31 Mart 2010 Çarşamba
Ev-Ce Hediyesi
Geçtiğimiz günlerde Ev-Ce'nin bir ürününü satın alan eşim küçük bir problem nedeniyle ürünü aldığı yere iade etti. Ankara 3. cadde de yer alan mandıra derhal ürünü Ev-Ce'ye yolladı. Bu gün ise bizi bir sürpriz bekliyordu. Ev-Ce bir sepet dolusu ürününü göndermiş. Bir de üstüne bizi ailecek Sapanca'da bir sabah kahvaltısı ardından da imalathanelerini gezmeye davet etmişler.
Tüketici ile iyi ilişkiler kurma ve müşteri memnuniyetini üst seviyede tutma adına gerçekleştirdikleri bu güzel jest için kendilerine teşekkür ediyoruz.
Taş Ev-Ce Sapanca'nın web sitesi adresi: http://www.evce-sapanca.com.tr/
17 Mart 2010 Çarşamba
Yazı yazmak, geriye bir iz bırakmaktır
Geçen binlerce yıllık zaman içerisinde gelecek nesillere birşeyler bırakabilmenin en garantili yolu yazı olmuş. Günümüzde alternatif bazı teknolojiler ortaya çıkmış da olsa hiç birinin mağara resimlerinden daha kalıcı saklama ortamları olduğuna dair bir kanıt yok. Kağıt benzeri ortamlarda da en fazla birkaç yüz yıl sonra yeniden yazılmadan gelecek nesillere aktarılma şansı olmuyor.
Peki eteklerimizdekini döktüğümüz bu tür günlüklerin ömrü ne kadar olabilir? Google'ın sunucu tarlalarında bir yerlerde saklanan bu sözcükler gelecek nesillerin görebileceği kadar uzun ömürlü olabilecek mi?
İnsan kendisinden sonra gelenlere düşüncelerini, duygularını aktaramadıktan sonra ondan geriye ne kalır ki? Belki birkaç kemik parçası ve şansınız varsa birkaç DNA...
Geleceğe iz bırakmak istiyorsanız bunun en garantili yolu yazmak. Bu kesin. Ama ortamı iyi seçmek lazım. Belki bir çok satan roman yazmak iyi bir yöntemdir. Belki de bir tuvaletin duvarına karalamak. Google teknolojisi izin verirse, günlük yazmak da geleceğe sizden birşeyler bırakabilir. Ancak hangisi daha kalıcı olur bunu bilmek zor.
Hangi yöntemi seçerseniz seçin en azından bir şans kazanmış olursunuz. Eğer yazmazsanız sizden geriye pek bir şey kalmaz, bu kesin.
Peki eteklerimizdekini döktüğümüz bu tür günlüklerin ömrü ne kadar olabilir? Google'ın sunucu tarlalarında bir yerlerde saklanan bu sözcükler gelecek nesillerin görebileceği kadar uzun ömürlü olabilecek mi?
İnsan kendisinden sonra gelenlere düşüncelerini, duygularını aktaramadıktan sonra ondan geriye ne kalır ki? Belki birkaç kemik parçası ve şansınız varsa birkaç DNA...
Geleceğe iz bırakmak istiyorsanız bunun en garantili yolu yazmak. Bu kesin. Ama ortamı iyi seçmek lazım. Belki bir çok satan roman yazmak iyi bir yöntemdir. Belki de bir tuvaletin duvarına karalamak. Google teknolojisi izin verirse, günlük yazmak da geleceğe sizden birşeyler bırakabilir. Ancak hangisi daha kalıcı olur bunu bilmek zor.
Hangi yöntemi seçerseniz seçin en azından bir şans kazanmış olursunuz. Eğer yazmazsanız sizden geriye pek bir şey kalmaz, bu kesin.
16 Mart 2010 Salı
3G Radyo Yayını Neden Olmasın?
Sabah arabayı kullanırken aklıma geldi. "Daha kaliteli ve net, üstelik bir de istediğimiz müziği ya da radyo istasyonunu 3G üzerinden aracın radyosundan dinleyebilsek ne güzel olurdu" diye.
Mobil operatörler her nedense 3G üzerinden TV yayını konusunda gösterdikleri öncülüğü radyo yayınına vermediler. Oysa 3G üzerinden dinlemeyi istediğimiz türde radyo istasyonlarına erişebilsek, daha da iyisi tamamen kendi istediğimiz müzikleri dinlesek kendi listelerimizi oluşturup arkadaşlarımızla paylaşabilsek ne güzel olurdu.
Hatta sadece cep telefonlarından değil 3G kullanabilen tüm mobil cihazlardan (iPAd bile olur), arabamızın radyosundan bunu yapabilsek fena mı olur?
Makul bir ücret karşılığı her yerde istediğimiz müziği dinleyebilmek düşüncesi kulağa hoş geliyor. İşte size bir katma değerli hizmet örneği daha.
Mobil operatörler her nedense 3G üzerinden TV yayını konusunda gösterdikleri öncülüğü radyo yayınına vermediler. Oysa 3G üzerinden dinlemeyi istediğimiz türde radyo istasyonlarına erişebilsek, daha da iyisi tamamen kendi istediğimiz müzikleri dinlesek kendi listelerimizi oluşturup arkadaşlarımızla paylaşabilsek ne güzel olurdu.
Hatta sadece cep telefonlarından değil 3G kullanabilen tüm mobil cihazlardan (iPAd bile olur), arabamızın radyosundan bunu yapabilsek fena mı olur?
Makul bir ücret karşılığı her yerde istediğimiz müziği dinleyebilmek düşüncesi kulağa hoş geliyor. İşte size bir katma değerli hizmet örneği daha.
14 Mart 2010 Pazar
Mikro Bloglar - Günlük Paylaşımları
Web 2.0 teknolojisi internette pek çok şeyi değiştirdi. İçerik kullanıcı tarafından oluşturulduğundan kullanıcıların eğilimleri içeriğin oluşma şeklini de köklü şekilde etkiliyor.
Yazmayı seven, "tarihe iz bırakayım" diyen bir kesim var. Onların verdikleri emekle, işe yarasın yaramasın ciddi bir içerik oluşuyor. Günlük (Blog) siteleri buna iyi örnek. Giderek gündemden düşüyor olsalar da, halen yazanı okuyanı hatta yorum yapanı bulunuyor.
Buna karşın iki kelime yazmaktan gocunan, arkadaşları ile anlık mesaj yazılımlarını kullanırken bile "slm, nbr?" gibi gereksiz kısaltmalar kullanan bir kesim de var. Onların bir blog sahibi olmalarını beklemek lüks olur. Ancak Twitter kullanabilenleri var.
Bir de kendileri yazı yazmasalar da oraya, buraya yorum yapmaya bayılan hatta günlük gazetelerin haber altlarına yorum yazan bir kesim var ki, bunlar kesinlikle mikro blogger'lara en yakın olanlar.
Sosyal medya'da da bir kesim var. Bunlar blogger olmasalar da kesinlikle içerik üretiminde ön sıralarda geliyorlar.
Twitter, Yahoo Meme, Google Buzz ve nihayet Friendfeed gibi siteler bu tür içerikle dolu.
İsteyen istediğini izliyor. Beğenisini belirtiyor. Yorumunu yapıyor. Özetle, insanlar internet üzerinden hayatı paylaşıyorlar.
Siz İnternet'te ne yapıyorsunuz?
Farmville'de hasat için kendini eve atan kullanıcılardansanız bir kere daha düşünmenin vakti gelmiş demektir!
Yazmayı seven, "tarihe iz bırakayım" diyen bir kesim var. Onların verdikleri emekle, işe yarasın yaramasın ciddi bir içerik oluşuyor. Günlük (Blog) siteleri buna iyi örnek. Giderek gündemden düşüyor olsalar da, halen yazanı okuyanı hatta yorum yapanı bulunuyor.
Buna karşın iki kelime yazmaktan gocunan, arkadaşları ile anlık mesaj yazılımlarını kullanırken bile "slm, nbr?" gibi gereksiz kısaltmalar kullanan bir kesim de var. Onların bir blog sahibi olmalarını beklemek lüks olur. Ancak Twitter kullanabilenleri var.
Bir de kendileri yazı yazmasalar da oraya, buraya yorum yapmaya bayılan hatta günlük gazetelerin haber altlarına yorum yazan bir kesim var ki, bunlar kesinlikle mikro blogger'lara en yakın olanlar.
Sosyal medya'da da bir kesim var. Bunlar blogger olmasalar da kesinlikle içerik üretiminde ön sıralarda geliyorlar.
Twitter, Yahoo Meme, Google Buzz ve nihayet Friendfeed gibi siteler bu tür içerikle dolu.
İsteyen istediğini izliyor. Beğenisini belirtiyor. Yorumunu yapıyor. Özetle, insanlar internet üzerinden hayatı paylaşıyorlar.
Siz İnternet'te ne yapıyorsunuz?
Farmville'de hasat için kendini eve atan kullanıcılardansanız bir kere daha düşünmenin vakti gelmiş demektir!
25 Şubat 2010 Perşembe
Büyük İskender'in Aristo'ya Yazdığı Mektup
Bu gerçekten yazılmış bir mektup mudur bilmiyorum, o nedenle kendi akıl süzgecinizden geçirip öyle değerlendirin. Bana sorarsanız uydurma. Ancak mektup içeriği oldukça makul geldiğinden blogumda yer vermeye karar verdim. Bu arada ilgililerin fotoğraflarını bulamadığım için çizim ve mozaiklerini verdim. Sanırım Büyük İskenderin göz tansiyonu problemi varmış. Gözleri büyük olarak mozaikte geçen kişi oldukça genç vefat ettirilmiş olan Büyük İskender yani Alexander the Great (İskender deyince Türk sanılmasın Ama uzaktan değil Makedonyalı'dır kendisi).
Büyük İskender, felsefenin duayeni sayılan Aristo'ya bir mektup yazar.
"Ele geçirdiğim topraklarda yaşayanları kontrol altında tutabilmek için neler yapmalıyım?" diye görüşünü sorar.
Alternatiflerini de sıralar:
1- Ülkenin ileri gelenlerini sürgüne mi göndereyim?
2- Ülkenin ileri gelenlerini hapse mi atayım?
3- Ülkenin ileri gelenlerini kılıçtan mı geçireyim?
ARİSTO' NUN CEVABI :
(Felsefe ile ilgili hümanist birinin muhtemelen hiç vermemiş olması gereken bir cevaptır)
1- Sürgünde toplanıp sana baş kaldırırlar,
2- Hapisaneler militan yuvası olur kontrolden çıkar,
3- Ölenlerin ardından gelen kuşak sana nefret besler, intikam hırsı ile büyürler tahtını sallarlar.
ÇÖZÜM OLARAK ŞU NASİHATI VERİR:
''İNSANLARIN ARASINA NİFAK TOHUMLARI EKECEKSİN,
BİRBİRLERİYLE SAVAŞINCA HAKEM OLARAK KENDİNİ KABUL ETTİRECEKSİN, AMA ANLAŞMAYA GİDEN BÜTÜN YOLLARI TIKAYACAKSIN. ''
-------
Bana gelen mailde bunlar yazıyordu.
Ancak bu güncel(!) tavsiyeler yerine keşke "yediğine içtiğine dikkat et, seni zehirlemesinler oğlum" diye tavsiyede bulunsaymış :))
Büyük İskender, felsefenin duayeni sayılan Aristo'ya bir mektup yazar.
"Ele geçirdiğim topraklarda yaşayanları kontrol altında tutabilmek için neler yapmalıyım?" diye görüşünü sorar.
Alternatiflerini de sıralar:
1- Ülkenin ileri gelenlerini sürgüne mi göndereyim?
2- Ülkenin ileri gelenlerini hapse mi atayım?
3- Ülkenin ileri gelenlerini kılıçtan mı geçireyim?
ARİSTO' NUN CEVABI :
(Felsefe ile ilgili hümanist birinin muhtemelen hiç vermemiş olması gereken bir cevaptır)
1- Sürgünde toplanıp sana baş kaldırırlar,
2- Hapisaneler militan yuvası olur kontrolden çıkar,
3- Ölenlerin ardından gelen kuşak sana nefret besler, intikam hırsı ile büyürler tahtını sallarlar.
ÇÖZÜM OLARAK ŞU NASİHATI VERİR:
''İNSANLARIN ARASINA NİFAK TOHUMLARI EKECEKSİN,
BİRBİRLERİYLE SAVAŞINCA HAKEM OLARAK KENDİNİ KABUL ETTİRECEKSİN, AMA ANLAŞMAYA GİDEN BÜTÜN YOLLARI TIKAYACAKSIN. ''
-------
Bana gelen mailde bunlar yazıyordu.
Ancak bu güncel(!) tavsiyeler yerine keşke "yediğine içtiğine dikkat et, seni zehirlemesinler oğlum" diye tavsiyede bulunsaymış :))
30 Ocak 2010 Cumartesi
Yakup Abi
Yeni rakı ile tanışmam küçük yaşlarıma denk geldiğinden uzunca bir süre uzak durmuştum. Ancak yaş kemale erdikten sonradır ki tadına yeniden vardım.
Rakı bir içkidir elbet ancak, aynı zamanda başka bir şeydir. Dost meclisinin katalizörüdür. Kıvamında ve adam gibi içildiğinde sohbete keyif katar. Gerçek sofralar ve gerçek muhabbet denildiğinde akla bundan sonra ne gelecek oldukça açık değil mi?
Gerçek muhabbet için bir gerçeklik iksiri gerekir. Türkiye'de bu iksiri fazla uzakta aramak pek doğru olmaz. Bildik anason tadı ve hafif içimiyle Türk Rakısı gerçek muhabbet iksiri olup karşımıza çıkar. Benzeri nedenle gerçek sofralar da üzerinde aslan sütü olmadan tamam sayılmaz.
"Yakup Abi" sanal kişiliği altında son derece başarılı olarak başlatılan Yeni Rakı kampanyasını gönülden destekliyorum.
Rakı bir içkidir elbet ancak, aynı zamanda başka bir şeydir. Dost meclisinin katalizörüdür. Kıvamında ve adam gibi içildiğinde sohbete keyif katar. Gerçek sofralar ve gerçek muhabbet denildiğinde akla bundan sonra ne gelecek oldukça açık değil mi?
Gerçek muhabbet için bir gerçeklik iksiri gerekir. Türkiye'de bu iksiri fazla uzakta aramak pek doğru olmaz. Bildik anason tadı ve hafif içimiyle Türk Rakısı gerçek muhabbet iksiri olup karşımıza çıkar. Benzeri nedenle gerçek sofralar da üzerinde aslan sütü olmadan tamam sayılmaz.
"Yakup Abi" sanal kişiliği altında son derece başarılı olarak başlatılan Yeni Rakı kampanyasını gönülden destekliyorum.
28 Ocak 2010 Perşembe
Google Maps Üzerinden Dev Boyutlu Harita Alma
Geçenlerde işyeri için Ankara Çankaya Haritası lazım oldu. "Nasıl olsa İnternette bulurum" diye düşündüm. Ancak Google Maps haritalarını bu işe alet edip reklam göstererek para kazanmaya çalışan yüzlerce SEO manyağı site olduğundan bir türlü aradığım haritaya ulaşamadım. Belediyelerin sitelerinde yaptığım araştırmalar ve telefon görüşmeleri de pek bir sonuç getirmedi. Bir tek çok sevdiğim bir ilkokul arkadaşım istediğim haritanın linkini bana yollayabildi ama o da işin profesyoneli, herkesin böyle bir şansı olmaz diye ben araştırmaya devam ettim. Bilgirgec.org sitesinde bulduğum bir makale işi çözmeme yaradı.
İşte Google üzerinden dev haritaları indirmenin yolu.
Gerekenler:
Firefox tarayıcı.
Screengrab! eklentisi
Google Maps
Açılan pencerede "Özel" yazan yerdeki değerleri değiştirerek istediğiniz boyutta haritayı belirleyin. Ben örnekte 5000 piksel x 2500 piksellik bir boyut belirledim.
(Bu işlemden önce haritayı yakınlaştırıp uzaklaştırarak detay miktarını artırıp azaltabilirsiniz).
Firefox eklentisi Screengrab!'i yükleyip tarayıcınızı yeniden başlattıysanız alt sağ tarafta çıkan ikonu aracılıyla "Save>Complete Page/Frame"i seçin ve resmi kaydedin.
Ben örnek olarak aşağıdaki gibi bir haritayı kaydettim. Daha sonra da kırtasiyeden 107x120 Cm boyutlarında fotoğraf kağıdına bastırdım harika oldu.
Haritaya tıklayıp gerçek boyutlusunu indirebilirsiniz.
İnternet sayesinde biraz uğraşarak da olsa böyle işleri kotarmak zevk veriyor doğrusu.
Deneyeceklere kolay gelsin.
İşte Google üzerinden dev haritaları indirmenin yolu.
Gerekenler:
Firefox tarayıcı.
Screengrab! eklentisi
Google Maps
Yukarıdaki Google maps linkinden Google haritalarına girip haritasını çıkartacağınız alanı belirleyin. "Katıştırılmış haritayı özelleştirin ve inceleyin" yazan yere tıklayın.
(Bu işlemden önce haritayı yakınlaştırıp uzaklaştırarak detay miktarını artırıp azaltabilirsiniz).
Firefox eklentisi Screengrab!'i yükleyip tarayıcınızı yeniden başlattıysanız alt sağ tarafta çıkan ikonu aracılıyla "Save>Complete Page/Frame"i seçin ve resmi kaydedin.
Ben örnek olarak aşağıdaki gibi bir haritayı kaydettim. Daha sonra da kırtasiyeden 107x120 Cm boyutlarında fotoğraf kağıdına bastırdım harika oldu.
Haritaya tıklayıp gerçek boyutlusunu indirebilirsiniz.
İnternet sayesinde biraz uğraşarak da olsa böyle işleri kotarmak zevk veriyor doğrusu.
Deneyeceklere kolay gelsin.
18 Ocak 2010 Pazartesi
Sossal Medya
Hayır başlık yanlış değil. Sosyal Medya üzerine bir yazı ama ses benzeşimi biraz sos tadı verdiğinden aklıma böyle yazmak geldi.
Öncelikle Sosyal Medya konusunda bir uzman değil, kullanıcı olduğumu belirterek söze başlamak istiyorum. Sosyal medya etki değerlendirmesi ve ölçümleme konusunda işin profesyonelleri raporlarını ilgili müşterilerine doğru ve anlaşılır bir biçimde iletebilselerdi, kanımca firmaların bu yeni gelişen mecraya bakış açıları daha farklı olurdu. Dolayısıyla, "evet, bu mecra tam ve doğru olarak algılanamıyor" diyorum (yönetici özeti, bir sayfa değil, en fazla üç cümleden oluşan bir paragraf olmalı).
Özellikle büyük firmaların ilgili bölümlerinin konuyu algılamaları ve anlayabilmeleri için en azından bir 3 aylık kişisel facebook/twitter/friendfeed kullanım deneyimi geçirmeleri gerektiğini düşünüyorum.
Yoksa gerçekleşecek olan "Sosyal Medya" algılaması Sossal Medya olur ancak.
Ardından, bu işten gerçekten çok iyi anlayan bir uzmana fikir sorarak ve profesyonel yardım alarak yola devam etmek iyi olur. Bu sosyal medya uzmanlığının da kısa sürede SEO uzmanlığı gibi, önüne gelen herkes tarafından iddia edilebileceği ve sadece bir kaç gerçek uzmanı tarafından hakkıyla becerilebileceğini öngörmek de münecimlik olmasa gerek.
Aslında işin işine şirketler fazla girmese, sosyal medya böyle olduğu gibi kalsa. Gerçek dostların fikirlerini, hayat görüşlerini ve deneyimlerini paylaşmaya devam ettikleri bir ortam olsa daha iyi olacak ancak böyle ortamların bu güne kadar hep bozulduklarını gördüğümden, bunun gerçekleşme olasılığının az olduğunu düşünüyorum.
Bakalım zaman nelar gösterecek?
Öncelikle Sosyal Medya konusunda bir uzman değil, kullanıcı olduğumu belirterek söze başlamak istiyorum. Sosyal medya etki değerlendirmesi ve ölçümleme konusunda işin profesyonelleri raporlarını ilgili müşterilerine doğru ve anlaşılır bir biçimde iletebilselerdi, kanımca firmaların bu yeni gelişen mecraya bakış açıları daha farklı olurdu. Dolayısıyla, "evet, bu mecra tam ve doğru olarak algılanamıyor" diyorum (yönetici özeti, bir sayfa değil, en fazla üç cümleden oluşan bir paragraf olmalı).
Özellikle büyük firmaların ilgili bölümlerinin konuyu algılamaları ve anlayabilmeleri için en azından bir 3 aylık kişisel facebook/twitter/friendfeed kullanım deneyimi geçirmeleri gerektiğini düşünüyorum.
Yoksa gerçekleşecek olan "Sosyal Medya" algılaması Sossal Medya olur ancak.
Ardından, bu işten gerçekten çok iyi anlayan bir uzmana fikir sorarak ve profesyonel yardım alarak yola devam etmek iyi olur. Bu sosyal medya uzmanlığının da kısa sürede SEO uzmanlığı gibi, önüne gelen herkes tarafından iddia edilebileceği ve sadece bir kaç gerçek uzmanı tarafından hakkıyla becerilebileceğini öngörmek de münecimlik olmasa gerek.
Aslında işin işine şirketler fazla girmese, sosyal medya böyle olduğu gibi kalsa. Gerçek dostların fikirlerini, hayat görüşlerini ve deneyimlerini paylaşmaya devam ettikleri bir ortam olsa daha iyi olacak ancak böyle ortamların bu güne kadar hep bozulduklarını gördüğümden, bunun gerçekleşme olasılığının az olduğunu düşünüyorum.
Bakalım zaman nelar gösterecek?
6 Ocak 2010 Çarşamba
Nexus One
Nexus One, Google'ın yeni mobil zamazingosu.
Google, hem dünyanın en becerikli internet servislerini çeşitlendirmeye başladı, hem de yavaş yavaş kendi işletim sisteminin öncüllerini ortaya çıkartıyor.
Microsoft, Bing arama motorunu bir süredir İnternet kullanıcılarına sunuyor, sanırım onların da telefonları yakında piyasada olur. Apple iPhone ile müthis bir ivme yakaladı ancak onun da internet dünyasında başkaca bir etkinliği yok. Bence, Google rakiplerinden belli konularda hep birkaç adım ileride. Buna en iyi örnek sanırım mobil telefonlarda kullanılabilen işletim sistemi Android. Yakında PC'ler içinde bir sürümü çıkarsa şaşırmamak lazım.
Nexus One da Android 2.1 işletim sistemi kullanıyor.
Amoled ekranının dokunmatik özelliği son derece gelişmiş ve hassas, iPhone'dan daha iyi olduğu söyleniyor, yüksek kontrast oranı nedeniyle net ve parlak renkleri var.
HTC tarafından Google için üretilmiş, 530 Amerikan Doları fiyat etiketi ile Amerika Birleşik Devletlerinde satılıyor. Yurdumuza kaça geleceği belli değil. Ancak meraklıları bu telefonu kapışırlar diye düşünüyorum.
Telefonun işlemcisi Qualcom qsd8250. Yeni nesil iPhone'lara göre daha hızlı. Kamerası da 5 mp. Ancak flaşı led, xenon olmaması kötü.
Gerçek bir GPS alıcısı yok, ancak kullandığınız GSM ağının sinyallerinden yararlanarak konum belirleme yapabiliyor. Çevrenizde yeterli miktarda ya da hiç istasyonun bulunmadığı bölgelerde sorun olur. Ancak şehirlerde böyle bir sorun olmayacaktır. Yine de gerçek GPS alıcısı olsa iyi olurdu.
Neredeyse Google hizmetlerinin tamamından yararlanmak mümkün olan telefona pek çok Android işletim sisteminde çalışan program yüklemek de mümkün.
Aşağıda teknik özelliklerini okuyabilirsiniz.
Boyut ve ağırlık
Yükseklik 119mm
En 59.8mm
Derinlik 11.5mm
Ağırlık 130 gram
Ekran
9,5 cm diagonal geniş ekran WVGA dokunmatik
AMOLED 800 x 480 piksel
100,000:1 tipik kontrast oranı
1ms tipik yanıt oranı
Kamera ve Flaş
5 megapiksel
Otofokus 6 cm'den sonsuza kadar
2X dijital zoom
LED flaş
AGPS ile fotoğrafların konumunu eklemek mümkün
Video 720x480 piksel başına 20 kare
Hücresel Telefon ve Kablosuz Erişim
UMTS Band 1/4/8 (2100/AWS/900)
HSDPA 7.2Mbps
HSUPA 2Mbps
GSM / EDGE (850, 900, 1800, 1900 MHz)
Wi-Fi (802.11b/g/n)
Bluetooth 2.1 EDR
A2DP stereo Bluetooth Kulaklık desteği
Güç ve pil
Çıkarılıp değiştirilebilir 1400 mAh pil
Konuşma süresi
2G 10 saate kadar
3G 7 saate kadar
Bekleme süresi
3G 290 saate kadar
2G 250 saate kadar
İnternet kullanımı
3G 5 saate kadar
Wi-Fi 6,5 saate kadar
Video oynatma
7 saate kadar
Ses çalma
20 saate kadar
İşlemci
Qualcomm qsd 8250 1 GHz
İşletim sistemi
Android Mobil Teknoloji Platformu
Kapasite
512MB Flash
512MB RAM
4GB Micro SD Kart (genişletilebilir 32 GB)
Yardımlı Global Konumlandırma Sistemi (AGPS) alıcı
Dijital pusula
Hız ölçer
29 Aralık 2009 Salı
2009 Neden İyi Geçti?
İsmail Emrah Demirayak bana bir mim göndermiş. Başlık kolay gibi görünse de, içeriğini doldurmak hiç de öyle değil. Mim'in asıl başlatanı Hasan Başusta hayata iyi yanından bakan bir dost.
Çocukken, günler haftalar geçmek bilmezdi. Yaş ilerledikçe zamanın hızlandığına tanık oluyor insan. Sanırım bu hızlanma lineer (doğrusal) değil de logaritmik oluyor. Gerçi anı yaşamak en iyisi de, insanın gözü geçmişte kalanlara takılıveriyor işte.
Hız konusu aslında oldukça göreli. Eğer olup biteni unutuveriyorsanız, "nasıl geçti habersiz o güzelim yıllarım" diye şarkı söyleyip, "bu sene de pek hızlı geçti yahu" demek işten bile değil.
O halde bakalım neden iyi geçti bu 2009?
Önemsiz olsa da bir sağlık problemi yaşadım, ancak başarılı bir operasyon sonrası sağlığıma yeniden kavuştum.
Babam zorlu bir operasyondan sonra sağlığına kavuştu ki bu da hoş bir gelişmeydi.
Oğlumun ve kızımın hızla büyüdüklerini görme fırsatım oldu. Hatta oğlum bu sene benim, annesinin ve dedesinin okuduğu ilköğretim okulunda 3. nesil olarak anasınıfından eğitimine başladı.
Yaz dönemine rastlayan boş zamanlarımda çocuklarımla birlikte hoş vakit geçirdim. Unutmamalı ki bu zamanlar kaçırılmış olsaydı bir daha yaşanma şansları olmazdı.
Önceki işimi çok sevsem de istemeden olan bir işten ayrılık döneminden sonra yeni ve keyifli başlayan bir iş buldum.
Her şeyden önemlisi, bir tane hayatım var ve her ne olursa olsun, onu yaşamaktan keyif aldığım bir sene daha geçti. Sanırım verebileceğim en iyi cevap da bu.
Bu arada lafı dolandırıp bir türlü söyleyeceği şeyi söylemeyip, başka şeylerden bahseden konuşmacılardan haz etmediğimi hatırladım nedense. Bunun basit bir nedeni olduğunu anlamamak elde mi? Söyleyecek fazla bir şeyin yoksa, geveleyip durursun lafı. Nereden geldiyse şimdi aklıma, durup dururken :)
Ben zinciri bozup, kimseyi mimlemeyeceğim bu defa. Ancak bu yazıyı okuduysanız en azından siz de neden iyi bir sene geçirdiğinizi düşünün derim. Şaşırtıcı gelse de eminim en az 5 iyi olay hatırlayacaksınız.
Çocukken, günler haftalar geçmek bilmezdi. Yaş ilerledikçe zamanın hızlandığına tanık oluyor insan. Sanırım bu hızlanma lineer (doğrusal) değil de logaritmik oluyor. Gerçi anı yaşamak en iyisi de, insanın gözü geçmişte kalanlara takılıveriyor işte.
Hız konusu aslında oldukça göreli. Eğer olup biteni unutuveriyorsanız, "nasıl geçti habersiz o güzelim yıllarım" diye şarkı söyleyip, "bu sene de pek hızlı geçti yahu" demek işten bile değil.
O halde bakalım neden iyi geçti bu 2009?
Önemsiz olsa da bir sağlık problemi yaşadım, ancak başarılı bir operasyon sonrası sağlığıma yeniden kavuştum.
Babam zorlu bir operasyondan sonra sağlığına kavuştu ki bu da hoş bir gelişmeydi.
Oğlumun ve kızımın hızla büyüdüklerini görme fırsatım oldu. Hatta oğlum bu sene benim, annesinin ve dedesinin okuduğu ilköğretim okulunda 3. nesil olarak anasınıfından eğitimine başladı.
Yaz dönemine rastlayan boş zamanlarımda çocuklarımla birlikte hoş vakit geçirdim. Unutmamalı ki bu zamanlar kaçırılmış olsaydı bir daha yaşanma şansları olmazdı.
Önceki işimi çok sevsem de istemeden olan bir işten ayrılık döneminden sonra yeni ve keyifli başlayan bir iş buldum.
Her şeyden önemlisi, bir tane hayatım var ve her ne olursa olsun, onu yaşamaktan keyif aldığım bir sene daha geçti. Sanırım verebileceğim en iyi cevap da bu.
Bu arada lafı dolandırıp bir türlü söyleyeceği şeyi söylemeyip, başka şeylerden bahseden konuşmacılardan haz etmediğimi hatırladım nedense. Bunun basit bir nedeni olduğunu anlamamak elde mi? Söyleyecek fazla bir şeyin yoksa, geveleyip durursun lafı. Nereden geldiyse şimdi aklıma, durup dururken :)
Ben zinciri bozup, kimseyi mimlemeyeceğim bu defa. Ancak bu yazıyı okuduysanız en azından siz de neden iyi bir sene geçirdiğinizi düşünün derim. Şaşırtıcı gelse de eminim en az 5 iyi olay hatırlayacaksınız.
20 Aralık 2009 Pazar
Termometre Yapalım
Kızım ilköğretim 5. sınıf öğrencisi. geçtiğimiz günlerde Fen ve Teknoloji dersinden performans ödevi yapmanın zamanı geldiğinde benden yardım istedi. Basit bir su termometresini birlikte yapmamız gerekiyordu.
İşte aşağıda sizlerle bu ödevi paylaşıyorum.
1- Termometre ne işe yarar?
Termometre sıcaklık ölçmeye yarar. Sıcaklığını ölçmek istediğimiz bir objenin, bir canlının, ortamın sıcaklığını termometre ile ölçebiliriz.
2- Kaç çeşit termometre vardır? Özellikleri nelerdir?
a) Sıvıların genleşmesi esasından yararlanılarak yapılan.
b) Metallerin genleşmesi esasından yararlanılarak yapılan.
c) Sayısal termometreler
3- Termometre yapımında hangi maddeler kullanılır?
a) Sıvılar (Alkol, su, cıva),
b) Metaller (Çelik)
c) Yarı iletkenler (Elektronik duyargaçlar)
4- Termometrelerde derecelendirme nasıl yapılır?
Termometre cinsine göre bir slaka (ölçek) hazırlamanın en kolay yöntemi fabrikasyon bir termometre kullanmaktır. Örneğin aşağıda yapımı anlatılan su termometresinde sayısıal bir termometre derecelendirme için kullanılmıştır. Öncelikle içi buzla dolu bir kabun içine termometre daldırılıp sıvının en düşük seviyesi 0 derece olarak işaretlenir. Aynı zamanda fabrikasyon termometre ile de bu sıcaklık doğrulanabilir. Daha sonra ısıtılmış bir su içerisine batırılan termometremiz, fabrikasyon termometrede görülen sıcaklık kaç derece ise ona göre ölçekte ilgili yer işaretlenir. Örneğin fabrikasyon termometre 50 dereceyi gösterene kadar beklenir ve bu sıcaklık yakalandığı anda yaptığımız termometredeki ölçekte yeri işaretlenir. Daha sonra ölçek üzerine 0 ila 50 derece arasındaki kalan sıcaklık aralığı örneğin 10'ar derecelik bölmelerle belirtilebilir.
Fabrikasyon termometrenin yapımında kullanılan maddeleri bir kenara koymak ve modelimizde eldeki maddeleri kullanmak iyi bir tercih olabilir. Alkol kolayca bulunabilir, ancak o anda evde bulunması zor olabilir. Metal kullanarak yapılacak termometre için de her evde gereken malzemenin bulunabilmesi nümkün olmayabilir. Cıva ise son derece zehirli bir madde olduğundan böyle bir performans ödevi için kullanılması uygun değildir. En kolayı musuktan akan suyu kullanmaktır.
Bir saydam cam pipet oldıkça işe yarabilir ancak elinizde saydam bir plastik pipet varsa o da olur. Her ikisi de bulunmadığından işe yarar ne var diye ararken bulduğum kırmızı renkli tükenmez kalemin içindeki tüpü kullanmaya karar verdik. Üstelik kalemin içinde kalan renkli mürekkep de suyu renklendirerek görünürlüğü artırmada işimize yarayacaktı.
Bi adet eski parfüm şisesinin kapağını delip, içinden tüpümüzü geçirdik. Hava kaçırmaması için de delikle pipet arasındaki bölümü ısıtıldığında eriyen plastik ile doldurduk. Şişeyi de ağzından taşana kadar renkli su ile doldurduk. Pipetimizi de renkli suya tersten daldırıp içine bir miktar su aldıktan sonra ters çevirip şişenin ağzını sıkıca kapattık.
Su seviyesini çıkmayan asetat kalemi ile pipetin üzerine işaretledikten sonra ısıttığımız su ile dolu kabın içine termometremizi batırdık. Sıvı seviyesi giderek yükseldi. Sıcaklık ölçebilen ölçü aletimizin ölçme ucunu aynı kaba daldırdık. Sıcaklık 50 dereceyi gösterdiğinde pipetin üzerine ikinci bir işaret daha koyduk. Böylece evimizde bulabildiğimiz malzemelerle yaklaşık olarak 25 ile 50 derece arasındaki sıcaklığı gösterebilen bir termometre (sıcaklık ölçer) yapmış olduk.
Arada hava alan termometremizi yeniden ayarlamak için tekrar gereken miktarda suyu ekledikten sonra bu defa üzerini eriyen plastik ile kapatıp sistemimizi kapalı hale getirdik. Ayarlama prosedürünü tekrarladık.
Dikkat edilmesi gereken en önemli konu termometremizin pipet ile kapağı arasından hiç bir şekilde hava almaması gerektiği. Eğer alırsa su pipet içinde üst seviyede duramaz ve ölçüm yapmak da mümkün olmaz.
Sıvılar içinde su diğer sıvılara göre bir farklı davranışta bulunur. Donana kadar hacmi azalır, ancak donma noktasına gelindiğinde buz haline gelen su genleşir. Cam ve metal şişeşerin içlerindeki suyun donmasından dolayı kırılma ve patlamalarının nedeni bu genleşmedir. Bu nedenle fabrikasyon termometre yapımında genellikle alkol kullanılır. Alkolün donma noktası daha düşük sıcaklıklardadır. Ayrıca donduğu zaman hacmi artmaz, azalmaya devam eder.
Modelimizden de anlaşıldığı üzere sıcaklık değişimleri maddelerin genleşmesine ya da büzülmelerine neden olmaktadır. Bu özelliği kullanarak sıcaklık ölçmek de mümkündür.
Kaydol:
Kayıtlar (Atom)
Zamanın Sonu: Ölüm ve Varoluş
Genellikle ölüm korkusu ya da endişesi ile yaşarız. Büyük olasılıkla bu, yaşadığımız sürece, bir gün geldiğinde öleceğimizi bilmemizden kayn...
-
Köpük baloncuk yaparken deterjan ve su kullanıyorsanız muhtemelen baloncuklarınız hemen patlıyordur. Dayanıklı baloncuklar için çözelti...
-
Genellikle ölüm korkusu ya da endişesi ile yaşarız. Büyük olasılıkla bu, yaşadığımız sürece, bir gün geldiğinde öleceğimizi bilmemizden kayn...
-
6. Sınıftaki kızım Fen ve Teknoloji ders kitabının 65. sayfasını gösterip bir dinamometre yapıp yapamayacağımızı sordu. Kitabın ilgili ye...
-
Merhaba. Gurme bir arkadaşım var. Yaklaşık 4-5 senedir kendi tüketimi için şarap yapıyor. İlk yaptığı şarap, pek kolay içilemez olsa da, s...
-
Çocuklar ödev yaparken çizgisiz kağıdın altına koyup, üzerinde düzgün yazı yazabilmeleri için defalarca çizgili kağıt yapıp yazıcıdan bas...