15 Temmuz 2013 Pazartesi

Blog Açmalı mı?



Blog, yani günlük yazmak, kimilerine göre çoktan modası geçmiş boşuna bir uğraş. Oysa blog içeriğini sizin belirleyip, doldurduğunuz üstelik kolayca bir arada tutup, kontrolü sizde olan bir ortam. Dolayısıyla modası olmaz. Peki bir blog açmalı mı? ve Blog türleri nelerdir?
Merhaba,

İstatistiklere bakılırsa 200 yıl önce dünya nüfusu 1 milyar kadarmış. Günümüzde ise Facebook kullananların sayısı bu rakamın üzerinde. Sosyal medya kullanımı bu kadar artmışken, sosyal medyada kendi ürettiğiniz içeriği paylaşmak ve okunurluğunu artırmak için yine sosyal medyayı kullanmak mümkün. Blog sosyal medyada ilk öne çıkan kavramlardan biridir.

Peki blog nedir?

Blog, yazmak için bir günlüğün kağıttan sayfaları yerine, İnternet'in sağladığı imkanlardan birini kullanarak sanal dünyaya not düşmektir. Niteliği gereği, bir tür dışavurumdur. İsterseniz başınızdan geçenleri anlatırsınız, isterseniz aklınıza gelen bir konuyu ele alan denemeler yazarsınız. "Nasıl yapılır?" türü bilgilendirici içerik oluşturabileceğiniz gibi dilerseniz moda, yiyecek-içecek, gezi, bilim, spor, teknoloji, ana-babalık, kültür-sanat benzeri konulara uzmanlaşan bir blog yazabileceğiniz gibi, aklınıza gelen her şeyi paylaşabildiğiniz bir blog mümkündür.

Kendimce bir sıralama da yapayım istedim. Buna göre:

Blog türleri:
Kişisel
Kurumsal
Topluluk

Blog tipleri:
Yazılı
Fotoğraflı
Görüntülü
Karma
Tematik

Peki blog açmak için ne yapmalı? Pek çok blog servisi veren yer var. Bunlardan birini amacınıza göre seçebilirsiniz. Genellikle herhangi bir harcama yapmadan bir blog servisi açabilirsiniz. Eğer yeterli trafik alabilirseniz, reklamlar yoluyla üzerinden para bile kazanabilirsiniz. Ancak hemen söyleyeyim, öyle büyük bir gelir düşü görmeyin.

Blogger, kolay kullanımı ve bedelsiz blog hizmeti vermesi nedeniyle benim favorim. İsterseniz kendi alan adınızı yine sistem üzerinden alıp, yıllık 10 dolar gibi bir bedel karşılığı blogunuzu kendi alan adınızla yayınlama imkanı olduğundan daha da çok beğeniyorum. Aynı hizmeti tumblr, wordpress gibi başka blog siteleri de veriyor.

Sadece resim çekip yayınlayayım, belki altına bir iki satır bir şey yazarım diyorsanız. Yine pek çok farklı alternatif var. Flickr, Tumblr, Instagram bu kapsamda düşünülebilir. Bir fotoğrafla, sayfalar dolusu yazı ile ifade edilebilecekleri aktarabilmek mümkündür. Bu itibarla fotoğraf günlüklerini de kapsam içerisinde tutmak doğrudur.

Görüntülü-sesli blog için video servislerinden birini kullanmak mümkündür. Youtube gibi bir yerde kendi kanalınızı açıp görüntü ve sesinizi, isterseniz kaydedip düzenledikten sonra, dilerseniz anında bilgisayarınızın ya da telefonunuzun mevcut kamerası üzerinden siteye yüklebilirsiniz. Yazmaktan çok, konuşmayı seviyorsanız görüntülü bir blog tutmak farklı bir çözüm olabilir. soundcloud.com gibi bir yerde Sadece sesli bir blog tutmak da mümkün.

Yeni medya kendini ifade için kullanıcılara değişik alternatifler sunuyor. Kendinizi ifade etmek ve görüşlerinizi arkadaşlarınızla paylaşmak için pekala Facebook, Twitter gibi sosyal medya ve mikro blog servisi yapan yerleri kullanabilirsiniz. Ancak Blog ile karşılaştırıldığında bu tür servislerde oluşturduğunuz içerik çok daha çabuk tüketilip eskiyecektir. Bloglarda yazdığınız içerikler ise eğer birilerinin aradığı bilgileri sunuyorsa, uzun zaman ziyaret edilecek, sadece arkadaşlarınız ve tanıdıklarınız tarafından değil, tüm İnternet kullanıcılarına görünür olacaktır. Blog içeriğinin derli toplu olacağını da unutmamak gerek. Dilediğinizde içeriğinizi tamamen yedekleyip başka bir servise taşımamız bile mümkün olduğundan buralardaki içerik her zaman sizin olacaktır.

Kimi kullanıcılar kolay erişilebildiği için Milliyet Gazetesi'nin Milliyet Blog'unu kullanmaktadır. Bu da bir seçenektir. Burada yazılarınız ilginçlikleri ile orantlı olarak sıradan bir blog servisine göre başlangıçta yoğun trafik alabilmektedir. Bu size ve ortamı sağlayan Milliyet Blogu için okur trafiği olarak karşılıklı faydalı olur. Ancak içeriğin kolay idare edilemediğini de belirtmek isterim. Trafik için faydası olacağını düşünüyorsanız Hürriyet Gazetesinin Yazar Kafe sitesi de içeriğinizi kategorize ederek öne çıkardığından okunurluğunuzu artırabilir.

Eğer yazı yazmayı, fotoğraf çekmeyi, konuşarak paylaşmayı seviyorsanız ve bunu bir maraton gibi sürdürebileceğinizi düşünüyorsanız bir blogunuz olsun. Düşünceleriniz ve paylaştıklarınız size belki "çok satan" eser kadar ün getirmez ama bir şeyleri değiştirmek, birilerinin aradıkları bilgiyi sunmak, insana güzel tatmin duygusu verir.

Özetle: Blog açmak istiyorsanız, hiç durmayın açın.

Dizimiz devam edecek.

İyi günler dilerim.

12 Temmuz 2013 Cuma

Akıllı Telefonlardan Hangisini Seçmeli?

Tatile cebinde yeni bir akıllı telefonla gitmek isteyenler için çok sayıda yeni seçenek var. Peki, beklentilerinize en iyi cevap veren ürün hangisi?

Akıllı telefon seçenekleri artarken ,”hangisini almalı?” sorusunun yanıtını bulmak da zorlaşıyor. Hangi akıllı telefonu seçeceğinize kolayca karar vermeniz için Teknolog öne çıkan modelleri inceledi.

Samsung Galaxy Note 2

Phablet sınıfı telefon-tablet karışımı cihazların ortaya çıkmasına imkân veren Galaxy Note’un üzerinden bir yıl geçtikten sonra yeni nesil Galaxy Note 2 kullanıma sunuldu. En baştan itibaren biz de dâhil çok sayıda kullanıcı böyle büyük bir cihaza karşı gelmiş ve kimse almaz demiştik ama aksine epey ilgi gördü ve başarıdan ötürü yeni model geliştirildi. Sadece boyutlarıyla fark yaratmayan Note serisinin sembolik eklentisi akıllı ve kullanışlı S Pen kalemi. Galaxy Note’u çok büyük ve taşınmaz bulduysanız bir kez daha düşünün. Yeni Galaxy Note 2’de boyutlar 151,1 x 80,5 x 9,4 mm, yani az fark da olsa ilk modelden daha büyük ama fark edilecek bir oran değil. Boyut farkının abartılı olmamasının nedeni ekran boyutunun 5,3 inç yerine 5,5 inç olması. Ciddi bir değişim yok ve HD 720p çözünürlükle devam ediliyor ama Super AMOLED panelde Pentile yerine RGB dizilim kullanılıyor. Sonuç olarak görüntü kalitesi daha da iyi seviyede.

Samsung Galaxy S4

Milyonlarca kişiye ulaşan Galaxy S serisinin 2013 modeli Galaxy S4 ile çıta bir kez daha yükseliyor. Samsung, bu modelle birlikte ilk kez Full HD 1080p Super AMOLED ekran sunmayı başarıyor ve rakiplerinin gerisinde kalmıyor. Aynı zamanda ilginç biçimde sekiz çekirdekli Samsung Exynos 5410 ve dört çekirdekli Snapdragon S600 içeren iki ayrı modelin üretimi gerçekleşiyor. Türkiye’de satılacak modelde Samsung üretimi Exynos 5 Octa 5410 işlemci yer alıyor. 2 GB RAM ve Full HD 5 inç Super AMOLED ekran da hesaba katılınca en iddialı akıllı telefonlardan biri ortaya çıkıyor. Bu kez daha da sağlam olan Gorilla Glass 3 cam tercih edilmiş. Samsung Galaxy S4’ün rakipleri kıskandıran bir diğer özelliği microSD kart yuvası içeriyor olması ve bataryanın değiştirilebilmesi.

Apple iPhone 5

Her yıl düzenli olarak gerçekleşen yeni nesil iPhone duyurularından sonra kullanıcıların heyecanla geri sayıma başladığını söylemek mümkün. Önceki iPhone 4S modeliyle sunulan az sayıdaki yenilikten sonra Apple’ın iPhone 5 ile bir kez daha büyük ses getirmesi gerekiyordu. iPhone 4S’e kıyasla ağırlığı %20 azalarak 112 grama inen iPhone 5 inanılmaz derecede hafif. Aksine ekran genişliği ise artık 3,5 yerine 4 inç ve uzunluk daha fazla. Ekran daha büyük olsa da genişlik korunuyor ve artan yükseklikle çözünürlük 960 x 640 pikselden 1136 x 640 piksele çıkıyor. Sonuç olarak çözünürlük 720p HD değerine bile ulaşmıyor.
Malzeme kalitesi ve işçilik anlamında çok iyi durumda olan iPhone 5’te antenle ilgili sorunlar geride kalmış durumda. Değişen iç yapıdan ötürü 3,5 mm kulaklık fişi alta taşınmış ve 30 iğneli bağlantının yerini yeni nesil ince Lightning portu almış. Çok sayıda aksesuarı olanlar için kötü bir haber ama ek bir adaptör satın alıp uyum sağlanabiliyor.

Nokia Lumia 920

Uzun süredir geliştirilmekte olan ve daha fazla özellik sunacak biçimde sürekli güncellenen Microsoft Windows Phone işletim sistemini denemek için Nokia Lumia serisi dışında kalan bir telefon seçmek pek anlamlı gelmiyor. Windows Phone işletim sistemli cihazlar dendiğinde akla gelen ilk isim Lumia serisi ve Nokia’nın Windows Phone 8 yüklü modelleri arasında en gelişmişi -yakında çıkacak 925’i saymazsak- Lumia 920. Bu telefonda çok sayıda üstün özellik bir araya geliyor. Tasarım anlamında Lumia 800 ve 900’deki çizgiler devam ediyor. Tek parça polikarbon malzemeden üretilen gövdeyi görüp de beğenmemek mümkün değil. 4,5 inç ekrana kıyasla büyük olan boyutlardan ve malzemeden ötürü 185 gramı bulan ağırlık kendini hemen belli ediyor.


HTC One, HTC One X+, HTC One S, BlackBerry Z10, Nokia Lumia 920, Samsung Galaxy S3, Samsung Galaxy S4, Samsung Galaxy Note 2, Google Nexus 4, Apple iPhone 5 ve Sony Xperia Z’in detaylı incelemelerini okumak için Teknolog’u ziyaret edin.

Bir bumads advertorial içeriğidir.

11 Temmuz 2013 Perşembe

Quup Nedir?



Sosyal Medya denildiğinde genellikle yurtdışından siteler gelir akla. Oysa yurdumuzda da pek çok sosyal medya servisi var. İşte bunlardan biri de quup.
Merhaba,

Sosyal medya'da bana kalırsa meraklılarının rahatça kullanabilecekleri, ayarların içerisinde boğulmadan istedikleri özellikleri en kolay şekilde ayarlayabilecekleri bir sistem şart. Bilmem hiç Facebook ayarları içerisinde kaybolmayanınız var mıdır mesela? Belki de, daha işlevsel ve kolay kullanılabilir bir sosyal medya hizmetini çok uzaklarda aramaya gerek yoktur.

Sosyal medya siteleri, kullanıcıların kalbini çeşit çeşit yöntemlerle fethetmeye çalışırlar. quup bunu sade, anlaşılır ve sürdürülebilir bir şekilde gerçekleştiren bir site.

Pek çok sosyal medya sitesi gibi akış mantığı ile çalışıyor. Kullanıcılar içeriklerini üretebiliyor, beğendikleri bir içeriği paylaşabiliyorlar. Beğeniler belirtilebiliyor. Yorumlar yapıldığında en son yapılan yorum en üste çıkıyor. Yorum yapılan içerikler, ana akışta yukarı çıkıp güncel kalıyor. quup'da paylaştığınız bir içerik eğer dilerseniz bağlı olan Facebook, Twitter veya Friendfeed hesaplarında da yayınlanıyor. Böylece isterseniz bir gönderiyi aynı anda dört sosyal medya sitesinde birden yayınlayabiliyorsunuz. Gönderi sırasında, altta çıkan küçük sembollerden dilediklerinizi aktif hale getirmek, paylaşımlarınızın görüneceği diğer sosyal medya sitelerini belirlemenizi sağlıyor.

Üye olmak için Twitter ya da Facebook hesabını da kullanmak mümkün. Bookmarklet'i de var, böylece dilediğiniz sitede, beğendiğiniz içeriği ve görselleri quup'a girmeden de o anda bulunduğunuz siteden ayrılmadan paylaşabiliyorsunuz.

Peki, benzerlerinden ayıran en önemli nokta ne quup'u? Öncelikle, bizden bir site. Sonra, kullanımı son derece kolay ve sade. İçindeki gruplar sayesinde istediğiniz kişilerin oluşturduğu alt toplulukta kolayca sosyalleşebiliyorsunuz. Dilerseniz, grup da kurabiliyorsunuz. Gruplar kapalı, yani sadece grup üyelerinin görebileceği içeriğin paylaşıldığı yerler olabileceği gibi, herkese açık grup oluşturmak da mümkün. Bütün bunları yaparken, menüler ve sayfalar arasında boğulup kalmamanız ise oldukça güzel.

Diğerlerinden ayıran özellikleri arasında öne çıkan "Kanallar" çok kullanışlı. Bu kanallar, hazır olarak sistemde yer alıyor. Konularına göre ayrılmış. İlgi alanınıza uygun düşen kanallarda bulunan ve gelecekte yayınlandıkça güncellenecek içeriği görüp, paylaşmak, yorum yapmak için beğendiklerinizi kendi kanallarınız içerisine eklemeniz yeterli.

Kullanım kolaylığı demişken, kendi sosyal medya geçmişinizi bu sitede oldukça kolay bir şekilde yönetebildiğinizi söyleyeyim. Böylesi bir kolaylık doğrusu ne Facebook ne de Twitter'da yok. Hani iki gün sonra birkaç milyar dolar fiyat biçip, bu siteyi alsalar yeridir.

Sitede, Kanal Listelerim, Benim kanallarım, Paylaşılanlarım, Yorumlarım, Beğenilerim, Resimlerim, Favorilerim, Gizlediklerim gibi linkler devamlı olarak sol tarafta elinizin altında duruyor. Böylece içeriğinizin geçmişi konusunda bir endişeniz olduğunda, bunlar arasından istediğiniz gibi quup'larınızı yönetebiliyorsunuz.

Sitenin akıllı taşınabilir cihazlar için "web" erişimi var. Ayrıca Android cihazlar için de uygulaması neredeyse hazır gibi. Dolayısıyla dünya devlerinden pek de bir farkı yok quup'un.

"Eğer sosyal medya'nın karışık yollarında kaybolmayayım, üstelik de yurdumda üretilmiş bir yazılımla çalışan bir sosyal medya sitesini kullanayım" diyorsanız quup size göre.

Dizimiz devam edecek.

İyi günler dilerim.

Yeni Medya'da Birey Olmak


"Bir gün herkes 15 dakikalığına ünlü olacak" Andy Warhol'un bu sözü sanki yeni medya öngörülerek söylenmiş gibidir. Peki yeni medya sizi ne zaman meşhur edecek?

Merhaba,

Mevlana'dan kısa bir şiirle başlayacağım:

Cömertlikte ve yardım etmede, akarsu gibi ol,
Şefkat ve merhamette, güneş gibi ol,
Başkalarının kusurunu örtmede, gece gibi ol,
Hiddet ve asabiyette, ölü gibi ol,
Tevazu ve alçak gönüllülükte, toprak gibi ol,
Hoşgörürlülükte, deniz gibi ol,
Ya olduğun gibi görün,
Ya göründüğün gibi ol.


Dikkat ederseniz Mevlana Celaledin-i Rumi bize hedef olarak hiç de azımsanmayacak ama kişisel gelişim ve mutluluk için çok önemli noktaları işaret etmiş. Kimimiz için, belki de varılacak hedefler bile değil pek çoğu, ancak hedefe yapılan yolculuğa bile değer sanırım.

Abraham Maslow'un ihtiyaçlar piramidinin orta ve üst kısımlarında, sırasıyla aşağıdan, yukarı doğru yer alan sosyal ihtiyaçlar, güvenlik ihtiyaçları ve kişisel doyum ihtiyaçları büyük ölçüde sosyal medya tarafından bireyde karşılanabilecek kavramlara karşılık gelmektedir.

Sosyal medya siteleri, izini kaybetmiş olduğunuz arkadaşlarınıza ulaşmanızı, yeni arkadaşlıklar kurmanızı, çeşitli topluluklara katılmanızı sadece sanal dünyada değil, fiziksel olarak da sosyalleşmenizi kolaylaştıracak pek çok imkanı ayağınıza getirirler.

Burada bir parantez açıp Yeni Medya'da dilerseniz tamamen anonim kalabileceğinizi, hatta bunun son derece özgürlükçü ve doğal olduğunu da belirtmek lazım. Yani dilerseniz sosyal medya sitelerinde fiziksel dünyada kim olduğunuzu hiç belli etmeden ya da tamamen farklı biri gibi davranabilir, dilerseniz sadece kimliğinizi de gizleyebilirsiniz. Bu durum yeni medya öncesi yazılı basın kuruluşlarında mahlas kullanarak içerik üretmeye benzetilebilir. Farkı sıradan kullanıcıların da böyle bir lükse yeni medyada sahip olduklarıdır.

Aslına bakılırsa Yeni Medya dileyen herkesin kendini ifade edebilmesine ve göreli olarak herkesin ulaşabileceği içerik üretmesine, fikirlerini paylaşmasına imkan sağlar. Yeni medya'da içerik üretmek kimilerince deniz kenarında kuma yazı yazmak gibi değerlendirilmektedir. Tek farkla, yeni medyada ürettiğiniz içerik zamanla etkisini, güncelliğini yitirse bile siz silmeden ya da İnternet yok olmadan kaybolmaz.

Yeni medya'da ürettiğiniz bir içerik çok beğenilip milyonlarca kişi tarafından paylaşılabilir. Bu sizi Maslow'un piramidinin tepesine taşır, Andy Warhol'un öngörüsünü de doğrular. Ancak bütün bunlardan daha önemlisi hiç şüphesiz ister sanal, ister fiziksel dünyada kendiniz olabilmektir.

Kendini bilme ve bulma yolculuğunda yeni medya size yolu gösteremeyebilir belki ama size bu yolculukta çok işinize yarayabilecek ortamı sağlayabilir.

Yeni medya öncesinde ortaya çıkartacağınız eserleri paylaşmak, başkalarının beğenisine sunmak için izlemeniz gereken yollar genellikle kolayca aşılamayan engellerle doluydu. Örneğin makale yazdığınızda yayınlayacak dergi, gazete. Kitap yazdığınızda basacak yayıncı. Resim yaptığınızda sergileyecek galeri. Beste yaptığınızda dinleyiciler. Bütün bunları bulmada büyük kolaylık ve neredeyse bedelsize yakın bir maliyet Yeni medyanın nimetlerinden. Bunun bir kötü yanı artık ne yapıyorsanız rakipleriniz yakın çevrenizde ve coğrafi sınırlar olarak yakınınızda değiller. Her ne yapıyorsanız sizden daha iyisini yapmak isteyen rakipleriniz dünyanın her yerinden ışık hızı ile sizle rekabet ediyorlar. Şimdilik tek bariyer olarak dil kalmış gibi görünüyor ama onun da ortadan kalkması için teknoloji bütün hızıyla çabalıyor.

Yeni medya ayaklarınızı yerden kesme gücünde değil belki ama artık 15 dakikalığına da olsa ünlü olma olasılığınız eski günlere göre çok daha fazla gibi görünüyor.

Yeter ki siz kendinizi tanıma ve yeniden yaratma yolculuğunuzda ürün verin ve bunları diğer insanlara ulaştırmak isteyin.

Bir öğüt ile başladım bir başka öğüt ile bitireyim.
Mohandas Karamçand Gandhi'den bu defa,

Söylediklerinize dikkat edin; düşüncelere dönüşür...
Düşüncelerinize dikkat edin; duygularınıza dönüşür...
Duygularınıza dikkat edin; davranışlarınıza dönüşür...
Davranışlarınıza dikkat edin; alışkanlıklarınıza dönüşür...
Alışkanlıklarınıza dikkat edin; değerlerinize dönüşür...
Değerlerinize dikkat edin; karakterinize dönüşür...
Karakterinize dikkat edin; kaderinize dönüşür...

Dizimiz devam edecek,

İyi günler dilerim.

8 Temmuz 2013 Pazartesi

Nasıl Bir Tablet PC Almalı?


Eskiden bilgisayar daha çok iş, oyun ağırlıklıyken giderek haberleşme ağırlıklı bir cihaza dönüştü. Tabletler bu bağlamda günden güne daha işlevsel cihazlar olarak karşımıza çıkıyorlar. Peki nasıl bir tablet almalı?

Merhaba,

5 milyar yıl civarında yaşı olan bir dünyada ortalama 70 yıl yaşayabilen canlılarız. Evreni biraz olsun anlayabilmek çok mu zor? Evreni anlayabilmek, eğer biraz şanslıysak ana-babamız ve öğrenme çağımızda çevremizdeki insanların bizi nasıl yönlendirdikleri ile çok ilişkili. Tabi kader değil. Ancak eğitim işe yarıyor, bu kesin. Örneğin bir şekilde "sorgulamaya" başladıysak arkasından gerisi gelir. İnsan sorgulamaya kendisinden başlamalı bana sorarsanız. Kendi iç dünyanızda o görünmez aynaya baktığınızda karşınıza çıkan kişiyi tanıyor musunuz? Garip gelebilir ama eğer evreni tanımak ve anlamak istiyorsanız, öncelikle kendinizi tanımalısınız. Neden basit, evren ve siz aynı ham maddeden mamulsünüz.

Einstein formülü, görünüm olarak, basittir. E=m.c2 yani madde ve enerji birbirine dönüşebilir! O halde hepimiz enerjiyiz. Yani ışıktan geldik. Ölüp gittikten çok sonra milyarlarca yıl geçtiğinde belki yine bizden geride kalan yıldız tozları tekrar enerjiye dönüşecekler. 70 yıl gibi bir ortalama ömrü olan bizler için anlamak güç olsa da, olası geleceğimiz bundan ibaret olabilir. Peki bunca kavga, çekişme içerisinde yaşayacağımıza kısacık ömrümüzü barış ve mutluluk içerisinde geçirsek daha iyi olmaz mı?

Belki de çözüm önce "kendini tanımak"dan geçiyor? Ne dersiniz?

Konumuza dönelim.

Tablet üreticileri 3 farklı işletim sistemi üzerinde ağırlıkla cihaz üretiyorlar. iOS, Android ve Windows 8. Tabletin taşınabilir ve neredeyse giyilebilir bir cihaz olduğunu aklımızdan çıkartmadığımız durumda, bu işletim sistemleri 2'ye düşüyor. iOS ve Android.

Windows 8, mevcut hali ile büyükçe bir hayal kırıklığı olarak değerlendirilebilir. O nedenle, müsaadenizle onu anlatım dışında tutacağım. Masaüstü ya da dizüstü çözümlerinde hala geçmişten gelen gücü ile ayakta duruyor Windows. Akıllı davranabilirse varlığını sürdürebilir aynı şekilde belki ama tablet için Windows bir çözüm gibi gelmiyor bana.

iOS yani iPAd bir cihaz alacaksanız, cebinizde Apple firması için fazladan ödenebilecek bedel var demektir. Biraz Apple ürünlerine yatkınsanız hiç durmayın. Zaten çok fazla seçenek yok, gidip bir iPad alabilirsiniz. Retina ekranlı bir iPAd alabilirsiniz. Mümkünse 3G özellikli bir cihaz alıp, her yerden İnternet'e ulaşmanın keyfini çıkartın. Tabi ki wifi üzerinden hizmet olan yerlerde bağlanabilirsiniz ama neden netten ara sıra da olsa kopasınız ki? iPad'lerin bir de minileri var. Pek tutmadı mini boyu. Nedenini bilmiyorum. Gereğinden fazla fiyat diyeceğim ama zaten tüm Apple ürünleri aynı durumda olduğundan burada bırakıyorum yorum yapmayı.

Android cephesinde durum ne? Android Google tarafından sürdürülen bir proje. Kendi donanımlarını da üretirip sattırıyorlar ama üreticiler binlerce farklı model üretip kendileri de işletim sistemine ekler yapıp satıyorlar. En güzeli de küçük üreticiler de kendi cihazlarınız üretip piyasaya girebiliyorlar. Bu da müthiş bir çeşitliliğe neden oluyor.

Nexus Google'ın kendi Android'li cihazlarının genel markası. Pek çok farklı üretici ile çalıştı Google gelecekte de durum böyle olacak gibi. O nedenle üreticiye çok takılmamak lazım. Eğer saf Google ürünü ve hep güncellenecek bir cihaz istiyorsanız Nexus 7 ve 10 inchlik modelleri satılıyor. Google resmi olarak ülkemize bu modelleri satmıyor ancak raflarda zaman zaman görebiliyorsunuz. Örneğin Nexus 10 Samsung, Nexus 7 ise Asus tarafından üretilmiş. Nexus 4 cep telefonu ise LG tarafından üretiliyor.

Nexus 7 donanımına göre, 450 ile 750 lira arasında satılıyor. İyi bir cihaz. Ancak "bu kadar çok para verilmez" diye düşünüyosanız, piyasada 2 çekirdekli 7 inç ekranlı 1 GB ana hafızalı 8 GB depo hafızalı cihazlar 150-170 lira etiketle satılıyor. Marka söylemek güç. Çok miktarda marka var. Fiyatı böyle düşük olunca bazı şeylerden feragat etmeniz gerekiyor. Kalite muhteşem değil ama zaten 2 yıl garantisi olduğu için en azından bozulursa tamir ettirebilirsiniz.

Kablosuz ağ erişimi var. Ancak 3G yani telefon şebekesi üzerinden İnternet erişimi için ek donanım gerekiyor. Cihaza takılan usb 3G tercih etmeyin, uyumsuzluk sorunları yaşayabilirsiniz. Ayrıca tabletin yanında kabloda sallanan bir usb cihaz da hoş değil. Bunun yerine kendi başına 3G'ye bağlanan ve bu bağlantıyı kablosuz ağ üzerinde paylaşan aygıtlardan edinmek mantıklı olabilir.

10 inch cihaz almak isterseniz, markalı çözümler göreli olarak yüksek fiyatlı. Ancak alacaksanız mümkün olan en çok miktarda çekirdekli bir işlemcisi olsun. En az 2 ideal 4 çekirdekli işlemci seri olarak çalışmasına yetecektir.

Ucuz 7 inç ekranlı tabletlerin arka ve ön tarafında kameralı olanlarını tercih edin. Genellikle bu cihazları fotoğraf çekmek için kullanmanız pek mümkün değil. Ancak görüntülü görüşme yapmak için kullanabilirsiniz. Performansları hiç fena sayılmaz. Kesilmeden, donmadan görüşülüyor. Dolayısıyla çocukları uzaklarda okuyan ana babalar için düşük bütçeli bir haberleşme çözümü olarak kullanılabilir.

2-4 çekirdekli cihazların oyun performanslarının son derece yeterli olduğunu söyleyebilirim.

Bu cihazlar her türlü film formatını da zorlanmadan oynatabiliyorlar. Dolayısıyla üzerlerinde HDMI çıkışları varsa büyük LCD televizyona bağlayıp film de seyredebilirsiniz.

Hazır HDMI demişken, büyük ekrana ya da monitöre bağladığınızda usb üzerinden bir de kablosuz fare ve klavye seti eklerseniz, oldukça işlevsel bir mini PC'niz olabilir. Bunu da bir düşünün isterseniz.

Tablet kolay taşınabilirliği ile ek bir haberleşme cihazı olarak işinize yarayabilir. Ama onu güzel kullanabilecek kişi olmak sizin elinizde.

Dizimiz devam edecek.

İyi günler dilerim.

5 Temmuz 2013 Cuma

Pinterest Nedir?



Sosyal Medya siteleri arasında bir her şeyi içermeye çalışanlar var, bir de belli bir alanda kimsenin yapmadığı bir şeyler yapanlar. İşte Pinterest böyle niş bir alanda hayatını sürdüren bir sosyal paylaşım sitesi.

Merhaba,

Gerçeği anlamak için bakmak değil, baktığını görmek gerekir. Kör adamlar ve fil hakkındaki eski bir Hint hikayesine göre gözleri kapalı adamlar bir fili değişik vücut bölgelerine dokunarak tanımlamaya çalışırlar.

Kimine göre fil, yılan gibi bir canlıdır. Kimine göre, her yeri kemik gibi sert, kusursuz ağacımsı bir şey. Gerçi gözümüz bağlı bize de inceletseler, durum farklı olmaz sanırım. Ben hiç bir zaman file dokunmadım mesela. :)

Gerçekleri anlayabilmek için öncelikle biraz uzaklaşıp, resmin tamamını, bütünü görmeye çalışmalıdır. Tabi gözleriniz açık ve algınız temiz, uyanık ve dikkatli de olmalısınız.

Söz resimlerden açılmışken, bu gün size Pinterest isimli görsel ağırlıklı bir sosyal medya sitesinden söz etmek istiyorum.

İnternet tarihi boyunca, çok şişirilmiş balon gördük. Ama kimi söndü, kimi ise gördük ki gerçekten de boşa şişirilmemiş. Bakalım Pinterest gerçekten, kendine biçilen bedeli hak edecek mi?

Site tasarlanırken, bir panoya iğne yardımıyla resim asmak fikrinden yola çıkılmış. Görsel ağırlıklı bir site. Adı da oradan geliyor zaten. Pin, iğne demek. "Interesting" yani ilginç kelimesinden de bir parça kırpıp pin'in ardına eklenince ortaya "Pinterest" kelimesi çıkmış. Kullanıcılar kendi ilgi alanlarını yansıtan konuları paylaşıyorlar. Dikkat edilmesi gereken, paylaşımda ilgi çeken bir görselin kullanıcıları cezbetmesi.

Diğer pek çok sosyal medya sitesinin de kullandığı "bookmarklet" yani site işaretleyicisini yüklerseniz İnternet'te dolaşırken hoşunuza giden şeyleri kendi panolarınızdan birinde paylaşıyorsunuz. Size ilginç gelen diğer kişilerin panolarına üye olabildiğiniz gibi Facebook gibi başka sosyal medya sitelerinden arkadaşlarınızın paylaşımlarını da dilerseniz üye olarak görebiliyorsunuz.

Eğer bir fiyat içeren ürün linki ve fotoğrafını paylaşırsanız, paylaşım görselinin kenarında fiyatı da beliriyor. Böylece sizi takip edenlere ilginç bulup paylaştığınız ürünün fiyatı hakkında da fikir vermiş oluyorsunuz. Dilerlerse linke gidip, ürünü inceleyip alabiliyorlar. Ben teknolojik ürünleri paylaşırken bu özelliği genellikle kullanıyorum. Resim ve fiyat oldukça hızlı fikir veriyor takipçilere. Zaten sosyal medyanın en belirgin söylemlerinden biri, en etkili reklamın, arkadaşlarınız tarafından önerilen mal ve hizmetler yolu ile yapıldığıdır.

Pinterest, devamlı olarak yukarıdan aşağı inerek incelemeye devam edebileceğiniz, iğnelenmiş görseller ve üzerlerine tıkladığınızda detayları görebileceğiniz sonsuz bir pano gibi bir şey.

Kullanıcılarının 3'te 2'si kadın. O nedenle kadın kullanıcıların ağırlığını gönderilerin niteliğinden kolayca çıkartabileceğiniz bir sosyal medya sitesi. Ancak yine de takip ettiğiniz kişilerin paylaştıklarından oluşan size özel bir içeriği gördüğünüzden eğer benim gibi teknolojik cihazlar ve müzik ağırlıklı içerik gönderenleri takip ediyorsanız, genelde bu tür gönderileri görüyorsunuz.

Doğrusunu isterseniz, ana akım sosyal medya sitelerine ilgi gösteren Türk kullanıcıları, bu sosyal medya sitesine fazla ilgi göstermiyor. Ancak, gelecekte ne olacağı belli olmaz tabi.

Aslında işin ilginç yanı, sosyal medya sitelerinde gönderinizde görsel kullandığınızda alabileceğiniz tepkileri artırırsınız. Yani görselli gönderiler daha çok ilgi çeker. Ancak Pinterest gibi görsel üzerinden gönderileri öne çıkartan bir sosyal medya sitesinin göreli olarak az ilgi çekmesi garip.

Pinterest'in %10'u için bir yatırımcı 200 milyon dolar ödedi(*). Bu da sosyal medya sitesinin parasal değerini gözleri yuvalarından çıkartacak büyüklükte bir toplam bedel, yani 2-2,5 milyar dolar olarak ortaya koymuş oldu.

3 yıllık geçmişi olan bir sosyal medya sitesi için nasıl oluyor da 2,5 milyar dolar değer biçiliyor? Mart ayında 53,3 milyon tekil ziyaretçi alan site, geçen seneye göre ziyaretçi saysını ikiye katladı. Amerikan Pinterest kullanıcıları ayda ortalama bir saatlerini bu sitede geçiriyorlar. Çok gibi görünebilir ancak, Facebook'da aynı kullanıcılar ayda ortalama 6 saat 35 dakikalarını geçiriyorlar(**). Pinterest tüketici web yatırımcılarının hayalindeki site olarak nitelendiriliyor. Çünkü markaların ürünlerini fiyatları ile birlikte kullanıcılar çevrelerinde paylaşıyorlar. Bir tür bedavaya yakın maliyetli reklam gerçekleşmiş oluyor böylece.

Peki, Pinterest nasıl gelir elde ediyor olabilir? Dolaşan söylentilere göre reklam almaya başlayacaklarmış. Umarım bekledikleri geliri elde edebilirler de, adları gelecekte, bir dönem şişirilen sosyal medya balonu olarak kalmaz.

Dizimiz devam edecek.,

İyi günler dilerim.

3 Temmuz 2013 Çarşamba

Nasıl Bir Akıllı Telefon Almalı?


Eğer yakın zamanda bir cep telefonu almayı planlıyorsanız, ister istemez yolunuz bir akıllı cep telefonu tezgahının önüne düşebilir. Peki nasıl bir telefon almalı?
Merhaba,

Öncelikle hemen belirteyim. Eğer sadece telefon ediyorsanız, akıllı bir telefon size hitap etmeyecektir. Sanırım bir yandan daha akıllı telefonlar çıkarken üreticiler sizin gibi düşünenleri de dikkate alıp size yönelik telefon da üretmeyi de sürdürecekler.

Ama durun, belki de fikrinizi değiştirirsiniz.

Dilerseniz uygun olduğunuz zaman kendi kendinize bir deneme yapın. Aracınızın şoför mahalline oturun. Motor çalışmazken ve park halindeyken ve tabi el freniniz çekiliyken, debriyaja basın, sonra ayağınızı devriyajdan çekin. Şimdi, sağ ayağınızla aynısını yapın.

Debriyaja sağ ayağınızla basmak daha zor gelir, çünkü sağ ayağınız, debriyaja göre çok daha yumuşak gaz ve frene basmaya alışmıştır.

İşte akıllı telefonlar varken, bunları alıp kullanmamak için duyulan zorluk da buna benzer. Oysa emin olun, akıllı bir telefonu kullanmak, öyle keyifli ve hayatı kolaylaştırıcıdır ki, kullanmaya başladıktan bir süre sonra "bu güne kadar neden kullanmamışım" diyebilirsiniz.

Bu kısa girişten sonra, konumuzu biraz daha açıklayamaya çalışayım.

Eğer İnternet bir şekilde hayatınızın bir parçası haline gelmişse, akıllı bir telefon çok işinize yarayabilir. Böylece her yere İnternet'i yanınızda taşımanın yanında, pek çok uygulama sayesinde iyi vakit geçirip hayatınızı kolaylaştırabilirsiniz.

Peki akıllı telefon hangi cihazları ikame ediyor? Yani, nelerin yerine kullanılabiliyor?
Sıralamaya çalışayım (Unuttuklarım olabilir kusura bakmayın):

Telefon,
Telsiz,
İnternet üzerinden sesli ve/veya görüntülü görüşme cihazı,
Bilgisayar,
Ajanda,
Hesap makinesi,
Not defteri,
Fotoğraf makinesi,
Film kamerası,
Canlı yayın cihazı,
Fotoğraf, film işleme cihazı,
Ofis dokümanları için okuyucu, gerektiğinde düzenleyici.
Navigasyon cihazı,
Harita,
Pusula,
Adımsayar,
Fener,
Oyun konsolu,
Ses kayıt cihazı,
Dikte ettiğinizde yazan, elektronik sekreter,
Müzik dinlemek için aygıt,
Telli çalgılar için akord cihazı,
e-Devlet kapısı,
İnternet radyolarını dinlemek, Tvlerini izlemek için aygıt,
Radyo,
Banka,
Sunum cihazı,
Taşınabilir bellek,
Bulut depolara erişim aygıtı,
Fotoğraf albümü,
Fotoğraf çerçevesi,
Televizyon kumandası,
Barkod, QR kod okuyucu, fiyat bulucu,
Sosyal medya erişim aygıtı,
Mesajlaşma aygıtı,
Müzik için çeşit çeşit enstrüman,
Üzerine yükleyeceğiniz uygulamaya göre daha binlerce başka şey,

Peki ne almalı?

Öncelikle kendi işletim sistemi olan ya da dönemini kapatmış olan Symbian'lı cihazlardan uzak durun.

Hemen aklıma 4 alternatif mobil işletim sistemi geliyor. Android, iOS, Windows 8 ve Blackberry, Android dışında diğer tüm işletim sistemleri kendi üreticilerinin ürettikleri cihazlara hapsolmuş gibiler.

Windows üreten birden fazla üretici var ancak Nokia ağırlıklı olarak ülkemizde Windows yüklü gelen cihazları üretiyor. Doğrusu çok tavsiye etmem almanızı. Belli başlı uygulamalara ulaşırsınız belki ama çoğu zaman pek çok yenilikten geri kalmanıza neden olabilir Windows'lu telefonlar.

iPhone ise çok daha yaygın ve uygulama desteği açısından Windows'a göre çok daha iyi bir yerde. 5 nesil telefonları yoğunluklu olarak satılıyor. Gidip eski 4. nesil almayın kısa sürede çok yavaş gelmeye başlayabilir. Dolayısıyla fazla alternatifiniz yok ama hem uygulama konusunda hem de kullanım konusunda hiç bir sıkıntı yaşamazsınız. Tabi her rahatlığın bir bedeli var. Bu bedeli iPhone alırken başta ve kullanırken de uygulama aldıkça ödeyeceğinizi şimdiden söyleyebilirim.

Blackberry üreticisi Research In Motion (kısaca RIM) firması düşüş eğiliminde. Acilen bir çıkış yapamazlarsa alacağınız telefon son Blackberry'lerden biri olabilir. Uzak durmanızı öneriyorum.

Android çok sayıda üretici tarafından üretiliyor. Ancak hem ucuz hem de kaliteli bir cihaz almak istiyorsanız LG Nexus 4 alabilirsiniz, 1100 lira civarında. Eğer çok diyorsanız, işinizi görecek ve 400-500 TL aralığında satılan LG E612 Optimus L5 alabilirsiniz. "Her şeyi olsun, ekranı dev gibi olsun, bilgisayar ihtiyacı duymayayım" diyorsanız Samsung Note II ya da az daha bekleyip yeni çıkacak olan Samsung Note III alabilirsiniz fiyatları 1250 TL'den başlıyor. 300 liradan başlayan Android'li telefonlar da var ama benim önerim, telefon ekranınızın olabildiğince büyük olması yönünde. Detaylı olarak fiyat ve model görmek için akakce.com sitesini ziyatet edip, arama kısmına Android yazın. Ön yüzde ikinci bir kamerası olan telefonları tercih etmenizi tavsiye ederim. Bu kamera çok şart değil tabi ama Androidli bir cihazda diğer donanımların da tam olduğuna dair önemli bir özellik olduğu için bunu öneriyorum.

Ne alırsanız alın, onu güle güle ve hakkını vererek kullanın.

Dizimiz devam edecek.

İyi günler dilerim.



1 Temmuz 2013 Pazartesi

Sosyal Medya - Yurttaş Gazeteciliği



Yükselişe geçtiğinden beri "sosyal medya, gazetelerin, dergilerin ve radyo-TV'nin yerini alır mı?" diye sorup dururuz. Sorun, karmaşıklaştırılıp, "yumurta - tavuk" meselesine çekildiğinde gerçeği göremeyebiliriz. Belki de durum, göründüğü kadar karışık değildir.

Merhaba,

Öncelikle kimilerine göre önemli bir sorun olan "Yumurta mı tavuktan çıkar? Tavuk mu, yumurtadan?" söylencesine bir cevap getirmek istiyorum. Yumurta tavuktan çıkar. Yumurtadan çıkan, civcivdir. Büyüdüğünde, horoz da olabilir, tavuk da. Dolayısıyla civciv, sorunun büyümemiş hali olup, küçükken problemin çözülmesi daha kolaydır.

Şaka bir yana, dilerseniz, "işletme körlüğü" olarak adlandırın ya da "algı eşiği körelmesi" diyebiliriz. Çevremizdeki olaylara, nesnelere, kimi zaman duyarsız kalır, onları algılayamadan, fark etmeden, yok sayarız.

Bir deneme yapın. Yaptıklarınızı bırakıp, çevrenizdeki seslere dikkatinizi verin. Şehrin gürültüsü içerisinde neler, neler duyacaksınız. Az önce farkında olmadığınız, Ağustos böceklerini mi duyuyor musunuz? Güzel, işte "farkındalık" da böyle bir şeydir. Dikkatinizi toplayıp, anlamaya çalışır ve sorgularsanız pek çok şeyin farkına varabilirsiniz. Eğer hoşunuza gittiyse, kendinizi tanımaktan başlayın. Birey olarak kendinizi yeniden yaratmanın yolu, içinize dönmekten ve kendinizi tanımaktan geçer. Belki de yıllardır evrenin bir köşesinde aradığınız cevaplar, aslında hep sizinledir. Sizi, kendinizden uzak tutan, belki de, bir tür işletme körlüğüdür. Aradınız ışık, daha önce bakmadığınız yer olan içinizde olabilir.

Tavuk ve Yumurta ikilemi aslında üzerinde düşündüğünüzde, ikilem bile değildir. Soru sizi yönlendirmektedir. Aynen, çocukluğumuzdaki "bir avcı dalda duran 10 kuştan birini vurursa, dalda kaç kuş kalır?" sorusu gibi.

Bilim kurgu seviyorum ve geçen hafta Stephen King'in aynı isimli romanından uyarlanmış "Kubbenin Altında" şeklinde Türkçeleştirilebilecek "Under The Dome" isimli bir dizi film Amerika'da yayınlanmaya başladı . Dizinin bir yerinde, kasabanın sakinlerinden orta yaş üzeri bir kadın, gazete muhabirine, "Tatlım, ben de herkes gibi haberleri netten alıyorum" dedi.

Bence bu cümle bizim de farkındalığımıza bir katkı yapabilir. Yeni Medya içerisine gazete, dergi, radyo, tv'yi bu arada yurttaş ya da vatandaş gazeteciliğini de içine alan bir ortam.

"Yurttaş gazeteciliği" kavramını biraz açalım. Büyük çoğunluğun akıllı telefonları var. Bu cihazlar, donanım olarak teyp, fotoğraf makinesi, film kamerası özeliklerine sahip. Bunları çektiğinizde, İnternet'te canlı olarak pek çok paylaşım sitesine aktarabilecek İnternet erişiminiz var. Hepimiz, birikim olarak profesyonel bir gazetecinin eğitim ve tecrübesine sahip olmasak da, gördüğümüzü fotoğrafa, filme çekip bir yerlere gönderebiliriz. Yani, olayın içerisinden, birinci elden bilgi paylaşımı yapmak için teknik donanımımız var.

Örneğin, Amerika'da ikiz kulelerin çevresinde film, fotoğraf çeken yurttaşlar olmasa, olanlar hakkında hiç bu kadar çok bilgi edinebilir miydik? Tabi ki hayır.

Görsel ve yazılı basın organları, olayı kaydetmeye başlayana kadar aradaki boşluğu vatandaşların aldıkları görüntüler doldurmuştur. İstemeyiz tabi ama böyle bir olay şimdi gerçekleşse, vatandaşlar anlık olarak da konuyu İnternet'te de paylaşıp ilgilenenleri haberdar edebilirler.

Özetle, Sosyal Medya, yazılı, görsel basının yerini almayacaktır, bunu geçen zamanda anladık ama yurttaş gazeteciliği de arada kalan boşluğu doldurmaktadır.

Üretilen içeriği, hiç de azımsanmayacak kullanıcının izlediği ortadadır. Örneğin benim iki blogumun aylık tekil ziyaretçi sayısı 17 bin civarında. Yine Gezi Parkı ile ilgili yapılan bir Ustream canlı yayınını aynı anda 5000 kişinin izlediğini de daha önce sizlerle paylaşmıştım. Aynı şekilde, Zello isimli ip bazlı telsiz programında 10'larca kanalda, 100'lerce kişi ilk ağızdan, olanlar hakkında bilgi almak için kulak misafiri oluyor.

Dikkat ederseniz, kapsamı çok geniş olan Facebook, Twitter gibi sosyal paylaşım sitelerinin adını bile anmadan, sosyal medyada çok ciddi bir izleyici potansiyelinden bahsettim.

Sosyal medya'nın hem güçlü, hem de zayıf bir yanı ise şöyle dile getirilebilir. Kolayca, gerçekte olmayan bir şey, olmuş gibi gösterilebilir. Yani, sosyal medya geleneksel medyaya göre manipülasyona, yalan habere daha açık. Burada kullanıcıların omuzlarına her gördükleri konuyu yeniden paylaşmadan önce gerçekliğinden emin olmaları gibi bir sorumluluk yükleniyor. Gerçi, geleneksel medya da doğrulama ve süzme mekanizmalarını doğru çalıştırmaz, dahası manipülasyon yapmak isterse bunun mümkün olduğunu da biliyoruz, öyle değil mi?

Peki, gerçek dünyada, yurttaş gazeteciliğini gerçekleştirmek ne derece mümkün?

Bu soruyu düşündüğümde geçtiğimiz yıllarda çeşitli nedenlerle işinden olup, kendi haber sitelerini açan gazeteciler geliyor aklıma. İş, haberi bulmak ve ortaya çıkartmak olduğunda üzerlerine olmayan bu profesyoneller, bir site işletmenin yükünü de üstlendiklerinde, bir süre sonra bunu sürdüremeyeceklerine karar verip, vazgeçtiler genellikle. Peki, profesyoneller bile bu yüke dayanamazken, bu işi amatörce yani para kazanmadan yapanların sürdürmeleri ne derece mümkün?

Bu soruyu cevaplamak güç. Özellikle, bir dönem, çok popüler olan blogların birer birer hayalet sitelere dönüştüklerini gördükçe, insan üzülüyor.

Yine, sosyal medya'da iş paylaşım yapmak değil de, içerik üretmeye gelince gün boyu akan Facebook içerisinde çok fazla özgün içerik üreten dostunuz olduğunu göremeyebilirsiniz. Twitter bu konuda bir iki cümle kurmak kolay olduğu için, tartışmasız en sürdürülebilir içerik üretiminin görüldüğü yer olarak kabul edilebilir.

Yine Instagram için tek yapmanız gereken, fotoğrafı çekip altına düşüncelerinizi ya da haberi yazmak ve hashtag ile bulunabilir kıldıktan sonra, dağıtımını yapacağınız Tumblr, Flickr, Facebook, Twitter gibi diğer sosyal medya sitelerini de işaretleyip göndermek.

Ustream'de canlı olarak yaptığınız yayında, telefonun kamerasını fazla sarsmadan tutmak ve zaman zaman konum ve durum bilgisi vermek. Bir de yapabilirseniz, yapılan yorumları okuyup sesli olarak cevaplamak.

Foursquare'de konumu işaretleyip, imkan varsa, fotoğrafını çekmek, altını içerik ile kısaca desteklemek ve paylaşmak yeterli.

Buradan çıkartılacak sonuç: Eğer bir sosyal medya sitesi, en basit şekilde kullanıcısına içerik üretme imkanı sağlarsa, başarılı olma oranı yükselir.

Sürdürülebilir yurttaş gazeteciliği yapmak için, yukarıda anlattığım pek çok servis işinize yarayabilir.

Haber değeri ve özelliği olan konularda, kendi yeni medya etkinizi yaratmak elinizdedir. Hemen başlamaya ne dersiniz?

Dizimiz devam edecek.

İyi günler dilerim.

28 Haziran 2013 Cuma

Akıllı Cihazlar ve Yeni Medya - 6



Akıllı cihazların İnternet ile olan bağlantıları, pek çok yeni uygulamanın önünü açıyor. Fotoğraf bulunduğu günden beri çekilen görüntüler hiç bu kadar çok insanın ulaşabileceği gibi göz önünde olmamıştır. Akıllı fotoğraf makinelerine ne dersiniz?
Merhaba,

Özelikle Samsung firması bu konuyu fazlaca gündemde tutuyor. Samsung'un üretim konusunda müthiş bir esnekliği var. Telefonlar konusunda zamanında Nokia gibi bir devin ezberini bozmuştu. Aslında telefon üretmeye Nokia'dan çok sonra başlasa da kısa sürede onu yerinden etti. Sonunda Android işletim sistemini de arkasına alıp, piyasayı ele geçirmeyi başardı.

Benzer saldırgan yöntemi fotoğraf makineleri konusunda da sergiliyor Samsung. Öncelikle çeşit, çeşit akıllı fotoğraf makinesi sürüyor piyasaya. Daha birine gözümüz alışmadan, bir yenisi çıkıyor. Sadece amatör kullanıcılara değil Fotoğrafla, filmle profesyonel olarak ilgilenenlere de ürün üretme çabasında.

Akıllı fotoğraf makinesi, aslında ilk olarak kablosuz ağa bağlanabilen ve bu yolla çekilen fotoğrafları, filmleri paylaşabilen cihazlar olarak çıktı karşımıza. Android işletim sistemi işin içerisine girdiğindeyse seçenekler arttı. Sosyal Medya'da çektiğiniz fotoğrafları, filmleri anında paylaşabilmek ve devamlı olarak İnternet'e bağlı olmak yeterince ilginç. Bunun yanında akıllı bir telefonla yapabileceğiniz her şeyi, belki daha iyi bir görüntü kalitesiyle akıllı fotoğraf makineleriyle yapmak mümkün.

Çekilen fotoğrafları daha önce hiç olmadığı kadar detaylı bir şekilde değiştirebilecek düzenleme yazılımları kullanarak bir bilgisayara hiç ihtiyaç duymadan sergilenebilir ya da görsel olarak kullanılabilir hale getirmek mümkün. İnternet erişim hızları artıp, maliyeti de düşdüğü zaman çok daha ilginç uygulamaların çıkması kaçınılmaz.

Örneğin şu anda bile Ustream gibi sosyal paylaşım servislerini kullanarak akıllı telefonunuz veya fotoğraf makinenizle canlı görüntülü yayın yapmak mümkün. Ancak İnternet sınırlamaları kaliteyi ister istemez düşürüyor. Aynı şekilde cihazların görüntü işleme kapasiteleri de arttığında Full HD kalitesinde görüntüler aktarılabilir hale gelecektir. Bu durum profesyonel yayıncıların hayatını da değiştirecek gibi görünüyor. Belki de o koca kameraları sırtlarında taşımaktan kurtulacak gazeteciler.

Akıllı cihaz denildiğinde özellikle de söz konusu olan fotoğraf makinesi olunca piyasanın durumu biraz belirsiz. Bunun en önemli nedeni kullanıcıların büyük bölümünün ellerindeki akıllı telefonun fotoğraf çekme performansından oldukça memnun olmaları. Durum böyle olunca piyasaya çıkartılan akıllı fotoğraf makinelerinin hedef kitlesi oldukça daralmış oluyor. Zaten rahata kolay alışan kullanıcıların artık evdeki kutusundan pek çıkartmadıkları fotoğraf makinelerine, sırf daha akıllı olduğu için yeniden dönmeleri de zor görünüyor. Ancak halen doğruluğunu koruyan durum da iyi kalitede fotoğraf veya film çekmek için kaliteli optik aksamın zorunluluğu. Boyut nedeniyle, küçük cep telefonu optikleri ile alınabilecek kaliteli görüntü ise son derece sınırlı. DSLR makinelerde ise bünyeye dahil GPS donanımları bile son derece az görülüyor.

Şüphesiz, henüz emekleme döneminde olan akıllı telefon kavramı ile ilgili olarak gelecekte ilginç gelişmeler görmemiz olası. Tutması halinde fotoğraf makinesi üreticilerinin de konuya yatırım yapmaları gerekebilir. Samsung ise bildiği ve başarılı olduğu taktiğini kullanarak şimdiden çok yol almış gibi görünüyor.

Etkisini hep birlikte kısa süre içerisinde göreceğiz diye düşünüyorum.

Dizimiz devam edecek.

İyi günler dilerim.

26 Haziran 2013 Çarşamba

Instagram Nedir?



Sosyal Medya siteleri arasında en ilginçlerinden biri şüphesiz Instagram. Fotoğraf çekip kolayca filtreden geçirip arkadaşların beğenisine sunmak fikri, size zamanında söylense hiç prim
verir miydiniz?

Merhaba,

Dizimizi takip ettiyseniz Sosyal Medya sitelerinin ortaya çıkma sebeplerinden en önemlisini biliyorsunuzdur. Gerçekten, kullanıcı tarafından üretilen özgün içerik son derece önemli. Sosyal Medya siteleri açısından ise, güçlü olmanın adeta anahtarı. Tam "artık başka türlü içerik üretimi mümkün değil" diye düşündüğünüz noktada biri güzel bir fikirle çıkıp bunun yanlış olduğunu gösteriyor.

Geçtiğimiz günlerde yine sosyal medya sitesinde bir arkadaşım Noom Walk isimli bir adım sayar programının linkini paylaştı. Merak ettiğim için indirip yükledim. Güzel, güzel adımları sayıyor. Ancak bununla kalmayıp sizin gibi programı yükleyen arkadaşlarınızın, ne kadar yürüdüğünü görebiliyorsunuz. Doğrusu hoşuma gitti. Yayılsa bu program kim daha çok yürüdü görüp daha fazla yürümek için cesaretlenir insanı.

Bu kadar akla gelmeyecek bir konu değil aslında üzerinde durmak istediğim. Resim paylaşımı konusunda çok başarılı olmuş bir Yeni Medya aktöründen sözetmek istiyorum. Instagram. İlk olarak, sadece iPhone telefonlar için çıkan bu program ile kare formunda, basit bir fotoğraf çekip üzerinde güzel görünmesini sağlayacak bir, iki filtre uyguladıktan sonra paylaşıp, arkadaşlarınızın beğenisine sunuyorsunuz.

Yakın zamanda, kısa filmler çekip paylaşmayı da bünyesine ekleyen Instagram, kısa filmler çekerek paylaşmayı sağlayan sosyal medya uygulaması Vine'ı aradan çıkartmaya da çalışıyor.

Başlarda sadece iPhone ile kullanılabilen Instagram uygulamasının, Android ile de kullanılır hale gelmesinden sonra, hızla yayıldığını söyleyebilirim.

Burada küçük bir parantez açıp, yüzyıllardır altın oran peşinde koşan insanlığın, artık dikdörtgen form yerine kare forma geçmiş olduğunu da belirtmekte yarar görüyorum. Özellikle son zamanlarda Facebook gibi küresel sosyal medya sitelerinde de tercih edilen bu kare formun benimsenmesinde Instagram'ın da bir miktar etkisi olduğunu düşünüyorum.

Instagram ile paylaştığınız fotoğraflar, dilerseniz aynı anda Facebook, Flickr, Tumblr, Twitter sosyal medya hesaplarınız ve konum paylaşım uygulaması Foursquare'de de arkadaşlarınıza görünebilir. Dolayısıyla neredeyse zorla herkesi çektiğiniz fotoğraftan haberdar edebilirsiniz.

Genellikle çekilen fotoğraflar ne kadar filtre desteği de olsa o kadar ilginç olmayabilir. Arkadaşınız çekti diye, ortada duran kahve fincanlarını beğenirsiniz. Ancak arada profesyonel fotoğraf makineleri ile çekip bir de üzerine güzelce bunları düzeltip renklerini ayarlayan kesim var ki, onların çektikleri ve sanat eseri haline getirdikleri fotoğrafları beğenmemek elde değil.

Özetle günümüzde insanlar sosyal medya ve İnternet'in sağladığı imkanlar ile kolaycı hale gelmiş olabilirler ancak bu onların sanat ile uğraşmalarını ve güzel sonuçlar almalarını engellemiyor. Instagram da buna imkan sağlayan ve oldukça çok kullanıcısı olan bir program. Hala denemediyseniz indirip çektiğiniz şaheserleri arkadaşlarınızla paylaşmanın zamanı geldi sanırım.

Facebook, Instagram'ı bünyesine katmak için 1 milyar doları gözden çıkartıp, gerekli girişimi yaptı ve artık Instagram ve geliştiricileri Facebook bünyesindeler. Gerçi Facebook hisselerinin değer kaybı nedeniyle satış için Instagram'ın sahibi 730 milyon dolar alacak ama sanırım bu da çok büyük bir miktar.

Instagram ile 5 milyar fotoğraf paylaşılmış bu zaman kadar. Buna karşılık başka teknoloji şirketleri de kullanıcıları sevindirecek yenilikler yaparak ayakta kalmaya çalışıyorlar. Örneğin Flickr bedava 1 TB fotoğraf paylaşım alanı sağladığını duyururken, Google mail hizmeti verdiği Gmail, bulut depolama hizmeti verdiği Drive ve Fotoğraf depolama ve paylaşma hizmeti verdiği eski adıyla Picasa, yeni adıyla Google Plus kotalarını havuzda toplayıp bedava hizmet miktarını 15 GB olarak duyurdu. Ancak 2048x2048 piksele kadar olan fotoğrafların hiç biri bu kotaya dahil değil. Dolayısıyla 4 megapiksele kadar olan fotoğrafları kotasız sınırsız Google ile paylaşmak da mümkün.

Son zamanda eklenen kısa film özelliği ile belki de bir kare fotoğrafa sığmayan düşünceler ve sesler de artık paylaşılabilir hale geldi. Böylece daha fazla kullanıcıya da hitabedilmiş olacak.

Anlaşıldığı kadarıyla, Instagram ve Facebook'a satış süreci, özenle dizilmiş domino taşlarını devirdi. Artık fotoğraf paylaşımı konusunda sınırların kalkmış olduğu bir sanal dünyanın kapılarını aralamış oldu. İşte size beklenmedik bir yeni medya etkisi daha.

Dizimiz devam edecek.

İyi günler dilerim.

24 Haziran 2013 Pazartesi

Yeni Medya - Eski Medya


Sosyal medya etkisini her alanda göstermeye başlayıp, içerik üretimi kavramına getirdiği yeni, hızlı yaklaşım, bazı şeyleri değiştirdi. Peki gerçekte değişen ne?

Merhaba,

İnternet, başlı başına kendisinden önceki medya üzerinde önemli bir değişim yaratma gücü ile ortaya çıktığı andan bu güne bazı devinimlere neden oluyor.

Hafızamızı tazelemek adına, haberleşme için 20. yüzyılda internet öncesi kullandığımız yöntemleri sıralayalım.

Konuşma,
Kitap,
Gazete,
Dergi,
Mektup,
İlan panoları ve çeşitli reklam ortamları,
Telgraf,
Telefon,
Teleks,
Faks,
Telsiz,
Radyo,
Televizyon,
Bilgisayar,

Tüm bu yöntemlerin etki ve yayılım hızı açısından öncelikle yerel olarak kendilerini gösterdikleri açıktır. Küresel yayılımlarının ise daha yavaş olduğunu söyleyebiliriz.

İnternet doğduktan kısa bir süre sonra küresel bir ağ olarak çalışmaya başlamıştır. İnternet, aslında mevcut haberleşme ağının üzerinde çalışmaktadır. Küresel haberleşme şebekesi, kimi yerde havadan, kimi  yeraltından giden teller, ağırlıklı olarak fiberoptik kablolar, karasal radyo linkleri, uydular üzerinden gerçekleştirilen radyo linkler ve benzerlerinden oluşur. Yeni teknolojiler İnternet erişim hızlarını ve kapasitelerini durmadan artırmaktadır. Bu haliyle küresel şebekenin İnternet yüzünden devamlı olarak daha yüksek kapasiteli bir hal aldığını söylemek yanlış olmaz. Hız konusunda her ne kadar ışık hızı ile iletişim sağlansa da bunu yavaşlatan etmenlerin, örneğin düğüm noktaları gibi unsurların da giderek daha hızlı hale gelmesi ile aktarım gecikmelerinin de azalması küresel şebekenin daha mükemmel hale gelmesini sağlamaktadır.

Bir bulut düşünelim, buna haberleşme bulutu diyelim. Bu bulut içerisinde sayısal paketler geldikleri ve  gidecekleri yeri bilerek hareket ederler. Bu paketlerin içeriği her şey olabilir. Bir telefon görüşmesi,  faks ya da radyo-TV yayını, bir web sayfası, elektronik mektuplar ve benzerleri, kısaca düzen içerisinde bir kaos.

İnternete erişmek için bir sayfa açtığınızda sizin için oldukça basit olan bu eylem aslında nelere neden olur? Bir arama yapıp, bulduğunuz sonuca tıkladığınızda, akıllı cihazınız öncelikle bu linkin ip adresini, en yakın alan adı sunucusundan sorgular ve aldığı yanıta göre mümkün olan en kısa yoldan ona ulaşmaya çalışır. Bu 10-15 adımda durula, durula gidilen binlerce kilometrelik bir yol olur genellikle. Yine de bir kaç saniye içerisinde istediğiniz veriye ulaşırsınız. Binlerce metre deniz altında giden kablolar üzerinden yapılan kıtalar arası bir yolculuk için saniyelerle ölçülebilen bir erişim süresi hiç fena sayılmaz. Öyle değil mi?

Geleneksel medya, örgütlü ve düzenli yapısı ile doğal olarak kaotik işliyor gibi görünüm veren bir alternatifin yanında konumunu koruyacak gibi görünmekteydi. Bu görünüm nedeniyle yeni medyanın var olan gazete, tv ve dergiler gibi köklü kuruluşlar için bir alternatif olmadığı aksine İnternet sayesinde tüm sosyal medya sitelerinin bu geleneksel medya için tamamlayıcı ve destekleyici etkisi olduğu söylendi durdu. Oysa çok basit bir kırılma noktası 31 Mayıs 2013 tarihinde kendisini belirgin olarak gösterene kadar dikkatimizden kaçtı. Bu nokta "Güven"di.

Güvenilir olarak belleğimize kazılmış, neredeyse tüm haber organları bu güveni sarstıkları anda sosyal medya çok ciddi bir alternatif olarak karşılarına dikildi. Nasıl dikilmesin? Meydanlar hıncahınç dolup taşarken, bir haber kanalı penguen belgeseli gösterip, "kötü örnek" olarak ilgili fakültelerde okutulabilecek bir yayın yaptı. Oysa aynı anlarda sosyal medya olanlarla ilgili görsel ve video kaynamaktaydı. Yapısı gereği filtreleme işini kullanıcılara bıraksa da büyük ölçüde güvenilir haberler Yeni Medya ile tüm dünyaya bir anda yayıldı.

Artık geleneksel medya yerine daha çok bilgisayarlarının, akıllı cihazlarının ekranlarına bakıyor insanlar.

Yeni Medya kavramı halen sizi etkilemediyse bilin ki, kısa sürede hayatınıza girip kendini benimsetecek ve bir süre sonra tüm diğer medya ile birlikte anılacaktır.

Eskiden yayıncılık faaliyeti için büyük yatırımlar gerekirdi. Şimdi sadece düzenli bir gelir modeli oluşturup küçük bir başlangıç bedelini bulduğunuzda, dilediğiniz sanal gazete veya radyoyu, televizyonu açmak mümkün. Geri kalan kısmı eskisine çok benziyor, çünkü bunda da haber alıp iletmek için ya da program üretip dinletmek veya izletmek için yoğun emeğe ihtiyaç var. Üstelik potansiyel takipçi kitleniz de dünyanın her yerinden size ulaşabilecek durumda. Buna 21. yüzyılın iletişim devrimi demek doğru olur sanırım. Ülkemiz açısından 80'li yılların tek kanallı televizyonundan bu hale gelmek 30 yılda müthiş bir ilerleme anlamına geliyor.

Yeni medya bir süre sonra sadece medya, yani ortam olarak anılacak sanırım. Ancak İnternet ve sosyal medyanın özellikle son zamanlarda anlaşılan etkisi bir döneme damgasını vuracak ve öyle de hatırlanacak gibi görünüyor.

Serimiz devam edecek.

İyi günler dilerim.


21 Haziran 2013 Cuma

İş Hayatı İçin Sosyal Ağlar?



Sosyal medya olur da, içerisinde iş ağları, yeni işler geliştirme ve en önemlisi iş ve işgücü bulma çabalarının girmemesi düşünülebilir mi? Tabi ki hayır. Sosyal her ortama iş ile ilgili sohbetler nasıl giriyorsa, Yeni Medya'nın da olmazsa olmazı iş ile ilişkili sosyal ağlardır.

Merhaba,

Özellikle, Facebook ilk yayıldığı dönemlerden, günümüzden bir kaç sene öncesine kadar İnsan Kaynakları departmanları, sosyal ağlara şeytan icadıymış gibi baktılar.

Birkaç sene öncesine kadar, işyerinde sosyal ağlarda geçirilen zaman kayıp ve verimlilik azaltıcı olarak görüldü. Hatta birini işe alırken Facebook hesabında ajanlık yapıp, bilgi toplayan personel yöneticilerine de rastladık.

Önce Sosyal Medya'nın toplum üzerindeki etkisi fark edildi. Bunun şirket yararına nasıl kullanılabileceği değerlendirildi. Sonra şirketler konumlarını sosyal medya üzerinde sağlamlaştırmak için, şirket politikalarını gözden geçirmeye başladılar. İnsan Kaynakları süreçleri de, günden güne sosyal medyadan etkilenmeye başladı. Şirket içerisindeki ağda, erişimi kapatılan sosyal medya siteleri birer birer açıldı. Şirket personeline şirket sosyal medya politikası deklare edildi. Eğitimler verildi. Her çalışanın şirket için yeni medyada bir tanıtım merkezi olacağı üzerine odaklanıldı. Sosyal Medya kullanıcıları bir anlamda şirketlerin sosyal itibar yönetiminin bir parçası haline geldiler. Şöyle bir gözünüzün önüne getirin çalıştıkları şirketlerin ürünleri hakkında çeşitli paylaşımlarda bulunan arkadaşlarınızı. Gelecekte bu tür paylaşımlara daha çok rastlayacağınızı söyleyebilirim. "Hiç bir reklam bir arkadaşınızın tavsiyesinden daha etkili olamaz." desem sanırım kulağa daha tanıdık gelecektir.

Sosyal medya sitelerine artık değişik gözle bakmaya başlayan şirketlerin ihtiyaçlarına cevap verebilecek daha niş ve uzmanlaşmış bir ağ henüz doğmadı. Aslında ülkemizden bildiğim bir girişim var ama henüz yayına başlamadı. O yüzden henüz ondan bahsetmeyeceğim.

İş ile ilgili sosyal ağlar hangileri? Facebook gibi her türlü sosyal etkileşimi değil de sadece iş ile ilgili konuları bünyesine alan hangi sosyal medya siteleri var?

İşin ilginç yanı, size bahsedeceğim iki sitenin de adlarını söylemek biraz zor.

XING, bunlardan ilki. Almanya menşeli bir sosyal ağ. İş ve kariyer dünyası ana hedefi. Koptuğunuz eski arkadaşlarınız, iş arkadaşlarınızla yeniden bağlantı kurmanızı ve yeni bağlantılar ile tanışmanızı hedefliyor. Diğer yandan kariyerinizde farklı açılımlar yaparak yeni işler bulmanızda da, faydalı olabiliyor. Bana kalırsa gelir modelini yanlış konumlandırıp, kullanıcılardan ödeme yapanlara daha fazla imkanlar sağladığı için, kendi önüne tökezleyeceği basamaklar koyan bir sosyal ağ girişimi. Ülkemiz için dil desteği var. Ancak çok yaygın olduğunu söyleyemeyeceğim.

İş arayanları da içine alan bir sosyal ağ türü olmasından, burayı kullananların ödeme yapmaları bana ters geliyor. Keza, Türkiye İş Kurumu Kanununa göre de iş arayan kişilerden para talep edilmesi mümkün değil. Dolayısıyla iş modelinde kullanıcılardan para almak olan böyle sitelerin, Türkiye'ye yönelik genişlemelerinde bu durumu da akıllarının bir köşesinde tutmaları gerekiyor.

LinkedIn Türk Kullanıcı pastasının iştah açıcılığına dayanamayıp Türkçe dil desteği vermeye başlayan ve giderek daha fazla kişi tarafından kullanılan bir ağ. Toplam 19 dilde kullanıcılara ulaşıyor. Burada da gelir modeli kullanıcıların yapacakları ödemeler sayesinde, ağın olanaklarından daha iyi yararlanması üzerine odaklanmış. Gelir modeli olarak, fazla başarılı bulmadığım bir yolda olduklarını söyleyebilirim. Ancak, diğer yandan, diğer İnternet devleri gibi geniş gelir modeli imkanları bulunmadığından başka türlü çare bulamamış da olabilirler. Eğer aylık ya da yıllık ödeme yaparsanız, kimler gelip profilinize bakmış diye merak ediyorsanız, öğrenebiliyorsunuz. InMail ile istediğiniz kişiyle doğrudan iletişime geçiyorsunuz. Kişilerin daha ayrıntılı olarak profillerine erişebiliyorsunuz. Daha fazla arama filtresi ve sonucu elde ediyorsunuz. Paralı faydalanma özelliğini bir yana koyarsanız, daha ciddi bir Facebook benzeri ağ ile karşılaşıyorsunuz. Yeni gelen paylaşım özelliği ile aynı Facebook'da olduğu gibi çeşitli konularda paylaşımlar yapabiliyorsunuz. İş arayıp, bulabiliyorsunuz, ancak iş gelip sizi bulmuyor. Oysa butik insan kaynakları dünyasında olduğu gibi bu kadar işlemci gücüne dayalı çalışan bir sosyal ağda insan işin kendisini bulmasını bekleyebilir. Sanal bir kafa avcısından bahsediyorum. Bu, iş odaklı sosyal ağlar için bir sonraki hedef olmalı bana sorarsanız.

LinkedIn oldukça karışık ve anlaşılmaz bir menü yapısı ve içerik dizilimi sunuyor. İş dünyasının Facebook'u gibi konumlandırıp, buna karşılık onun kadar çekici olamadığında da hayal kırıklığı kaçınılmaz oluyor. Israrcı şekilde gelişmeyi sürdürmesi halinde bir başka sosyal ağ devi olması kaçınılmaz. Ancak gelir modeli ve kullanıcılara sunduğu imkanlar açısından bir gelişme olması halinde kullanımın artması ile ölçeğini büyütebilir. Şimdilik 200 milyondan fazla üyesi var ve bunun 70 milyondan fazlası Amerika Birleşik Devletlerinde. Kullanıcı sayısı artışı konusunda ise birinci sırayı Türkiye alıyor.

Facebook ve Twitter gibi ana hat sosyal medya sitelerindeki Türk kullanıcı sayısının büyüklüğü göz önüne alındığında LinkedIn kullanıcılarında en yoğun artışın ülkemizden olması normal. Bu artış LinkedIn'in doğru yolda olduğunun bir göstergesi sanırım.

Geleceğin sosyal ağlarında insan kaynakları konusuna daha çok ağırlık verilecektir. Bu nedenle Facebook ve Google gibi devlerin de günü geldiğinde bu alana da meyletmeleri mümkün görünüyor. Şimdilik hala gelişebilir olarak nitelendirebileceğimiz bu alan, yeni medyada daha da yayılmak ve büyümek için zamanını bekliyor sanırım.

Dizimiz devam edecek.

İyi günler dilerim.

19 Haziran 2013 Çarşamba

Foursquare Nedir?





"Nerede olduğunuzu bilmek, kimin ne işine yarar?" diye düşünüyor olabilirsiniz. Gerçekten de milyarlarca insanın yaşadığı dünyamızda birinin nerede olduğunu bildirmesi çok mu önemli? Sizce, bu bildirimler kazanca dönüştürülebilir mi?
Bakın bu konuda Yeni Medya ne durumda!
Merhaba,

Web 2.0 deneyiminden sık sık söz ediyorum. İçeriğin kullanıcılar tarafından oluşturulduğu ve İnternet'in kullanımını ciddi biçimde etkileyen bir değişim 2005 sonrasında başladı. Günümüze kadar pek çok farklı site sosyal medyada kullanıcı tarafından farklı şekillerde içerik oluşturulmasının yollarını açtı.

Her an nerede olduğunuzun bilindiğini düşünün. Öyle gizli kapaklı işler yapmayan biri, gizli ajan değil de, gündüz işine giden, akşam olunca koşa koşa evine dönen birisi olsanız da, yerinizin her an bilinmesi fikri rahatsız edici öyle değil mi?

Evden çıkarken yanınıza alıp almadığınızı kontrol ettiğiniz, bir şekilde evde unuttuğunuzda o gün sizi kimse aramamış olsa bile, bir türlü aklınızdan eksikliğini çıkaramadığınız cep telefonlarınız aslında her an nerede olduğunuzun tespiti için bulunmaz cihazlar. Üzerinde GPS olması, akıllı bir cihaz olması da gerekli değil.

GSM yani "Mobil İletişim İçin Küresel Sistem" şebekesi, yapısı gereği bir telefona sinyal gönderir ve telefon da en güçlü eriştiği hücreye bağlı iken, diğer yandan, sinyalini alabildiği diğer hücreler ile de ihtiyaç halinde görüşmenin devamlılığını sağlamak için haberleşir. İşte bu durum çevrenizde 3 ve daha çok erişilebilir GSM istasyonu bulunması halinde yerinizin neredeyse kesine yakın olarak bilinmesine imkan tanır. Bu bilgiyi iyi yada kötü amaçlar ile değerlendirmek mümkündür. Ancak tabi bu bilginin operatör tarafından kimseye verilmediği, dahası kişisel gizlilik olduğu, bunun ihlalinin hukuki olarak önemli bir hakkın ihlali olarak kabul edilebileceği açıktır.

Böylesi önemli bir kavramın başka bir bakış açısından yorumlanması ise bir Yeni Medya sitesinin doğumuna yol açmıştır. Foursquare!

Akıllı telefonlar teknolojik gelişme ile birlikte bünyelerinde konum belirlemeye yarayan GPS yongaları ile üretilmektedirler. Bu chip olmasa bile az önce bahsettiğim GSM şebekesi neredeyse mükemmele yakın yer belirleme imkanı sağlamaktadır. Bu iki teknolojiden yararlanarak nerede olduğunuzu siz 7 düvele duyurur muydunuz?

Belki "yok canım neden böyle bir şey yapayım ki?" diyebilirsiniz ama ya gittiğiniz bir yemek yenilen yeri, bir müzeyi, eğlence merkezini, aynı ilgi alanını paylaştığınız arkadaşlarınızın ilgisini çekebilecek bir yeri, fotoğraflarıyla, ve ora hakkındaki yorumlarınız ile paylaşma imkanı sağlansa, dahası o anda bir mekanda sizden başka kimlerin olduğunuz görebilseniz ilginç olmaz mıydı? Yeni gittiğiniz bir ülke ve şehirde nerede yenir içilir, nerede eğlenilir? Sorularınıza cevap bulsanız fena mı olur? Sosyal Medya'da takip ettiğiniz arkadaşlarınız toplanıp bir yere gitseler, siz de onların bu etkinliğini görüp katılabilseniz ilginç olmaz mı?

Foursquare böyle bir sosyal konum paylaşım uygulamasıdır. Akıllı telefonlarda çalışır. Foursquare, neredeyse hiç bir harcama yapmadan, konum bazlı olarak dünyada gidilebilecek ne kadar yer varsa, bilgisini veri tabanına kullanıcıların eklemesi sayesinde almıştır. Böylesi büyük bir içeriğin çok değerli olabileceğini tahmin edebilirsiniz. Diyelim yeni pazarlar arayan bir global şirketsiniz, neyi, nerede satabileceğinizi görmek için kullanılabilecek bir veri yığını Foursquare'in elinde. Gerçi bu yönde kullanıp kullanmadıkları hakkında bir bilgim yok ama olmayacak iş değil. Bildiğim, eğer Foursquare'de bir mekanın size ait olduğunu belirtip içeriğini yönetmek isterseniz sizden 20 ABD Doları talep ettikleri. Böylece ziyaretçileriniz için kampanyalar düzenlemeniz, promosyonlar yapmanız mümkün olabiliyor. Kaydedilmiş milyonlarca mekanı düşünürseniz, gelir modeli olarak da oldukça tutarlı bir iş yapılmış olduğu ortaya çıkıyor, öyle değil mi?

Hala denemediyseniz, yükleyip bakın. Çevrenizde aklınıza gelebilecek ve gelmeyecek ne kadar mekanı biliyor, görün. Sadece yiyecek, içecek diye düşünmeyin. Eczane, okul, hastane, ibadethane, park, bakkal, spor merkezi ve benzeri ne kadar mekan varsa hepsi Foursquare ile bulunabilir.

Bu arada bir parantez açıp, konuya verilen önemin altını çizmek adına Facebook ve Twitter'da da yer bilgisinin kullanıldığını belirteyim. Hatta Facebook mobil uygulamasında konum bildirimi yapmak da mümkün. Ancak Foursquare ile yarışabilecek bir durumda olmadığını söyleyebilirim.

Yeni Medya etkisi, oldukça güçlü bir şekilde kullanılabilir ama anlatacağım bana özgü bir örnek olsun istedim. Yaklaşık bir sene kadar önce, hiç gitmediğimiz bir mekana girerken, Foursquare'den o yer hakkındaki yorumları okuyordum. İşletmecisi Mustafa beyin, çok ilgili olduğundan, müşterilerin memnuniyeti için dört döndüğünden bahsediyordu. Kapıda bizi karşılayan, daha önce hiç tanımadığım güler yüzlü kişiye elimi uzatıp, "Merhaba Mustafa bey" dedim. Doğal olarak standart ihtimamın ötesinde bir ilgi ile karşılaştığımızı belirteyim. Ailecek çok keyifli ve güzel bir yemek yedik o gün. Bundan güzel Yeni Medya etkisi mi olur?

Dizimiz devam edecek.

İyi günler dilerim.

17 Haziran 2013 Pazartesi

Sosyal Navigasyon (Seyir)



Yeni Medya ile Navigasyon, yani Seyir kavramını bağdaştırmak zor gelebilir. Seyir sistemleri genellikle profesyonel ekipler tarafından hazırlanan yazılım ve harita bilgilerine dayandırılır. Oysa sosyal dayanışma ile seyir sistemleri de daha etkin ve güncel olabilir.

Merhaba,

Web 2.0 ile kullanıcı tarafından oluşturulan içerik kavramı iyice hayatımızın parçası oldu. Ancak gün geçtikçe akla gelmedik pek çok alanda etkisini görüyoruz. Bu alanlardan biri de Seyir.

Seyir cihazları ile tanışalı yaklaşık 5-6 sene oluyor. Başlangıçta küçük ekranlı, durmadan konuşup bizi yolunu bilmediğimiz gideceğimiz yere götüren cihazlardı. Daha sonra gelişen akıllı telefonlar ile cebimize de girdiler.

Seyir cihazları İnternete erişmeye başlayınca öncelikle trafik bilgisini almaya başladılar. Trafik bilgisi ise en iyi o anda trafikte seyir halinde olan diğer kullanıcılardan gelen verilerden sağlanabilirdi.

Google kendi uygulaması Google Maps ile seyir hizmetini ve trafik bilgisini daha çok gelişmiş ülkeler ve ABD'de veriyor. Ülkemizde ise bu bilgileri ilk olarak Rus İnternet şirketi Yandex vermeye başladı. Başlangıçta Türk piyasasına akıllıca bir giriş olması için haritaların üzerinde trafik bilgisi vermeye başladı. Goggle bu hizmeti o dönemde Türkiye için vermiyordu. Halen de vermiyor. İlk etapta üzerinde GPS cihazı bulunan şirket araçlarından gelen veriyi kullanarak mobil cihazlar üzerinde çalışan harita uygulaması üzerine trafik bilgisi verildi. Daha sonra uygulamayı kullananların sağladıkları konum ve hız verileri ile trafik bilgisi paylaşımı ülkemizde de kullanıma girdi. Tabi sesli yönlendirme ile gidilecek yere alternatif yollardan gitmeyi sağlayacak bir seyir sistemi de uygulamaya eklenmedikçe tam olmuş sayılmaz ama Roma da bir günde kurulmadı öyle değil mi?

Büyük ölçekli şirket olduğunuzda hantallaşırsınız, ancak buna karşın mali imkanlarınız sayesinde yapamadığınız bir işi yapanı satın almak işlerinizi kolaylaştırır. Facebook, Microsoft, Google gibi firmaların geçmişleri böyle satın alma hikayeleri ile dolu.

Geçtiğimiz günlerde Google Waze isimli uygulamanın üreticisi olan İsrail firmasını bünyesine kattığını duyurdu. Waze'in uygulaması akıllı cihazlarda çalışan bir sosyal seyir programı. Kullanıcılar bunu yüklediklerinde sadece bedava bir seyir programına sahip olmuyorlar. Aynı zamanda kendileri de içeriğin oluşturulmasına haritaların güncelleştirilmesine ve düzeltilmesine katkı veriyorlar. 30 milyon kullanıcısı ile günden güne,  bir yerden, bir yere giderken edinilen bilgilerin ortak hafızaya aktığını düşünün. Basit bir örnek vereyim, önünüzde trafikte bir sıkışıklık olduğunda ya da uzun yolda hız kameralarının bulunduğu yerlerde durumdan haberdar olduğunuzda böyle bir yazılım işimize yaramaz mı? Alternatif yoldan gideceğiniz yere daha çabuk ulaşmak ve gereksiz yere fazla sürat cezası yememek güzel değil mi? "Canım sürat yapmasın kullanan" diyebilirsiniz ama zaten seyir yazılımından gelen uyarılar da kullanıcıyı daha dikkatli ve temkinli kullanmaya yönlendirdiği için amaca zaten ulaşılmış olmuyor mu?

Waze kullanıcıları yoğun trafik, kaza, polis çevirmeleri, yol onarım çalışmaları gibi konulardan gerçek zamanlı olarak haberdar olabiliyorlar. Hepsi kullanıcıların sağladığı veriler ile oluşturuluyor. Yine yollarda gerçekleşen değişikliklerin kullanıcılar tarafından işlenmesi ile harita son derece güncel olabiliyor. Facebook ile bağladığınızda ise arkadaşlarınızı nerelerde olduğunu, size yakın olup olmadıklarını da görebiliyorsunuz. Gerçi Google aldıktan sonra, kendi Google Plus sistemi ile daha entegre olacaktır ama Facebook da dışlanmaz sanırım. Bizde pek uygulaması olmasa da, en ucuz benzini satan istasyonları da görebildiğinizden para tasarrufu da sağlıyor. Adeta, ortak akıl gibi bir uygulama.

Google kendi kullanıcılardan da büyük bir kitleyi bu programın bünyesine girmesi sayesinde ekleyince gerçekleşecek sosyal ağın büyüklüğünü bir düşünün!

Seyir sistemi yazılımının bile sosyal olabildiği, ilginç bir dünyada, kitlesel bir değişimin ayak seslerini duyar gibi olmuyor musunuz?

Yeni Medya serimiz devam edecek.

İyi günler dilerim.

13 Haziran 2013 Perşembe

Akıllı Cihazlar ve Yeni Medya - 5






Akıllı cihaz dediğimde aklınıza sadece telefonlar gelmesin. Daha ne akıllı cihazlar var. Buna çamaşır makinenizden başlayıp, peşine bahçe sulama sistemini, arabanızı, televizyonu eklemek mümkün.
Bakalım akıllı cihazlar ve onların yeni medya ile ilişkileri nasıl?
Merhaba,

Akıllı cihazlar diye, bir süredir sadece cep telefonlarından bahsediyorum ama bütün akıllı cihazlar akıllı cep telefonlarından ibaret değil. Zaten akıllı desek de, biz olmadan kendi kendilerine yaptıkları bir şey yok. Yani akıllılar ama sorgulayamıyorlar, karar verme konusunda is oldukça kısıtlılar.

Bilgisayarlarımız ile yıllardır haşır neşir olduğumuzdan onları pek akıllı cihaz gibi görmüyoruz. Oysa bilgisayarlarımız üzerlerindeki işletim sistemi kısıtlamalarına rağmen oldukça akıllılar. Sadece İnternet'e girmek için onlara eskisi kadar ihtiyacımız yok. Oysa iş masaüstü yayıncılık, fotoğraf işleme, illüstrasyon, yazı yazma, hesap tablosu işlemleri, muhasebe, tasarım yapma gibi konulara geldiğinde hala bilgisayara ihtiyacımız var.

Artık araçlarımız bile akıllı sayılır. Pek çok otomobilde yol bilgisayarı var. En azından yaklaşık kaç kilometre daha gidebileceğinizi sizin için hesaplıyor. Biraz daha donanımlı olanlarda sesli yönlendirme yapan bir yol bulucu (navigasyon) cihazı bile var. Artık nereye nasıl gidebileceğinizi size o söylüyor. Bundan iyi akıllı cihaz mı olur?

En basitinden, günümüzde kullanmakta olduğunuz radyomuz bile çok değil, 30 yıl önce karşınıza çıksa anlayamayacağınız karmaşık düğmelere, ekranlara sahip.

İşin doğrusu, cihazlar akıllandıkça, bize öğrenmek gereken pek çok yeni bilgi ihtiyacı çıkartıyorlar. Yani, çevremizdeki akıllı cihaz sayısı arttıkça bizim de bu cihazları kullanmak için edindiğimiz yeni yetenekler de artıyor.

Çevremizdeki akıllı cihazlardan biri de televizyon.

Artık televizyon yayınlarını set top box, yani masa üzeri kutu isimli cihazlar ile İnternet üzerinden izleyebiliyoruz.

Günümüzde televizyonlar daha akıllılar. Kendi donanımları ile İnternet'e girebiliyor, net üzerinden film, müzik, dizi indirebiliyorlar. Televizyonunuz adeta bir haberleşme aygıtına dönüveriyor. Üzerine yüklenen uygulamalar ile sosyal medya sitelerine erişebiliyor, mail alıp gönderebiliyor. Bütün bunları bünyelerine gömülmüş bir bilgisayar sayesinde yapabiliyorlar. Ancak genellikle üreticinin izin verdiği ölçüde esnekler.

Android işletim sistemi bu televizyon deneyimini daha da ilginç bir hale getirebilir. Evet yanlış duymadınız. Akıllı telefon ve tabletlerdeki işletim sistemi sıradan panel televizyonları akıllı televizyonlara döndürmek için standart ve tanıdık bir arayüz sunuyor.

Örneğin sözünü ettiğim iki parmak kalınlığındaki cihaz doğrudan televizyonun HDMI girişine takılıyor. 2 ya da 4 çekirdekli bir merkezi işlemcisi ve 4 çekirdekli görüntü işlemcisine sahip Android işletim sistemli bir mini PC. Bir klavye-fare ya da Airmouse denilen özel bir küçük klavye fare karışımını cihaza takıp, kablosuz ağ üzerinden İnternet'e bağladığınızda, televizyonunuz Android işletim sistemli bir bilgisayara dönüşüyor. Üstelik bunun için ödemeniz gereken bedel 150 lira civarında. Uzak Doğudan direkt almak isterseniz aliexpress.com, focalprice.com veya dx.com sitelerine bakabilirsiniz. Dilerseniz, taşınabilir bir sabit disk takıp, film, dizi seyretmeniz, Android Play üzerinden uygulamalar indirmeniz, oyun oynamanız mümkün. Esnek ve standart olmaları pek çok yayıncı kuruluşun basit uygulamalar geliştirerek Android üzerinden televizyon yayını yapmalarına da imkan sağlayabilir. Laf aramızda, pek çok program ile İnternet üzerinden yayın yapan pek çok televizyonu zaten izleyebiliyorsunuz ama görüntü kaliteleri net sınırlamaları nedeniyle bir hayli kötü. Diğer yandan Youtube gibi görüntülü Yeni Medya sitelerinde HD kalitesinde izleyebileceğiniz pek çok içerik mevcut.

Sanırım akıllı cihaz tanımına giren cihazların çeşitleri giderek artıyor. En güzel yanları da giderek daha çok sezgisel olarak kullanılabilir hale gelmeleri. Yani siz yapmak istediğiniz şeyi nasıl yapmayı düşünürseniz, o şekilde yapmanızı sağlamaları. Bir diğer güzel yanları da, bilgisayar yatırımı yapmadan mevcut LCD HDMI girişli televizyonu Yeni Medya'ya erişebilen bir bilgisayar haline getirmeleri.

Böylece yıllardır "Aptal Kutusu" diye nitelenen televizyon akıllı bir şeyler yapabilir hale gelmiş gibi oluyor sanırım. Siz ne düşünürsünüz?

Dizimiz devam edecek.

İyi günler dilerim.

11 Haziran 2013 Salı

Akıllı Cihazlar ve Yeni Medya - 4




Merhaba,

Akıllı cihazlar ile ilgili serimize devam ediyorum.

80'li yıllarda elektronik ve teknoloji merakım beni Halk Bandı (CB) telsiz ile tanıştırdı. O yıllarda sıradan vatandaşların telsiz kullanmasına izin verilmişti ve telsizlere karşı müthiş ilgi vardı. Pek çok evin çatısında telsiz antenleri görebilirdiniz. Halk Bandı insan kaynardı. Böylece sosyalleşmenin ilk örneğini 5 sene kadar yaşadık. Bu dönem içerisinde ilgim nedeniyle biraz daha çalıştım, Mors, Teknik, Kanuni düzenlemeler üzerinden yapılan sınavına girip A sınıfı lisanslı Amatör Telsizci oldum. Uzun süre bu merakım devam etti hala da sürdürüyorum ancak artık eskisi gibi yanımda el telsiz taşımıyorum. Zaten cep telefonu çıktı çıkalı iletişim kolaylaştığından, telsiz teknoloji olarak gelişme hızını da büyük ölçüde yitirdi.

İnternet ise aldı yürüdü. İnternet üzerinden ses (voip) iletişimi yapan programlar da çıktı. Öncül Symbian işletim sisteminde çalışan ilk bas konuş programlar iki kişinin birbiri ile konuşmalarına yönelikti. Dolayısıyla İnternet üzerinden konum bağımsız görüşme yapma imkanımız böylece gerçekleşmişti.

Zamanla benzer uygulamalar yeni çıkan işletim sistemlerinde de göründü. Bu arada sosyal medya ve sosyalleşmeye verilen önem de gözden kaçırılmadı. İnternet görüşmelerini sosyalleştirmek Halk Bandı telsiz günlerine benzer bir etki yarattı. Ancak en önemli farkı yeni bir cihaz için yatırım gerektirmemesi. Yani mevcut akıllı cihazınıza yüklediğiniz bir uygulama onu lokasyondan bağımsız, sosyal bir telsiz cihazına çeviriyor. Mesela Zello böyle bir uygulama. Android, BlackBerry, iPhone ve PC'de çalışabiliyor. Dünyanın neresinde olursanız olun, bu program sayesinde istediğiniz kanalda görüşlerinizi diğer kanal takipçileriyle paylaşabiliyorsunuz. Bu ortamın ilginç yönü, tüm takipçilerin farklı görüşlerde olsalar da sanal olarak aynı mekanı paylaşıp, görüşlerini ifade edebilmeleridir. Gezi Parkı ile ilgili olaylarda tarafları bir araya getirmesi, sadece yapılan görüşmeleri dinleseniz bile vatandaşın nabzını tutması ile Yeni Medya'da kesinlikle çok önemli bir yer edinmesine yol açtı. Söyle somutlaştırayım: Açılan tartışma kanallarında kanalı ilk oluşturan ve yetki verdikleri görüşmeleri izliyor ve uygunsuz konuşmalar yapanları sistemden uzaklaştırıyor. Ancak fikrini ifade eden ve diğerlerinin görüşlerini ifade etmesini tolere edebilen kişiler görüşmelere katılabiliyorlar. Böylece konunun taraflarını, hatta çevik kuvvet görevlilerini bile dinleyip, o andaki hislerini öğrenebiliyorsunuz. O anda bölgede bulunan birine, oradaki durumun nasıl olduğunu sorabiliyorsunuz. Bunu alışılmış medya organlarının hangisi gerçekleştirebilir? Bana sorarsanız, hiçbiri. İşte akıllı cihazların Yeni Medyaya kattıkları çok önemli bir özellik daha böyle özetlenebilir. Etkileşimli, anlık sosyal iletişim daha önce hiç mümkün olmadığı kadar gerçek.

Canlı yayın araçları, yüksek bedellere elde edilebilen, pahalı donanımlara sahip, profesyonel kullanıma hitap eden dört tekerlekli minibüsler genellikle. Böyle bir donanımın cebinizdeki telefonla taşınabilirlik açısından yarışması mümkün değil. Yine 3G ile çalışan nispeten daha ucuz yayın donanımları da var ancak bunlar da yayın araçları gibi yayınlarını merkezlerine iletiyorlar daha sonra bu yayın uydudan, havadan, ya da kablo üzerinden yayın yapan kuruluşu izlemekte olanlara ulaşabiliyor. Oysa dünyanın herhangi bir yerinden İnternet üzerinden izlenebilen amatör bir yayın fikri bile son derece önemli bir Yeni Medya etkisidir. Akıllı cep telefonu, her yere cepte gidebiliyor, adı üzerinde. Üstelik isteyen herkes böyle bir yayını yapabilir.

Akıllı telefonla, Ustream üzerinde yapılan bir canlı yayının bir ara 5000'den fazla kişi tarafından takip edildiğini gördüm geçtiğimiz günlerde. Olaylı sokaklarda dolaşıp, görüntüleyen ve yorumlarını katan bir amatör belki de o anda hiç bir basın kuruluşunun yapamadığı bir yayını gerçekleştirebiliyor. Buna vatandaş gazeteciliği deniliyor. Cebinizde bir basın kartı olmadığı ve nereden geleceği belli olmayan pek çok tehlikeye açık olması nedeniyle cesaret işi. Ama yapılıyor işte. Kimi zaman, Twitter'da yapılan bir gönderiden haberdar oluyoruz,  kimi zaman da Facebook'da bir arkadaşın paylaşımından. Viral olarak yayılan paylaşımlar ile binlerce izleyici o anda toplanıyor. Dünyanın pek çok köşesinden izleyenler, yandaki yazışma kısmında yorumlarını yayıncıya yazarak iletebiliyorlar. Buna Yeni Medya'nın gücü denmez de, ne denilir?

Akıllı cihazlar kitle iletişim aracı, canlı yayın yapan bir kamera, telsiz, sosyal medya sitelerine ulaşıp kullanabileceğiniz bir aygıt, fotoğraf makinesi, radyo gibi işlevlere sahip, günden güne de uygulamalar ve cihaz özellikleri geliştikçe bunlara yenileri ekleniyor. Sanki teknoloji insanları bir adım öteye ulaştırıyor gibi.

Yeni Medya ile ilgili dizimiz devam edecek. İyi günler dilerim.

8 Haziran 2013 Cumartesi

Akıllı Cihazlar ve Yeni Medya - 3




Merhaba,

Eğer halen son demlerini yaşayan, bir eski tip telefon kullanıyorsanız bu bölüm size göre!

Eski tip telefondan kastım: Sadece telefon etmeye yarayan, zar zor sms de gönderilebilen, biraz zorlandığında çekilen fotoğrafları mms ile yollamayı becerebilen türde bir cihaz.

Doğal olarak, "bunun yerine bir benzerini alırım artık" diye düşünüyor da olabilirsiniz.

Babam 70 yaşında. Bana hiç danışmadan gitmiş bir Android'li telefon almış geçenlerde. Telefon göreli olarak ucuz tabi ancak ekranı pul irisi.

Neyse Android'li bir telefon olduğuna göre ilk olarak kendisine bir profil ve kullanıcı aldım Google'dan. Ardından kurulumunu yapıp gelen mailleri nasıl okuyabileceğini de gösterdim.

Babam hayatının bir döneminde elektrik, sıhhi tesisat gibi işlerde pek becerikliymiş. Neden bilmiyorum sonra benim de şahitliğini ettiğim üzere zamanla böyle şeylere elini sürmez hale geldi. Bilgisayar devrimi başlayıp her eve, işyerlerine bilgisayar girdiği dönemde de elini klavyeye sürmedi.

Yani sizin anlayacağınız, öyle elektronik posta falan kullanmadı hiç. Her ihtimale karşı kendisini eskiden dernek başkanlığını yaptığı Cumhuriyet Lisesi Mezunları haberleşme grubuna ve başka bir iki gruba daha ekledim. En azından oralardan gelen mesajları okur belki diye.

Ama o da ne? Bu telefonu eline aldığından daha bir iki hafta geçmeden babam ilk elektronik postasını yollamasın mı?

İşte bu, benim için tarifi mümkün olmayan bir keyif kaynağı oldu. 2000'li yıllarda 60'lı yaşlarındaki eski patronumun bilgisayar ve akıllı telefonlar konusundaki kullanma ve faydalanma becerisinin gelişmesi de çok mutlu etmişti beni ama babamın yıllar sonra teknolojik aleti kullanmadaki gayreti ve becerisini görmek paha biçilmez bir deneyim oldu benim için.

Dolayısıyla, eğer babam bunu başardıysa siz de korkmayın! Eğer bir akıllı telefon almayı düşünüyorsanız hiç durmayın.

Peki akıllı telefon alacaksanız nelere dikkat etmeli?

Eğer parasal bir sıkıntınız yoksa ve "en iyisi olsun" diyorsanız bir iPhone5 ya da Samsung Galaxy S4 alabilirsiniz. "Büyük ekranlı olsun, bilgisayar gerektirmesin, her işimi görsün" diyorsanız az daha beklerseniz Galaxy Note 3 yakında çıkacak.

Eğer makul bir bedelle çok pahalı olmayan ancak yeteri kadar hızlı bir cihaz diyorsanız. LG Nexus 4, ya da şimdilerde yenisi çıktığından giderek ucuzlamakta olan Samsung Galaxy S3 ya da dev ekranlı Samsung Galaxy Note 2 düşünülebilir.

Ucuz ama üzmeyecek bir cihaz düşünüyorsanız, Samsung Galaxy S3 Mini ya da LG OPTIMUS L5
veya L6 modeli işinizi görebilir.

Bunlar öyle muhteşem ve illa tavsiye ettiğim cihazlar değil. Ancak tarafsız olmak adına, hiç bir örnek vermeyip daha fazla kafa karıştıracağıma en azından bakılabilecek örnekler veriyorum. Siz yine de almadan önce inceleyin, en çok beğendiğinizi ve alabileceğiniz modeli edinin.

Akıllı telefonlar ile sosyal medya sitelerine, elektronik postalarınıza ve bulut depolarda bulunan dosyalarınıza erişebilirsiniz. Can sıkıntısına karşı gazete, kitap okuyup, radyo dinleyebilirsiniz. Dilerseniz, kendi müzik arşivinizi yanınızda taşıyıp, istediğinizde sevdiğiniz müzikleri dinletebilirsiniz. Oyun oynamak isterseniz binlerce seçeneğin olduğu da belirtmek lazım.

En basit şekilde Sosyal Medya'da fotoğraf, video paylaşabilirsiniz. "Hayır, gerçekten ilginç şeyler yapabilirim" diyorsanız Youtube ya da benzer bir yeni medya sitesinde kendi görüntülü güncenizi yayınlayabilirsiniz. Bütün bunlar için bir akıllı telefon biraz da uygun fiyatlı İnternet erişimi yeterli olacaktır.

Yine, canlı yayın yapmak isterseniz sesinizi sizi dinlemek isteyeceklere duyurmak için pek çok seçeneğiniz var. Mesela ülkemizden bir girişim olan Fizy.com kendi net radyonuzu yayınlamanızı sağlayacak imkanı kullanıcılarına yakın zamanda sağlamaya başladı.

"Ben görüntülü canlı yayın yaparım!" diyorsanız o da mümkün. Ustream buna imkan tanıyor. Uygulamasını akıllı telefonunuza yükleyip, çıkın sokaklardan yayın yapın. Son dönemde yaşadığımız gösterilerde böyle yayınlar yapan meraklılar vardı. Doğrusu vatandaş gazeteciliği adına ilginç bir yeni medya deneyimi oldu.

Akıllı cihazlar, Yeni Medya deneyimine önemli miktarda tat katıyor. Hep yanınızda olduğundan, uygun kullanıldığında etkisi tartışılmaz. Eskiden sadece medya mensuplarına bağlı olarak resim, görüntü yorumlardan    dünyaya açılan penceremiz, şimdi sıradan insanların ellerindeki akıllı cihazların sağladığı esnekliği de bizlere sunuyor.

Yeni medya ise elindeki bu güçlü bilgi akışıyla tüm insanlığı yeniden şekillendiriyor. İyi ya da kötü olduğu bir yana sizin bu gelişmelerin neresinde olduğunuz son derce önemli kuşkusuz. Eskiden medya ile mesafeliydik. Gazete okur, Televizyon seyreder, radyo dinlerdik. Oysa, büyük ölçüde akıllı cihazların sayesinde artık yeni medyanın içinde yaşıyor ve onu tüm dünya ile paylaşabiliyoruz.

Yeni Medya dizimiz devam edecek. Görüşmek üzere.

Ey Eurovision Sen Kimsin?

Yapay zeka, hayatımızın birçok alanına girmeye devam ediyor. Ben de bir süredir blog yazılarımı YouTube'a aktarıyorum. Neyse ki, 10 yıl ...