30 Ocak 2010 Cumartesi

Yakup Abi

Yeni rakı ile tanışmam küçük yaşlarıma denk geldiğinden uzunca bir süre uzak durmuştum. Ancak yaş kemale erdikten sonradır ki tadına yeniden vardım.

Rakı bir içkidir elbet ancak, aynı zamanda başka bir şeydir. Dost meclisinin katalizörüdür. Kıvamında ve adam gibi içildiğinde sohbete keyif katar. Gerçek sofralar ve gerçek muhabbet denildiğinde akla bundan sonra ne gelecek oldukça açık değil mi?

Gerçek muhabbet için bir gerçeklik iksiri gerekir. Türkiye'de bu iksiri fazla uzakta aramak pek doğru olmaz. Bildik anason tadı ve hafif içimiyle Türk Rakısı gerçek muhabbet iksiri olup karşımıza çıkar. Benzeri nedenle gerçek sofralar da üzerinde aslan sütü olmadan tamam sayılmaz.

"Yakup Abi" sanal kişiliği altında son derece başarılı olarak başlatılan Yeni Rakı kampanyasını gönülden destekliyorum.

28 Ocak 2010 Perşembe

Google Maps Üzerinden Dev Boyutlu Harita Alma

Geçenlerde işyeri için Ankara Çankaya Haritası lazım oldu. "Nasıl olsa İnternette bulurum" diye düşündüm. Ancak Google Maps haritalarını bu işe alet edip reklam göstererek para kazanmaya çalışan yüzlerce SEO manyağı site olduğundan bir türlü aradığım haritaya ulaşamadım. Belediyelerin sitelerinde yaptığım araştırmalar ve telefon görüşmeleri de pek bir sonuç getirmedi. Bir tek çok sevdiğim bir ilkokul arkadaşım istediğim haritanın linkini bana yollayabildi ama o da işin profesyoneli, herkesin böyle bir şansı olmaz diye ben araştırmaya devam ettim. Bilgirgec.org sitesinde bulduğum bir makale işi çözmeme yaradı.

İşte Google üzerinden dev haritaları indirmenin yolu.

Gerekenler:
Firefox tarayıcı.
Screengrab! eklentisi
Google Maps


Yukarıdaki Google maps linkinden Google haritalarına girip haritasını çıkartacağınız alanı belirleyin. "Katıştırılmış haritayı özelleştirin ve inceleyin" yazan yere tıklayın.

 


Açılan pencerede "Özel" yazan yerdeki değerleri değiştirerek istediğiniz boyutta haritayı belirleyin. Ben örnekte 5000 piksel x 2500 piksellik bir boyut belirledim.
(Bu işlemden önce haritayı yakınlaştırıp uzaklaştırarak detay miktarını artırıp azaltabilirsiniz).

Firefox eklentisi Screengrab!'i yükleyip tarayıcınızı yeniden başlattıysanız alt sağ tarafta çıkan ikonu aracılıyla "Save>Complete Page/Frame"i seçin ve resmi kaydedin.

Ben örnek olarak aşağıdaki gibi bir haritayı kaydettim. Daha sonra da kırtasiyeden 107x120 Cm boyutlarında fotoğraf kağıdına bastırdım harika oldu.


Haritaya tıklayıp gerçek boyutlusunu indirebilirsiniz.

İnternet sayesinde biraz uğraşarak da olsa böyle işleri kotarmak zevk veriyor doğrusu.

Deneyeceklere kolay gelsin.

18 Ocak 2010 Pazartesi

Sossal Medya


Hayır başlık yanlış değil. Sosyal Medya üzerine bir yazı ama ses benzeşimi biraz sos tadı verdiğinden aklıma böyle yazmak geldi.

Öncelikle Sosyal Medya konusunda bir uzman değil, kullanıcı olduğumu belirterek söze başlamak istiyorum. Sosyal medya etki değerlendirmesi ve ölçümleme konusunda işin profesyonelleri raporlarını ilgili müşterilerine doğru ve anlaşılır bir biçimde iletebilselerdi, kanımca firmaların bu yeni gelişen mecraya bakış açıları daha farklı olurdu. Dolayısıyla, "evet, bu mecra tam ve doğru olarak algılanamıyor" diyorum (yönetici özeti, bir sayfa değil, en fazla üç cümleden oluşan bir paragraf olmalı).

Özellikle büyük firmaların ilgili bölümlerinin konuyu algılamaları ve anlayabilmeleri için en azından bir 3 aylık kişisel facebook/twitter/friendfeed kullanım deneyimi geçirmeleri gerektiğini düşünüyorum.

Yoksa gerçekleşecek olan "Sosyal Medya" algılaması Sossal Medya olur ancak.

Ardından, bu işten gerçekten çok iyi anlayan bir uzmana fikir sorarak ve profesyonel yardım alarak yola devam etmek iyi olur. Bu sosyal medya uzmanlığının da kısa sürede SEO uzmanlığı gibi, önüne gelen herkes tarafından iddia edilebileceği ve sadece bir kaç gerçek uzmanı tarafından hakkıyla becerilebileceğini öngörmek de münecimlik olmasa gerek.

Aslında işin işine şirketler fazla girmese, sosyal medya böyle olduğu gibi kalsa. Gerçek dostların fikirlerini, hayat görüşlerini ve deneyimlerini paylaşmaya devam ettikleri bir ortam olsa daha iyi olacak ancak böyle ortamların bu güne kadar hep bozulduklarını gördüğümden, bunun gerçekleşme olasılığının az olduğunu düşünüyorum.

Bakalım zaman nelar gösterecek?

6 Ocak 2010 Çarşamba

Nexus One



Nexus One, Google'ın yeni mobil zamazingosu.

Google, hem dünyanın en becerikli internet servislerini çeşitlendirmeye başladı, hem de yavaş yavaş kendi işletim sisteminin öncüllerini ortaya çıkartıyor.

Microsoft, Bing arama motorunu bir süredir İnternet kullanıcılarına sunuyor, sanırım onların da telefonları yakında piyasada olur. Apple iPhone ile müthis bir ivme yakaladı ancak onun da internet dünyasında başkaca bir etkinliği yok. Bence, Google rakiplerinden belli konularda hep birkaç adım ileride. Buna en iyi örnek sanırım mobil telefonlarda kullanılabilen işletim sistemi Android. Yakında PC'ler içinde bir sürümü çıkarsa şaşırmamak lazım.

Nexus One da Android 2.1 işletim sistemi kullanıyor.

Amoled ekranının dokunmatik özelliği son derece gelişmiş ve hassas, iPhone'dan daha iyi olduğu söyleniyor, yüksek kontrast oranı nedeniyle net ve parlak renkleri var.

HTC tarafından Google için üretilmiş, 530 Amerikan Doları fiyat etiketi ile Amerika Birleşik Devletlerinde satılıyor. Yurdumuza kaça geleceği belli değil. Ancak meraklıları bu telefonu kapışırlar diye düşünüyorum.

Telefonun işlemcisi Qualcom qsd8250. Yeni nesil iPhone'lara göre daha hızlı. Kamerası da 5 mp. Ancak flaşı led, xenon olmaması kötü.

Gerçek bir GPS alıcısı yok, ancak kullandığınız GSM ağının sinyallerinden yararlanarak konum belirleme yapabiliyor. Çevrenizde yeterli miktarda ya da hiç istasyonun bulunmadığı bölgelerde sorun olur. Ancak şehirlerde böyle bir sorun olmayacaktır. Yine de gerçek GPS alıcısı olsa iyi olurdu.

Neredeyse Google hizmetlerinin tamamından yararlanmak mümkün olan telefona pek çok Android işletim sisteminde çalışan program yüklemek de mümkün.

Aşağıda teknik özelliklerini okuyabilirsiniz.

Boyut ve ağırlık

Yükseklik 119mm
En 59.8mm
Derinlik 11.5mm
Ağırlık 130 gram

Ekran
9,5 cm diagonal geniş ekran WVGA dokunmatik
AMOLED 800 x 480 piksel
100,000:1 tipik kontrast oranı
1ms tipik yanıt oranı

Kamera ve Flaş
5 megapiksel
Otofokus 6 cm'den sonsuza kadar
2X dijital zoom
LED flaş
AGPS ile fotoğrafların konumunu eklemek mümkün
Video 720x480 piksel başına 20 kare

Hücresel Telefon ve Kablosuz Erişim
UMTS Band 1/4/8 (2100/AWS/900)
HSDPA 7.2Mbps
HSUPA 2Mbps
GSM / EDGE (850, 900, 1800, 1900 MHz)

Wi-Fi (802.11b/g/n)
Bluetooth 2.1 EDR
A2DP stereo Bluetooth Kulaklık desteği


Güç ve pil
Çıkarılıp değiştirilebilir 1400 mAh pil

Konuşma süresi
2G 10 saate kadar
3G 7 saate kadar
Bekleme süresi
3G 290 saate kadar
2G 250 saate kadar

İnternet kullanımı
3G 5 saate kadar
Wi-Fi 6,5 saate kadar

Video oynatma
7 saate kadar
Ses çalma
20 saate kadar

İşlemci
Qualcomm qsd 8250 1 GHz

İşletim sistemi
Android Mobil Teknoloji Platformu

Kapasite
512MB Flash
512MB RAM
4GB Micro SD Kart (genişletilebilir 32 GB)


Yardımlı Global Konumlandırma Sistemi (AGPS) alıcı

Dijital pusula

Hız ölçer

29 Aralık 2009 Salı

2009 Neden İyi Geçti?

İsmail Emrah Demirayak bana bir mim göndermiş. Başlık kolay gibi görünse de, içeriğini doldurmak hiç de öyle değil. Mim'in asıl başlatanı Hasan Başusta hayata iyi yanından bakan bir dost.

Çocukken, günler haftalar geçmek bilmezdi. Yaş ilerledikçe zamanın hızlandığına tanık oluyor insan. Sanırım bu hızlanma lineer (doğrusal) değil de logaritmik oluyor. Gerçi anı yaşamak en iyisi de, insanın gözü geçmişte kalanlara takılıveriyor işte.

Hız konusu aslında oldukça göreli. Eğer olup biteni unutuveriyorsanız, "nasıl geçti habersiz o güzelim yıllarım" diye şarkı söyleyip, "bu sene de pek hızlı geçti yahu" demek işten bile değil.

O halde bakalım neden iyi geçti bu 2009?

Önemsiz olsa da bir sağlık problemi yaşadım, ancak başarılı bir operasyon sonrası sağlığıma yeniden kavuştum.

Babam zorlu bir operasyondan sonra sağlığına kavuştu ki bu da hoş bir gelişmeydi.

Oğlumun ve kızımın hızla büyüdüklerini görme fırsatım oldu. Hatta oğlum bu sene benim, annesinin ve dedesinin okuduğu ilköğretim okulunda 3. nesil olarak anasınıfından eğitimine başladı.

Yaz dönemine rastlayan boş zamanlarımda çocuklarımla birlikte hoş vakit geçirdim. Unutmamalı ki bu zamanlar kaçırılmış olsaydı bir daha yaşanma şansları olmazdı.

Önceki işimi çok sevsem de istemeden olan bir işten ayrılık döneminden sonra yeni ve keyifli başlayan bir iş buldum.

Her şeyden önemlisi, bir tane hayatım var ve her ne olursa olsun, onu yaşamaktan keyif aldığım bir sene daha geçti. Sanırım verebileceğim en iyi cevap da bu.

Bu arada lafı dolandırıp bir türlü söyleyeceği şeyi söylemeyip, başka şeylerden bahseden konuşmacılardan haz etmediğimi hatırladım nedense. Bunun basit bir nedeni olduğunu anlamamak elde mi? Söyleyecek fazla bir şeyin yoksa, geveleyip durursun lafı. Nereden geldiyse şimdi aklıma, durup dururken :)

Ben zinciri bozup, kimseyi mimlemeyeceğim bu defa. Ancak bu yazıyı okuduysanız en azından siz de neden iyi bir sene geçirdiğinizi düşünün derim. Şaşırtıcı gelse de eminim en az 5 iyi olay hatırlayacaksınız.

20 Aralık 2009 Pazar

Termometre Yapalım


Kızım ilköğretim 5. sınıf öğrencisi. geçtiğimiz günlerde Fen ve Teknoloji dersinden performans ödevi yapmanın zamanı geldiğinde benden yardım istedi. Basit bir su termometresini birlikte yapmamız gerekiyordu.

İşte aşağıda sizlerle bu ödevi paylaşıyorum.

1- Termometre ne işe yarar?
Termometre sıcaklık ölçmeye yarar. Sıcaklığını ölçmek istediğimiz bir objenin, bir canlının, ortamın sıcaklığını termometre ile ölçebiliriz.

2- Kaç çeşit termometre vardır? Özellikleri nelerdir?
a) Sıvıların genleşmesi esasından yararlanılarak yapılan.
b) Metallerin genleşmesi esasından yararlanılarak yapılan.
c) Sayısal termometreler

3- Termometre yapımında hangi maddeler kullanılır?
a) Sıvılar (Alkol, su, cıva),
b) Metaller (Çelik)
c) Yarı iletkenler (Elektronik duyargaçlar)

4- Termometrelerde derecelendirme nasıl yapılır?
Termometre cinsine göre bir slaka (ölçek) hazırlamanın en kolay yöntemi fabrikasyon bir termometre kullanmaktır. Örneğin aşağıda yapımı anlatılan su termometresinde sayısıal bir termometre derecelendirme için kullanılmıştır. Öncelikle içi buzla dolu bir kabun içine termometre daldırılıp sıvının en düşük seviyesi 0 derece olarak işaretlenir. Aynı zamanda fabrikasyon termometre ile de bu sıcaklık doğrulanabilir. Daha sonra ısıtılmış bir su içerisine batırılan termometremiz, fabrikasyon termometrede görülen sıcaklık kaç derece ise ona göre ölçekte ilgili yer işaretlenir. Örneğin fabrikasyon termometre 50 dereceyi gösterene kadar beklenir ve bu sıcaklık yakalandığı anda yaptığımız termometredeki ölçekte yeri işaretlenir. Daha sonra ölçek üzerine 0 ila 50 derece arasındaki kalan sıcaklık aralığı örneğin 10'ar derecelik bölmelerle belirtilebilir.

Fabrikasyon termometrenin yapımında kullanılan maddeleri bir kenara koymak ve modelimizde eldeki maddeleri kullanmak iyi bir tercih olabilir. Alkol kolayca bulunabilir, ancak o anda evde bulunması zor olabilir. Metal kullanarak yapılacak termometre için de her evde gereken malzemenin bulunabilmesi nümkün olmayabilir. Cıva ise son derece zehirli bir madde olduğundan böyle bir performans ödevi için kullanılması uygun değildir. En kolayı musuktan akan suyu kullanmaktır.

Bir saydam cam pipet oldıkça işe yarabilir ancak elinizde saydam bir plastik pipet varsa o da olur. Her ikisi de bulunmadığından işe yarar ne var diye ararken bulduğum kırmızı renkli tükenmez kalemin içindeki tüpü kullanmaya karar verdik. Üstelik kalemin içinde kalan renkli mürekkep de suyu renklendirerek görünürlüğü artırmada işimize yarayacaktı.

Bi adet eski parfüm şisesinin kapağını delip, içinden tüpümüzü geçirdik. Hava kaçırmaması için de delikle pipet arasındaki bölümü ısıtıldığında eriyen plastik ile doldurduk. Şişeyi de ağzından taşana kadar renkli su ile doldurduk. Pipetimizi de renkli suya tersten daldırıp içine bir miktar su aldıktan sonra ters çevirip şişenin ağzını sıkıca kapattık.


Su seviyesini çıkmayan asetat kalemi ile pipetin üzerine işaretledikten sonra ısıttığımız su ile dolu kabın içine termometremizi batırdık. Sıvı seviyesi giderek yükseldi. Sıcaklık ölçebilen ölçü aletimizin ölçme ucunu aynı kaba daldırdık. Sıcaklık 50 dereceyi gösterdiğinde pipetin üzerine ikinci bir işaret daha koyduk. Böylece evimizde bulabildiğimiz malzemelerle yaklaşık olarak 25 ile 50 derece arasındaki sıcaklığı gösterebilen bir termometre (sıcaklık ölçer) yapmış olduk.

Arada hava alan termometremizi yeniden ayarlamak için tekrar gereken miktarda suyu ekledikten sonra bu defa üzerini eriyen plastik ile kapatıp sistemimizi kapalı hale getirdik. Ayarlama prosedürünü tekrarladık.


Dikkat edilmesi gereken en önemli konu termometremizin pipet ile kapağı arasından hiç bir şekilde hava almaması gerektiği. Eğer alırsa su pipet içinde üst seviyede duramaz ve ölçüm yapmak da mümkün olmaz.

Sıvılar içinde su diğer sıvılara göre bir farklı davranışta bulunur. Donana kadar hacmi azalır, ancak donma noktasına gelindiğinde buz haline gelen su genleşir. Cam ve metal şişeşerin içlerindeki suyun donmasından dolayı kırılma ve patlamalarının nedeni bu genleşmedir. Bu nedenle fabrikasyon termometre yapımında genellikle alkol kullanılır. Alkolün donma noktası daha düşük sıcaklıklardadır. Ayrıca donduğu zaman hacmi artmaz, azalmaya devam eder.

Modelimizden de anlaşıldığı üzere sıcaklık değişimleri maddelerin genleşmesine ya da büzülmelerine neden olmaktadır. Bu özelliği kullanarak sıcaklık ölçmek de mümkündür.

9 Aralık 2009 Çarşamba

Sagem Spiga


Fransız üreticinin markası Sagem'i bir ara piyasamıza giren, zamanına göre  ilginç ve yenilikçi telefonları ile hatırlıyoruz. Her ne kadar bu aralar ürünlerine Türkiye piyasasında rastlamıyorsak da anlaşılan Sagem firması yeniliklerini devam ettiriyor.

Spiga modeli ilginç bir ürün. 3G desteği bulunuyor. 4,8 inçlik ekranı biraz küçük sayılsa da içerisinde bildiğiniz Windows XP işletim sistemi var. Dolayısıyla cebinize sığan, qwerty klavyeli üstelik dokunmatik (kalemle) kullanabileceğiniz bir ekrana sahip. 1024x600 standart netbook çözünürlüğü 12,2 cm diagonal büyüklükteki bir ekranda olabildiğince yüksek detay vaad ediyor. 1,3 Mp bir webcam'i var.

1,1 Mhz hızında çalışan bir Intel Atom işlemcisi var. Bluetooth, WiFi, 3G üzerinden dış dünya ile haberleşebiliyor. Netbook çılgınlığının son noktası bu cihaz olacak gibi görünüyor.

8GB depolama kapasitesi (SSD) bulunuyor. Ek olarak SD kart okuyucusu var.
Pil ömrü 5 saat civarında. Küçük adaptörünü taşımak zor gelmezse her yere kolayca götürebileceğiniz bir cihazınız oldu demektir.

Bu kadar küçük olunca fiyatı biraz fazla olabilir. Ancak Vodafone ülkemizde bu cihazları 3G internet erişimi ile birlikte belli süre sözleşme yaparak almak isteyenlere bir imkan sağlayacak gibi görünüyor.

Reklamı iyi yapılırsa edinmek, kullanmak isteyen çok olur diye düşünüyorum.


Bu arada hemen belirteyim, bu cihazın aslı Umid M1 markası ile üretilmekte Sagem ise bunu alıp kendi markası altında pazarlamakta.

16 Kasım 2009 Pazartesi

Teknoloji Tehlikeli mi?



Değişim, insanda ister istemez şüphe uyandıran bir kavram. Oysa hayatın doğal süreci değişimi kaçınılmaz kılan bir yapıya sahip. Var olan durumu (statüko) korumak, bilinen ve kontrollü şartlar içerisinde kalmak yanıltıcı bir güvende olma hissi verebilir. Peki çevredeki tüm şartlar değişmesine rağmen biz değişimden uzak durabilir miyiz?

Uzatmaya gerek yok değişim biz istesek de, istemesek de bizi bulur ve değiştirir. Zaten gelişmenin ilk adımı da değişimdir. Eğer değişime ayak uydurabilir ve bunu kendiniz için avantajlı bir hale getirebilirseniz gelişirsiniz.

Sanırım, bu kadar laf oyunu yeter.

Sizce Hangisi Tehdit?
Teknoloji mi? Yoksa bunu doğru kullanmayan anlayış mı?

Hızlı bir ilerleme eğilimine sahip olan teknolojinin, yaşantımız üzerinde yaptığı değişiklikler genellikle olumlu. Geçmişte fazla zaman alan, yoğun emek isteyen pek çok iş, gelişmiş teknoloji sayesinde artık daha kolay yapılıyor.

Doğru ellerde kullanılan teknoloji sayesinde daha güvenli ve güzel bir yaşam sürmemiz mümkün. Yanlış kullanım ise tam tersi sonuçlar yaratabilir. Ekmek bıçağı gibi, birini yaralamaya da yarayabilir, ekmek kesmeye de.

Doğru kullanımla, teknoloji sayesinde suçların önlenmesi ve suçluların ortaya çıkartılması daha kolaydır. Örneğin trafik kameraları sayesinde trafik suçlarının tespiti ve cezalandırılması sürecinde durum budur. Çok daha az insan gücü ile otomatik tespit edilen trafik suçları kolayca cezalandırılabilmektedir. Bu durum her an tetikte durup kameralara yakalanmak korkusu yerine, basitçe trafik kurallarına uyarak, trafik suçu işlenmesinde ciddi azalmalara neden olabileceği gibi işlenen suçların cezalandırılması yoluyla ciddi bir gelir girdisine de neden olabilir. Her iki sonuç da olumlu olarak değerlendirilebilir.

Suçluların izlenmesi ve yakalanması için kullanılabilecek MOBESE kameraları da önemli ölçüde faydalı bir sonuç silsilesi doğurabilecektir. Yüz tanıma ve benzeri biometrik yöntemlerle birleştirilmesi halindeyse çok daha aktif bir izleme ve suç önleme görevi pekala bu tür sistemleri daha etkin kılabilir.

Son zamanlarda gündemde olan izleme ve dinleme söylentileri ise işin rengini biraz değiştiriyor. Potansiyel suçların önlenmesi amacıyla yapılan bazı teknolojik dinleme ve izleme çalışmaları medyada yer alıp toplumun çeşitli kesimlerini rahatsız etmeye başlamış gibi görünüyor. Kuşkusuz dinleme ve izleme türünde istihbarat faaliyetlerini yapan makamların ve bu makamlar üzerinde yönetim erkine sahip olanların gerçekleştirilen çalışmaları objektif ve kişisel değer yargılarından arınmış olarak yapmaları gerekiyor. Aksi taktirde bu konuda toplumsal tepkinin giderek buyümesi kaçınılmaz olacak gibi görülüyor.

Bu tür haberler ve kamuoyunun ilgisinden dolayı toplumdaki rahatsızlık giderek daha belirgin ve ilginç bir hale geliyor. İlginçlik şu şekilde kendini gösteriyor. Geçenlerde bir TV'de, yolda, 20'li yaşlarda bir genci çevirip soruyorlar. "-Telefonunuzun dinlendiğini düşünüyor musunuz?" diye. Genç, emin bir şekilde "evet dinleniyorum" diyor. "Neden dinlendiğinizi düşünüyorsunuz?" sorusuna ise anlamlı bir cevap veremiyor gencimiz. Aynı şekilde haber programında dinlendiği hatta telefonu açık değilken bile bunun gerçekleştirildiği düşüncesiyle, mahrem kalabilmek için cep telefonunu gazete kağıdına sarıp buzdolabının buzluğuna (neden buzluğa bilmiyorum, alt bölme de aynı etkiyi yapabilir oysa) hapseden bir kişi böylece Faraday kafesi etkisi sağlayıp istediği gibi mahrem kalabileceğini gösteriyordu.

Görüleceği gibi, toplumsal bir paranoya dalgası bu haftanın gündemini meşgul edecek gibi duruyor. Ancak asıl sorunu hiç gözden kaçırmamak lazım hangisi sıradan vatandaşı tehdit ediyor? Teknoloji mi? Anlayış mı?

9 Kasım 2009 Pazartesi

Atam, Seni Saygı ve Özlem ile Anıyorum


Bu fotoğraf Atatürk takviminin ilk yaprağı. İzleyen fotoğrafların büyük bölümüne bu linkten ulaşabilirsiniz.

Sevgili Mustafa Kemal Atatürk. 

Bir On Kasım'da daha seni, sevgi ve şükranla anıyorum. Fikirlerinin ışığı ile bu ülke ve insanlarını halen aydınlanırken sen de nur içinde yat.


Seni unutmadık ve unutmayacağız.

Mimlendim

Oğulcan Orhan beni mimlemiş.

Öyle ki eğer biri size bir mim yollayıp bir şey sorarsa siz de ona cevap olarak bir yazı yazıp bir tanıdığınızı da siz mimliyorsunuz. Eğer o tanıdığınız miminize cevaben bir yazı yazmaz ise, başına korkunç şeyler gelebiliyor. Ülkesinde açılım rüzgarları esiyor. Bor maden yatakları kuruyor. İşsizlik son 10 yılın en yüksek seviyelerine geliyor. Ekonomisi krize giriyor.

Bütün bunlar neyse ki bizim ülkemizde olmuyor. Eğer olsaydı, birinin gelen mime cevap vermemiş olduğu sonucuna ulaşırdık ki bunu da istemeyiz öyle değil mi?

Lafı uzatmadan mim ile gelen düğün bayram, deyip soruyu cevaplayayım. Soru ne mi? "Yazılarınız nasıl hayata geçiriyorsunuz?"

Öncelikle aklıma birşey gelmesi ya da okuduğum gördüğüm bir olay, bir yer, bir düşünce, bir teknolojik aletten ilham almam gerekiyor.

Sonra bir süre bu konuda düşünmem gerekiyor. Öyle oturup kafa patlatmıyorum. Bazen bir yerden bir yere giderken, bazen sıkıcı bir toplantıda, bazen de olur olmaz herhangi bir yerde akıma birşeyler geliyor. Genelikle not alamadığımdan büyük çoğunluğunu unutuyorum. Unutmadıklarım olursa yazıya döküyorum.

Konunun özelliğine göre bir araştırma yapıyorum, sonra başlıyorum yazmaya. Genellikle incelediğim teknolojik bir oyuncaksa, hakkında okuyup, yapılan değerlendirmeleri karşılaştırıyorum. Bulabilirsem basın bültenine kadar ulaşmaya çalışıyorum.

Genellikle gecenin ilerleyen saatlerinde yazıyorum. Bazen de kızımın cimnastik antrenmanında yazıyorum. Teknoloji en sevdiğim alan. Genellikle teknoloji yazsam da, arada sırada felsefe, çalışma hayatı, ekonomi üzerine de yazdığım oluyor.

Hikaye de yazmayı denedim, ancak kimseler ilgilenip okumayınca hikaye yazmayı kestim. Bilimkurgu bir hikaye idi ama "mini iPhone", "nasıl bir fotoğraf makinesi almalı", "asgari ücret rakamı" gibi yazıkarım tavan yaparken bilimkurgu hikayeme silah zoru ile okuyanlar dışında pek ilgi olmayınca ben de bir süre derin dondurucuya kaldırdım.

Yazıları ne kadar büyük hevesle yazarsam, o kadar çok hata yaptığımı farkettiğim için yazıyı yayınlamadan önce tekrar tekrar okuyorum (bu pek doğru değil :). Yıllarca dergi, webde yayınlanan Antrak Gazetesi editörlüğü de yaptığımdan kendi yazılarımı okumak işkence gibi geliyor. Bazen ne kadar okusam da hatalı yazılarım çıkabiliyor. Arada arkadaşlarım, yayınladıktan sonra yazımı okurlarsa düzeltmeleri gönderiyorlar, ben de düzeltiyorum.

Yazılarımda muhakkak bir fotoğraf ya da başka bir görsel kullanıyorum. Dümdüz yazı bana soğuk geliyor. genellikle, ya kendim çekiyorum, ya da bir yerden alırsam üzerinde oynayıp da kullanıyorum. Mesela bu yazıda görülen yazıyı az önce tuşlarına basarak yazdığım masaüstü bilgisayarımın klavyesi.

İşte böyle yazıyorum ben de.

Mim olması nedeniyle, sanırım İdris Cin'e ve İsmail Emrah Demirayak'a yollayıp onların nasıl yazdığını da okumak istiyorum.

6 Kasım 2009 Cuma

Yeniden Sanayi Devrimi mi?

Böyle başlık atınca insanın, "istemem kalsın" diyesi geliyor ya neyse. Bakalım, neler yazmışım.



Resimdeki bina, Sanayi Devriminin sembolü haline gelmiş olan Kristal Palas'dır. Çelik yapılıdır. Çokça camla da tamamlanmıştır. Endüstri Devriminin sembolü çelik ve cam bu binada adeta bir tür güç gösterisi yapmıştır. Gerçi bunları yapacak ısıyı oluşturmak için gereken kömürü unutmuşlar ama o kadar olur.


Sanayi Devrimi, 18. yüzyılda Avrupa'yı geri dönülmez şekilde değiştirdi. Seri üretim ve tüketim alışkanlıklarının buna ayak uydurması iyi güzeldi de, büyük çevre kirliliği gibi bir yan etkisi oldu. Bir de insanlarının çok zor şartlarla boğuşmalarına.

Post endüstriyel (endüstri devrimi sonrası aşama) dönemde ise iki dünya savaşı atlatıp, bedelini ödemek zorunda kalan gelişmiş ülkeler, resmin tamamını görmek istemediler. Bunun yerine, kendi bölgelerinde kısmen düzelme ile yetindiler. Bu durum, teknoloji geliştiren ama iş üretmeye gelince, bunu başka ülkelere yaptıran bir hal almalarına yol açtı.

Şu finansal kriz olmasaydı gelişmiş ülkeler spekülatif borsa kazançlarıyla ve paradan para kazanma işiyle gül gibi geçinip gideceklerdi. Ama olmadı işte. Saadet zinciri en zayıf halkasından, finansal tarafından koptu.

Avrupa, krizi ve işsizliği derinden yaşarken, ülkemizde de istihdam miktarı ciddi boyutta azaldı. Yeni işgücü de bir türlü istediği türde iş bulup istihdamı artıramadı. Özetle, milyonlarca işsiz insan, ne yapacağını bilmez bir halde, umutsuz bir arayış içinde buldu kendilerini.

Bu arada, Asya Kaplanları krizi fırsata çevirdiler. Teknoloji ürünleri üretiminde ciddi bir artış ve fiyatlarda da ciddi bir düşüş yaşandı. Son zamanlarda Uzakdoğu merkezli firmaların üretimleri ve satışları arttı.

Artan sadece satışlar değil. Artık günden güne farklı modeller çıkıyor. Üstelik neredeyse takip edilmeyecek kadar hızlı bir yenilenme süreci yaşanıyor. Telefon, bilgisayar, televizyon, fotoğraf makinesi gibi ürünlerde aynı modeller eskiden 2-3 sene kadar üretilip satılırken, artık 2-3 ay önce satılan modellerin bile yerini yenilerinin aldığını görüyoruz.



Bu gelişmelerin sonucunda Uzakdoğulu insanların ülkelerine kaynak artışı ve zenginleşmenin yanında ek maliyet olarak, doğa katliamı ve kirli çevre olarak geri dönüyor. Bir anlamda tarih tekrarlanıyor. Daha çok üretim ve refah için nesiller ve çevre harcanıyor.

Bir gün gelip, dengeler tekrar yerine oturacak. Doğa tüm bu yapılanların karşılığını insanoğluna ödetecek.

Korkarım bu gelişmelerin ve neden olduğu tahribatın bedelini bizler ve çocuklarımız ödeyeceğiz.

Teknolojik gelişmelerin hayatımızı karartmamasını, daha iyi ve yaşanabilir bir çevreden sonsuza kadar uzak kalmamamızı dilerim.

27 Ekim 2009 Salı

Bu da mı viral değil hakim bey?



Alkışlarla yaşıyorum sitesinde rahmetli Sadri Alışık'ın ünlü bir repliği var. Bu linkten izleyebilirsiniz. Malum her yanımızı viral reklam kaplayan şu günlerde arkadaşlarımız tarafından gönderilen mail eklerinde sık sık viral reklam örnekleriyle karşılaşıyoruz. Bence en başarılı reklam kampanyaları da bunlar arasından çıkıyor. Böyle giderse pek yakında kendimizi firmaların viral reklamlarını arkadaşlarımıza gönderiyorken bulacağız.

İşte aşağıda bunlardan biri yer alıyor. Gerçekten çok ilginç görüntüler. Adam bisiklete binmiyor uçuyor. Ama viral işte, zaten viral olmama gibi bir iddiası da yok. O kadar ilginç ki keyifle izleniyor.

Ey sosyal medyanın üyeleri, buyrunuz izleyiniz.

12 Ekim 2009 Pazartesi

Yardımcı İşlemciler Herşeyi Değiştirecek (OMAP-DM510, OMAP-DM515 ve OMAP-DM525)



Mobil telefonlar giderek küçülüyorlar. Bunda içlerindeki bileşenlerin küçülmesi ve tek yongada pekçok işi yapar hale gelmeleri rol oynuyor. Bu yongalar sayesinde cep telefonları haberleşme ötesinde birşeyler oldular.


İşte bu yongaların büyük üreticilerinden Texas Instruments firması müthiş bir gelişmeye imza atmış. Yardımcı işlemciler OMAP-DM510, OMAP-DM515 ve OMAP-DM525 gerçeken son derece ilgiç özellikler ile geliyorlar. Bunlar sayesinde cep telefonlarıyla 20 megapiksele kadar fotoğraf çekilmesi mümkün olacak. Yüksek sıkıştırma oranlı ve kaliteli H.264, 720p videoları kaydedip oynatabilecekler.

Modeline göre 128 ila 256 megabayt hafıza ile geliyorlar. TV çıkışı veriyorlar. Yüz tanıma, gülümseme algılama, kırmızı göz düzeltme, sarsıntı önleme gibi konuları  haledebiliyor. Filmlerdeki gürültü filtreleme özelliği ile net çekimler yapılması mümkün.

Telefon üretim hattına girmelerinden sonra mobil telefonlarımız daha da fazla beklentiyi karşılayak. 5-8 megapiksele dayanan fotoğraf makinelerinin çözünürlükleri artacak. Film çekilmerini HD çözünürlükte yapmalarına rağmen çekilen filmler daha az yer kaplayacak.

Detaylı bilgi için tıklayın.

4 Ekim 2009 Pazar

Sen de İnternet'i bul, sonra kendi bulduğunu düzene sok. İnternet'ime Dokunma!



Her hafta Biltekhaber.com sitesine iki adet yazı hazırlıyorum. Çalışmazken kolay olan bu durum yorgun argın eve geldiğimde yetişmesi gereken iki yazı olunca pek keyifle yapılabilecek bir iş değil. Ancak yine de takip edebildiğim kadarıyla teknoloji ve telekom dünyasını etkileyen konularda yazmaya devam ediyorum. Bu defa da blog biraz boşlanıyor ister istemez.

Google PR sıralamam 3'den 1'e düşünce de yazmak için çok fazla isteğim kalmadı o da ayrı.

Neyse, bunları bir yana bırakıp bu hafta Biltekhaber.com sitesinde yayınlanacak olan yazıma biraz atıf yaparak son gelişmelere ve İnternet Sansürüne ilişkin görüşlerimi yazayım.

İlk bilgisayar ve insanlara zarar vermeye çalıştığı filmleri hatırlarsınız. Başlarda bilgisayar teknolojisi çok abartıldı. Basit bir hesap makinesinden biraz daha fazla iş yapmayı becerebilen öncül PC'ler neler yapmadı bu filmlerde? Dünyayı ele geçirdiler, insanlara zarar verdiler. Zaten basit korkularımızı büyütüp, tekrar bize gösteren filmler gişe başarısını bir şekilde garantilediğinden yıllar boyunca dünyayı yok etmek isteyen pek çok bilgisayar geldi geçti. Oysa işin aslı bu değil. Masum bilgisayarlar bize zarar vermedi. Büyük ihtimalle de gelecekte de zarar vermeyecekler.

İnsanlar ise hemcinslerine her fırsatta zarar verdi. Bunun için gerekirse bilgisayarı da silah olarak kullandılar. Virüsler buna iyi örnektir. Biraz kod yazmayı beceren genç insanlar neden zarar veren birşeyeler yapmak isterler? Bir süre sonra bundan fırsat yakalayan firmalar virüs ve benzeri zararlıları temizlemek için sizden para talep eder. Peki bunca sene bilgisayar teknolojisi virüsten etkilenmeyen bir işletim sistemini neden üretemez (Hadi sadece Microsoft diyelim)? Linux işletim sistemi pek etkilenmiyor böyle şeylerden.

****

Denetim mekanizmasını elinde tutanlar, bunun verdiği güç ile hiç bilmedikleri ama bildiklerini sandıkları bir mecrayı nasıl denetler? Son olarak neden olduğu bilinmez Farmville denen saçma Facebook oyununa erişim engellemesi getirilmesi nedendir?

Sanırım en iyisi kendi internetlerini kendilerinin yapması. Ne bileyim, bir iki gazete sitesi, bir de e-devlet siteleri dışında tüm sitelere erişim izole edilsin. denetimi de kolay olur hem.

Hatalardan ve hatalı uygulamalardan, sansürden ve engellerden uzak bir yaşam dilerim.

15 Eylül 2009 Salı

LÖSEV - Elimi Siz Tutar mısınız?

LÖSEV, desteği hak eden bir sivil toplum kuruluşu. 4 yaşındaki oğlum da gösterimdeki reklamına bayılıyor. Desteklerinizi esirgemeyin. Sizlere uzanan küçük elleri tutun.



11 Eylül 2009 Cuma

MiFi 2352

MiFi™ 2352 cihazı son derece küçük (bir deste oyun kartından daha ufak) ve taşınabilir bir hotspot. 3G ağa bağlanan bu cihaz sayesinde yakın çevresindeki tüm WiFi erişimine sahip cihazlar küçük bir ağ oluşturabiliyor, bir de internete erişebiliyorlar. Ek olarak üzerinde yer alan hafıza kartı yuvası sayesinde direkt olarak dosya paylaşımı imkanı da var.

10 metre çapında bir alanda çevresindeki cihazlara erişim imkanı sağlıyor. Bağlanabilecek olan aygıt sayısı 5 ile sınırlı. MicroSDHC desteği ile 16 GB hafıza kartı kullanılabiliyor. Dosyaları mikro ağınızda paylaşabilirsiniz.

Lityum Ion doldurulabilir pilleri ile tek dolumla 4 saate kadar hizmet verebiliyor. GPS sistemini destekliyor. Böylece konum bilgilerinizi de ağ üzerinden görüp yerinizi saptamanız da mümkün oluyor.

Seyahatlerde, küçük ofis ve ev ortamlarında taşınabilirliğin elzem olduğu durumlarda keyifle kullanılabilecek bir cihaz. Novatel Wireless firması tarafından üretiliyor.

3 Eylül 2009 Perşembe

Nokia X6

Bu gün, geçtiğimiz saatlerde (02 Eylül 2009) Nokia X6 Avrupa'da tanıtıldı.

X serisi gerçekten etkileyici bir seri. X6 ise görünümü ile son derece hoş. Biliyoruz ki her şey iPhone'u tahtından indirmeye yönelik ama bakalım bu nefis özelliklere sahip cihazla bunu başarmak mümkün olabilecek mi? Hazır iPhone 3GS pazarda kendini göstermeye başlamışken yoluna X6 çıkacak. Gerçi dokunma teknolojisi olarak iPhone patentleri elinde bulundursa da Nokia mühendisleri de boş durmamış gibi görülüyorlar.

Nokia X6, 14 mm.Kendi zayıf ancak özellikleri değil.

3.2 inch (diagonal 8,16 cm) dokunmatik ekranı bulunuyor.

32 GB sabit (çıkarılamayan) hafızaya sahip (şimdi gelin de iPhone hedef alınmamış deyin) 35 saat müzik çalıyor.

Nokia'nın hizmeti ile bedava müzik indirme imkanı da var.

5 MP Carl Zeiss kamerası var (Eminim çok nettir de, "neden 5MP?" derseniz, sanırım megapiksel büyümesi optik algılayıcının da büyümesini gerektirdiğinden yer problemi çözünürlük artışını dizginlemiş gibi).
Sosyal ağ sitelerini destekliyor. Facebook ve benzeri sitelere erişim ve hizmetlerinden yararlanmak mümkün (artık eğilim bu yöne doğru olduğundan piyasanın nabzı tutulmuş).

Web tarayıcısı flash desteği ile geliyor (sonunda).


4 saat video izleyebiliyorsunuz (Bursa-Ankara arası da hızlı trenle o kadar sürdüğüne göre ideal, hemen terminale tezgah kurup şarj edip satmak lazım) 

Ekim-Kasım-Aralık çeyreğinde 450 Euro fiyatla (1000 TL) Avrupa'da satılmaya başlanacak. Bizde az daha pahalı olacağına iddiaya girerim.


Nokia X6 Özellikleri:


Boyutlar: 111x51x13.8 mm

Kamera: 5 MP Carl-Zeiss optikli kamera ve ikili LED flash

Müzik Çalma: MP3, SpMidi, AAC, AAC+, eAAC+, WMA, MTP


Video: Görüntü kaydı, düzenleme yapma ve izleme, TV çıkışı (ses çıkışı üzerinden)

Web Tarayıcısı Macromedia Flash Lite 3.0ile geliyor.

Email mevcut. Ek olarak, Nokia Messaging desteği unutulmamış

GPS ve A-GPS, pusula ve Nokia Maps (haritalar) ile gittiğiniz yeri bilip kaybolmayacaksınız.

3 boyutlu stereo, telefon ve görüntülü arama sesleri ile boş bulunduğunuzda yerinizden hoplama fiyata dahil

Hafıza: 32GB sabit (çıkmıyor).

3.5 mm Ses ve Görüntü çıkışı (kulaklık çıkışından)

Veri desteği: Yüksek hızlı Micro USB, WLAN, Bluetooth 2.0, WCDMA, GPRS/EDGE, HSDPA (3G)

Konuşma süresi: 8 saate kadar

Hazırda bekleme: 406 saate kadar

Müzik Çalma: 35 saate kadar

Video Gösterme: 4 saate kadar

Bana, Nokia bu cihazı kolayca satar, alanlar da keyifle kullanırlar gibi geliyor. Bakalım daha neler göreceğiz.

21 Ağustos 2009 Cuma

Wi-Fi'den Şebeke Olur mu?

Bir laf vardır, "Bir işe Türk gibi başla, İngiliz gibi bitir" diye. Aşağıda bu lafın ne kadar doğru olduğunu okuyacağınız bir örnek var. Daha ilk örnekleri ortaya çıktığından beri Wi-fi yani kablosuz ağ ilgimi çekmiştir. Kablosuz ağ büyük bir kolaylıktır. Bilgisayarları kablo karmaşasından ve belli bir yere bağlı kalmaktan kurtardığı gibi cep telefonlarının da ucuz bir şekilde internete erişimini sağlamıştır. Bundan birkaç yıl önce, henüz kablosuz erişim yeni sayılırken TTNET büyük şehirlerde kablosuz erişim noktaları kurmaya girişti. Şebeke belli bir büyüklüğe eriştiğinde, uygulaması zahmetli bir gelir modeli ile sistemi ücretlendirdiler. Ancak gelir modeli pek tutmadığından ve wi-fi cihazlar o dönemde fazla yaygın olmadığından şebekenin geliştirilmesinden vazgeçildi. Geçtiğimiz gün bir haber okudum. British Telecom (BT), İngiltere'de 500.000 wi-fi erişim noktası sayısına ulaşmış. Üstelik, 3g.co.uk sitesi BT'un bu sayıyla yetinmeyip 1 milyon hotspot'a (kablosuz erişim noktaları yurtdışında hotspot olarak anılıyorlar) ulaşmanın planlandığını yazmış. Demek ki oralarda yeterli kullanıcı kitlesi bulunuyor. Oysa yurdumuzda, TTNET tarafından kablosuz ağ şebekesi geçtiğimiz iki yıl içerisinde pekala geliştirilip şehirlerde geniş bir çevreyi kapsayacak hale getirilebilirdi. Böylece adsl müşterisi iseniz nereye giderseniz gidin, bilgisayarınızdan ya da wi-fi özelliği olan akıllı telefonunuzdan internete ulaşabilirdiniz. Hatta yeni çıkan Wirofon bu sayede çok daha geniş bir kullanıcı kitlesi yakalayabilirdi. Ancak ne yazık ki TTNET uzun süredir wi-fi erişim noktalarını artırmadı. Türk gibi başladı, ancak "sistem tutmadı" gerekçesiyle kablosuz erişim ağı geliştirmeye devam edilmedi. BT ise yaptığı yatırımlardan vazgeçmeyip, bir anlamda 3G operatörlerinin ciddi bir rakibi olmuş. Her yerde internete erişebilseniz başka bir internet bağlantısı için fazladan ödeme yapar mıydınız? Büyük lisans bedeli ödemesi yapmadan oluşturulabilcek dev bir kablosuz internet erişimi ağı ve bu erişim üzerinden verilebilecek olan katma değerli hizmetlerden elde edilecek gelir ve rakipler üzerinde kurulabilecek bir rekabetçi baskı imkanı TTNET tarafından kaçırılmış oldu. Ancak hala şansları var. 3G yayılmadan kablosuz ağ erişim imkanlarını genişletmek TTNET'in adsl müşterilerini kaybetmemek için atacağı akıllı bir adım olabilir.

14 Ağustos 2009 Cuma

Samsung ST1000

Fotoğraf makineleri dünyasında artık yeni bir döneme girildiğinin habercisi gibi birden karşımıza çıktı Samsun bu modeliyle. Kablosuz erişim teknolojilerinden oldukçca popüler olan Wi-Fi ve Bluetooth özelliklerine sahip bu fotoğraf makinesi bu kadarla da kalmıyor. GPS (küresel konum belirleme) özelliği ile çekilen fotoğrafın konum bilgisi de fotoğrafa ekleniyor. Böylece çektiğiniz yeri unuttuğunuz durumlarda şehir ve bölge verilerin makinenin ekranında bulabiliyorsunuz. Bilgisayara ve başka bir kablosuz iletişim cihazına ihtiyaç olmadan çekilen fotoğraflar Wi-fi veya Bluetooth üzerinden elektronik posta ya da online resim veya video halinde Facebook, Flickr, Picasaweb, Youtube, Dailymotion gibi) servislere yollanabiliyor. Ekranı 3,5 inch, diagonal olarak 9 santim. Piyasadski fotoğraf makineleri arasında en yüksek çözünürlüklü ekrana sahip. Ekran dokunmatik. Fotoğraf makinesindeki yazılım sayesinde pek çok ilginç özelliği sunuyor. Bir iki model sonra işletim sistemli olarak yeni fotoğraf makineleri duyurulursa şaşırmamak lazım. 12 Megapiksel çözünürlük yeterli, 5x optik yakınlaştırma ise bu kadar küçük bir makine için oldukça güzel. 1280x720 piksel HD hareketli ve sesli görüntüleri kaydedebilmesi ile biraz fotoğraf makinesi olmaktan çıkıp video kamera haline geliyor. Film kaydetmek için de artık başka bir cihaza gerek olmayacak bu gidişle. Yüz tanıma, titreşim engelleme, en iyi çekim şeklini belirleme gibi kolaylıkları var. 4 GB'lik hafıza kartına 1200 12 Megapiksellik fotoğraf çektiği belirtilmiş. Eylül 2009 itibariyle 400 Dolara ABD'de piyasaya çıkacak.

11 Ağustos 2009 Salı

Facebook Friendfeed'i Satınaldı. Şimdi Ne Olacak?

Facebook Friendfeed'i 15 milyon Dolar'ı peşin olmak kaydıyla 50 milyon Dolara satın aldı. 10 Ağustos 2009 tarihinde gerçekleşen satış sonrası Friendfeed kullanıcılarından çoğunlukla olumsuz, bir bölüm kullanıcıdan ise olumlu tepki aldı. Facebook'un ne olduğunu bilmeyen, en azından bir kere girip de, nedir diye karıştırmayan olmamıştır. O nedenle fazla açıklamadan Friendfeed'den kısaca bahsedeyim. İnternette yaptığınız her türlü yayının akışını (RSS), yorumlarınızı anlık olarak dostlarınız ve onların dostları veya takip edenleri ile tartışabildiğiniz, paylaşabildiğiniz ve anında tepki, yorum ile beğeni alabildiğiniz, daha çok işin teknik kısmından hoşlanan bir kesimin takip ettiği bir sosyal medya ortamı. Facebook ve FriendFeed'in ne şekilde bir sinerji yaratacakları şu anda belli değil. Ancak Friendfeed ekibinin facebook altyapısına ciddi katkısının olacağı yadsınamaz bir gerçek. Ayrıca Google da Friendfeed de en önemlisi "anlık arama" (real-time search) yapabilen bir teknoloji üzerinde sektörün öncüleri durumundalar. Facebook'un bu alımı bu açıdan çok önemli bir gelişme. Google Friendfeed'e mantıklı bir ürünle cevap vermede gecikince Facebook bu imkanı değerlendirmek istemiş olabilir. Teknoloji meraklısı kesimin biraz muhafazakar olması garip gelebilir ama Friendfeed kullanıcıları haberin yayılmasıyla oldukça hızlı bir şekilde olumsuz tepki verdiler. Bir anda "#DONTSELLMYFRIENDFEED" nidaları yorumlarda görülmeye başladı. Hatta gediklilerden Sunipeyk tarafından yapılan, ve tüm dünyada kullanıcılar tarafından tekrar tekrar paylaşılan aşağıdaki çalışma da hayal kırıklığının düzeyini ortaya koyuyor. Facebook Kullanmayan geniş bir kitlenin bulunduğu Friendfeed kullanıcıları arasından "chaz"ın yorumu ise durumu biraz daha açık ortaya kuyuyor. "i just remembered why i dont use facebook, my ex-wife is there, :o" (Şimdi hatırladım. Facebook kullanmamamın nedeni eski eşimin orada olmasıydı :o) Friendfeed'i daha önce Facebook'u da kullanan pek çok arkadaşıma önermeme rağmen pek kullanabilenine rastlamamıştım. Buna neden olarak, Facebook aksine Friendfeed'in kullanımının en azından internet okuryazarlığının ötesinde biraz daha fazla bilgi gerektirmesi ve web teknolojisini yakından bilen ve yenilikleri sıkı takip edenlerin ancak zorlanmadan Friendfeed'i kullanabilmelerini görüyorum. Friendfeed, 2 yıla yaklaşan bir süredir herhangi bir gelir modeline dayanmadan gelişmesini sürdürmüştü. Google eski çalışanlarından oluşan ekibin bir şekilde gelir sağlamadan yola devam etmeleri pek mümkün görünmüyordu. Sanıyorum satışın en önemli nedenlerinde biri bu olmalı. Friendfeed'in Facebook'a bir canlılık getirmesini ve anlık geniş kitlelere yönelik bağlantıları kuvvetlendirmesini umuyorum. Gene de içimde biryerler sızlamadı desem yalan olur.

Gerçek ve Hakikat

Hakikat kırılgandır ve kişiden kişiye değişir gerçekse nispeten daha sağlam bir kavramdır. Örneğin kapalıyken televizyonun kumandasının açma...