28 Ağustos 2014 Perşembe

Aklınızın Zincirlerini Kırmak Kolay mı?


Belki de yüzbinlerce yıldan beri insanlık dünya üzerinde hayatta kalmaya çabalıyor. Bunu zorlaştıran pek çok faktör var. Doğal çevre bunlardan en önemlisi. İnsan, doğuştan hazır gelen pek çok doğal korumadan yoksun. Örneğin, onu aşırı sıcak ya da soğuktan koruyacak bir donanımı yok. Oysa doğal seçilim bu tür bir koruması olmayan türün ortadan kalkması gerektiğini ortaya koyuyor. İnsan bu anlamda sadece ekvator çevresinde yaşamını sürdürme şansına sahip olabilir. Eğer çevresel şartlara fiziksel olarak uyum sağlayamazsanız ölürsünüz. Elbiseleriniz olmadan kış şartlarında -10 derecede açık havada yaşadığınızı düşünün. Türünüzde bir şekilde bu uyumu gösterebilen fertler yaşar. İnsan sorunu eksik donanımlarını bir şekilde tamamlayarak çözmüş. Yani çevreye uyum sağlayıp hayatta kalmış. 

11 Ağustos 2014 Pazartesi

Alternatif Gelecekler Oluşabilir mi?


Zamanda geçmişe gitmeyi başarsanız bir şeyleri değiştirir miydiniz? Mesela Hitler'i yok etme şansınız olsaydı daha çocuk yaştayken onu bulup, pek çok masum insanın ölmesini önleyebilir miydiniz? Ya da mesela, Mustafa Kemal Atatürk'ü hastalanmadan önce günümüze getirip, tedavisini yapıp, yeniden kendi zamanına götürseniz günümüzde neler değişirdi? Yoksa hiç bir şey değişmez miydi?

Zaman, söylenildiğine göre big bang ile ortaya çıkmış. Enerjinin maddeye dönüşüp, belki de şimdi anlayamadığımız bir şekilde evrenin ışıktan çok daha hızlı, bir anda günümüzdekine yakın büyüklüğe erişmiş olması ve ardından zamanın başlamış olması mümkün mü? Yani zaman, evrenin genişleyip belli bir boyuta gelmesinden sonra başladıysa, ışık hızı gibi fiziksel bir sınırla karşılaşmamış olması mümkün müdür? Düşünsenize, zaman yoksa, hızı nasıl ölçebilirsiniz ki? Ancak hareket zamanı başlatıyorsa nasıl oldu da evren ışık hızından da büyük bir hızla genişleyebildi? Doğrusunu isterseniz; ömrü taş çatlasa 70-80 yıl olan bizlerin bunu anlaması oldukça zor. Çünkü zamanın başlangıcından bu yana 13,5 - 14 milyar yıl geçmiş. Bu durumda tüm insanlık tarihi (diyelim 1 milyon yıllık tarihi) evrenin yaşı ile karşılaştırıldığında göz açıp kapayana kadar geçen süredir (Bulunabilen en eski insansı canlı olan Lucy 3,5 milyon yıl önce yaşamıştır). Biraz uzun yaşayabilseydik, hani şöyle bir kaç milyon yıl bu gibi, konulara bakış açımız daha farklı olurdu sanırım.

"Zamanda geri dönebilseydik" meselesine yeniden bakalım. Kimi fizikçiler böyle bir şeyin sözkonusu olmadığını ileri sürüyorlar. Kimi fizikçilerse aslında ulaşılmaz kabul edebileceğimiz mesafelerde olan gezegenlere solucan delikleri sayesinde ulaşılmasının mümkün olabileceğini öne sürüyorlar.

Ben fizikçi değilim. Bu konuları da pek bilmem, ancak bilim kurgu yazarları zamanda yolculuk konusunda oldukça cömert olabiliyorlar. İleri, geri, yine geri. Back to the Future filmindeki gibi. Ya da Stephen King'in başarılı bilim Kurgu romanı "22/11/63"ün konusu gibi bir tavşan deliğinden geçmişe gidip, dönsek. Döndüğümüz zamanımız gerçekten bizim daha önce geçmişe gittiğimizde arkamızda bıraktığımız zaman olur mu?

Peki gerçekten geçmişe dönüp, bir şeyleri değiştirsek, geri geldiğimizde gerçekten kendi zamanımızda her şey etkilenmiş olur mu? Yoksa kendi zamanımıza hiç birşey değişmez, ancak biz kendi zamanımız diye alternatif bir zaman çizgisine mi döneriz? Yani değiştirdiğimiz olaylar nedeniyle ya da sadece geçmişe gidip dönmemiz nedeniyle tamamen oluşan farklı ve alternatif bir geleceğe dönebilir miyiz? Bir de bir solucan deliğinden geçebilmemiz için maddeden enerjiye ve yeniden maddeye döndük diyelim. Üstelik tüm bu karmaşık değişime rağmen her şeyimiz yerli yerine geldi. Biz, biz mi oluruz? Bizim zamanda yolculuk sonucunda oluşmuş yeni bir kopyamız mı (En azından tıpkı kopyamız oluşacağını umalım)?

14 milyar yıl önce ortaya çıkmış zaman ve evrende, göreli olarak gerçekten toz zerreciği kadar bir güneş sisteminde yine göreli olarak bir kuark kadar küçük sayılabilecek ve üzerinde canlılar yaşayan bir dünya üzerinde, saman alevi gibi var olup, hemencecik ortadan kaybolan bizlerin böylesi düşünceler üretebilmemiz bile yeterince şaşırtıcı sanıyorum.

Ancak düşündükçe ve sorguladıkça gerçeğe yaklaşabiliriz. Belki de ulaşabiliriz bile.

Sağlıcakla kalın.

Evde En Basit Şekilde Şarap Nasıl Yapılır? (Resimli)

Merhaba.

Gurme bir arkadaşım var. Yaklaşık 4-5 senedir kendi tüketimi için şarap yapıyor. İlk yaptığı şarap, pek kolay içilemez olsa da, son yıllarda gerçekten lezzetli şaraplar üretiyor. Kendisine bu işi nasıl becerdiğini sordum ve ben de evde kendi şarabımı yapmayı geçtiğimiz yıl becerdim. Doğrusunu isterseniz ilk deneme için oldukça başarılıydı. Gurme arkadaşım, "yemeğe bile koymam senin yaptığın şarabı ama ilk deneme için güzel olmuş" dedi. Ben de bu sene de şansımı yeniden denemeye karar verdim.

Hemen belirteyim, çeşitli kaynaklarda evde nasıl şarap yapabileceğinizi anlatan yazılar bulabilirsiniz ama doğrusunu isterseniz o kadar çok ince detaya ve tekniğe giriyorlar ki, anlaması ve yapması zorlaşıyor. Biraz örnek vereyim.

1- Özel ölçüm cihazları,
2- Oluşan karbondioksiti atmak için özel düzenekler,
3- Özel depolama çözümleri,
4- Fermantasyon başlatıcılar,
5- Fermantasyon durdurucular,
6- Alkol seviyesi ölçerler,
7- Kükürt ekleme ile koruma yöntemleri,
8- Özel saklama yöntemleri,
9- Özel sıkma presleri ve yöntemleri,

bu liste daha da derin internet araştırmaları yaparsanız uzatılabilir. Ancak bu hali ile bile son derece kafa karıştırıcı. Tamam, şarap yapımı bir yerde bilim ve sanatın birlikte yürütüldüğü işlemler bütünü olarak tanımlanabilir. Ama abartmaya gerek yok, şunun şurasında evde kendi tüketimimiz için sofra şarabı yapacağız, bu roket bilimi gibi zor olmamalı.

Şarap, sanırım insanlık için oldukça eski bir içecek. Üzümleri saklamanın kolay bir yöntemini ararken şans eseri bulunmuş olabilir, zira sirke de benzer şekilde elde ediliyor. Dolayısıyla işlem aslında kendi kendine olmuş ve şans eseri ortaya çıkmış olabilir.

Şarap Oluşumu Hakkında Kısa Bilgi

Üzüm, yaşamak ve üremek için onun içindeki şekeri yiyerek, artık olarak bir miktar alkol üreten bakterilerin sayesinde şaraba dönüşür. Dolayısıyla, oluşan etil alkolün, bakterilerin sindirimleri sonucunda ortaya çıkması tuhaf bir gerçektir :) Bu arada üzümün tadı ve kokusu alkol ile burulsa da içimi hoş ve içilen miktar abartılmazsa yararlı bile diyebileceğimiz bir sıvı ortaya çıkar.

Şarabın Yapımı

Binlerce yıllık şarap üretimi birikimimiz, şarabın üzümünün yağışın az olduğu dönemlerde daha kaliteli sonuçlar alınmasına yaradığını göstermiştir. Dolayısıyla bu bilgi aklınızda olsun. Ancak hemen belirteyim, ben sadece sıradan sofra şarabı peşinde olduğum için, üzümü manavdan, süpermarketten, pazardan, yani bulduğum her yerden aldım. Fazla seçici olmadım anlayacağınız. Kimi arkadaşlarım hasat zamanı daha çok şarap üretimi için yetiştirilmiş üzümleri üreticisinden direkt olarak alıyor. Doğal olarak daha güzel bir şarap çıkıyor ortaya. Aklınızda bulunsun.


1-
Eğer 5 litre civarı şarap elde etmek istiyorsanız 8-10 kilo üzüm almanız gerekir.
Ben kırmızı üzüm kullanıyorum. Bu arada şaraba koyu kırmızı-bordo rengini üzümün kabuğu veriyor. Dolayısıyla ne kadar koyu renkli üzüm bulabilirseniz o kadar güzel ve koyu renkli şarap elde edebilirsiniz. Sıkarken dikkat ederseniz kırmızı üzümün içinin kırmızı olmadığını görürsünüz.

2- Üzümleri yıkamayın! Aldığınız gibi kullanın. Sadece içerisindeki çürükleri ve yabancı maddeleri ayırın. Üzerlerindeki bakterileri fermantasyonu başlatmak için kullanacağız, yıkamanız onları uzaklaştıracaktır. Dolayısıyla ekmek mayası falan eklemeye gerek yok. Saplarını ve çöplerini de ayıklamanıza gerek yok. Elde ettiğiniz şıranın içerisine 10 litreye bir çay bardağı kadar şeker ekleyebilirsiniz. Ancak üzümleriniz az sulu ve çok tatlıysa gerek yok. Sadece yemeklik üzümler yeterince tatlı değilse bu eklemeyi yapın.

--------------------------------------------
İsteğe kalmış kısım:


Bu işi usulünce yapmanız için bir hidrometreye ve içinde ölçüm yapmak için bir ölçü kabına ihtiyacınız olacak. Medikal malzeme satan yerlerde bulabilirsiniz. Yoğunluk değeri 1,095 = Litre/Şeker oranı 248 = Alkol Yüzdesi 12,3 (bütün değerler birbirinin karşılığı) değerini gördünüz mü? Tamamdır.
--------------------------------------------

3- Ben az yaptığım için elimle sıkıyordum üzümleri. Biraz zahmetli ve uzun sürüyordu. Ayrıca ikinci bir sıkıştırma gerektirmesin diye üzümleri neredeyse tek tek sıkıp sularının iyice çıkmasını sağlıyorum. Dikkat üzümleri sıkarken bir alet kullanırsanız çekirdeklerinin kırılıp, ezilmemesine dikkat edin. Şarabın tadını bozarlar. Kırılmazlarsa şıranın içerinde kalmalarının sakıncası yok.

Elle sıkmak zor gelebilir. Bu durumda döküm altı olan bir orta boy çelik tencere ile üzümleri plastik bir leğenin içinde ezebilirsiniz.

Bir kaç yıldır üzümleri aldığım yerde patlatan bir alet var. Artık bu sayede işler çok daha kolay oluyor.

Şarap sıkma işi makine ile daha kolay yapılıyormuş! İşte, nasıl yapıldığını aşağıdaki videoda izleyebilirsiniz.


4- Sıkılmış üzümleri ve saplarını, çekirdeklerini, çıkan suyu (şıra) yani elinizde ne varsa hepsini bir şişeye ya da turşu kabına doldurun. Ben 10 litrelik su pet şişelerini, ya da 20 litrelik turşu pet şişelerini (bu tür öteberi satan mahalledeki dükkandan aldım) kullanıyorum (Nedenini az sonra okuyacaksınız).


5- Şişenizi ağzına kadar tıkabasa doldurmayın. Fermantasyon sırasında posa ve çerçöp kısmı yukarı doğru çıkacağından taşar. 7 - 15 santimlik bir boşluk bırakmanız iyi olur. Çok şarap yapacaksanız 20 litrelik kalın su petlerini kullanabilirsiniz ama ağızları vidasız olduğundan gaz çıkışını kontrol etmek zor olur.


6- Şişenizi karanlık ve ne çok serin, ne de çok sıcak bir yere koyun. Eğer bir deponuz varsa olur. Yoksa tuvalet bu iş için uygun bir mekan.


Hava kilidi ile çıkan gazı sorunsuzca dışarı atabilirsiniz. 

7- Fermantasyon genellikle 1 ya da ikinci güne kadar başlar. Şişenin genleşmesinden ve gerginliğinden bunu anlayabilirsiniz. Şişede oluşan karbondioksit nedeniyle dışa doğru bir basınçtan oluşan bu durum normaldir. O gazın dışarı çıkması, buna karşın içeri ortamın havasının şişenin içine girmemesi gerek (Yoksa şarap bozulabilir). Pet şişenin ağzındaki kapağı dikkatlice aralayıp (tam açmayın) gazın yavaş yavaş sızmasını sağlayacak şekilde bıraktığınızda, sorun kalmaz. Kokladığınızda ekşi bir koku alacaksınız (Ekşi ekmek mayası da benzer yöntemle elde edilir). Gün geçtikçe dikkat ederseniz, bu kokuya belirgin bir şekilde alkol kokusu da eklenecek. Kapak yerine alternatif olarak şişenin ağzına bir ameliyat eldiveni takabilirsiniz. Şişen eldiven, kenarlarından fazla basınçlı gazı atar (iyi ayarlayamazsanız eldiven gaz atacağına füzeye dönüşerek fırlayabiliyor!). Görüntüsü de değişik olur ;) Daha da düzgün olsun isterseniz bir hava kilidi alın (12-15 TL) şişenin ağzına onu takıp, içine de biraz su koydunuz mu, şişenin içerisindeki pozitif basınç nedeniyle karbondiyoksit dışarı çıkar ama içeri hava girmez.

Basit Hava Filtresi nasıl yapılır?


8- Dört gün kabukla bekletmek rengi ve kokuyu almak için yeterli oluyor, fazla beklerse tadında bozulma olabiliyor. Bu biraz üzüme de bağlı aslında) alt kısımda koyu renkli bir sıvı birikimi net bir şekilde görülebilecek duruma gelir. Ayrıca en altta beyaz bir tortu da oluşmuş olmalı. Bu tortu genellikle şekeri yiyip, alkol oluşturan bakterilerin kendi atıklarından (alkol) dolayı hafif uykuya geçmeleri nedeniyle ortaya çıkar.



9- 4 gün geçince elimizdeki yarı mamülü içerisindeki çerçöp, sap ve posalardan arındırmamız gerekiyor. 10 litrelik pet su şişelerinden kullandığınızda başta içine bu malzemeleri doldurmak zor da olsa, ağzın darlığından dolayı, bir huni yardımıyla bir diğer pet şişenin içerisine önce sıvı kısmını alsanız, daha sonra da şişeyi diğerinin üzerine yerleştirip birkaç saat süzülmesini bekleseniz hemen hemen tüm posayı sıvı kısımdan ayırırsınız. Daha önce güzelce tek tek sıktığımız için yeniden preslemeye gerek yok. Geniş ağızlı bir turşu kabı kullanıyorsanız cibreyi (katı kısımlar ve sıvı) üzerine bir tülbent açtığınız leğene boşaltıp, daha sonra tülbente sıkıştırdığınız malzemeyi güzelce sıkabilirsiniz. Dolayısıyla bu yöntemle kaybınız daha az olabilir. 22 kilo üzüm tülbentte sıkılınca 3 kilo kadar posa kalıyor (üzümler, sapları ve çekirdekleri). Bu malzeme 19 litrelik su damacanasını dolduruyor. Geriye damacananın ağzını kapatıp tıpaya bir hava filtresi takmak kalıyor.




10- Süzülmüş yarı mamul kokusu artık daha çok şaraba benzer. Tadına bakın. Fermantasyon bitmediği için biraz buruk, biraz da şekerli bir sıvı olmalı (üzümüne göre değişebiliyor). Yeniden ağzını kapatıp fermantasyonun sürmesini ve gazın çıkmasını sağlamanız gerekecek.


11- Gaz çıkışı tamamen bittiğinde (1-2 ay sürebilir) Bir başka şişeye bir hortum yardımıyla üst kısımdan aktararak altta biriken beyaz kesimden kurtulun. Bu tortu kısmı şaraba karıştırmadan şarabı üzerinden dikkatlice almanız gerekiyor. Gaz çıkışının bitip bitmediğini gazın çıkışının durmasından anlayabilirsiniz ;) Ayırdığınız şarabı bir süre daha dinlendirdiğinizde yeniden beyaz tortu oluşabilir ondan da aynı şekilde sıvıyı başka bir şişeye aktararak kurtulabilirsiniz. Bu şarabınızın berraklaşmasını sağlar. Burada şişeden şişeye aktararak berraklaştırdığınız şarabın bozulmasını önlemek için şişenin üzerinde fazla hava kalmamasına dikkat etmeniz gerekir. İşiniz bittiğinde ayrı şarap şişelerine aktarıp ağızlarını kapatarak şarabınızı saklayabilirsiniz. Bunun için içi güzelce yıkanıp, temizlenmiş bir litrelik vidalı kapaklı şarap şişelerini kullanabilirsiniz.

Dinlendirme:

Şarap dinlendikçe güzelleşir. Serin bir ortamda şarabınızı pet su damacanaları içerisinde dinlendirebilirsiniz. Daha iyisi cam, metal hatta olursa meşe fıçıdır. Dinlenen şarap kesinlikle ışık görmemeli. Eğer meşe fıçı dışında bir yerde duruyorsa ağacın tadını da şarabınıza katmak isteyebilirsiniz. Bunun için ham meşe kıymıklarını fırında kuruttuktan sonra kullanmak bir yöntem olabilir. Hazır kesilmiş meşe fıçı küpleri ya da kıymıkları da satılıyor ama fıçı tadını taklit edebilmek için çok fazla kullanmanız lazım!

Fırınlanmaya hazır Meşe Kıymıkları.

Şaraba atılacak meşe kıymıklarını ne kadar fırında tutmak lazım?

Ham meşe kıymıklarını 230 derece fırında 45 dakika kadar tutabilirsiniz. Zaten, mutfak buram buram meşe kokmaya başlayınca olduğunu anlarsınız. Ben soğumalarını beklemeden damacanalara meşeleri ekledim. Ne kadar koyabiliriz sorusuna ise ne kadar çok koyabilirseniz o kadar iyi olur diye cevap verebilirim. Fıçı yüzeyine ne kadar iyi karşılık gelirse o kadar iyi olabilir. Kıymıkları atmazsanız bir sonraki sene yeniden kullanabilirsiniz.


Benim denememde son derece iyi bir meşe tadı şaraba eklendi. Dolayısıyla bu adımın çok hoşunuza gidebileceğini düşünüyorum.

Fırından yeni çıkmış meşe kıymıkları buram buram kokuyorlar.

Şişelenmiş Şarap
Piyasada şişe, mantar, şişeye mantar takma aleti, ısı ile daralan şişe kapşonu satılıyor. Şişeleri eskiden tükettiğiniz ürünlerden ya da çevrenizden temin etmeniz de mümkün..

Eski şarap şişesi etiketlerini şişeleri bir kaç saat suda bekleterek çıkartabilirsiniz.

Yukarıda sayılan malzemeleri temin edip şarabınızı şişeleyebilirsiniz. Şişe mantarı takma makinesi şart mantarı başka türlü şişenin ağzına geçirmek pek mümkün değil. En pahalı yatırım bu alete oluyor ne yazık ki.

Şarap etiketi de bilgisayarda yazı programında hazırlanabiliyor. Ortaya oldukça hoş görünen bir şişelenmiş şarap çıkabiliyor. Arkadaşlarıma şaraptan tattırıp yüzlerindeki inanmaz ifadeyi görmeyi seviyorum. :)



Afiyet olsun. Fazla içmeyin. Günde bir kadeh şarap güzeldir. Fazlası zarar!


Yukarıdaki görselde yer alan alkole karşı uyaran etiketin meali şu olmasın sakın! 18 kadehten fazla içerseniz, arabanızı kaybedebilir dahası hamile bile kalabilirsiniz!

--------------------------------
Okumak İçin Güzel Bir Gün!


Mutluluk Saçan Işık: 
Çoğu Bilim Kurgu, Bazıları Sadece Kurgu Hikayeler isimli kitabımı okumaya ne dersiniz?
Çok sürükleyici ve elinizden bırakamayacağınız bir öykü kitabı.
Sadece Google Kitaplar'da satılıyor.



-------------------------------

22 Temmuz 2014 Salı

Facebook Edgerank Nedir?


Edgerank Nedir?
Edgerank, haber kaynağınızda nelerin gösterileceğine belirlemek üzere Facebook tarafından geliştirilmiş bir algoritmadır.

Edgerank=Yakınlık+Ağırlık+Zaman

olarak basitçe formüle edilebilir.

Yakınlık: İçeriği görüntüleyen ve onu oluşturan kullanıcı arasındaki yakınlıktır.
Ağırlık: İçeriklerin durum, beğeni, yorum, etiket ve benzeri etkileşimlerinin etkisidir.
Zaman: İçeriğin paylaşıldığı andan uzaklaştıkçe içeriğin önemi azalır.

Facebook haber kaynağınızı oluştururken kendi oluşturduğu algoritmaya göre size hangi arkadaşınızın paylaştığı içeriği göstereceğini belirleyip gösterir.

İyi Tarafları:
Böylece durmadan akan ve sizi pek de ilggilendirmeyen pek çok içeriği görmezsiniz.
İlgi alanlarınızda olan arkadaşlarınızın içeriklerini daha fazla görürsünüz.
Başkalarının ilgisini çekmiş ve etkileşime geçilmiş içerikler daha fazla görünür. Böylece daha ilginç gönderileri görürsünüz.

Kötü Tarafları:
Pek çok eski arkadaşınızın belki de sizi ilgilendirecek ancak başkaları tarafından beğenilip, yorumlanmamış yani etkileşime geçilmemiş içerikleri gözünüzden kaçar.
Yanlış bir zamanlama ile gönderilmiş içerikler gözünüzden kaçar.
Sevdiğiniz ama pek fazla içerik göndermeyen arkadaşlarınızın arada sırada yolladıkları size gösterilmeyebilir.

Ne yapmalı?

Okur olarak: 
Arkadaşlarınızı gönderilerini kaçırmak istemezseniz onları yakın arkadaşlarınız olarak işaretleyebilirsiniz.


Haber Kaynağınızda görmek istediğiniz arkadaşlarınızın gönderdiği içerikleri beğenip, yorum yazabilirsiniz.
Arkadaşlarınızın yolladığı konu ile ilgili #hashtag ekleyebilirsiniz.

İçerik Üreten Olarak:
Gönderilerinizde Resim kullanın. Twitter, Pinterest, Flickr, gibi diğer sosyal ağlardan bağlantılı olarak otomatik gönderdiğiniz içerikler yerine direkt olarak içeriği Facebook'a gönderin.
Kaliteli ve ilgi çekicek içerikler gönderin.
Başkalarının ilgi çeken içeriklerini yeniden paylaşmak bir çözüm olabilir. Ancak özgün içerik paylaşmak daha değerlidir.
Paylaşım ayarlarınızı gönderilerinizi herkes görmesin diye sadece arkadaşlar olarak belirlediyseniz böyle gönderilerin geniş kitleler tarafından görülebilmesi için sadece o gönderiyi "Herkese Açık" olarak işaretleyebilirsiniz.
Daha çok arkadaşınızın ilgi gösterdiği içerikleriniz normalde içeriğinizi kendi haber kaynaklarında görmeyen arkadaşlarınız tarafından da görünür. Dolayısıyla en çok etkileşim alan içerik daha görünür olacaktır.

Neden Böyle Bir Edgerank sistemi var?
İçerikler sıralanmadığı durumda haber kaynağınız pek çok içerikle dolar. Özellikle arkadaş sayınız 500 üzerindeyse durmadan gönderiler sayfanızdan akıp durur. Buna güzel bir örnek Twitter akışınızdır. Twitter gibi bir ortamda 500 üzeri takip ettiğiniz hesap varsa her dakika 10-30 arası yeni içerik eklenecektir. Böyle bir akışı takip etmek pek mümkün değildir. Benzerinin Facebook'da olmaması için böyle bir algoritma geliştirilmiştir. Zaman zaman bu algoritmada değişiklikler ve ayarlamalar da yapılmaktadır.

Son olarak http://edgerankchecker.com/ gibi araçları kullanarak sayfanızın değerlendirmesini de yapabileceğinizi belirteyim.

İyi günler dilerim.

23 Haziran 2014 Pazartesi

Ankara'nın Nostalji Tramvayı (Troleybüs)


Yıl 2014, bu sene metro Ankara'da daha fazla yere kolayca ulaşmamızı sağladı. Umarım yakın gelecekte daha da çok yere kolayca, trafiğe takılmadan ve gece, gündüz demeden ulaşabiliriz.

Ulaşım, giderek büyüyen ve genişleyen bir şehir olan Ankara'nın önemli bir konusu. 

Ulaşım işine hem analitik olarak hem de duygusal açıdan insan boyutunu gözardı etmeden yaklaşmak lazım. Sadece şehir içine değil şehirlerarası ulaşım da kolaylaşmalı ve bana sorarsanız tren yolları ile halledilmeli. 

Örneğin neden Ankara'dan trene binip Antalya'ya 3 saatte ulasıp denize girdikten sonra geri dönmek mümkün olmasın? Ya da İzmir'e boyoz yemek için gitmek, neden güzel bir pazar günü keyfi olmasın?

Yeniden dönelim yaşadığım şehir Ankara'ya.

Düşünüyorum da, sadece kazılıp, kazılıp kapatılan sokaklar, bir defalığına kazılsa. Kazılan bu sokakların altından ulaşım, pis-temiz su, gaz, telekom, elektrik vs. altyapıları halledilse kötü mü olurdu? 

Sizce, Ankara tekrar, tekrar kazılıp kapatılmaktan şaşkına dönmüş sokakların masrafını karşılayacak hovardalıkta bir şehir mi?

Ulaşım konusunda alternatiflerin artırılması ve korunması da hep göz ardı edilmiştir. Üstten giden hafif raylı tramvay çözümleri ne hikmetse hiç girmemiştir bu seçenekler arasına. Onlarca yıl inşaası süren gerektiği zamanda bitirilemeyen metrolar da ulaşıma sekte vuran unsurlardandır.

Büyük şehirin sorunlar da büyük oluyor. O nedenle sorunları büyümeden halledebilsek daha iyi olur. Şehrin büyüme paterni sır değildir sanırım. Buna göre yollar ve ulaşım altyapısı bir arada gerçekleştirilse belki ilk yatırım için büyük bir ödeme gerekebilir. Ancak daha sonra gerçekleşecek olan tasarruf göz önünde tutulursa "bir kere yap, tam yap" düşüncesinin mantığı ortaya çıkar.

Yeni iyidir, güzeldir ama eskisi de bir şehrin ruhunu ve albenisini yansıtır. Hiç tanımadığınız bir şehre gittiğinizde o şehrin geçmişine ait ipuçları görmek hangimize güzel gelmez ki? Şehrin geçmişinden bu yana ayakta kalmış yapılar turistik açıdan albeniyi artıran unsurlardandır. Şehrin geçmişinde kullanılmış taşıt araçları da böyledir. İstanbul Beyoğlu'nda yıllar sonra yeniden döşenen raylar üzerinde yeniden yolcu taşımaya başlayan nostaljik tramvayın şehrin değerine önemli katkısı vardır. 

Ankara'da 1940'lı yıllarda hizmete girip neredeyse 40 yıl boyunca kullanılmış Troleybüslerimiz ne yazık ki kaybedilmiş şehir sembollerimizdendir. 

Troleybüs elektrikle çalışan bir tür otobüstür. Elektriği, tepesinde bulunan iki anten gibi boru sayesinde yukarıya döşenmiş özel elektrik hattından alır. Türkiye'de ilk troleybüs Ankara'ya gelmiştir. Öyle sayıları da çok değildir. Ankara'da toplam 33 troleybüs sefere çıkabilmiştir. Elektrik alan boruları nedeniyle halk arasında "boynuzlu" lakabıyla anılan bu araçlar, ara sıra yerinden çıkan boynuzlar nedeniyle zaman kaybına yol açsa da keyifli bir seyahat vasıtasıdır. 

Görsel eba.gov.tr sitesinden alınmıştır.

Bahçelievlerin 7. caddesinin sonunda (Milli Kütüphane tarafı) Eser sitesi karşısında büyükçe bir yarım daire şeklinde cep bulunur. Bu cep troleybüslerin gelip 360 derecelik bir tur atabilmeleri için yapılmıştır (yukarıdaki troleybüs bahsettiğim cebin içerisinde görülüyor). Yine bu troleybüslerin gelip, bu cepte durmaları ve son durakları olması nedeniyle buraya "sondurak" denilmiştir. 

Çocukluğuma ilişkin en zevkli seyahatlerin "troleybüsler" ile yaptıklarım olduğunu söyleyebilirim. Şimdi olsa aynı keyifle bu araçlarda etrafı dolaşacağımı söyleyebilirim. Hele ki Ankara'nın gezilebilecek yerlerini bu vasıta ile gösteren bir şehir turu olsa, hiç boş kalacağını sanmam.

Şimdilerde, böyle bir eski püskü ama elden geçirilmiş trolleybüs şehrin görülecek yerlerinden geçen bir güzergahda çalışsa kötü mü olurdu? 

Tarihini yeni nesillere, uzaktan gelen ziyaretçilere anlatan böylesi bir araç, sizce de şehrin değerini artırmaz mıydı?

Duyar gibi oluyorum, "tüm sorunlar çözüldü sıra troleybüs denilen zombilerin hayata döndürülmesi mi kaldı?" diyenleri. "Tüm sorunlar da çözülsün, Troleybüsler de eski güzel anıların canlı tanıkları olarak, bir hatta çalışsın dursun, güzel olur" diyorum ;)

15 Haziran 2014 Pazar

Körler Ülkesinde Tek Gözlü Kral Olur(*)


Eğitim sistemimiz pek de iyi sayılmaz. Yıllarca üniversite için o kurs senin, bu benim dolaşıp duruyoruz. Okuldaki eğitim yeterli olmuyor, üstüne fazladan destek alıyoruz. Yüksek Öğretime Geçiş Sınavına (YGS) giren öğrencilerden 3 te 1'i ya da daha fazlası matematikten 0 (SIFIR) alıyor.

10 Haziran 2014 Salı

INGBANK Müşterini Yakından Tanı


Az önce bir ileti kutuma bir reklam düştü. Sevdiğim bankam INGBANK yollamış.

"Sayın,
BURÇAK ÇUBUKÇU
18 Haziran’a kadar İnternet veya Cep Şube’ye giriş yapın, EsteeLauder.com.tr'den
150 TL ve üzeri alışverişlerinizde 214 TL değerindeki Estee Lauder'in en iyilerinden oluşan bakım ve makyaj hediye setini kazanın!
İnternet ve Cep Şube’ye kart bilgilerinizle ya da şifrenizi 0850 222 0 600 Telefon Bankacılığı'ndan alarak T.C. Kimlik Numaranızla giriş yapabilirsiniz."
diyor.

Tamam genellikle kadınların kullandığı üniseks bir isme sahip olabilirim de, CRM yazılımınızda cinsiyetim yazmıyor mu?

Yoksa yolladığınız iletilerde cinsiyet gözetmiyor musunuz?

Lütfen böyle şeylere dikkat edin. Bana komik geliyor ancak rahatsız ettiğiniz bir kesim olabilir! Erkek adam ne yapsın makyaj malzemesini? Elektronik öteberi, kamp malzemesi, balık oltası falan ilgi çekebilir de o kremler, kalemler erkekler için genellikle bir değeri olmayan metalar canımın içi.

Yoksa sübliminal mesaj mı veriyorsunuz? :)

İşte böyle.

4 Haziran 2014 Çarşamba

Instagram'ın Yeni Ayar Verme Seçenekleri



Instagram yeni güncellemesi ile (04.06.2014) daha çok görüntü ayarlama seçeneklerine kavuştu.

Instagram popüler bir fotoğraf paylaşma sosyal medya hizmeti. Uzun zamandır çekilen sıradan fotoğrafları standart filtrelerden geçirerek nispeten güzel görünümler elde edip arkadaşlardan beğeni almak üzerine kurulu olarak hizmet veriyor.

Bu gün gelen yeni sürümle hem ios hem Android cihazlarda daha fazla değişiklik yapmaya imkan veren bir hal aldı Instagram.



Renk doygunluğu, sıcaklığı, keskinliği, parlaklığı, bulanıklığı gibi pek çok ayar tek tek yapılabiliyor.

Dileyenler için eski filtreler de yerinde duruyor. Dilerseniz hiç uğraşmadan filtre seçip geçmek hala mümkün.

Bütün bu detaylı yenilikler Instagram gönderilerinin yapılma hızını biraz yavaşlatacak. Kullanıcılar için iyi mi olur kötü mü yakında anlarız.

Hadi hemen bir iki çay, kahve fincanı çekip deneyin yeni değişiklikleri ;)

Google Play linki

23 Mayıs 2014 Cuma

Sezgi ve Sanrı


Bir çıkarım sizi gerçeğe ulaştırıyorsa ona sezgi, gerçek dışında herhangi bir yere ulaştırıyorsa ona sanrı denilebilir.

Aslında son sözü önceden söyledikten sonra bahsedecek bir şey kalmamış olması lazım ama yine de konuyu açayım.

21 Mayıs 2014 Çarşamba

Sürüdeki Kara Birey


"Ne gördüğüm hakikati gizlemekten hoşlanırım, ne de bunu açıkça ifade etmekten korkarım. Aydınlık ve karanlık arasındaki, bilim ve cehalet arasındaki savaşa her yerde katıldım. Bundan dolayı her yerde zorlukla karşılaştım ve cehaletin babaları olan resmi akademisyenlerin yanı sıra kalın kafalı çoğunluğun öfkesine hedef olarak yaşadım."
Giordano Bruno


21. yüzyılda yaşıyor olmak, insanlık tarihi ile karşılaştırıldığında kısa yaşam süremiz için, çok uzun bir sürecin ileri bir noktası olarak görünebilir. Oysa evrenin saati için bir "tik" bile değildir.

Bakteri popülasyonlarından beri, birlikte olmak ve bunun getirdiği güç ile türünü sürdürmek ve gelecek nesilleri garantilemek mümkün olmuştur.

Sanırım sorun, bilgiyi depolamak ve yeniden kullanmak ile başlamış olmalı. Canlı toplulukları son derece sınırlı bir şekilde bilgiyi nesilden nesile aktarabilmişlerse de bunu insan kadar iyi yapabilen bir başka tür günümüze kadar ulaşamamıştır.

Konuşma, birinci önemli aktarma aracıyken, yazının bulunması uygarlığın gelişmesine neden olmuş olabilir. Böylece deneyimler kaybedilmeyen, gelecek nesle çok daha kolay aktarılan kavramlar haline gelmişlerdir. Tuğla üzerine tuğla eklenerek insanlık mabedi inşası yapılabilmiştir. Dönüp geçmişe baktığımızda, duvarın inşasında önemli bir ilerleme kaydettiğimizi söylemek zordur. İnsanlık tarihi savaşlar, acılar ve insanların birbirlerine yaptıkları kötülükler ile doludur. Günümüzde durumun değiştiğini ileri sürmek zordur. İşin komik yanı biz eskisine göre uygar olduğumuzu iddia edebiliyoruz. Tamam, belki toplumdaki aykırı sesleri artık yakarak yok etmiyoruz (yoksa ediyor muyuz?) ama yakın zamanlarda şiddet görerek, bir patlama ile parçalarına ayrılan, düşünceleri nedeniyle hayattan koparılan aydınlar ile dolu bir yakın geçmiş neyin nesidir?

Bir topluluğa ait olup, birlikte hareket etmek kolaydır. Hayatınızı başkalarının koyduğu kesin kurallar içerisinde yaşamak, ne yapacağınızı, nasıl yapacağınızı size söylendiği şekilde yerine getirmek hem sizi, hem de dahil olduğunuz grubu hayatta tutar. Ancak böyle topluluklar nitelikleri gereği var olan tutuculukları yüzünden aykırı sesleri tehdit olarak değerlendirmişlerdir. Aslında aykırı sesler gerçekten "sürü" için tehlikelidir. Düzeni bozup, birlikte hareket etmeyi tehlikeye sokabilir.

Topluluk zaman içinde kolayca yozlaşabilir. Ahlaksızlık, kötülük, yalan, şiddet, zulüm genel geçer kurallar haline gelebilir. Geniş kitleler, giderek sıkılaşan boyunduruklarına rağmen, mevcut durumu bozmanın getireceği kaçınılmaz yok oluşun korkusu ile düzeni ayakta tutar. Ancak, belki de kurtuluş, gerçekleri görmek ve sevgi ile mümkündür.

Ortaçağ baskıcı düzeni aydınlanma ve bireylerin bir nebze kendilerini yeniden şekillendirmeleriyle yıkılabilmiştir.

Farklı düşünebilmek ve dikte edilenlerin dışında gerçeklerin farkına varmak, kendini gerçekleştirmenin belki de ilk adımıdır.

Birey olmak, insanı sonunda yalnız kalmak gibi istenmeyen bir duruma düşürse de, aslında insanlık için ilerlemenin anahtarıdır. Bunun için de kaçınılmaz gereklilik, sorgulamak ve düşünebilmektir.

Sonu dünyada ateş ile yüzleşmek bile olsa, gerçeğin peşinden koşmuş BİREYlerin sıcak (!) anısına saygıyla.

14 Mayıs 2014 Çarşamba

Soma


Soma adını duyduğumuzda hani şu ilkokulda (40 yıl önce) öğrendiğimiz "Orda bir köy var uzakta, Gitmesek de, görmesek de o köy bizim köyümüzdür" tadında bir yerdi bizler için. Düne kadar!

Ne zaman ki içine kedi bile girmeden patlayan bir trafo yüzlerce canın yitip gitmesinden sorumlu dediler. İçim cız etti. Soma, iktidar partisini tercih edenlerin yarı yarıya olduğu bir yer. Yani gidenlerin muhtemelen yarısı da oylarını mevcut iktidara verdi. Statü korundu böylece. Ekmek parası için tehlikeli madenlere dalmak zorunda olanlar için bedeli büyük bir statü korunmuş mu oldu böylece?

Kaç kişi o madende hayatını kaybettiyse o sayıyı 5 ile çarpın. Hayır, üzülenler kaç kişi olacak diye hesap yaptırmak değil amacım. "Bakalım bir şeyleri değiştirmek için gereken "kritik kütle"ye yetecek kadar içi yanan insan olur mu?" diye.

Tüm Türkiye gerçekten yas tutuyor. Eminim başka birileri ise bu durumu bile nasıl avantaja dönüştüreceğinin toplum mühendisliğini yapıyor an itibariyle. Oysa bize toplum mühendisliği değil, bilimsel, çağdaş yöntemleri hayata geçirmek, tedbiri alıp öyle hareket etmek, ilerlemek lazım.

Güle güle cesur, çalışkan ve çaresiz Soma'lı vatandaşlarım. Üzülmeyin, çabuk unuturuz sizi....

2 Mayıs 2014 Cuma

Kişisel Gelişim İçin Gerçekçi 17 Öneri



Eğer kendinizi geliştirmiyorsanız yaşantınızı sürdürebilirsiniz ancak anlamlı ve daha keyifli bir yaşam için kaybettiğiniz süreyi geri getirmeniz mümkün değil.

Yaşamın kendisi, durmaksızın sürüp giden bir değişim ve gelişim demek. Yine de başkalarının söyleyip yazdıklarından çok, kendi çabalarınız kişisel gelişim için önemlidir. Her birey kendi çapında bir evrendir. Keşfi hiç bitmese de, keşfedildikçe değeri artan bir mikro evren.
İlla gelişeceğim diye ısrar ediyorsanız belki de haklısınızdır.

İşte size bir kaç başlangıç noktası:
  1. Kişisel gelişimle kastedilen kilo almak değildir, yeterince yiyin.
  2. Aynı nedenle kilo vermek de kişiliğinizden götürmez, ölçülü yiyin (Yeme meselesi nereden çıktı?).
  3. Kişisel gelişim hedef değildir. Bir noktaya vardığınızda sona ermez. Vazgeçmeyin devam edin.
  4. Elektronik - posta kutunuza gelen çoktan güncelliğini yitirmiş, herkesin bildiği hikayelerle kişisel gelişemezsiniz. Anlatmayın, başkalarına göndermeyin.
  5. Bir konu seçip, 5-15 dakika içerisinde doyurucu ve sıkmayan bir içerik sunamıyorsanız kendinizi geliştirmeniz gerekir. Sunularınıza konu ve zaman sınırlaması yapın.
  6. Ne kadar dolu ve eğitimli olduğunuzdan çok, hayatınıza ne kadarını yansıttığınız önemlidir. Öğrendiklerinizi uygulayın.
  7. Ferrarinizi satmanız bile kisişel gelişim için içerik üretebiliyorsa her yaptığınızdan kişisel gelişim hikayeleri üretilebilir (sahi kaça gitti Ferrari bilen var mı?). İşe yarar öyküler anlatabilecek bir yaşantınız olsun.
  8. Kişisel Gelişim konusunda birikimlerinizi hayatınıza yansıttığınız kadarı aldığınız yolu gösterir. Kendi hayatınıza uygulamadıklarınızı çevrenize anlatmayı bırakın. 
  9. Kişisel Gelişim yeni bir kavram değildir (Son zamanlarda sıkça duymuş olabilirsiniz, ancak bebekliğinizden beri bizzat yaşıyorsunuz). Kişisel Gelişim konusunu içselleştirin (Kitap okuyun, seminerlere gidin, anladıklarınızı uygulamaya başlayın).
  10. Sağlığınıza dikkat edin. "Bedensel ve ruhsal sağlığınız yerinde mi?" diye düşünün. Aksaklık varsa farkına varmak, Kişisel Gelişim için iyi bir başlangıç noktasıdır.
  11. Her ne kadar Kişisel Gelişimi bir süreç olarak tanımlasak ve hayat boyu gelişim olduğunu bilsek de en azından orta yaşlarınıza geldiğinizde belli bir seviyeyi aşmayı hedefleyin.
  12. Sizden önce var olan ve sizden sonra da var olacak yaşamı çok ciddiye almayın. Ancak bu ciddiyet meselesi hassasdır. Dengeyi bulmak da başlı başına Kişisel Gelişimdir.
  13. Ölçülü olun. Sevgide de, öfkede de ölçü, çevreniz ve sizin için yararlıdır.
  14. Uyanık olun. Baktıklarınızdaki detayları fark edin. Baktığınızı ve ötesini görmeye çalışın.
  15. Sık, sık kendi iç dünyanıza dönüp düşünün. Uzaklarda aradığınız, gerçek, mutluluk, huzur ya da her ne ise, belki de zaten düşündüğünüzden de yakınlarda olabilir.
  16. Sevdiklerinizi ve sizi sevenleri ihmal etmeyin. Herşey bittikten sonra, geriye sevgiden başka bir şey kalmasın.
  17. Kişisel Gelişim sonuç itibariyle, sizi "İyi bir İnsan" olmaya yaklaştırmıyorsa geri dönüp, nerede yanlış yaptığınızı tespit edin ve düzeltin.

29 Nisan 2014 Salı

Blog Yazmaya Başlamak Ve Sürdürmek İçin Öneriler


2006'da blog sayılabilcek Yahoo 360 diye bir servis ile blog yazmaya başladım. 2007'den beri düzenli blog yazıyordum.

Ancak blog yazmak benim için büyük bir yenilik değildi. 90'lı yıllarda İnternet kullanan herkes gibi benim de bir kişisel sayfam vardı. Doğrusunu isterseniz son derece zor düzenlenebilen, içerik eklemesi oldukça zor bir şeydi. 1991 yılından beri çeşitli bilgisayar dergilerinde makalelerim yayınlandı. İçlerinden benim için en özel olanı PC Günlüğü'ydü. Ardından, 1996 yılında Amatör Telsiz derneğimizin yayın organını geliştirme fikriyle yola çıkıp, İnternet üzerinde Antrak Gazetesini yayınlamaya başladık. Ben de hem editörlük, hem gazetenin hazırlanıp web üzerinde yayınlanması işini 6 yıl kadar sürdürdüm. HTML ile Netscape editörünü kullanarak gazeteyi hazırlamak oldukça zahmetliydi. Bu arada ben de bol, bol yazı yazdım Antrak Gazetesi'ne.

Bir süre sonra blog yazmak için pek çok imkan ortaya çıktı. Ancak Blogger son derece kolay ve bedava yer sağlayınca ister istemez tercihimi bu ortamda yaptım.

Bir blogger ne yazar?
Ben kendi deneyimlerimi ve öğrendiklerimi yazıyorum. Kimi zaman hikayeler geliyor aklıma hemen burada anlatıveriyorum. Teknolojik gelişmeleri de blogumda anlatıp yorumluyordum ama sonra bunları başka bir bloga taşımaya karar verdim. Böylece http://dgunu.com doğdu. Kendimce yeni öteberi hakkında yorumlar ve tanıtımları orada yapmaya başladım. Trafiği ilginç bir site. Güncele ağırlık vermek zorunda olduğum bir yer oldu.

Kendim için yazıyorum genellikle. Çok unutkan olduğum için bulduğum kolaylıkları buradan paylaşıyorum ki unutmayayım. Özellikle "nasıl yapılır?" sorusuna cevap olan içeriklerime ilgi fazla. İnsanların da gelip bu içeriklerden faydalanmaları hoşuma gidiyor.

Karton uçak yapımından, ödev yazarken kağıdın altına koymak için hazırladığım çizgili kağıda, uydu anten kablosu ile kablo TV kablosunu nasıl tek kabloya indirdiğimden, felsefi birikimlerimi paylaştığım yazılara kadar bir çok konuda yazıyorum. Okuyan olduktan sonra daha da yazarım.

Peki, blog yazmak ve bu uğraşı sürdürmek için neler yapılabilir?


Blog Yazmak ve Sürdürmek İçin Öneriler:

1. Düzgün bir içerik yönetim sistemi seçin.
WordPress iyi bir seçenek olabilir. Dilerseniz kendi sunucunuz ve alan adınız ile yayın yapmanız mümkün. Kullanımı kolay. Görünüm değiştirebilmek için pek çok seçenek var.
Blogger bir diğer seçenek. Kullanım burada da kolay. Kendi alan adınızı alıp kullanmak kolay. Kendi sunucunuzu kullanmak mümkün değil. Ancak bu iyi sayılabilir. Sunucu için masraf yapmaya gerek kalmıyor. Google Bloggeri geliştirmeyi çok yavaşlattı. Ancak içeriğinizi yedekleyip, başka bir servise taşımak mümkün. Başka seçenekler de var. Tumblr da bunlardan biri. Pekala bunu da kullanmak mümkün. Çok esnek değil ancak bir seçenektir.

2. Hakkında Kısmını Boşvermeyin!
Blog yazarken sizi merak edenlerin bu merakını azımsamayın. Okudukları içeriğin kimin tarafından oluşturulduğunu merak eden kişilerin hakkında kısmına baktıklarını unutmayın. Sanal bir kişi oluştursanız veya mahlasla yazsanız bile böyle bir kısım ayırmak olmazsa olmazlardan. Ayrıca size ulaşmak isteyebilecek PR ajansları da bu sayfada vereceğiniz mail adresiniz ya da mesaj formu üzerinden size ulaşacaklardır.

3. Tasarlayın
Kafanızda 10-20 arası farklı konu düşünüp bunlar hakkında yazın. Daha sonra hangilerinin daha çok ilgi çektiğine göre yazmayı daha çok ilgi çeken konulara kaydırabilirsiniz.

Çok aranan kelimelere yoğunlaşarak SEO yapabilirsiniz. Bu trafik getirebilir ancak iyi içerik de fena trafik getirmez. Bu arada hem iyi içerik hem de çok aranan kelimelere yoğunlaşabilirseniz çifte ekti yaratabilirsiniz.
Kelime bazlı yazacaksanız üzerinde duracağınız kelimeleri https://adwords.google.com adresinden incelemeyi öğrenmeniz gerekiyor.

4. Yüksek Kaliteli İçeriğe Odaklanın
Yazdıklarınız başkalarının işine yarayacak, keyifle okunacak türde olsun. Kaliteli ve nitelikli içerik üretin. Değerli deneyimleriniz başkalarının da işine yarayabilir. Bu tür paylaşımlar yaparsanız okunur.

Düzenli olarak yazın. Kendinizi unutturmamanız takipçilerinizin aklının bir köşesinde yer etmenizi sağlayacaktır. Ancak bunun için sürekli olarak kafanızı ne yazsam sorusu ile meşgul etmeniz ve çalışmanız gerekecektir.

5. Görsel Kullanın
Blogunuzu görseller ile desteklemeniz okunurluğunuzu artırır. Kullanım için bedel istenmeyen (royalty-free) fotoğraflar kullanabileceğiniz gibi kendi görsellerinizi Gimp gibi açık kaynak bir yazılımla oluşturabilir, ya da fotoğraflarınızı çekip kullanabilirsiniz. Parayı bastırıp fotoğraf da satın alabilirsiniz bu tamamen size kalmış bir durum. Yazıyorum çünkü yurt dışında iddialı olarak bu tür blog yazanlar stock fotoğraf satın alıp bloglarında kullanabiliyor. Bedel istemeyen fotoğrafların kullanılması halinde sahiplerinin linklerini vermeyi unutmayın.

6. Diğer Blogları Okuyun
Sırf yazıp durursanız, bir süre sonra kendini tekrar etme tehlikesi var. Okumak bunu aşmanıza yarayacaktır. Okumuşken başka yazarların bloglarını okuyarak hem kendi dimağınızı zenginleştirir hem de başkalarının emeklerini değerlendirmiş olursunuz. Aynı tür okuyuculara yönelik yazan blogları takip edin.

7. Haftada Birkaç Kez Yazın
Ölü Blog Sendromundan kurtulmak için haftada en az bir kez yazmanız gerekir. Düzenli olarak yazın. Bu körelmenizi de önlemiş olur. Giderek daha kolay yazdığınızı daha iyi okunur içerik ürettiğinizi göreceksiniz. Bunun için tek yapmanız gereken sürekli yazmak.

Birisi yıllardır dokunulmamış bir bloga girdiğinde içerik ne kadar ilginç olursa olsun olumsuz etkilenecektir. Okurlarınız Fatiha okuyup birer birer uzaklaşsın istemiyorsanız devamlı olarak yazmanız gerekiyor.

8. Blogunuzu Tanıtın
İçeriğiniz ne kadar güzel ve ilginç olursa olsun eğer tanıtım yapmazsanız istediğiniz etkiyi göremezsiniz. Diğer bloglarda, sosyal medya sitelerinde tanıtımınızı yapmayı unutmayın. Okur gönderen sitelerde yazılarınızı duyurun. Blog ağlarına, gazete sitelerinin sağladığı tanıtım imkanlarına katılın ve kullanın.

Sadece organik trafik (arama makineleri) ile gelenler ile yetinirseniz çok ilginç içeriklerinizi pek çok okur görmeyecektir. Okunmayacaksa neden yazıyorsunuz?

9. Listeler Oluşturun
Listeler içeren blog gönderileri daha çok dikkat çeker. Okunurluğu artar. Sade, anlaşılır içerik yerine ağdalı paragraflar arasında kaybolmak okurların istemediği bir durumdur.

10. Devamlı İşiniz ile İlgili Yazmayın
İş ile ilgili bloglar iyidir hoştur da arada sırada boş zaman uğraşlarınız (Hobileriniz), aileniz hakkında yazabilirsiniz. Böyle yazılar da gayet güzel okunur.

11. Olumlu Olun
Olumsuz içerik yazarsanız okuyanların yaşam enerjisini boğabilirsiniz. Kimse içini karartsın diye sizin yazılarınızı okumaz. Tamam, kişisel gelişim goygoycuları gibi pohpohlamayın kimseyi ama iç karartıcı yazmak yerine insanın içini kıpır, kıpır yapan hayat enerjisini canlandıran yazılar hem çok okunur hem de sosyal medyada çok paylaşılır.

12. Politikadan Uzak Durun
Özelikle bir politik görüşü savunan blog yazmıyorsanız politikadan uzak durmanız iyi olacaktır. Politikacılar siz istemeseniz de politik konuları her gün gözünüze sokacaklardır. Oysa okurlarınız kendi istekleri ile sizi okuyorlar. Boşuna bitmez, tükenmez politika meseleleri ile blogunuzu doldurmayın. Güncellikleri çabuk tükenir. Kısa sürede çöp içerik haline gelir. Dini, Fanatik futbol destekçiliği gibi konular için de aynı durum geçerli.

13. Yükü Paylaşın
Yazmayı sevmiyor olabilirsiniz. O halde blogunuzu çok yazarlı bir hale getirebilirsiniz. Başkalarını organize edip çok yazarlı bir blog oluşturabilirsiniz. Ancak bu fazladan bir iş yükü getirecektir. Kolay olmadığını bilin. Diğer yandan böyle bir girişimde herkes işin bir ucunu tutacak olursa müthiş bir sinerji yakalayabilirsiniz. Ancak doğru kişileri seçmek için dikkatli olmanız gerekecektir.

14. Para Peşinde Olmayın
Herkes bloğundan para kazanmak isteyebilir. İmkansız değildir ancak geçiminizi blogdan gelecek para ile sağlamanız mümkün değil. En azından içerikleriniz ve gelenlerin reklamlara tıklaması ile bunu başarmak pek mümkün görünmüyor. Günlük 5000-15000 tekil ziyaretçi almanız haline dişe dokunur bir gelir elde edebilirsiniz. Ancak sürdürülebilir bir trafik akışı sağlamak için bir basın organı gibi çalışmanız gerekebilir. Bunu becerip devamlı iyi gelir elde edebilen bir blog yok. Varsa beni uyarın, nerede yanlış yapıyoruz yeniden değerlendirelim.

Para kazanayım derken blogunuzu reklamlarla kapladığınızda okurlarınızı boş yere sinirlendirebileceğinizi de unutmayın. Okurlarınız olmadan blogunuzun da fazla bir anlamı yok.

Dipnot:
Bu yazıyı hazırlarken http://www.prdaily.com/Main/Articles/577ecc3b-1190-416d-ab85-62b7588b3085.aspx# adresindeki gönderiden fazlasıyla yararlandım. Ancak ortaya farklı bir içerik çıktığını da söyleyebilirim. İnanmazsanız linke bakın ;)

14 Nisan 2014 Pazartesi

Twitter Etiketleme Ayarları Nasıl Yapılır?


Twitter yeni fotoğraf etiketleme özelliği ile Facebook'a özendi.
Eğer bu özelliği sakıncalı buluyor ve "beni fotoğraflarda kimse etiketleyemesin!" ya da sınırlı kimseler etiketleyebilsin diyorsanız bunun için gitmeniz gereken yer:

https://twitter.com/settings/security

Buradan ayarınızı istediğiniz gibi düzeltip etiketlenme konusunda kararı siz verebilirsiniz.


20 Mart 2014 Perşembe

Sosyal Medya'da Kariyerinizi Berbat Etmemek İçin 12 İpucu


Dünyaya bir kez geliyorsunuz. Dolayısıyla, yaşayacağınız bir tek hayatınız var. Onu iyi değerlendirmek ve mahvetmemek de sizin elinizde. Sosyal medyada hayatınızın ve kişiliğinizin sanal aleme yansıması söz konusu. Kendinizi olduğunuz gibi başkalarına anlattığınız gibi sosyal medyada da düzgün bir görünüm sunmanız geleceğinizi ve kariyerinizi olumlu yönde etkileyebilir. Sizi takip edenler arasında gelecekte birlikte çalışma ihtimaliniz olan potansiyel ortaklar veya işverenler bulunduğu gerçeğini hiç aklınızdan çıkarmayın.

Merhaba,

Artık LinkedIn gibi sosyal ağlar giderek daha yaygın olarak işe alanlar tarafından takip ediliyor. Ayrıca işe alacakları adayların Facebook, Twitter hatta Foursquare profillerine bakmayı ihmal etmeyen İnsan Kaynakları çalışanlarının sayısı yadsınamayacak kadar fazla.

Unutmayın ki, özellikle kurumsallaşmış büyük bir şirkette işe başlamayı düşünüyorsanız, sosyal medya sizin şirket kültürüne uyup uymadığınız konusunda önemli ipuçları verir. Dolayısıyla almaya çalıştığınız iş konusunda sosyal medya profiliniz doğru kullanıldığında harika bir destekçi olabilir. Doğru kullanılmaması durumunda ise sosyal medya profiliniz gerçek anlamda her şeyi berbat edebilir!

Eğer çok ama çok istediğiniz bir işi kapmayı planlıyorsanız, sosyal medya profiliniz hakkında da durup düşünmeniz ve gerekenleri uygulamanız akıllıca olabilir.

Bakalım sosyal medyada kariyerinizi destekleyici neler yapabilirsiniz?

1- Kendinize çeki düzen verin!
Sabah ekmek almaya çıkarken bile saçınızı tararsınız, öyle değil mi? Tanıdık olsun, olmasın karşılaştığınız insanların gözünde ne kadar düzgün bir görüntü oluşturursanız o kadar iyidir. Yolda kiminle karşılaşacağınız belli olmaz. Aynı şekilde sosyal medya hesaplarınızda da olabildiğinde iyi görünmeniz yanında, paylaştığınız içeriklerin de düzgün olması önemlidir.


2- Görünüme Dikkat edin
Herkes CV'sini tam ve dolu olarak hazırlamanın faydasını görmüştür. Online özgeçmişlerinizi gözden geçirin eksik alanları dikkatle tamamlayın. Kısa ve anlaşılır bir anlatım kullanın. Laf salatası yapmayın. Olanları en güzel şekilde ortaya koyun. Olmayanları söylemeyin. Özgeçmişte boş kalmış alanlar işinizi de benzer şekilde eksik yapacağınız düşüncesini tetikleyebileceği için tehlikelidir.

Sosyal medya hesaplarındaki profilinizi temiz, anlaşılabilir bir dille, yazım kurallarına dikkat ederek doldurun. Ana yetkinlikler ve yetenekler kısımlarını kesinlikle boş vermeyin. Güçlü yanlarınızı öne çıkartın. Son zamanlarda başvurduğunuz işlerle ilgili yeteneklerinize dikkat çeken küçük dokunuşlar yarışta öne çıkmanızı sağlayabilir. Verdiğiniz tüm bilgilerin doğru, güncel ve diğer sosyal medya uygulamalarında yazdıklarınızla tutarlı olmasına dikkat edin. Düzgün ve güzel göründüğünüz bir fotoğrafınızı kullanın. Abartısız ama içten gülümsediğiniz bir fotoğraf dikkati üzerinize toplar. Kesinlikle selfie, yani kendinizi çektiğiniz telefon fotoğrafı kullanmayın. Üzerinizdeki giysiler ve fotoğrafı çektiğiniz ortam Facebook arkadaşlarınız tarafından beğenilse bile, kalkıp ayna karşısında ördek dudak yaptığınız fotoğrafınızı iş bulma sitelerindeki özgeçmiş veya LinkedIn için kullanmayın!

3- Övünmek İyidir
Hepimiz kendimizle övünmeyi severiz. Ancak abarttığınızda inandırıcılığı da kaybedersiniz. 

Ancak sosyal medyada, kişisel ve profesyonel hayattaki başarılarınızı öne çıkartmak iyidir. Habire başarılarınız ve yaptıklarınızdan bahseden iletiler göndermek değil burada kastedilen. Biraz yaptıklarınız ve kendinizle gurur duymak iyidir. Çevrenizin ve çalışma arkadaşlarınızın samimiyetle beğenip sizi tebrik ettiği başarılarınızın profilinizde görünür olması, hayalinizdeki iş fırsatını elde etmenize yardım edebilir. 

Başarı elde ettiğiniz görevleriniz hakkında küçük duyurular yapın.  Şirket politikalarının dışına çıkmadan belirli aralıklarla işinizle ilgili duyurular yapıp, elde ettiğiniz ilerlemeler hakkında sosyal medyada paylaşımda bulunabilirsiniz. Konu ile ilgili referanslar ve linkler ile iletileri destekleyin.

Yine bu tür gönderilerde verilen bilgilerin gerçek ve doğru olması sizin yararınıza olacaktır. Bilgi çağında hakkınızda kolayca doğrulanacak bilgilere erişimin fazla da zor olmadığını aklınızda bulundurun!

4- Hep Ben, Hep Ben de Olmaz
Kendini beğenmiş insanlar ile kimse arkadaşlık etmek istemez. Dolayısıyla "övüneyim" derken, ölçüyü kaçırmayın. İş ile ilgili ilginç gelişmeler, haberler içeren paylaşımlar birlikte çalıştığınız insanların ilgisini çeker. İşiniz ile ilgili görüş alış-verişi yapılan sosyal ağlara katılın, görüşlerinizi dile getirin. Başkalarının görüşleri hakkında ölçülü ve dikkatli yorumlarınızı paylaşın.

İş ile ilgili konularda öne çıkmanız, kabul edilebilir görüşlerinizi dile getirip bir konunun tarafların bilgilenerek ve sorunun çözülerek değerlendirilmesine katkıda bulunmanız, işinize tutku ile bağlandığınızı ve olumlu çabalarınızı gösterir. Bunlar gelecekteki işvereninizin dikkatini çekebilir.

5- Güzel Bir Şey Söylemeyecekseniz Susun!
Hayatta karşılaştığınız durumlar karşısında sık sık serinkanlılığınızı kaybediyorsanız, bu huyunuzu düzeltmek için elinizden geleni yapın. Bu arada, sosyal medyada kendinizi tutmayıp bir durum veya birileri hakkında kötü sözler paylaşıyorsanız, bu sinirli, birlikte çalışması zor biri olduğunuzu düşünmelerine yol açacaktır. Hele terbiye sınırlarını aşan ifadeleriniz görülürse pek bir şansınızın kalmayacağını unutmayın. Hemen kendinizi sizi işe alacak kişinin yerine koyun. ağzı bozuk, nerede parlayacağı belli olmayan, kontrolsüz bir iş arkadaşıyla çalışmayı ister misiniz?

Tartışmalara girmek yerine mümkünse muhatabınız ile birebir görüşüp sorunu anlayıp çözme yoluna gidin.
Tartışmalardaki rolünüz önemlidir. Ortamı geren değil, sorunu çözen ve meseleyi halleden bir kişi görünümü vermeniz halinde, bunu gelecekteki işvereniniz olumlu olarak değerlendirecektir. Ortalığı karıştıran değil, iş bitiren biri olmanız kesinlikle tercih sebebidir. Uzlaşmacı olun!

6- Tehlikeli Sulardan Uzak Durun
Sosyal medyada kendinizi ifade etmek istiyor olabilirsiniz. Ancak unutmamanız gereken, Sosyal Medya sitelerinin hele hele iş bağlantılı sosyal ağların, içinizi döküp rahatlayacağınız yerler olmadığıdır. Özelikle siyaset, inanç ve futbol gibi aynı anda geniş kitlelerin hemfikir olamayacağı konuları işle ilgili sosyal ağlara taşımayın! İşvereniniz tuttuğu takıma hoş olmayan sözler söylediğiniz paylaşımlardan dolayı objektifliğini ve serin kanlılığını kaybedebilir.

7- Her Söylenene İnanmayın!
İnsanlara güvenmeyin demiyorum. Ancak her söylenene inanmak sizi içinden çıkılmaz bazı sorunlara götürebilir. Sadece söylenenleri dikkatlice düşünce süzgecinizden geçirip, doğruluklarını ve güvelinirliklerini değerlendirmeniz sizin için iyi olacaktır. Bir söze güvenip, verdiğiniz gizli bir bilgi yüzünden başınıza olmadık işler gelebilir. 

8- Halinizin Tercümanı Olmayan İçeriğe Dikkat Edin!
Ailenizin, dostlarınızın, iş arkadaşlarınızın görmesini istemediğiniz fotoğraflarınızı, filmleri sosyal medyada paylaşmayın. Sadece kendi paylaşımlarınızı da değil, arkadaşlarınızın sizin hakkında yaptığı paylaşımları dikkatle izlemeniz gerektiğini unutmayın. Bir eğlence sırasında içinde bulunduğunuz halin herkese görünür olmasının sonuçları pek de istenmeyen birtakım olayları başlatabilir. 

9- Şakalara dikkat edin.
Dostlarınız arasına çok hoş bulup, gülüp, eğlendiğiniz bir konu, sizi tanımayan kişileri ciddi bir biçimde rahatsız edebilir. Buna müşterileriniz, iş ortaklarınız ve işverenleriniz de dahil! Bu bağlamda, aslında paylaşmaya değmeyecek bir şaka, görsel, film gibi içeriklerde paylaş düğmesine basmadan önce bir kez daha düşünmenizde fayda var. Kalabalık bir insan topluluğunun ortasında kalkıp, "bu şakayı herkesin bana baktığı bir anda yapar mıyım acaba?" diye düşünebilirsiniz. Eğer buna samimi cevabınız evet ise o şaka herkesin rahatça gülüp, keyif alabileceği bir şeydir. Aksi halde paylaş düğmesinden uzak durun. 

10- Kaytarmayın!
İşte olmanız gerektiği saatte ilgisiz şeyler yapmayın. İnternet bu şekilde kaytarıp yakalanmış kişilerin hikayeleri ile dolu. Böyle şeyleri gizlemek zordur. Hele sosyal medya paylaşımlarında kendinizi ele verme ihtimaliniz varsa daha da zor. Sosyal medyada konum bildirimleriniz başınıza iş açabilir. İş saatinde sinemada, kafede, alışveriş merkezinde görünmeniz gibi.

Kimse görmez diye düşünmeyin. Böyle bir durum yüzünden sosyal medya üzerinden patronunuzdan fırça yemek, içinizdeki gerzeğin geniş kitleler tarafından fark edilmesine neden olabilir. Burada gelecek işvereninizin de yaşayacağı hayal kırıklığını yeniden dile getirmeye gerek yok sanırım.

11- Sevgi İyidir
Sıcak, hoş duygular yaşatan güzel bir anın paylaşıldığı fotoğrafları herkes sever. İş arkadaşlarınızla, müşterilerinizle, arkadaşlarınızla, işvereninizle böyle güzel fotoğrafları, filmleri paylaşmanızda hiç sakınca yok. Aksine, olumlu duygular oluşturduğu için hakkınızda çok iyi olabilir.

12- Başkalarının Paylaşımlarına İlgi Gösterin
Sosyal medya kazan-kazan taktiğinin en iyi işlediği yerlerdendir. Dostlarınızın, arkadaşlarınızın, takip ettiğiniz diğer kişilerin paylaşımlarına yorum yapar, beğenir ve yeniden paylaşırsanız onlar da size aynı şekilde yaklaşırlar. Dolayısıyla beğenmekten ve yeniden paylaşmaktan çekinmeyin. Zaten Sosyal Medyanın yuvarlanan kartopu etkisi böyle oluşur. 

Sevin, sevilin bu dünya kimseye kalmaz.

Sağlıklı ve mutlu kalın.

Bu satırları yazarken şu linkteki yazıdan oldukça fazla yararlandım ama kendimden de kattım. Bilginiz olsun.

10 Mart 2014 Pazartesi

Çok Çalışmak Neden Kötüdür!


 

Öncelikle belirteyim yazı tamamıyla benim ürünüm değil. Şu sitede orijinali var ama başlık içeriklerini bu yazı için ben doldurdum. Bir tür aşırı esinlenme diyelim;)
Bu gün sizlere çok çalışmaktan söz etmek istiyorum.

Çok çalışmak her zaman en doğrusu olarak görünüyor olabilir. Ancak belki de değildir.

Öncelikle sizlere çalışmayın demiyorum. Çalışmadan olmaz. Ancak aklınızı kullanarak hem daha verimli çalışabilirsiniz, hem de gereğinden fazla zaman ve emek harcamamış olursunuz.

Neden çok çalışmak kötüdür?
1- Çok Çalışmak sağlığınızı bozar.
Sağlık olmaz ise diğer konuların bu arada işinizin de hiç bir önemi kalmaz. Oysa sağlığınızı bozacak kadar çok çalışıyorsanız bedelini çok kötü ödeyebilirsiniz. İşiniz sağlığınızı bozacak kadar çok çalışmanızı gerektiriyorsa ondan bir şekilde uzaklaşacağınız açıktır. İsteyerek ve ya istemeyerek.

2- Çok çalışmak yaratıcılığı öldürür.
Çok çalışıyorsanız ister istemez çalıştığınız konu üzerinde daha az düşünürsünüz. Daha çok çalışabilmek adına robotlaşıp, üretime değil de, veririmliliğe ağırlık verirseniz sizin yerinize birilerinin düşünmesi ihtiyacı doğar. Çok çalışmak yerine işinizle ilgili yaratıcı çözümler geliştirmek işyerindeki değerinizi artırır.

3- Çok çalışmanız, akıllı çalışmadığınızı gösterir.
Düşünmeden çılgın bir tempo ile çalışmak problem çözmede pek de başarılı olmadığınızı gösteriyor olabilir. Bir işi daha kolay ve az çalışarak yapmak için çözüm üretmek "Gelişmek" olarak adlandırılır. "Değişim" için şarttır. Akıllı çalışırsanız daha az çalışıp daha iyi sonuç alabilirsiniz.

4- Çok çalışmanız, birlikte çalışmadığınızı gösterir.
Patronlar çok çalışanları severler ama aynı küfeye tüm yumurtaları istiflemeyi sevmezler. Dolayısıyla çok çalıştığınızda işleri paylaşmadığınız intibasını uyandırırsınız ki bu genellikle doğrudur. Yerim doldurulamaz diye düşünüyorsanız bunun doğru olmadığını anladığınızda işsizlik maaşı alıyor olabilirsiniz.

5- Çok çalışmanız, işleri önceliklendirmediğinizi gösterir.
Hiç bir şeye yetişemiyorsanız, bunun için de çaresizce çok çalışıyorsanız, dışarı verdiğiniz görüntülerden biri de önceliklerine göre işleri ayırt edemediğiniz yönünde olabilir. Acil bitmesi gereken önemli bir iş varken, rutin işlere boğulmuş halde çalışmanız kimin ne işine yarar? Sizin işinize yaramayacağı da aşikar!

6- Çok çalışmanız, işle başedemeyip ona boğulduğunuzu gösterir.
İş yapayım derken, her seferinde yel değirmenlerine saldırmak abesle iştigaldir. Yapamıyorsanız, yardım almak yoluna gitmiyorsunuzdur. Yüzmeyi öğrenene kadar atılan kulaçlar bir işe yaramaz. Boğulmadan yüzmenin yolu, ihtiyacınız olan desteği yeteri kadar ve zamanında almayı bilmenizden geçer.

Hayatınızı kazanmak için yaptığınız işler bitmeyen süreçlerdir. Bir işi bitirdiğinizde bir diğeri gelir. Siz olsanız da olmasanız da işlerin bir şekilde yürümesi ve yapılması gerekir. Doğaldır ki işleri yapacak ve bittiğinde yenileri ile yüzleşeceksiniz. Unutmamanız gereken iş bitirmeye çalışırken kendinizi bitirmemek olmalı. Basmakalıp bir söz vardır. Herkesin yeri doldurulabilir diye. Acımasız olsa da doğrudur. Siz olsanız da olmasanız da yapılıp bitirilmesi gereken bir işe başlamadan önce ilk adım, akıllıca düşünüp işi nasıl kolayca yapabileceğinizi planlamak olmalı.

İşin nasıl yapılacağını kurgulamadan, başlamak zorunda kalmamanız dileğiyle, sağlıcakla kalın.

En İyi Bedava VPN Uygulaması


Merhaba,

Ülkemizde son iki yılda 500 bin kişinin telefonları dinlenmiş. "Nedendir?" diye spekülasyonu yapmak istemiyorum ancak bunun, ciddi bir kontrol çılgınlığı belirtisi olduğunu dile getirmekle yetineceğim. Aynı bakış açısı doğal olarak yaygın kullanılan İnternet'i de denetleme merakı içerisinde. Böylesi girişimlerin sonu hiç de iyi değil. Toplumun tüm kesimleri için ciddi özgürlük kısıtlaması ve ödeme yaparak kullandığı, yani maliyetine katlandığı bir hizmetin kalitesinde düşüşler yaşanması kaçınılmaz.

Bu denetim nasıl gerçekleşiyor?
Öncelikle devlet ile yakınlığı nedeniyle en büyük İnternet servis sağlayıcısı olan kuruluş, asıl denemeleri yapıyor ve İnternet filtresi diyebileceğimiz birtakım yazılım ve donanımları sizin bilgisayarınız ile İnternet'te ulaştığınız diğer noktalar arasına yerleştiriyor. Daha sonra diğer servis sağlayıcılar da aynı veya benzer ürünü kullanarak filtreleri devreye alıyorlar.

Her filtre, ister istemez, bir ara engel olduğundan, var olan trafikte bir takım aksaklıklara yol açar. 2014 Mart başından, hatta belki de çok daha önceden beri söz konusu yavaşlama sorunları ile karşılaşma sayımız bu yüzden giderek artmaktadır.

Çözüm ne?
Peki normal bir kullanıcı, İnternet üzerinde sıradan işler yapsa bile böyle bir filtre ile devamlı takip edilmekten nasıl kurtulabilir?

Öncelikle, eğer gerçekten biri sizi sıkı takip etmeyi kafasına koymuşsa, bundan kurtulmanız düşündüğünüzden güçtür. Bunu unutmayın! Yani siz güvenli ve şifreli bağlantılar kurduğunuzda tarayıcı adres çubuğunuzda https:// ile başlayan yerler üzerinden de haberleşseniz bile bu kesin bir dinlenmeme çözümü olmayabilir. Ancak, sizi izleyenin işini zorlaştırdığı söylenebilir. Yine de böyle bağlantıların normal güvenliksiz (http:// ile başlayan) bağlantılara göre daha güvenli olduğu siz ve bağlandığınız nokta arasında bilgiyi şifreleyerek gönderdiği bu şifrenin de kırılmasının zor olduğunu hatırlatmakta fayda var.

Bunun ötesinde VPN yani sanal özel ağ denilen yapı üzerinden haberleşmek, hem filtre ile ulaşamadığınız yani engellenen sitelere erişiminizi sağlar, hem güvenlik seviyenizi bir basamak yukarı çeker. Ayrıca, sıradan web sayfalarına da erişseniz bu bilginin size şifrelenmiş olarak ulaşmasını sağlar.

VPN, basitçe İnternet ile aranıza bir vekil sunucu koymaktır. Böylece, erişmek istediğiniz İnternet sayfasına gitmeden önce güvenli, yani şifrelenmiş bir sunucuya erişir, onun üzerinden kendi trafiğinizi geçirirsiniz. Bu arada yüzlerce sayfayı ziyaret etseniz de, ülke filtresi sizi hep bir tek siteye bağlı gibi görecek büyük ihtimalle trafiğinizi de takip edip, filtreleyemeyecektir. Tabi yine de tam olarak güvenli erişimden emin olamazsınız!

Yavaşlama olur mu?
Peki, böyle araya bir vekil sunucu sokmak trafiği yavaşlatmaz mı? Evet yavaşlatır, ancak zaten böyle bir vekil sunucu yani İnternet Filtresi üzerinden İnternet'e çıktığınız için olması gerekenden daha yavaş ulaşıyorsunuz her yere. Böyle bir sanal özel ağ kullandığınızda hizmetin kalitesine göre aradaki farkı anlamayabilirsiniz. Yani bu yavaşlama ihmal edilebilir.

Ne kullanmalı?
İnternet'te ülkelerin engellemeleri nedeniyler daha yaygın kullanılmaya başlayan VPN hizmetleri göreli olarak yeni bir gelişen alan. Dolayısıyla şu anda hizmetini tanıtmak isteyen firmalar genellikle bedelsiz hizmet ediyor. Bir kısmı da hizmetini hem bedelli, hem bedelsiz olarak sürdürüyor. Bir süre müşteri kazanımı yaptıktan sonra söyle bir senaryo ile karşılaşabilirsiniz. Servis veren firma hizmetini belirgin olarak farklılaştırıp, karşılığını ödeyen kesime daha iyi bir hizmet, ödemeyen kesime ise daha yavaş ve müdahalelere gerek duyulan bir hizmet sunacaktır. Bunu da aklınızın bir köşesinde bulundurun.

VPN servislerine bir iki örnek vereyim.


ktunnel gibi servisler sizi VPN üzerinden bir yerlere ulaştırırlar ancak bilinirlikleri yüksek olduğundan önlenmeleri mümkündür. Üstüne üstlük size sağladıkları servisin bedelini tam bir görüntü kirliliği oluşturup sizden farklı bir yolla tahsil ederler. Mesela sol alt kısımda bir video oynatıcısı görünümlü pencere size "plugin eksik, yükleyin!" uyarısı verip, büyük ihtimalle bir zararlı program yüklemenize neden olacak reklam gösteriyor. Diğer görseller de asıl yapmaya çalıştığınız işi unutturmak için özenle seçilmiş. Ekran görüntüsü %100 boyutta iken link yazmanız için ayrılmış adres çubuğu bile sayfada görülmüyor. Bu ekran görüntüsü %75'e kadar küçültülmüş olduğundan görülebilir hale geldi.

Sözün özü, ne yaptığınızı tam bilemiyorsanız, sizi yanlış yola götürebilecek bir hizmet. Ancak suya düşüp de yılandan başka alternatif bulamadığınızda kullanın.

Hotspot Shield makinenize yükleyerek tüm trafiğinizi daha güvenli olarak gerçekleştirebilmeniz sağlayan bir programdır. Bilgisayarınızda işlemci gücüne bağlı olarak bir yavaşlamaya sebep olabilir. Bedava kullanmanız halinde belirli ülkelerin sunucularını kullanabilirsiniz. İşe yarar, ancak bir süre sonra para ödemeniz tek rahatlama yolu haline gelebilir.

Private Tunnel 100 Mb bedava aylık kota sağlıyor. Bu yönü ile sadece VPN'in tadına bakabilirsiniz. Bir günde bitecek gibi duran bu kota ancak en kısa sürede ödeme yaparak bir 50 GB aylık kota almanızı sağlamak için ayarlanmış gibi. Ancak iyi hizmetin bedelsiz olduğunda, kazanmak için başka yollara saptığını ktunnel örneğinden anlıyoruz. sanırım.


CyberGhost yine bilgisayarınıza ya da akıllı cihazınıza kurulan bir uygulama olarak geliyor. Bedava da kullanabiliyorsunuz ama çok fazla bir verim beklemeyin o halinden. Yine de iyiler arasında sayılabilecek bir hizmet.

En iyisi hangisi?
VPN kullanmayı talep eden kullanıcı sayısı arttıkça yeni servisler de bu işten para kazanabilmek için pıtrak gibi çıkacaklardır. Benim beklentim bu eğilimi gören devlerin işe el atmaları ihtimalinin giderek arttığı yönünde. Google, böyle bir hizmet açıklayabilir her an.

Tüm trafiği değil de sadece o an kullandığınız tarayıcınızın trafiğini ele alan bir tarayıcı uzantısı makineniz için daha az yorucu ve hızlı çalışabilir!


ZenMate böyle bir eklenti. Chrome tarayıcınız için son derece güzel ve hızlı çalışıyor (belki de şimdilik!), denemeniz öneririm. Bir eklenti olarak tarayıcınıza dahil oluyor ve trafiği istediğiniz bir ülkenin sunucusu üzerinden geçirerek mevcut ülke İnternet filtresini devre dışı bırakmanızı sağlıyor. Kötü yanı, p2p gibi diğer İnternet etkinliklerinizin ve diğer tarayıcıların trafiklerinin bundan yararlanamaması.

Gün gelir de tüm kullanıcılar böyle yollara başvururlarsa yönetim karar alıp, tüm VPN servislerinin erişimlerini durdurabilir. İşte o zaman George Orwell'in 1984 romanındaki gibi bir ortamda yaşıyoruz demektir.

VPN gibi yan yollara sapmadan gönül rahatlığı ile dilediğimiz İnternet sitesine erişip tek polisimizin vicdanımız olduğu bir ülkede yaşamak umuduyla iyi günler dilerim.

Ek:
Ülkemizden erişimine engel konulmuş videolar için bir okur dostum öneri yapmıştı. Onu da vereyim.

Engellenen YouTube videoları için ? işareti ile v arasına a=a& yazıp girmeyi deneyin.

Gerçek ve Hakikat

Hakikat kırılgandır ve kişiden kişiye değişir gerçekse nispeten daha sağlam bir kavramdır. Örneğin kapalıyken televizyonun kumandasının açma...