20 Mart 2018 Salı

Yol - Ekonomik Kriz Bağlantısı


Bugün şöyle 150 kilometrelik mesafede bir yere gitmem gerekti. Gideceğim yönde bir otoyol vardı neyse ki. Bir buçuk saat kadar direksiyon sallamak hedefe ulaşmak için yeterli oluyor. Öyle acelem olmadığı için, biraz da gözden uzak yerlere mevzilenmiş radarlara yakalanmamak için, usul usul gidip, işimi hallettikten sonra da geri döndüm.

Yollar özellikle Roma zamanında çok önemli bir işlevi yerine getirmişti. Mallar bu yollardan geçerek kolayca yeni pazarlara ulaşmış, Bilgi de bu yollardan kaynağı olan doğudan yola çıkarak batıdaki cehaleti yenmiştir. Daha da önemlisi, yollar sayesinde pek çok yer ele geçirilmiş ve yönetilmiştir. Yollar sayesinde sadece insanlar, ordular, mallar değil, bilgi ve düşünceler de yolculuk yapabilmiştir. Oysa 300 kilometre gidip gelmeme rağmen, ben ve aracın yer değiştirmesinden başka bir şeyin olmaması can sıkıcı. Neyse ki yapmam gereken işlerimi halletmiş olmak yolculuğa bir anlam kazandırdı.

Felsefe neden uygarlığın temelidir?

Batı medeniyetinin temelleri doğuda atılmıştır. Klişe gibi dursa da "Işık doğudan yükselir" yani aydınlanmanın kaynağı doğudur, sözü bunu ifade eder. Anadolu, Çin, Hindistan, Arap Yarımadası, Mısır ve Afrika uygarlık aşamalarında bilginin yüceldiği ve bu günkü insanlık birikiminin temellerinin atıldığı yerlerdir. Aralarında etkileşimin olduğuna dair ipuçları tarih araştırmacılarının buluşları arasındadır. Felsefenin temellerini atan pek çok batılı düşünürün eğitimlerini Eski Mısırda aldığına dair bilgiler bulunmaktadır Platon bilimin merkezinde, Eski Mısır'da eğitim almıştır.

Milattan önce 427 yılında doğan Platon 20'li yaşlarında Socrates'in öğrencisi olmuştur. Zengin bir ailenin çocuğudur. Mısır'a gitmiş orada bu kadim uygarlığın bilgilerini öğrenme şansına kavuşmuştur. Geriye döndüğünde bilgi dağarcığını geleceğe kalacak bir esere çevirmeyi başarmıştır. Ölümsüzlüğün sırrını bulmuştur denilebilir. 2 kuşak öncenizde yaşamış bir aile ferdinizin ismini ancak e-devlet soy sorgulama özelliği sayesinde öğrenebilirken, onun adını hala dünyada yaşayan pek çok insan saygı ile anmaktadır. Bu ölümsüzlük değildir de nedir?

Biz yine yola dönelim. Zaman içerisinde göç yolları ile başlayan fikri hareketlilik, deniz yolları, kara yolları, hava yolları ile tüm yerküreye (Kesin bilgi: Dünya, Galile'nin de söylediği gibi yuvarlak evren ise Giordano Bruno'nun dediği gibi sonsuz. - Çapı 93 milyar ışık yılı) yayıldı. Günümüzde bu kadar gelişmiş yol ve iletişim ağına rağmen, bilginin tüm yerkürede yaygın ve kullanılabilir olması gerekmez mi? Günümüzde, İlkçağ ya da Ortaçağ ile karşılaştırıldığında bilgiye erişim nerede ise sınırsız. Böyle bir dünyada hala karanlık düşüncelerin olması hayret verici. İpe sapa gelmez deli saçmalıklarının ise somut gerçekler gibi ortaya atılıp tartışılması ise şaşırtıcı.

Üniversiteler Neden Özerk Olmalıdır?

Bir ülkede sayıca çok üniversite olması bir anlam ifade etmiyor. Şantiyede beden gücü gerektiren işlerde çalışan, üniversite mezunu çalışma arkadaşlarımız var. Demek ki, üniversiteler bir şeyi yanlış yapıyor. Üniversite İlk ve orta öğrenim (hadi lise diyelim) üzerine aslında hayata hazırlanmış bireye bir adım ötesine eğitim vermelidir. Üniversite bireye bilimsel düşünme yöntemini içselleştirme için yol gösterici olmalıdır. Düşünmeyi ve araştırmayı öğrenen birey bu altyapı sayesinde, geri kalan konularda kolayca ilerleyebilir. Sosyal bilimler, fen bilimleri ancak bilimsel düşünme yetisini elde eden bir bireyin bilgi üretmek için kullanabileceği donanımı sağlayabilir. Kapısında Üniversite yazan bir eğitim kurumu, eğer gelişmiş ve bilgi üreten ülkelerdeki benzerleri ile eşdeğer kabul edilmiyorsa verdiği diplomalar da değersiz ve kabul görmeyen kağıt parçaları olmaktan öteye gidemez. Bir ülkede ne kadar üniversite olduğundan çok, ne kadar bilim üretildiği önemlidir. Tabloid Gazetelerde yer alan İngiliz, İsviçre, Alman bilim insanları haberleri gibi başka ülkelerde de sizin üniversitelerinizde görev yapan bilim insanlarının her konuda yaptıkları araştırma sonuçları yayınlanmıyorsa, ülkedeki eğitim politikasından sorumlu olan insanlar durup, nerede yanlış yaptıklarını anlamak için düşünmeyi öğreten bir üniversiteden mezun olmalılardır.

Bilim Neden Önemlidir?

Bir ülke bilim üretmeden, bunlarla bağlantılı olarak teknoloji ağırlıklı üretim yapmadan, Dünya içerisinde dikkate değer bir yere gelemez. Propaganda balonları ile şişirilen görüntü ancak bir yere kadar sürdürülebilir. Ekonomi bir bilim dalıdır. Kuralları üç aşağı beş yukarı bellidir. Bu oyun ancak bu bilimin ışığında oynanırsa taşlar yerine oturur. Örneğin, propaganda ile veriler gözardı edilebilir, sözde bağımsız kuruluşlar müdahale edilmiş sonuçlar açıklayabilirler. Ancak sabunlanmış veriler dünya ekonomisinde sizin ülkenizin yerini hak ettiğinden farklı bir yere konumlandıramaz.

Yatırımcılar kredi alabilirliğinize bakarken, sizin ülkenizin bağımlı-bağımsız kuruluşlarına değil, dünyada kabul görmüş, kredi derecelendirme kuruluşlarının dediklerine kulak verir. "ÖzGoodies" diye bir kredi derecelendirme kuruluşu kursanız ve kendinize aa++ bir de yıldızlı 10 kredi notu verseniz bile, kimse ona bakmaz, yine kendi bildiği, güvendiği bağımsız kuruluşun verilerine bakar. Çünkü, para yönlendiren kuruluşların başlarında üniversitede iyi eğitim görmüş, bilimsel yöntemlerle düşünmeyi bilen, hani her iş ilanında çok lazımmış ya da gerçekten öyle birini arıyorlarmış gibi yazarlar ya: "analitik düşünebilen" kişiler vardır. Eğer kredibiliteniz azalmışsa, riskiniz artmış demektir. Bu da kredi alacak bankaların, girişimcilerin, devlet kuruluşlarının daha yüksek faiz ödemesini gerektirir. Yüksek faiz, ülke değerlerinin ve zenginliklerinin kaybedilmesi anlamına gelir. Mesela, bunun için üniversitelerinizde Adam Smith'in Ulusların Zenginliği kitabının ana fikrini anlatamamışsanız ekonomistleriniz aval aval sabunlama yöntemleri peşinde koşacaklardır. Bu sürdürülebilir bir ekonomi politikası değildir.

Adalet Mülkün Temelidir!

Önceki Cumhurbaşkanlarından Rahmetli Turgut Özal, konuşmaları yapmadan önce, özenli danışman editörler kullanmadığından sık sık irticalen konuşurdu. Oysa ki onun zamanında da Amerikan başkanları prompter kullanmadan konuşmamaya özen gösterirlerdi. Gözünden kaçmış olmalı. Yine böyle bir gün, ülkedeki liberalleşme hakkında konuşurken "Adalet Mülkün Temelidir", o mülk özel mülktür demişti. Büyük ihtimalle Hazreti Ömer tarafından söylenmiş olan (Söz Atatürk'e de ait olabilir ama doğru sözün kim tarafından söylendiğinden çok ifade ettiği anlamına bakmalıyız), mahkeme duvarında çok görebileceğiniz bu sözdeki mülk aslında Devlet, idare edilen ülke anlamındaydı. Yine de bir anlamıyla Özal haklıydı. Adalet mekanizmasının iyi işlemediği yerlerde girişimcilik, önemli bir risk ile karşı karşıyadır. Bir uyuşmazlık halinde adalet mekanizmasının hatalı işlemesi ihtimali, hem yerli, hem yabancı girişimci için bir ülkeyi yatırım açısından sorunlu hale getirir. Bu durumda yatırım yapacak çok paranız olması halinde riskinizi azaltmak ve belki de daha düşük maliyetle kredi bulmak için ülke dışına çıkmak daha rasyoneldir. Dolayısıyla adalet sisteminin evrensel doğrulara yakın işlemesi, ona güven duyulmasını ve ülke ekonomisinin güçlü olmasını sağlar. Büyük ekonomik sıkıntılarda para ve sahipleri güvenli limanlara sığınmak ihtiyacını biraz da bu yüzden duyarlar. Ömür kısa olsa da, mal canın yongasıdır. Ülke zenginlerinin yurt dışına çıkmalarını analiz ederken bu bakış açısı doğru değerlendirme yapmaya yardımcı olabilir.

Özgür düşünce ve bilim neden evrensel ahlak olmadan işe yaramaz?

Daha önce denenmiş ve hüsranla sonlanmış, İkinci Dünya Savaşına neden olmuş Almanya örneği ortada dururken, akılcı hiç bir ülke, öyle hayali söylemlerle yönetilemez. Benzer yanlış yöntemleri kullanarak doğru bir sonuca varmaya çalışmak sadece zaman ve emek kaybıdır. Hitler, yollar yapmıştır. Ancak o yollarda yolculuk eden halkın bilimsel sağduyu ve insancıl değerler ile hareket etmesinin önüne ket vurmuştur. Atom bombasının teknolojisine vakıf bilim insanlarının kullanabileceği bir bombayı hiç bir zaman Hitler'in hizmetine sunmamış olmaları bir rastlantı mıdır? Üstelik söz konusu olan o dönemin en değerli ve bilgili bilim insanlarına sahip olan ülke olan Almanya! Hani uzaya açılan yolun taşlarını hem ABD hem de Sovyetler Birliğinde mümkün kılan Alman bilim insanları. Atom bombasını yapanlar kimler mi? Robert Oppenheimer, David Bohm, Leo Szilard, Eugene Wigner, Otto Frisch, Rudolf Peierls, Felix Bloch, Niels Bohr, Emilio Segre, James Franck, Enrico Fermi, Klaus Fuchs ve Edward Teller. İçlerinde ne kadar da çok Alman soyadlı bilim insanı var değil mi? Bu rastlantı olabilir mi?  Ben pek öyle düşünmüyorum.

Yaa işte böyle. Cezayir'de bir otobanda giderken, böyle şeyler geçti aklımdan ben de sizlerle paylaştım.

11 Mart 2018 Pazar

Önde Turna Davul Zurna


Fotoğraf şu adresten alınmıştır.
Çocukluğumu 70'li yıllarda, Ankara'da geçirdim. Bahçelievler'de sokaklarda tek tük park etmiş arabalar olurdu. 3. Caddeden de zaman zaman arabalar geçerdi. Hatta, arabaların kimisi atlı olurdu. Gün boyunca rahat rahat sokaklarda oynamak mümkündü. O zamanlar bırakın bilgisayarı, evlerde televizyon, hatta radyo bile pek bulunmazdı. Dolayısıyla, çocukların sokaklardan başka fazla alternatifi yoktu.

Ortaokulda hinterlandımızı biraz daha genişletip Arı Sinemasının karşısındaki yaban otu dolu tepeye giderdik. Daha sonra üzerine Milli Kütüphane yapıldı. Yine Anıtkabir'in şimdiki çevre duvarı yerine tel örgülerinin dibinden kuyruklarını kopartıp kaçan kertenkelelere musallat olduğumuzu da hatırlıyorum.

Hepi topu, bir kaç cadde ve sokaktan oluşan bu çevrede pek çok çocuktuk. Genellikle kendi sokağımızda bile, 10 arkadaşın bir araya gelmesi işten bile değildi. Çeşit, çeşit oyunlar bulup oynardık. Saklambaç en revaçta olanlardandı. Ancak bir başka oyun da vardı ki, onu da apartman bahçesinde çığlık çığlığa oynayıp dururduk.

Bu oyunda ebe çocuk, yüzünü duvara döner ve tane tane, kimi zaman da hızlıca bir tekerleme söylerdi. Arkadaki çocuklar da, arkası dönükken ebe olan çocuğun 8-10 adım gerisinden başlayıp, yavaş yavaş ilerleyerek ebeye yaklaşırlardı. Ta ki ebe söylediği tekerlemeyi bitirip, arkasına döndüğünde hareket eden birini gördü mü, onlar yanardı. Bir tür, heykel gibi kalma oyunuydu. Ebe olan çocuk, tüm arkadaşlarını bu şekilde yakalayabilirse ebelikten kurtulurdu. Bir çocuk yakalanmadan ebenin sırtına vurmayı becerirse herkes kaçmaya başlar, ebenin birini yakalaması gerekirdi. Güzel bir oyundu. Çok keyif alarak oynadığımızı hatırlıyorum.

Tekerlemesi hala aklımda: "Önde turna, davul zurna, bir, iki, üç". Kimi zaman "ende turna", "elde turna" denildiği de olurdu. "50 yıldır, ne menem bir tekerlemedir bu?" diye zaman zaman aklıma takılıp durmuştur.

Bir süredir, Cezayir'de iş nedeniyle bulunuyorum. Hasp el kader, yabancı dil diye zar zor İngilizce öğrenmişliğim var. Burada ise 1. yabancı dil bizdeki gibi İngilizce değil. Fransızca. Hatta konuştuğum Cezayirliler, Fransızca bilmediğimi görünce çok şaşırıyorlar. Bu saatten sonra, Fransızca öğrenemem düşüncesiyle fazla üzerine düşmüyordum. Ancak, ister istemez insan kapıyor bir şeyler. Zira burada, Arapça konuşurken araya o kadar çok Fransızca kelime giriyor ki, istemeseniz de kulağınıza çalınıyor işte. 10 ay kadar önce geldiğimde 80'li yıllarda TRT 3 radyosunda her haber bülteninden sonra verilen İngilizce, Fransızca ve Almanca haberlerden kalma Fransızca kelimeler, az dans etmedi kafamda. Babaannem de arada Fransızca bildiği sayıları söyleyiverirdi ben çocukken, hatırlıyorum, ona kadar sayardı.

Az önce markette alışveriş ederken, böyle dökme bilgilerim birden bire, öylesi aydınlanma yarattılar ki şaştım kaldım.

Fransızca 1, 2, 3, 4, 5, 6 diye şu şekilde sayılıyordu. "Un, deux, trois, quatre, cinq, six" dilerseniz, Google Tercümeden girip, Fransızcasını alttaki hoparlör ikonuna tıklayıp dinleyin. Böylece çocukluk yıllarımdan beri bir türlü ne demek olduğunu çözemediğim bir muamma tatlıya bağlandı. Önde Turna Davul Zurna aslında Fransızca sayıların söylendiği oyun bizde oynanırken kelimelerin garip bir yuvarlanmasından ibaretmiş. Osmanlı'dan bu yana pek Fransızca'ya ilgimizin kalmadığını düşünürseniz, oyunun ne kadar eski bir zamandan beri bizde oynandığını siz düşünün. Gerçi, şimdiki çocuklar bunu anlayamazlar, onlar İnternet'te arkadaşlarıyla Minecraft gibi oyunlar oynuyor. Ama zaten çocuklar için değil bu yazılan satırlar. Siz de farkındasınız. Öylesine eskiye, yaşanmış mutlu anlara, biraz özlem işte.

Bunu paylaşmasam içimde kalırdı. İşte artık siz de biliyorsunuz. Meğer dünya ne kadar küçükmüş. Fransa'da ve dünyanın başka yerlerinde de oynanan bir oyunmuş bu bizim oynadığımız.

Eğer merak ederseniz, Wiki Ansiklopedide oyunun İngilizce anlatımı var.

 

2 Mart 2018 Cuma

Nikola Tesla


İcat Dünyasının Gizemli Prensi


Nikola Tesla 19 ve 20. yüzyılın en ilginç bilim insanlarından biridir. Onun gizemli buluşları halen ilgi çekmektedir. Doğa olaylarını etkileyebildiği, depremler yaratabildiği üzerine söylentiler yayılmıştır.

Gizemli hali ile günümüzde bile kitlelerin ilgisini çekmektedir. Hakkında pek çok söylenti vardır.

Örneğin:

  • Yaşadığı bölgede oluşan korkutucu bir yer sarsıntısından sonra ona ulaşanlar, endişe içerisinde bir aygıtı kırmakta olduğunu görmüşler midir? 
  • Akşamları çalıştığı hangarın içerisinde kendi oluşturduğu şimşekleri istediği gibi oradan oraya çaktırmakta mıdır? 
  • Hep gerçekleştirmek istediği rüyası, sınırsız, bedava elektrik üretimi ve teller olmadan elektriğin dağıtımı mümkün müdür? 
  • Dünyayı sarsabilecek seviyede olan buluşları tüm dünyadan gizlenmekte midir?

Popüler kültürün bir parçası haline gelmiş olması nedeniyle, adı saygı ile karışık korku uyandıran, bu kendi halinde, zeki insan kimdir?

Tesla 10 Temmuz 1856 yılında Hırvatistan’da doğmuştur. New York’da öldüğünde ise tarih 07 Ocak 1943'dür. Tesla günümüzde kullandığımız alternatif akım motorlarının ortaya çıkmasını sağlayan dönen manyetik alanı (rotating magnetic field) keşfetmiştir. 1884'de Amerika Birleşik Devletlerine iltica etmiş ve ertesi yıl alternatif akım dinamolarının paten haklarını George Westinghouse'a satmıştır. 1891 yılında ise Tesla Bobinini icat etmiştir.

Mühendislik kariyerine Avusturya'da Graz Teknik Üniversitesinde başlamış ve Prag'da Prag Üniversitesinde devam etmiştir.

Bir Dahi Mi? 

Tesla inanılmaz hafızası sayesinde altı dili çok rahat konuşabiliyordu. Annesi çevresinde pratik ev aletleri yapmasıyla bilinirdi. Yani genetik yatkınlığı vardı böyle işlere.

Gratz'daki Bilim Enstitüsü'nde 4 sene Matematik, Fizik ve Mekanik okudu. Ama onun esas ilgi alanı elektrik oldu. O dönemlerde elektrik henüz emekleme dönemini yaşayan çok yeni bir bilim dalı durumundaydı. Akkor telli ampul daha icat edilmemişti bile.

George Westinghouse’a yani, Pittsburgh’da kurulu Westinghouse Electric Company şirketinin sahibine alternatif akım jeneratörü’nün patent haklarını sattığı sırada Edison’un doğru akım dinamoları ile elektrik üretildiğini hatırlatmakta yarar var.

İki Dahinin Yolları Kesişti Mi? 

Aslında Edison’la bir süre birlikte çalıştığı ve doğru akım üreteçleri ile ilgili sorunları çözmesine yardım ettiği ancak, o dönem için çok önemli buluşlarına karşılık olarak Edison'un kendine söz verdiği ödülü, daha önemlisi değeri vermemesi ve doğru akım üretmek ve pazarlamak konusunda ısrarcı olması nedeniyle ayrılıp kendi çalışmalarını yapmaya başladığı bilinmektedir.

Arabalarımızda kullanılan elektrik doğru akımdır, uzun mesafelere taşınırken kayıpları fazladır.

Entrika? 

Edison’un şimşeklerini bu dönemden sonra hep çekmiş ve bir anlamda bilimsel hatta daha çok ticari kıskançlığın kurbanı olmuştur. Hatta Edison West Orange, New Jersey'de çocuklara para karşılığı toplattığı başıboş sokak hayvanlarını bürokratların ve halkın katıldığı gösterilerde hazırladığı özel bir sisteme yerleştirip alternatif akım vererek ilk elektrikli infazları gerçekleştirmiştir. Edison bununla da kalmamış, her yana bu infazların ve, alternatif akıma kapılıp ölen kişileri isimlerinin yer aldığı posterler astırıp, halkı alternatif akımın tehlikelerine karşı uyarmış ve Westinghouse üretimi elektriğin zararlarını anlatmıştır!

Edison kazanmış olsaydı, şu anda elektriğimiz iletimi zor ve çok daha pahalı, doğru akım olacaktı!

O dönemde doğru akım ile işler yürütülmeye çalışılsaydı bir süre sonra ciddi bir iletim dar boğazı yaşanırdı, çünkü bakır fiyatları hızla artmaktaydı ve doğru akım iletimi için de oldukça kalın çaplı kablolar gerekiyordu. Bunlara ek olarak, gerilim düşmesi yaşanmadan doğru akımı uzak mesafelere iletmek mümkün değildi. Oysa Tesla bobinler sayesinde önce kaynakta üretilen voltajı yükseltip, bunları son derece ince sayılacak kablolarla uzak mesafelere taşıyıp daha sonra, transformatör ile daha düşük gerilim seviyelerine indirerek akılcı bir sistem oluşturmuştu (bugün hala aynı sistemi kullanıyoruz).

Müthiş Bir Buluş! 

Bu arada konuya ilgi duyan New York’lu Harold Brown 1889'da suçlu infazlarında kullanılmak üzere elektrikli sandalyeyi icat ediverdi. Zaten işe yarar bir teknolojiyi insan öldürmek için kullanmaya meraklı insanlık için, ne müthiş bir uygulama değil mi?

Haksızlığın Oluşturduğu Motivasyon 

Sonraları kendi laboratuvarını kuran Tesla burada aydınlatma ile ilgili sayısız deneyler yapmış, gerçekleştirdiği gösterilerde kendi vücudunu iletken olarak kullanmış ve vücudundan akıttığı alternatif akım sayesinde başka hiçbir yere bağlı olmayan lambaları yakarak izleyenleri hayrete düşürmüştür. Niye mi? Edison'un alternatif akımın tehlikeli, doğru akımın kullanılmasının daha güvenli olduğundan yola çıkarak Tesla'yı hedef alan karalama kampanyalarına cevap olarak.
Bu arada ilk floresan ve neon lambalar da yine Tesla tarafından ortaya çıkarılmışlardır. Bir keresinde Edison’a çok kızdığı sırada “Edison bir konu ile ilgili olarak inanılmaz fazla efor sarf edebilir, mesela samanlıkta bir iğneyi aramak için tüm samanların altına tek tek bakabilir, oysa bu tür bir işi ben mühendislik hesapları yaparak çok daha akılcı ve kısa sürede yapabilirim” demiştir. Edison ile ilgili olarak ampulün bulunuşu hikayesini hatırlarsınız. Floresan lambalarla karşılaştırıldığında bulduğu ampulle Edison, aydınlatmadan çok ısıtmaya yarayan bir ürün ortaya koymuştur. Ekonomide bundan deklare edilen işlev ile gerçeği arasında bulunan fark diye bahsedilir.

Bu fotoğraf şuradan alınmıştır.
Amerika'da Niyagara Şelaleri üzerine kurulan, Tesla ismini ve patent numaralarını taşıyan ilk hidroelektrik Jeneratörü 1896'da Buffalo'ya enerji taşımıştır.

1900'lerin başlarında en ilginç buluşlarından birini gerçekleştirmiştir. Karasal Durağan Dalga (terrestrial stationary waves) olarak adlandırılan bu buluşu sayesinde yeryüzünü iletken olarak kullanmış ve yerin bir diyapazon gibi farklı frekanslarda verilen elektrik akımlarına farklı tepkiler verebildiğini göstermiştir. Aynı zamanda 200 elektrik ampulünü aynı esasları kullanarak 40 kilometre uzaklıktan teller olmadan yakmıştır. Aslında bir denemesinde ufak çaplı bir yer sarsıntısına da neden olmuş daha sonraki daha güçlü bir denemede ise laboratuvarına onarılamayacak derecede hasar verdiğinden denemelerini bırakmak zorunda kalmıştır.

Bedava Elektrik

Bu fotoğraf şu adresten alınmıştır.
Tesla elektrik enerjisinin bedava olmasını istiyordu. Westinghouse ile olan sözleşmesini yırtıp attıktan sonra, 1900'de yatırımcı J. P. Morgan'ın 150,000 Dolar'lık mali desteği ile Long Island'da kendi "Kablosuz Yayın Sistemi"ni kurdu. Bu yayın kulesi, telefon ve telgraf hizmeti verecek, aynı zamanda dünyaya resim, borsa haberleri ve hava durumu yayını yapacak bir tasarımdı. Morgan bunun gerçek anlamda "bedava enerji" olduğunu anlayınca desteğini çekti. Morgan'ın desteğini çekmesi Tesla'yı finansal sorunlar içine sürükledi. Kule, hurda fiyatına alacaklılara satıldı. O dönemin kamuoyu Tesla'nın deli olduğunu düşünmeye başlamıştı. Döneminin ötesinde bir insan için acı bir durum değil mi? Markoni'den 10 sene önce radyo dalgaları ile ses iletimini gerçekleştirmiş olan Tesla'ya rağmen günümüzde Marconi radyonun mucidi olarak bilinmektedir.

İnsanda acı bir gülümseme yaratacak olmakla birlikte, Tesla’nın yaşantısının bir döneminde (1917) başarı belgesi olarak Edison madalyası ile ödüllendirildiğini söylemekte yarar var.

Tesla iyi bir Mucittir. Bilim konusunda örneğin Fizik dalında Einstein'nın görelik teorisi ve kuantum mekaniği ile ilgili konularda güncel bilgileri kabul etmemiştir. Elektriğin ışıtan hızlı gidebileceğini ileri sürmüştür.

Acı Son

Time Dergisi Kapağında Tesla.
Şu adresten alınmıştır. 
07 Ocak 1943'te, 87 yaşında, beş parasız yaşadığı New Yorker otelinde öldü. İyi bir mucit olmakla birlikte çok kötü bir ticaret adamı olan Nikola Tesla'nın belki de Thomas Alva Edison kadar ünlü olamaması acıdır. Bunun birkaç nedeni bulunmaktadır. Buluşlarına patent alma konusunda dikkatli değildir. Medyayı Edison kadar etkili kullanmak konusunda en ufak bir kaygısı olmamıştır. Westinghouse ile yaptığı anlaşmaya fazlaca güvenmiştir.
Tarih, gerçekten de denildiği gibi, zafer kazananlar tarafından yazılmış olmalı. Ancak efsaneler altında yatan gerçekler, bilim dünyasının sararmış sayfaları arasından onları arayan meraklı insanlara göz kırpmaya devam ediyor.

Kaynaklar
(*) http://www.antrak.org.tr/gazete/062004/yazi02.html adresinde yayımladığım yazım esas alınarak yeniden kaleme alınmıştır.
http://tr.wikipedia.org/wiki/Nikola_Tesla
http://www.leyada.jlm.k12.il/proj/edsntsla/hist5.htm
http://www.crimelibrary.com/notorious_murders/not_guilty/chair/4.html?sect=14
http://bhs.broo.k12.wv.us/homepage/staff/lmester/lmtc.htm
http://bhs.broo.k12.wv.us/homepage/staff/lmester/coildope.htm
http://www.thelivingweb.net/tesla.html
http://home.earthlink.net/~drestinblack/invntion.htm
https://www.bbvaopenmind.com/en/tesla-vs-edison-a-mythical-rivalry/

Ya Barış Ya HİÇ!

Sınır komşularımız kolayca bizi hatta tüm dünyayı içine çekebilecek tehlikeli bir savaşı başlattı. İnsan "ya nasıl bir zamana denk geld...