17 Ağustos 2016 Çarşamba

Google Fotoğraflarda Arama Yapmanın İncelikleri

Google Fotoğraflar hakkında daha önce yazmıştım. Telefonunuzla çektiğiniz fotoğraf ve videoları anında Google sunucularında bedavaya nasıl yedekleyebileceğinizi anlatmıştım. Peki, yedeklenen binlerce fotoğrafın arasından, istediğiniz fotoğrafları nasıl bulacaksınız?

Google Fotoğraflarınızı Nasıl Bulur?

Bulmak için önce fotoğrafınızı özelliklerine göre ayırmak gerekir. Bunun için Google fotoğrafın nerede çekildiğine bakar. İçinde neler olduğuna bakar, Siz de eğer fotoğraflarınızı bir albüme kaydedip, adlandırırken çekildikleri yeri yazdıysanız kolayca bulunurlar. Eğer fotoğraflarınızda gps ile sağlanan yer bilgisi bulunuyorsa Google Fotoğraflarda kabaca yer bilgisini arayarak istediğiniz fotoğrafları bulabilirsiniz.


Fotoğraflar içerisindeki kişileri etiketlediğiniz zaman (yani isimlerini altlarına yazınca) o kişileri de ararken tüm fotoğraflarını kolayca bulabilirsiniz. https://photos.google.com/people adresinden fotoğraflarınızdaki kişilerin adlarını yazarak gelecekte aradıklarınızı çok daha kolay bulabilirsiniz.

Sadece sizin yardımınızla bulmuyor Google!

Resimlerinizde bulunan nesneleri de tanıyor Google. Mesela Masa, Sandalye, Tekne ve benzerleri gibi aramalar yaptığınızda şaşırtıcı doğrulukta fotoğraflar gelecek karşınıza. Aslında Google aramalarında yer alan resimler kısmının küçük bir örneği burada da çalışıyor.


Başıma bir şey gelmesin!

Çoğu insan "bu kadar özel fotoğrafımı İnternete yüklemek beklenmedik sorunlara yol açar mı? Google bu bilgileri toplayıp gizli servislerle paylaşır mı?" benzeri düşüncelere kapılıyor. Olabilir tabi ama kendinize sorun: Bu dünyada başıma bir şey gelebilecek kadar önemli biri miyim, bir suç işledim mi? Uzaylılar beni kaçırır mı? (Kaçırırlarsa, ispat için dönerken bir şeyler yürütün gittiğiniz yerden).

Umarım işinize yarar. Sağlıcakla kalın.


24 Temmuz 2016 Pazar

Köyleşmiş Büyük Kentlerde Yaşamak Neden Zor?


1980'li yıllarda üniversitede okurken Ankara'nın %70 kadarının gecekondularda yaşadığını öğrendik. Ekonomik zorunluklar ve nüfus artışı ile tarım ekonomisinin etkileri aileleri bulundukları kırsal bölgelerde yeterine besleyemez hale geldi. Göç ile şehirler giderek kalabalıklaştı. Ankara nüfusu 30 yılda yaklaşık olarak ikiye katlandı. Gecekondular ise kentsel dönüşümle apartmanlara evrildiler. Ancak, dönüşüm sadece binaları kapsıyor gibi. İçinde yaşayan insanlar kentli olmadılar. Sadece apartmanlarda oturan ama ne kentli, ne de köylü insanlar haline geldiler.

Dönüşümü sağlayamadık. Bu yüzden toplumca sıkıntılarını yaşıyoruz. Kentin, kent olmasını sağlayan kurallar bütünü ve dokusu ise bir türlü yerine yerleşemiyor. Örneğin kent kuralları konuluyor ama bunlara uymak için değil, uymamak için uğraşıyor insanlar. Tek yönlü sokaklarda ters yönde sürat yapanlar mı ararsınız, metroda engelli asansörlerini kullanalar mı? En basiti, apartmanlara birbirinden nefret eden komşular mı? Oysa huzur hepimiz için iyi olmaz mı?

Kent, bir arada yaşayıp, birbirinin sınırlarını iyi bilen ve birbirini rahatsız etmeyen insanların hayat alanıdır. Tolerans içerisinde yaşanmayan bir kentte barış olamaz. Bunun yanında kent insanı kültürel açıdan zengin, bedensel ve zihinsel açıdan üretken, verimli olmak zorundadır. Zira ihtiyaçlarını karşılayabilmek için, elindeki sermaye ve güç budur. Ekip ürün alabileceği toprağı yoktur. Kentsel yaşamda, bireysellik ve özgürlük sınırları keskindir. Bu nedenle kentli yaşam tarzında birey, bir miktar yalnız olsa da, bu çok sayıda akraba ve kabileler içinde yaşamanın sınırlayıcılığı ve tekdüzeliği yanında, bireyin kendini yeniden yaratmasına ve kendini tanımasına yönelik bir özgürlük vardır.

Bilgi özgürleşmenin ve kendini yeniden yaratmanın en önemli katalizörüdür. Bu nedenle kent insanı okur, araştırır, sorgular. Bunları yapmayan insanlar, kentli olamamış hatta, eski yaşam alışkanlıklarını kente taşıyarak onu köyleştirmiş bireylerdir.



İnternet'te yayınlanan "halka sorduk" şeklinde yukarıdaki gibi eğlenceli videoları hatırlayın. İstanbul'da Taksim, Eminönü, Ankara'da Ulus, Kızılay gibi yerlerde abuk bir soru insanlara sorulup, verdikleri tepkiler kaydedilip, eğlenceli oldukları için izlenilir. Ortak yanları, bilmedikleri bir konuda ahkam kesmek olan bu insanların en belirgin özellikleri. Bilmedikleri bir konuda genellikle o anda akıllarına gelen her şeyi söylemeleridir. Oysa aydın kentli tavrı, "bilmediğini" sorana, "bilmiyorum" diye söyleyebilmektir.

Bilmiyor görünmemek için adres soran birine yanlış yol tarif eden insanların yaşadığı yer, kent olsa da o insanlar kentli olamamıştır. Diğer yandan, kentlilerin yaşadığı kentlerde her köşebaşında kent haritası ve gezilip görülecek yerler ile ilgili bilgiyi içeren broşürlerin satıldığını görebilirsiniz. Çünkü kentlilerin yaşadığı kentlerin, tarihi ve kültürü öne çıkar. Onu görüp, yerinde incelemek isteyen insanlar da ortaya çıkar tabi. Yani kendi kültürünü oluşturmuş şehirler sırf bundan gelir bile elde ederler. Bunu becerememiş kentler ise durmadan şekilden şekle girer. Tek katlı evler yıkılır, iki katlılar yapılır, onlar yıkılır yenileri gelir. Oysa kent kültürü korunsa, mesela 1600'lü yıllardan kalma binalar ayakta tutulsa, kentin görsel ve kültürel değeri artar.

Kentleşmiş toplumlarda ilerlemenin etkisiyle kaçınılmaz olarak, köyler de kentleşir bir süre sonra. Avrupa köylerini görmüş olanlarınız, oralarda köy yollarında hayran hayran yürürken "buraya köy diyenin, bizim şehre de şehir diyenin" diye içinden geçirmiştir. Oysa burada önemli olan sürecin hangi yöne işlediğinden ibarettir. Köyleşen kentler mi yoksa şehirleşen köyler mi? Sorusunun cevabı, bu sürecin yönü için belirleyicidir.

Bireyleri okullar eğitiyor gibi görünse de, eğitimin en önemli kısmı ailede gerçekleşir. Dolayısıyla kentli olma yolunda, ancak ailelerin dönüşümü ile kentli bireylerin yaşadığı bir kent mümkün olabilir. Okul eğitimi ancak bunun üzerine bina edilebilir.

Kentler ve kentli olmak, mükemmel bir dönüşüm anlamına gelmeyebilir. Zaten bitmiş bir süreç değildir kentlilik. Toplumun bir arada birbirine tolerans gösterip yaşadığı yerlerdir. Mükemmel midir? Bu tartışılır, ancak kent gibi kent, köyleşmiş bir kentten daha yaşanabilir bir yerdir.

10 Temmuz 2016 Pazar

Android Telefonumdaki Fotoğrafları Videoları Nasıl Yedeklerim?

Çevremdeki Android kullanıcılarının çoğu bedavaya tüm video ve fotoğraflarını yedekleme imkanı olduğunu bilmiyor. Bu yazı Android telefonu olup da telefondaki fotoğraflarını ve çektikleri videoları nasıl yedekleyeceklerini merak edenler içindir.

Google'ın kullanıcıları için bedava sağladığı 15 GB'lik bir depo alanı var. Bu alanı, iletileriniz, fotoğraflarınız-videolarınız ya da dosyalarınız için kullanabiliyorsunuz. Ancak bir süredir rekabetin de baskısıyla Google fotoğraflarınızı eğer ufak bir özelliğe dikkat ederseniz 15 GB'lık kotanızdan düşürmeden depoluyor. Buna videolarınız da dahil. Neredeyse sınırsız fotoğraf ve video deposuna sahipsiniz. Peki bunu kullanıyor musunuz?

Fotoğraflarınızı yedeklemezseniz, telefonunuz fabrika ayarlarına döndürüldüğünde silinebilirler. Eğer harici bellek kartına kaydediyorsanız telefonunuz kaybettiğinizde fotoğraf ve videolarınız da gider.

Fotoğraf ve Video yedeklemek için ne yapmalı?

Aslında yapılacak fazla bir şey yok. Google Play'den Google Fotoğrafları yüklemelisiniz.
 Google Fotoğraflar


Google fotoğraflar dilerseniz çeker çekmez fotoğraflarınızı Google sunucularına yükler. Kotanızdan düşülmesini istemezseniz ayarlarda dikkat etmeniz gereken


Yedekleyin ve senkronize edin kısmında, Yükleme Boyutu'na tıklayıp Yüksek Kalite (ücretsiz ve sınırsız depolama alanı) kısmını seçmek. Böylece tüm fotoğraflarınız yedeklenecektir. Hücresel veri yedekleme kısmına bakarsanız fotoğrafların ve videoların mobil veri (3G, 4G vs.) üzerinden yedeklenmesini sağlayabilirsiniz. Bunları kapatırsanız fotoğraf ve videolarınız evde ya da işyerinde wifi üzerinden ağa bağlandığınızda otomatik yedeklenir.

Google fotoğraflarınız kendi sıkıştırma yöntemiyle pek bozmadan kaydediyor. Ben ticari bir fotoğrafçılık sitesine bu algoritmada kaydedilmiş bir fotoğrafı yolladığımda kabul ettiler. Dolayısıyla onların göremediği farkı ben de göremem her halde diye düşünüyorum ;)

Videoları YouTube'a Aktarma

Videoları da otomatik yükleyen bu sistemin hoş bir özelliği var. Dilediğiniz videonuzu basit bir aktarma işlemiyle YouTube'da yayınlamanız mümkün. bunun için YouTube yükleme sayfasına gidip Videoları İçe Aktar başlığı altındaki, içeri aktar düğmesine tıklayıp, istediğiniz yedeklenmiş videonuzu YouTube'a içe aktarıp, yayınlamanız mümkün (yani videoyu baştan yükleyip uğraşmanız gerekmiyor).


YouTube Videolarını Kesip, Birleştirme, Efekt ve Müzik Ekleme

YouTube videolarını hazırlamak için bir yazılıma sahip olmayabilirsiniz. Neyse ki bu durum için Google bir çözüm sunuyor. Editor adresine gidip yüklediğiniz videoları kesip birleştirebilirsiniz. Böylece parça parça çektiğiniz görüntüleri tek bir video haline getirebilirsiniz. YouTube dilerseniz bu görüntülerin altına hazır müziklerden eklemenize de imkan tanıyor.
Youtube Editor sayfasında videoları işleyebilirsiniz.


iPhone kullanıcıları da bu hizmetten yararlanabiliyor.

10 Haziran 2016 Cuma

Eğer Ben Varsam...





Bir an tüm öğretileri bir kenara koyun. Dünyayı algılamayı ve sormaya başladığınız anı düşünün. İşte tam o anda sizin için dünya ve evren var oldu. Siz bilincinizi yitirip dünyadan göç ettiğiniz anda ise tüm gerçeklik, zaman ve bildiğimiz tüm boyutlar sona erecek.

Eğer ben varsam evren var. Ben yoksam hiç bir şey yok. 

Tüm bu evren siz olmadan ne anlam ifade edebilir ki?

Tamam kendimize fazla bir önem veriyoruz belki ama evrenin orada olduğunu anlamayan bir canlı için evren ne ifade edebilir ki? Eğer herşeyin orada olduğunu ve neyin nasıl olduğunu anlayabiliyorsak evren bizim için var ve anlamlı. İşte bu nedenle herşeyi merak ediyor ve anlamaya çalışıyoruz. Bunu nesiller boyu yapıyoruz. Her seferinde bir tuğlanın üzerine bir diğerini koyuyoruz. Sonunda bir sınıra ulaşıp onu aştığımızda her şey çok daha fazla anlamlı gelmeyecek mi sizce de? Şüphesiz bir süre sonra çok daha fazlasını bilecek ve daha da fazlasını keşfedeceğiz. Hepsi geçmiş nesiller sayesinde.

Bunun farkına varıp da kendinden önce ve sonra devam edecek bir evren öyküsü yaratmayacak bir düşünür olamaz herhalde.

Diyelim ki biz öldükten sonra da bizden bağımsız olarak uzay zaman devam ediyor. Ancak buna ilişkin bir kanıt var mı elimizde? İdeolojileri ve inanç sistemleriniz ve diğer dogmatik öteberiyi bir kenara bırakın. Kanıttan kastım bilimsel bilgi.

Karamsar bulabilirsiniz ama bizim için her şey bittiğinde evren de devam etse bile bunun bir anlamı kalmıyor gibi.

Hadi bu karamsar havayı ortadan kaldıralım biraz. Aslında doğa ölümsüzlük için size bir fırsat vermiş durumda. Evet belki de şimdi siz bu satırları okurken içerideki odada bir video oyunu oynayan çocuğunuz sizin genetik kodunuzu ve pek çok özelliğinizi gelecek kuşaklar taşıyarak neslinizi devam ettirecek. Torununuzun torunu belki de sizin pek çok özelliğinizi haberi bile olmadan yaşatacak. Belki mükemmel bir ölümsüzlük değil ama hiç yoktan iyidir öyle değil mi?

7 Haziran 2016 Salı

Yaşadığımız Gerçeklik Simülasyon mu?

Görsel bu adresten alınmıştır.
Geçmişe göre bilimsel ilerlememiz oldukça iyi görülebilir. Örneğin artık bizden ışık yılı ile ölçülebilecek uzaklıklardaki gezegenlerin ne tür elementlerden oluştuğunu anlayabiliyoruz. Aynı şekilde evrenin büyüklüğünü 93 milyar ışık yılı olarak ölçebilsek de 13,7 milyar yıl yaşında olan evrenin çapının nasıl olup da 93 milyar ışık yılı olduğunu ancak tahmin edebiliyoruz. Işık hızı bir üst sınırdır. 13,7 milyar yıl önce patlamış olan evren nasıl olup da bu genişliğe çıkmış olabilir? Acaba bir başka evrenin içine mi patladı evren? Ne dersiniz?

O kadar  ileri gitmeye de neden yok. Nasıl olup da ilk canlı tek hücreli oluştu onu bile anlamış değiliz. Yani şimdilik bu soruya bilimin verebildiği cevap "bilmiyoruz" şeklinde.

Bilim'in henüz bilinmeyen konularda cevap verememiş olması bunu bir gün yapmayacağı anlamına gelmiyor. Sadece henüz bunu yapabilecek derecede bilgili olmadığımızı gösteriyor o kadar.

Geçtiğimiz günlerde bu aralar çok üzerinde durulan bir konuda Kozan Demircan'ın bloğunda Evren Bir Simülasyon Mu? başlıklı yazısını okudum. Konuyu derinlemesine inceleyen yazıdan sonra kafamda, eğer bir simülasyon içerisinde yaşıyorsak bunu anlamanın bir yolu yok mudur? Diye düşündüm. Eğer simülasyon içerisinde yaşıyorsak ve bunu anlayabilirsek o bile son derece ilginç olmaz mı?

Öyle bir simülasyon yaratın ki, içerisindeki akıllı canlılar bu durumu fark etsinler!

Simülasyon fikri ilginç, belki doğru ya da doğruya yakındır. Olanı anlamanın bir çabasıdır. Bilim ve insanlık bu şekilde ilerler. Dogmasal bir kabul ediş, bilime terstir. Yalanlanamaz bir bilgi bilimsel değildir.

Bilgimizi artırarak daha iyi ve doğru bir dünyada yaşayabiliriz. Ancak insanlığın büyük bölümü bilgi ve bilim açısından karanlık bir dünyada yaşıyor.

Bilimin mum ışığının bu karanlığı bir gün yenmesi dileğiyle.


Ey Eurovision Sen Kimsin?

Yapay zeka, hayatımızın birçok alanına girmeye devam ediyor. Ben de bir süredir blog yazılarımı YouTube'a aktarıyorum. Neyse ki, 10 yıl ...