20 Mart 2014 Perşembe

Sosyal Medya'da Kariyerinizi Berbat Etmemek İçin 12 İpucu


Dünyaya bir kez geliyorsunuz. Dolayısıyla, yaşayacağınız bir tek hayatınız var. Onu iyi değerlendirmek ve mahvetmemek de sizin elinizde. Sosyal medyada hayatınızın ve kişiliğinizin sanal aleme yansıması söz konusu. Kendinizi olduğunuz gibi başkalarına anlattığınız gibi sosyal medyada da düzgün bir görünüm sunmanız geleceğinizi ve kariyerinizi olumlu yönde etkileyebilir. Sizi takip edenler arasında gelecekte birlikte çalışma ihtimaliniz olan potansiyel ortaklar veya işverenler bulunduğu gerçeğini hiç aklınızdan çıkarmayın.

Merhaba,

Artık LinkedIn gibi sosyal ağlar giderek daha yaygın olarak işe alanlar tarafından takip ediliyor. Ayrıca işe alacakları adayların Facebook, Twitter hatta Foursquare profillerine bakmayı ihmal etmeyen İnsan Kaynakları çalışanlarının sayısı yadsınamayacak kadar fazla.

Unutmayın ki, özellikle kurumsallaşmış büyük bir şirkette işe başlamayı düşünüyorsanız, sosyal medya sizin şirket kültürüne uyup uymadığınız konusunda önemli ipuçları verir. Dolayısıyla almaya çalıştığınız iş konusunda sosyal medya profiliniz doğru kullanıldığında harika bir destekçi olabilir. Doğru kullanılmaması durumunda ise sosyal medya profiliniz gerçek anlamda her şeyi berbat edebilir!

Eğer çok ama çok istediğiniz bir işi kapmayı planlıyorsanız, sosyal medya profiliniz hakkında da durup düşünmeniz ve gerekenleri uygulamanız akıllıca olabilir.

Bakalım sosyal medyada kariyerinizi destekleyici neler yapabilirsiniz?

1- Kendinize çeki düzen verin!
Sabah ekmek almaya çıkarken bile saçınızı tararsınız, öyle değil mi? Tanıdık olsun, olmasın karşılaştığınız insanların gözünde ne kadar düzgün bir görüntü oluşturursanız o kadar iyidir. Yolda kiminle karşılaşacağınız belli olmaz. Aynı şekilde sosyal medya hesaplarınızda da olabildiğinde iyi görünmeniz yanında, paylaştığınız içeriklerin de düzgün olması önemlidir.


2- Görünüme Dikkat edin
Herkes CV'sini tam ve dolu olarak hazırlamanın faydasını görmüştür. Online özgeçmişlerinizi gözden geçirin eksik alanları dikkatle tamamlayın. Kısa ve anlaşılır bir anlatım kullanın. Laf salatası yapmayın. Olanları en güzel şekilde ortaya koyun. Olmayanları söylemeyin. Özgeçmişte boş kalmış alanlar işinizi de benzer şekilde eksik yapacağınız düşüncesini tetikleyebileceği için tehlikelidir.

Sosyal medya hesaplarındaki profilinizi temiz, anlaşılabilir bir dille, yazım kurallarına dikkat ederek doldurun. Ana yetkinlikler ve yetenekler kısımlarını kesinlikle boş vermeyin. Güçlü yanlarınızı öne çıkartın. Son zamanlarda başvurduğunuz işlerle ilgili yeteneklerinize dikkat çeken küçük dokunuşlar yarışta öne çıkmanızı sağlayabilir. Verdiğiniz tüm bilgilerin doğru, güncel ve diğer sosyal medya uygulamalarında yazdıklarınızla tutarlı olmasına dikkat edin. Düzgün ve güzel göründüğünüz bir fotoğrafınızı kullanın. Abartısız ama içten gülümsediğiniz bir fotoğraf dikkati üzerinize toplar. Kesinlikle selfie, yani kendinizi çektiğiniz telefon fotoğrafı kullanmayın. Üzerinizdeki giysiler ve fotoğrafı çektiğiniz ortam Facebook arkadaşlarınız tarafından beğenilse bile, kalkıp ayna karşısında ördek dudak yaptığınız fotoğrafınızı iş bulma sitelerindeki özgeçmiş veya LinkedIn için kullanmayın!

3- Övünmek İyidir
Hepimiz kendimizle övünmeyi severiz. Ancak abarttığınızda inandırıcılığı da kaybedersiniz. 

Ancak sosyal medyada, kişisel ve profesyonel hayattaki başarılarınızı öne çıkartmak iyidir. Habire başarılarınız ve yaptıklarınızdan bahseden iletiler göndermek değil burada kastedilen. Biraz yaptıklarınız ve kendinizle gurur duymak iyidir. Çevrenizin ve çalışma arkadaşlarınızın samimiyetle beğenip sizi tebrik ettiği başarılarınızın profilinizde görünür olması, hayalinizdeki iş fırsatını elde etmenize yardım edebilir. 

Başarı elde ettiğiniz görevleriniz hakkında küçük duyurular yapın.  Şirket politikalarının dışına çıkmadan belirli aralıklarla işinizle ilgili duyurular yapıp, elde ettiğiniz ilerlemeler hakkında sosyal medyada paylaşımda bulunabilirsiniz. Konu ile ilgili referanslar ve linkler ile iletileri destekleyin.

Yine bu tür gönderilerde verilen bilgilerin gerçek ve doğru olması sizin yararınıza olacaktır. Bilgi çağında hakkınızda kolayca doğrulanacak bilgilere erişimin fazla da zor olmadığını aklınızda bulundurun!

4- Hep Ben, Hep Ben de Olmaz
Kendini beğenmiş insanlar ile kimse arkadaşlık etmek istemez. Dolayısıyla "övüneyim" derken, ölçüyü kaçırmayın. İş ile ilgili ilginç gelişmeler, haberler içeren paylaşımlar birlikte çalıştığınız insanların ilgisini çeker. İşiniz ile ilgili görüş alış-verişi yapılan sosyal ağlara katılın, görüşlerinizi dile getirin. Başkalarının görüşleri hakkında ölçülü ve dikkatli yorumlarınızı paylaşın.

İş ile ilgili konularda öne çıkmanız, kabul edilebilir görüşlerinizi dile getirip bir konunun tarafların bilgilenerek ve sorunun çözülerek değerlendirilmesine katkıda bulunmanız, işinize tutku ile bağlandığınızı ve olumlu çabalarınızı gösterir. Bunlar gelecekteki işvereninizin dikkatini çekebilir.

5- Güzel Bir Şey Söylemeyecekseniz Susun!
Hayatta karşılaştığınız durumlar karşısında sık sık serinkanlılığınızı kaybediyorsanız, bu huyunuzu düzeltmek için elinizden geleni yapın. Bu arada, sosyal medyada kendinizi tutmayıp bir durum veya birileri hakkında kötü sözler paylaşıyorsanız, bu sinirli, birlikte çalışması zor biri olduğunuzu düşünmelerine yol açacaktır. Hele terbiye sınırlarını aşan ifadeleriniz görülürse pek bir şansınızın kalmayacağını unutmayın. Hemen kendinizi sizi işe alacak kişinin yerine koyun. ağzı bozuk, nerede parlayacağı belli olmayan, kontrolsüz bir iş arkadaşıyla çalışmayı ister misiniz?

Tartışmalara girmek yerine mümkünse muhatabınız ile birebir görüşüp sorunu anlayıp çözme yoluna gidin.
Tartışmalardaki rolünüz önemlidir. Ortamı geren değil, sorunu çözen ve meseleyi halleden bir kişi görünümü vermeniz halinde, bunu gelecekteki işvereniniz olumlu olarak değerlendirecektir. Ortalığı karıştıran değil, iş bitiren biri olmanız kesinlikle tercih sebebidir. Uzlaşmacı olun!

6- Tehlikeli Sulardan Uzak Durun
Sosyal medyada kendinizi ifade etmek istiyor olabilirsiniz. Ancak unutmamanız gereken, Sosyal Medya sitelerinin hele hele iş bağlantılı sosyal ağların, içinizi döküp rahatlayacağınız yerler olmadığıdır. Özelikle siyaset, inanç ve futbol gibi aynı anda geniş kitlelerin hemfikir olamayacağı konuları işle ilgili sosyal ağlara taşımayın! İşvereniniz tuttuğu takıma hoş olmayan sözler söylediğiniz paylaşımlardan dolayı objektifliğini ve serin kanlılığını kaybedebilir.

7- Her Söylenene İnanmayın!
İnsanlara güvenmeyin demiyorum. Ancak her söylenene inanmak sizi içinden çıkılmaz bazı sorunlara götürebilir. Sadece söylenenleri dikkatlice düşünce süzgecinizden geçirip, doğruluklarını ve güvelinirliklerini değerlendirmeniz sizin için iyi olacaktır. Bir söze güvenip, verdiğiniz gizli bir bilgi yüzünden başınıza olmadık işler gelebilir. 

8- Halinizin Tercümanı Olmayan İçeriğe Dikkat Edin!
Ailenizin, dostlarınızın, iş arkadaşlarınızın görmesini istemediğiniz fotoğraflarınızı, filmleri sosyal medyada paylaşmayın. Sadece kendi paylaşımlarınızı da değil, arkadaşlarınızın sizin hakkında yaptığı paylaşımları dikkatle izlemeniz gerektiğini unutmayın. Bir eğlence sırasında içinde bulunduğunuz halin herkese görünür olmasının sonuçları pek de istenmeyen birtakım olayları başlatabilir. 

9- Şakalara dikkat edin.
Dostlarınız arasına çok hoş bulup, gülüp, eğlendiğiniz bir konu, sizi tanımayan kişileri ciddi bir biçimde rahatsız edebilir. Buna müşterileriniz, iş ortaklarınız ve işverenleriniz de dahil! Bu bağlamda, aslında paylaşmaya değmeyecek bir şaka, görsel, film gibi içeriklerde paylaş düğmesine basmadan önce bir kez daha düşünmenizde fayda var. Kalabalık bir insan topluluğunun ortasında kalkıp, "bu şakayı herkesin bana baktığı bir anda yapar mıyım acaba?" diye düşünebilirsiniz. Eğer buna samimi cevabınız evet ise o şaka herkesin rahatça gülüp, keyif alabileceği bir şeydir. Aksi halde paylaş düğmesinden uzak durun. 

10- Kaytarmayın!
İşte olmanız gerektiği saatte ilgisiz şeyler yapmayın. İnternet bu şekilde kaytarıp yakalanmış kişilerin hikayeleri ile dolu. Böyle şeyleri gizlemek zordur. Hele sosyal medya paylaşımlarında kendinizi ele verme ihtimaliniz varsa daha da zor. Sosyal medyada konum bildirimleriniz başınıza iş açabilir. İş saatinde sinemada, kafede, alışveriş merkezinde görünmeniz gibi.

Kimse görmez diye düşünmeyin. Böyle bir durum yüzünden sosyal medya üzerinden patronunuzdan fırça yemek, içinizdeki gerzeğin geniş kitleler tarafından fark edilmesine neden olabilir. Burada gelecek işvereninizin de yaşayacağı hayal kırıklığını yeniden dile getirmeye gerek yok sanırım.

11- Sevgi İyidir
Sıcak, hoş duygular yaşatan güzel bir anın paylaşıldığı fotoğrafları herkes sever. İş arkadaşlarınızla, müşterilerinizle, arkadaşlarınızla, işvereninizle böyle güzel fotoğrafları, filmleri paylaşmanızda hiç sakınca yok. Aksine, olumlu duygular oluşturduğu için hakkınızda çok iyi olabilir.

12- Başkalarının Paylaşımlarına İlgi Gösterin
Sosyal medya kazan-kazan taktiğinin en iyi işlediği yerlerdendir. Dostlarınızın, arkadaşlarınızın, takip ettiğiniz diğer kişilerin paylaşımlarına yorum yapar, beğenir ve yeniden paylaşırsanız onlar da size aynı şekilde yaklaşırlar. Dolayısıyla beğenmekten ve yeniden paylaşmaktan çekinmeyin. Zaten Sosyal Medyanın yuvarlanan kartopu etkisi böyle oluşur. 

Sevin, sevilin bu dünya kimseye kalmaz.

Sağlıklı ve mutlu kalın.

Bu satırları yazarken şu linkteki yazıdan oldukça fazla yararlandım ama kendimden de kattım. Bilginiz olsun.

10 Mart 2014 Pazartesi

Çok Çalışmak Neden Kötüdür!


 

Öncelikle belirteyim yazı tamamıyla benim ürünüm değil. Şu sitede orijinali var ama başlık içeriklerini bu yazı için ben doldurdum. Bir tür aşırı esinlenme diyelim;)
Bu gün sizlere çok çalışmaktan söz etmek istiyorum.

Çok çalışmak her zaman en doğrusu olarak görünüyor olabilir. Ancak belki de değildir.

Öncelikle sizlere çalışmayın demiyorum. Çalışmadan olmaz. Ancak aklınızı kullanarak hem daha verimli çalışabilirsiniz, hem de gereğinden fazla zaman ve emek harcamamış olursunuz.

Neden çok çalışmak kötüdür?
1- Çok Çalışmak sağlığınızı bozar.
Sağlık olmaz ise diğer konuların bu arada işinizin de hiç bir önemi kalmaz. Oysa sağlığınızı bozacak kadar çok çalışıyorsanız bedelini çok kötü ödeyebilirsiniz. İşiniz sağlığınızı bozacak kadar çok çalışmanızı gerektiriyorsa ondan bir şekilde uzaklaşacağınız açıktır. İsteyerek ve ya istemeyerek.

2- Çok çalışmak yaratıcılığı öldürür.
Çok çalışıyorsanız ister istemez çalıştığınız konu üzerinde daha az düşünürsünüz. Daha çok çalışabilmek adına robotlaşıp, üretime değil de, veririmliliğe ağırlık verirseniz sizin yerinize birilerinin düşünmesi ihtiyacı doğar. Çok çalışmak yerine işinizle ilgili yaratıcı çözümler geliştirmek işyerindeki değerinizi artırır.

3- Çok çalışmanız, akıllı çalışmadığınızı gösterir.
Düşünmeden çılgın bir tempo ile çalışmak problem çözmede pek de başarılı olmadığınızı gösteriyor olabilir. Bir işi daha kolay ve az çalışarak yapmak için çözüm üretmek "Gelişmek" olarak adlandırılır. "Değişim" için şarttır. Akıllı çalışırsanız daha az çalışıp daha iyi sonuç alabilirsiniz.

4- Çok çalışmanız, birlikte çalışmadığınızı gösterir.
Patronlar çok çalışanları severler ama aynı küfeye tüm yumurtaları istiflemeyi sevmezler. Dolayısıyla çok çalıştığınızda işleri paylaşmadığınız intibasını uyandırırsınız ki bu genellikle doğrudur. Yerim doldurulamaz diye düşünüyorsanız bunun doğru olmadığını anladığınızda işsizlik maaşı alıyor olabilirsiniz.

5- Çok çalışmanız, işleri önceliklendirmediğinizi gösterir.
Hiç bir şeye yetişemiyorsanız, bunun için de çaresizce çok çalışıyorsanız, dışarı verdiğiniz görüntülerden biri de önceliklerine göre işleri ayırt edemediğiniz yönünde olabilir. Acil bitmesi gereken önemli bir iş varken, rutin işlere boğulmuş halde çalışmanız kimin ne işine yarar? Sizin işinize yaramayacağı da aşikar!

6- Çok çalışmanız, işle başedemeyip ona boğulduğunuzu gösterir.
İş yapayım derken, her seferinde yel değirmenlerine saldırmak abesle iştigaldir. Yapamıyorsanız, yardım almak yoluna gitmiyorsunuzdur. Yüzmeyi öğrenene kadar atılan kulaçlar bir işe yaramaz. Boğulmadan yüzmenin yolu, ihtiyacınız olan desteği yeteri kadar ve zamanında almayı bilmenizden geçer.

Hayatınızı kazanmak için yaptığınız işler bitmeyen süreçlerdir. Bir işi bitirdiğinizde bir diğeri gelir. Siz olsanız da olmasanız da işlerin bir şekilde yürümesi ve yapılması gerekir. Doğaldır ki işleri yapacak ve bittiğinde yenileri ile yüzleşeceksiniz. Unutmamanız gereken iş bitirmeye çalışırken kendinizi bitirmemek olmalı. Basmakalıp bir söz vardır. Herkesin yeri doldurulabilir diye. Acımasız olsa da doğrudur. Siz olsanız da olmasanız da yapılıp bitirilmesi gereken bir işe başlamadan önce ilk adım, akıllıca düşünüp işi nasıl kolayca yapabileceğinizi planlamak olmalı.

İşin nasıl yapılacağını kurgulamadan, başlamak zorunda kalmamanız dileğiyle, sağlıcakla kalın.

En İyi Bedava VPN Uygulaması


Merhaba,

Ülkemizde son iki yılda 500 bin kişinin telefonları dinlenmiş. "Nedendir?" diye spekülasyonu yapmak istemiyorum ancak bunun, ciddi bir kontrol çılgınlığı belirtisi olduğunu dile getirmekle yetineceğim. Aynı bakış açısı doğal olarak yaygın kullanılan İnternet'i de denetleme merakı içerisinde. Böylesi girişimlerin sonu hiç de iyi değil. Toplumun tüm kesimleri için ciddi özgürlük kısıtlaması ve ödeme yaparak kullandığı, yani maliyetine katlandığı bir hizmetin kalitesinde düşüşler yaşanması kaçınılmaz.

Bu denetim nasıl gerçekleşiyor?
Öncelikle devlet ile yakınlığı nedeniyle en büyük İnternet servis sağlayıcısı olan kuruluş, asıl denemeleri yapıyor ve İnternet filtresi diyebileceğimiz birtakım yazılım ve donanımları sizin bilgisayarınız ile İnternet'te ulaştığınız diğer noktalar arasına yerleştiriyor. Daha sonra diğer servis sağlayıcılar da aynı veya benzer ürünü kullanarak filtreleri devreye alıyorlar.

Her filtre, ister istemez, bir ara engel olduğundan, var olan trafikte bir takım aksaklıklara yol açar. 2014 Mart başından, hatta belki de çok daha önceden beri söz konusu yavaşlama sorunları ile karşılaşma sayımız bu yüzden giderek artmaktadır.

Çözüm ne?
Peki normal bir kullanıcı, İnternet üzerinde sıradan işler yapsa bile böyle bir filtre ile devamlı takip edilmekten nasıl kurtulabilir?

Öncelikle, eğer gerçekten biri sizi sıkı takip etmeyi kafasına koymuşsa, bundan kurtulmanız düşündüğünüzden güçtür. Bunu unutmayın! Yani siz güvenli ve şifreli bağlantılar kurduğunuzda tarayıcı adres çubuğunuzda https:// ile başlayan yerler üzerinden de haberleşseniz bile bu kesin bir dinlenmeme çözümü olmayabilir. Ancak, sizi izleyenin işini zorlaştırdığı söylenebilir. Yine de böyle bağlantıların normal güvenliksiz (http:// ile başlayan) bağlantılara göre daha güvenli olduğu siz ve bağlandığınız nokta arasında bilgiyi şifreleyerek gönderdiği bu şifrenin de kırılmasının zor olduğunu hatırlatmakta fayda var.

Bunun ötesinde VPN yani sanal özel ağ denilen yapı üzerinden haberleşmek, hem filtre ile ulaşamadığınız yani engellenen sitelere erişiminizi sağlar, hem güvenlik seviyenizi bir basamak yukarı çeker. Ayrıca, sıradan web sayfalarına da erişseniz bu bilginin size şifrelenmiş olarak ulaşmasını sağlar.

VPN, basitçe İnternet ile aranıza bir vekil sunucu koymaktır. Böylece, erişmek istediğiniz İnternet sayfasına gitmeden önce güvenli, yani şifrelenmiş bir sunucuya erişir, onun üzerinden kendi trafiğinizi geçirirsiniz. Bu arada yüzlerce sayfayı ziyaret etseniz de, ülke filtresi sizi hep bir tek siteye bağlı gibi görecek büyük ihtimalle trafiğinizi de takip edip, filtreleyemeyecektir. Tabi yine de tam olarak güvenli erişimden emin olamazsınız!

Yavaşlama olur mu?
Peki, böyle araya bir vekil sunucu sokmak trafiği yavaşlatmaz mı? Evet yavaşlatır, ancak zaten böyle bir vekil sunucu yani İnternet Filtresi üzerinden İnternet'e çıktığınız için olması gerekenden daha yavaş ulaşıyorsunuz her yere. Böyle bir sanal özel ağ kullandığınızda hizmetin kalitesine göre aradaki farkı anlamayabilirsiniz. Yani bu yavaşlama ihmal edilebilir.

Ne kullanmalı?
İnternet'te ülkelerin engellemeleri nedeniyler daha yaygın kullanılmaya başlayan VPN hizmetleri göreli olarak yeni bir gelişen alan. Dolayısıyla şu anda hizmetini tanıtmak isteyen firmalar genellikle bedelsiz hizmet ediyor. Bir kısmı da hizmetini hem bedelli, hem bedelsiz olarak sürdürüyor. Bir süre müşteri kazanımı yaptıktan sonra söyle bir senaryo ile karşılaşabilirsiniz. Servis veren firma hizmetini belirgin olarak farklılaştırıp, karşılığını ödeyen kesime daha iyi bir hizmet, ödemeyen kesime ise daha yavaş ve müdahalelere gerek duyulan bir hizmet sunacaktır. Bunu da aklınızın bir köşesinde bulundurun.

VPN servislerine bir iki örnek vereyim.


ktunnel gibi servisler sizi VPN üzerinden bir yerlere ulaştırırlar ancak bilinirlikleri yüksek olduğundan önlenmeleri mümkündür. Üstüne üstlük size sağladıkları servisin bedelini tam bir görüntü kirliliği oluşturup sizden farklı bir yolla tahsil ederler. Mesela sol alt kısımda bir video oynatıcısı görünümlü pencere size "plugin eksik, yükleyin!" uyarısı verip, büyük ihtimalle bir zararlı program yüklemenize neden olacak reklam gösteriyor. Diğer görseller de asıl yapmaya çalıştığınız işi unutturmak için özenle seçilmiş. Ekran görüntüsü %100 boyutta iken link yazmanız için ayrılmış adres çubuğu bile sayfada görülmüyor. Bu ekran görüntüsü %75'e kadar küçültülmüş olduğundan görülebilir hale geldi.

Sözün özü, ne yaptığınızı tam bilemiyorsanız, sizi yanlış yola götürebilecek bir hizmet. Ancak suya düşüp de yılandan başka alternatif bulamadığınızda kullanın.

Hotspot Shield makinenize yükleyerek tüm trafiğinizi daha güvenli olarak gerçekleştirebilmeniz sağlayan bir programdır. Bilgisayarınızda işlemci gücüne bağlı olarak bir yavaşlamaya sebep olabilir. Bedava kullanmanız halinde belirli ülkelerin sunucularını kullanabilirsiniz. İşe yarar, ancak bir süre sonra para ödemeniz tek rahatlama yolu haline gelebilir.

Private Tunnel 100 Mb bedava aylık kota sağlıyor. Bu yönü ile sadece VPN'in tadına bakabilirsiniz. Bir günde bitecek gibi duran bu kota ancak en kısa sürede ödeme yaparak bir 50 GB aylık kota almanızı sağlamak için ayarlanmış gibi. Ancak iyi hizmetin bedelsiz olduğunda, kazanmak için başka yollara saptığını ktunnel örneğinden anlıyoruz. sanırım.


CyberGhost yine bilgisayarınıza ya da akıllı cihazınıza kurulan bir uygulama olarak geliyor. Bedava da kullanabiliyorsunuz ama çok fazla bir verim beklemeyin o halinden. Yine de iyiler arasında sayılabilecek bir hizmet.

En iyisi hangisi?
VPN kullanmayı talep eden kullanıcı sayısı arttıkça yeni servisler de bu işten para kazanabilmek için pıtrak gibi çıkacaklardır. Benim beklentim bu eğilimi gören devlerin işe el atmaları ihtimalinin giderek arttığı yönünde. Google, böyle bir hizmet açıklayabilir her an.

Tüm trafiği değil de sadece o an kullandığınız tarayıcınızın trafiğini ele alan bir tarayıcı uzantısı makineniz için daha az yorucu ve hızlı çalışabilir!


ZenMate böyle bir eklenti. Chrome tarayıcınız için son derece güzel ve hızlı çalışıyor (belki de şimdilik!), denemeniz öneririm. Bir eklenti olarak tarayıcınıza dahil oluyor ve trafiği istediğiniz bir ülkenin sunucusu üzerinden geçirerek mevcut ülke İnternet filtresini devre dışı bırakmanızı sağlıyor. Kötü yanı, p2p gibi diğer İnternet etkinliklerinizin ve diğer tarayıcıların trafiklerinin bundan yararlanamaması.

Gün gelir de tüm kullanıcılar böyle yollara başvururlarsa yönetim karar alıp, tüm VPN servislerinin erişimlerini durdurabilir. İşte o zaman George Orwell'in 1984 romanındaki gibi bir ortamda yaşıyoruz demektir.

VPN gibi yan yollara sapmadan gönül rahatlığı ile dilediğimiz İnternet sitesine erişip tek polisimizin vicdanımız olduğu bir ülkede yaşamak umuduyla iyi günler dilerim.

Ek:
Ülkemizden erişimine engel konulmuş videolar için bir okur dostum öneri yapmıştı. Onu da vereyim.

Engellenen YouTube videoları için ? işareti ile v arasına a=a& yazıp girmeyi deneyin.

7 Mart 2014 Cuma

Facebook'da Arkadaşlarımın Tüm Gönderilerini Nasıl Kaçırmadan Görebilirim?

Yeni Medya siteleri içerik yönetimi yapma işini karışık algoritmalar ile gerçekleştiriyor. Tıpkı Google'ın arama sonuçlarını rafine edişi, reklam sistemini yönetişi gibi. Yeni Medya iliklerine kadar matematik aslında.
Peki Facebook ısrarla arkadaşlarınızın gönderilerini size göstermek istemiyorsa bunu nasıl düzeltebilirsiniz?
Merhaba,

Facebook'da bir sayfanın gerçek bir kullanıcıya, şirkete ya da organizasyona ait olmasına bağlı olarak karışık bir algoritma kullanarak kimlerin hangi güncellemeleri görebileceklerine karar veriyor. Facebook sizin siteyi kullanırken yakın geçmişteki davranış şeklinize bakarak bu kararı veriyor. Kriterler ise ilgili arkadaşınızla ne sıklıkta etkileşimde bulunduğunuz, ünlü biri ise aldığı beğeni sayısı, gönderinin diğer kullanıcılardan ve arkadaşlarınızdan aldığı yorum ve beğeni sayısı. Geçmişte bu tarz gönderiler ile ne kadar etkileşimde bulunduğunuz ya da böyle iletileri gizlediğiniz veya rapor ettiğiniz de göz önünde bulunduruluyor.

İşin özü, her yolladığınız içerik listenizdeki tüm kullanıcılara gösterilmiyor. Listenizdeki lişi ile ne kadar yakın bir iletişim içerisindeyseniz yolladığınız içeriği görme şansı o kadar yüksek. Ayrıca içeriğiniz arkadaşlarınız tarafından çokça beğenildiyse daha geniş bir arkadaş kitlenize gösterilecektir. O nedenle yolladığınız içeriğin özellikle yakın arkadaşlarınızca beğenilmesi halinde yaygın olarak diğerlerine de gösterilmesi mümkün olabilir.
Facebook'a göre Link paylaşımları diğerlerine göre daha fazla ilgi görüyor. Bir durum paylaşımı yapacaksanız bunu akılda tutup kullanmakta fayda var. 

Link paylaşımı nasıl yapılabilir? 
Kısaca anlatmaya çalışayım. Tarayıcınızın adres yazan satırını hatırlayın. Paylaşmak istediğiniz internet linki için söz konusu sayfadayken bu tepedeki adres satırında yazan İnternet adresine ihtiyacınız var. Onu eksiksiz olarak seçip kopyalayın. 

Facebook durum güncellemeniz gördüğünüz yere gelin. İlgili kısma kopyaladığınız linki yapıştırın. Facebook hemen size sayfanın bir öngörünümünü getirecektir. Artık yapıştırdığınız linki silip yerine yorumunuzu yazabilirsiniz. Alttaki öngörünüm ve tabi görünüm yerinde kalacaktır. 

Sayfada birden fazla görsel varsa Facebook bunlardan konu ile en ilgili olanı seçmenizi sağlayabiliyor. Gönderi penceresinin sol altında sağ sol yönlerinde oklar görebilirsiniz farklı görselleri de o oklar yardımıyla seçip, gönderinizi yapabilirsiniz.

Direkt fotoğraf yüklemekten daha kolay bir yöntem. Üstelik söylenenlere göre daha da fazla görünür olmanıza yol açıyor. Neden kullanmayasınız?

Facebook hiç durmadan daha düzgün bir kullanıcı deneyimi sağlamak ve daha çok kullanıcıyı kendine çekmek için çabalıyor. Bunda da en büyük yardımcısı matematik. İlginç öyle değil mi? 

Peki Facebook'un hesaplamalarına göre değil de bazı arkadaşlarınızın her gönderisini görmek için ne yapmak gerekiyor? Bunun için arkadaşlarınızı yakın arkadaşınız olarak işaretlemek yeterli. Bunu kolayca yapmak için arkadaşınızın Facebook sayfasına gidin ve arkadaşlar düğmesine tıklayın. Açılan menüde "Yakın Arkadaşlar" yazısına tıklayın. Yanda sarı bir yıldız belirecek.

Arık bu arkadaşınızın tüm paylaştıkları daha öncelikli olarak size görünecek. Ayrıca bir paylaşımda bulunduğunda üstteki uyarılar kısmında göreceksiniz. Kimi kullanıcı bunu rahatsız edici buluyor, ancak yine de iyi bir kaçırmadan izleme imkanı sunduğu bir gerçek.

Hemen yaşadığım kırılma noktasını da sizlerle paylaşıp bitireyim o halde. Özellikle ortaokul ve lisede öğretilen ve bana oldukça ağır gelen Metematik konuları için durup, durup "aman canım bunlar gerçek hayatta ne işimize yarayacak?" diye kendime, çevremdekilere sorardım. 

İşte hep birlikte görelim Google tercümelerinde, arama sonuçlarını iyileştirmede, reklam yayıncılığında ve daha pek çok yerde, Facebook daha iyi içerik gösterebilmek için son derece gelişmiş algoritmalar kullanıyor. Şimdi, hep birlikte gördük mü, matematik gerçek hayatta ne işimize yarıyormuş? :)

Sağlıklı günler dilerim.

24 Şubat 2014 Pazartesi

Android Cihazda SDR Nasıl Dinlenir?


Antrak'a ne zaman gitsem yeni bir şeyler öğreniyorum. SDR (Software-defined radio) bunlardan birisi. Daha önce Serdar Ulukonakçı usb sayısal tv alıcısını nasıl geniş frekans aralığında çalışan bir alıcı olarak kullanabileceğimiz şu yazıda anlatmıştı. Doğrusu şöyle 10 dolara bile bulunabilen bir alıcı cihazla böyle işler yapmak oldukça eğlenceli.

Gerçi hiç bir donanım kullanmadan da amatör telsiz frekanslarını dinlemek hatta gönderme yapmak da mümkün. Onun için de Android cihazlar için Pocket HAM bands Transceiver isimli programı kurmak yeterli oluyor. Dilerseniz deneyebilirsiniz.

Yine Android cihazlarınızda eğer yazının başında sözünü ettiğim usb alıcıyı kullanmak isterseniz o da mümkün. Telefon veya tabletinizi SDR alıcıya çevirmek isterseniz cihazınızın root yetkisine sahip olması gerekiyor. Dikkat telefonlarınızda bu değişikliği yapmanız garantilerini ortadan kaldırabilir. Onun yerine piyasada 100-200 TL aralığında satılan zaten Root yetkisi olan 7 inch tabletleri kullanmak daha uygun olabilir.

İhtiyacımız olanlar root yetkisi açık bir Android işletim sistemli telefon ya da tablet. SDR alıcı olarak kullanabileceğimiz bir usb DVB T alıcı. Yukarıda linkini vermiştim. İçindeki chipset (RTL2832U) önemli. Uygun olanı almaya dikkat edin! Aksi taktirde cihazın uygun sürücüsü olmadığından çalıştıramazsınız.

Program olarak yine Android Play üzerinden temin edebileceğiniz bir program SDR kullanmanızı sağlıyor. ancak programı tam fonksiyonel olarak kullanmak isterseniz 24 lira civarında bir ödeme yapmanız gerekiyor!

1- Öncelikle şu sürücüyü yükleyin
2- Programı bu linkten akıllı cihazınıza yükleyin.

Ardından OTG kablonuzla (cihazınızda standart USB girişi varsa bu kabloya gerek yok) USB alıcıyı akıllı cihazınıza bağlayın. Dikkat! Düzgün bir OTG kablo kullanın. Kalitesiz olanlar ufak temassızlık yaptığında sorun çıkıyor.
Programı çalıştırınca sürücü usb alıcıya ulaşmak için sizden yetki istiyor. Use by default for this USB device yanındaki kutucuğu işaretleyip OK'e basın.

Anten gördüğünüz gibi TV yayınlarını almak için yapılmış. Dolayısıyla çatıda bu iş için bir anteniniz varsa onu kullanmak alıcıdan çok daha makul bir performans almanızı sağlayacaktır. 
Bu adaptörü de şu linkten temin edebilirsiniz.

İlk deneme için çatı anteni şart değil FM radyolardan birini dinleyerek başlayabilirsiniz. Neredeyse tüm haberleşme bandını dinlemek mümkün.

Her şey doğru yapılmışsa fotoğrafta gördüğünüz gibi program çalışıyor ve iş görüyor. Güzel bir hafta sonu projesi olabilir. 

Kolay gelsin.

17 Şubat 2014 Pazartesi

indir.com Mobil Uygulama Ödülleri 2014 Yarışması


indir.com mobil uygulama geliştiricilerine yönelik bir yarışma başlattı.

Yarışmaya, bu sene yapılıp kullanıma sunulan uygulamalar ile katılmak mümkün. Yarışmanın amacı uygulamaları tanıtıp, programcılara destek olmak.

15 Nisan 2014 tarihine kadar başvuruların devam edeceği yarışmanın halk oylaması 18 Nisan tarihinde başlayacak. 30 Nisan'da bitecek olan ön eleme sonrasında 1 Mayıs'ta jüri değerlendirmesi yapılacak.

Katılacak olanlara şimdiden başarılar dilerim.

Detaylı bilgilere yarışma sayfasından ulaşabilirsiniz.




11 Şubat 2014 Salı

DGünü 1 Yaşında


14 Ocak 2013 tarihinde D Günü blogumu açtım. Friendfeed oldukça sönükleşmişti. İlginç bulduğum öteberiyi  eskiden orada paylaşırdım. "Bari kendi blogumda yazayım, ilginç bulduğum teknolojik ürünleri" diye düşündüm. Sonra kısa "kısa yorum yapacağım aynı zamanda yeni teknolojik cihazları (zamazingo) anlatacağım bir blog yapayım" dedim. Blogu açarken de, dgunu.blogspot.com oluversin adı diye düşünüp, ismini de öyle seçtim.

Daha sonra bir Google PR (Sayfa Sıralaması - Page Rank) güncellemesi aldı blog. PR3 olunca heveslenip bir alan adı aldım. Şansıma dgunu.com alınmamıştı. Ardından, bir ara bir slogan buldum bloguma: "Sayısal dünyanın gelişmelerine çarpık bir bakış!" Ancak, gelin görün ki bu sefer ancak PR1 olabildi blog. Neyse önemli değil.

Bloga bir de logo uydurdum kendimce. Şaşı bakan gözlüğün arkasındaki gözler. Öyle profesyonel bir şey değil. Ama ben yaptım. Bir yılda 291 yazı yazmışım. 120 bin tekil ziyaretçim olmuş. Fena sayılmaz.

Bir ara yolunuz düşerse beklerim. http://www.dgunu.com


4 Şubat 2014 Salı

Öfkenizi Kontrol Edin! Yoksa O Sizi Kontrol Eder!


Düşündüm de her an patlayabilecek durumda bir toplumuz. Korna çalıp "yürüsene be!" diye bağırdığınız önünüzdeki aracın içindeki bir başka öfkeli kişi, aracından inip sizi silahıyla vurabilir. Gerilim giderek artıyor üstelik. Gerilim arttıkça potansiyel patlamanın şiddeti de giderek büyüyor. Toplumdaki bu gerilimi düşürmenin yöntemi kendimize çeki düzen vermek olabilir.

Hadi gerçek hayattan örnek vereyim. Kendisine çamurlu su sıçrattı diye belediye otobüsüne ateş edip içindeki masum bir çocuğu yaralayacak derecede öfkesinin esiri olmuş insanlardan oluşan bir toplum ile sağlıklı bir şeyler yapılabilir mi?

Ben de sabah aklıma gelince Twitter'dan #öfkekontrolü hashtagi ile satır satır aşağıdaki önerileri paylaştım. Hemen belirteyim, bu konuda bir eğitimim, profesyonel deneyimim yok. Kendimce öneriler. Zaten başlarken komik şeyler olsun diye düşünmüştüm ancak konu öfke olunca komik bir şeyler üretmek zor.

Bakalım neler önermişim?

Öfke Kontrolü İle İlgili Öneriler

  • İnsan olduğunuzu aklınızdan çıkartmayın. Yırtıcı olmak vahşi doğada hayatta kalmak için iyidir. Toplumda ise tam tersi.
  • Kontrolünüzü kaybettikten sonra yaptıklarınıza üzülüyor musunuz? Kontrolü kaybetmeden önce "o duyguyu" aklınıza getirin.
  • Sinirli olduğunuz için verdiğiniz zararın farkında mısınız? Sakince bunu yakınlarınızla değerlendirin. Dışarıdan bakış iyidir.
  • Asabiyet nedeniniz bir başka hastalık olabilir, mesela diyabet. Hiç düşündünüz mü? Tedavi Olun.
  • Asabiyseniz, siyasetçi olmayın! Rica ediyorum! ;)
  • Sevdiklerinize yönelik şiddet bumerang gibidir. Döner sizi ya da bir başkasını bulur. Onlara sevgi gösterin, size geri dönsün.
  • Başkalarını, kendinizi suçlamak çözüm değil, içinden çıkılmaz labirentler üretir. Çözüme yönelik, barışçıl düşünceler üretin.
  • Mutlu olmak sizin de hakkınız. Öfkeniz sizi kontrol ediyorsa mutlu değil sinirli olursunuz! Sinir kendini besleyen canavardır.
  • Hayatınızı sinirli olmanız kontrol etmesin! Siz kendinizi kontrol edin. İpleri elinize alın. Hayat kalitenizi artırın.
  • Tedaviyi son çare ya da delilik belirtisi olarak görmeyin. Erken müdahale tüm toplumu kurtarır! Tabi sizi de ;)
  • Empati kurun. Karşındakinin yerine kendini koymak, sinirlere hakim olmada yardımcı olabilir.
  • Karşı takımın tribününde maç izleyin. ;)
  • Küfretmek sizi boşaltırken başkalarını doldurabilir. Aman dikkat!
  • Savunmasız olanlara dokunmayın! Sizin öfkeniz boşalacak diye kimse zarar görmesin. Kendinizi onun yerine koyun. Düşünün!
  • Ateşli silahlardan uzak durun. Her türlü silahtan uzak durun!
  • Trafikte biri yanlış yaptığında sinirleniyorsanız, kendi yanlışlarınız olduğunu aklınıza getirin. Kimse mükemmel değil.
  • Tamam, doktora gitme fikri sinirlerinizi bozuyor olabilir. Bir psikolog da asabiyetinizi giderebilir. Profesyonel yardım alın!
  • Belki de sizi asabi yapan güçsüz yönlerinizdir. Eksiklerinizi tamamlayın. Okuyun!
  • Benliğinizi Yüceltin. Öğrenip, daha fazla bilmeye başladıkça asabiyetiniz yerini dinginliğe bırakabilir.
  • Kendinizi geliştirin. Güzel sanatlar ile ilgilenin. Güzel şeyler insanı sakinleştirir.
  • Tolerans, katlanabilmek demektir. Anlamını da öğrenin. Tolerans göstermeyi de.
  • Sevin! Kendinizi, ailenizin üyelerini, başka bir canlıyı. Onlara ses bile yükseltmeyin! Narin cam güzeldir ama kolay kırılır!
  • İç huzuru arayın! Din, mistik öğretiler veya her nerede bulup, sakinleşiyorsanız ona sıkı sıkı sarılın.
  • Futbol sizin için küfür, bağırıp, çağırmak ve kavga anlamına mı geliyor. Tüm sporlar sakinlik ve centilmenlik gerektirir.
  • Boğazınız ağrıyınca doktora gidiyorsunuz da, kafanızda bir rahatsızlık varsa neden doktora gitmiyorsunuz? Tedavi olun!
  • Asabisiniz ve sağlık sorunları peşinizi bırakmıyor mu? Önce bir psikiatrist'e uğrasanız iyi olabilir.
  • Başka huzurlu bir ülkeye, mesela Kanada'ya yerleşmeyi hiç düşündünüz mü?
  • Derin nefesler alarak içinizden sayın. 1, 2, 3, 4, 5, 6, 7, 8, 9, 10 o elinizdekini de bir yere bırakın bir kaza çıkacak.
  • Asabi olmanız terbiyesiz olmanızı gerektirmez. Düşünün, filtre edin, sakinleşin, öyle konuşun.
  • "Keskin sirke küpüne zarar" diye söylenir. Doğrudur. Asabiyet vücuda zarar verebilir. Ya da çevrenizdeki vücutlara.
  • "Tedavi olun" demiş miydim?
  • Öfkenizi öte beriden çıkartmayın! Cep telefonları pahalı cihazlar. Televizyon kumandaları ise masum. Tedavi olun.
  • Asabiyseniz kolluk kuvveti, koruma, güvenlik personeli falan olmaya yeltenmeyin. Tedavi olun.
  • Trafikte hata yapan aracın sürücüsünü tanımadığınızı unutmayın! Belki, tanısanız çok seversiniz. Ya da adam ızbandut gibidir!
  • Araç kullanırken çok sinirleniyorsanız: Kullanmayın, satın! Bırakın yerinize otobüs veya taksi şoförü sinirlensin.



  • Anger Management filmini hatta aynı isimli diziyi de seyredin. Hem asabiyet hem de OKB (tekrar eden takıntı hastalığı) hakkında bilginiz olur.
  • Hayatı kendinize ve sevdiklerinize zindan etmeyin. Asabiyseniz bir şeyler yanlış demektir. Ya da Türkiye'de yaşıyorsunuzdur.
  • Asabiyseniz ve kontrol etmekte güçlük çekiyorsanız, nedeni çok basit olabilir. Profesyonel yardım alın. Psikiatrist'e gidin.


3 Şubat 2014 Pazartesi

Kişisel Gelişiminize Özen Gösterin


Kişisel gelişim her ne kadar, ne olduğu belli olsa da bende komik çağrışımlar yapar. Aşırı kilo almak, vücut geliştirmek, başkalarının doğrularını benimseyip savunmak, bir yerden gelirken, bunu kişiselleştirmek gibi. O nedenle "kişisel gelişim" üzerine bazı öneriler geliştirdim. Kimisi kişisel gelişime hiç bir etki göstermeyebilir! Ancak içlerinde işinize de yarayacak öneriler de olabilir. Olmayabilir de!

Madem kişisel gelişiminiz için bir şeyler yapmaya karar verdiniz, o halde aşağıdaki önerileri AKIL SÜZGECİNİZDEN geçirin. Hangisi saçma, hangisi mantıklı siz karar verin.

Not: Emin olmadığınız önerileri evde tek başınıza uygulamayın!

Bu yazıyı video olarak da izleyebilirsiniz.
---
  • Gündemi takip edin... ;)
  • Türkiye'de yaşayın. Eninönü'nde sorular soran kameralı, mikrofonlu insanlara abuk cevaplar hazırlayın.
  • Durmadan bir şeyler yiyin. Soranlara, metabolizmanızı hızlandırdığı için kilo almadığınızı anlatın... ;)
  • Ördek dudak selfielerinizi her gün düzenli olarak paylaşın her ay tamamına bakıp, değişimi değerlendirin... ;)
  • Twitterda sahte hesaplar açıp kendinizi beğenin, RT yapın... ;)
  • Altında "lütfen paylaşın" yazan her türlü göreseli arkadaşlarınıza mail, sosyal medya yoluyla gönderin... ;)
  • Herşeyi başkalarından bekleyin, kendiniz çaba göstermeyin... ;)
  • Kaderci olun. Sabredin. Kurtuluşa inanın. Ancak durumunuzu düzeltmek için bir şey yapmayın... ;)
  • Adalete güvenin... ;)
  • "Bu neden benim başıma geldi?" konulu arkadaş toplantıları düzenleyin... ;)
  • Hep başkalarını suçlayın! Pasif agresifliğin sizi genç tuttuğu hakkında olur olmadık yerde bahsedin... ;)
  • Konuşmanıza çeşitli yabancı dillerden cümleler ekleyip, ardından anlamlarını söyleyin... ;)
  • Mars'a gidip muhtemelen orada ölecek olan ekinbe katılın... ;)
  • Kafaya abuk bir konuyu takıp, hep ondan bahsedin... ;)
  • Cebinizde ihtiyaç halinde kullanmak için hazır bir konuşmanızı taşıyın, olamadık yerde çıkarıp okuyun... ;)
  • Lafa olur olmaz yerde "sözün bittiği yerdeyiz" diye başlayın... ;)
  • Internette gördüğünüz özlü sözleri biriktirin, bastırıp duvara asın... ;)
  • Ferrarisini Satan Bilge kitabını altını çizip, notlar alarak okuyun... ;)
  • Ciddi görünmek için numarasız gözlük takın, pipo ile dolaşın. Top sakal bırakın. ;)
  • Tuvalette uzun kalın ama elinizde telefon tablet vs. almayın... ;)
  • Günde sekiz litre su için... ;)
  • Pahalı kalem kullanın... ;)
  • Kişisel gelişim önerileri yazın... ;)
  • Her türlü masalın gerçek olduğunu olur olmaz ortamlarda ileri sürüp savunun... ;)
  • Bilmediğiniz konularda desteksiz sallayın... ;)
  • İşe kısa pantolonla gidin... ;)
  • Her şeye üzülün, panik atak geliştirin... ;)
  • Dünya turuna çıkıp geri dönmeyin... ;)
  • Fal baktırıp, söylenen zırvalara inanın... ;)
  • 3. sınıf yaşam koçlarının kitaplarını okuyun ;)
  • Yarım yağlı yoğurt yiyin ;)
  • Bu ay bir kitap okuyun ;)

27 Ocak 2014 Pazartesi

Amatör Telsizcilik Nedir?


Amatör telsizcilik bir hobidir.

Hiç bir menfaat gözetmeksizin, kendi kişisel gelişiminiz ve boş zamanlarınızı değerlendirmeniz için elektronik, haberleşme gibi konularında yaptığınız araştırmalar, faaliyetlerdir. Kimi zaman ise sadece mandala basıp birileri ile konuşmaktır.

Sosyal medya ile çok ciddi benzer yanları olan bu uğraş, lisans gerektirmesi, sınava girmek zorunluluğu olması nedeniyle biraz da teknik bilgi istemesi yüzünden herkesin kolayca yapabileceği bir uğraş değildir. Ancak böyle şeyler gerçekten yapmak isteyenler için hiç bir zaman engel olmamıştır.

Amatör telsizcilerin haberleşme teknolojileri hakkındaki bilgileri nedeniyle acil durumlar söz konusu olduğunda da topluma katkı verebilmeleri söz konusu olabildiğinden faaliyetlerinden bir kısmı kamuya yararlı kabul edilmektedir.

Kamu yararı önemli ancak ana konu değildir! Bunun nedeni esasen amatör telsizcilikle uğraşanların öncelikle kendilerini geliştirmek için çaba sarf etmelerinden kaynaklanmaktadır. Sonuç itibariyle kendini geliştirmenin de kamu açısından yararlı olduğu düşünülebilir. Tüm bireylerin kendini geliştirdiği bir toplum bir şekilde gelişmiş olur.

Eğer elektronik, haberleşme gibi konulara meraklıysanız Amatör Telsizcilik keyifli bir hobi ve kendini geliştirme için iyi bir başlangıç olabilir.

13 Ocak 2014 Pazartesi

İndirim Var! Gerçekten mi?


Bu aralar pek yaygın bir saşırtmayı yapıyor teknoloji marketleri. Sinir oluyorum. Ürünün 1-2 yıl önceki piyasaya çıkış fiyatı ya da bir ara satıldığı fiyat, satış fiyatı gibi gösterilip, şimdiki satış fiyatı da indirim olarak sunuluyor. Oluyor sana %25-35 indirim.

Oluyor mu? Olmuyor. Teknoloji alıcısı akıllı olmalı, böyle şeylere inanmamalı. Bu tamam. Ama müşteriyi bu kadar bilgisiz ve düşük zekalı yerine koymak Teknoloji Marketlerine yakışıyor mu? Yakışmıyor. Ancak, sanırım o kadar çok inanan oluyor ki, bu oyuna devam ediyorlar.

Pek çok fiyat sitesi var artık. Siteye girip modeli verince fiyatlar dökülüyor ortaya. O kadar basit, gerçeği görmek.

Hem zaten %7-8 kar marjı olan ürünlerde %35 indirim yapılabilir mi?

Yapmayın! Ayıp oluyor.

10 Ocak 2014 Cuma

Kendini Geliştirmek, Bitmeyen Bir Yolculuğa Çıkmaktır


Bir kitap okumakla, bilgin olunmaz. Ancak, bir yerden başlamak lazım. Ne kadar çok okursanız, o kadar fazla zihinde dolaşır, neredeyse bedava sunulan bilgi hazinesinden istediğiniz kadarını alırsınız.

Okumak demişken, insanın aklına hemen okullar geliyor. Uygarlık ne kadar geri ise, okullar da o kadar başarılı olabilirler. Çünkü, öğretilecek bilginin azlığı öğrenmeyi kolaylaştırır. Oldukça gelişmiş ve ileri gitmiş bir uygarlık için ise okulların işi çok daha güçtür. Ya çok kısa sürede insanları hayata hazırlayacak pek çok bilgiyi verirsiniz ya da veremezsiniz o kadar basit. Hayat için neyin gerekli ve önemli olduğu günümüzdeki gibi hızla değiştiriliyorsa, eğitim de buna hızla uyum sağlamadığı taktirde başarısızlık kaçınılmazdır.

Eğitim ne kadar iyi olursa olsun, eğer bireyler bunun üzerine inşaata devam etmezlerse kendilerini geliştiremezler. Kitap okumak ve bilgiyi paylaşmak sizi ve çevrenizi yüceltir. Üniversite mezunu cahillerin oluşturduğu grubun bir parçası olacağınıza, bilgi ışını çevrenize saçan bir birey olun. Hiç durmayın. Durduğunuz anda bulunduğunuz seviyede kalır, hatta geriye gidersiniz. Zihninizi besleyecek yeni bilgiler edinin. Yeni beceriler kazanın. Eğer nefes alıyorsanız, hala umut var demektir.

Materyalist bir dünyada yaşıyoruz. En önemli olan şey para, mal varlığı ve güç gibi görülebilir. Ancak bunların bir işe yaraması için en temel bileşen, sağlıklı ve hayatta olmanız gerçeğidir. Kim olursanız ve ne kadar zengin olursanız olun, kaçınılmaz olarak ölüm tüm bu zenginliğinizi ortadan kaldırır. Sağlık da bir o kadar önemlidir. Yaşarken yaşam kalitenizin ne kadar yüksek olduğu, materyalist dünyadan elde edebileceğinizin sınırlarını belirler. Dolayısıyla yaşarken en önemli olan sağlıklı olmanızdır. Sağlığınızı bozan stres, insanlar ve diğer etkenlerden uzak durun. Zihninizi gereksiz ayrıntılarla meşgul etmeyin. Parçaları değil, bütünü görüp anlamaya çalışın. Çözemeyeceğiniz durumları boş verin. Çözebileceğiniz sorunları halletmek için ise hiç beklemeyin.

Öldüğünüzde ise sizden geriye sadece eserleriniz kalır. Eğer ölümün ötesine geçmek istiyorsanız, dünyada sizden sonra yaşayan insanlara faydalı olacak eserler bırakmalısınız. Bedeniniz bu toprak altında kalsa da fikirleriniz zihinden, zihine yolculuk yaptıkça, bir parçanız hayata tutunmuş ve yaşıyor demektir.

Benliğinizi yüceltin.

8 Ocak 2014 Çarşamba

TTNET İçin Değişim Vakti


Yıllardır ADSL abonesiyim. O kadar çok zaman geçti ki üzerinden, önce kurulan Kablo-TV üzerinden Kablonet hizmetini bile hatırlıyorum. ADSL her nedense, tek alternatif olarak benimsenip de ölüme mahkum edilene kadar kablo İnternet'i de kullandım (iş yerinde). Daha sonra sınırlı gıdım, gıdım verilen ADSL hizmeti biz fanilere de açılınca gidip ev için abone oldum.

ADSL, malumunuz telefon hatları üzerinden veriliyor. Oysa artık sabit hat sadece ayak bağı. Giderek abone sayısı düşen sabit hatlar, inadına aldıkları ücretlerden vazgeçmeme adına sonlarını hızlandırıyorlar. ADSL var bari sabit telefon da alalım diyen saf müşteriler 20-30 TL aylık ek bir külfete mahkum oluyor. Benim gibi taahhüt mahkumları da bu kısım içerisinde kalıyor.

Ancak, Mart sonunda bitecek olan taahhüt sonrası TTNET ve Türk Telekom'a veda etmeyi planlıyorum. TTNET'e veda sebebim, taahütüm içerisinde yükselen hız kapasitesine rağmen benim hızımı ısrarla 8 Mbit olarak tutması ve artırmak için defalarca arayıp ek para istemesinden. Oysa işyerinde 8 Mbite kadar olan aboneliğimizi bir ek ücret istemeden 22 Mbite çıkartmışlardı. Türk Telekom'dan ayrılma isteğim ise 30 TL aylık bedel almasına karşın hiç bir işe yaramayıp, bir hizmet üretmemesi ve fiyatını indirmemesi.

Henüz başka bir firma, mesela Superonline bizim bölgede hizmete başlamadı. Ancak Türksat Kablo var, fiber ile yakınlara gelip, evlere kablo üzerinden dağılan. Televizyon hizmetinden de faydalanıyorum zaten. Üstelik sayısal ve full hd paketlerinden de memnunum. Mavi fırsat diye bir paketleri de var ki tam benlik ve ADSL ile sabit telefonu kapattım mı ayda 30 liradan fazla kar edebilirim.

Tek düşündüğüm, durum 2 yıllık bir taahhüt istemeleri ki bu süre içerisinde kim bilir ne tür başka fırsatlar çıkabilir karşıma.

Durum bu.

Ey TTNET ve Türk Telekom, size de bu güne kadar verdiğiniz idare eder hizmet kaliteniz yanında pahalı İnternet ve Telefon hizmetiniz için teşekkür ederim.

30 Aralık 2013 Pazartesi

Hayatımızı Kolaylaştıran Servisler "iGaranti"

Hep konuşulan bir şeydir Türk bankacılığının dünya teknolojisinin çok ilerisinde olduğu. Gerçekten de öyle, herhangi başka bir ülkede bankacılık deneyiminiz olduysa Türk bankalarının değerini anlarsınız o yoklukta. Garanti Bankası’nın yeni mobil bankacılık platformu iGaranti ile birlikte, bu yargımı bir kez daha haklı çıkaracak bir servis ile tanıştım iGaranti  bankacılığın mobil tarafında can bulmuş ve gelişmiş yüzü. Yani fiziksel bankayı şubeye gitme ihtiyacını neredeyse hayatımızdan tamamen çıkaran bir ürün var artık karşımızda. Bir mobil uygulama ile bankacılık işlemlerinin yanı sıra, alışveriş , QR ile ödeme ve para çekme, Facebook arkadaşına para gönderme gibi birçok farklı ve hayatımızı kolaylaştıran servisler artık hep cebimizde.

iGaranti bugüne kadar çok da kullanmadığımız QR teknolojisini hayatımıza sokmak konusunda iddialı. Çünkü ufak bir QR kodu ile para çekebilir ya da alışveriş yapabilirsiniz. Üstelik tüm kartlarınızı (sadece kredi kartı değil, ehliyet, loyalty kartlarının hepsini) iGaranti’ye kaydedebiliyorsunuz. Yani bir bakıma  telefonunuz yeni cüzdanınız. Hem de bu yeniliği tadarken kuponlar kazanıp, hediyelerin keyfini çıkarabilirsiniz. Mesela iGaranti’ye ilk girişimle birlikte anında Caffè Nero’dan kahve kuponu kazandım.  Aynı zamanda Migros, Bonubon gibi markalarla da anlaşıp kullanıcılara özel ekstra indirimler sağlamışlar.

Yenilikler de bununla bitmemiş. Bugünlerde birçok firmanın yapmaya çalıştığı ama başarısız olduğu sesle yönetme işini iGaranti çözmüş. Bankacılık işlemlerinizi telefona konuşarak yapabiliyorsunuz, özellikle araba kullanırken birisine para göndermek için çok yararlı olacağı kesin.

iGaranti hayatımızdaki sosyal platformların da önemini anlamış olacak ki Facebook üzerinden para gönderip almayı da özellikleri arasına eklemiş..  Sadece Facebook değil, Foursquare’de check in yaptığınızda, çevrenizde bir iGaranti kampanyası varsa size bildirim göndererek haber vermesi çok hoşuma gitti. Sosyal platformlardaki fotoğraflarda etiketlendiğimizde nasıl anında bildirim alıyorsak iGaranti ile para gönderip aldığımız her işlemin bildirimi de anlık.

Alışılmışın dışında iGaranti para  biriktirmek için kullanıcılarını teşvik ediyor. Harcamalarımın takibi ile ay sonuna kadar ne kadar param kalacak, önümüzdeki ay ne kadar param nereye harcanacak tahmin edebiliyorum.  iGaranti, uygulamanın içine şimdi biriktir diye bir tuş yapmış, aklınıza geldiği anda paranızı kumbaraya atmış gibi belirlediğiniz tutarı bir tuşla biriktirebiliyorsunuz. Harcamak için ise  tek tuşla geri aktarıp ,istediğiniz an paranızı kullanabiliyorsunuz.

Son olarak çok şükür denemek zorunda kalmadığım ama çok takdir ettiğim bir uygulamaları daha var. Malum bu kredi başvurusu işi çok tatsız. Uygulama sayesinde kredi başvurusunu tek tıkla yaptığınız gibi kurye ile başvuru formları vs evinize geliyor (daha doğrusu verdiğiniz adrese).

Ola ki uygulamayla ilgili bir sorunuz var. iGaranti’ye sor diye bir müşteri iletişim platformu var. Sosyal mecralardaki tüm kanallardan kendilerine ulaşabiliyorsunuz. iGaranti günün olanaklarını ve teknolojisini çok iyi görmüş, kullanıcı kolaylığını ön plana çıkaran çok şık bir uygulama olmuş. Geleceğin bankacılığının nasıl olması gerektiği konusunda da bize ipuçları sunmuş.

iGaranti’yi hemen indirmek için tıklayın.

Bir boomads advertorial içeriğidir.

26 Aralık 2013 Perşembe

Özgür Aksuna Ailemizin Sunucusu


Kadim bir arkadaşım yıllar önce "95,80 Mhz'de Max Fm isimli yeni bir istasyon yayına başladı, eski dostlar orada" dediğinden beri araç radyomun hafızası sabahları ve akşamları bu frekansı gösteriyor. O da yetmiyor aynı radyo ofiste de geri planda hiç susmuyor. Ankara'da pek çok kişi için bu durum söz konusu. İnternet imkanları sayesinde, bilenler radyolarını Ankara'dan uzakta da dinleyebiliyor.

Sabahların ise bambaşka bir yeri var Max Fm dinleyenler arasında. Türkiye'yi Uyandıran Adam Özgür Aksuna erken saatlerde devraldığı mikrofonu öğlen 12.00'ye kadar dostlarıyla paylaşıyor ve keyifli bir program sunuyor. Direksiyonda Özgür olsa da program tüm dinleyenlerin katkılarıyla gerçekleşiyor. belki de bu kadar başarılı olmasının nedeni bu. Özgür, öncelikle sosyal medyayı son derece verimli ve iyi kullanıyor. Sadece yayın yaptığı günlerde değil, tatil günlerinde bile takipçilerine güncel bilgiler ve trafik bilgilerini bu yolla ulaştırmayı unutmuyor. Medya Oskarlı bir sunucu aynı zamanda.

Ben de kendisinin dinleyenleri arasındayım. Pek çok süreli yayında kendisi ile söyleşiler yapılıp yayınlandı. "Benim mütevazı bloguma da konuk olur belki" diye düşünerek kendisi ile sanal bir söyleşi yapmak istedim. Yıllardır merak edip de soramadığım soruları sıraladım. İşte kendisinden aldığım yanıtlarla bu söyleşiyi aşağıda okuyabilirsiniz.


BÇ- Sevgili Özgür, yayında adeta tüm dinleyicilerin ile birlikte bir performans sergiliyorsun. Bu öyle, "ben yapıyorum oluyor" ile gerçekleşecek bir durum değil. Bu konuda ne düşünüyorsun?

ÖA- Bu aslında 15 yıllık bir sürecin beraberinde getirdiği bir ayrıcalık. Yıllardır hayatı birlikte paylaştığınız iyi günlerinde, kötü günlerinde yanlarında olduğunuz, hiç bir zaman isteklerini geri çevirmediğiniz ve kırmadığınız insanlar sizin programınızın değil, hayatınızın bir parçası oluyorlar. Hatta, sizi benimsiyor ailelerinden birisi olarak görmeye başlıyorlar. Bu da inanılmaz bir enerjiye ve sohbet gücüne ulaştırıyor. Dinleyicilerim değil, daima arkadaşlarım, dostlarım olarak görüyorum her birisini ve tek bir dinleyici gibi özen gösteriyorum takipçilerime. Bu da aynı hassasiyeti onların da göstermesine ve sahip çıkmalarına vesile oluyor. Ben hiç bir zaman "ben yaptım, oldu" demedim ve bir şeyleri dinleyenlerimizle şekillendirdim. Onların görüşlerine, eleştirilerine, taleplerine sessiz kalmadım. Bu da “Biz yapıyoruz çok güzel oluyor” şeklinde başarıyı beraberinde getiriyor. Ankara dinleyicilerle her an karşılaşacağınız kadar birbiriyle çok bağlı bir şehir. Uzak bir akrabamın beni yıllarca fanatik derecesinde dinleyip, sonradan akraba olduğumuzu öğrenince yaşadığı şok gibi net aslında her şey. Biz bu şehri seviyoruz ve sevgimiz bizi birbirimize daha çok bağlıyor.

BÇ- Sabah yayın yapıp, öğlen rehavetine kapılmıyorsun gördüğüm kadarıyla. Adeta bir koltukta 4-5 karpuzu taşıyorsun. Biraz sunuculuk dışında yaptığın uğraşılarından bahsetmek ister misin?

ÖA- Benim için hayat 24 saat neredeyse çalışmayı, üretmeyi, insanlara fayda sağlamayı ve katma değer yaratmayı daha fazlası biraz da insanlarla olmayı çok seviyorum. Aslında multi disiplin bir eğitim hayatından sonra çok vasıflı ve diplomalı olmanın avantajı ile kişisel eğilimler ve yeteneklerimi de mutlu olduğum mesleklerle birleştirince ortaya benim gibi bir adam çıkıyor. Max Fm’de sabahları “Özgür’le Morning Show” programım her sabah 07:00-12:00 arası devam ediyor, Black Model Akademi’de Diksiyon ve Konuşma Estetiği eğitimleri ve bunun yanında Kişisel Gelişim Derslerim paralel devam ediyor, Ted Üniversitesi’nde Radio TEDU işbirliği ile “Diksiyon ve Radyoculuk” eğitimleri sürüyor, Belgesel-Reklam ve çok çeşitli dublaj ve seslendirme çalışmalarım devam ediyor, Chef Akademi’de Türkiye’de ilk ve tek olan yemek yapmayı eğlence ile buluşturan “Cook & Fun” workshoplarımız, Chef Ali Açıkgül (ChefAli) ile kapalı gişe sürüyor ve tüm bunların yanında Türkiye’nin tüm şehir ve üniversitelerinde seminer ve konferanslara katılıyorum. Koltukta değil, artık kamyonette taşımaya başlayacağım karpuzları J

(Editör notu: Sanırım buna zaman zaman hayranlarının isteği üzerine yerine getirdiği ve son derece güzel bir görev olan "Nikah Kıyma" etkinliklerini de eklemek lazım.


BÇ- Kişisel olarak pek merakla takip ettiğim bir durum var. Max FM sunucuları genellikle şunu çok yapıyor: Müzik başladığında konuşuyor oluyorsunuz. İnanılmaz bir şekilde, pek çok mantıklı ve ilginç konu bu kısacık arada dile getiriliyor. Tam olarak şarkının sözleri başlayacağı anda ise susuyorsunuz. Harika bir senkron başarısı. Bu nasıl oluyor ve sunucular arasında bu konuda bir rekabet mi var?

ÖA- Bizim İntro dediğimiz şarkıların sözsüz bölümlerine konuşma ve kusursuz zamanla bir radyoculuk tekniğidir ve bu tekniği Türkiye’ye Capital Radio kazandırmıştır. Sonra diğer tüm radyolar birer birer kullanmaya başladılar. Bu teknik aslında Broadway sahnelerinde takdim yapanların orkestra arkasında çalarken sahneye gecenin yıldızını çağırmalarına benzer. “Ve şimdi de karşınızda....” der gibi. O coşkuyu aktarma, heyecanı artırmaya yöneliktir ve orkestrayla birlikte hareket ediyor hissi yaratır. Bu konuda başarı çok çalışmayla sağlanabilecek ve başlangıçta gerçekten kronometre ile saniye sayarak yapılabilecek bir şey. Şarkının ritmi, ruhu ve anlattıkları ile birlikte bütünleşip tek vücut olmayı gerektirir. Sizin sözünüz biter, şarkıcı şarkıya başlar. Bu konuda en iyilerin olduğu bir ekibe sahibiz. Rekabet aslında tecrübeyle doğru orantılı. Bu konuda o yüzden en azı 10 yıldır bu işi yapan bir ekiple yarışmak inanın zor bir iş diyebilirim J

Bloguma konuk olduğun için çok teşekkür ederim. Daha uzun süre sabahları seni dinlemek dileğiyle.

23 Aralık 2013 Pazartesi

Saat Durdu


Babam Hüsnü Çubukçu en uzun gecede (21 Aralık 2013) hayatını kaybetti. 70 yıllık yaşamına pek çok iyi dostluk ve geniş bir çevreyi sığdırmayı becermişti. Dün gelebilen dostları ile birlikte kendisine veda ettik. Oldukça kalabalık oldu doğrusunu isterseniz. Bloğumda onun eserlerinden birine yer vermek istedim.
3 şiir kitabı vardı. Kimi şiirleri biraz karamsardı. Bu karamsar şiirlerden birisini buraya almanın iyi olacağını düşündüm. Kendisi de iki kitabında birden yayınladığına göre seviyormuş bu şiiri.

Saat Durdu

Son defa gong vurdu
ve saat durdu.
Sessizlik kapladı
her yanı
kimsecikler
artık yok
ortalıkta...

Kim söndürdü
sokağın ışığını?
Neden kararttınız
gökyüzünü?
Neden yıldızlar
parlamıyor,
saat niye durdu?
Gonk vurmuyor...

Zamanın ötesine
geçmen gerekmiyordu
sadece, tutsan, dokunsan
ellerime
öpseydin dudaklarımı
o bile yetiyordu...

Artık ellerin,
Ellerimi tutmuyordu.
Gözlerin buğulanmıştı
ve galiba ağlıyordun.

Sokağın ışığın sönmüş
saat durmuştu,
gong vurmuyordu...

İsmail Hüsnü Çubukçu
Bir Kadın Ağladı (Şiirler) S: 91-92
Sevgi Yumağı (Şiirler) S: 45

4 Aralık 2013 Çarşamba

Tapınakta Bir Gece Rüyası


90'larındaki adam, dağın düzlüğünün kıyısına kadar sağlam adımlarla geldi. Sağ elinde taşıdığı yaklaşık 1,5 metrelik  kalınca sopayı yere dayayıp, iki eliyle tepesini tutup üzerine hafifçe yüklendi. Bu tahta parçası, bir sopaya ihtiyacı olduğundan değil ama kendinden öncekilerden kalma bir gelenek olduğu için yanındaydı.

Gecenin karanlığında uzaklara doğru baktı. Mabetteki alçak gönüllü odasından buraya kadar yaptığı kısa yürüyüş aslında zaman zaman geçmişe yaptığı yolculuklardan biriydi. Uzaklara bakarken, gerçekte gözlerinin önünden geçen hayaller, iç dünyasında geçmişte kalanlara bir tür kavuşma töreni gibiydi.

Anne ve babası onu neredeyse ömürlerinin ortasında dünyaya getirmişlerdi. Babası, 50'lerinde annesi ise 42 yaşındaydı dünyaya geldiğinde. Her ikisi de 100 yaşını devirmeden bu dünyadan göçmemişlerdi. Yani o buralara geldikten yıllar sonra bu dünyadan gitmişlerdi.

90 yılı devirmiş olsa da hala dinçti. 1,80 civarındaki boyu biraz kısalmış olsa da hala dimdik durup güçlü adımlar atabiliyordu. Kafası ise belki de buraya geldiği 40'lı yaşlarından çok daha berrak ve hızlı çalışıyordu. Aile mirası genleri, dingin hayat, kendinle barışıklık ve kendini ve başkalarını affetmeyi öğrenmesi sayesinde sadece 90'lı yaşlarına sağlıklı ulaşmamış, aynı zamanda tapınaktaki en yaşlı ve bilge kişi de oluvermişti.

Güya modern dünyadan gelip, dünyanın bir ucundaki tapınakda geçen yıllardan sonra, huzuru kendi içinde bulmuş olmak garip gelse de, buna alışalı yıllar olmuştu. Bazen, geride bıraktığı yaşamında pekala aynı huzuru ve içsel barışı bulmaması için bir neden olmadığını düşünse de nasıl gerçekleştiğinden çok, bu duruma gelmek önemli olduğundan üzerinde fazla düşünmezdi.

Eski yaşantısında bir gün barda sohbet ettikleri dostu, modern dünyanın çekişmesi içerisinde edindikleri düşmanlar için bir söz etmişti. "Yeterince uzun yaşarsan, tüm düşmanlarının ölümünü görürsün". Onu geçmiş yaşamından kopartan işte bu söz olmuştu. Düşmanların ölmesini beklemek için çok yaşamak pratikte bir çözümdü belki ancak, hiç düşmanlarının olmaması çok daha iyi olmaz mıydı?

Kararını verip ardından, bu tapınağa vardığında o kadar yol gelmiş olmasına rağmen asıl yolculuğun yeni başladığını görmesi fazla zamanını almamıştı. Kendini tanımak yolculuğu.

İşin asıl komik yanı, ilerlemiş yaşı nedeniyle o sözü söyleyen de dahil, pek çok dostu ve düşmanı artık gerçekten dünyadan göçmüşlerdi. Ama yıllarca süren arınması sırasında asıl önemli olan, hiç düşman edinmemek olduğunu öğrenmesiydi. Mücadele içerisinde geçen amaçsız hayatlar yıpranmayı kaçınılmaz kılıyordu. Gelişme ve değişme kaçınılmazdı. Bunlara ayak uydurmak ve gelişip daha iyiye ulaşmak da öyle. Ancak tadı kaçan, amaçsız birbirini yeme ve kaçınılmaz düşmanlıklar o kadar da anlamlı değildi. İlerleyen yıllardaysa zaten dost ve düşman, iyi ve kötünün aynı bulmacanın parçaları olduğunu da kavramıştı.

Uzun yaşamak, üstelik de bunu sağlıklı olarak yapmak güzeldi. Ancak kendi dinginliğini uzaklarda ararken, yine kendinde bulmak çok daha şaşırtıcı ve güzel olmuştu. Bu düşünceler içerisinde kim bilir kaç saatin geçtiğini anlamamıştı bile. Günün ilk ışıklarının belirtilerini gören adam doğruldu. Kalınca sopasını bu defa kaldırıp omzuna koydu. Keyifle, odasının yolunu tuttu.

Yeterince uzun yaşamış, düşmanlarını geride bırakmıştı. Zaten, artık bunların bir önemi de kalmamıştı. Huzurlu bir şekilde tapınağın kapısından girip, gölgeler arasında gözden kayboldu.

2 Aralık 2013 Pazartesi

Altın Oran


Altın oran. Doğadan varlığını keşfettiğimiz ve matematik bir modele uydurduğumuz olgu. Ancak gerçekten güzelliğin sırrı mı, yoksa göz alışkanlığından gelen bir kabul mü tartışılır.
Altın oran, bir dönem sanata mimarlığa ve diğer pek çok alana etki etmiş biraz da doğadan esinlenerek oluşturulmuş bir kabul ediş ya da matematiksel bir çıkarımdır. Uzun süre bir gerçeklik olarak kabul edilse de günümüzde sorgulanan, belki de modası geçmiş bir kavramdır. Peki nedir Altın Oran?

İnsanoğlu oldukça kibirlidir. Kendisini evrenin merkezinde gibi görür. Oysa biraz açık görüşlü bakış açısından yaklaşıldığında insan, mükemmel olmaktan çok uzak, ancak bir o kadar da şaşırtıcıdır. Örneğin yaşam döngüsü evrene göre çok kısadır. Belki de sırf bu yüzden kendi yaşamı boyunca tüm insanlığı yok edecek felaketlerin yaklaşmakta olduğu gibi uydurma kehanetlere bayılır. Bazen  bu konuda o kadar üretken olabilir ki gerçeği yanılgıdan ayırabilmek oldukça güç hale gelir. Bilim her konuda olduğu gibi burada da bize yolu gösterebilecek iyi bir araçtır. Aydınlanmak varken karanlık dehlizlerde kaybolmak akılcı olmaz. O nedenle her türlü bilgimizi değişmez değil, yanlışlanabilir olarak kabul etmeli ve ona göre yaşamalıyız.

Matematik bir bilim dalı değildir. Bilim dallarının sistematiğinde ve hesaplamalarında vazgeçilmezidir. Bilim dalları ve disiplinler gibi matematik de, kötü niyetli ellerde tehlikeli bir oyuncak haline getirilebilir. Düzenbaz falcıların sudan, kahve telvesinden ya da fasulyeden gelecek öngörüleri oluşturmaları gibi, matematik de, din kitaplarından şifreler, Nostradamus manzumelerinden kıyamet günü için tarih hesapları ortaya çıkartmakta kullanılabilir. Bir bıçağı ekmek kesmek için kullanabileceğiniz gibi insana saplamak için de kullanabilirsiniz. Bıçaktan çok, onu kullanın niyeti önemlidir. Altın Oran kavramı bu tür istismarlarda da kullanılabilecek bir konu mudur? Yoksa bilimsel bakış açısıyla ele alındığında anlamlı sonuçlara ulaşmamızda faydası var mıdır, gibi soruları aklımızın bir köşesinde tutmakta fayda var.

Fibonacci dizilimi ve Phi sayısı Altın Oran ile matematiğin ilişkilendirilmesi olarak görülebilir.

Altın oran, 1 sayısına eklendiğinde kendi karesine eşit olan iki sayıdan biridir. Altın oran 1,618033.... olarak devam eden ondalık sayıdır. 1 sayısına eklendiğinde kendi karesine eşit olan diğer sayı da - 0,618033... olarak devam eden ondalık sayıdır.

Altın orana ilişkin matematik bilgisi ilk kez İ.Ö. 3. Yüzyılda Öklid’in Stoikheia ("Öğeler") adlı yapıtında "aşıt ve ortalama oran" adıyla kayda geçirilmiştir. Esasen, eski Mısır’da İ.Ö. 3000 yılına kadar altın oranın izinin sürülebildiği dile getirilmektedir. Grek dünyasına da Pythagoras ve Pythagoras’cular tarafından tanıtıldığı ileri sürülür.

Altın orana, "göze hoş gelen oran" denilebilir. Ancak kime ve kimin gözüne göre? İşte o kısım biraz tartışmaya açık.


En basit şekli ile altın oran şöyle anlatılabilir. Kağıttan iki eş kare kesin. Bu karenin aynısını tam ortadan katlayıp, diğerinin yanına koyun. Şimdi de bir kare daha yapın daha önce yan yana koyduğunuz kare ve dikdörtgenin toplam en uzun kenarları yeni karenizin bir ölçüsü olsun. Bu döngüyü sonsuza ya da canınız sıkılana kadar devam ettirebilirsiniz. Gözünüze güzel görünüp görünmediği konusunda kararı siz verin.    

Büyük sanatçılar bu özelliğe dikkat ederek eserlerini ortaya çıkartmışlardır. Bu bir zorlama düşünce midir? Belki evet. Örneğin Mona Lisa tablosunun boyunun enine oranı altın oranı verir. Mona Lisa'nın yüzünün etrafına bir dikdörtgen çizdiğinizde ortaya çıkan dörtkenar bir altın dikdörtgendir. Bu dikdörtgeni, göz hizasında çizeceğiniz bir çizgiyle ikiye ayırdığınızda yine bir altın oran elde edersiniz. Resmin boyutları da altın oran oluşturmaktadır. Belki de böylece bir standartlaştırma ortaya koyulmuştur. Biri çıkıp, "güzelliğin ölçüsü budur!" demiş ve herkes buna boyun eğmiş olamaz mı?

M.Ö. 500’lü yıllarda yaşamış matematikçi Pisagor (Pythagoras), altın oranla ilgili bakın ne demiş:

"Bir insanın tüm vücudu ile göbeğine kadar olan yüksekliğinin oranı, bir pentagramın uzun ve kısa kenarlarının oranı, bir dikdörtgenin uzun ve kısa kenarlarının oranı, hepsi aynıdır. Bunun sebebi nedir? Çünkü tüm parçanın büyük parçaya oranı, büyük parçanın küçük parçaya oranına eşittir." (Eğer normal bir pentagonun AB kenarlarını içersine çizilecek bir pentagramın AC uzunluğu ile karşılaştırırsak uzunluğunu ϕ = (1 + √5)/2 = 2cos(Π/5) = 1.61803... olarak buluruz yani altın oran sayısı.)

Sanırım onun zamanında insanların hepsi heykel gibiydi. Günümüzde yaşayıp obezite illetine yakalanmış insanları görse belki de fikirlerinde biraz değişiklik olurdu.

Altın oranın gizeminin ne olduğunun cevabı, Fibonacci lakaplı İtalyan matematikçinin (belki de yeniden) bulduğu bir dizi sayıda gizlidir. Fibonacci sayıları olarak da adlandırılan bu sayıların özelliği, dizideki sayılardan her birinin, kendisinden önce gelen iki sayının toplamından oluşmasıdır.

Leonardo Pisano ya da takma adıyla “Fibonacci” Kimdir?


Orta çağın en büyük matematikçilerinden biri olarak kabul edilen Fibonacci İtalya'nın ünlü Pisa şehrinde doğmuştur. 1170 - 1240 yılları arasında yaşamıştır. Çocukluğu babasının çalıştığı Cezayir'de geçmiştir. Hint-Arap sayı sistemini de burada öğrenmiştir. İlk matematik eğitimini Müslüman-Arap bilim adamlarından almış ve İslam uygarlığının kitaplarını incelemiş ve bu konuda çalışmıştır. Yaklaşık olarak, 1200 yıllında bu seyahatinden döndü. 1202 yılına gelindiğinde, öğrendiklerini "abaküs kitabı" veya "hesaplama kitabı" anlamına gelen Liber Abaci (cebir kitabı) isimli eserinde topladı. Yayınladığı bu eserinde Hint-Arap Sayı Sistemi'ni Avrupa'ya duyurdu. Kitabında Arap rakamlarını ve bugün kullandığımız sayı sistemini Avrupa'ya tanıttı. Kitapta, temel matematik kurallarını birçok örnek vererek anlattı. Dönemi için Avrupa’da bilinmemekle birlikte bu kadim bilgilerin matematikte bir sıçrayış için başlatıcı etki yapmıştır. Avrupa unutulan bilgileri, Fibonacci sayesinde yeniden hatırlamıştır…

Fibonacci Sayıları: 0, 1, 1, 2, 3, 5, 8, 13, 21, 34, 55, 89, 144, 233, 377, 610, 987, 1597, 2584,...

Fibonacci dizisinde bir sayıyı kendinden önceki sayıya böldüğünüzde birbirine belirgin şekilde yakın sayılar çıkar. Bu oran asla sabitlenmez ve seride ilerledikçe asimptotik olarak phi’ye yaklaşır – sonsuzda da eşitlenir. Zaten phi’nin kendisi bir “irrational” sayı olduğundan, daha önce eşitlenmesi söz konusu olamaz (Sayın Murat Kayı'ya katkısı için teşekkürler).

ALTIN ORAN = 1,618
233 / 144 = 1,618
377 / 233 = 1,618
610 / 377 = 1,618
987 / 610 = 1,618

Altın Oran (golden ratio, the golden ve divine proportion olarak da bilinen golden section), Fibonacci sayılarına ait bir özelliktir. Sanatta, doğa da hatta yaşayan organizmalar da bile görünen bu ilgi çekici oran çoğu kişi tarafından yüce bir Yaratıcı'nın varlığının ispatı olarak görülür. Yaratıcının varlığının ispat edilmesinin gerekip gerekmediği tartışmasını konu dışı olması nedeniyle bir yana bırakıyorum.

Fibonacci diziliminin genel olarak anlamı: ''Dizideki bir sayıyı kendinden önceki sayıya böldüğünüzde birbirine çok yakın sayılar elde edersiniz.

Bildiğimiz “Π” Pi sayısı gibi Altın oran da 1.61803398874989...’a eşittir. Yunan alfabesinden gelen “ϕ” PHi ile sembolize edilir.

İnsan bedeni
İnsan bedenine bağlı beş belirgin parça vardır. Bunlar iki kol iki bacak ve kafadır. Aynı zamanda kollar ve bacaklara bağlı el ve ayaklarda beşer tane parmak bulunmaktadır. Ayrıca yüzümüzde de dışarıya açılan 5 nokta bulunmaktadır. Bunlar iki göz iki burun deliği ve ağızdır. 5 sayısının da phi ile ilginç bir bağlantısı bulunmaktadır.

Buradaki 5 sayıları aşağıdaki şekilde bizi phi sayısına ulaştırır.
50.5 * .5 + .5 = Ø


İnsan İşaret Parmağı
Elinizin işaret parmağınızın şekline bir bakın. Eğer standartlar dışında bir yapısı yoksa parmağınızda da altın oranı bulabilirsiniz.

Şekilde işaret parmağınızın her bölümü bir öncekinden 1,618...( yani altın oranın değeri ) kadar büyüktür ve üstteki cetvele dikkat ederseniz her bölüm 2, 3, 5, 8 e yani ardışık fibonacci sayılarına karşılık gelmektedir. Şekilde pembe, yeşil, sarı ve mavi çizgiler altın oranı gösterir.


İnsan Yüzü
Mona Lisa resminde gördüğünüz gibi yüz bir altın dikdörtgenin içinde. Resmi incelerseniz başka altın oranlar da görebilirsiniz.

Üst çenedeki ön iki dişin enlerinin toplamının boylarına oranı altın oranı verir. İlk dişin genişliğinin merkezden ikinci dişe oranı da altın orana dayanır. Bunların bir dişçinin dikkate alabileceği ideal oranlar olduğu ileri sürülür. Belki de zaten doğadan ve evrimden kaynaklanan ve gözümüz alıştığı için güzel olarak algıladığımız bir görünümden ibarettir durum.

Mimari
Eski Yunan Uygarlığında da altın dikdörtgen birçok yapıda kullanılmıştır. Bunlardan biri de Atina'daki Partenon'dur. Partenon İ.Ö. 430 ve ya 440 yıllarında tanrıça Athena için yapılmıştır. Tapınağın orijinal planları elimizde olmasa da, tapınağın uzunluğu genişliğinin kök 5 katı olan bir dikdörtgen üzerine inşa edildiği anlaşılmaktadır. Ayrıca tapınakta daha başka altın dikdörtgenler de göze çarpmaktadır (altın dikdörtgen kenarları oranı altın oran olan dikdörtgenlerdir).

Altın oran sadece Yunanlılar tarafından kullanılmamıştır. Mısır'daki Keops piramidinde, Paris'in ünlü Notre Dame Katedralinde altın oranın izlerini görmek mümkündür.

Bitkiler




Ayçiçeğinde yer alan ayçekirdekleri saat yönünde 55 adet buna karşılık saat yönünün tersine 89 adet ayçekirdeği tanesi bulunur. 89/55=1.618 Sanırım artık sürpriz olmuyor.

Papatyalar da büyürlerken her dal Fibonacci serisine uyarak yükselmektedir.


Çam Kozalakları
Çam kozalaklarında saat yönünde 5 sıra varken ters yönde 8 sıra yer alır. 8/5=1.6 sayısını verir ki sanırım bu da phi sayısına oldukça yakın bir değer.




Nautilus Pompilius
Evrimin ilk aşamalarından beri değişmeden aynı büyüme şeklini izleyen kabuklu deniz hayvanlarının büyüme şekilleri ilgi çekicidir. Milyonlarca yıllık fosillerde de günümüzde de karşılaştığımız bu bildik şekil deniz kabuklarının büyümeleri altın oranı karşımıza çıkartır.


İşitme ve Denge Organı
İnsanın iç kulağında yer alan Salyangoz cisimciği ses titreşimlerini beyne aktaran bir sistemin parçasıdır. Bu ilginç organımız da, altın orana uyan salyangoz yapısındadır.


DNA
DNA molekülü tüm yaşamın programını taşımaktadır. Temelinde de altın oran bulunmaktadır. Her tam turunda 34 angstrom uzunluğunda ve 21 angstrom genişliğindeki çift heliks spiral yapısı ile tabi ki altın oranı bünyesinde bulundurmaktadır. 34/21= 1.619 sayısını bulmaktadır. Malum sayımız 1.618 yani phi sayısına ne kadar da yakın öyle değil mi?


Evren
Gezegenlerin birbirlerine olan uzaklıklarından tutun da, Satürn’ün halkalarına hatta evrenin kendi şekline kadar phi sayısı tekrar tekrar kendini gösterir.

Yeni buluşlar göstermiştir ki evrenin şekli bir dodecahedrondur (12 yüzü eşkenar beşgenlerden (pentagon) oluşan bir yapı ki bu da temelinde phi sayısı olan bir yapı olarak kendini gösterir.

Altın oran ile ilgili somut birtakım veriler ve ortaya çıkan gerçek durum söz konusudur. Yazı boyunca anlatılan örneklerde neredeyse baktığımız her yerde görme imkanımız bulunan altın oran için yapılabilecek bir yorum kaosun da bir düzeninin olabileceğidir.

Buna rağmen her güzel görünümlü geometrik şeklin illa altın oranlı olma şartı bulunmaz. Örneğin güncel panel televizyonların 16/9 oranlı şekli ve piksel sayılarının birbirine oranı yakın sayılsa da altın oranı vermez. 1,77 sayısını verir. Şöyle bir baktığımda bana gayet de güzel görünüyor. Yine sosyal medya siteleri resim gösterim oranları için genellikle kare şeklini seçiyor (Instagram, Vine, Facebook). O da göze fena görünmüyor doğrusu. Ancak altın oran da aslında karelerden oluşuyor.

KAYNAKLAR
--------------
http://tr.wikipedia.org/wiki/Leonardo_Fibonacci
http://matlab.s5.com/altin%20oran.htm
http://www.hardwaremania.com/forum/showthread.php?t=13957
http://acunix.wheatonma.edu/jsklensk/Art_Spring09/inclass/golden%20ratio/goldenratio-art.html
http://www.miqel.com/fractals_math_patterns/visual-math-phi-golden.html
http://oregonexpat.wordpress.com/2010/04/13/nature-by-numbers/
http://zinn-x.com/fibonacci_design.php
http://www.smphillips.8m.com/article51.html
http://www.anticorpi.info/2010/11/fibonacci-e-la-sezione-aurea.html
http://www.antoloji.com/nedir/g.asp?terim=2462
http://goldennumber.net
http://jwilson.coe.uga.edu/emt669/Student.Folders/Frietag.Mark/Homepage/Goldenratio/goldenratio.htm
http://www-groups.dcs.st-and.ac.uk/~history/Mathematicians/Fibonacci.html
http://turk.internet.com/haber/yazigoster.php3?yaziid=6972 Altın Oranla İlgili bir hikâye

Gerçek ve Hakikat

Hakikat kırılgandır ve kişiden kişiye değişir gerçekse nispeten daha sağlam bir kavramdır. Örneğin kapalıyken televizyonun kumandasının açma...