30 Eylül 2013 Pazartesi

İnternet Sitelerindeki Hesaplarımı Nasıl Silerim?


Yeni medya, alışveriş, müzik siteleri genellikle sizi tanımak isterler. Sitelerden yararlanmak, kimi zaman alışveriş yapabilmek için, pek çok kişisel bilginizi içeren veriyi girip, üye olmak iyi de, ya bir gün gelir de bu tür üyeliklerinizi silmek isterseniz ne ile karşılaşacağınızı biliyor musunuz?
Blog girdisini bu linkten dinleyebilirsiniz.

Merhaba,

İnternet kullanıcıları neredeyse artık her türlü siteye üye olarak girmek zorunda. Verilen hizmet paralı ya da bedava olsun, siteler sizi üye olup, içeriklerinden öyle yararlanmaya zorluyorlar. Gazete siteleri bile sizi üye olmaya teşvik ediyorlar.

Üye sayısı ve üyelerin neler yaptığını izlemek, bir hizmeti geliştirebilmek için işini bilenlere önemli veriler sağlar. Örneğin bir alışveriş sitesi, incelediğiniz ya da satın aldığınız ürünlere benzer ürünleri size önerebilir. Bunun için sizin siteye üye olmanız en kolay yollardan biridir. Kullanıcının yaptıklarını izlemek böylece kolaylaşır. Sosyal ağ siteleri de üye olmadan bir şey yapmanıza imkan tanımazlar.

Ülkemizdeki alışveriş siteleri TC kimlik numaranıza kadar her türlü bilginizi alıp, saklar. Kötü niyetli birilerinin kolayca bilgilerinize ulaşabileceği fikri, oldukça rahatsız edici. Boşverip umursamamak bir davranış şekli. Diğeri ise bundan rahatsızlık duyup, verileri silip hesabı kapatmak olabilir. Daha genel bir davranış türü ise İnternet üzerinde alışveriş yapmamak ve sosyal paylaşım sitelerinden de uzak durmak. Ancak bu biraz, "düşüp bir yerimi kırarım" düşüncesiyle bir meyve ağacına tırmanmayıp, yüksekteki meyveler çürürken aç kalmak gibi bir durum. Makul olan, sizin için piyasa ile karşılaştırıldığında daha ucuzunu sağlayan bir siteden ürünü alıp, kullanmak. Sosyal medya sitelerinde bulunup gündemi yakalamak ve arkadaşlarınızla kolayca irtibat içerisinde kalmak. İlkokul arkadaşlarınızın doğum gününde bir telefon açıp kutlamak, hoş beş etmek kötü bir şey mi? Facebook haber vermese nereden bileceğiz arkadaşımızın doğum gününü? Kaçımız böyle kayıtları tutan bir ajandaya sahip?

Pek çok avantajlarına rağmen, bir sitedeki hesabınızı kapatmayı düşündüğünüzde öncelikle ilgili siteye gidip bunu nasıl yapabileceğinizi araştırmanız gerekiyor. Pek çok alışveriş sitesinde bunu yapmak genellikle imkansıza yakın. Yine de hesabınızı kapatabileceğiniz türde programlanmış olanları yok değil. Sosyal medya sitelerinde hesap kapatıp ayrılmak mümkün. Ancak bunun için karışık yollar izlemek ve biraz İnternet'te araştırma yapmak gerekebilir.

Böyle bir ihtiyacın varlığı hesap kapatmayı kolaylaştıran siteler yapmak fikrini ortaya koymuş olmalı ki, böyle siteler var. Hesabınızı ya da hesaplarınızı kapatmak istediğinizde bunu yapmanıza yardım edecek bir kaç siteye örnek vermek istiyorum.


Godelete.com bunlardan biri. Oldukça sade ve kullanımı kolay. Ancak  az sayıda sitedeki hesaplarınızı bu site üzerinden silebilirsiniz. About.me, Ask.fm, Dropbox, Ebay, Facebook, Flickr, Gmail, Instagram, Youtube, Twitter ve benzerleri silinebilecekler listesinde var. Zor hesap silinen siteler için neler yapılabilceği de ilgili linklerde anlatılmış. Ancak "bunlar yetmez, daha çok hesap silecek bir yer var mı?" diye düşünüyor olabilirsiniz.

Bir diğer hizmet de accountkiller.com. Bu sitede hesap silme işi otomatik yapılamayan siteler için de anlatılmış ve yararlı ipuçları verilmiş. Böylece normalde kolayca silinemeyen siteleri de silmek için önerilere ulaşılabiliyor.


deleteyouraccount.com bir diğer seçenek. bu siteden de faydalanarak, hala silemediğiniz hesaplarınız varsa deneyebilirsiniz. Sitede, yerine göre hesabınızı nasıl silebileceğiniz anlatılmış. Eğer mümkünse basit bir link verilerek ilgili sitenin hesap silme kısmına ulaşmanıza imkan tanınmış. Yanlışlıkla sildiğiniz hesapları nasıl geri getirebileceğiniz de bu sitede kimi hesaplar için belirtilmiş.



Justdelete.me en geniş koleksiyonuna sahip olan site. En çok bilinen ve kullanılan site de bu. En önemli özelliği Türkçe desteğinin de olması. Dolayısıyla nispeten kolay bir şekilde, dil bariyerine takılmadan hesap silmenizi sağlıyor. Basit, orta, zor, imkansız olarak dört kısma ayrılmış siteler ve hepsi farklı renkte belirlenmiş.

Ne yazık ki Türkiye'deki alışveriş sitelerinden hesap silmeyi de kolaylaştıran bir site yok. Bir de, ne yaparsanız yapın hesabınızı silemediğiniz siteler bir sorun olarak duruyor. Derler ya, "İnternet'te bir kere iz bıraktınızsa, bir daha silinmez" öyle durumlar için pek yapacağınız bir şey kalmıyor.

Sağlıklı günler dilerim.

27 Eylül 2013 Cuma

Spotify Nedir?


Yeni Medya, müzik dünyasını da ister istemez içerisine alıyor. Artık müzik ile ilgili pek çok alışkanlığımız değişti. Evde, işte, sokakta kendi sevdiğimiz müziği dinliyor, kendi müzik listelerimizi oluşturuyoruz. Bakalım, Yeni Medya uygulamaları yapan siteler bu alışkanlıklarımıza ne gibi değişiklikler getirecek?
Bu blog girdisini bu linkten dinleyebilirsiniz.
Merhaba,

Başlamadan önce belirtmekte yarar var. Radyolar ile aynı kulvar değil burada sözkonusu olan. Çünkü radyolar ister İnternet'de, ister havada, kendi müzik türlerini ve programlarını yapıyorlar. Kullanıcılar bu birliktelik için radyo dinliyor. Dolayısıyla İnternet'te bir siteye girip, istediğini seçip, dinlemek daha çok eskiden yaptığımız, pikaptan, teypten ya da cdden müzik dinlemek gibi düşünülürse daha doğru olur.    

Çok yakın bir zamanda Spotify isimli Sosyal Müzik sitesi Türkiye kullanıcılarına açıldı. "O nasıl oluyor?" dediğinizi duyar gibi oluyorum. Açıklamaya çalışayım.

Spotify en basit anlamıyla genişçe bir müzik arşivi. Dinlemek isterseniz, sisteme kaydolup, ardından giriş yapmanızla mümkün oluyor. Facebook hesabınızı kullanarak ya da yeni bir Spotify hesabı açarak sisteme girebiliyorsunuz. Facebook hesabı ile sisteme giren diğer arkadaşlarınızı kolayca bulup burada da arkadaşlarınız arasına eklemeniz mümkün. Müzik dinleyip, beğendiklerinize yıldız verebiliyorsunuz. Şarkılar dinlenme istatistiklerine göre kendi aralarında sıralanıyorlar. Böylece, en popüler şarkılar da bir şekilde bu sistemde de ortaya çıkmış oluyor. Modern bir müzik listesi diyelim buna.

İstediğiniz sanatçıyı sistemde arayıp, bulduktan sonra, dilediğiniz parçasını dinlemeye başlayabilirsiniz. Kendi çalma listenizi oluşturmak da mümkün. İstediğiniz sanatçılardan oluşan kendi radyonuzu oluşturup dinlemeniz de mümkün. 

"Sosyallik nerede kaldı?" diye merak ediyor olabilirsiniz. Hemen belirteyim. Dilerseniz aynı türden müzik seven arkadaşlarınızla sohbet edip, aynı müziği birlikte dinlemeniz Spotify sitesi veya uygulaması ile mümkün. Arkadaşlarınız neler dinliyor, ne tür listeleri oluşturuyor, haberdar olup, onları da dinlemeniz mümkün. Uygulama demişken, bilgisayarınıza, akıllı telefonunuza ya da tabletinize, evinizdeki İnternete bağlı müzik sisteminize uygulama yükleyip kullanma imkanı da var. Böylece bir tür bulut müzik hizmetini her an yanınızda taşımış oluyorsunuz. 

Beğendiğiniz müzikleri Facebook, Twitter ve Tumblr üzerinden arkadaşlarınızla paylaşmak mümkün. 

Spotify, ülkemizde İnternet üzerinden müzik dinleten siteler arasında ciddi bir değişikliğe neden olacak gibi görülüyor. Kullanımı kolay ve ücretli kısmı da pahalı sayılmaz. Arşivi ise gerçekten geniş. Ülkemize gelirken pek çok Türk sanatçıyı da sisteme dahil etmiş.

Gelelim ücretlendirmesine. 3 kategorisi var. Bedava, Ücretli ve Premium. Bedava olanda araya reklamlar giriyor. Bazı albümlerde tüm parçaları dinleyemiyorsunuz. Aylık 5 lira verirseniz, reklamlar kalkıyor ve tüm arşivdeki parçaları dinleyebiliyorsunuz. Ayda 10 lira verip premium üye olursanız parçaları indirip İnternet'e bağlı olmadan da dinleyebiliyorsunuz.

Sadece müzik üzerine kurulu sosyal bir ağın, sosyal kısmının biraz zayıf kaldığını belirmek istiyorum. Ancak, belki zamanla o konuda da gelişmeler olabilir, kim bilir?

Neşeli notalardan oluşmuş, keyifli bir senfoni gibi bir hayatınızın olmasını dilerim. İyi günler.

25 Eylül 2013 Çarşamba

Linkedin Nedir?


Bir zamanlar çok belirgin çizgilerle birbirinden ayrılan Sosyal Ağ siteleri arasındaki ayrılıklar giderek belirsizleşiyor. Sosyal Ağlar daha çok kullanıcı toplama yarışında giderek birbirlerinden çok küçük ve neredeyse farkedilemez hale gelen detaylar ile ayrılıyorlar. Böyle bir yarışın kazananı olabilir mi?
Bu blog girdisini bu linkten dinleyebilirsiniz.
Merhaba, 

İş arama, bulma, yeniden arama süreçleri günümüz dünyasının vazgeçilmezleri arasında. Bu konularda çevreniz ne kadar genişse yeni bir iş bulup kendinizi günden güne geliştirmek ve daha iyi bir hayat yaşama şansını yakalamak mümkündür. Çevre genişletme konusunda sanal alemde ne yapılabilir düşüncesiyle 2002 yılında kurulan Linkedin sosyal ağ ihtiyaçlarını karşılamayı amaçlayan bir yeni medya sitesidir.

İster istemez içerisine iş ve eleman temin etme gibi konuları da almıştır. Küresel özellikleri bulunduğu için kendi ülkenizin işgücü ile sınırlanmadan kullanıcıları arasından ilgi alanınıza göre geniş bir kesime ulaşabilirsiniz. 

Eski okul, çalışma arkadaşlarınızı buradan bulmanız mümkündür. Sosyal ağların yapısı gereği, arkadaşınızın arkadaşı, diğer sosyal ağlardaki bağlantılardan yakaladıklarınız derken, kendinizi geniş bir sosyal ağ içinde bulabilirsiniz. 

Bir dakika, bunu yapan Facebook değil miydi? Evet, aynen öyleydi ama Linkedin daha formel başlayıp geçirdiği metamorfozda Facebook tipinde bir şeye döndü. Öncelikle, 20 civarında dili destekliyor. İçlerinde Türkçe de var. Dolayısıyla, giderek daha çok Türk kullanıcı tarafından ilgi görüyor. Oyunları içinden çıkartırsanız Facebook ile Linkedin birbirine çok benzeyecektir. Başta da söyledim ya, giderek sosyal ağ siteleri birbirlerinin alanlarına giriyor diye. Sanırım yakında birinde ne imkan varsa, diğerinde de olacak.

O halde Linkedin'in farklarına değineyim biraz. Öncelikle kullanıcı davranışları sınırları belirginleştiriyor ya da ortadan kaldırıyor. Yani burada genellikle profesyonel konularda paylaşımlar yapılıyor. Gündelik siyasi, magazinsel konulara pek rastlamıyorsunuz. Dolayısıyla böyle konuları pek paylaşmıyorsunuz da. Söz gelimi CRM, yani müşteri ilişkileri yönetimi üzerine bir makaleyi okuduktan sonra beğenmişsem, altındaki sosyal medya ikonlarından mavi "in" yazan, yani Linkedin paylaşım tuşuna basıveriyorum. Gazete sitelerinde genellikle aklımın ucundan bile geçmiyor aynı tuşu kullanmak. Sosyal içerik paylaşımı konusunda, kullanıcıların tercihleri benim gibi midir bilemiyorum ama, hislerim ve davranışlarım bu sitede farklılaşıyor.

Hemen güzel bir yanına da değineyim. Bir başkasını nitelikleri nedeniyle övmek ve o niteliklerinden başkalarına bahsetmek, o kişiyi teşvik edici ve yapanı da alçak gönüllü ve takdir eden konumuna taşımaktadır. Bir süredir Linkedin, bu imkanı kullanıcılarına tanıyor. Siz özelliklerinizi yazıyorsunuz, profilinize gelen tanıdıklarınız da uygun gördüklerini onaylıyor. Sonuçta, başkaları tarafından onay almış, yetkinliklerinizden oluşan bir liste ortaya çıkıyor. Objektifliği tartışma götürür. Yine de, bir iş fırsatı için, böyle bir envanter, güzel referans olabilir. 

İlgi duyduğunuz alanlarda, haberleri ve deneyimleri paylaşmak işinize yarayabilir. Kariyerinizi yeniden yapılandırabilir, ağınız sayesinde belki yeni bir iş bulabilirsiniz.

İş ilanları vermek mümkün. Tabi belki de ilk iş ilanınızı hazırlarken sitenin gelir modeli ile tanışmanız söz konusu olabilir. Çünkü, iş ilanı vermek için bir bedel ödemeniz gerekiyor. 200 ülkeden, 225 milyondan fazla kullanıcısı olduğuna göre, verdiğiniz paranın karşılığını almanız mümkün belki, ama aynısını Facebook daha fazla kişiye ulaştırıp, üstelik bedavaya yapabilirse neler olur diye merak ediyorum.

Gelelim benim biraz kızdığım ama daha çok şaşırdığım, insan kaynakları sitelerine. Yıllardır önlerinde duran sosyal ağ sitesi örneklerine rağmen bu konuda dişe dokunur bir şey yaptıkları pek söylenemez. Ellerinde dev CV havuzları var. Ancak bu büyüklükte veriyi elde tutmak o veriyi değerli kılmıyor. Aksine, hızla elinizdeki CV'ler eskiyip değersizleşiyor. Büyük veriyi oluşturmak önemli ama içindeki değeri işe yarar kılamadıktan sonra, bunun fazla bir anlamı yok. Büyük veri, çöp yığınına verilen isim değil. İşe yarayan ve değer yaratıp, size de kazanç sağlayan veri, büyük veridir. 

Linkedin sunucuları, uzunca bir süredir yoğunluk nedeniyle sorunlar yaşamanıza neden olabiliyor. Umarım, yakın zamanda sunucu tarlalarını dünya üzerinde uygun yerlere dağıtarak, bu tür sorunları giderebilirler. Yeni Medyanın sosyal ağ siteleri, kendileri de gerçek anlamda ağın bir parçasını oluşturmak zorundalar gibi görünüyor. Facebook ve Google bu konuda iyi örnekler sergiliyorlar. Ancak onların ekonomik olanaklarına sahip olmak da pek kolay değil tabi.

İşin özü basit aslında. İster İnsan Kaynakları sitesi olun, ister Sosyal Profesyonel Ağ sitesi, yapmanız gereken basit bir şekilde iş arayan ile işgücü arayanları bir araya getirmek. Elde büyük veri olunca, bunu değerli ve kullanışlı kılmanın yolu, bu veriyi en iyi şekilde değerlendirmek ve tarafları buluşturmak için gereken başarılı site yönetimini yapmak. Bir insan kaynakları sitesi, "head hunter" yani kafa avcısı gibi davranmayı becerdiği ölçüde başarılı olabilir. Yani işe en uygun adayı belki de o adayın haberi bile olmadan bulup, tarafları birbirine bağlamadıktan sonra ağ olmamanın ne anlamı var?

Bakalım bunu önce kim becerecek?

Linkedin konusunda, özetle söylenebilecek şu. Her şeyden biraz bulabileceğiniz bir Profesyonel Sosyal Ağ sitesi. Tabi bu kadar karışıklığın içerisinde kendinizi kaybetmezseniz. İş bulma konusunda yeterliyseniz, zaten her ortamda iş bulursunuz. Gelir Modeli üzerinde yeterli düşünülmemiş ama belki de böylesi daha saydamdır. 

Profilinizi görüntüleyenlerin tam listesini görmek,
InMail ile istediğiniz kişiyle doğrudan iletişime geçmek,
Genişletilmiş profilleri görmek,
Daha fazla arama filtresi ve sonucu edinmek isterseniz aylık yaklaşık 100 lira ödemeyi göze almanız gerekiyor. Pek azımsanacak bir bedel değil. Ama "ödemeye değer mi", diyebilmeniz için bu siteyi kullanmayı öğrenmeniz gerekiyor.

Başarılı bir iş hayatı ve sağlıklı günler dilerim.
----

Linkedin fazlasıyla ciddi geliyorsa bir de şunu izleyin!

Stajyerlerin flashmob etkinliği ;)

23 Eylül 2013 Pazartesi

Düşünen Bilgisayarlar Karbon Bazlı Mı Olacak?

Kendimi bildiğimde, lambalı elektronik cihazların son dönemiydi. Ardından germanyumlu transistörler ve hemen ardından silikon transistör, entegre devreler ve işlemciler sahne aldılar. Geçtiğimiz günlerde ise grafen ile silikondan çok daha hızlı elektronik devreler yapılabileceği ortaya çıktı. Böylece, karbon bazlı elektronik daha da akıllı cihazların yapılmasına neden olabilir.

Merhaba,

Kendi işimizi makinelere yaptırmaya başlamamızla birlikte, aynı işleri bıkmadan, usanmadan yapan makineler ürettik. Dokuma tezgahlarından aynı desenleri elde edebilmek için tasarlanan mekanik yapılar, günümüzdeki bilgisayarların atalarıydı. Mekanik bilgisayarlar son derece karmaşık olmalarına ve yapılmaları güç olmasına rağmen, sanayi devriminden teknoloji devrimine ulaşmamızda önemli etkileri oldu. Elektron tüpleri ile ilk bilgisayarlar yapıldığında, kapladıkları alan inanılmaz büyüklükteydi. Enerji ihtiyaçları çok fazlaydı. Taşınabilirlik gibi bir özellik, hayal edilmesi güç bir lükstü. Yarı iletkenlerin sahneye çıkmasıyla elektronik devreler küçüldü. Germanyum transistörler, lambalı elektroniği tarihe gömdü ama kendisi de fazla uzun süre yerini koruyamadı. Silikon transistörler, üretimi daha kolay ve kullanışlı olduğundan günümüze kadar geldiler. Şimdilerde tüm elektronik cihazlarımızda silikon bazlı yarı iletken devreler çalışıyor. Dokuma tezgahlarını mekanik bilgisayarlar ile donatan mühendisler, silikon devrelerin becerdiği işleri görseler küçük dillerini yutarlardı.

Ancak, silikon devrelerin de sınırlarına geldik. Artık daha küçük ve hızlı çalışan mantık devreleri yapabileceğimiz bir malzemeye ihtiyacımız var. Bizlerin de yapı taşı olan karbon esaslı grafen bu sorunun cevabı olabilir. Tek atom kalınlığında, balpeteği dizilimli, grafen hem hız konusunda rakipsiz, hem de çok daha küçük alanda çalışacak mikro işlemcilerin yapılmasına neden olabilecek bir kapıyı açacak gibi görülüyor.

Şimdilerde ceplerimizde taşıdığımız akıllı cihazlar, son olarak 8 çekirdekli bilgi işlem canavarları haline geldiler. Ancak çalışmaları için halen çok enerji gerekiyor. Grefen ile yapılacak olan bilgisayarlar gelecekte çok daha az tüketerek daha büyük ve hızlı işlemci güçleri sunacak. Belki de bizim yerimize çalışan ve düşünen makineler üretebileceğiz. Peki, hızla artan nüfuzumuza karşı, bizim yerimize çalışan bir şeyler üretmek konusunda ki müthiş çabamız biraz garip değil mi?

İnsan daha çoğunu yapabilmek ve daha fazlasını öğrenmek konusunda gerilmiş bir yay gibi. Uygarlık tarihi boyunca üst üste biriktirdiği bilgileri artık akıllı cihazlar sayesinde yanında taşıyabiliyor. Cebinizdeki telefon İnternet erişimi sayesinde uygarlık tarihi boyunca elde ettiğimiz bilgiyi yanınızda taşımanızı sağlıyor. Kütüphanelerde geçen uzun ve zahmetli araştırmalar yapmak yerine, cebimizde taşıdığımız ekranlı cihaz aradığımız cevapları bir anda gözümüzün önüne getirebiliyor. Bu ne büyük bir imkandır, farkında mıyız? İlk çağ filozofları neden ve sonuç ilişkileri üzerine kafa patlatırken, ellerinde bu tür aygıtlar olsaydı, kim bilir ne ürünler ortaya çıkardı.

Bilgi, onu kullandığımızda büyük bir güç verir. Daha da önemlisi, üzerine yeni bilgiler koyduğumuzda sonraki basamaklara tırmanmak da kolaylaşır. Taşımakta olduğumuz akıllı cihazlar, artık sadece haberleşmeye yaramıyor. Onunla sosyalleşebiliyor, uygarlık tarihimiz boyunca biriktirdiğimiz bilgiye ulaşabiliyor, daha da önemlisi Facebook'da durum güncellemesi yapabiliyoruz. Mesela geçenlerde bir medyatik ünlümüz Twitter mesajında, gazilere rahmet diledi. Bilgi denizinde yaşarken ve gelişen teknolojiden, insanlık tarihindeki teknolojik zıplamalardan bahsederken, aradaki uçurumun da farkında olabilmemiz için çok güzel bir örnek öyle değil mi?

Bilgiye nasıl erişeceğimizi ve onu nasıl kullanabileceğimizi bilmeden, akıllı cihazlara sahip olmak da bir çözüm değil anlaşılan. Yine de, biz istesek de, istemesek de teknolojik gelişim nedeniyle insanlık, adeta bayır aşağı inen çığ gibi. Siz, hiç bir şeyden haberdar olmayan bir birey de olsanız, çığ sizi içinde inanılmaz bir hızla yuvarlanan buz taneciği gibi bir yerden başka bir yere taşıyıveriyor. Bu yüzden siz, sahip olduğunuz akıllı cihazdan daha çok düşünmek ve farkında olmak, kendinizi bilmek zorundasınız. Günümüz insanının laneti de bu olsa gerek. Teknolojinin ürünlerinden daha ileride ol ki, elindeki akıllı cihazı sen kullan, o seni yürüyen bir zombiye çevirmesin.

Gözlerinizin, elimizdeki akıllı cihazın ekranına takılıp kalmadığı, bilgiyi, gelişmek ve daha fazlasını yapabilmek için kullandığımız, daha güzel bir dünyada yaşayabilmek dileğiyle, iyi günler dilerim.

20 Eylül 2013 Cuma

Yeni Medya ve İnsan Kaynakları

Yeni Medya içerisinde, İnsan Kaynakları konusuna eğilen bir kaç site var. İşi İnsan Kaynakları olan sitelerin ise sosyalleşme konusunda beceriksiz ve gönülsüz olduklarını söylemek yanlış olmaz. Bana sorarsanız, sosyal ağ siteleri böyle devam ederlerse, insan kaynakları alanını da Facebook'a kaptıracak gibi görünüyorlar.

Merhaba,

İnsan Kaynakları daha ilk zamanlarından beri sosyal ağları verimlik düşürücü ve işverenin ödediği bedelin karşılığını vermeyen, kendini bilmez personelin boş vakit geçirdiği, İnternet siteleri olarak görmüştü. 

Bunun karşılığında, işyerlerinde istenmeyen ve engellenen yerler listesine, tüm sosyal ağlar kolayca girdiler. Hatta daha ileri giden İnsan Kaynakları yöneticileri, işe alım süreçlerinde, değerlendirme aşamasında personelin Facebook ve benzeri sosyal paylaşım sitelerindeki paylaşımlarına bakıp, kişinin eğilimlerini kendince değerlendirme, profilini çıkartma gibi son derece subjektif uygulamalar bile yaptılar. Hala da aralarında eski kötü alışkanlıklarını sürdürenler olabilir. Tabi, sosyal mecralarda şirket politikaları oluşturulmaya başlayıp, olumlu geri bildirimler alınınca, bazı yaklaşımlar ister istemez rafa kalkmaya başladı. Şirketler, sosyal mecraların hayatın bir parçası ve satın alma kararlarını, şirket imajlarını doğrudan etkileyen yerler olduğunun farkına vardılar. Biraz geç olsa da en azından ortamı doğru değerlendirmek açısından atılan adımların olumlu olduğunu söylemek mümkün.

Sosyal Medya yönetimi ve ölçümü konusunda biraz ciddiyet, şirketlerin itibar yönetimleri ve reklam giderlerinde azalma sağladı. Ölçülebilirlik ve sonuçları kolayca görüp, değerlendirme konusunda ortaya çıkan kolaylıklar da eklendiğinde personele aktarılan bir Sosyal Medya yönetim planı sonrasında, engellenen sosyal paylaşım sitelerine erişim yeniden şirketlerin personeline sağladığı bir imkan olarak geri döndü. 

Zaman zaman, sosyal medya sitelerinde şirketlerinin ürettiği ürünler hakkında paylaşımda bulunan kullanıcıları da görür olduk. Daha da hoş bir durum da şu: Şirket personeli, hesaplarından yolladıkları e-posta mesajlarının altına, Türkçe ve İngilizce olarak yazılmış sıkıcı hukuki metinler eklenirdi. Artık bu metinlerin yerine, küçük ikonlarla şirketin sosyal mecralardaki linkleri ekleniyor.

Özetle, artık pek çok işyerinde sosyal ağlar lanetli ve engelli değil. Artık çoğu şirketin sosyal ağlar ile ilgili personele yönelik bir politikası var ve bu kurallar çevresinde sosyal mecraların kullanımı engellenmediği gibi aksine destekleniyor. Sosyal mecralar için, işe alım sürecinde hafiyelik ve işyerinde engellenen bir durumdan çıkıp, desteklenen bir hale gelmek için geçen süre 5 yıldan fazla değil. Bana kalırsa bu sosyal medya açısından bir rekor.

Sosyal medya politikası, şirketin itibar yönetimini destekleyen bir çalışan katkısını ortaya çıkartıyor. Bunun yanında, şirket hakkında yapılan sosyal medya paylaşımlarına açık bir kanal yaratarak önemli bir bilgi akışını da sağlıyor. Doğru değerlendirme süreçlerinden geçirilmesi durumunda, ürün geliştirme, pazarlama, satış konularında destek sağlaması mümkün. Reklam ve halkla ilişkiler konusunda da düzgün yönetilen sosyal medya politikaları şirkete artı puan kazandırabilir. Bilinirlik düzeylerinde önemli artışlar yaratabilir.

Sosyal medyada şirketlerin kullandıkları kurnaz ve ilgi çekici taktiklere değinmekte de yarar var. Reklam gibi olmayan ama bir şekilde ürüne ya da hizmete dikkat çeken ve başarılı yapılması durumunda düşük bütçelerle güzel tanıtım fırsatı getiren kampanyalar, artık oldukça tanıdık. 

Örneğin "viral" denilen uygulamalar bunlardan. Yeterince ilginç ve izleyenleri derinden etkileyip paylaşmalarına yol açan bir video çekip içerisine de, ürün veya hizmeti gizleyip, yayılması için sosyal mecralarda paylaşmak bir yöntem.

Viral, adından da anlaşılabileceği gibi paylaşımın, kullanıcıdan kullanıcıya aktarılması ile yayılımının aynen virüslerin kurbanlarına bulaşarak, bir anda dev bir salgın haline gelmesi anlamında kullanılıyor. Pek çok örneği var. Gelecekte de olacak. Viral salgınının başlatılması için pekala şirket personelinin sosyal ağlardaki hesaplarındaki paylaşımları güzel bir ortam sağlayabilir.

İnsan Kaynakları konusuna geri dönelim. İnternet'te iş ve eleman arama üzerine uzmanlaşmış pek çok kuruluş sosyal paylaşım sitelerini uzun süre İnsan Kaynakları yöneticilerinin mesafeli yaklaşımıyla, göz ardı ettiler. Bu arada önemli bir fırsatı da göremediler. Sosyal Mecralar, başlı başına iş ve eleman aranan yerler olarak bir potansiyele sahipti. Gözardı edilen ya da görülemeyen bu fırsat başka yatırımcıların İnsan Kaynakları ve sosyal mecraları birleştiren siteler kurmaları ile sonuçlandı. Bu tür sitelerden de bahsetmek istiyorum ancak başka bir zaman.

İyi günler dilerim.

18 Eylül 2013 Çarşamba

Sosyal Alışveriş


Toplumun büyük kesimi hala kredi kartı numaram ya çalınırsa diye sanal alışveriş bile yapamazken, "sosyal alışveriş de nereden çıktı?" diye düşünebilirsiniz. O halde biraz daha sık İnternet'teki alışveriş sitelerine dikkat edin, sosyal medya ikonlarının oraları da kaplamış olduğunu göreceksiniz.


Merhaba,

Öncelikle İnternet, sosyal medyadan daha geniş bir küme ve sosyal medyayı içeren daha büyük bir küme. İnternet, alışveriş konusunda yerinizden kalkmadan dünyanın en ücra köşelerinden bir şeyler alabilme imkanını yıllardır sağlıyor.

Yeri gelmişken, "kredi kartı numaram çalınır mı?" endişesine değineyim. Kredi kartı detaylarınızı korumaya çalışmakla yerden göğe kadar haklısınız. Kim bilir, nerede bulunan bir web sitesine erişip, oradan bir şeyler alırken kredi kartı numaranız kötü niyetli kişilerin eline geçerse, hiç de iyi olmaz. Ancak unutmayın! Bir lokantada kartınızı garsona verdiğinizde de kart bilgileriniz kopyalanabilir, bir mağazada alışveriş yaparken de. Yakın çevrenize, bir siteden alışveriş yapmadan önce danışabilirsiniz. Sosyal Medya'daki arkadaşlarınız da böyle bir durumda size alışveriş yapmayı düşündüğünüz site hakkında fikir verebilirler. Sitenin iletişim linkine tıklayıp, açık adreslerini telefonlarını paylaşıp paylaşmadıklarını kontrol etmek ve gerekirse arayıp görüşmek de bir yol olabilir.

Yine, yeri gelmişken, size sms, mail ve benzeri yollarla ulaşıp bir şey kazandığınızı, bedavaya bir ürün, sigorta vs. isteyip istemediğinizi sorup, daha sonra, kredi kartı numaranızı her ne nedenle olursa olsun isteyen kişilere hiç bir bilgi vermeyin! Onlar İnternet'teki alışveriş sitelerinden çok daha tehlikeli olabilirler.

Konumuza dönelim. Sosyal Alışveriş, aslında siz istemeseniz de, sizi bulan reklamlar gibi bir şey değil. İlgi alanlarınıza ve yaptığınız alışverişlerinize göre, size tam da aradığınız türde reklamları gösteren açılış sayfanızın sahibi Google hiç değil. Sosyal alışveriş, çevrenizde olup, takip ettiğiniz kişilerin paylaşımları sonucunda sizi etkilemeleri ile geldiğiniz yer.

Aslında gerçek arkadaşlarınızla bir araya gelip, ilgi alanlarınıza göre gerçek dünyada alışverişe çıkmanız mümkündür. Mesela ben, bu aralar amatör telsiz kulübüm Antrak'dan yıllanmış dostlarımla birlikte Cumartesi günleri elektronik cihaz ve parçalar satan Ankara, Ulus civarındaki dükkanlara uğruyorum. 8-10 kişi birlikte dolaşıyor, alışveriş yapıyoruz. Karşılıklı deneyimleri paylaşmamız sonucunda neyin nerede daha kaliteli ve ucuz olduğunu keşfetmek, hem kolay hem de zevkli bir sosyal deneyim yaşatıyor. Sanırım herkes bu derece ortak yanları olan dostlarla bir araya gelmek, üstelik bir de birlikte alışveriş yapmak şansını bulamayabilir.

Günümüzün yalnızlaştıran dünyasından gerçek deneyimlerin yerini sosyal medya pekala alabiliyor. Mesela aldığım ürünleri inceleyip, bunu blogumda yayınladığımda pek çok okur gelip okuyor ve en azından bir fikir edinmiş ya da kafası karışmış bir şekilde ayrılıyor. Aynen, gerçek dünyada olduğu gibi. Yine sosyal paylaşım sitelerinde yapılan paylaşımlar sonucunda pek çok yenilikten haberden ve uygun koşullarla satılan ürünlerden haberdar olup, haklarında yapılan yorumları okuyabiliyoruz. Bir ürün hakkında ne kadar reklam ve benzeri bilgi bize ulaşsa da, ürün hakkında tanıdığımız bir kişinin yorumları çok daha etkili olabilir. Sosyal Medya da, bu kuralın işlediği yerlerden biri. Tanıdığınız birinin bir ürün hakkında yaptığı yorumlar aklınızda kalıyor.

Diğer yandan, sanal alışveriş siteleri de sosyal medyayı olabildiğince etkili kullanıyorlar. Facebook, Twitter hesabı olmayan alışveriş sitesi yok gibi. Yine sosyal medya sitelerinden kampanyalar düzenleyen pek çok satıcı var. Sitelerde satılan ürünlerin kolayca sosyal medya yoluyla paylaşılabilmesi için her türlü çaba sarfediliyor. Genellikle bir ürün incelerken, aynı sayfada pek çok sosyal siteye ait paylaşım ikonlarını görüyor olmalısınız. Beğendiğiniz ürünü dilediğiniz anda arkadaşlarınıza duyurabilirsiniz. İşte, en basit şekliyle sosyal alışverişe ilk adımı attınız. Ürün hakkında yorumlarınızı da paylaştınız mı, sizden iyisi yok. Şimdilik yavaş adımlarla ilerliyor. Gelecekte daha yoğun sosyal alışveriş örneklerini görecek ve yaşayacağız. Kim bilir belki de bir gün sosyal medya siteniz size ilgilendiğiniz ürünler hakkında satışa yönelik teklifler sunacak.

Sözün özü, hayatın bir parçası olan alışveriş, önce İnternet'in daha sonra da sosyal medyanın içine girdi. Eminim Facebook gibi siteler mümkün ve karlı olsa bünyelerinde alışveriş imkanını da sunarlar. Sanırım ekonomi ağırlıklı dünyada sosyal mecralar da bir kaçış ve kafa dinleme imkanı sağlama konusunda yetersizler. İnsan bazen alabildiğince yeşil, bomboş kırlarda yalnız kalmak istiyor.

İyi günler dilerim.

16 Eylül 2013 Pazartesi

Sosyal Gürültüde Kaybolmak

Günün büyük bölümünü, bir ya da daha fazla sosyal medya sitesinde geçirip yorulanlardan mısınız? Ya da ilk başlarda büyük keyifle takip edip, paylaşımlarda bulunduğunuz sosyal ağ artık sadece kuru gürültü gibi mi geliyor size de?
Yalnız değilsiniz.

Merhaba,

Bir zamanlar sosyal ağ siteleri, arada sırada tanıdıklarınız neler yapıyorlar diye göz attığınız yerlerdi. Akıllı cihazların da yardımıyla, hem sizin hem de çevrenizin sosyal ağ sitelerine daha fazla katkı yapması iyi güzel. Ancak bu durum sizi, gözü devamlı olarak ekranda olan bir tür zombiye çeviriyorsa bu pek de hoş değil. Verimliliğimizi artıran bilgisayarlar ve akıllı cihazlar, sosyal ağlar yüzünden bir tür sanal hapisaneye çeviriyor hayatımızı.

Öncelikle, bunun bir süreliğine geniş kitleleri etkileyip geçecek ve yerini bir başka akıma bırakacak bir pop kültür olma ihtimalini aklımızdan çıkartmayalım. Zaten yavaş yavaş bıkkınlık belirtilerini çevremizde görmüyor muyuz?

Sosyal ağlarda takip ettiğiniz ve sizi takip edenler dört haneli sayılara ulaştığında, bir tür gürültü kirliği yaşamaya başlayabilirsiniz. Özellikle Twitter gibi basitliği esas edinmiş ve belki de bu yüzden kullanıcılarına daha derli toplu bir akış sağlamayan bir ağ söz konusu olduğunda bu gürültüyü iliklerinize kadar hissedebilirsiniz. Her baktığınızda tanımadığınız ama takip ettiğiniz (!) bir çok kullanıcının akışta paylaştıkları arasından size yakın gelenlerin yazdıklarını okumak için zaman geçirmek bir tercih. Gürültü bombardımanı işte o zaman daha çok hissediliyor. Diğer bir tercih ise, böyle çok takipçiniz olduğunda "barba"ya kulak tıkayıp sadece kendi düşüncelerinizi paylaşmak. Twitter'da daha çok yazan kullanıcılardan biriyseniz, size tepki verenleri kolayca görme imkanı her nasılsa sağlanmış. Böylece daha insanca, yani karşılıklı fikir teatisi yapmak mümkün oluyor. Aksi taktirde, avaz, avaz bağıran bir kalabalıkta ne kadar önemli ya da güzel olsa da sizin çığlığınız da pek duyulmuyor tabi. Bu yönü ile Twitter'ı milyonlarca insanın bağırıp durduğu bir tür Cehenneme benzetiyorum. Sanki sosyal medyada toplu bir acı çekiyor gibiler. Tabi bu durum bütüne baktığımda hissettiklerim. Oysa takip ettiklerimiz arasından oluşturduğumuz gruplara kolay ulaşılabilseydi pekala bu durumun önü alınabilirdi.

Facebook, bu olumsuz durumun farkında sanırım. Nasıl olmasın? Friendfeed bunu yıllar önce halletmişti ve şimdi Facebook'un bünyesinde. Belki de bu nedenle, akışınızda ne kadar çok takip ettiğiniz olursa olsun sadece belli bazı güncellemeleri görmenize izin veriyor. En çok etkileşim içerisinde olduğunuz kişilerin, bazı paylaşımlarını size gösterip, bir tür sahte Cennet yaratıyor. Arka planda ise kaynamaya devam eden Twitter benzeri gürültü devam ediyor. Ancak en azından gözlerden uzak kalıyor.

Biliyorum biraz karanlık bir tablo çizdim, ancak yeni medyanın devamlı olarak iyi yanlarını öne çıkartmak da çok doğru değil. İnsanın biraz huzur duymak adına, zaman zaman bu kaosdan uzaklaşıp başka uğraşlar edinmesi, kendini dinlemesi, kendini araması daha yapıcı olabilir. Yaşam içerisinde, bir düşünsel yolculuk yapıyor ve kendimizi geliştiriyoruz. Bu yolculukta sosyal medya kesinlikle amaç değil. Belki ara ürünlerimizi paylaştığımız, yeni insanlar ve dünyalar tanıdığımız bir araç. Eğer bu bağlantıyı kopartmamayı başarabilirsek sosyal medyada bir bağımlı değil, bir kullanıcı olabiliriz.

Bloglar, mikro bloglara göre, daha özgür ve içerikleri daha kalıcı. Birkaç saat Facebook güncellemelerinde dolaşmak yerine, güzel bir yazıda düşüncelerinizi paylaşmak daha verimli ve yapıcı olabilir. Yine de Twitter, Facebook, Google+ ve benzerleri bloglara ciddi trafik sağladıkları için önemli bir işe yarıyorlar. Bu nedenle haklarını da vermek gerek. Yarattıkları trafik blogları canlandırıyor.

Sözün özü, zaman zaman gözünüzü ekrandan kaldırın. Çevrenize bakın. Dikkat ederseniz yakın çevrenizde gerçek hayatta olan biteni de yakalarsınız. Anı yakalayın! Bir daha o anı yaşamanız mümkün değil.

Yakın çevrenizdekilerle de bağlı ve sosyal kalın. İyi günler dilerim.

Gerçek ve Hakikat

Hakikat kırılgandır ve kişiden kişiye değişir gerçekse nispeten daha sağlam bir kavramdır. Örneğin kapalıyken televizyonun kumandasının açma...