Ölen birinin ardından söylenen "Nur içinde yatsın ya da ışıklar içinde olsun" dilekleri hep olumlu yorumladığım ve kullandığım cümlelerdir. Zaman zaman durup söylediklerimiz ve yaptıklarımız hakkında düşünmek lazım. Bu sözleri söylerken aslında kimse gerçek bir durumu hedeflemez. Bu, o kişinin ruhunun huzur içerisinde olması için bir dilektir. Ancak durumu şakaya alıp, sosyal medyada yayılan aşağıdaki resme inananlar olduğu da bir gerçektir. Şakayı bir yana bırakıp, nur içerisinde yatma konusunu biraz daha düşünelim. Işık, aydınlık, gündüz gibi kavramlar hep rahatlık verici dolayısıyla bizi rahatlatan çevremizi görebildiğimiz için güvende olup olmadığımıza kolayca karar verebileceğimiz durumlardır. Karanlık ise öyle değil. Zira çevremizi göremediğimiz için etrafımızdaki tehlikeleri de fark edemeyiz. Sanırım bizden öncekilerin doğal seçilimle bizlere aktardığı bir hayat kurtarıcı özellik. Karanlıkta gönül rahatlığı ile dolaşanlar yırtıcılar tarafından yok edilmiş, karanlıkta
Nef'i Efendinin bu resmi 100 Ünlü Türk Ansiklopedisinden. Ben üzerinde biraz değişiklik yaptım. 80'li yıllarda, yani gençlik yıllarımın başlarında, Bahçelievler Deneme Lisesinde okuyordum. Edebiyat dersleri o zamanlar bana göre oldukça ağırdı. Edebiyat kitaplarında aruz vezni ile yazılmış şiirler yer alırdı. Oysa ortaokulda aldığımız Türkçe dersleri sanki daha faydalı ve kendi dilimizi bize sevdirecek bir yapıya sahipti. Eğitim sisteminden midir, yoksa benden kaynaklanan bir durum mu, tam bilemiyorum ama okulumuzdaki oldukça iyi eğitim veren öğretmenlere rağmen, basit yazım kurallarını bile iyi öğrenememiştim. Bilirsiniz ya, gereken yerde birleşik, gerektiğinde de ayrı yazılması gereken "mi, de, ki" gibi ekleri ben de pek çok akranım gibi doğru yazamıyordum. Lisede ise sanki Türkçe altyapımızı çok iyi halletmişiz gibi ağdalı dille yazılan şiirler, yazılar, edebiyat eserleri bizi buldu. Oysa ben okumayı seviyordum ama ilgimi çeken bilim kurgu eserleriydi. Başlarda Uza