30 Mayıs 2010 Pazar

MOBESE Kameraları Her Yerde

Telekom Direkleri Kaldırımları Ele Geçiriyor başlıklı yazımda Ankara'nın her yerinde dikilmeye başlanan direklerden söz etmiştim. Yazının yorumunda belirttiğim gibi bu direkler MOBESE sistemi için dikilmişler. Şimdi yavaş yavaş üzerlerine donanımları yerleştiriliyor.

Bahçelievler 7. Caddede neredeyse her 25 metrede bir direk dikilecek yerler hazırlanmış. Bu direklerdeki kameralardan bir ikisini nete de bağlasalar da gidemeyenler bu vesile ile caddede neler olup bittiğini görebilse iyi olmaz mı? ;)


Gülümseyin ve el sallayın, MOBESE'desiniz!

24 Mayıs 2010 Pazartesi

Pisa Kulesinde Pizza Yenir mi?

Tadım Pizza'yı Üniversite yıllarımdan beri bilir ve severek orada yemek yerim. Bu keyfimi eşimle ve çocuklarımla da paylaşıyoruz. Ailecek geçenlerde Tadım Pizza'ya bir ziyaret daha yaptık. Sevdiğimiz ortamda güzel bir yemek yedik. Çocuklara da birer balon verdiler. Evde az önce bu balonlardan biri gözüme ilişti ve fotoğrafını çektim.

Yıllardır gördükçe aklıma takılan, İtalya'nın meşhur yatık kulesinin resmi pizza yazısında "i" harfinin yerini almış. Malum kule, "Pisa Kulesi" olarak da bilindiğinden sanırım bu logo tasarlandığı sırada çağrışım yapmış. İşte biraz alakasız ama ses benzeşimi mi desem bilemiyorum, ne zaman görsem şaşırırım bu logoyu.

Hatta bir defasında o taraflara gittiğimde sırf "İtalik" düzende duran yazıyı adam etmek, kuleyi düzeltmek için elimden geleni yaptım ama çabalarımın pek bir faydası olmadı sanıyorum. Aşağıda bu çabamın kanıtı yer alıyor.




Şaşırdıklarım dizisi aldı başını gidiyor. Ben de ne kadar çok şeye şaşırdığıma şaşırıyorum ya neyse.

21 Mayıs 2010 Cuma

Alışveriş Merkezinden Mall'a

Alışveriş Merkezi kavramı oturmuşken çok lazımmış gibi bunun Amerika'daki şekli olan "Mall"ı her bir yere iliştirmek pek bir tercih edilir oldu da, ona şaşırıyorum.

Örnekleri Ankara'dan vereyim: Ankamall, Malltepe, son olarak da Karum'un önüne diktikleri totemlerin üzerine Mall yazmışlar.
 Bu ad birleştirmeleri ve göndermeler çok da gerekli bir şey değil. Siz ne düşünüyorsunuz?

17 Mayıs 2010 Pazartesi

Bilimkurgu Filmlerde Şaşırdıklarım


Ne zaman bir bilimkurgu (Science Fiction) film seyretsem bazı detaylara takılıyorum. Geçen gün bir bilimkurgu daha seyrettim. Film bilimkurgu, konu ise bildiğiniz eski sömürgecilik yıllarını anlatan bir ana temaya sahip. İnsanlar gezegene gelip doğal kaynakları sömürüyorlar. Sen kalk bunca yolu gel, genetikte  son noktaya gel uzaylıların bile kopyasını üret, her türlü atmosfer şartlarında uçabilen araçlar yap, galaksiler arası gitmeyi becer, sonra gittiğin gezegende orta çağ kuralları işlet. Bu mu uygarlık?

Sadece bu film değil pek çok bilimkurgu filmde bazı şeyler beni şaşırtır.

Unutmadan bilimkurgu konusunda kesinlikle hiç bir şey söyleyemediğim ve o dönemde böylesi kült bir film yapabildikleri için kendilerine saygı duyduğum "Dünyayı Kurtaran Adam" filmi ekibini ayrı tutuyorum.


Bilimkurgu Dizi ve Filmlerde Şaşırdıklarım:
1) Bilim kurgu filmler ne kadar geleceği ya da yeni durumları anlatmaya çalışsa da aslında insanlık tarihinden konuları alıntılıyorlar (yeni bir takım konular bulanı az)
2) Olası akıllı yaşam şekilleri, nedense hep insansı (humonoid) Bildiğiniz insan vücudu, popüler vücut şekli boyutu, parmak sayısı (arada 3 parmak popüler) değişebiliyor.
3) Yaşam şekilleri anlaşılmaz bir biçimde birbirleri ile ilişkiye geçebiliyor (konuşuyor, aşık oluyor, savaşıyor vs.)
4) Tüm belalar ABD'yi buluyor. Tüm uzaylılar gene ABD'yi öncelikle ziyaret/istila ediyor. Gene dünya batsa kurtulan 5-10 kişi ABD'li oluyor.
5) Uzaylılar hep kötüler. Ya da dünyalılar kötü. İlla bir düşman var.

Bu liste uzatılabilir tabi ama uzun yazıları okumaktan sıkılanları düşünerek burada kesmek en iyisi.

16 Mayıs 2010 Pazar

Nikon Coolpix P100





Nikon Coolpix P serisinden iyi bir makine çıkarttı. Nikon Coolpix P100. Aslında SLR makinelere benzese de bir SLR değil. Ancak kompakt sınıfında oldukça iyi bir cihaz olduğu ortada. 

26x yaklaştırma özelliği var. İyi fotoğraf çekiyor doğal olarak. Full HD (1080p) film çekebiliyor. Dolayısıyla aynı zamanda video kamera olarak da kullanılabilir. Film çekerken stereo ses kaydı da yapıyor. P100 Film çekerken optik zoom yapabiliyor (bazen zoom yaparken görüntüyü titretebiliyor).

Arka aydınlatmalı (düşük gürültülü) CMOS bir sensörü var. 10.3 Megapiksel. 3 inch'lik (7,5 cm civarı) ekranı yerinden çıkıp aşağı yukarı dönebiliyor. Vizörü var ancak elektronik. Arka arkaya fotoğraf da çekiyor (10 foto/saniye) üstelik oldukça hızlı yapıyor bunu. Spor etkinliklerinde çekim yapmayı kolaylaştıran bu özelliği ile çok işe yarayabilir gibi görünüyor.

Tek sorun Türkiye'de 1300 ile 1100 TL arasında satılan bu cihaz ABD'se 350 USD fiyatla satılıyor. Dolayısıyla alırken nereden alacağınızı iyi düşünmek gerekiyor. Sanırım bu yönüyle de "Şaşırdıklarım" etiketini de hakediyor.

Media Markt'te inceleme şansım oldu. Ben makineyi sevdim. Böyle bir makine almayı düşünenlere tavsiye ederim. En azından görüp inceleyin. 

Ek:
Bu makineyi yurt dışındaki bir arkadaşıma rica edip getirttim. Çok memnun kaldığımı söyleyebilirim. Gerçekten karanlık ortamlarda oldukça başarılı ve gürültüsüz fotoğraflar çekmek mümkün. İşte size bir kaç örnek fotoğraf, ben çektim.
Buyrun bu da HD modda çekilmiş bir film. Site yeniden işlediğinden görüntü kalitesi düşmüş!



Bu da Youtube videosu.

11 Mayıs 2010 Salı

Ön Camı Yıkarken Çuvallayanlar

Arabanın ön camını yıkarken arkadaki arabanın camını ıslatanlara şaşırıyorum. Hem kendi camını yıkamak için daha çok zorlanıyor hem de arkadakinin de camını yıkamasına zorla vesile oluyor. Oysa ayarlamak için genelde bir tornavida ya da bir toplu iğne yeterli.

Araç kullanırken başkalarının yaptıkları hatalara çok kızanlara şaşırıyorum bir de. Sanki kendileri hiç hata yapmazlarmış gibi. Ehliyet sınavında akıl yaşı tespiti yapılsa %90 sürücü ehliyet alamaz sanırım :)

7 Mayıs 2010 Cuma

Telekom Direkleri Kaldırımları Ele Geçiriyor


Mobil haberleşme günden güne hayatın her yerini ele geçiriyor. Şehirlerde baz istasyonları önceleri bina çatılarına konuluyordu. Şimdilerde ise aydınlatma direkleri bu iş için tercih edilir oldu.

Sadece mobil telefon için direkler de dikiliyor. Ankara'da pek çok yerde bu direklere rastlıyorum. İşte yukarıda bunlardan biri var. Bahçelievlerde de 7. cadde üzerinde de bu direkler için yerler yapılmıştı. Sanırım oraya da birkaç direk dikilecek.


Dün Tunalı'ya doğru giderken Karum alışveriş merkezinin önünde hem direğin hem de bağlanacağı kutunun fotoğraflarını çekme şansım oldu. Kutunun üzerinde yazanlardan yola çıkarak yaptığım taramada da bir şey bulamadım. Bakalım bunları cep telefonu istasyonları (ve 3G tabi) için mi yoksa yeni bir proje için mi kullanacaklar?

Aşağıdaki fotoğrafda Bahçelievler'de Anıtkabir köşesindeki kavşaktan bir direk yer alıyor.

4 Mayıs 2010 Salı

Müşterilerin Davranışları

İki telefon satış mağazası ve kurumsal satış kanalı olan bir şirkette yöneticilik yaptığım sıralarda bazı müşterilerin soruları beni dumur ederdi.

- Ben kontör alacaktım ama?.. ("Kendimden emin değilim, kontör yerine yarım kilo pastırma alsam daha mı iyi olur?" edasıyla sorulan soru).

- Bu nasıl garanti? Yeni 3G modem için 200 TL istiyormuş sizin servis? (Oğlu modemin usb girişini kırmış, kırık modemin garanti kapsamında olmasını gerektiğini düşünen tüketici).

- Kontör alacaktım!
- Kart mı istersiniz, hattınıza mı yükleyelim?
- Hattıma siz yükleyin.
- Telefon numaranız?
- ???
- Size kart verelim isterseniz!
- Aman verin ama ben beceremem, siz yükleyiverin bari.
- Tabi.

Kapıdan giren yaşlı tonton amca:
- Evladım şu reçetemi yapar mısınız? (yanda eczane var da arada kapı karışıyor)

Başka operatörden hattı olup da bizden kontör kartı alıp üstelik arkasını da kazıyıp yükleyemeyince kartı geri getirenler...
Mecburen geri alınıyor kontör kartı :)

3 Mayıs 2010 Pazartesi

Taharet Musluğu


Taharet muslukları, sadece ihtiyaç duyan ülkelerde üretilen alafranga tuvaletlerde yeri bulunan unsurlar. Dolayısıyla ecnebi memleketlerinde bulamayınca da, bulunca da şaşırırım. Mesela Belarus'da Minsk otelde bulmak beni şaşırtmıştır. Aynı şekilde Almanya'da bulamamak da.

Bir diğer şaşırtan unsur da, son yıllarda üretilen su çıkışını istediğiniz yöne çevirmenizi sağlayan oynar başlıklı borular. Ama asıl şaşırdığım genellikle bu zımbırtıların benzedikleri şekil ;)

29 Nisan 2010 Perşembe

Otomobil Tekerleği

Beni şaşırtan şeyler 1:
İçi hava dolu tekerlekler beni şaşırtıyor.
1- Her biri neredeyse 500 kiloya yakın ağırlık taşıyor.
2- İçleri hava dolu. Beteri saatte 100 km hızla giderken 1,5 cm kalınlığında kauçuk kaplama ile yol arasında hava dolu birşeyin üzerinde gitmek endişelendirici.
3- Uçaklar saatte 250 küsür km hızla giderken gene neredeyse aynı lastik tekerler üzerine iniyorlar.
Basit bir icat. Hatta oldukça eski bir teknolojiye sahip. Ancak hala tehlikelerine rağmen her yerde kullanılıyor. Zaman zaman araç kullanırken böyle düşünceler geçiyor aklımdan, ürküyorum.

19 Nisan 2010 Pazartesi

İlan Panosu Hatası (Billboard Fail)


Sabah işe giderken Kızılay'da Gökdelenin önünde duran reklam panosunun bağlı bulunduğu bilgisayarın çakılmış olduğunu farkettim. Böylesi bir görüntü kaçmazdı doğrusu. Ben de bastım deklanşöre. :))

XP, her nedense kapanmaya karar vermiş ancak bunda pek başarılı olduğunu söylemek zor.

17 Nisan 2010 Cumartesi

İlkbahar Çiçekleri

Bu aralar çok yakından çiçek fotoğrafları çekmeye merak sardım. Genellikle camın önündeki saksıdan Firendfeed'e naklen mikroblog girişleri yapıyordum (http://ff.im/iPseJ http://ff.im/iC6Uo http://ff.im/iC5kT linklerinden çekip paylaştığım diğer fotoğraflara ulaşabilirsiniz). Bu defa biraz değişiklik olsun diye kendi bloguma yazıyorum. Bulursam böcek fotoğrafları da çekerim tam olur.

Çiçek fotoğrafları ile kokularını da gönderebilen bir teknoloji olsa pek güzel olurmuş. O da artık Web 6.0'a nasip olur sanırım.

Bu arada fotoğrafını çektiğim çiçekler, kocaman bir ağacın çiçekleriydi. Her yanı çiçeklerle dolu ağaç bembeyaz bir duvak takmış gibi rüzgarda salınıyordu.

İşte aşağıda aynı ağacın daha uzaktan çekilmiş bir diğer fotoğrafı var.
Fotoğraflardaki ağaç, Ankara'da 19 Mayıs Stadyumunda Cemal Alpman Cimnastik salonunun önünde yer alıyor. Bir iki sene içerisinde bu salonlar büyük ihtimalle yıkılmış olacak. Umarım bu güzel ağaç ve çevresindeki diğer ağaçlara bir zarar gelmez.

7 Nisan 2010 Çarşamba

Bize Doping Lazım


Geçtiğimiz pazartesi işyerine gittiğimde masamda beni bekleyen büyükçe kargo kutusunu bir çırpıda açtım. İçinden bir alüminyum tencere kapağı, tütsü çubukları, vazelin, zımba, cd, saat ve kuru kahve çıktı. Tabi bir de nasıl kullanılacaklarını anlatan "İnterneti Hızlandıran Aparatları Kullanma Kılavuzu".

Yukarıdaki resimde yaklaşık olarak nasıl kullanılacaklarını göstermeye çalıştım.

Bu neşeli hediye için http://www.bizedopinglazim.com sitesine teşekkürler.

Site güzel tasarlanmış (yukarıdaki fotoğrafta giriş sayfasını görebilirsiniz). Bir de "Yılın En Hızlı Ödüllü İnternet Oyunu: Bul İcadı Katla Hızını" var ki siteye girerseniz muhakkak deneyin!

5 Nisan 2010 Pazartesi

Bahçelievler'de Sokak İsimleri Karıştı

Ankara'da Bahçelievler Semtinde Mart 2010 sonu itibariyle sokak tabelaları bir kez daha değişti. Bir kez daha diyorum çünkü bundan bir süre önce "adrese dayalı kayıt sistemi" bahanesiyle bir kere daha sokak numaraları değiştirilmiş ardından bölge sakinlerinin tepkisi üzerine bu uygulamadan geri dönülmüştü.

Şimdi aynı uygulama, bu defa daha az tepki çeker düşüncesiyle değiştirilen sokak numaralarının altına "Eski ... Sokak" şeklinde bir ibare eklenerek bölge sakinlerinden tepki çekmeyeceği düşünülen bir hale getirilmiş.

Yumuşak geçiş!

Ben bu uygulamadan hoşlanmadım. Hoşlanmak zorunda da değilim. Umarım, bu zorla sokak numarası değiştirme uygulamasından geri dönülür.
Eski sokak numaralarımızı asıl sokak numarası olarak gösteren tabelalarımızı geri istiyorum.

Hem yeni kurulan mahallelere numara verin, ne diye eski sokak numaralarını değiştiriyorsunuz?

Değiştirmeyin! Geliştirin :)

3 Nisan 2010 Cumartesi

iPad Yakında Her Yerde

Steve Jobs ve Apple, bir kez daha ceplerdeki paralara göz dikti. iPad 12 Nisan 2010 tarihinde piyasaya çıkacak. O günü sabırsızlıkla bekleyen tüketiciler mağaza kapılarında şimdiden sıra oldular.
İşte ben en çok bu günler öncesinden sıra olup bekleyenlere gülüyorum. Çünkü elimden daha iyisi gelmiyor. İşi gücü evi bırak git ABD'de bir Apple dükkanı bul (önündeki sıra nedeniyle bunu yapmak oldukça kolay) sıray gir. Sanırım bu benim açımdan pek mümkün görünmüyor :)

Daha piyasaya çıkmadan kimi yerde övüleni kimi yerde yerilen iPad sanırım başarılı bir satış grafiği çizecek. Çoğu insan notebook veya netbook yerine bu tür cihazları tercih edecek.

Bir sonraki başarılı olacak Apple ürününü şimdiden merak ediyorum.


iPad bu aralar televizyon programlarında kendini gösteriyor. Kimi güzel güzel aleti överken tanıtımı daha etkileyici biçimde yapanlar da olmuyor değil. Bu linkten daha fazlasını izlemek isteyebilirsiniz.

İlginç olan, aslında yokluğunun farkına varılmayan, ihtiyacı duyulmayan bir ürünün bir anda kitlelerin müthiş bir istekle almaya çalıştıkları bir meta olarak satılabilecek hale getirilme becerisi. Rakipleri şaşkınlıktan büyümüş gözlerle Steve Jobs'un başarısını izlerken yavaş yavaş uygulama dükkanlarını oluşturuyorlar.

iPad modeline göre 500 ila 830 Dolara satılacak. İlk şanslı tüketiciler 03 Nisan 2010 (bu gün) itibariyle cihazlarına kavuştular. Giderek daha fazla kişinin mobil cihazlar üzerinden İnternete erişecek olmasına hız verecek bu ilginç gelişmeyi hep birlikte çok yakında göreceğiz.

31 Mart 2010 Çarşamba

Ev-Ce Hediyesi


Geçtiğimiz günlerde Ev-Ce'nin bir ürününü satın alan eşim küçük bir problem nedeniyle ürünü aldığı yere iade etti. Ankara 3. cadde de yer alan mandıra derhal ürünü Ev-Ce'ye yolladı. Bu gün ise bizi bir sürpriz bekliyordu. Ev-Ce bir sepet dolusu ürününü göndermiş. Bir de üstüne bizi ailecek Sapanca'da bir sabah kahvaltısı ardından da imalathanelerini gezmeye davet etmişler.

Tüketici ile iyi ilişkiler kurma ve müşteri memnuniyetini üst seviyede tutma adına gerçekleştirdikleri bu güzel jest için kendilerine teşekkür ediyoruz.

Taş Ev-Ce Sapanca'nın web sitesi adresi: http://www.evce-sapanca.com.tr/

17 Mart 2010 Çarşamba

Yazı yazmak, geriye bir iz bırakmaktır

Geçen binlerce yıllık zaman içerisinde gelecek nesillere birşeyler bırakabilmenin en garantili yolu yazı olmuş. Günümüzde alternatif bazı teknolojiler ortaya çıkmış da olsa hiç birinin mağara resimlerinden daha kalıcı saklama ortamları olduğuna dair bir kanıt yok. Kağıt benzeri ortamlarda da en fazla birkaç yüz yıl sonra yeniden yazılmadan gelecek nesillere aktarılma şansı olmuyor.

Peki eteklerimizdekini döktüğümüz bu tür günlüklerin ömrü ne kadar olabilir? Google'ın sunucu tarlalarında bir yerlerde saklanan bu sözcükler gelecek nesillerin görebileceği kadar uzun ömürlü olabilecek mi?

İnsan kendisinden sonra gelenlere düşüncelerini, duygularını aktaramadıktan sonra ondan geriye ne kalır ki? Belki birkaç kemik parçası ve şansınız varsa birkaç DNA...

Geleceğe iz bırakmak istiyorsanız bunun en garantili yolu yazmak. Bu kesin. Ama ortamı iyi seçmek lazım. Belki bir çok satan roman yazmak iyi bir yöntemdir. Belki de bir tuvaletin duvarına karalamak. Google teknolojisi izin verirse, günlük yazmak da geleceğe sizden birşeyler bırakabilir.  Ancak hangisi daha kalıcı olur bunu bilmek zor.

Hangi yöntemi seçerseniz seçin en azından bir şans kazanmış olursunuz. Eğer yazmazsanız sizden geriye pek bir şey kalmaz, bu kesin.

16 Mart 2010 Salı

3G Radyo Yayını Neden Olmasın?

Sabah arabayı kullanırken aklıma geldi. "Daha kaliteli ve net, üstelik bir de istediğimiz müziği ya da radyo istasyonunu 3G üzerinden aracın radyosundan dinleyebilsek ne güzel olurdu" diye.

Mobil operatörler her nedense 3G üzerinden TV yayını konusunda gösterdikleri öncülüğü radyo yayınına vermediler. Oysa 3G üzerinden dinlemeyi istediğimiz türde radyo istasyonlarına erişebilsek, daha da iyisi tamamen kendi istediğimiz müzikleri dinlesek kendi listelerimizi oluşturup arkadaşlarımızla paylaşabilsek ne güzel olurdu.

Hatta sadece cep telefonlarından değil 3G kullanabilen tüm mobil cihazlardan (iPAd bile olur), arabamızın radyosundan bunu yapabilsek fena mı olur?

Makul bir ücret karşılığı her yerde istediğimiz müziği dinleyebilmek düşüncesi kulağa hoş geliyor. İşte size bir katma değerli hizmet örneği daha.

14 Mart 2010 Pazar

Mikro Bloglar - Günlük Paylaşımları

Web 2.0 teknolojisi internette pek çok şeyi değiştirdi. İçerik kullanıcı tarafından oluşturulduğundan kullanıcıların eğilimleri içeriğin oluşma şeklini de köklü şekilde etkiliyor.
Yazmayı seven, "tarihe iz bırakayım" diyen bir kesim var. Onların verdikleri emekle, işe yarasın yaramasın ciddi bir içerik oluşuyor. Günlük (Blog) siteleri buna iyi örnek. Giderek gündemden düşüyor olsalar da, halen yazanı okuyanı hatta yorum yapanı bulunuyor.
Buna karşın iki kelime yazmaktan gocunan, arkadaşları ile anlık mesaj yazılımlarını kullanırken bile "slm, nbr?" gibi gereksiz kısaltmalar kullanan bir kesim de var. Onların bir blog sahibi olmalarını beklemek lüks olur. Ancak Twitter kullanabilenleri var.
Bir de kendileri yazı yazmasalar da oraya, buraya yorum yapmaya bayılan hatta günlük gazetelerin haber altlarına yorum yazan bir kesim var ki, bunlar kesinlikle mikro blogger'lara en yakın olanlar.
Sosyal medya'da da bir kesim var. Bunlar blogger olmasalar da kesinlikle içerik üretiminde ön sıralarda geliyorlar.
Twitter, Yahoo Meme, Google Buzz ve nihayet Friendfeed gibi siteler bu tür içerikle dolu.
İsteyen istediğini izliyor. Beğenisini belirtiyor. Yorumunu yapıyor. Özetle, insanlar internet üzerinden hayatı paylaşıyorlar.
Siz İnternet'te ne yapıyorsunuz?
Farmville'de hasat için kendini eve atan kullanıcılardansanız bir kere daha düşünmenin vakti gelmiş demektir!

25 Şubat 2010 Perşembe

Büyük İskender'in Aristo'ya Yazdığı Mektup

Bu gerçekten yazılmış bir mektup mudur bilmiyorum, o nedenle kendi akıl süzgecinizden geçirip öyle değerlendirin. Bana sorarsanız uydurma. Ancak mektup içeriği oldukça makul geldiğinden blogumda yer vermeye karar verdim. Bu arada ilgililerin fotoğraflarını bulamadığım için çizim ve mozaiklerini verdim. Sanırım Büyük İskenderin göz tansiyonu problemi varmış. Gözleri büyük olarak mozaikte geçen kişi oldukça genç vefat ettirilmiş olan Büyük İskender yani Alexander the Great (İskender deyince Türk sanılmasın Ama uzaktan değil Makedonyalı'dır kendisi).


Büyük İskender, felsefenin duayeni sayılan Aristo'ya bir mektup yazar.

"Ele geçirdiğim topraklarda yaşayanları kontrol altında tutabilmek için neler yapmalıyım?" diye görüşünü sorar.


Alternatiflerini de sıralar:
1- Ülkenin ileri gelenlerini sürgüne mi göndereyim?
2- Ülkenin ileri gelenlerini hapse mi atayım?
3- Ülkenin ileri gelenlerini kılıçtan mı geçireyim?


ARİSTO' NUN CEVABI :
(Felsefe ile ilgili hümanist birinin muhtemelen hiç vermemiş olması gereken bir cevaptır)
1- Sürgünde toplanıp sana baş kaldırırlar,
2- Hapisaneler militan yuvası olur kontrolden çıkar,
3- Ölenlerin ardından gelen kuşak sana nefret besler, intikam hırsı ile büyürler tahtını sallarlar.


ÇÖZÜM OLARAK ŞU NASİHATI VERİR:

''İNSANLARIN ARASINA NİFAK TOHUMLARI EKECEKSİN,
BİRBİRLERİYLE SAVAŞINCA HAKEM OLARAK KENDİNİ KABUL ETTİRECEKSİN, AMA ANLAŞMAYA GİDEN BÜTÜN YOLLARI TIKAYACAKSIN. ''

-------

Bana gelen mailde bunlar yazıyordu.

Ancak bu güncel(!) tavsiyeler yerine keşke "yediğine içtiğine dikkat et, seni zehirlemesinler oğlum" diye tavsiyede bulunsaymış :))

Gerçek ve Hakikat

Hakikat kırılgandır ve kişiden kişiye değişir gerçekse nispeten daha sağlam bir kavramdır. Örneğin kapalıyken televizyonun kumandasının açma...