18 Aralık 2023 Pazartesi

Rıza Tevfik Bölükbaşı

Rıza Tevfik Bölükbaşı ismini ilk defa İstanbul'da oyuncu Zeki Alasya'nın verdiği bir konferansta duydum. Yirmi yıl kadar önceydi. Oyuncu olarak tanıdığımız birinden böyle bir hazırlık izlemek pek keyifli olmuştu. Zeki Alasya, konferansında Rıza Tevfik hakkında anlatmaya çalışacağım bazı detaylara değinmiş, iyisiyle kötüsüyle bir insan olarak ele aldığı bu adamın hayatını dinleyenlere aktarmıştı.

Öncelikle nereden çıktı bu yazı diye düşünenler için izlediğim yolu takip ederek konuya gireyim. Biraz dolambaçlı olacak hazır olun.

Felsefe hakkında düşünürken insanlık tarihi boyunca pek çok ünlü filozofu hatırlamak mümkün. Bunu yaparken için Atina Okulu isimli Raffaello'nun tablosu akla gelir. Yanda gördüğünüz o tablo değil. Yapay Zekanın oluşturduğu bir benzeri. Gelin Atina Okulu tablosunda kimler var, birlikte bakalım.

Atina Okulunda bulunan filozoflardan bazıları: Platon, Aristoteles, Sokrates, Heraklitos, Pisagor, Öklid, Diogenes, Parmenides, Ptolemaios, Kıbrıslı Zenon, Epikür, Demokritos, Boethius veya Anaksimandros veya Empedokles, Averroes, Alcibiades, Antisthenes veya Xenophon veya Timon, Raphael, Fornarina veya Francesco Maria della Rovere, Plotinus, Arşimet, Strabon veya Zoroaster, Batlamyus, Apelles, Protogenes
Euklides'in Öğrencileri: Öklid'in öğrencilerinden bazıları, Sokrates'in öğrencisi Alkibiades ve Platon'un öğrencisi Aeschines, Parmenides'in öğrencisi Zeno. Deyatlar için Wikipedia sayfasına bakabilirsiniz.
Raffaello'nun Atina Okulu tablosunu yapma nedenlerinden biri, Rönesans döneminde Antik Yunan felsefesine olan ilginin artmasıdır. Rönesans, Antik Yunan ve Roma kültürünün yeniden canlandığı bir dönemdir. Bu dönemde, Antik Yunan felsefesinin de yeniden keşfedilmesi ve incelenmesi başlamıştır.
Raffaello, Atina Okulu tablosunda, Antik Yunan felsefesinin zenginliğini ve çeşitliliğini yansıtmak istemiştir. Tabloda yer verilen filozoflar, farklı felsefe okullarına mensup olsalar da, hepsi de bilgi ve bilgelik arayışı içinde olan kişilerdir. 
Filozofların sayısı dünyadan gelip geçmiş ve yaşayan bu kadar insana göre oldukça düşüktür. Rönesans'ta olduğu gibi şimdi de aynı sıkıntıyı çekiyor olmak çok iç açıcı değil. Dünyada hayatta kalmak için çabalamaktan düşünmeye zaman kalmaması önemli bir neden olabilir. 
İster istemez "Rıza Tevfik Bölükbaşı filozof muydu, değil miydi" sorusuna da değinen Zeki Alasya'nın konferansı hala aklımda olduğundan, kimler varmış diye araştırdım. Yakın tarihimizde Türk filozofları arayınca karşıma çıkanlar şöyle:
  • Ahmet Arslan (1946-): Türk filozof, akademisyen ve yazar.
  • Ahmet İnam (1934-): Türk filozof, sosyolog ve yazar.
  • Ahmet Cevizci (1959-2014): Türk filozof, akademisyen ve yazar.
  • Arda Denkel (1949-2000): Türk filozof, akademisyen ve yazar.
  • Teoman Duralı (1947-2021): Türk filozof, dilbilimci ve yazar.
  • Ioanna Kuçuradi (1920): Türk filozof, etikçi ve felsefeci.
  • İsmail Lütfi Çakan (1932-): Türk filozof, akademisyen ve yazar.
  • Mehmet Kaplan (1914-1986): Türk edebiyat tarihçisi, eleştirmen, şair ve filozof.
Biraz daha zorlarsak Yahya Kemal Beyatlı ve Nazım Hikmet Ran da felsefe ile yakınlıkları nedeniyle listeye alınabilir. Rıza Tevfik Bölükbaşı ise her ne kadar kendisini bir Filozof olarak tanımlasa da sıralamada yok. Bunun nedeni ne olabilir acaba?
Rıza Tevfik Bölükbaşı, 1869-1949 yılları arasında yaşamıştır. Türk şair, filozof, siyasetçi, tiyatro oyuncusu ve hekimdir. (Normalden daha zeki olduğu biri olduğu, birden fazla alanla uğraşmasından öngörülebilir ama devam edelim). Felsefî ve dinî anlamda gerçeği aramak üzere başladığı araştırmaları sonunda tasavvuf felsefesini benimsemiştir.
Rıza Tevfik Bölükbaşı felsefe alanındaki çalışmalarını, Kâmûs-ı Felsefe (felsefe sözlüğü) adlı kitabında toplamıştır. Kitapta, felsefe tarihi, felsefe kuramları ve felsefî kavramlar üzerinde durmuştur. Demokritos, Sokrates, Platon, Aristoteles, St. Augustinus, Albertus Magnus, Descartes, Spinoza, Kant, Hegel, Mill, Nietzsche ve Bergson'dan Farabi, İbn Sînâ, Gazali, İbn Arabî, Taftazânî, Cürcânî ve Taşköprîzâde'ye kadar Doğu'nun ve Batı'nın filozoflarını ele alan bu sözlük, tamamlanmamış olsa da, kültürümüze özgü kurgusuyla, özgün ve ilgi çekici olarak değerlendirilebilir. Felsefe alanındaki düşüncelerini, şiirlerinde ve diğer yazılarında da dile getirmiştir.
Rıza Tevfik Bölükbaşı'nın filozof olup olmadığı, filozofu, felsefe ile profesyonel olarak uğraşan ve felsefe alanında akademik çalışmalar yapan kişi olarak tanımlarsak farklı, daha geniş bir anlamda, felsefe ile ilgilenen ve felsefi sorulara cevap aramaya çalışan kişi olarak tanımlarsak farklı cevaplanır. Zeki Alasya konferansında:  Ord. Prof. Ismayıl Hakkı Baltacıoğlu Rıza Tevfik’in filozof olduğunu kabul etmez. Kendi tabiriyle: "Feylesof" felsefe söyleyen, felsefe yazan adam değil, felsefi görüşü, orijinal hayat ve tekamül görüşü olan insan demektir. Böyle bir görüşü, yani sistemi olmayan insana feylesof denemez. "Oysa" der Baltacıoğlu hoca, "Feylesof Rıza’nın sistemi değil ya, sentezi bile yoktu. Onun feylesoflar tarihinde yaptığı iş, Spencer'ı Türkiye’ye taşımaktan ibaret bir taşıt işiydi". 
Rıza Tevfik siyaset ile de ilgilenmiş, Osmanlı Devleti'nin son döneminde ve Türkiye Cumhuriyeti'nin ilk yıllarında çeşitli devlet görevlerinde bulunmuştur.
1908'de İkinci Meşrutiyet'in ilanından sonra, Selanik'te yayınlanan "Meşrutiyet" gazetesinin başyazarlığını yapmıştır. Bu gazete, İttihat ve Terakki Fırkası'nın yayın organıydı. Bölükbaşı, bu görevinde, Meşrutiyet'in ilanını destekleyen yazılar yazmıştır.
1909'da İttihat ve Terakki Fırkası'na katılmış ve parti içinde çeşitli görevlerde bulunmuştur. Bir dönem partinin Selanik şubesinin başkanlığını yapmıştır.
1912-1913 Balkan Savaşları sırasında, Edirne'nin işgalinden sonra, Bulgaristan'a esir düşmüştür. Bulgaristan'da esir olarak bulunduğu süre boyunca, "Mesir'den Mektuplar" adlı bir kitap yazmıştır.
1918'de Mondros Mütarekesi'nden sonra, İstanbul'da kurulan Hürriyet ve İtilaf Fırkası'nın yayın organı olan "İleri" gazetesinde başyazar olarak çalışmıştır. Bu gazete, İttihat ve Terakki Fırkası'na karşı çıkan bir gazeteydi.
1918’de siyasete yeniden dönerek son Osmanlı kabinesinde Maârif Nâzırı (Eğitim Bakanı) olarak bulundu. Felsefenin eğitim sisteminde yer alması için çabaladı. Aynı yıl Maşrık-ı Azam-ı Osmanî'nin büyük üstadı seçilerek burada bir yıl görev yaptı. 16 Mart 1919'da Meclis-i Âyan üyeliğine atandı. 1919-1920’de Şura-yı Devlet (Danıştay) Reisliğine getirildi.
Rıza Tevfik Bölükbaşı, 1920 yılında Paris'te toplanan Barış Konferansı'na Osmanlı Devleti'ni temsilen katılan heyette yer aldı. Bu heyet, 10 Ağustos 1920 tarihinde Sevr Antlaşmasını imzaladı. Sevr Antlaşması, Osmanlı Devleti'nin topraklarının büyük bir kısmını kaybetmesine neden olan ağır bir antlaşmaydı.
1920'de Ankara'ya giderek, Milli Mücadele'ye katıldı. Milli Mücadele'nin savunuculuğunu yapan yazılar yazdı.
1921-1922 yıllarında, Ankara'da yayınlanan "Hakimiyet-i Milliye" gazetesinde başyazar olarak çalıştı. Bu gazete, Milli Mücadele'nin resmi yayın organıydı. 
1923'te Türkiye Cumhuriyeti'nin kurulmasından sonra, Millî Eğitim Bakanlığı'nda Müfettişlik görevinde bulundu.
Sevr Antlaşması'nın imzalanmasından sonra, Rıza Tevfik Bölükbaşı, bu antlaşmayı imzaladığı için eleştirildi. Bazı kesimler, Rıza Tevfik Bölükbaşı'nı vatan haini olarak suçladı. Rıza Tevfik, bu eleştirilere karşı çıksa da, Sevr Antlaşması'nın imzalanmasının kendisi için bir utanç olduğunu kabul etti.
Sevr Antlaşması'nın imzalanmasından sonra, Rıza Tevfik Bölükbaşı, siyasi olarak aktifliğini kaybetti. 1921 yılında, Milli Mücadele'ye karşı çıktığı için Ankara Hükümeti tarafından tutuklandı. Rıza Tevfik Bölükbaşı bir süre tutuklu kaldıktan sonra, 1922 yılında serbest bırakıldı.
Rıza Tevfik Bölükbaşı, Sevr Antlaşması'nı imzaladığı için yaşadığı utanç ve pişmanlık duygusunu, şiirlerinde de dile getirmiştir. Örneğin, "Sevr Antlaşması" adlı şiirinde, Sevr Antlaşmasını "haysiyetsizlik" ve "utanç" olarak nitelendirmiştir.
Mustafa Kemal Atatürk Türk Ulusunun yönünü Cumhuriyet'e doğru çevirdiğinde Rıza Tevfik buna karşı çıkmıştır. Bunun nedenlerini ele almaya çalışalım.
İdeolojik farklılıklar: Rıza Tevfik Bölükbaşı, bir tasavvuf filozofuydu ve Atatürk'ün laik cumhuriyet projesini desteklemiyordu. İslam'ın Türk milletinin öz malı olduğuna ve Türk milletinin ancak İslam'ın ilkelerine dayanan bir devlette mutlu olabileceğine inanıyordu. Atatürk ise, laik bir cumhuriyet kurarak, Türkiye'yi evrensel değerlere göre şekillendirmek istiyordu.
Kişisel nedenler: Rıza Tevfik Bölükbaşı, Atatürk'ün kişiliğini ve yönetimini eleştiriyordu. Atatürk'ün diktatörlük eğilimli olduğunu ve Türk milletinin özgürlüğünü tehdit ettiğini düşünüyordu. Ayrıca, Atatürk'ün bazı politikalarını, özellikle de şeriat karşıtı politikalarını yanlış buluyordu. Atatürk'e karşı çıkışını açıkça dile getiriyordu. Bunun kendisi açısından pek de iyi olmayan sonuçları oldu.
Aleyhinde oluşan olumsuz hava nedeniyle endişelenen Rıza Tevfik Bölükbaşı, Millî Mücadele aleyhtarı Ali Kemal’in linç edilmesi üzerine Mısır'a giden bir yük gemisine binerek 8 Kasım 1922’de ülkeyi terk etti.
Türkiye’den kaçışından bir buçuk yıl sonra Sevr’i imzalayan heyette olmasından dolayı TBMM’nin aldığı bir kararla sürgüne gönderilecek Yüzellilikler listesine alındı (Yüzellilikler, Türk Kurtuluş Savaşı sonrası düşman iş birlikçisi olarak görülen ve Türkiye'den sürgün edilen, hepsi üst düzey makamlarda yer alan Türkiye Cumhuriyeti vatandaşlarına verilen isimdir). Sürgün yıllarında Hicaz, Amerika Birleşik Devletleri, Ürdün ve Lübnan'da yaşadı. Ürdün Kralı Emir Abdullah kendisine yakınlık gösterip maaş bağladı. Divan tercümanlığı ve Asarı Atika müdürlükleri görevlerinde bulundu. 1928'de ABD'de bulunan çocuklarını ziyaret edip orada Türk edebiyatı hakkında çeşitli konferanslar veren Rıza Tevfik, 1934'te Ürdün'deki resmî görevinden emekli oldu. Lübnan kıyılarında Beyrut yakınlarındaki Cünye kasabasına yerleşti. 1939’da çıkan Af Kanunu’ndan faydalanarak 1943’te kendi ifadesiyle "hesaplaşmak için değil, helalleşmek için" yurda döndü.
30 Aralık 1949’da felç tedavisi için yattığı İstanbul Vakıf Gurebâ Hastanesi’nde zatürre nedeniyle hayatını kaybetti. Mezarı, Zincirlikuyu Asrî Mezarlığı’nda bulunmaktadır. Hikayesini ilk defa Zeki Alasya'dan dinlediğimi yukarıda belirmiştim. Rıza Tevfik Bölükbaşı ve değerli oyuncu Zeki Alasya şimdi aynı mezarlıkta yatıyor. İlginç bir yol kesişmesi hali. Öyle değil mi?

7 yorum:

  1. Kaleminize sağlık, harika bir yazı olmuş yine. Oldukça faydalandım. Fakat bir noktada takıldım ve kısa bir araştırma yapma isteği oluştu. Ioanna Kuçuradi için 2022 yılında ölüm tarihi not edilmiş. Bildiğim kadarıyla Ioanna Kuçuradi ölmedi. Eğer öyleyse çok üzülürüm. Eğer benim bilgi eksikliğim varsa affola.

    YanıtlaSil
    Yanıtlar
    1. Çok acayip bir hata yapmışım kusura bakma düzelttim hemen.

      Sil
    2. Uyarı için çok teşekkür ederim.

      Sil
    3. Estağfurullah. Öyleyse çok üzülecektim. Ömrü uzun olsun.

      Sil
  2. Sevgili Burçak kalemine sağlık. Ben Nevzat Tarhan'ın filozof sayılmasına şerh koyuyorum. Muhafazakar kesimin psikatristi payesi onun için yeterli sanırım.

    YanıtlaSil
  3. Sevgili Burçak kalemine sağlık. Ben Nevzat Tarhan'ın filozof sayılmasına şerh koyuyorum. Muhafazakar kesimin psikatristi payesi ona yeter kanımca.

    YanıtlaSil
    Yanıtlar
    1. Haklısın, onu sildim listeden. Zaten açıklamasında Filozof da yazmıyordu.

      Sil

Gerçek ve Hakikat

Hakikat kırılgandır ve kişiden kişiye değişir gerçekse nispeten daha sağlam bir kavramdır. Örneğin kapalıyken televizyonun kumandasının açma...