21 Şubat 2011 Pazartesi

Çakal Yöneticinin Mobbing Rehberi 3

Kötülerin de iyiler gibi zaman zaman desteğe ihtiyacı olur. İşte bu dizide, yakın çevremizde çok görülen kötülerden "Çakal Yönetici"lere yardımcı olacak konuları yazmaya çalışacağım.


Burada verdiğim örneklerin, daha önceki iş hayatımda birlikte çalıştığım yöneticiler ve onların yönetim şekilleri ile bir alakası yoktur! Yaşanmış olaylar ile benzerlikleri tamamen rastlantısaldır.

Mobbing işyerinde dikkati işten başka gereksiz konulara çektiği için verimliliği düşürür, iş tatminini azaltır, hayatta mutsuz, bunalımlı bir topluma giden yolda yürümemize neden olur. Mobbing yapmayın yapanları aranızda tutmayın!


Varan 3
"Hepimiz Profesyonel İnsanlarız"

Çakal yönetici mobbing yaparken "karda yürüyüp, iz bırakmamalıdır". İşte buna uygun bir örnek.

Kendinize devamlı dilinize dolayabileceğini bir söylem bulun!


Mesela: "Arkadaşlar, biz profesyonel insanlarız. Tabi ki daha iyi şartlarla bir başka iş bulursak değerlendirmeliyiz! Ben bile daha iyi bir imkan bulsam, bir dakika bile düşünmez giderim." gibi.

Bu genellikle belli bir kariyer basamağını aşamayan ancak bir yandan da kendisinden daha iyi seviyede olanları ya da kariyer basamağında daha üsttekilerin durumlarına imrenen bazı yöneticilerin yaklaşımlarına pek güzel uyar. Bu duygularını çalışma arkadaşlarına yansıtmak için mobingden daha iyi bir yöntem bulunabilir mi?

Bu söylediklerinize kendiniz bile inanıyor gibi görünmelisiniz. Ne kadar çok dilinize dolarsanız o kadar etkili olacaktır.

Elemanlarınız size bir kere inanırlarsa yavaş yavaş çeşitli nedenlerle başka bir iş arayışına girdiklerinde bunu gereğince gizli tutma hassasiyetini göstermeyeceklerdir. Ne de olsa "profesyoneliz" ya!

Böyle girişimleri olan birini duyduğunuzda derhal genişletilmiş personel toplantınızı yapıp herkesin önünde kendisini sadakatsizlik, firma kültürüne ters düşme, ahlaksızlık hatta ikiyüzlülükle itham edebilirsiniz.


Bu şekilde yeni bir mobbing kurbanınız olacaktır. Merak etmeyin, sizin kafanızda ve çevrenizdeki çalışanlarınız da kişisel bezdirme etkinlikleri ile üstlerine düşeni yapacaklardır.


Bu taktiğin tek kötülüğü unutulana kadar bir daha kimsenin profesyonellik zırvalarınıza inanmayacağıdır. Ancak siz bir süre sonra aynı masalları çalışanlarınıza anlatmaya devam edebilirsiniz. Bir şeyi 40 defa söylediniz mi inanırlar.

Not: Aslında amacım, kötülere destek olmak değil, Mobbing yöntemlerini göz önüne serip çalışanları bilgilendirmektir!

17 Şubat 2011 Perşembe

Çakal Yöneticinin Mobbing Rehberi 2


Kötülerin de iyiler gibi zaman zaman desteğe ihtiyacı olur. İşte bu dizide, yakın çevremizde çok görülen kötülerden "Çakal Yönetici"lere yardımcı olacak konuları yazmaya çalışacağım.

Burada verdiğim örneklerin, daha önceki iş hayatımda birlikte çalıştığım yöneticiler ve onların yönetim şekilleri ile bir alakası yoktur! Yaşanmış olaylar ile benzerlikleri tamamen rastlantısaldır.

Varan iki "Kaybet - Başkasını Suçla"

Diyelim şans eseri telefonunuzu kaybettiniz. Nasıl olsa şirketin malı, tutanak tutulup demirbaştan düşülür, yenisi alınır.

Bundan nasıl bir mobbing fırsatı geliştirebilirsiniz?

Zaten gözünüzün tutmadığı temizlik elemanına iyi bir ders vermek fena olmaz, öyle değil mi?


Sonraki gün yanınıza yöneticinizi çağırıp kaybolan malzemeyi söyleyip "bunu olsa olsa temizlikçi .... yürütmüştür" diye yönlendirip, temizlikçiyi ağlatana kadar sorgulamasını sağlayın.

Bir taşla iki kuş: Temizlikçi yöneticisinden nefret eder. Kaybolan üzerine fazla kafa yormak isteyen kalmaz.

Bulunamayan telefonun parasını toplamaya yeltenen yöneticinizi ve elemanları reddedip, "olan olmuş canım ne gerek var" diye konuyu kapatın.

Not: Aslında amacım, kötülere destek olmak değil, Mobbing yöntemlerini göz önüne serip çalışanları bilgilendirmektir!

16 Şubat 2011 Çarşamba

Microsoft ve Nokia İşbirliğinden Ne Çıkar?


Nokia ve Microsoft stratejik bir işbirliği anlaşması yaptılar. Bundan böyle, Nokia akıllı telefonlarda ve mobil ürünlerde Microsoft işletim sistemi kullanacak gibi görünüyor.

Nokia'nın Yönetim Kurulu Başkanı (CEO) Stephen Elop Eylül 2010'a kadar Microsoft'ta çalışıyordu. Nokia ise telefon pazarında uzun süreden beri kan kaybediyordu. Resistif dokunmatik ekranlı akıllı telefon ürünlerinde yaşanan başarısız satış grafikleri de eklenince 90'lı yıllardan beri pırıl pırıl parlayan Nokianın yıldızı epeyce bir sönükleşmişti. Bakalım bu son işbirliği sonucunda yıdız yeniden parıldayacak mı yoksa süper novaya dönüşüp etrafındaki pek çok şeyi de yutup yok mu edecek? 

Sosyal medya'da (Twitter) geçtiğimiz hafta bu konu ile ilgili ilginç yorumlar dikkat çekti. Şüphesiz en ilginci "İki hindiden bir kartal olmaz" şeklinde olanıydı.

Nokia uzun süreden beri Symbian işletim sistemli akıllı telefonları ile öne çıkmıştı. Finlandiya merkezli çok uluslu teknoloji şirketi Nokia 2 seneye yakın bir süredir piyasada rakipleri karşısında başarısız bir çızgide yoluna devam ediyordu. Özellikle uzakdoğu merkezli şirketler olan Samsung, LG son zamanlarda HTC karşısında pazarda çok gerilerde kalan Nokia'nın birşeyler yapması bekleniyordu ama Microsoft ile işbirliği anlaşması duyulunca yankıları pek de olumlu olmadı. CEO Stephen Elop'un çalışan sayısında indirime gidileceği konusundaki açıklamaları da işin tuzu biberi oldu.

Aslında her şey Apple firmasının akıllı bir telefon üretip pazarı alt üst etmesi ile başladı. Apple, iPhone ile aslında zaten bilinen ve kullanılan teknolojileri daha iyileştirip kullanıcılar için kolaylaşmış bir şekilde bir de çoğu bedava olan dev bir uygulama arşivinin eşliğinde pazara girmişti. Gerisi çorap söküğü gibi geldi. Milyonlarca iPhone satılırken, pazarda pek çok üretici buna karşı duruş aldılar. En önemlisi ise çok noktalı dokunma sağlayabilen kapasitif ekranların yaygınlaşması oldu.

Ardından Google tarafından desteklenen işletim sistemi Android sahneye çıktı. Tıpkı Nokia'nın kullandığı Symbian gibi özünü Linux işletim sisteminden alan Android fırsatı gören pek çok üretici tarafından akıllı telefonlarda kullanılmaya başladı. Özetle Android, iPhone işletim sistemi olan iOS karşısında yükselen bir grafik izlerken Nokia ısrarla bu duruma karşı bir şeyler yapmadı.

Microsoft mobil cihazlarda işletim sistemi olarak kullandığı Windows CE gelişmişi Windows Mobile 7 ile yakın zamanda pek de parlak olmayan bir çıkış yaptı. Bu da bulunsun, diyen pek çok akıllı telefon üreticisi biraz da gelişmeleri görme amacıyla Windows Mobil 7 işletim sistemini içeren telefon modellerini piyasaya sundular. Hatta bazı üreticiler birden fazla işletim sistemi (WM 7 ve Android) ile açılıp kullanılabilen akıllı telefonlar bile ürettiler. Daha bu çabalar sonuçlanmadan Nokia'nın Microsoft ile anlaşmasının haberi gelince yapılan yorumlar da ister istemez olumsuz ifadeler içerdi.

Finlandiya gazetelerinin ileri sürdüğü gibi bu anlaşma "sonun başlangıcı" mıdır bilmem ama son iki yıldan beri Nokia'nın hantal yaklaşımları pazarda ciddi bir pay kaybı olarak firmaya geri dönmüştü. Bence bundan sonra da Nokia Windows Mobile işletim sistemi ile ciddi bir kazanım sağlayamaz. Yazının başında değindiğim gibi eskiden parlayan Avrupa'nın parlak yıldızı, içine çökerek bir süper novaya dönüşüp Microsoft'u bile yanında mutlak hiçlik noktasına çekebilir.

Bakalım zaman neler göstecek?

11 Şubat 2011 Cuma

Çakal Yöneticinin Mobbing Rehberi 1

Kötülerin de iyiler gibi zaman zaman desteğe ihtiyacı olur. İşte bu dizide, yakın çevremizde çok görülen kötülerden "Çakal Yönetici"lere yardımcı olacak konuları yazmaya çalışacağım.

Burada verdiğim örneklerin, daha önceki iş hayatımda birlikte çalıştığım yöneticiler ve onların yönetim şekilleri ile bir alakası yoktur! Yaşanmış olaylar ile benzerlikleri tamamen rastlantısaldır.

Varan bir "Yükselt Yok Et"

Kıl olduğunuz elemanı yükseltin. Ne bileyim, mesela elemanı "zottirik işlerden sorumlu genel müdür yardımcısı" yapın. Sonra kendisi için olmadık, çetrefilli işler çıkarın. İş üzerine iş verin. Sorumluluk alan eleman altında kalıp işleri yapamayınca, iki ay sonra yanınıza çağırıp "kusura bakma, görevini yerine getiremiyorsun" deyip kıçına tekmeyi vurun.
Not: Aslında amacım, kötülere destek olmak değil, Mobbing yöntemlerini göz önüne serip çalışanları bilgilendirmektir!

6 Şubat 2011 Pazar

Barış Ünver'in Büyük Ayıbı!

Barış Ünver http://beyn.org adresindeki blogunda kafasındakileri yazıya döküp yayınlıyor. 5 seneden beri sabah kalktığı andan akşam yatana kadar yaptıklarını günlüğünde anlatıyor.

Arada fikirlerini siyasi görüşlerini de yansıtıyor ister istemez. İşte yazdıklarından biri "dijital takibe" takılınca başı da belaya girmiş. Sayın Başbakanımız onu mahkemeye vermiş.

Barış! Sen ne yaptın? Hiç fikir hele hele siyasi olanlar yazılıp milyonların erişimine açılır mı?

Barış'ın fikirlerini ifade etmesini ve bunu özgürce yapmasını tüm fikirlerine katılmasam bile destekliyorum.

Beyinler özgür kalmalı!

Umarım, Türk Adaleti gereğini yapar Beyn'i beraat ettirir.

12 Ocak 2011 Çarşamba

İşsizlik Son Mu? Başlangıç Mı?


Özellikle ekonominin yapısal sarsıntılarının, krizlerinin bol olduğu dönemlerde, çalışan kesimin işsizlik problemiyle karşılaşması kuvvetle mümkündür. Piyango sizi de vurabilir. Kendinizi kötü hissetseniz de işsizlik her şeyin sonu değil. Aslında bir son değil! Bir başlangıç. Hatta, belki de yeniden doğuş için bir fırsat!

Kimi şirketler gerçekten krizden etkilenip sarsıldıkları için, kimi de "fırsat bu fırsattır" yaklaşımıyla işçi çıkartabilirler. Bazen de, görünmeyip yazılı olmasa da, şirketlerin "krizde ilk sepetlenecekler" listeleri vardır.

Kriz olmasa da, pek çok farklı nedenle firmalar işçi çıkartabilirler. Kurumsallaşmış, kariyer planlaması ve yaklaşımı olan işletmeler, işçi döngüsünü (işe giren çıkan oranı) düşük tutmaya çalışırlar. Bunun nedeni genel çalışma psikolojisinin olumsuz etkilenmesini önleyip, verimi yüksek tutmaktır. Ancak böyle bir firmada çalışmak gibi bir şansınız olmayabilir.

İşsiz kalmak, bireysel bazda pek de istenen bir durum olmasa gerek. Ancak durum değerlendirmesi yapmak ve geçmiş yanlış ve doğrularınızı değerlendirip deneyim haline getirmek için iyi bir şans olduğu da bir gerçek. Düzenli gelirin ve alışılmış hayat döngüsünün kırılıp sona ermesi sarsıcı bir durumdur. Daha önce pek de gözden geçirmemiş olduğunuz yol ayrımlarının farkına varmak ve birini seçmek için karşınızda bir fırsat durmaktadır.

Çalışırken cesaret edip denemediğiniz ve belki de tecrübe etseniz başarabileceğiniz, pek çok yeni imkan, eğer onları görmek isterseniz önünüzde durmaktadır.

Başarı ile aranızda duran tek engelin kendiniz olduğunu unutmayın. Görünmez duvarlarımızı kendimiz yaratırız. Eğer bir hedefiniz varsa ve başarmak istiyorsanız, kendinize engel olmayın! Öncelikle, kendinizle olan savaştan galip çıkın. Daha önce başardınız, bu defa da yapabilirsiniz.

Bir de şunu düşünün: Yeni bir iş, yeniden doğuş, yeni bir hayat anlamına gelebilir. Kendinizi gerçekleştirmek ve daha önce olmadığı kadar başarılı olmak için yepyeni bir fırsat. İşsiz kalmak, çok kötü hissetmenize, hayattan soğumanıza yol açmış olabilir. Ancak unutmayın hala soluk alıp verebiliyorsanız, daha önce gerçekleştirdiğinizden daha iyisini yapmak için pek çok fırsatınız olabilir. Düştüğünüz yerden kalkın ve yolunuza devam edin.

Yeniden doğuşunuzda ve yeni hayatınızda hiç ummadığınız kişilerden destek bulabilirsiniz. Bu nedenle çevrenizdeki insanları tanımak ve tartmak için de çok iyi bir fırsatınız olduğunu ve yeni yaşamınızda kimlerle yola devam etmeniz gerektiğini anlayabileceğinizi de aklınızın bir köşesinde bulundurun.


İşinizden ayrıldığınızda bir kapıdan çıkıp karanlığa düştüyseniz, çevrenizdeki ışık saçan diğer kapıları deneyin. Karanlık sizden korksun, siz karanlıktan değil.

6 Ocak 2011 Perşembe

Twitter Ünlüleri Spamci Yaptı

Twitter, eğer hala bilmeyen varsa; sosyal mikro blog paylaşım sitesi.
Ünlüler genellikle işin paylaşım yanını değil de mikro blog kısmını kullanıyorlar. 80 bin kişinin yana yakıla takip ettiği bir ünlünün izlediği kişi sayısı 0 (sıfır) olabiliyor.
İnsanın bu kadar egoya şapka çıkarası geliyor.
Bir yanı ile bakınca bu durum spam postaları hatırlatıyor. Ancak alıcıların bu konuda isteksiz olduklarını söylemek zor.
Oysa eminim iki yönlü haberleşme olsa, izleyiciler için çok daha tatminkar olurdu.
Diyebilirim ki: Twitter Ünlüleri Spamci yapmıştır. Hatta dedim bile.
Bu yanı ile Twitter, mevcut "Adın ne? Reşit. Sen söyle, sen işit" durumunu ünlü kişiler söz konusu olduğunda biraz değiştiriyor. Reşit'in dediklerini binlerce kişi dinliyor. Ünlüler ise "Ben neymişim be abi?" olup kasım, kasım kasılıyorlar. Sosyal Medya'dan söz açıldığında hele bir de izleyici bulurlarsa verip veriştirmeyi de iyi bir şey sanıyorlar.
Son olarak Cem karaca'dan gelsin: "Sen seni bil!"

5 Ocak 2011 Çarşamba

SGK Prime Esas Kazanç Sınırı ve Asgari Ücret - 2011


Demek ki artıp duran milli gelirden çalışan kesime bu kadar düşüyormuş. Başka söyleyecek bir şey yok.

**


Asgari ücret

16 Yaşından Büyükler (01.01.2011-30.06.2011) 796,50
16 Yaşından Büyükler (01.07.2011-31.12.2011) 837,00

16 Yaşından Küçükler (01.01.2011-30.06.2011) 679,50
16 Yaşından Küçükler (01.07.2011-31.12.2011) 715,50

Prime esas kazanç taban ve tavanları

Taban (01.01.2011-30.06.2011 Tarihleri arası) 796,50
Tavan (01.01.2011-30.06.2011 Tarihleri arası) Taban (x) 6.5 = 5177,25

Taban (01.07.2011-31.12.2011 Tarihleri arası) 837,00
Tavan (01.07.2011-31.12.2011 Tarihleri arası) Taban (x) 6.5 = 5440,5

Detaylı pratik bilgileri alomaliye web sitesinden inceleyebilirsiniz.

Ayrıca dilerseniz 2011 ilk altı ayı için daha detaylı bilgiyi burada, ikinci altı ay için detaylı bilgiyi burada bulabilirsiniz.

Çöp Bilgi Kaynağı


İnternette durmadan bir şeyler arayıp duruyoruz. Sonuçları incelediğimizde o kadar çok kopya ve işe yaramaz içerikle karşılaşmak zaman zaman hevesimi kırıyor. Dün gece eve geldiğimde, Ömer Seyfettin'in hayatı ve hikayeleri hakkında bir araştırma yaptım. Birbirinin tıpkısı, genellikle de oradan oraya kopyalanırken belirli sınırlamalar nedeniyle sonları kırpılmış içerik ile karşılaştım. Yani aynı içerik oradan oraya kopyalanmış bir yandan da bozulmuştu. Suyunun, suyunun, suyu ama o da atık su!

Genelde kopyalanan sitelerin bir kısmı, gelir elde etmek için çok aranan kelimeleri içeren çöp bilgi kaynaklarıydı. Hani Google arama linkine tıkladığınızda saçma sapan reklamlar görüp bir türlü aradığınız içeriğe erişemezsiniz ya tam ondan.

Bir de, "bana üye ol" deyip duran, sinir bozucu forum siteleri var. En çok içeriği bozan yerler, İnternetin prehistorik (tarih öncesi) paylaşım mecraları olan forumlar sanırım. Genellikle belli uzunluğun geçilmesi durumunda içeriği kırpıp sonunu yok ettikleri ve arama sonuçlarında öne çıktıkları için işi daha da içinden çıkılmaz hale getiriyorlar. Bizde bu tür siteler biraz fazlaca. Çalışmadan, emek harcamadan para kazanmayı pek seviyoruz. Biraz ondan, biraz da Google'ın da gelir modeli bununla uyuştuğundan bu garip durum sürüyor. Böylesi siteler yurt dışında da yaygın. Sanırım arama devi, durumun bal gibi farkında ancak ortadaki pastadan kocaman bir dilimi kendisi aldığından pek ciddi olarak konuya eğilmiyor.

Özetle, elinde olmasına rağmen, arama sonuçlarını düzeltmek istemeyen Google yüzünden bir şeyler arayıp yeni bir içerik üretme aşamasında çöpten öteberi toplar gibi hissediyorum kendimi. Çöpte bir şey ararsanız, ya yarısı yenmiş, bozulmuş, kırılmış ya da parçaları kaybolmuş ıvır zıvır bulursunuz ya işte aynen öyle. İşin kötüsü orijinalinin nerede olduğu da biliyor Google. Biliyor, ama söylemiyor!

Sanırım Google, Türk tarzı aramayı hak ediyor  (Hani arama kutucuğuna gideceğiniz sitenin adını yazarsınız da bir "com.tr" yazmaya üşendiğinizden aratırsınız ya aynen öyle).

1 Ocak 2011 Cumartesi

Ferrari'sini Satan Bilge


"Ferrarisini Satan Bilge" kitabını okurken, her sayfada yazan özlü sözlerin altını tek tek itina ile çizen, bu nedenle de incecik kitabı birkaç ayda bitirebilen bir adam tanıyorum. Düşününce, bu durumun şaşırtıcı olduğuna karar verdim.

En komiği de o kadar özene rağmen kitaptan hiç ders almamasıydı!

Bu da 2011'in ilk yazısına konu oldu ya bu da şaşırtıcı işte.

14 Aralık 2010 Salı

Araba Camlarının Buhulanması


Araç camları özellikle soğuk günlerde ya da yağmur aniden bastırdığında buğulanır ya. Bunun nedeni aracınızın havalandırma sistemini dışarıdan hava almayacak durumda olmasıdır. Bir başka deyişle, aracınızın havalandırması içindeki havayı kapalı devre çevirip durmaktadır.

Böyle araçlar gördüğümde şaşırıyorum. Bu kendi üretmediğimiz bir teknolojiyi tam olarak kullanamadığımızı gösteren acı örneklerden biridir. Araçtaki yolcuların nefes almaları ile ortaya çıkan nem, soğuk camlara çarptığında yoğuşup sıvıya döndüğünden camlar içeriden buğulanmış olur.

Peki çözüm ne? Aracınızın dışarıdan hava alabilmesi için havalandırma tesisatında gerekli ayarı yapmanız. Eğer klimanız var ise bunu çalıştırmanız (garip gelebilir ama aracı soğutan sistem aynı zamanda içerideki nemi de alır).

Bir Türk için zor gelse de (buna ben de dahilim yanlış anlaşılmasın!) aracınızın kullanım klavuzunu okuyun.

Şimdi de, aracımı aldıktan 1,5 sene sonra fasılalı sileceği ayarlamayı ve 2 sene sonra uzaktan kumanda düğmelerine basılı tutunca camların kapanıp açılabildiğini keşfeden bendenizin böyle bir tavsiye verebilmesine şaşırdım. Olsun, bilgi paylaşarak çoğalır. Tabi okuyan olursa!

3 Aralık 2010 Cuma

Blogger'da Bulunan Alan Adlı Siteme Ulaşamama Sorunu ve Çözümü

Bundan iki gün kadar önce Blooger'da domaini (alanadı) olan sitelere bir sansür nedeniyle Türkiye içinden ulaşılamaz hale geldi.

Friendfeed'de durumu paylaşınca "kelimelerbenim" rumuzlu bir arkadaş bunun nasıl düzeltileceğini açıklayan şu feed'ine yolladı beni. Doğrusu bu konuları fazla bilmediğimden zorlanarak da olsa siteyi tekrar ulaşılabilir hale getirdim. Ancak benim gibi olanlar için aklıma çözümü yapılabilir şekilde paylaşmak geldi.

Öncelikle sitenizin yönetim paneline ulaşmanız gerekecek.

https://www.google.com/a/sitealanadınız.com

Kırmızı ile yazılan kısma kendi alan adınızı yazın. Kullanıcı adınız ve şifrenizle sisteme girin. "Alan Ayarları" kısmına tıklayın. Ardından "Etki alanı adlarına" tıklayın. Şekilde sırası ile numaralandırdım.


Açılan pencerede DNS konsoluna oturum açmak için şifrenizi göreceksiniz. Alttaki "DNS Konsoluna oturum açın" linkine tıklayın.

Benim alan adım Enom'dan alınma o nedenle oradan işlemi yapıyorum. Sizinki farklı bir yer ise, ilgili bölümünü bulmanız ve uygun ayarları yapmanız lazım. Host Records kısmında işlem yapacağız.

Edit tuşuna basın.

En önemli hizmetler web sayfaları ve web mail olduğundan ben sadece o hizmetlerin ayarlarını değiştirdim.

Tüm hizmetleri aynı şekilde değiştirip ulaşılır kılabilirsiniz.



Edit tuşuna basıp adres bölümünde "ghs.google.com" yazan yere "216.239.38.21" ip numarasını yazın --DİKKAT! bu yazı yazıldıktan bir süre sonra bu ip numarası da banlandı "74.125.43.121" engellenene kadar kullanabileceğiniz budur -- Record type kısmında bulunan "CNAME" kısmını da "A (Address)" olarak değiştirin. Save tuşuna basın. İşiniz bitti.

DNS kaydı güncelleneceğinden bir süre alabilir sitenizin açılması. Sorununuz böylece çözülmüş oldu.

29 Kasım 2010 Pazartesi

Dinamometre Yapımı (Resimli)

6. Sınıftaki kızım Fen ve Teknoloji ders kitabının 65. sayfasını gösterip bir dinamometre yapıp yapamayacağımızı sordu.
Kitabın ilgili yerini inceledikten sonra bir yay ve saydam tüp bulabilirsek yapabileceğimiz söyledim. O halde haydi "basit bir dinamometre yapalım" dedi.

Küçük bir İnternet araması sonucunda Dinamotrede kullanılan ölçü birimi olan Newton (evet bildiğiniz Isaac Newton) için, yerden 102 gramlık bir ağırlığı kaldırabilmek için uygulanması gereken kuvvet olduğunu buldum. Bu bilgiyi aklımızın bir köşesinde tutalım ayar kısmında işimize yarayacak.


İşte gereken malzeme yaklaşık olarak resimde görünüyor. Öncelikle tüp meselesi için bir çözüm bulamayınca kırtasiyeden asetat aldık. Cetvelin altında saydam asetat görünüyor. Bunu kıvırıp saydam bir tüp haline getirdik (açılmasın diye iki ucunu lastikle geçici olarak tutturduk). Yay için Bahçelievler Freeshop'a gittik orada Ahmet işimize yarayabilecek uzunca bir yay buldu eski oyuncaklardan kalma. Ahmet'e teşekkür edip eve döndük. Yayı da resimde cetvelin hemen aşağısında görüyorsunuz.

Kalibrasyon (ayarlama) işini mutfaktaki ölçü kabına koyacağımız su ve pet şişe ile yapmak için bu malzemeleri de resmimize kattık.

Tüp haline getirdiğimiz asetatı, açılmaması için saydam bant ile ile sarıp yapıştırdık.
 Bu işleri pek seven küçük oğlum da bize yardımcı oldu.
Keçeli kalemin ağız kısmını kesip ayırdık. İçini boşalttık. Arka kapağını çıkartıp biraz eriyen plastik yapıştırıcımızdan sürüp içine yayımızı ittirdik.
Yayımızı tüpümüzün içine itip gereken boyu ölçtük.
Yan keski ile uygun yerinden yayımızı kestik.
Açık kanca vidalarımızdan birini yayımızın içine yapıştırdık.
Yayı tüpümüze yerleştirip sağlam dursun diye içerisine yukarıdan eriyen plastik yapıştırıcımızı doldurduk. Yapıştırıcı aşağılara gitmesin diye bunu yapmadan önce yayın üst kısmını paket lastiği ile sardık.
Uzun gelen yay fazla ağırlık kaldıramayacağından büyük bölümünü yayın içinden eriyen plastik yapıştırıcımız ile doldurup sabit durmasını sağladık. Daha güçlü bir yay bulabilmiş olsaydık bu işleme gerek kalmayacaktı.
Ayar yapmak için 100 cc suyu (1 litre su 1 kilo eder) ölçüp şişeye koyduk şişenin darasını da katınca 102 gr'lık bir ağırlığımız oldu.
Bu ağırlığı yerden kaldıracak kuvvet 1 Newton olduğundan ilk işaretimizi bu noktaya koyduk.
Ardından bir 100 cc daha doldurup 2 Newton ölçüm noktasını da işaretledik.
Böylece neredeyse tamamı evimizde bulunabilen malzemelerle 2 Newton'a kadar ölçebilen bir dinamometre yapmış olduk.

 Siz de kolayca yapabilirsiniz.

1 Kasım 2010 Pazartesi

İş Değiştirme'nin İncelikleri - 2


"İlelebet aynı işte çalışacak halim yok. Elbette iyi kariyer fırsatı olursa, değerlendirecek kadar profesyonelim" diye düşünebilirsiniz. Başka türlü pek çok nedeniniz de olabilir. Diyelim ki: Radar altında bir operasyonla bir başka iş buldunuz. Peki ne yapmalı da, kimseyi kırmadan, sinirlerinizi de bozmadan yeni işinize yumuşak olarak geçmeli?

Eski işinizi bırakıp yenisine başlamak söylendiği kadar kolay olmayabilir. Eski işvereninizle olan ilişkilerinizi kopartıp atmak çok akıllıca olmaz. En güzeli, kanuni ihbar önellerini de göz önünde bulundurarak gereken ve zamanında olan bildirimi yapmak, elinizdeki işi bitirmek ve uygun şekilde, uygun kimselere elinizdeki işleri ve işverenin talimatlarına uygun olarak görevinizi devretmektir.

Yeni işvereninize de durumu uygun şekilde açıklayıp, elinizdeki işleri devredip, sorumluluklarınız aktarmak için gereken süreyi söyleyecek olursanız, anlayışla karşılayacaktır. Aynı zamanda kendisini yüzüstü bırakıp gitmeyeceğiniz konusunda ilk sinyali de almış olacaktır.


Eski iş yerinizdeki bağlarınızı kopartmamak akıllıca olacaktır. Arada sırada eski işverenleriniz ile irtibata geçip hatırlarını sormak, hem iyi bir davranış şekli olur, hem de iş ağınızı canlı tutar. Kime ne zaman ihtiyacınız olacağını bilemezsiniz. O nedenle köprüleri atmamak iyidir. Aynı şekilde eski iş yerinizdeki arkadaşlarınızı da unutmamanız size bir şeyler kaybettirmez.

İş ağları demişken, şüphesiz en kuvvetlisi yüz yüze tanıdığınız, birlikte çalıştığınız kişilerle kurduğunuz ağlardır. Ancak günümüz teknolojisini de kullanmamanız için bir neden yok. Bu iş için, açılmış sosyal iş ağı sitelerine üye olabilirsiniz. Xing, Linkedin gibi siteleri kullanmanızı öneririm. İş kolunuza yönelik uzmanlaşmış iş ağı siteleri de yararlı olabilir. O nedenle, işinize özel ağ siteleri varsa muhakkak onları da kontrol edin.

27 Ekim 2010 Çarşamba

İş Değiştirme'nin İncelikleri


Araştırmalar göstermiştir ki: çalışma hayatında 5-6 yıl sonunda görevinizde ya da yerinizde bir değişiklik olmaz ise verimlilik düşer. Sonuç itibariyle iş veriminin düşmesi ile iş tatmininin düşmesi de bir arada gerçekleşir. Dolayısıyla yeni bir iş aramak ve bulmak böyle bir durumdaki kişi için doğal bir süreçtir.

Burada dikkatli olunması gereken, yeni bir iş bulunana kadar çalışma arkadaşlarınıza ve yönetici ve/veya patronunuza durumun çaktırılmamasıdır. İşten ayrılmayı aklınıza koymuş olsanız da, işyerinizde bunu bilen birileri varsa, iş arama sürecinizin uzaması halinde, birden bire kendinizi işten çıkarılmış bulabilirsiniz. Belki de işten ayrılmaktan vazgeçebilirsiniz. Ancak bir kez hakkınızda "işten ayrılacak" düşüncesi oluştuysa bunu değiştirmek mümkün olmayabilir.

Yeni iş için öncelikle iş ilanlarını sıkı bir şekilde takip etmeniz gerekir. İnternetteki iş arama sitelerini de kullanabilirsiniz ancak bu sitelere ve işverene kendinizi buldurma gibi "atom parçalama" zorluğundaki işlere girmek yerine yakın çevrenize başvurabilirsiniz. Sosyal Ağlar işinize yarayabilir. Daha da iyisi bir referans bulup müstakbel işverenlerle ya da insan kaynakları yöneticileriyle yüzyüze görüşmeler ayarlayın. Girişken olmanız size avantaj kazandırabilir.

Bir öneri: kriz dönemlerinde ya da işsizliğin tepe yaptığı dönemlerde "yeni iş bulma" gibi radikal bir karar vermeden önce çok iyi düşünün.

14 Ekim 2010 Perşembe

Trafikte Cinnet

İnsan, bazen neleri yapıp, neleri yapamayacağını öğreten ve benliğini sınırlayan eğitim sisteminin etkisiyle kendine yeni ve dar sınırlar belirler. Ancak belki bilinçaltı, belki de evren bunun farkındadır.

*** 

Necip'in keyfi, yeni girdiği iş nedeniyle Ankara'nın yoğun caddelerinde ve sokak aralarında oradan oraya direksiyon sallamak biraz yorsa da yerindeydi. Sonuç itibariyle eğitimi ve yılların birikimi boşa gitmişti ancak işsizliğin milyonlarca insanı vurduğu bir dönemde, üstelik ilerlemiş yaşına rağmen iş bulacak kadar şanslıydı işte. 

Sabahtan beri sürdüğü aracı ile yolda giderken, bir an aklına gece televizyonda izlediği Satürn Gezegeni hakkındaki belgesel geldi. Güneş sisteminin 2. büyük gezegeni. Akışkan bir yüzey ve bir o kadar da ilginç olan halkalar. Dünyadan iyi bir teleskop ile bakıldığında bile görülen buz parçacıklarının ağırlıkla içeriğini oluşturduğu o halkalar. Dev gezegen bütün ihtişamıyla neredeyse yanındaymışcasına gözlerinin önünden geçiverdi bir an. Ne kadar da güzel görünüyordu...


Çalan cep telefonu bir anda yeniden dünyaya dönmesine yol açtı. Tanımadığı ve telefonda kayıtlı olmayan numarayı görünce biraz tedirginlik, biraz da merak arasında gidip gelerek, aracı Konya yolu üzerinde bulunan ceplerden birine çekip, çağrıyı cevapladı. 

Telefondaki ses kibar yaşlı bir beyin sesiydi. Bir hafta önceki toplantıyı hatırlatıp, Özgen beye mesajını iletip iletemediğini soruyordu. Özür dileyerek kendisine henüz ulaşamamış olduğunu belirtti. Telefondaki ses "mümkünse Özgen beyin numarasını vermesini" rica edince, hiç düşünmeden, "tabi, bir saniye lütfen" deyip, telefonun rehberinden numarayı bulup söyledi. Yaşlı bey teşekkür edip telefonu kapattı.

"Adama ayıp oldu" diye düşünürken, bir yandan da aracı park ettiği cepten çıkmak üzere sola doğru hareket ettirdi. O sırada arkadan hızla gelen bir aracın şoförü biraz sıkıştığından kornaya sinirlice uzun uzun bastı.
Aklındaki düşünceler dağılırken, "kornaya basabiliyorsa durabilecek durumdadır nasılsa, neden bu kadar sinirlendi acaba bu adam" diye geçirdi.

Öndeki araç garip hareketler yapmaya ve yavaşlamaya başlayınca içinden "çattık yine bir deliye" diye geçirdi. Az sonra bir sıkışıklığın etkisiyle araçlar durunca, öndeki araçtan orta boylu, kel bir adam bağıra çağıra inip Necip'e doğru yürüdü. Camlar kapalı olduğundan mıdır bilinmez, sinirli adamın sesi kuyunun dibinden geliyor gibiydi. 

Sinirli adam, bir yanan elini kolunu deli gibi oraya buraya sallıyor, yuvalarından çıkacakmış gibi duran gözleri ile tehtitkar bakışlar atarak, Necip'e birşeyler söyleyip duruyordu.

Necip, sakince gözlerini kapattı. "Tek istediğim bu heriften kurtulmak ve yoluma gitmek" diye geçirdi içinden. Bir an için, gözleri kapandığında sanki olan her şey çok uzaklarda geçiyormuş gibi geldi. Orada ne kadar öylece gözleri kapalı durdu pek de farkına varmadı ama ne olursa olsun dış dünya ile yeniden yüzleşmesi gerektiğini düşünen Necip, gözlerini yavaşça araladı.

Adam ortalarda görünmüyordu. Aracı ise az önceki durduğu yerde çalışır durumda bekliyordu. Çevresini kolaçan etti, ancak adam ortalıkta görünmüyordu. Kafasını sallayıp "garip" diye düşündü. Daha sonra sola sinyal verip yoluna gitti. İşler onu bekliyordu.

***

Kel adam dikiş iğnesinin deliğinden geçen iplik gibi garip ve zamanı tanımsız, ancak uzun gelen bir anın ardından öfkesinin yerini korku almış bir halde kendine geldi. Müthiş bir ısı kaybının etkisiyle uzuvlarının tamamı özelliklerini kaybetmeden az önce gözlerinin önündeki dev gezegen ve halkalarına donuk ve şaşkın bir bakış atabildi.


   

11 Ekim 2010 Pazartesi

Somedya.com Sosyal Medyayı Ölçüp Biçiyor




Sosyal medya giderek daha fazla firmanın ilgisini çekiyor. İnternet'te yeralan Facebook, Twitter, Friendfeed ve benzeri sitelerde anlık izleme yapıp, sosyal medya sitelerini kullananan müşterilerinin ürünleri ile ilgili problemlerini çözümleyen pek çok kişi ve kuruluş var. Kullanıcı, anında müdahale ve sonuç ilişkisini bir kez bir firma ile kurdu mu, bunu diğer firmalardan da bekler hale geliyor. Sadece firmalar değil, aynı ilişkiyi pek çok radyo ve televizyon programı da kullanıyor artık. İzleyicinin nabzını tutmak için internetin sağladığı imkan tartışılmaz. Ancak kişi bazında alınan hizmetlerin belli olumsuzlukları olabiliyor. Bu nedenle firmaların daha kurumsal ve sürdürülebilir bir hizmete ihtiyaç duydukları yadsınamaz.

İnsanlar kolaylıkları ve kısa yolları seviyor. Eğer bir hizmet anında ve hızlı olarak verilecekse bunu internet üzerinden gerçekleştirmek kolay ve düşük maliyetli. Kullanıcıların bu konuda gösterdikleri ilgi de giderek artıyor. Firmaların ve kuruluşların önündeki stratejik karar alma sürecinde etki yapacak kadar ağırlık oluştu bile. Bir mikro blog girdisi ile hakkınızda ortaya atılacak görüş kolayca yayılıp bir dev kartopuna dönüşebilir. Bu süreçte yer alıp, sorunu büyümeden çözmek ve böylesi olumsuzlukları lehinize dönüştürmek de elinizde.

Sosyal medya hızla gelişen ve yayılan bir mecra. Firmaların burada varlıklarının olması artık fazla tartışılmıyor bile. Mevcut ve potansiyel müşterilerinizin hakkınızda söyledikleri, dostları ile paylaştıkları görüşleri firmanız için önemli. Yeni bir ürününüz hakkında yapılan yorumların yolunuzu görmekte ve ürününüzü geliştirmekteki etkileri ortadayken sosyal medyaya, yani müşterilerinize sırtınızı dönmeniz pek mümkün değil.

Geleneksel medya takibinizi yaparken izlenecek yol üç aşağı beş yukarı belli. Kuruluşun bir bölümü bu işle görevlendirilir ve medya takibi yapılır ya da  bu iş profesyonel bir medya takip şirketine havale edilebilir. Sosyal medya takibi her ne kadar yeni olsa da kısmen söz konusu firmalar tarafından bu hizmet verilebilir. Oysa burada önemli olan bir konu daha var. Sosyal medyanın ölçümlemesi ve detaylı bilgilerin edinilmesi. 

İlgi gösterip sosyal medyada varolmaya başlayan firmaların en önemli ihtiyaçlarından birisi ölçülebilir, toplu ve anlamlı sonuçlar elde edebilmek. Geçtiğimiz hafta hizmet vermeye başlayan bir site bu ihtiyaçları karşılama konusunda iddialı.

Hakkınızda yazılan, söylenen sözler ve yapılan yorumlar ile ilgili sağlıklı bir ölçümleme yapabilmek için bu işin profesyonellerinden yardım almak akıllıca olur. Bu işi kolayca ve sağlıklı bir şekilde gerçekleştirebilecek bir servis geçtiğimiz hafta açıldı. Somedya.com sosyal medya ve geleneksel medya konusundaki ölçümleme ve stratejik karar verme süreçlerini kolaylaştırabilecek bir hizmet veriyor. Bir incelemekte fayda var. Firmanızın, markanız hakkındaki görüşleri ve algı beklentisi ile gerçek hayatta gerçek kişilerin markanız hakkındaki algılarının ne kadar birbirine uyduğunu görüp anlamak konusunda iyi bir araç gibi görünüyor.

Daha iyi fikir edinebilmek için http://www.somedya.com/tour.php adresindeki görüntüleri izlemenizi öneriyorum.

İnternet'ten daha iyi yararlanmak ve avantajlı tarafa geçmek için gereken stratejik kararları hala almadıysanız sanırım artık bunu düşünmeye başlamanın zamanı geldi.

23 Eylül 2010 Perşembe

Yazıcı Kartuşları Neden Pahalı?


Yazıcılar giderek iş yerlerinin, evlerin vazgeçilmez ürünleri haline geliyor. Ancak yazıcıyı aldıktan sonra biten kartuşunun yenisini almaya sıra gelince yazıcıyı alırken verdiğiniz kadar parayı gözden çıkartmanız gerekiyor. Örneğin 10 ml mürekkep içeren bir kartuş için 50 lira ödemek gerekebiliyor. Oysa bu paraya sadece yazma işlerinizi görecek bir yeni yazıcı alınabilir.

Mili litresi 5 TL eden bu mürekkep nasıl oluyor da neredeyse bir gram altın fiyatına satılıyor? Öncelikle mürekkep gerçekte bu kadar pahalı bir ürün değil. Ekokartuş ya da Dolankartuş gibi sitelerden ucuza temin edebilmeniz ya da en yakındaki kırtasiyeye gidip 5-10 TL'ye doldurmanız mümkün.

Firmalar yazıcıların satış fiyatını hesaplarken her yazıcının aslında ortalama 5 (tamamen sallıyorum) yeni kartuş seti ile birlikte satın alındığını farz ederek fiyatlandırmasını yapıyorlar. Böylece yazıcı fiyatları son derece düşük belki de tek başına düşünüldüğünde zararına oluyor.


Dilerseniz zincir mağazalarda bir sorun bu yazıcının kartuşları doldurulabiliyor mu diye. Satış elemanları yüzünüze garip garip bakıp (acaba gizli müşteri mi - yazıcı firmasının ajanı mı der gibi) kıvırtıyorlar. Ya da direkt olarak bu konuda bilgi veremeyeceklerini söylüyorlar. Ancak İnternette kısa bir araştırma yapınca görüyorsunuz ki pekala bir çok yazıcı modelinin mürekkep kartuşları kolayca doluyor. Pek çok Laser yazıcının toneri de doldurulabiliyor.

Hatta inatçı yazıcı üreticilerinin bu yüksek fiyatlı sarf malzemesi politikası nedeniyle büyükçe bir toner-mürekkep doldurma sanayii oluşmuş durumda.

Rekabet nedeniyle bazı yazıcı üreticilerinin diğerlerine göre daha çok tercih edilebilmek için doldurulabilir kartuşlu yazıcılar pazarladıklarını da düşünüyorum. Mesela HP ve Canon büyük ihtimalle fazla çaktırmadan böyle ürünler satıyorlar.

Üreticilerin yok kalite düşer, yazıcı bozulur gibi uyarılarına pek aldırmak mümkün değil. "Kardeşim bozulursa bozulsun zaten iki paket kartuş fiyatına satıyorsunuz, gider yenisini alırım" denilebilir. Yüksek kullanımlı iş yerleri için de uygun büyük hazneli modeller üretilmiş durumda. Dolayısıyla yazıcının fiyatı yükselse de ona uygun bir yan sanayi ürünü bulmak işten değil.

Biraz araştırıp soruşturduğunuzda ucuz bir çözüm yakalayabilirsiniz. Zor kazandığınız parayı çöpe atmanın alemi yok.

Aslında en iyisi üretici firmalar kendi ceplerine girmeyen bu paranın büyüklüğünü hesaplayıp makul fiyatlı toner ve mürekkep kartuşları satsalar böyle sorunlar kalmaz. Benim önerim mürekkep kartuşu başına 10 TL. Böyle olsa kimse gidip başka çözümler ile uğraşmaz.

20 Eylül 2010 Pazartesi

Yol Kazı, Asfaltlama Sezonu Açıldı

Malum bu hafta itibariyle okullar açıldı. İyi de Ankara'nın her yerinde yol kazılarının başlanmasının anlamı var mı? Alın Bahçelievler'de bizim yan sokakta Pazartesi sabahı 8:30 itibariyle ilk kepçe darbesi inerken çektim bu yukarıdaki kareyi.

Hafta sonu Eskişehir yolunda yapılan asfalt yenileme çalışması da süper zamanlamalıydı. Sanırım bu hafta o çalışma da devam edecek.

Şimdi soruyorum: Kardeşim, yaz boyunca neredeyse 60 gün süreniz vardı. Ankara Trafiği nispeten rahatken, neden yapmadınız bu çalışmaları da, şimdi ensemizde boza pişiriyorsunuz? Yazık değil mi fazladan trafikte kalınan her anda harcanan yakıta, kaybedilen zamana?

Kendimi bildim bileli  bu Bahçelievlerin sokakları kazılır kapatılır. Akıllı bir tek kazıda yolların altına dehlizler yapılsaydı şimdilerde rahat edebilirdik. Hala yapılabilir aslında ama kafa değişmedi. Kaz, kaz, kapat. Akıllı olun ne olur?

14 Eylül 2010 Salı

Trafik İşaretleri Artık Hedef Olmuyor


Bu yaz yollarda bir şey dikkatimi çekti. Eskiden tüm trafik işaretleri delik deşikti. Eline silahı alan hedef tahtası niyetine hem de araba ile hareket halindeyken, bu savunmasız trafik işaretlerine ateş edip dururdu.

Sanırım yıllardır yaralı trafik işaretleri ve panolarını değiştirmek Karayollarına ciddi maliyet olmuştur.

Bu sene bir iki istisna dışında vurulmuş tabela ve trafik işaretine rastlamamış olmaktan dolayı şaşırdım.

Sanırım bu durum iyiye işaret.

Gerçek ve Hakikat

Hakikat kırılgandır ve kişiden kişiye değişir gerçekse nispeten daha sağlam bir kavramdır. Örneğin kapalıyken televizyonun kumandasının açma...