24 Şubat 2008 Pazar

Nasıl bir fotoğraf makinesi almalı?

Bu soruyu kendinize soruyorsanız, yakında iyi bir kamera ya da hayal kırıklığı sahibi olacaksınız demektir. Karşınızda pek çok marka, model ve fiyat aralığı olan dev bir sektör var. Peki doğru kararı nasıl vereceksiniz? Üç ana kategoride sayısal makine var. 1- Kompakt (Amatör) 2- DSLR gibi olan (DSLR like) 3- DSLR (Digital Single Lens Reflex) Öncelikle ihtiyaçlarınızı belirleyin. Özel günlerde, çocuğunuzun büyümesini kaydetmede, yaz tatillerinde, gittiğiniz yeni yerlerde fotoğraf çekmek için amatör (kompakt) bir kamera işinizi görür. Hobi olarak çekimler yapmak için ise bütçenize göre 2 ve 3 numaralı seçeneklerden birini edinmeniz gerekecektir. Ben daha çok 1 ve 2. tür tercihler üzerinde duracağım. Fotoğrafçılıktan para kazanmak, yani profesyonel olarak fotoğrafçılık yapmak istiyorsanız 3 numaralı seçenek dışında fazla bir hareket alanınız bulunmuyor. Orta karar, yani 1 ve 2. seçenekler için karar vermede ele alınabilecek kriterleri gözden geçirelim. Hemen belirteyim, aşağıdakiler dışında kriterler de bulunuyor ve zaman içerisinde teknolojik gelişmeler bu kriterlere yenilerini ekleyebilir. Ben güncel ölçüler içerisinde, bana göre önemli olan kriterleri değerlendirdim. Hangi kriter daha önemli? Çözünürlük: Çok büyük çözünürlük rakamları iyi sonuç almak için yeterli olmayabilir. Üstelik yüksek çözünürlük yanında yer problemini de getiriyor. Sıradan amatör bir çekim ve 10x15 cm ebadında bir baskı için 2 Mp (megapiksel- yaklaşık 1600 pixel x 1200 piksel) çözünürlük yeter de artar. Yaklaşık olarak 300 KB (Kilobayt) yer tutan bu fotoğraf 5 Mp çekildiğinde 1.3 Mb kadar yer tutacaktır. Kısa sürede binlerce fotoğraf çekeceğinizi düşünürseniz, bunlar için ciddi bir arşiv mekanizmasına da sahip olmanız gerekeceği açıktır (unutmadan bedava çözüm Picasa programına bir göz atın). Örneğin fotoğrafları DVD'lerde ya da taşınabilir Hard Disklerde yedeklemeniz uygun olacaktır. Bu kadar lafa karşın yüksek çözünürlüklere karşı olduğum çıkartılmasın. Bütçenize uygun en yüksek çözünürlük en iyisidir diyelim. Örneğin şu günlerde (şubat-mart 2008) 200-300 YTL aralığında 7.1 Mp kompakt bir makine edinip oldukça iyi sonuç alabilirsiniz. 2007 başlarında çıkan yeni makinelerde ulaşılan 7 Mp değerleri, 2008 yılının başlarında ise 12 Mp büyüklüğüne kadar ulaşmıştır. Çözünürlük yarışı şimdilik duracak gibi görünmemektedir. Ama çözünürlüğün herşey demek olmadığı aklınızın bir köşesinde dursun! Tabi bu arada yeterli bellek kartına sahip olmanız da gerekir. En azından yaz tatili boyunca çektiğiniz fotoğrafları koyacak yer sorunu olmadan taşımanız için 2 Gb (Gigabayt) kapasiteli bir bellek kartı iyi olacaktır. Yüksek kapasiteli (HCSD) kartların çıkması ile SD kartların bir anlamda endüstri standartı haline geldiğini söylemek mümkün. Sony, her zaman olduğu gibi kendi standartında ısrarcı olmakla birlikte, fiyat ve yaygınlık açısından SD kartlarla pek başedebilecek gibi görünmüyor. Hatta DSLR'lerde kullanılan CF kartlara ek olarak bazı DSLR modellerinde SD kart girişleri de kullanılmaya başlandı. Dolayısıyla SD kullanmayan bir makineyi alırken iyice düşünmenizi öneririm. Gürültü: Çözünürlük artışı ile birlikte sizi bekleyebilecek bir diğer sorun ise sayısal gürültüdür. Normal görüntüde aslında olmaması gereken gürültü, ışık yetersizliği veya hatalı pozlandırma nedeniyle oluşur. Gürültü, fotoğraf üzerinde istenmeyen mavi, kırmızı noktalar olarak kendini gösterir. Bazı fotoğraf makineleri yüksek çözünürlük ile kullanıcıyı çekerken, artan gürültü faktörünü gözden kaçırabilirler! Işık hassasiyeti yüksek olan makinelerde bu sorun kısmen çözülebilir. Yeterince ışık olan ortamlarda ise gürültü daha az görülür. Bu nedenle tüm fotoğraf makineleri gün ışığında oldukça iyi sonuç verir. Gene de bir model belirleyip almak için karar verirken kullanıcıların görüşlerine de yer veren inceleme sitelerine bakmanızda yarar var. Görüntü Yakınlaştırma: Uzun süredir neredeyse standart hale gelen 3x zoom yerini giderek daha fazla yakınlaştırmaya bırakıyor. Gelecekte 5x, hatta 10x zoom standart olarak karşımızda durursa şaşmamak lazım. Ne kadar çok olursa o kadar iyi ancak yakınlaştıkça elinizdeki titremenin çektiğiniz fotoraflara yansıyacağını unutmamak lazım. Ek olarak yüksek yakınlaştırma kabiliyeti olan objektiflerde geniş açı çekim yapmak zor olabileceğinden değişmeyen objektifli ama yüksek zoom kabiliyetli bir makine alırken en azından normal açılı (35 mm karşılığı bir değerde) olmasına dikkat edin. Sayısal yakınlaştırma, ise gereksiz bir aldatmaca aslında. Makine tarafından fotoğrafın yakınlaştırdığınız bölümü kesilip, interpolasyonla büyük boyutlu hale getiriliyor. Bulanıklık ve hatalar artıyor. O nedenle, değeri ne olursa olsun üzerinde durmayın. Hele hele firmaların optik ve sayısal yakınlaştırmayı toplayarak yaptıkları hesaplamaları direkt gözardı edin. Titreme Engelleme: Titreme engelleme giderek standartlar arasına girmeye başlıyor. 2009'dan sonraysa titreme engellemesi olmayan model kalmayacak gibi. Ancak dikkat burada da sayısal düzeltme kandırmacası olabilir yanılmayın! Bu alanda da bir iki teknik var. En basiti, iso değerlerini artırmak (sayısal düzeltme). Biraz işe yarıyor. Işığa daha duyarlı hale gelince daha az pozlandırmak yettiği için, sensörün ışık alma süresi azaldığından titremeler sonucu oluşan bozulmalar nispeten azalıyor. Ancak bu durumda gürültü arttığından fotoğraf kalitesi bozuluyor. Optik düzeltme sistemleri daha başarılı (optik yakınlaştırmada olduğu gibi). Mümkünse böyle bir özelliği olan makine daha iyi olacaktır. Bazı modeller her iki tekniğe de sahip olabiliyor. Yani optik titreme engelleme ve sayısal teknik bir arada. Sayısal ve optik yakınlaştırmanın birarada bulunmasının standart hale gelmiş olması gibi, sayısal ve optik titreşim engelleme de bir yakın gelecekte arada sunulmaya başlayacak gibi görünüyor. Diyafram açıklığı değeri: F ile belirtilen değerdir. Genellikle makine seçerken gözden kaçırılır, ancak önemli bir kriterdir. F değeri ne kadar küçükse sensör o kadar çok ışık alır. Az ışıkla çok iş yapmak için bu değere de göz ucuyla bakarsanız iyi olur. Film Çekim: İlk başlarda "bu da bulunsun" diye "oyuncak özellik" niteliğinde bulundurulan film çekebilme kabiliyeti zamanla ilerledi. Önce 320x600 piksel 15 kare/saniye olan çözünürlük ve kare yakalama hızı, 640x480 piksel 30 kare/saniye, daha sonra Pal TV çözünürlüğü, ardından da 16:9 geniş ekran desteği derken; film çekme kabiliyetleri oldukça ilerledi. Gerektiğinde oldukça işe yarayabilecek olduğundan ve kısa sürede vazgeçilmez bir özellik olacağından bunu da değerlendirmekte yarar var. Bazı modeller çift mikrofon ile ses kaydı gerçekleştirerek "bu kadarı da pes yani" dedirtebildiğine göre, bu konuda da belirgin bir sınır olmadığını ve gelişmeye açık olduğunu söylemek yanlış olmaz. Film çekerken optik yakınlaştırma yapabilen sınırlı sayıda model bulunmaktadır. Oysa "bu da bulunsun" mantığının ötesine geçen modeller, film çeken ikinci bir kamera alma ihtiyacını ortadan kaldıracak gibi görünürken, bu özelliğe dikkat etmemek olmaz. Tabi bu özelliğin de gelişme döneminde olduğu, yakın gelecekte çok daha iyilerinin bulunacağı aklınızda olsun. Optik: Hangi kategoride makine alırsanız alın en önemli konu optik aksam, yani kamerada kullanılan merceklerdir. Ne kadar kaliteli olursa o kadar iyidir. Kompakt kameralarda boyut olarak "bit kadar" olanlardan da fazla bir beklentiniz olmasın. Büyük mercekler kullanan modelleri tercih etmek iyi olabilir. Markalı optikler genellikle daha başarılı sonuçlar verirler. Hatta Nokia N95 modeli cep telefonunda kullanılan Carl Zeiss marka merceklerin, pek çok fotoğraf makinesi ile alınacak sonuçların ötesinde kalitede fotoğraflar çekebilmesi rastlantı değildir. Neyse, biz tekrar dönelim fotoğraf makinelerine. Geniş açılı olan modeller fotoğraf çekerken işinizi kolaylaştırır. En azından, "yazlıkta masanın etrafına toplanmış arkadaşlarınızın hepsini kadraja alayım" diye geri geri giderken, havuza düşmezsiniz. 35 mm değeri normal açı değeridir (eski fotoğraf makinelerinden kalma bir fosil değerdir, ancak hala eşlenikleri olan değerlerle karşılaştırılarak kullanılmaya devam ediliyor). 35 mm altındaki değerler daha geniş açılı çekimler yapabileceğinizi gösterir (örneğin 28 mm gibi). Özellikle kompakt kameralarda objektif üzerinde bu değeri gösteren sayılar bulunur. Ancak bu sayılarda alakasız değerler görürsünüz genellikle. Bu değerlerin neye karşılık geldiğini gösteren açıklamaları inceleme sitelerinde veya makinanın el kitabında bulabilirsiniz. Örneğin Canon Powershot A720 IS için objektif üzerinde görünen değer 5.8-34.8mm'dir (35-210mm karşılığı olarak dpreview sitesinde belirtilmiştir. Yukarıdaki Nikon P50'nin değeri ise 28-102mm karşılığıdır. Dolayısıyla Nikon'un yukarıdaki modeli daha geniş açılı çekimler yapabilir.) Odak uzunluğu azaldıkça görüş açısı daha geniş olur. Bu nedenle odak mesafesi kısa olan makinelerin geniş görüş açısı olacağı söylenebilir (havuza düşme tehlikesi aklınızın bir köşesinde bulunsun - olmadı su geçirmeyen bir model veya su altı kabı da alınabilir tabi ki). Deklanşör Gecikmesi: Bu ne tür makine alırsanız alın, sinir katsayınızı aşağılarda tutabilmeniz için en önem vermeniz gereken konulardan birisidir. Özetle, deklanşöre bastığınız anda fotoğrafı çekmelidir. Kimi modellerde bu durum oldukça başarılıdır. Ancak karar vermeden önce alacağınız modelle ilgili incelemeleri internette araştırın. Bir veya daha fazla özelliği çok güzel gibi görünebilen modeller eğer deklanşör gecikmesine sahiplerse hemen almaktan vazgeçebilirsiniz. Her şey bir anda olup bittikten sonra saptayacağınız görüntü bir işe yaramayacaktır. Aynı şekilde açma düğmesine bastıktan sonra gecikerek açılan bir makine de istenmez. Olabildiğince çabuk çekime hazır hale gelen makineler daha kullanışlıdır. Yüz Tanıma: Akıllı bir teknolojidir. Amatör çekimlerde insan yüzünü tanıyarak odaklamayı ona uygun yaptığı için net görüntüler saptamakta kolaylık sağlar. Olsa iyi olur. Olmasa da olur, ama ne tür bir özellik için bundan vazgeçebileceğinize karar vermeniz lazım. Pil Tipi ve Ömrü: Zor bir seçim de bu konuda bekliyor sizi. Kalem piller kolay bulunduklarından tercih edilebilirler. Ancak makineye uygun yapılmış lityum ion doldurulabilir-piller daha seksi görünümlü ve ince gövdelerin üretilebilmesine olanak sağlamaktadırlar. Bu durumda karar size kalıyor. Ancak makinenin tek dolum ile kaç fotoğraf çekebildiğini araştırın. 4oo, iyi bir çekim adedi rakamıdır. Bunun altındaki çekim rakamları makinenin yeterince yeni bir teknoloji kullanmadığını ve çok enerji harcadığını gösterir. Gövde malzeme ve tipi: Plastik gövdeler özellikle kompakt makinelerde üretim maliyetlerini aşağıya çektiğinden yaygın olarak kullanılır. Ancak kolay çizildiğinden ve oyuncak gibi göründüğünden metal gövdeli makineleri tercih etmek daha iyi olabilir. Kompakt ve DSLR gibi olan 1 ve 2 numaralı sınıflandırmamıza giren makinelerde bile alüminyum hatta magnezyum esaslı gövdeler kullanılabilmektedir. Cebinizde taşıyacaksanız hafif ve ince modelleri de dikkatlice inceleyerek istediğiniz gibi bir fotoğraf makinesi edinebilirsiniz. Ekran: Büyük ve yüksek çözünürlük her zaman işe yarar. Parlaklık da yeni eklenenlerden. Çektiğinizi görmek ve silinecekleri saptamak açısından önemlidir. Artık neredeyse "vizöre hiç bakmadan fotoğraf çekme" eğilimi ağırlık kazanmaya başladığından vizörsüz de olsa olur, ancak iyi gösteren bir ekran olmazsa olmaz. 2,5 inch'den daha büyük ekranlar işinizi kolaylaştıracaktır. Ne yazık ki, bütün iyi özellikleri birarada sunabilecek "süper" bir fotoğraf makinesi modeli mevcut değil. büyük ihtimalle de hiç mevcut olmayacak. O nedenle ihtiyaçlarınızı iyi belirleyip bunu maddi imkanlarınızla eşleştirmek, uzun süre keyifle kullanabileceğiniz bir fotoğraf makinesi almakta yardımcınız olabilir. Fotoğraf çekmek geçici bir heves değilse, DSLR makinelere meyledebilirsiniz. İlk alım maliyeti düşünüldüğünde DSLR makineler pahalıdır. Kullanımları da daha zor ve daha çok müdahale gerektirir. Ancak ciddi olarak fotoğraf çekmeyi kafaya koyduysanız o zaman başka tabi. Unutmayın bu işte bir "son nokta" yok. Durmadan yeni modeller ve hep daha iyiler çıkıp duruyor. Kim bilir, bu yüzden eğer imkanınız da varsa zamanla bir makine koleksiyonunuz da olur. Şu sıralar 1200 ila 4000 YTL aralığında alabileceğiniz DSLR modeller mevcuttur. Şüphesiz, ince eleyip, sık dokuyanlar için dikkat edilecek daha pek çok konu vardır. Ama her konunun da bir sınırı olmalı. Bu nedenle "Ben kalender meşrebim" edasıyla bulaştığınız fotoğraf makinesi edinme uğraşında, gelip DSLR modellerine dayandıysanız zehiri fena halde kapmış olduğunuz açıktır. Ama en azından iyi bir hobiniz oldu fena mı? Kalın sağlıcakla.

23 Şubat 2008 Cumartesi

Fujifilm Finepix S5700

Fotoğraf çekmek ile iyi fotoğraf çekmek arasında dağlar kadar fark vardır. İyi fotoğraf çekmek için, iyi görmeniz ve anı yakalamanız gerekiyor. E tabi bunun için de iyi bir fotoğraf makinesine ihtiyacınız var. Bu kadar çok marka ve çeşit varken nasıl tercih yapabiliriz? Çok paranız varsa, gidin en pahalı olanı alın. O kadar basit. Peki bütçeniz kısıtlıysa ne yapacaksınız? Öncelikle elinizdeki ile en iyisini almayı denemek akıllıca olur. Ancak tabi ki zengin biri kadar şanslı değilsiniz. Önünüzde 10'larca seçenek ve kafa karışıklığı olacak. Neyse ki internet biraz da olsa yardımıza koşabilir. 1000'lerce sayfa inceleme, reklam ve yalan yanlış bilgi. Kısacası işiniz zor. En iyisi kullananlar ne demiş bir bakmaktır. Kolayca fikir verir. İşte aşağıda kullanıcıların görüşlerinden oluşturulmuş bir iyiler kötüler listesiyle Fujifilm Finepix S5700. Gerçekten güzel fotoğraflar çektiğinizi düşünüyor ve paranız da istediğiniz kadar iyi bir DSLR almaya yetmiyorsa bu fotoğraf makinesine bir bakmakta fayda var. 7.1 Mp çözünürlük artık raflardan kalkmaya başlasa da, oldukça iyi kalite fotoğraf çekebileceğiniz bu makine hoşunuza gidecek özelliklere sahip. İyi yanları: 10x zoom yapabiliyor. Fiyatı makul sayılabilecek seviyede. İnternette satış yapan mağazalarda 470 YTL. SD veya xD kart ile kullanılabilir. Optik zoom film çekerken çalışıyor (pek çok amatör makinde çalışmaz). Pil konusunda tasarruflu (iyi şarjlı pillerle 500 çekime kadar). Gövde malzemesi güzel, ele iyi oturuyor. Makro ve süper makro ayarları başarılı. Elle ayarlar konusunda pek çok seçenek var. Kötü yanları: Sarsıntı önleme çok başarılı değil. Elle ayarlayarak çekim yapmak zor. Keskin fotoğraflar çekmekte zorlanıyor (odaklama problemli). Film çekimi yaparken karanlık ortamlarda kötü sonuçlar veriyor. Çekilen fotoğraflarda kontrast fazla ve renkler aşırı doygun olabiliyor.

20 Şubat 2008 Çarşamba

Rüzgar Enerjisi Teknolojisi

Nükleer santral yapımı için 21 Şubat 2008'de firmalara yönelik davet ilanına çıkılıyor. Bakalım bu teknolojiden ne zaman faydalanmaya başlayacağız ve ülkemiz için iyi kötü ne tür etkileri olacak? Ancak alternatif enerji üretim tekniklerinden Rüzgardan enerji üretimi biraz es mi geçiliyor ne?
Rüzgar enerjisinin önemli avantajları var. Özellikle doğal dengeye önemli bir zarar vermemesi, atık ürün bırakmaması dikkat çekici. Türkiye'de neden bu teknoloji yeterli derecede kullanılmaz? Biz batılı ülkelerden daha mı akıllıyız da durmadan kömür, doğalgaz vs. tüketerek elektrik üreten otoprodüktör yatırımları yapıyoruz? Ya da nükleer reaktörler yapmak enerji sorunumuzu çözebilecek tek yol mudur? Yanlış anlaşılmasın, örneğin nükleer reaktör yapımı kaçınılmaz olabilir belki. Buna bir diyeceğim yok. Peki rüzgar esip dururken, biz de ardından bakmasak nasıl olur?
Mesela şu aşağıdaki fotoğrafa bir bakın.
Bu, dünyanın en büyük rüzgar gülü. Enercon E-126. Almanya 'da Emden yakınlarında Şubat 2008 başında inşaatı tamamlanmış. Büyüklüğünü anlatabilmek için rotor çapının 127 metre, türbini ayakta tutan yapının da 135 metre olduğunu belirteyim.
Peki bu dev tek başına ne kadar elektrik üretiyor dersiniz? Tam 5000 eve yetecek kadar. 7 megawatt'tan fazla! Yıllık olarak 20 million kilowatt saat.
Bu teknolojinin çok zor ve üretilmez olmadığı belli. Üstelik dönerlerken de ne kadar hoş görünüyorlar, İzmir Çeşme'deki rüzgar türbinlerini görenler bilir.
Bu tür temiz enerji üretme imkanlarını değerlendirmek sizce de akıllıca olmaz mı? Ne dersiniz?

17 Şubat 2008 Pazar

Datron TW7A

Bizzat 2 aydan fazladır denediğim (kullandığım) Datron Marka TW7A serisi dizüstü bilgisayardan bahsetmek istiyorum. DATRON markasını kısaca anlatayım. Bu markanın ürünleri Ufotek tarafından yurtdışında ürettiriliyor. Modemden LCD Televizyona kadar geniş bir ürün yelpazesi var. 2-3 yıl içerisinde satılan Datron marka taşınabilir bilgisayarlar, özellikle kasalarının kalitesi konusunda ciddi eleştiriler almakla birlikte, servis ve destek konusunda HP gibi büyük firmalar kadar olmasa da kullanıcılarda olumlu izlenim bırakabilmiştir. TW7A modelinin kasası her ne kadar 1. sınıf olarak nitelendirilemese de daha önceki modeller için alınan eleştiriler değerlendirilip üretilmiş olması ihtimali yüksek olduğundan, daha iyi kasa ve görünüm sunuyor. Koyu siyah metalik parıltılı üst kapakta yer alan Datron yazısı güzel görünüyor. Aslında benim aldığım model tam olarak Datron Aero TW7A Intel Santa Rosa C2D 2.0GHz 1024MB 160GB DVD+-RW (Kameralı). Fiyatı şu anda Mavi Bilgisayarda 1250 YTL (KDV Dahil). Ancak tam olarak aynısı olmasa da başka satıcılarda da benzeri modelleri üç aşağı beş yukarı bulmanız mümkün. Yazının duygusal kısmını burada kesip özelliklerine bir bakalım isterseniz. Ağırlığı 2.7 kilo. Pili ise en azından 2 saat kadar idare ediyor. İşlemcisi Intel T7250 bu serideki diğer işlemcilerin 4 MB işlemci önbelleğine sahipken bu işlemcideki önbellek 2 MB bu durum işlemcinin fiyatını daha alınabilir kılıyor. Özelik detayları: 4 Usb, 1 firewire (IEEE 1394), S Video, Ses için giriş çıkışlar, 1Gbps Ethernet, RJ 11 modem bağlantısı, Yeni tip monitör çıkışı (eski vga tipi değil) (MS/MS PRO/MMC/SD) Hafıza Kartı okuyucusu, 8 hızlı DVD yazıcısı, Bluetooth Kablosuz Ağ (a, b, g) bağlantısı, Webcam 160 Gb Sabitdisk. 800MHz FSB Intel PM965 + ICH8M Chipset 15.4 inc TFT-LCD WXGA Glare 1280 x 800 ekran Bir de yan tarafta genişleme soketi var ama kullanabilmek için uygun bir kablo bulmak mümkün mü bilmiyorum. En önemli özelliklerinden biri Nvidia 8400 256MB ekran kartına sahip olması. Bu MS Vista işletim sistemi Aero arayüzü, güncel oyunlar, mühendislik uygulamaları için oldukça yeterli. Hafızası kendinden yani sistemden paylaşıp belleği azaltan cihazlardan değil. Bu sırf oyun oynamak amacıyla masaüstü alan meraklıları çekebilecek bir özellik. Hafızası ise standart olarak 1 GB geliyor. Ancak 45 YTL civarına 1 GB daha almak işletim sisteminizi rahatlatacaktır. Santa Rosa platformu oldukça yeni ve fsb hızı 800 Mhz, bu anakartın bileşenlerinin kendi aralarında daha hızlı haberleşmesi anlamına geldiğinden iyi bir durum. Üzerinde free dos diye bir işletim sistemiyle geliyor. Bunun anlamı; istediğiniz işletim sistemini yükleyebiliyorsunuz. Vista sizi de pek çok kullanıcıda olduğu gibi rahatsız ediyor, çeşitli programlarla çalışmayıp mızmızlandığı için itiyorsa, bu makineye XP yükleyebilirsiniz. Ya da Linux severlerdenseniz kolayca onu da yüklemeniz mümkün ki, bu durum makineyi daha da çekici kılıyor. Windows XP ve Vista için gereken donanım sürücüleri makine ile birlikte verilen DVD'de yeralıyor. İşletim sistemi yüklenirken sürücülerde sorun çıkabiliyor, ancak bu sorunları makineye işletim sistemini aldığınız yerde yükleterek ya da teknik servisden sorarak kolayca aşabilirsiniz. Küçük bir detay daha: Üzerindeki bluetooth çipi sayesinde, destekleyen türde mouse (fare) kullanabilirsiniz. Böylece kablosuz farelerin oraya buraya takılan usb dongleları ile uğraşmanız gerekmeyebilir. Tabi 16 YTL'ye kablosuz fare alamak varken, bluetooth fareler 80 YTL civarına satılıyor o da ayrı bir ikilem. Bu bilgisayar Quanta Computer tarafından üretilmiş. Çinde yerleşik bu firma dünyada üretilen her 3 dizüstü bilgisayardan birini üreten firma. Bu eşlenik, bildik markalarla karşılaştırıldığında ve aynı üretici tarafından üretildiğini düşününce; verdiğiniz parayı da gözönünde bulundurduğunuzda bir miktar daha ek rahatma getiriyor (özetle, fiyat-performansı iyi). Gelelim kötü yanlarına: Öncelikle kullanırken kasası biraz daha özenli davranmayı gerektiriyor gibi, narin kolay çiziliyor. Hoparlörleri oldukça düşük ses veriyor. Ancak kulaklık ya da aktif hoparlörlere bağlandığında çok iyi sonuç alabiliyorsunuz (kulaklığı taktığınızda, yanılıp sesi kısmazsanız çok kötü oluyor). Touchpad düğmeleri daha kaliteli olabilirdi diye zaman zaman içimden geçiriyorum. Adaptörden beslenirken biraz fazla ısınıyor. Yanında taşıma çantası verilmiyor. Özetle, az bütçesi olup da iyi performans isteyen kullanıcılar için iyi bir tercih olabilir. Kalın sağlıcakla...

14 Şubat 2008 Perşembe

Canon Powershot A560, Ucuz, iyi bir başlangıç makinesi

Son zamanlarda fotoğraf makinesi almayan kalmadı. Her ne kadar cep telefonlarının fotoğraf çekme özelliğinden yararlanmaya çalışsanız da fotoğraf, fotoğraf makinesi ile çekilir. Peki bütçeniz sınırlıysa, alabileceğiniz iyi bir ürün bulmak mümkün mü? 250 YTL bütçe ile iyi bir giriş seviyesi amatör fotoğraf makinesine sahip olabilirsiniz. Canon PowerShot A560 2007 başlarında piyasaya sunulan bir ürün. Her ne kadar PowerShot 5xx serisinin sonu geliyor gibi görünse de, 4x zoom imkanı, 2,5 inchlik ekranı, 1/2000 shutter hızı ve 1600 iso değerine ek olarak 7.1 Megapiksellik çözünürlüğü bir amatörün pek çok beklentisini karşılayacak düzeyde. Kamera kullanımı son derece kolay. Hafif bir kamera. 640x480 modunda 30 kare/saniyelik hareketli sesli görüntü (video) çekimi yapabiliyor. Video kamera kadar olmasa da acil durumlarda ve Youtube benzeri sitelere göndermek için hazırlıklarda işe yarayabilir. Gelelim kötü yanlarına. Kamera iki adet AA pil ile çalışıyor. NiMH doldurulabilir piller ile fazla sorun yaşanmıyor ancak yanınızda yedek batarya taşımanızda fayda var. SD hafıza kartı söküp takmak için batarya bölümünü açmanız gerekiyor ancak pek çok kameranın aynı sorunu var. 800 üzeri iso, 1/2000 shutter değerlerinden çok fazla bir şey beklememek lazım. LCD ekran çözünürlüğü fazla değil ancak bir fikir vermek için iş görür. Piyasadaki pek çok kameradan çok daha iyi sonuç alabileceğiniz, ucuz, iyi bir seçim.

8 Şubat 2008 Cuma

Nüfus Kağıdı Tarih Olacak mı?

Geçtiğimiz günlerde nüfus sayımı sonuçları açıklandı. Yıllardan beri ilk defa evlerimize hapsolmadan sayıldık. Teknolojinin verdiği imkanlar kullanılarak eskiden sokağa çıkma yasağı ile hatırladığımız nüfus sayımı bu defa biraz daha kolay gerçekleştirildi.
Tübitak, bu konuda önemli bir adım atıp 2009 yılından itibaren kullanılmak üzere elektronik kimlik kartlarımızı hazırladı bile. Öncelikle bu kimlikler sağlık karnesi taşıma zorluğunu ortadan kaldıracak gibi görünüyor. Peki bu yapılanların bir adım ya da birkaç adım ötesinde neler yapılabilir? Mesela cebimizde bir kart taşımamız zorunlu mu? Hatta kredi kartlarımız dahil hiç bir kart taşımasak olmaz mı? Bence olur... Hatta ne güzel olur. Sanırım en önemli kolaylık, herhangi bir bürokratik işlemi bürokrasi olmadan gerçekleştirebilmek olur. Düşünsenize, örneğin: Bankamatiğe gittiniz ve sistem sizi parmak izinizden bir kerede tanıdı. Bunun için elinizi cebinize atıp banka kartını çıkartmanıza bile gerek yok. Fazladan güvenlik için: Adınızı söyleyin yeter. Yüz tanıma teknolojisi yüzünüzdeki belli noktaları ve bunların birbiri ile olan ilişkisinin matematik modelini tespit edip, bunu bilgi bankasından sizin kayıtlı vektörel bilgilerinizle karşılaştırsın. Gözünüzün irisinin taranması birkaç saniyede tamamlanabilecek işlemlere eklenebilir. Geriye, istediğiniz işlemi menüden seçmek kalıyor. İsterseniz bu bankamatikten bürokratik işlemlerinizi de halledebilirsiniz (tabi alışveriş merkezlerinde, her köşeye konulacak kiosklara gitmek zor gelirse). İşyerinizin yeni adresinin kayıtlara geçmesi için bunu ilgili menüden seçmek ve yeni adresinizi girmek yeterli olabilir. Şu anda bu işlemi yapmak için deve ve hendeği yanınızda götürmek ve günlerce işi gücü bırakıp koşuşturmanız bile yetmeyebilir. Tabi ki vücüt durumunuzu anlık kontrol eden sistem, olağandışı bir durum (Diyelim ki: Biri zorla size bir işlem yaptırmaya kalkıyor. Hızlı soluma, kalp atışınızdaki beklenmeyen bir değişikliği anlayıp gerektiğinde kolluk kuvvetlerini durumdan haberdar edebilir). Evinizdeki PC özel bir web sitesi sayesinde tüm işlerinizi evden yapmanızı da sağlayabilir. Üzerindeki web kamerası ile pekala yüzünüzü tanıyıp size gererken erişimi sağlayabilir. Güvenlik konusunda alınacak bir yol olmakla bile bu gün bile imkanı olan bir teknoloji bu. Tüm bunlar size bilim kurgu gibi mi geldi? Aslında şu andaki teknoloji ile yapılabilir. Nüfus kağıtlarının kısa süre içinde değişmesi gündemde. Daha küçük ve içinde bir chip (elektronik bir devre) olan kimlik kartları yakında cüzdanlarımızdaki yerini alabilir. Peki, teknoloji sadece bu kadarına mı imkan tanıyor? Yoksa daha iyisini yapmak mümkün mü? Bence mümkün. Üstelik günümüzün bildik teknolojileri bir araya getirilip bu amacı gerçekleştirmek için kullanılabilir. Peki bu teknolojiler neler? Bir envanterini çıkartalım mı? Birarada kullanılabilecek teknolojiler: Parmak izi tanıma, Yüz tanıma, İris tanıma, Ses tanıma, Sayısal kimlik doğrulama, Mobil imza, Mobese kameraları, Web Kameraları Yüksek güvenlikli, bilgisayar bilgi bankası ağı, Birarada tutulabilecek bilgiler: Vatandaşlık, sigorta sicil, vergi, ehliyet-araç (anlık araç kullanma ve kural ihlalleri takibi dahil), pasaport, kredi kartı, stö (dernek, vakıf) üyelikleri, oda kayıtları, okul bilgileri, özgeçmiş kayıtları, sağlık kayıtları, özel sigorta kayıtları, adli sicil kayıtları, tapu kayıtları, aile ve akrabalık kayıtları, adres ve telefon-email adres bilgileri, ölüm kayıtları. Kullanım alanları: Suçlu takibi, Anlık vatandaş envanteri, Sağlık sigortası işlemleri, Çok noktadan ulaşılabilecek vatandaşlık işlemleri: Örneğin pasaportunuzun süresini uzatma. Tamamen sanal ortamda, telefon, internet, kiosk aracılığıyla her türlü işler (bürokratik işlemlerin tümü, bankacılık, sigorta vs.) halledilebilir. Toplutaşım, taksi, otoyol ve köprü geçişleri. Oy verme işlemleri (oyverme yeri sınırı olmadan). Muhtemel Kötü kullanım: Kişisel haklar ve özel alan ihlali ihtimali. Birileri tarafından izlenme paranoyası içinde haklı endişe hali. Muhtemel hack olasılıkları ortadan kaldırılana kadar hayatınızın elinizden uçup gitmesi ihtimali. Bir iki klavye tıklamasıyla dünyanın en aranan katili olma olasılığınızın bulunması. (George Orwell'in 1984 kitabındaki öngörüler gerçekleşmemişti değil mi?) Tartışma: Gerçekleştirilebilir mi? Evet gerçekten istenirse neden olmasın? Bürokratik engeller, personel eğitimi, teknolojiyi bir araya getirmede yaşanacak zorluklar nedeniyle pek çok sorun uygulamacıların önünde kara bir engel olabilir. O kadar vatandaşın foroğraflarının sisteme yüklenmesi nasıl mı olur? Örneğin yakın zamanda yabancı ülkeye gidip geldiyseniz. Havaalanında fotoğrafınızı alan bir kamerayı farketmiş olabilirsiniz. Tüm devlet daireleri, bankaları, hastaneleri, hatta alışveriş merkezlerini fotoğraflama için kullanmak mümkün. Vatandaşlık numaranız ile fotoğrafınız eşleşti mi, başka bir işleme gerek olmadan sistem tarafından tanınmanız sağlanmış olabilir. Faydası: Sistem bir kere kuruldu mu: Son derece düşük maliyet gerektiren bir hayat. Personel giderlerinde ciddi azalma. Kontrol ve servis için son derece iyi uzmanlaşmış bir ekip. Akbil, geçiş cihazları, kredi, kimlik, pasaport gibi pek çok belgenin, dolayısıyla maliyetinin ortadan kalkması. Hatta garaj kapısının uzaktan kumandasına bile ihtiyaç kalmayabilir. Mobese kameraları suçluları zaten takip için kullanılıyor. Bu sistemle birleştirdiniz mi, takibi sizin için sistem yapabilir. Hatta (başlamışken iyice uçayım) diyelim ki, bir kamera aranan süpheliyi tespit etti. O bölge yakınında açık tüm telefonları belirleyip, süpheliyi sonraki iki, üç kamerada takip ettiniz mi eldeki telefonlardan hangisinin süpheliye ait olduğu bulunabilir. İster dinleyin, isterseniz neredeyse elinizle koymuş gibi gidip yakalayın. En büyük engel: Nasıl yapılacağını değil de, nasıl yapılmayacağını bize anlatacak zihniyet. Mevzuat. "Yok canım bu kadarı da olmaz" düşüncesi. Kalın sağlıcakla.

19 Ocak 2008 Cumartesi

Asus Eee PC

Asus, Eee Pc konusunda geçen senenin ilk yarısında haber sızdırıp, piyasayı yoklarken doğrusu biraz da oltaya gelerek 200 Dolara PC diye başlık atıp konudan bahsetmiştim. Tabi her zaman olduğu gibi bu defa da iş pazara evdeki hesaptan farklı yansıdı. Fiyat 400 Dolar olarak belirlenince Eee PC hayalkırıklığı yarattı. Ancak bir süre sonra pazar doyunca fiyatlarının düşmesi beklenebilir. Biraz kafa karıştırıcı olsun diye bol donanım çeşitliliği söz konusu bu minik bilgisayarda. Asus Eee PC 700 701 702 8G 4G 2G Surf gibi modelleri mevcut. Detaylı bilgiyi http://eeepc.asus.com/tr/index.htm sayfasından edinebilirsiniz. Daha detaylı bilgi vermeyi burada kesiyorum çünkü asıl bahsetmek istediğim bunlar değil. Bu 1 kilo civarındaki küçük taşınabilir alet dünyada piyasa çıktığı günden beri büyük ilgi gördü. Söylenenlere göre yurdumuza gelmesi de an meselesi. Bu cihazın ilginç bir yanı var aynı kasa içerisinde değişik donanım konfigürasyonları sözkonusu olduğundan dolayı piyasaya ilk verilen modelinde boş bırakılan bazı donanım bileşeni yerleri kullanıcıların dikkatini çekti. Bunun nedenlerinde biri ihtiyaçların sınırsız olması kuşkusuz. Biraz elektronikten ve lehim yapmaktan anlayan kullanıcılar başladılar cihazı mıncıklamaya. İrlanda'da yaşayan bir Türk arkadaşım bunlardan biri olduğundan benim de bu yapılan modifikasyonlardan haberim oldu. http://farm3.static.flickr.com/2272/2122725973_898a8142a3_o.jpg Fotoğraf http://www.eeeuser.com sitesinden alınmıştır. Neler yok ki yapılanlar arasında? Öncelikle boş yerlere USB bellekler pek bir güzel sıkıştırılmış. Cihazın altında boş bırakılan yerlere 32 GB'a kadar usb bellek konulabiliyor. 4 Gigabayt solid state diski olan bir cihaz 32 GB ek bellekle (yavaş ta olsa) neredeyse dosyalarınız için ihtiyaç duyduğunuz yere bir anda sahip olabiliyor. Üzerinde her ne kadar Linux ile gelse de bu cihaza Windows XP kolayca yüklenebiliyor. Yaklaşık 2 GB alanınızı işletim sistemine ayırınca ister istemez ortaya ek yer ihtiyacı çıkıyor. Kullanıcılar da sorunu böylece çözüyorlar. Ancak cihazın için tıkılabilen donanımlar bununla sınırlı değil. Bluetooth dongle, GPS (yer belirleme ve yol bulma için), FM verici (araba radyosundan sevilen mp3'lerin dinlenmesi için), Daha iyi kablosuz erişim için farklı usb Wi-Fi donglelar. Ekrana dokunmatik özellik kazandıran yapıştırmalar veya yeni LCD paneller ve farklı özellikte bellek kartlarını (shdc gibi) okuyup yazabilen okuyucular eklenen donanımlar arasında. http://forum.eeeuser.com/viewtopic.php?id=6036 adresinden yukarıda bahsettiğim arkadaşımın hazırladığı "nasıl yapılır" bölümünden cihazın ne şekilde açılıp değişikliklerin nasıl yapılacağına bir göz atabilirsiniz. Fiyat konusunda bence bu cihazın kritik sınırı 500 Dolar. Bu fiyata piyazada taşınabilir PC almak mümkün olduğu düşünüldüğünde ASUS Türkiye piyasaya dikkatli bir giriş yapar demek müneccimlik olmaz sanırım. Burayı aştıktan sonra ülkemizde pek alıcı bulabileceğini söylemek doğru olmaz. Ancak piyasaya girerse amatör elektronik ve bilgisayar meraklılarının kurcalamak için kaçırmamaları gereken bir bilgisayar. Beklenti Ocak ayı içerisinde Türkiye piyasasına girmesi yönünde balakım bu gerçekleşecek mi?

17 Ocak 2008 Perşembe

MOBESE ile yakala koy kodese

Mobese ne demek oradan başlayalım. Mobil Elektronik Sistem Entegrasyonu kelimelerinin kısaltılmasından oluşan "MOBESE" yıllardır İstanbul'da kullanılıyor. Kısıtlı sayıda da olsa kayıttaki kameralarla şehrin güvenliği için önemli miktarda kolaylık sağlanıyor. Sanırım şimdi sıra kameraları diğer şehirlere yaymaya geldi. Öncelikle elektronik ithalatçıları yaşadılar. Emir büyük yerden geldiğine göre mecburen tüm il özel idareleri yakında ihalelere çıkıp dört bir yanı kameralar ve merkezde kayıt sistemleri ile donatacaklar. Durgunluk içerisinde hayatta kalmaya çabalayan elektronik sektörüne iş çıkacak. Bu gelişme yaprak kımıldamayan küçük esnaf cephesine ilaç gibi gelecek. İhaleleri büyük firmalar alsa da en azından işin bir bölümünü küçük esnafa yaptıracaklar diye düşünerek bu sonuca ulaştım ama tamamen sanal bir çıkarım bu. "Gerçek gelişmeler ne şekilde olur?" sorusunun cevabı henüz kafalardaki soru işaretinden ibaret. MOBESE kameraları ile anında olmasa bile sonradan izlenen kayıtlar sayesinde suçlular yakalanacaklar. Suçlu sayısındaki azalma ise huzura katkı olarak kendini gösterecektir. Ayrıca trafik magandaları da bundan kısa süre içerisinde paylarını alacaklar. Ancak en önemlisi hassas bölgelerdeki terörist faaliyetlerin zorlaşacak olması. İngiltere de benzeri bir sistemle özellikle büyük şehirleri izliyor. Metrolarda yapılan terörist eylemlerin faillerini kolayca bulup adalete teslim etmişlerdi hatırlarsanız. Ancak her ne kadar anında görüntü bir sistem de olsa olası suç eylemlerini önceden yada olduğu anda önlemek konusunda zayıf yönleri olan sistemi teknolojinin yardımı ile daha iyi bir hale getirmek mümkün. Örneğin yüz tanıma sistemleri ile bilgi bankasındaki aranan suçluların yakalanması olanaklı. İnsan yüzünün benzersizliği sayesinde çalışan sistem belli miktarda surat kestirim noktasını referans alarak tehlikeli suçluları yada takip edilen kişileri tespitte emniyet güçlerine yardımcı olabiliyor. Doğru açıdan çekilmiş bir kare resim bunun için yeterli oluyor. Eğer akıllı çalışan bir yazılım üretilirse neredeyse tüm toplumu anında izlemek mümkün olabilir. Öncelikle bir resim lazım! Bilmiyorum son zamanlarda yurt dışına çıktınız mı? Gümrük polisleri her giren çıkanı fotoğraflıyorlar. Devlet daireleri, Nüfus daireleri, PTT ve bankalarda işyapanların fotoğraflanıp vatandaşlık numarasıyla eşleştirilmesi için kurulacak bir sistem tüm toplumu fişleyebilir. Doğru ellerde olursa son derece iyi sonuçlar verebilecek bir izleme sistemi. Yazıyı istediğiniz komplo teorisi ile uzatmakta serbest olduğunuzu belirterek devam etmek istiyorum. Peki kişisel dokunulmazlık alanlarınız ne olacak? Yakınlardaki MOBESE kamerası yatak odanızı dikizlerse diye rahatsız olmayacak mıyız? Buna cevabım: Keskin bir bıçakla ekmek kesebileceğiniz gibi, birini öldürebileceğiniz" şeklinde olacak. Şimdilik ekonomi ve küçük esnav ile işin asıl kaymağını toplayacak firmalar için iyi bir haber MOBESE sisteminin yayılması. Şüpheliler, suçlular, kaçaklar ve teröristler içinse kötü. Kalın sağlıcakla.

16 Ocak 2008 Çarşamba

Digiturk Plus, Neresi Doğaüstü?

Son günlerde radyo ve televizyonlarda Digiturk Plus'ın reklamları yayınlanıyor. Doğrusu keyifle izleniyor bu yeni reklamlar. Yapanların işinin ehli olduğu belli. Hatta içindeki ince mizah anlayışı bir harika. İzlemediyseniz izlemenizi radyo spotlarını da dinlemenizi hararetle tavsiye ederim. Reklam dünyamızın altın çocuklarının elinden çıkmış usta işi yapımlar hepsi de. Aşağıya bir tanesini gömdüm. Reklamın güzelliği yüzünden başlarda farketmediğim şey bir anda kafamda beliriverdi. Digiturk Plus ile bizlere sunulan 1000 YTL'lik aletteki teknoloji için "doğaüstü" yakıştırması her bir tarafta gözümüze sokuluyordu. Aynı zamanda bu durumla da kendi kendini ti'ye alarak dalga da geçiliyordu. Gerçekten cihaz aslında bir iki göreli yeni teknoloji içeriyor ama bunların hiç biri doğaüstü olmadığı gibi bilinmeyen şeyler de değil. Örneğin siz evde yokken yada başka şey izliyorken istediğiniz başka birşeyi kaydetmesi yıllardır her bir yerde kullanılıyor. Böyle TV'ler bilgisayarlar için TV kartları, Dreambox markasının pek çok modeli gibi burada bahsetmediğim pek çok uydu alıcısı bu özelliklere yıllardır sahip. PVR (Personal Video Recorder) teknolojisi. Diğer bir doğaüstü yenilik de istediğiniz bir filmi 24 saatliğine kiralayıp izleyebilmeniz. Cihaz sizin istediğiniz filmi uydudan sabit diskine indirip 24 saat boyunca izlenebilir tutuyor. Bu da piyasamızda satılan bazı uydu alıcılarının DVBS uydu alıcı TV kartlarının yıllardır yapabildiği bir teknolojiden başka birşey değil aslında. VOD (Video On Demand) teknolojisi. HD yayın konusunda da yenilik demek pek olası değil çünkü rakip firma D-Smart bunu duyuralı ve uygulayalı neredeyse bir yıl oluyor. İşte reklamcıların dehası ortada bizlere bildik şeyleri doğaüstü diye sunup sonra da yaptıkları ince mizah ile bu durumla dalga geçiyorlar. Hem de kimle? Başka bir reklamda fındık yararlıdır ama "yerseniz" diyen sevimli bir sanatçıyla. Geriye bu yapım karşısında saygıyla eğilmekten başka birşey kalmıyor. Adamlara yerden göğe kadar hak veriyorum. Teknolojiler bildik olsa da bu teknolojilerin oluşturulmasına hiç bir katkısı olmayan bir kitleye hitap ediyorsanız olayı doğaüstüne, büyüye, sihire yormaktan başka kolay anlatım düşünemiyorum. "Piramitler çok büyük o zamanın insanları bunları yapmamıştır uzaylılar yapmıştır" demek gibi birşey. İşin Digiturk açısından başka bir boyutu var. Aslında biraz da "cahilsiniz siz, alın size lütfettiğim bu muhteşem teknolojiyi kullanın zavallılar" der gibi sunulan şey bir anlamda piyasadaki kayıplarını telafi için bir çırpınış gibi geliyor bana. İşin komik (ironik) yanı, el altından satılan kart paylaşım ağı ve cihazları yüzünden abone sayıları giderek düşüyor. Hani az önce bahsettiğim "zavallılar" var ya, o kadar da kötü değiller mi ne? E bedavaya seyretmek varken neden abone olunsun değil mi? Bu da yetmezmiş gibi D-Smart agresif bir biçimde piyasada yer kapıyor. Tüm bu olanlar bana Cine-5'in düşüş günlerini hatırlatıyor. Tüm bilgisayarlardaki TV kartları ile yayın çözülünce abone azalması nedeniyle Cine-5 yayınlarının önce kalitesi bozuldu sonra da ipin ucunu bırakıp açık yayına geçtiler. Kart paylaşımı nedir bilmiyorsanız, kısaca bahsedeyim. Eskiden şifreli yayınların şifresini çözmek için uğraşılırdı. Şifreleme sistemleri gelişip bu işler zorlaşınca çok daha kolay bir yöntem ortaya çıkıverdi. Bir adet tam kapsamlı abonelik kartı alınıyor ve internet üzerinden bu kartın bilgileri istediğiniz kadar kullanıcıya paylaştırılıyor. Bu kullanıcıların ellerindeki özel uydu alıcıları da sanki üzerlerinde bu kart takılıymış gibi davranıp yayını izlettiriyor. Basit ama işe yarayan bir çözüm. Adeta "doğaüstü bir teknoloji". Aynı zamanda hem suç, hem de firma için müthiş bir tehtid. Kısacası Digiturk bu yeni hamlesiyle ayakta kalmak için çaba gösteriyor. Umarım başarılı olurlar. Hazır uydu yayını gibi bir konuya girmişken anlayamadığım kablo tv gelişmelerini de yazmak istiyorum. Türk Telekom satılırken içinden alınan ve Türksat-A.Ş.'ye verilen kablotv için geçen sene (2007) sayısal yayına geçileceği müjdesini 2006 sonunda almıştık. Bakalım daha ne kadar bekleyeceğiz bu bir diğer "doğaüstü" gelişme için? Bir diğer yanda da karasal sayısal yayın duruyor. Hakikaten duruyor. O da duyurulalı neredeyse 2 sene oldu ama daha tık yok. Oysa hem kablo üzerinden yapılacak sayısal yayın, hem de karasal sayısal yayın mevcut şifreli paketleri yayan kuruluşlar için ciddi birer rakip olabilirdi! İnsanın aklına komplo teorileri gelmiyor değil ama onları düşünmeyi de sizlere bırakıyorum. Kalın sağlıcakla.

18 Aralık 2007 Salı

Mobbing

Mobbing, işyerlerinin ve çalışanların korkulu rüyası. Tabi kurbanı olunca ne olduğu daha iyi anlaşılıyor.

Bazen dosdoğru bir girişim değil de kötü bir bakış, bir tavır bile moralinizi bozmaya yeterken butür davranışlar sistemli olarak üzerinize yönelirse ne yaparsınız?
Her ne kadar adı "mobbing" (Latince: mobile vulgus - kararsız kalabalık) gibi yabancı dilden dilimize girmişse de kendisi aslında toplumumuzun pek de yabancı olmadığı "Bizans Oyunları"ndan başka bir şey değildir. "Mobbing de nereden çıktı?" diyorsanız linke tıklayıp bakabilirsiniz.
Bir tür psikolojik saldırı olan mobbing her ne kadar çok gerilere götürülebilecek kökleri bulunsa da kavram olarak 40-50 yıldır farkına varılmıştır.

"Yerçekimi" gibi adı konulana kadar varlığı hissedilen, ancak ne olduğu bir kavram ile ifade edildikten sonra kafalara dank eden bir durumdur.

Aslında canlıların doğasından gelen hükmetme, ezme, yenme ve yoketme (kısaca kendi neslini sürdürmek de denilebilir) güdüsünden kaynaklanmakta en azından bu güdünün kışkırtmasıyla can yakmaktadır desem sanırım yanlış olmaz. Bir de bunun yanında entrikalar işin içerisine giriyorsa, artık ölümlerden ölüm beğenin.

Aslında en umut kırıcı olan yanı, birarada yaşamakta olan hayvan gruplarında görülen bir davranış şeklinin günümüzde mevcut ekonomik yapı ve iş dünyasında kendisine yer bulabilmesidir.

İşyerinde emirleri veren kişi kurban'a karşı baskı uygulayabilir. Genellikle bir kısım çalışan bu duruma destek verebilir. Böylece ortaya kurbana psikolojik baskı uygulamaya başlayan bir çetecik çıkıverir. Baskıyı başlatan illa patron olmak zorunda da değildir. Bir başka bölüm yöneticisi, partner, beraber çalışılan bir kimse hatta işyerinde en alttan en üste kadar çalışanlardan herhangi biri de planlı - plansız bu tür bir girişimi başlatabilir. Her nedense bu yapılanlar doğal görülebilir. Hatta bunun o kadar doğal karşılanır ki kimse yapılan kötülüğün farkında bile olmayabilir.

İşin kötü yanı bu tür bir davranış karşısında bazen yapacak fazla bir şey olmamasıdır. Bu konularda yeteri tecrübeye sahip değil yada yufka bir yürek sahibiyseniz işler daha da kötü gidebilir. Bir iki yanlış adım karşınızdaki çetenin elini kuvvetlendirebilir.

Peki neler yapılabilir?


Öncelikle sinirlerinize hakim olun. Karşı taraf fevri bir hareketnizi dört gözle bekliyor olabilir.

Çalıştığınız ortamda sizi sevenler ve destekleyenler olsa da onlardan bir adım ötesini yani sizin için şahitlik yapmalarını beklemeyin. Eğer işlerini kaybetmeleri söz konusuysa kolayca yüz çevirebilirler.

Küçük bir ses kaydedici işinizi kolaylaştırabilir.

Eğer mahkemede ikna edici bir savunma yapmak istiyorsanız başınıza gelenleri ispat konusunda ses kayıtları etkili olabilir.

Size verilen emirleri mümkünse yazılı olarak almaya çalışın. Bu tür bir dokümantasyon çok işinize yarar.

Üst seviye yöneticilerinize durumu zaman geçirmeden rapor edin.

Herşeyi, özellikle de işimizden olmayı gözünüze alın. Bunun için alternatifleri dikkatli ve gizli bir şekilde değerlendirin.

Psikolojik ve hukuki konularda profesyonel danışmalık alın.


Çevrenizdieki ve iş ile ilgili olarak ilişkide bulunduğunuz güvenebileceğiniz dostlarınızla durumunuzu paylaşın (çok dikkatli olun).

Aslında bu konuda hukuki düzenlemeleri yeniden gözden geçirmekte yarar vardır. Mobing iddiası bile mahkemece karine olarak kabul edilmeli aksini muhataplar kanıtlamalıdır. İş hukukunda güçsüz olan tarafın bu sayede yapılanların karşısında savunmasız durumu böylece ortadan kaldırılabilir.

Son olarak mobbing yapmayın yaptırmayın kimi ısıracağı belli olmayan deli bir köpeği ortaya salmaktan ve çalışma barışını baltalamaktan başka bir işe yaramaz. Bir kurbansanız bir an önce yeni bir iş bulmak için çaba harcayın.

26 Kasım 2007 Pazartesi

TEKNOPOST

Teknoloji bir yere kadar. Yani şunu söylemek istiyorum: Bir buluş yapmak başka bir şey onu pazara sunmak ve sunulan ürüne pazar yaratmak tamamen başka bir şey. İşletme mezunlarının AR-GE'cilerden daha iyi kazanmasında bunun etkisi olabilir sanırım.
Taşınabilir telefon teknolojisi çok ciddi bir pazar yarattı. Bu teknolojinin bir adım gerisindeki telsizler ise bu pazar başarısının yanına bile yaklaşamamıştı. Hobi olarak yıllarca amatör telsiz ile uğraştığım için 80'li yılların sonundan günümüze kadar telsiz teknolojisindeki gelişmeleri takip ettim. İster amatör olsun, ister profesyonel amaçlı, telsiz teknolojisi hızla ilerlemesine rağmen ürün çeşitliliği hep belli bir seviyede kaldı. Örneğin 2 - 3 yıllık periyodlar ile yeni modeller piyasaya sürüldü. Sonuçta dünyada yıllık dar bir hacme yönelik piyasadan, yıllık milyar adetleri bulan telefon satışları söz konusu olunca, ürün çeşitliliği inanılmaz bir hal aldı. Çevrenize şöyle bir bakın telefonunu en fazla 1 yıl kullanıp değiştiren pek çok tanıdığınızı bulabilirsiniz. Hatta belki siz de bu çabuk model yenileyenlerdensinizdir. Doğal olarak bu kadar büyük ve neredeyse herkesin cebinde yer bulmuş teknolojik bir ürün söz konusu olunca yan sanayi diyebileceğimiz kesimin cep telefonları için ürettiği ilginç ve kullanışlı ürünler de kendini gösteriyor.
Eğer benim oturduğum yer gibi telefon sinyallerini almakta güçlük çeken bir konuma sahipseniz gerçekten ilgi çekici bulacağınız bir ürün var. zBoost telefon sinyal güçlendiricileri gerçekten çok işe yarayacak gibi görünüyorlar. Pek çok yararı var cihazların. Bunların bence en önemlileri: Rahat kesintisiz görüşme yapabilmeniz, servis sağlayıcıya uzaksanız görüşme yapmanızı sağlayabilmesi (kapsama alanının sınırında yer alan yerleşim bölgelerinde oturanlar beni anlar), pilinizin daha uzun dayanması, telefon çalınca pencere kenarına veya balkona koşmanızın gerekmemesi. Cihazın kötü yanı ise henüz sadece ABD'de kullanılan telefon standartlarını destekleyip bizimkilerde çuvallaması. Ancak pazar bulma ihtimali nedeniyle uyumlu cihazlar üretebilirler diye düşünüyorum. Şekilden görebileceğiniz gibi sistem dışarı kurulan bir anten ve içerideki üniteden oluşuyor.
İşte bilinen bir teknolojide yenilikçi bir tasarım ve akıllı bir pazar oluşturma yaklaşımına iyi bir örnek. Umarım benzeri ürünler bizim standartları da destekler bir gün...
Aslında biraz tuzlu fiyata sahip olmakla birlikte bizim standartları destekleyen bir başka ürün bulmak olası. Cep telefonları için tekrarlayıcı (repeater) olarak satılıyor.
1000 Amerikan dolarını böyle bir cihaza vermek ne kadar akıllıca olur bilmiyorum ama kim bilir belki bir işine yarayan çıkar. Bir an böyle cihazları görünce eski zamanları hatırladım. CB yani halk bandı telsizler 80'li yılların ortalarında yurdumuza gelmiş ve şimdiki Facebook gibi bir anda çılgınlık derecesinde yayılmıştı. Her apartmanın tepesinde bir cb anteni görmek alışıldık hale gelmişti. Ardından İtalyan malı çıkış gücü yükselten cihazlar el altından piyasaya dolmaya başlamıştı. O zamanlarda Çinliler bu işlere pek el atmamışlardı. Hemen bu cihazlara bir ad konuldu: "TAKOZ". Şimdi ne alakası var diye düşünüyorsanız, hemen bağlantısını kurayım. Kamyoncu CB kullanıcıları mı buldu, bilmem ama büyük ihtimalle tekerin arkasına konup arabanın yerinde durmasına destek olan tahta takozlardan ilham alıp "bu alet de CB'nin destekçisi, o halde adı takoz olsun" denmiş olabilir. O zamanlarda da böyle cihazlara tomarla para verilip sahip olunuyordu. Teknoloji değişti ama kim bilir bu yukarıda bahsettiğim yeni aletler ülkemize bir şekilde girse ne diye adlandırılırlar. Aslına bakarsanız, "Takoz" iyi bir isim olur bunlara da :) Çalışma ortamınızda şöyle fiyakalı bir Kral Arthur kılıcı ve ortaçağ baltasına ne dersiniz? Gerçi Kral Arthur'un kılıcı Excalibur'u çok uzaktan andırsa da gerçeğini nasıl olsa gören olmamıştır diyerek idare edilebilir. ThinkGeek web sitesinde satılan bu ofis oyuncakları lateksten mamul eğilip bükülmemeleri için cam eltafıyla güçlendirilmişler. Ürün tanıtımı için matrak da bir film yapmış site. Aşağıya eklemeden edemedim. Buyrun seyredin. Bu aylık da bu kadar. Kalın sağlıcakla. TA2EE Burçak Çubukçu

Gerçek ve Hakikat

Hakikat kırılgandır ve kişiden kişiye değişir gerçekse nispeten daha sağlam bir kavramdır. Örneğin kapalıyken televizyonun kumandasının açma...