21 Ağustos 2011 Pazar

Maya Takvimi 2012'de bitiyor. Bu dünyanın sonu mu?


İnsanlar sanırım dünyanın sonu ile ilgili kehanetlere ve söylentilere bayılıyor. Binlerce yıl önce dünyanın güneş etrafında dönüşünü kavrayıp, bunu takvime çeviren Astek'ler takvimi 2012 yılında bitirmiş. Bunu öne sürüp 2012 yılında dünyanın yok olacağını söyleyen pek çok kişi ve buna inananlar var. Şaşırmamak elde değil.
Karikatür alt  yazısı: Sonunda Maya Takviminin sırrı ortaya çıktı.
Soran Maya: Neden 2012'de bitiyor?
Taş Ustası Maya: Kayanın üzerinde yer kalmadı.

Bu durum bana kişisel bilgisayarları yapan mühendislerin tasarım sırasında 4 yerine 2 haneli takvim kullanmaları sonunda 2000 yılına girilirken olabilecek dijital kıyametin abartılmasını hatırlatıyor. Sonuçta yine hiç bir şey olmamıştı.

2000 yılı demişken, 1999 yılının da hepimizin sonu olacağı yıllar öncesinden söylendi durdu. Sonuç ortada sanıyorum. Bu konu ile ilgili şu siteye bir göz atabilirsiniz.

İnsan ömrü oldukça kısa. Kendisi ölüp giderken, dünyanın ayakta kalmasını çekemiyor muhtemelen. Bana kalırsa tüm bu kehanetlerin ve dünyanın sonu söylencelerinin nedeni bu.

Hava durumu tahmini konusunda son derece ileri düzeyde gelişmiş bir teknolojiye sahibiz. Bu durumda bile 6 gün sonra olabilecek hava olaylarından emin olmak mümkün değil. Kaldı ki, takvim olayını çözmüş olsalar da, uygarlık olarak belirli bir düzeyi geçememiş İnkalar binlerce yıl sonra olacakları nasıl bilsinler? Yeri gelmişken hatırlatayım. Basketbol benzeri bir oyun oynayıp, yenilen takımın kaptanının kafasını kesiyorlardı. Gelişmişlikleri hakkında fikir olsun diye yazdım.

Her takvim doğaldır ki bir yerde biter. Bunu öne sürerek dünyanın sonunun geleceğinden yola çıkılarak yapılan filmler, yazılan kitaplar, tv programları ise iyi satar. Sanırım bu işin doğası bu.

Hem kendi uygarlıklarının sonunu görmeyip, önleyemeyen bir insan topluluğunun dünyanın sonunu, üstelik kendileri yok olduktan binlerce yıl sonrasını, öngörebildikleri düşüncesi size de pek imkanı olmayan bir şey gibi gelmiyor mu?

Gökyüzündeki yıldızlara bakarak, geleceği okumaya çalışan falcılar, önlerindeki çukuru görmeyip içine düşerlermiş.

Bana sorarsanız 2012'nin Aralığında dünyanın sonu gelmeyecek. Tabi bu tarihten sonra da yakın gelecekte gerçekleşecek başka dünya sonlarını iddia eden pek çok başka söylence ve bunlardan para kazananlar olacak. İşte size kesinlikle tutacak bir kehanet ;)

Son söz: Her söylenene inanmayın, uyanık ve dikkatli olun.

18 Ağustos 2011 Perşembe

Google Plus Çöp İçerik Cenneti Mi?


Google Plus çok kısa sürede inanılmaz bir çıkış yaptı. Gerçekten bunun bir başarı olduğu düşünülebilir. Kullanıcı sayısı bir anda çılgınca artan bu sosyal medya sitesi Facebook benzeri bir yapı yakalayıverdi. Ancak bir fark var. Facebook'daki arkadaşlarımızı neredeyse birebir tanıyoruz. G+ ise tanımadığımız ve dilediğimizce çevrelerimize eklediğimiz insanlarla dolu. Diğer fark ise daha iyi ve kolay kullanılabilir arayüz. Mobil uygulamasını da unutmamak lazım tabi.

Beni en rahatsız eden özelliklerden biri, daha önce pek çok sosyal paylaşım sitesinde paylaşılmış içeriğin yağmur gibi yağması. Kullanıcılar, adeta yıllardır biriktirmiş oldukları hareketli gif'leri eteklerinden döküyorlar. Paylaşılan diğer içerik deseniz, onlar da neredeyse tamama yakını naftalin kokuyor.

İnternet dünyasına çok emek vermiş IT girişimcisi bir dostum, "çöplük" olarak nitelendiriyor G+ ortamını. Galiba çok da haksız sayılmaz. Özgün içeriğe G+'da rastlamak pek mümkün olmuyor.

Sanırım akıllı hareketlerden biri G+ içine oyunları eklemek oldu. Ancak bu da Facebook'dan çok farklı bir hareketlenme sağlayabilecek bir manevra değil.

Sanırım acele etmeden gelecek diğer adımları da beklemek lazım.

G+ birden bire çok büyüdü dedim ya. Bakalım bunu avantaja dönüştürebilecek mi? Sanırım bu konuyu düşünmüşlerdir. Hazır daha önceki denemelerinde yakalayamadıkları kullanıcı sayısını bulmuşlarken bunu iyi değerlendirseler iyi olur.

Hadi Google göster kendini.

11 Ağustos 2011 Perşembe

Face'e Girdin Mi? Beni Şaşırtan Kısaltmalar


Toplumdaki, kısaltma merakı garibime gidiyor. En belirgin örneklerden birisi Facebook'a Face denmesi. Büyük ihtimalle dil dönmemesi asıl neden ama yine de şaşırtıyor işte beni. 12 yaşındaki kızım kesinlikle Facebook demiyor, arada ben de "Face" demeye başladım ki, sanırım bulaşıcı!


Daha komik bir örneğini geçtiğimiz yıllarda Acun Ilıcalı'nın yarışması için Türkiye'ye getirttiği Rapçi 50 Cent ile yaşamıştık. Adamın adı 50 kuruş olamayacağına göre kendine öyle bir takma isim uydurmuş ya da üzerine yapışmış bu lakap belli ki. Neyse güzel güzel eğlenen seyirci bir süre sonra birlikte geçen zamanın da verdiği rahatlıkla fifti, fifti, fifty (50 sayısının İngilmanca okunuşu) diye tezahürat yapmaya başlamadı mı ki koptuğum andır.

Bir ara SMS'in yazma zorluğu ve gerçekten kısa olması nedeniyle çok şey söyleyebilmek adına yapılan sesli harflerin düşürülmesi eylemi vardı bir de. Gerçi yazılanı her şekilde anlasak da garipti. Sanırım zamanın telefon operatörlerinden Telsim de bir ara reklamlarında kullanmıştı. Hatta Cem Yılmaz da CMYLMZ şeklinde kullanıyordu bir ara.

Anlık ileti yollanan programlarda da benzeri kısaltmalar gırla gidiyor. Tamam, yerine tmm, selam yerine slm gibi kısaltmalar pek seviliyor anlaşılan. Zaten bunlara şaşırmıyorum.

Amatör telsizcilik'de de Mors kodu kullanılarak yapılan haberleşmede maniple ile yazmanın zor olmasından dolayı Q kodları kullanılırdı. QTH = Lokasyon, QRM = Frekansta gürültü ve müdahale olması hali (Q kodlarının tamamına şuradan ulaşabilirsiniz). Benzeri şekilde, rakamlarla ifade edilen kısaltmalar da vardı. 55, 88, 73 gibi. Bunlardan 73, En iyi dileklerimle (çoğul) anlamındadır. Ancak bizde her nedense 73'ler olarak uzatılarak kullanılır (Amatör Telsiz Jargonu ile ilgili buraya bakabilirsiniz). Çok önemli değil ama insanın hobisi ile ilgili Jargonu yanlış bilmesi de garip doğrusu. Bu konuda 1999'da Antrak Gazetesinde yazdığım yazıyı buradan okuyabilirsiniz.

Neyse, bu yazı da bu kadar. Okuduğunuz için teşekkür ederim.

26 Temmuz 2011 Salı

Maden Suyu ve Soda Şişeleri Neden Küçüktür?


Hep canımı sıkar, maden suyu ve soda şişeleri genellikle 250 cc'dir. Şişelenmiş pek çok diğer içecek bundan daha fazladır. Genelde 330 cl. Maden suyu içerik olarak zengin mineraller ve karbondioksit gazı barındırsa da sonuç itibariyle sudur.

Yahu, 250 cc su ile susuzluğunu giderebilen var mı? Hele ki bu sıcaklarda?

Böyle cüce şişelenip satılan maden suları beni şaşırtıyor. Sanki içeriği çok değerli de, o nedenle fazla üretilip satılamıyor. Ne bileyim, maden suyu üreticileri kalkıp 330 cc'lik ya da yaygın olarak 0,5 litrelik ürünler üretse ondan tonlarca alasım gelir (yarım litrelik üretenler var onlar süper ama bulunmuyor ki!).

Kendimi bildiğimde piyasada Afyonkarahisar ve Kınık maden suları vardı ve onlar da böyle küçük şişelenmişlerdi. Sanki birinin laf olsun diye ortaya attığı bu ilk şişeler Türkiye'de Endüstri standardını belirlemiş. Akmina bunun biraz dışına çıkmış ve büyükçe şişeler kullanmış olsa da o da dönüp cüce şişelerde ürün pazarlamaya başladı, iyi mi?

Umarım bu durum değişir de, şöyle doya doya, kana kana maden suyu içebiliriz. Ne yapayım, gazlı su seviyorum...

22 Temmuz 2011 Cuma

Ölmeden Mezar Yeri Almak


Zaman, zaman üzücü nedenler ile mezarlıklara düşüyor yolum.

Hayatını kaybeden dostların son yolculuğunda, kendilerini sevenleri ile birlikte uğurlamak, hayatın gerçeklerinden biri. Ölümden kaçılamıyor.

Böylesi zamanlarda yine ölüm kadar insanca olsa da beni şaşırtan bir durumu burada paylaşmak istiyorum. Kimileri, tercihen mezarlığın iyi yerlerinden bir iki mezar kapatıyor. Bazıları bir öte aşamasını da gerçekleştirip blok aile kabristanı yeri satın alıyor.

Bu duruma çok şaşırıyorum. Mezarlığın iyi bir yerinden mezar almak nasıl bir düşüncedir? "Gelen giden çok olur, bari ayak altı bir yer olsun da kolayca bulsunlar" mı? Yoksa "yerimiz belli olsun" mu? Ya da parayı malı mülkü götüremiyoruz bari iyi bir yerde yatalım mı? E, madem öyle, Rahmetli Can Yücel Gibi Datça'ya gömdürsenize ölü bedeninizi! Yok, "kendi memleketimizde olsun, gelenimize gidenimize zorluk çıkmasın" der gibi oluyorsunuz, biliyorum da...

Ya aile kabristanı almak? Sülalece "bir arada olalım, birlikte canımız sıkılmaz" düşüncesi mi?

Şöyle üzerinden 200-300 yıl geçtiğinde bakalım o mezar yeriniz hala orada duracak mı? O bile belli değilken, bu kadar çaba niye? Firavunları bile yattıkları yerlerinde rahat bırakmadık ki, bakalım sizler o yerleri ölümünüzden sonra elinizde tutabilecek misiniz?

Şaşırtıcı gerçekten şaşırtıcı!

Sağlıcakla ve olabildiğince bu dünyada, uzun ve mutlu kalın.

19 Temmuz 2011 Salı

Strafor Kartonpiyer (Stropiyer) Yapmanın İncelikleri

Eğer eve kendim strafor kartonpiyer yapayım diyorsanız işte size bir kaç kolaylık sağlayabilecek öneri.

Odanın tepe köşelerini hafif straforlar ile kaplayacaksanız öncelikle iyi bir tür strafor alın. Boy (2m) fiyatları 8 TL civarında. Ne çok kalın olsun, ne de çok ince. Tam boyu olan 2 metrenin kenarlarını yapıştırıcı ile kapladığınızda çok ince ise kırılabilir.

Muhakkak, köşeleri kesmek için çok işinize yarayacak olan kendisi de strafordan mamul kesme klavuzunu alın.

Alışverişe çıkmadan önce oda tavan uzunluğunuzu ölçün. Örneğin 15 metre ise 8 boy yeter gibi görünse de  siz eğer ilk kez uygulayacaksanız fazladan 2 boy daha alın. Yani 10 adet.

Özel yapıştırıcısından yeteri kadar almayı ihmal etmeyin.

Düzgün yapıştırabilmek için 5 cm'lik bir parça kesip duvara ve tavana yapışma yüzeylerini tam olarak oturtun. Bu halde duvar ve tavandan ne kadar uzak kaldığını ölçün ve yapıştırmadan önce yapıştıracağınız yere hem duvara hem de tavana 5-6 noktaya işaretler koyun ki eğri yapıştırmayın.

Köşelerde ve çıkıntılarda kestiğiniz parçalar birbirini tam olarak öpmeli. Kusurların içini önce yapıştırıcı daha sonra da boya macunu ya da kendi yapabileceğiniz saten alçı ile doldurun. Bu iş için parmaklarınızı kullanın.

Straforun yapışma yüzeylerini bir kerede yapıştıracağınız şekilde spatula yardımıyla yeteri kadar yapıştırıcı ile sıvayın ve yapıştırın. Yapışma tamamlandığında bir miktar taşacak gibi yapıştırıcı miktarını ayarlayın. fazlalıkları parmağınızla sıvayarak açıklık kalmayacak şekilde yapıştırın.

Yapıştırıcı büyük ihtimalle ilk andan itibaren straforları tavanda tutmaya yetecektir, yetmiyorsa ince cam çivileri ile kenarlardan dikkatlive kenarlara tutturabilirsiniz. Yapıştırıcı 2 saat kadar sonra, straforları desteksiz tutacak kadar kurur.

Korniş önleri için destek straforları almanız gerekli. Garantili yapışsın ve düşmesin diye diğer straforları yapıştırmadan 2 gün önce dayanak parçalarını yapıştırmanız gerekiyor.

Dayanakların üzerine straforları yapıştırdıktan sonra altta kalan fazlalıkları dikkatlice demir testeresi ya da bu iş için aldığınız özel testere ile kesip seviyelerini eşitleyin. Maket bıçağı kullanmamanızı tavsiye ederim. Eğri, büyrü bir sonuç alırsınız. Macunla kestiğiniz bölgenin alt kısmını dikkatlice düzeltin.

Yapıştırma işlemi bittikten ve araları da macun ya da saten alçı ile doldurduktan sonra tavan boyası ile straforları ve tavanı boyayabilirsiniz.

Söz söz: 5 kere ölçün, bir kere kesin!

Kolay gelsin.,

------------------------------------------------------
Öykü Kitabım Google Play'de satılıyor!

 Oturup bir kitap yazdım. İçerisinde büyük bölümü bilim kurgu hikayeler var. Tek derdim okuma alışkanlığının düşük olduğu Günümüz Türkiye'sinde hikayelerin gözden kaçıp yok olmaları. Ben bu hikayelere şevkat gösterdim. Siz de okuyun beğeneceksiniz. Teşekkür ederim. Sevgiler. Burçak Çubukçu   

11 Temmuz 2011 Pazartesi

Sosyal İnternet

Gençliğimi yaşadığım günlerde "sosyal" kelimesi duyanlarda endişe uyandırırdı. Geçen onca zamandan sonra bu kelimenin çok fazla popüler olması adeta İnterneti yeniden tanımlaması da bir o kadar ilginç. Sanırım İnternet artık büyük sosyal bir ağ.


Google+ ile bir anda fazlaca öne çıkınca izleyen haftada ilk cevap biraz cılız da olsa Facebook'dan geldi.

Facebook hesaplarını sabah açıp, akşama kadar sadece bu sayfa üzerinden İnternet'e bağlı kalan buradan haberleşen, yeni arkadaşlıklar kuran, dizi, film ve komik videolar izleyen bir kullanıcı kitlesi sözkonusu.

Yayıncıların, reklamcıların ve daha pek çok alandaki girişimcinin dikkatini bu yeni gelişmeler çekiyor. İnternet kullanıcıları Sosyal Paylaşımı pek sevdiler.


Sosyal İnternet, eğilimleri ve stratejileri etkiliyor.

Blog yazmak için verilen uğraş da konu ile gerçekten ilgilenenlerin dışında eskisi kadar gerekli değil. Twitter hesabınıza bağlı Paper.li gibi bir hizmeti kullanarak akıllara zarar bir günlük gazete sahibi olmanız işten değil. Üstelik bunun için neredeyse hiç emek harcamak gerekmiyor. İşte aşağıda benim gazetenin sayfa görüntüsü var. Şaşırtıcı öyle değil mi?



Scoop.it de henüz sınırlı beta testi yapan bir servis. Bunda da kendi içeriğinizi arama sonuçlarından tek tek seçerek oluşturuyorsunuz. İlgi alanlarınıza göre oldukça ilginç kendi yorumlarınızı da katarak oluşturabileceğiniz akışınızı dilediğiniz sosyal ağ'da ya da blog sitesinde paylaşmanız da mümkün.



Tabi özgün içerik oluşturacaksanız hala en değerlisinin blog olduğu kuralı henüz değişmedi. Benzer bir özellik Google+ ile de geldi. Sizin için yine sizin tercihleriniz doğrultusunda seçiminize sunulan arama sonuçlarından dilediklerinizi Google+ üzerinden Sparks'la akışınızda, çevrelerinizle paylaşabiliyorsunuz.



Google+ Sosyal Medya alanında pek de başarılarla dolu olmayan bir yoldan önemli tecrübelerle geliyor. Wave ve Buzz'da başarısız olan Google bu defa Google+ ile sosyal ağların en iyi özelliklerin bir araya getirdi. Kullanıcılar bu yeni Google girişimini sevdiler.

Google kapsamındaki pek çok hizmette ciddi yenilikler gerçekleştiriyor. Blogger bunlardan biri. Artık eskisinden çok daha kolay bir blog sahibi olmak istediğiniz tasarımı ve ek özellikleri kullanmak mümkün. Kendi alan adınızla da blogunuzu yayınlamak mümkün. Maliyeti derseniz yıllık 10 Amerikan doları. Bazı küçük girişim ve işletmeler, düşük maliyetli ve kolay kullanımlı olmasından bu hizmeti kuruluşlarının sayflarını internette yayınlamada kullanıyor.

Blogger da sosyalleşme ile ilgili pek çok ek ile kullanılabildiği için onun da akıntı yönünde hareket ettiğini ileri sürebiliriz.

Youtube artık rastgele ya da yayıncının isteğine göre seçmeleri önümüze getirmiyor. Eğer Google hesabınızla giriyorsanız Sizin tercihlerinize göre, ilgi alanınıza uyan ve takip ettiğiniz kişilerin sağladığı içerikleri getiriyor önünüze. Yani artık Youtube bile sosyalleşmiş.


Facebook G+'a cevap olsun diye acele görüntülü görüşme özelliğini açtı. Skype'ın sağladığı hizmet net görüntülü ve temiz sesli. Facebook yaptığı geliştirme ve güncellemelerin yanında kullanıcı deneyimini kolaylaştırıcı sade ama fonksiyonel bir kullanım deneyimi yaşatmak için çalışsa iyi olur.

Facebook'un görüntülü görüşme özelliğini kullanmak için yüklenen programını inceleyen, işin meraklısı bilgisayar programcıları ilginç bir başka özelliğin de fırından çıkmak üzere olduğu bilgisini Sosyal Medya'da paylaştılar. Facebook da büyük ihtimalle müzik dinlenip indirilebilen bir hizmeti kullanıcılarına sunacak. Müzik indirme özelliği de kaçınılmaz olarak son derece önemli ve belki de müzik endüstrisinin geleceği burada yatıyor.

İnternet'te, eğilimlerin ne olacağını, neyin öne çıkabileceğini görmek için Google'ın son zamanlarda üzerinde çalıştığı ve öne çıkarmaya kararlı göründüğü hizmetlere bakmak yeterli. Müzik de bunlardan birisi. Büyük ihtimalle müzik indirme servislerini de sosyalleşmiş bir şekilde İnternet'te çok yakında kullanacağız.

Sosyal İnternet kulağa ilginç geliyor değil mi?

2 Temmuz 2011 Cumartesi

Stop.... Google+ Time!



Google+ birden bire fırlayınca ortaya, önce "Google Facebook yapmış koşun!" dedim. Şimdi ise Mc Hammer'ın parçasını söylerken durup "Stop Hammer Time!" deyişi geliyor aklıma.

Evet sosyal Medya dünyasında taşlar yerinden oynayacak mı yoksa bir iki geek dışında kimsenin ilgisini çekmeyecek mi? Şüphesiz göreceğiz.

Bu arada Facebook'un bu hareketlenmeye cevabı gelecekmiş.

Friendfeed kullanıcıları biraz satüre oldular ister istemez. Paylaşımlar gözle görülür seviyede azaldı.Umarım rekabet yüzünden Friendfeed gümbürtüye gitmez.

25 Haziran 2011 Cumartesi

LG E2381 Led Monitör İncelemesi

Sizler için LG E2381 led monitörü incelemeye çalışacağım.

LG, Monitörü öncelikle kutusundan çıkartalım.
Kutu oldukça büyük ancak son derece hafif. Kalınlığın sebebi bağlantıları üzerinde bulundurması nedeniyle ayrılmayan ayak kısmı.


Kutu açılıyor. Ancak görünürde pek bir şey yok hala. Doğru tarafından açmış olmama kendim de şaşırıyorum o ayrı tabi.


Yemek masasına yerleştiriyoruz. Peçesi hala örtülü kızımızın. Kullanma kılavuzunu içeren CD çevreci yaklaşımı gösteren ilk ipucunu veriyor bu arada.


Kutudan çıkanlar. Adaptör, bağlantı kabloları. VGA kablosu da var ama onu kutudan 1 saat kadar sonra oğlum bulduğundan burada görünmüyor. Bir de HDMI kablosu olsaymış çok güzel olurmuş aslında, hatta bir küçük aktif hoparlör seti de fena olmazmış yanında.

Arkadan son derece seksi duruyor. Kablo, giriş falan görünmüyor ortada. Bunun bir kötü yanı var, duvara monte etmek için uygun değil bu monitör.


İşte normalde ortalıkta görünmeyen bağlantılarımız buradalar. Soldan saya sayıyorum. Besleme (adaptör) girişi, Kulaklık çıkışı, D-Sub, DVI-D, HDMI.


Gerçekten çok ama çok ince.


Son derece şık bir ayağı var. Dokunmatik düğmeler pek keyifli.
O yukarıda gördüğünüz noktalar da tasarım için konmuş şıklıklar gibi görünseler de aslında kumanda düğmeleri. Tabi ki dokunmatikler.

İşte soldan ya da sağdan ilk düğmeye tıklayınca düğmelerin açıklamaları çıkıveriyor ortaya. Akıllıca!

Enerji koruma menüsü işe yarıyor!

Görüntü netleştirme menüsü güzel. Siyah konturları belirginleştiriyor. sanki film falan izlerken daha çok işe yarar gibi geliyor bana.




İşletim sisteminden ilk görüntüyü alıyoruz. Çalışma alanı oldukça genişledi. Yan yana iki pencere son derece kolay olacak gibi görünüyor.

Buyurun iki pencere yanyana.



Britney Spears'ın video klibinden bir görüntü. Bu kırmızı gözlüyü bir yerden çıkartacağım ama... Tamam buldum retinadan flaş yansımış olmalı :)))) 1080 çözünürlüklü videolarda sınıfı geçti, bakalım 720 nasıl?


Hiç fena değil ne dersiniz?

Öne 5 derecelik bir açı yapabiliyor, geriye ise 15 derece. Benim hoşuma gitti bu son derece kullanışlı

HDMI üzerinden fotoğraf makinesine bağlayıp görüntü alma deneyimi de başarılı. Fotoğrafı çekerken becerememişim flaş kutunun üzerine patlamış o ayrı tabi :)))

Full HD film gösterimi başarılı. HDMI üzerinden gelen sesi de duyabilseydik pek güzel olacaktı ya neyse artık. Bu filmi çekerken bana yardımcı olan kızım ve oğluma da teşekkürler.

Sonuç:

23 inç boyutu oldukça büyük. Ama masada güzel duruyor doğrusu. Bir zamanlar bu boyutlarda televizyonlar vardı ve salonu bayağı doldururlardı diye hatırlayınca garip oluyor insan. İnce çerçevesi son derece şık. Parlak değil hoş bir dokusu var.

Yüksek çözünürlükte medya oynatıcı, bluray uydu alıcı, kablo set-üstü kutuları gibi kaynaklara HDMI ara birimi ile bağlanabiliyor. Her Türlü bilgisayara bağlanması da son derece kolay.

Çalışırken, düşük, tiz bir ses çıkartıyor. Kulağı hassas ve bu tür seslere takanlar için problem olabilir. Benim için hiç bir önemi yok.

Menüler pek çok dili destekliyor ancak içlerinde Türkçe yok. Sanırım ilk üretim hattından çıkan seri olduğundan böyle. Herhalde, daha sonraki sürümlerinde bu destek de ülkemiz tüketicisine bu derece önem veren LG tarafından sağlanacaktır.

Güzel bir monitör. "83 cm ekranlı bir tv alıp monitör niyetine kullanayım" demiyor ama büyükçe iyi bir monitör arıyorsanız bunu alabilirsiniz.

"Hayat Size de Güzel" olsun...

LG E2381 LED Monitorün Öne Çıkan Özellikleri:
Aşırı İnce
Yüksek çözünürlük
LED Arka Aydınlatma
Çok Yüksek Kontrast Oranı (10,000,000:1)
EZ Kablolama (tüm bağlantılar altta ayağın arka kısmında)
Enerji Tasarruflu

LG E2381VR LED Monitor Özellikleri:
Ekran Boyutu: 23″ inch (58 cm)
Çözünürlük: 1920 x 1080 piksel (Full HD)
Parlaklık(cd/m2): 250
Kontrast Oranı: 10000000:1
Cevap Süresi (ms): 5
Görüş Açısı: 170 /160 (CR≥10)
Renk derinliği (renk sayısı): 16.7M
Yüzey: Parlamayan Kaplama, 3H
Bağlantılar: D-Sub, DVI-D, HDMI, Kulaklık Çıkışı
Plug & Play: DDC2B
Ölçüleri: 549 x 159 x 409 mm
Ağırlık: 3.1 Kg
Yatay Frekans 30 kHz – 83 kHz (Otomatik)
Dikey Frekans 56 - 75 Hz (Otomatik)
Güç Tüketimi 26 watt


------------------------------------------------------------
Bu inceleme imkanını sağlayan LG'ye teşekkürler.
Aynı zamanda başarılı kampanyaları nedeniyle Zarakol A.Ş.'ye de teşekkür ederim.

20 Haziran 2011 Pazartesi

Mümkünlü'de Her Şey Mümkün mü?

TTNET Habersiz Statik IP'mi Değiştirdi!


Geçtiğimiz hafta başımdan garip bir olay geçti. 


ADSL bağlantım gece yarısında kesildi. Üşenmedim, TTNet desteği aradım. Gece, gece gerçekleştirdiğim 3 görüşme sonunda: Öncelikle operatörün yönlendirmesi ile az önce çalışan ve dokunmadığım modemin kullanıcı ve şifre ayarlarını baştan girdim. Olay çözülmeyince, arıza kaydı verdim ve gidip yattım. 


Ertesi gün, cep telefonumdan bir görevli aradı. Sistemde bir değişiklik yapılmıştı. Statik IP kullanıyorum. Bana haber vermeden, "IP'mi değiştirdiklerini bunu onaylayıp onaylamadığımı" sordu. Bir an bile düşünmeden "onaylıyorum" dedim. Ardından evdeki ADSL yeniden çalışmaya başladı. İşin doğrusu 2007 yılından beri, bir işime yaramayan bu "statik IP'yi iptal edeyim, hem her ay boşa bu hizmet için para ödemeyeyim" dedim. Ne yazık ki bunu online ya da telefonla gerçekleştirmek mümkün olamadı. Bir TTNet bayisine gidip sordum, o da illa abone merkezine gitmelisiniz diye dayattı. Asıl söyleyeceğim, bu durumun bana özel olmadığı. Altyapısında iyileştirmeler yapan TTNet aynı uygulamayı tanıdığım başkalarına da yapmış. 


Cumartesi akşamı gittiğim Amatör Telsiz Derneği (ANTRAK) Lokalimizde, bu uygulama yüzünden 5 gündür ADSL kullanamaz vaziyette olan Göktay abiden haberdar olunca aslında ne kadar şanslı olduğumu da anlamış oldum.

Sonuç: TTNet statik - dinamik IP geçişini kolaylaştırmalı. Yaptıkları değişikliklerden öncelikle abonelerini haberdar etmeli. Statik ip kullanan belli ki bunu adresi değişmesin diye almış. Bunu sormadan değiştirmek doğru değil! Telefonla destek verenler ekranlarında abone ile ilgili olarak yapılan değişiklikler hakkında bir uyarı görüp, müşteriyi öyle yönlendirmeliler, anladığım kadarıyla bana ve arkadaşlarıma bu hizmeti veren operatörlerin TTNet altyapı değişikliklerinden haberleri yokmuş.

Teknolojiyi kullanırken onun nimetlerini de külfetlerini de iyi değerlendirmek çok önemli. Küçük ayrıntılara dikkat ederek büyük kazanımlar elde etmek ise o kadar da zor değil.

9 Haziran 2011 Perşembe

APRSdroid - Android için APRS

APRS amatör telsizcilerin konum bilgilerini paylaştıkları bir sistem. Genellikle bir telsiz ve uygun donanımın bileşimi ile çalışan sistem akıllı telefonlarda da çalışıyor. Doğrusu artık telsiz ve söz konusu donanımları taşımak telefona göre göreli olarak oldukça zor olduğundan bu program tam bana göre!

Daha önceleri Windows Mobile üzerinde çalışan bu tür programlar vardı.


Doğrusu amatör telsizcilerin dünyasında artık kolay kolay büyük yenilikler olmuyor. Ama aprsdroid programı ilginç.

Öncelikle program Android işletim sistemli cihazlarda çalışıyor. Kullanmak için amatör telsiz lisansı ve amatör çağrı işaretinizin olması gerekiyor.

Zaten programı yükleyince sizi kontrol edip gerekli izni verebilmeleri için bir form doldurmanız gerekiyor.

Programın web sitesi: http://aprsdroid.org/
QR kod okuyucunuz yüklü ise bu kodu okutarak programı indirebilirsiniz.

7 Haziran 2011 Salı

ASUS Eee Pad Transformer Tutulur mu?

Yeni klavyeli tablet ile Asus ilginç bir modelle Eee Pc'lerdeki başarısını yakalayacak mı?
Hep birlikte göreceğiz.
Benim çok hoşuma giden bu ürün ülkemizde iyi satabilir gibi geliyor.
Tabletin satış fiyatı 549$ + KDV, klavye ünitesi ile birlikte 649$ + KDV olarak raflardaki yerini 10 Haziran itibariyle almış olacak.
Keşke fiyatı bu kadar yüksek olmasaymış.


Android 3.0 işletim sistemli gelen cihaz pek güzel görünüyor.




Özellikleri
Ekran
IPS (1280 x 800) 10 parmak çoklu dokunma desteğiyle arkadan aydınlatmalı 10.1" LED ekran
İşletim Sistemi
Android 3.0 Honeycomb
İşlemci
NVIDIA® Tegra™ 2
Bellek
LP DDR2 1 GB
Depolama
16GB /32GB (1) EMMC + Sınırsız ASUS Web Depolama (2)
Wireless
802.11 b/g/n, Bluetooth 2.1 + EDR
Kamera
1.2MP (ön), 5MP Auto focus (arka)
Arayüz
2’si 1 arada Audio Jack (Kulaklık / Mikrofonlu); 1x mini HDMI 1.3a port
1x Mikro SD Kart Okuyucu; 1x Dahili Mikrofon; 1x Stereo Hoparlör
Mobil Yuvada Arayüz
2x USB 2.0(5); 1x SD Card Okuyucu(5)
3G Modülü
Opsiyonel
Flash desteği
Evet(3)
Çoklu Görevlendirme
Evet
Pil
9.5 saat; 24.4Wh Li-polymer Pil(4) 16 saat
Ebatlar/ Ağırlık
271*177*12.98mm / 680g (pil ile)

2 Haziran 2011 Perşembe

Chromebook kullanıyorum haberim yok


İşyerinde kullandığım PC'yi değiştirip yerine 700 TL'ye T6100 işlemcili bir cihaz almıştım geçenlerde. Şuradaki cihazları görünce gerçeğin farkına vardım. Aldığım makine ile sadece web ve mail trafiğinden faydalanıyorum. Bir de arada yazı ve tablo programı kullanımı var tabi. Fazlasıyla memnunum. Bir de içinde Linux kurulu olsaydı kimbilir ne kadar hızlı çalışırdı. Üşenmediğim bir ara kurayım bari.

Bundan iyi Chromebook mu olur?

30 Mayıs 2011 Pazartesi

9 Mayıs 2011 Pazartesi

Foursquare'den neden vazgeçtim?


Foursquare basit anlamda arkadaşlarınızla konum bilginizi paylaştığınız bir sistem.

Akıllı telefonlar GPS (küresel yer belirleme sistemi) desteği vermeye başladı başlayalı pek çok uygulama  konumunuzu istediğiniz kişilerin görmesine imkan sağlıyordu. Bunlar içinde Google Maps ile entegre çalışan Latitute ve şimdilerde Facebook'un "Places"i de var.

Aslında sistem amatör telsizcilerin zamanında geliştirmiş oldukları APRS'nin benzeri hatta aşırı esinlenilmişi! Dolayısıyla öyle ani bir "düşünsel sıçrama"yla falan bulunmuş bir şey değil.

Peki Foursquare'in en önemli özelliği ne? Sosyal medya ile bağlantılı olarak kullanabildiğiniz için Twitter ve Facebook takipcileriniz nerede olduğunuzu siz paylaştıkça görebiliyorlar. İsterseniz gittiğiniz yerin bir fotoğrafını ve yorumunuzu da girebiliyorsunuz tabi. "Peki ne oluyor?" derseniz kullanıcı açısından kazanılan "mayor"luklar (çok gittiğiniz yerin altın anahtarı sanal olarak sizin oluyor) ve "sanal gazoz kapağından madalyalar" (badge) dışında koca bir sıfır. Ben bir faydasını göremedim (zaten yaşıtım kimse de kullanmıyor :))).

Peki bunun yayımcısına ne faydası var? Milyonlarca kişi bu sistemi kullanıp, gittikleri yerleri işaretledikçe firmanın elinde, dünyanın her şehri hakkında dükkan-dükkan, bina-bina, POI (işe yarar yerler) listesi oluşuyor. Üstelik yerinizden bile kalkmadan. Oysa aynı işi sadece Türkiye için yapmaya çalışan Başarsoft'un ne kadar insan gücü kullandığı ve yatırım yaptığını düşünürseniz, tüm dünyada bu işi kullanıcılara bedavaya yaptırmanın ne kadar akıllıca olduğu ortaya çıkar.

İşin doğrusu, tüm bunların bilincinde olarak kullandığım sistemin aslında bana hiç bir faydasının olmadığı ve Turkcell'den 14 TL ödeyip aldığım 250 Mb kotalı aylık internet kullanım hakkını 20 günde tükettiği için soğudum. Telefonumdaki uygulamasını sildim gitti.

Üzgün müyüm? Hayır. Ankara'da TBMM ve Çankaya Köşkü'nün "Mayor"u olmak ve bunları elde tutmak için çabalamanın bana bir faydası oldu mu? Hayır.

Zaten sanal olarak sosyal olduğum Sosyal Medya'da diğer hizmetleri kullanmaya devam edeceğim ama Foursquare (tarayıcıda 4sq.com yazınca çıktığından adını da bir türlü yazamadığım) hizmetinden kurtuldum :)

İşte hikayem bu kadar.

3 Mayıs 2011 Salı

Yaesu VX-8GR

Artık telefonlar piyasanın ana ilgi çekici ürünleri olduğundan amatör telsiz cihazları çabukça yenilenmiyor. Zaten fazla amatör telsizci arzı da yok ya neyse artık :). O nedenle yeni bir amatör telsiz cihazı kolay kolay raflarda yerini alamıyor.

Bu yavaşlayan arz nedeniyle arada sırada duyurulan cihazlar bile heyecan yaratıyor. Tamam çok heyecanlandırmıyor ama güzel bir cihazın amatör telsizcilerin ilgisini çekmemesi de pek mümkün değil tabi.

Yeni VX-8GR gelişmiş GPS ve APRS özellikleri ile öne çıkıyor. Yani hiç konuşmasanız bile gittiğiniz yerleri APRS ile diğer amatör arkadaşlarınızla paylaşabiliyorsunuz. Bu bana pek çekici gelmese de meraklısı çok. Normal insanların dünyasında da pek çok lokasyon paylaşan program var. Bu durumu bir tür teşhircilik olarak düşünüyorum. Akıllı telefonlar sayesinde Google Latitude, Foursquare gibi uygulamalar yerinizi arkadaşlarınıza duyuruyorlar. APRS'de tam olarak değilse bile bu tür uygulamalara ilham kaynağı olmuş bir amatör telsizcilik uygulaması. Unutmadan Android işletim sistemli telefonlar için yazılmış APRS uygulamaları da var.

Biraz bu yeni dual-band cihazın özelliklerine bakalım.

• FM 144/430 MHz'de tam 5 watt çıkış gücü.
• Alış frekans aralığı 108-999.90 MHz.
• GPS telsize dahil.
• Suya dayanıklı. Suya batsa bile içine su girmiyor.
• 7.4 V 1100 mAh Lithium Ion bataryası var. 1800 mAh LI batarya ve 3 x AA pil kutusu isteğe bağlı olarak satın alınabilir.
• Aynı anda iki sinyali dinleyebilme aynı bandda olabiliyor, dolayısıyla iki ayrı bağımsız alıcı içeriyor.
• Hava durumu yayınlanan ülkelerde bunu alabiliyor ve uyarı verebiliyor.
• 16 karaktere kadar hafıza kanalı etiketliyor. 50 kanala kadar gösterebilen bir spektrum analizörü var, sinyallerin içerisinde konuşma olup olmadığını anlayıp gösterebilen bir sisteme de sahip.
• DCS ve CTCSS ton alma gönderme yapabiliyor.

VX-8GR'nin APRS® özellikleri:
• APRS® 1200/9600 bps data haberleşmesi yapabiliyor.
• Akıllı sinyal gönderme teknolojisine sahip. Hızınıza göre otomatik olarak konum bildiren sinyalini ayarlayıp yolluyor böylece haritada eşit aralıklarla konumlar görünebiliyor.
• İstasyon listesi hafızası 50 adede yükseltilmiş.
• APRS mesaj hafızası 30 adede yükseltilmiş.
• APRS® Packet data bilgisi Digipeater yönlendirme bilgisini de içeriyor.
• GPS özelliği sayesinde ekranda devamlı olarak yönü gösterebilen bir pusulası da var.
• Alınan mesajları belirten led yanıp sönme hızı değiştirilebiliyor.
• DIGI-PATH rota sayısı 7'ye yükseltilmiş.

Ve son söz. Amatör telsizcilik iyi güzel bir uğraş da bu cihaz ile yapılabilecekler pekala akıllı telefonlar ile de yapılabiliyor!

455 Dolar civarında bu linkten ulaşabileceğiniz sitede satılıyor! Oldukça pahalı ama kıymetini bilen için bunun çok da önemli olmadığı da bir gerçek.

Gerçek ve Hakikat

Hakikat kırılgandır ve kişiden kişiye değişir gerçekse nispeten daha sağlam bir kavramdır. Örneğin kapalıyken televizyonun kumandasının açma...