Kaldırımları Ele Geçiriyor


Mobil haberleşme günden güne hayatın her yerini ele geçiriyor. Şehirlerde baz istasyonları önceleri bina çatılarına konuluyordu. Şimdilerde ise aydınlatma direkleri bu iş için tercih edilir oldu.

Sadece mobil telefon için direkler de dikiliyor. Ankara'da pek çok yerde bu direklere rastlıyorum. İşte yukarıda bunlardan biri var. Bahçelievlerde de 7. cadde üzerinde de bu direkler için yerler yapılmıştı. Sanırım oraya da birkaç direk dikilecek.


Dün Tunalı'ya doğru giderken Karum alışveriş merkezinin önünde hem direğin hem de bağlanacağı kutunun fotoğraflarını çekme şansım oldu. Kutunun üzerinde yazanlardan yola çıkarak yaptığım taramada da bir şey bulamadım. Bakalım bunları cep telefonu istasyonları (ve 3G tabi) için mi yoksa yeni bir proje için mi kullanacaklar?

Aşağıdaki fotoğrafda Bahçelievler'de Anıtkabir köşesindeki kavşaktan bir direk yer alıyor.

4 Mayıs 2010 Salı

Müşterilerin Davranışları

İki telefon satış mağazası ve kurumsal satış kanalı olan bir şirkette yöneticilik yaptığım sıralarda bazı müşterilerin soruları beni dumur ederdi.

- Ben kontör alacaktım ama?.. ("Kendimden emin değilim, kontör yerine yarım kilo pastırma alsam daha mı iyi olur?" edasıyla sorulan soru).

- Bu nasıl garanti? Yeni 3G modem için 200 TL istiyormuş sizin servis? (Oğlu modemin usb girişini kırmış, kırık modemin garanti kapsamında olmasını gerektiğini düşünen tüketici).

- Kontör alacaktım!
- Kart mı istersiniz, hattınıza mı yükleyelim?
- Hattıma siz yükleyin.
- Telefon numaranız?
- ???
- Size kart verelim isterseniz!
- Aman verin ama ben beceremem, siz yükleyiverin bari.
- Tabi.

Kapıdan giren yaşlı tonton amca:
- Evladım şu reçetemi yapar mısınız? (yanda eczane var da arada kapı karışıyor)

Başka operatörden hattı olup da bizden kontör kartı alıp üstelik arkasını da kazıyıp yükleyemeyince kartı geri getirenler...
Mecburen geri alınıyor kontör kartı :)

3 Mayıs 2010 Pazartesi

Taharet Musluğu


Taharet muslukları, sadece ihtiyaç duyan ülkelerde üretilen alafranga tuvaletlerde yeri bulunan unsurlar. Dolayısıyla ecnebi memleketlerinde bulamayınca da, bulunca da şaşırırım. Mesela Belarus'da Minsk otelde bulmak beni şaşırtmıştır. Aynı şekilde Almanya'da bulamamak da.

Bir diğer şaşırtan unsur da, son yıllarda üretilen su çıkışını istediğiniz yöne çevirmenizi sağlayan oynar başlıklı borular. Ama asıl şaşırdığım genellikle bu zımbırtıların benzedikleri şekil ;)

29 Nisan 2010 Perşembe

Otomobil Tekerleği

Beni şaşırtan şeyler 1:
İçi hava dolu tekerlekler beni şaşırtıyor.
1- Her biri neredeyse 500 kiloya yakın ağırlık taşıyor.
2- İçleri hava dolu. Beteri saatte 100 km hızla giderken 1,5 cm kalınlığında kauçuk kaplama ile yol arasında hava dolu birşeyin üzerinde gitmek endişelendirici.
3- Uçaklar saatte 250 küsür km hızla giderken gene neredeyse aynı lastik tekerler üzerine iniyorlar.
Basit bir icat. Hatta oldukça eski bir teknolojiye sahip. Ancak hala tehlikelerine rağmen her yerde kullanılıyor. Zaman zaman araç kullanırken böyle düşünceler geçiyor aklımdan, ürküyorum.

19 Nisan 2010 Pazartesi

İlan Panosu Hatası (Billboard Fail)


Sabah işe giderken Kızılay'da Gökdelenin önünde duran reklam panosunun bağlı bulunduğu bilgisayarın çakılmış olduğunu farkettim. Böylesi bir görüntü kaçmazdı doğrusu. Ben de bastım deklanşöre. :))

XP, her nedense kapanmaya karar vermiş ancak bunda pek başarılı olduğunu söylemek zor.

17 Nisan 2010 Cumartesi

İlkbahar Çiçekleri

Bu aralar çok yakından çiçek fotoğrafları çekmeye merak sardım. Genellikle camın önündeki saksıdan Firendfeed'e naklen mikroblog girişleri yapıyordum (http://ff.im/iPseJ http://ff.im/iC6Uo http://ff.im/iC5kT linklerinden çekip paylaştığım diğer fotoğraflara ulaşabilirsiniz). Bu defa biraz değişiklik olsun diye kendi bloguma yazıyorum. Bulursam böcek fotoğrafları da çekerim tam olur.

Çiçek fotoğrafları ile kokularını da gönderebilen bir teknoloji olsa pek güzel olurmuş. O da artık Web 6.0'a nasip olur sanırım.

Bu arada fotoğrafını çektiğim çiçekler, kocaman bir ağacın çiçekleriydi. Her yanı çiçeklerle dolu ağaç bembeyaz bir duvak takmış gibi rüzgarda salınıyordu.

İşte aşağıda aynı ağacın daha uzaktan çekilmiş bir diğer fotoğrafı var.
Fotoğraflardaki ağaç, Ankara'da 19 Mayıs Stadyumunda Cemal Alpman Cimnastik salonunun önünde yer alıyor. Bir iki sene içerisinde bu salonlar büyük ihtimalle yıkılmış olacak. Umarım bu güzel ağaç ve çevresindeki diğer ağaçlara bir zarar gelmez.

7 Nisan 2010 Çarşamba

Bize Doping Lazım


Geçtiğimiz pazartesi işyerine gittiğimde masamda beni bekleyen büyükçe kargo kutusunu bir çırpıda açtım. İçinden bir alüminyum tencere kapağı, tütsü çubukları, vazelin, zımba, cd, saat ve kuru kahve çıktı. Tabi bir de nasıl kullanılacaklarını anlatan "İnterneti Hızlandıran Aparatları Kullanma Kılavuzu".

Yukarıdaki resimde yaklaşık olarak nasıl kullanılacaklarını göstermeye çalıştım.

Bu neşeli hediye için http://www.bizedopinglazim.com sitesine teşekkürler.

Site güzel tasarlanmış (yukarıdaki fotoğrafta giriş sayfasını görebilirsiniz). Bir de "Yılın En Hızlı Ödüllü İnternet Oyunu: Bul İcadı Katla Hızını" var ki siteye girerseniz muhakkak deneyin!

5 Nisan 2010 Pazartesi

Bahçelievler'de Sokak İsimleri Karıştı

Ankara'da Bahçelievler Semtinde Mart 2010 sonu itibariyle sokak tabelaları bir kez daha değişti. Bir kez daha diyorum çünkü bundan bir süre önce "adrese dayalı kayıt sistemi" bahanesiyle bir kere daha sokak numaraları değiştirilmiş ardından bölge sakinlerinin tepkisi üzerine bu uygulamadan geri dönülmüştü.

Şimdi aynı uygulama, bu defa daha az tepki çeker düşüncesiyle değiştirilen sokak numaralarının altına "Eski ... Sokak" şeklinde bir ibare eklenerek bölge sakinlerinden tepki çekmeyeceği düşünülen bir hale getirilmiş.

Yumuşak geçiş!

Ben bu uygulamadan hoşlanmadım. Hoşlanmak zorunda da değilim. Umarım, bu zorla sokak numarası değiştirme uygulamasından geri dönülür.
Eski sokak numaralarımızı asıl sokak numarası olarak gösteren tabelalarımızı geri istiyorum.

Hem yeni kurulan mahallelere numara verin, ne diye eski sokak numaralarını değiştiriyorsunuz?

Değiştirmeyin! Geliştirin :)

3 Nisan 2010 Cumartesi

iPad Yakında Her Yerde

Steve Jobs ve Apple, bir kez daha ceplerdeki paralara göz dikti. iPad 12 Nisan 2010 tarihinde piyasaya çıkacak. O günü sabırsızlıkla bekleyen tüketiciler mağaza kapılarında şimdiden sıra oldular.
İşte ben en çok bu günler öncesinden sıra olup bekleyenlere gülüyorum. Çünkü elimden daha iyisi gelmiyor. İşi gücü evi bırak git ABD'de bir Apple dükkanı bul (önündeki sıra nedeniyle bunu yapmak oldukça kolay) sıray gir. Sanırım bu benim açımdan pek mümkün görünmüyor :)

Daha piyasaya çıkmadan kimi yerde övüleni kimi yerde yerilen iPad sanırım başarılı bir satış grafiği çizecek. Çoğu insan notebook veya netbook yerine bu tür cihazları tercih edecek.

Bir sonraki başarılı olacak Apple ürününü şimdiden merak ediyorum.


iPad bu aralar televizyon programlarında kendini gösteriyor. Kimi güzel güzel aleti överken tanıtımı daha etkileyici biçimde yapanlar da olmuyor değil. Bu linkten daha fazlasını izlemek isteyebilirsiniz.

İlginç olan, aslında yokluğunun farkına varılmayan, ihtiyacı duyulmayan bir ürünün bir anda kitlelerin müthiş bir istekle almaya çalıştıkları bir meta olarak satılabilecek hale getirilme becerisi. Rakipleri şaşkınlıktan büyümüş gözlerle Steve Jobs'un başarısını izlerken yavaş yavaş uygulama dükkanlarını oluşturuyorlar.

iPad modeline göre 500 ila 830 Dolara satılacak. İlk şanslı tüketiciler 03 Nisan 2010 (bu gün) itibariyle cihazlarına kavuştular. Giderek daha fazla kişinin mobil cihazlar üzerinden İnternete erişecek olmasına hız verecek bu ilginç gelişmeyi hep birlikte çok yakında göreceğiz.

31 Mart 2010 Çarşamba

Ev-Ce Hediyesi


Geçtiğimiz günlerde Ev-Ce'nin bir ürününü satın alan eşim küçük bir problem nedeniyle ürünü aldığı yere iade etti. Ankara 3. cadde de yer alan mandıra derhal ürünü Ev-Ce'ye yolladı. Bu gün ise bizi bir sürpriz bekliyordu. Ev-Ce bir sepet dolusu ürününü göndermiş. Bir de üstüne bizi ailecek Sapanca'da bir sabah kahvaltısı ardından da imalathanelerini gezmeye davet etmişler.

Tüketici ile iyi ilişkiler kurma ve müşteri memnuniyetini üst seviyede tutma adına gerçekleştirdikleri bu güzel jest için kendilerine teşekkür ediyoruz.

Taş Ev-Ce Sapanca'nın web sitesi adresi: http://www.evce-sapanca.com.tr/

17 Mart 2010 Çarşamba

Yazı yazmak, geriye bir iz bırakmaktır

Geçen binlerce yıllık zaman içerisinde gelecek nesillere birşeyler bırakabilmenin en garantili yolu yazı olmuş. Günümüzde alternatif bazı teknolojiler ortaya çıkmış da olsa hiç birinin mağara resimlerinden daha kalıcı saklama ortamları olduğuna dair bir kanıt yok. Kağıt benzeri ortamlarda da en fazla birkaç yüz yıl sonra yeniden yazılmadan gelecek nesillere aktarılma şansı olmuyor.

Peki eteklerimizdekini döktüğümüz bu tür günlüklerin ömrü ne kadar olabilir? Google'ın sunucu tarlalarında bir yerlerde saklanan bu sözcükler gelecek nesillerin görebileceği kadar uzun ömürlü olabilecek mi?

İnsan kendisinden sonra gelenlere düşüncelerini, duygularını aktaramadıktan sonra ondan geriye ne kalır ki? Belki birkaç kemik parçası ve şansınız varsa birkaç DNA...

Geleceğe iz bırakmak istiyorsanız bunun en garantili yolu yazmak. Bu kesin. Ama ortamı iyi seçmek lazım. Belki bir çok satan roman yazmak iyi bir yöntemdir. Belki de bir tuvaletin duvarına karalamak. Google teknolojisi izin verirse, günlük yazmak da geleceğe sizden birşeyler bırakabilir.  Ancak hangisi daha kalıcı olur bunu bilmek zor.

Hangi yöntemi seçerseniz seçin en azından bir şans kazanmış olursunuz. Eğer yazmazsanız sizden geriye pek bir şey kalmaz, bu kesin.

16 Mart 2010 Salı

3G Radyo Yayını Neden Olmasın?

Sabah arabayı kullanırken aklıma geldi. "Daha kaliteli ve net, üstelik bir de istediğimiz müziği ya da radyo istasyonunu 3G üzerinden aracın radyosundan dinleyebilsek ne güzel olurdu" diye.

Mobil operatörler her nedense 3G üzerinden TV yayını konusunda gösterdikleri öncülüğü radyo yayınına vermediler. Oysa 3G üzerinden dinlemeyi istediğimiz türde radyo istasyonlarına erişebilsek, daha da iyisi tamamen kendi istediğimiz müzikleri dinlesek kendi listelerimizi oluşturup arkadaşlarımızla paylaşabilsek ne güzel olurdu.

Hatta sadece cep telefonlarından değil 3G kullanabilen tüm mobil cihazlardan (iPAd bile olur), arabamızın radyosundan bunu yapabilsek fena mı olur?

Makul bir ücret karşılığı her yerde istediğimiz müziği dinleyebilmek düşüncesi kulağa hoş geliyor. İşte size bir katma değerli hizmet örneği daha.

14 Mart 2010 Pazar

Mikro Bloglar - Günlük Paylaşımları

Web 2.0 teknolojisi internette pek çok şeyi değiştirdi. İçerik kullanıcı tarafından oluşturulduğundan kullanıcıların eğilimleri içeriğin oluşma şeklini de köklü şekilde etkiliyor.
Yazmayı seven, "tarihe iz bırakayım" diyen bir kesim var. Onların verdikleri emekle, işe yarasın yaramasın ciddi bir içerik oluşuyor. Günlük (Blog) siteleri buna iyi örnek. Giderek gündemden düşüyor olsalar da, halen yazanı okuyanı hatta yorum yapanı bulunuyor.
Buna karşın iki kelime yazmaktan gocunan, arkadaşları ile anlık mesaj yazılımlarını kullanırken bile "slm, nbr?" gibi gereksiz kısaltmalar kullanan bir kesim de var. Onların bir blog sahibi olmalarını beklemek lüks olur. Ancak Twitter kullanabilenleri var.
Bir de kendileri yazı yazmasalar da oraya, buraya yorum yapmaya bayılan hatta günlük gazetelerin haber altlarına yorum yazan bir kesim var ki, bunlar kesinlikle mikro blogger'lara en yakın olanlar.
Sosyal medya'da da bir kesim var. Bunlar blogger olmasalar da kesinlikle içerik üretiminde ön sıralarda geliyorlar.
Twitter, Yahoo Meme, Google Buzz ve nihayet Friendfeed gibi siteler bu tür içerikle dolu.
İsteyen istediğini izliyor. Beğenisini belirtiyor. Yorumunu yapıyor. Özetle, insanlar internet üzerinden hayatı paylaşıyorlar.
Siz İnternet'te ne yapıyorsunuz?
Farmville'de hasat için kendini eve atan kullanıcılardansanız bir kere daha düşünmenin vakti gelmiş demektir!

25 Şubat 2010 Perşembe

Büyük İskender'in Aristo'ya Yazdığı Mektup

Bu gerçekten yazılmış bir mektup mudur bilmiyorum, o nedenle kendi akıl süzgecinizden geçirip öyle değerlendirin. Bana sorarsanız uydurma. Ancak mektup içeriği oldukça makul geldiğinden blogumda yer vermeye karar verdim. Bu arada ilgililerin fotoğraflarını bulamadığım için çizim ve mozaiklerini verdim. Sanırım Büyük İskenderin göz tansiyonu problemi varmış. Gözleri büyük olarak mozaikte geçen kişi oldukça genç vefat ettirilmiş olan Büyük İskender yani Alexander the Great (İskender deyince Türk sanılmasın Ama uzaktan değil Makedonyalı'dır kendisi).


Büyük İskender, felsefenin duayeni sayılan Aristo'ya bir mektup yazar.

"Ele geçirdiğim topraklarda yaşayanları kontrol altında tutabilmek için neler yapmalıyım?" diye görüşünü sorar.


Alternatiflerini de sıralar:
1- Ülkenin ileri gelenlerini sürgüne mi göndereyim?
2- Ülkenin ileri gelenlerini hapse mi atayım?
3- Ülkenin ileri gelenlerini kılıçtan mı geçireyim?


ARİSTO' NUN CEVABI :
(Felsefe ile ilgili hümanist birinin muhtemelen hiç vermemiş olması gereken bir cevaptır)
1- Sürgünde toplanıp sana baş kaldırırlar,
2- Hapisaneler militan yuvası olur kontrolden çıkar,
3- Ölenlerin ardından gelen kuşak sana nefret besler, intikam hırsı ile büyürler tahtını sallarlar.


ÇÖZÜM OLARAK ŞU NASİHATI VERİR:

''İNSANLARIN ARASINA NİFAK TOHUMLARI EKECEKSİN,
BİRBİRLERİYLE SAVAŞINCA HAKEM OLARAK KENDİNİ KABUL ETTİRECEKSİN, AMA ANLAŞMAYA GİDEN BÜTÜN YOLLARI TIKAYACAKSIN. ''

-------

Bana gelen mailde bunlar yazıyordu.

Ancak bu güncel(!) tavsiyeler yerine keşke "yediğine içtiğine dikkat et, seni zehirlemesinler oğlum" diye tavsiyede bulunsaymış :))

30 Ocak 2010 Cumartesi

Yakup Abi

Yeni rakı ile tanışmam küçük yaşlarıma denk geldiğinden uzunca bir süre uzak durmuştum. Ancak yaş kemale erdikten sonradır ki tadına yeniden vardım.

Rakı bir içkidir elbet ancak, aynı zamanda başka bir şeydir. Dost meclisinin katalizörüdür. Kıvamında ve adam gibi içildiğinde sohbete keyif katar. Gerçek sofralar ve gerçek muhabbet denildiğinde akla bundan sonra ne gelecek oldukça açık değil mi?

Gerçek muhabbet için bir gerçeklik iksiri gerekir. Türkiye'de bu iksiri fazla uzakta aramak pek doğru olmaz. Bildik anason tadı ve hafif içimiyle Türk Rakısı gerçek muhabbet iksiri olup karşımıza çıkar. Benzeri nedenle gerçek sofralar da üzerinde aslan sütü olmadan tamam sayılmaz.

"Yakup Abi" sanal kişiliği altında son derece başarılı olarak başlatılan Yeni Rakı kampanyasını gönülden destekliyorum.

28 Ocak 2010 Perşembe

Google Maps Üzerinden Dev Boyutlu Harita Alma

Geçenlerde işyeri için Ankara Çankaya Haritası lazım oldu. "Nasıl olsa İnternette bulurum" diye düşündüm. Ancak Google Maps haritalarını bu işe alet edip reklam göstererek para kazanmaya çalışan yüzlerce SEO manyağı site olduğundan bir türlü aradığım haritaya ulaşamadım. Belediyelerin sitelerinde yaptığım araştırmalar ve telefon görüşmeleri de pek bir sonuç getirmedi. Bir tek çok sevdiğim bir ilkokul arkadaşım istediğim haritanın linkini bana yollayabildi ama o da işin profesyoneli, herkesin böyle bir şansı olmaz diye ben araştırmaya devam ettim. Bilgirgec.org sitesinde bulduğum bir makale işi çözmeme yaradı.

İşte Google üzerinden dev haritaları indirmenin yolu.

Gerekenler:
Firefox tarayıcı.
Screengrab! eklentisi
Google Maps


Yukarıdaki Google maps linkinden Google haritalarına girip haritasını çıkartacağınız alanı belirleyin. "Katıştırılmış haritayı özelleştirin ve inceleyin" yazan yere tıklayın.

 


Açılan pencerede "Özel" yazan yerdeki değerleri değiştirerek istediğiniz boyutta haritayı belirleyin. Ben örnekte 5000 piksel x 2500 piksellik bir boyut belirledim.
(Bu işlemden önce haritayı yakınlaştırıp uzaklaştırarak detay miktarını artırıp azaltabilirsiniz).

Firefox eklentisi Screengrab!'i yükleyip tarayıcınızı yeniden başlattıysanız alt sağ tarafta çıkan ikonu aracılıyla "Save>Complete Page/Frame"i seçin ve resmi kaydedin.

Ben örnek olarak aşağıdaki gibi bir haritayı kaydettim. Daha sonra da kırtasiyeden 107x120 Cm boyutlarında fotoğraf kağıdına bastırdım harika oldu.


Haritaya tıklayıp gerçek boyutlusunu indirebilirsiniz.

İnternet sayesinde biraz uğraşarak da olsa böyle işleri kotarmak zevk veriyor doğrusu.

Deneyeceklere kolay gelsin.

18 Ocak 2010 Pazartesi

Sossal Medya


Hayır başlık yanlış değil. Sosyal Medya üzerine bir yazı ama ses benzeşimi biraz sos tadı verdiğinden aklıma böyle yazmak geldi.

Öncelikle Sosyal Medya konusunda bir uzman değil, kullanıcı olduğumu belirterek söze başlamak istiyorum. Sosyal medya etki değerlendirmesi ve ölçümleme konusunda işin profesyonelleri raporlarını ilgili müşterilerine doğru ve anlaşılır bir biçimde iletebilselerdi, kanımca firmaların bu yeni gelişen mecraya bakış açıları daha farklı olurdu. Dolayısıyla, "evet, bu mecra tam ve doğru olarak algılanamıyor" diyorum (yönetici özeti, bir sayfa değil, en fazla üç cümleden oluşan bir paragraf olmalı).

Özellikle büyük firmaların ilgili bölümlerinin konuyu algılamaları ve anlayabilmeleri için en azından bir 3 aylık kişisel facebook/twitter/friendfeed kullanım deneyimi geçirmeleri gerektiğini düşünüyorum.

Yoksa gerçekleşecek olan "Sosyal Medya" algılaması Sossal Medya olur ancak.

Ardından, bu işten gerçekten çok iyi anlayan bir uzmana fikir sorarak ve profesyonel yardım alarak yola devam etmek iyi olur. Bu sosyal medya uzmanlığının da kısa sürede SEO uzmanlığı gibi, önüne gelen herkes tarafından iddia edilebileceği ve sadece bir kaç gerçek uzmanı tarafından hakkıyla becerilebileceğini öngörmek de münecimlik olmasa gerek.

Aslında işin işine şirketler fazla girmese, sosyal medya böyle olduğu gibi kalsa. Gerçek dostların fikirlerini, hayat görüşlerini ve deneyimlerini paylaşmaya devam ettikleri bir ortam olsa daha iyi olacak ancak böyle ortamların bu güne kadar hep bozulduklarını gördüğümden, bunun gerçekleşme olasılığının az olduğunu düşünüyorum.

Bakalım zaman nelar gösterecek?

6 Ocak 2010 Çarşamba

Nexus One



Nexus One, Google'ın yeni mobil zamazingosu.

Google, hem dünyanın en becerikli internet servislerini çeşitlendirmeye başladı, hem de yavaş yavaş kendi işletim sisteminin öncüllerini ortaya çıkartıyor.

Microsoft, Bing arama motorunu bir süredir İnternet kullanıcılarına sunuyor, sanırım onların da telefonları yakında piyasada olur. Apple iPhone ile müthis bir ivme yakaladı ancak onun da internet dünyasında başkaca bir etkinliği yok. Bence, Google rakiplerinden belli konularda hep birkaç adım ileride. Buna en iyi örnek sanırım mobil telefonlarda kullanılabilen işletim sistemi Android. Yakında PC'ler içinde bir sürümü çıkarsa şaşırmamak lazım.

Nexus One da Android 2.1 işletim sistemi kullanıyor.

Amoled ekranının dokunmatik özelliği son derece gelişmiş ve hassas, iPhone'dan daha iyi olduğu söyleniyor, yüksek kontrast oranı nedeniyle net ve parlak renkleri var.

HTC tarafından Google için üretilmiş, 530 Amerikan Doları fiyat etiketi ile Amerika Birleşik Devletlerinde satılıyor. Yurdumuza kaça geleceği belli değil. Ancak meraklıları bu telefonu kapışırlar diye düşünüyorum.

Telefonun işlemcisi Qualcom qsd8250. Yeni nesil iPhone'lara göre daha hızlı. Kamerası da 5 mp. Ancak flaşı led, xenon olmaması kötü.

Gerçek bir GPS alıcısı yok, ancak kullandığınız GSM ağının sinyallerinden yararlanarak konum belirleme yapabiliyor. Çevrenizde yeterli miktarda ya da hiç istasyonun bulunmadığı bölgelerde sorun olur. Ancak şehirlerde böyle bir sorun olmayacaktır. Yine de gerçek GPS alıcısı olsa iyi olurdu.

Neredeyse Google hizmetlerinin tamamından yararlanmak mümkün olan telefona pek çok Android işletim sisteminde çalışan program yüklemek de mümkün.

Aşağıda teknik özelliklerini okuyabilirsiniz.

Boyut ve ağırlık

Yükseklik 119mm
En 59.8mm
Derinlik 11.5mm
Ağırlık 130 gram

Ekran
9,5 cm diagonal geniş ekran WVGA dokunmatik
AMOLED 800 x 480 piksel
100,000:1 tipik kontrast oranı
1ms tipik yanıt oranı

Kamera ve Flaş
5 megapiksel
Otofokus 6 cm'den sonsuza kadar
2X dijital zoom
LED flaş
AGPS ile fotoğrafların konumunu eklemek mümkün
Video 720x480 piksel başına 20 kare

Hücresel Telefon ve Kablosuz Erişim
UMTS Band 1/4/8 (2100/AWS/900)
HSDPA 7.2Mbps
HSUPA 2Mbps
GSM / EDGE (850, 900, 1800, 1900 MHz)

Wi-Fi (802.11b/g/n)
Bluetooth 2.1 EDR
A2DP stereo Bluetooth Kulaklık desteği


Güç ve pil
Çıkarılıp değiştirilebilir 1400 mAh pil

Konuşma süresi
2G 10 saate kadar
3G 7 saate kadar
Bekleme süresi
3G 290 saate kadar
2G 250 saate kadar

İnternet kullanımı
3G 5 saate kadar
Wi-Fi 6,5 saate kadar

Video oynatma
7 saate kadar
Ses çalma
20 saate kadar

İşlemci
Qualcomm qsd 8250 1 GHz

İşletim sistemi
Android Mobil Teknoloji Platformu

Kapasite
512MB Flash
512MB RAM
4GB Micro SD Kart (genişletilebilir 32 GB)


Yardımlı Global Konumlandırma Sistemi (AGPS) alıcı

Dijital pusula

Hız ölçer

29 Aralık 2009 Salı

2009 Neden İyi Geçti?

İsmail Emrah Demirayak bana bir mim göndermiş. Başlık kolay gibi görünse de, içeriğini doldurmak hiç de öyle değil. Mim'in asıl başlatanı Hasan Başusta hayata iyi yanından bakan bir dost.

Çocukken, günler haftalar geçmek bilmezdi. Yaş ilerledikçe zamanın hızlandığına tanık oluyor insan. Sanırım bu hızlanma lineer (doğrusal) değil de logaritmik oluyor. Gerçi anı yaşamak en iyisi de, insanın gözü geçmişte kalanlara takılıveriyor işte.

Hız konusu aslında oldukça göreli. Eğer olup biteni unutuveriyorsanız, "nasıl geçti habersiz o güzelim yıllarım" diye şarkı söyleyip, "bu sene de pek hızlı geçti yahu" demek işten bile değil.

O halde bakalım neden iyi geçti bu 2009?

Önemsiz olsa da bir sağlık problemi yaşadım, ancak başarılı bir operasyon sonrası sağlığıma yeniden kavuştum.

Babam zorlu bir operasyondan sonra sağlığına kavuştu ki bu da hoş bir gelişmeydi.

Oğlumun ve kızımın hızla büyüdüklerini görme fırsatım oldu. Hatta oğlum bu sene benim, annesinin ve dedesinin okuduğu ilköğretim okulunda 3. nesil olarak anasınıfından eğitimine başladı.

Yaz dönemine rastlayan boş zamanlarımda çocuklarımla birlikte hoş vakit geçirdim. Unutmamalı ki bu zamanlar kaçırılmış olsaydı bir daha yaşanma şansları olmazdı.

Önceki işimi çok sevsem de istemeden olan bir işten ayrılık döneminden sonra yeni ve keyifli başlayan bir iş buldum.

Her şeyden önemlisi, bir tane hayatım var ve her ne olursa olsun, onu yaşamaktan keyif aldığım bir sene daha geçti. Sanırım verebileceğim en iyi cevap da bu.

Bu arada lafı dolandırıp bir türlü söyleyeceği şeyi söylemeyip, başka şeylerden bahseden konuşmacılardan haz etmediğimi hatırladım nedense. Bunun basit bir nedeni olduğunu anlamamak elde mi? Söyleyecek fazla bir şeyin yoksa, geveleyip durursun lafı. Nereden geldiyse şimdi aklıma, durup dururken :)

Ben zinciri bozup, kimseyi mimlemeyeceğim bu defa. Ancak bu yazıyı okuduysanız en azından siz de neden iyi bir sene geçirdiğinizi düşünün derim. Şaşırtıcı gelse de eminim en az 5 iyi olay hatırlayacaksınız.

Ey Eurovision Sen Kimsin?

Yapay zeka, hayatımızın birçok alanına girmeye devam ediyor. Ben de bir süredir blog yazılarımı YouTube'a aktarıyorum. Neyse ki, 10 yıl ...