21 Ağustos 2009 Cuma

Wi-Fi'den Şebeke Olur mu?

Bir laf vardır, "Bir işe Türk gibi başla, İngiliz gibi bitir" diye. Aşağıda bu lafın ne kadar doğru olduğunu okuyacağınız bir örnek var. Daha ilk örnekleri ortaya çıktığından beri Wi-fi yani kablosuz ağ ilgimi çekmiştir. Kablosuz ağ büyük bir kolaylıktır. Bilgisayarları kablo karmaşasından ve belli bir yere bağlı kalmaktan kurtardığı gibi cep telefonlarının da ucuz bir şekilde internete erişimini sağlamıştır. Bundan birkaç yıl önce, henüz kablosuz erişim yeni sayılırken TTNET büyük şehirlerde kablosuz erişim noktaları kurmaya girişti. Şebeke belli bir büyüklüğe eriştiğinde, uygulaması zahmetli bir gelir modeli ile sistemi ücretlendirdiler. Ancak gelir modeli pek tutmadığından ve wi-fi cihazlar o dönemde fazla yaygın olmadığından şebekenin geliştirilmesinden vazgeçildi. Geçtiğimiz gün bir haber okudum. British Telecom (BT), İngiltere'de 500.000 wi-fi erişim noktası sayısına ulaşmış. Üstelik, 3g.co.uk sitesi BT'un bu sayıyla yetinmeyip 1 milyon hotspot'a (kablosuz erişim noktaları yurtdışında hotspot olarak anılıyorlar) ulaşmanın planlandığını yazmış. Demek ki oralarda yeterli kullanıcı kitlesi bulunuyor. Oysa yurdumuzda, TTNET tarafından kablosuz ağ şebekesi geçtiğimiz iki yıl içerisinde pekala geliştirilip şehirlerde geniş bir çevreyi kapsayacak hale getirilebilirdi. Böylece adsl müşterisi iseniz nereye giderseniz gidin, bilgisayarınızdan ya da wi-fi özelliği olan akıllı telefonunuzdan internete ulaşabilirdiniz. Hatta yeni çıkan Wirofon bu sayede çok daha geniş bir kullanıcı kitlesi yakalayabilirdi. Ancak ne yazık ki TTNET uzun süredir wi-fi erişim noktalarını artırmadı. Türk gibi başladı, ancak "sistem tutmadı" gerekçesiyle kablosuz erişim ağı geliştirmeye devam edilmedi. BT ise yaptığı yatırımlardan vazgeçmeyip, bir anlamda 3G operatörlerinin ciddi bir rakibi olmuş. Her yerde internete erişebilseniz başka bir internet bağlantısı için fazladan ödeme yapar mıydınız? Büyük lisans bedeli ödemesi yapmadan oluşturulabilcek dev bir kablosuz internet erişimi ağı ve bu erişim üzerinden verilebilecek olan katma değerli hizmetlerden elde edilecek gelir ve rakipler üzerinde kurulabilecek bir rekabetçi baskı imkanı TTNET tarafından kaçırılmış oldu. Ancak hala şansları var. 3G yayılmadan kablosuz ağ erişim imkanlarını genişletmek TTNET'in adsl müşterilerini kaybetmemek için atacağı akıllı bir adım olabilir.

14 Ağustos 2009 Cuma

Samsung ST1000

Fotoğraf makineleri dünyasında artık yeni bir döneme girildiğinin habercisi gibi birden karşımıza çıktı Samsun bu modeliyle. Kablosuz erişim teknolojilerinden oldukçca popüler olan Wi-Fi ve Bluetooth özelliklerine sahip bu fotoğraf makinesi bu kadarla da kalmıyor. GPS (küresel konum belirleme) özelliği ile çekilen fotoğrafın konum bilgisi de fotoğrafa ekleniyor. Böylece çektiğiniz yeri unuttuğunuz durumlarda şehir ve bölge verilerin makinenin ekranında bulabiliyorsunuz. Bilgisayara ve başka bir kablosuz iletişim cihazına ihtiyaç olmadan çekilen fotoğraflar Wi-fi veya Bluetooth üzerinden elektronik posta ya da online resim veya video halinde Facebook, Flickr, Picasaweb, Youtube, Dailymotion gibi) servislere yollanabiliyor. Ekranı 3,5 inch, diagonal olarak 9 santim. Piyasadski fotoğraf makineleri arasında en yüksek çözünürlüklü ekrana sahip. Ekran dokunmatik. Fotoğraf makinesindeki yazılım sayesinde pek çok ilginç özelliği sunuyor. Bir iki model sonra işletim sistemli olarak yeni fotoğraf makineleri duyurulursa şaşırmamak lazım. 12 Megapiksel çözünürlük yeterli, 5x optik yakınlaştırma ise bu kadar küçük bir makine için oldukça güzel. 1280x720 piksel HD hareketli ve sesli görüntüleri kaydedebilmesi ile biraz fotoğraf makinesi olmaktan çıkıp video kamera haline geliyor. Film kaydetmek için de artık başka bir cihaza gerek olmayacak bu gidişle. Yüz tanıma, titreşim engelleme, en iyi çekim şeklini belirleme gibi kolaylıkları var. 4 GB'lik hafıza kartına 1200 12 Megapiksellik fotoğraf çektiği belirtilmiş. Eylül 2009 itibariyle 400 Dolara ABD'de piyasaya çıkacak.

11 Ağustos 2009 Salı

Facebook Friendfeed'i Satınaldı. Şimdi Ne Olacak?

Facebook Friendfeed'i 15 milyon Dolar'ı peşin olmak kaydıyla 50 milyon Dolara satın aldı. 10 Ağustos 2009 tarihinde gerçekleşen satış sonrası Friendfeed kullanıcılarından çoğunlukla olumsuz, bir bölüm kullanıcıdan ise olumlu tepki aldı. Facebook'un ne olduğunu bilmeyen, en azından bir kere girip de, nedir diye karıştırmayan olmamıştır. O nedenle fazla açıklamadan Friendfeed'den kısaca bahsedeyim. İnternette yaptığınız her türlü yayının akışını (RSS), yorumlarınızı anlık olarak dostlarınız ve onların dostları veya takip edenleri ile tartışabildiğiniz, paylaşabildiğiniz ve anında tepki, yorum ile beğeni alabildiğiniz, daha çok işin teknik kısmından hoşlanan bir kesimin takip ettiği bir sosyal medya ortamı. Facebook ve FriendFeed'in ne şekilde bir sinerji yaratacakları şu anda belli değil. Ancak Friendfeed ekibinin facebook altyapısına ciddi katkısının olacağı yadsınamaz bir gerçek. Ayrıca Google da Friendfeed de en önemlisi "anlık arama" (real-time search) yapabilen bir teknoloji üzerinde sektörün öncüleri durumundalar. Facebook'un bu alımı bu açıdan çok önemli bir gelişme. Google Friendfeed'e mantıklı bir ürünle cevap vermede gecikince Facebook bu imkanı değerlendirmek istemiş olabilir. Teknoloji meraklısı kesimin biraz muhafazakar olması garip gelebilir ama Friendfeed kullanıcıları haberin yayılmasıyla oldukça hızlı bir şekilde olumsuz tepki verdiler. Bir anda "#DONTSELLMYFRIENDFEED" nidaları yorumlarda görülmeye başladı. Hatta gediklilerden Sunipeyk tarafından yapılan, ve tüm dünyada kullanıcılar tarafından tekrar tekrar paylaşılan aşağıdaki çalışma da hayal kırıklığının düzeyini ortaya koyuyor. Facebook Kullanmayan geniş bir kitlenin bulunduğu Friendfeed kullanıcıları arasından "chaz"ın yorumu ise durumu biraz daha açık ortaya kuyuyor. "i just remembered why i dont use facebook, my ex-wife is there, :o" (Şimdi hatırladım. Facebook kullanmamamın nedeni eski eşimin orada olmasıydı :o) Friendfeed'i daha önce Facebook'u da kullanan pek çok arkadaşıma önermeme rağmen pek kullanabilenine rastlamamıştım. Buna neden olarak, Facebook aksine Friendfeed'in kullanımının en azından internet okuryazarlığının ötesinde biraz daha fazla bilgi gerektirmesi ve web teknolojisini yakından bilen ve yenilikleri sıkı takip edenlerin ancak zorlanmadan Friendfeed'i kullanabilmelerini görüyorum. Friendfeed, 2 yıla yaklaşan bir süredir herhangi bir gelir modeline dayanmadan gelişmesini sürdürmüştü. Google eski çalışanlarından oluşan ekibin bir şekilde gelir sağlamadan yola devam etmeleri pek mümkün görünmüyordu. Sanıyorum satışın en önemli nedenlerinde biri bu olmalı. Friendfeed'in Facebook'a bir canlılık getirmesini ve anlık geniş kitlelere yönelik bağlantıları kuvvetlendirmesini umuyorum. Gene de içimde biryerler sızlamadı desem yalan olur.

7 Ağustos 2009 Cuma

3G ADSL'nin Alternatifi Mi?

3G lansmanları geçtiğimiz haftalarda gerçekleştirildi. Sıra promosyonlu satış kampanyalarında. Örneğin, iki yıl için sözleşme imzalayıp aylık ödeme yapma yükümlülüğü altına girerseniz (65-75 TL) ilgi çekici kampanyalardan faydalanabilirsiniz. Tüketicinin için dostane bir uyarı yapayım hemen: Eğer ilk müşterilerin arasındaysanız, genellikle ürün veya hizmeti pahalıya edinirsiniz. Biraz bekleyebilirseniz piyasa doygunluğa ulaşır yeni potansiyel alıcılar için gözden geçirilmiş pazarlama politikalarıyla yapılan promosyon ve kampanyalarda daha karlı çıkabilirsiniz. 3G hizmetini devamlı olarak ve sağlıklı, mobil sesli görüşmelerin kapsama alanı kadar geniş bir alanda verebilmek için Turkcell, Vodafone ve Avea'nın ciddi ek yeni yatırımlar yapmaları gerekiyor. Yüksek lisans ücretleri üzerine, yatırım maliyetleri de binince, 3G kapsama alanını genişletmek oldukça zor. 3G, mobil telefon hizmetinden farklı bir frekansta çalışıyor. Dolayısıyla farklı ve yeni donanımlar ve antenler gerektiriyor. Frekans yükseldiği için dalga boyu küçülüyor. Sonucunda, anten ebatları küçülüyor. Ancak frekansın yükselmesi yayılımın zorlaşmasına neden oluyor. Açık mekanlarda sinyal çok net alınabilirken, içeride kalın duvarların arkasında 3G'nin erişimi güçleşiyor. Kablosuz ağ (Wi-Fi) kullanıcıları duvar gibi engellerde sinyalin ne kadar zayıfladığını farketmişlerdir. 3G için de çok benzer bir durum var. 3G destekli telefonlarda sinyal seviyeleri arasında fark bulunmasının nedeni biraz frekansın yüksekliğiyle, biraz da kapsama alanı iyileştirme çalışmalarının maliyetli ve zaman alan çalışmalar olmasıyla ilişkili. 3G'li telefonunuz GSM ağından daha düşük sinyal alıyorsa, bunun nedeni yukarıda açıklanmaya çalışanlardır. İki farklı hizmet olması nedeniyle sinyal seviyelerini farklı görmeniz normaldir. Zamanla daha iyi sinyal şiddetleri görebilirsiniz. Ancak unutmamak lazım ki GSM şebekesinin kapsama alanı iyileştirmeleri bile halen sürüyor. GSM şebekesini verimli olarak kuıllanabilmeye başlamamız içinse en azından beş yıl sürmüştü. Hala ses hizmeti alma konusunda belli bölgelerde sorun yaşandığınmı da unutmamak lazım. 3G görüntülü görüşme için deneme yapmak isteyenler de şu sıralar zorda. 3G aboneliği olan , telefonu görüntülü konuşmayı destekleyen bir tanıdık bulmak kolay olmayabiliyor. Operatörler Bir deneme servisi açsalar fena olmaz. 3G görüntülü konuşma denemesi yapmak isteyenler bu servisi arayıp 3G görüntülü görüşmede kendi görüntüsü ve sesini kısa bir süre kaydedip, ardından izleyebilse güzel olur. 3G'nin asıl önemi, mobil geniş band internet erişimi. Şimdilik en yüksek 7.2 Mbps. Ancak operatörler genellikle limitli paketler pazarlıyorlar. Usb cihazlar veriliyor erişim için. İçlerine 3G sim kartı takılıp internete ulaşılıyor. Ek bir dağıtıcıya bu usb cihazı takılıp kablosuz erişim yoluyla internet bağlantısı birden fazla cihaz tarafından kullanılabiliyor. Zamanla çok çeşitli donanım raflarda yerini alacaktır. Peki ADSL'ye ciddi rakip geldi mi? Şimdilik bu sorunun cevabı olumlu değil. 3G kapsama alanının iyileştirilmesini beklemek gerekecek. Aynı bölgede birlikte 3G hizmetini kullananların çok olması erişim kalitenizi ciddi bir şekilde etkileyeceğinden 3G'nin ADSL'ye gerçekten rakip olması kolay değil. ADSL'nin asıl rakibi fiberoptik altyapı ve uydu erişimi ile geniş band hizmeti verenler. Hatta kablo tv ile internet erişimi. Dolayısıyla, karakalem hesap yapıp, ev telefonunu ve adsl'yi gözden çıkarmayı düşünenlere, en azından altı ay kadar beklemelerini öneririm. Avantajı elden kaçırmamak için ADSL ücretlerinde ve hizmet paketlerinde de iyileştirmelerin yapılması yüksek bir ihtimal. Özetle: Bir malın veya hizmetin ilk alıcısı olursanız, çok ödersiniz. Benden söylemesi.

5 Ağustos 2009 Çarşamba

Nikon Coolpix S1000PJ (İlk Projeksiyonlu Fotoğraf Makinesi)

Nikon yaptı yapacağını. Neredeyse her eve girmiş olan sayısal kameralar konusunda, olabilecek tüm yenilikleri gördük derken, Nikon, üzerinde 102 cm boyuta kadar görüntü verebilen projeksiyonu bulunan bir fotoğraf makinesini duyurdu. Daha önce Çin'lilerin projeksiyonlu telefonu hakkında yazmıştım. İzleyen zamanlarda Samsung da projeksiyonlu telefon yapıp piyasaya sürdü. Ancak hiç kimsenin aklına bir fotoğraf makinesine projeksiyon eklemek gelmemişti. Yahoyt'da haberini görünce, "bunu nasıl atladım" diye hayıflansam da bahsetmeden geçemeyeceğim için hakkında biraz bilgi topladım. Sizlerle paylaşayım. Tahmin edeceğiniz gibi, öyle profesyonel bir makine değil. Amatör son kullanıcı hedef alınmış. Bu ilginç fotoğraf makinesi sadece fotoğrafları değil çekilen filmleri de gösterebiliyor. Yalnız ne yazık ki HD formatında değil 640x480 30fps film çekebiliyor. Diğer Nikon makinelerden bildiğim kadarıyla oldukça güzel film çektiğini söyleyebilirim. Eminim ileride HD sürümleri de çıkacaktır. Uzaktan kumandası var. Sadece projeksiyon gösterimleri için değil, aynı zamanda fotoğraf çekerken de kullanılabiliyor. 5x optik yakınlaştırma yapabiliyor. Fotoğraf çekerken görüntüdeki 12 yüze kadar netleştirme yapabiliyor. Çekilen fotoğrafların ışığında bir sorun olursa makinenin üzerinden düzeltebiliyorsunuz. BSS (best shot Sellector) olarak adlandırılan özelliğini kullandığınızda kamera bir seri fotoğraf çekiyor ve içlerinden en net olanı kaydediyor. Kırmızı gözleri, kendi düzeltiyor. 6400 ISO değerine kadar çekim yapabiliyor. Titreşim bağışıklığı de eklenmiş. Diagonal 7 cm'lik bir ekranı var. 12.1 Megapiksel Projeksiyonda fotoğraf gösterirken geçiş efektleri yapıp, müzik çalabiliyor. Amerika'daki satış fiyatı 430 USD.

3 Ağustos 2009 Pazartesi

Neden Sizin de Bir Web Sayfanız Olmasın?

Bu yazımda biraz geçmişi anmaya karar verdim. İşte, Radikal Gazetesinin PC! dergisinin 13-19 Mayıs 1997 tarihli 11. sayısında yayınlanan bir makalem. ------------------------- İnternet artık 4 yaşında. Her geçen gün İnternet'e bağlanan bilgisayarların sayısı hızla artı­yor. Tabii, İnternet'te yer alan Web sayfalarının sayısı da bu hıza ayak uydurmuş durumda. Koskoca bir bilgi denizi, bazıla­rına göre ise dev bir bilgi çöplü­ğü... Akla geldik-gelmedik bir sürü konu ile ilgili bilgiye ulaş­mak mümkün. Tabii bazen ara­dığınız şeyi bulmak mümkün olmuyor ama siz gene de bir­ iki gün ya da bir-iki ay sonra aynı konuyu aramayı bir daha deneyin. Birileri onunla da ilgi­li bir şeyleri bir yerlere koymuş olabilir. Peki, hiç aklınıza gel­miyor mu, "Sahi, benim de bir Web sayfam olsa" diye? PC!'deki HTML sayfaları ya­ratmakla ilgili olarak Ahmet T. Köksal'ın sayfalarını da takip ediyorsanız, bir Web sayfası hazırlamayı becermiş olmanız işten bile değil. En azından HTML mantığını kavramanız bu yolla mümkün. Ama eğer "İyi güzel de, bu işin bir kolayı yok mu; uğraştırmayacak, şöy­le yazı yazar gibi kolay?" diyorsanız, cevabım hem var hem yok. Buraya kadar her şey iyi güzel de, HTML sayfa tasar­lama yardımcı programlarının kendilerine göre birtakım problemleri oluyor. Web sayfa­larının tasarımında sizlere yar­dımcı olabilecek programlar­dan en kolay ulaşabilecekleri­niz, Netscape'in Gold sürümle­ri. Bunun yanında, Microsoft da Front Page ile Web tasarımı konusunda size kullanışlı bir program sunuyor. Deneme sürümlerinden sü­resi geçmemiş bir tane bulur­sanız deneyebilirsiniz. Fazla uzatmak istemiyorum, ama bunların yanında bir sürü edi­tör program bulmanız müm­kün: Mesela http://www.coffe­ecup.com/editör adresinde bu­lunan CoffeeCup HTML editör programı ile hem sayfanızı yapmanız hem sayfanıza birta­kım Java apIetleri ve hareketli gif resimleri ile canlılık katma­nız mümkün. Diyelim ki sayfa­nızı yaptınız ... Peki, bu sayfayı nereye koyacaksınız? Kolayı var: Web tarayıcını­zın URL bölümüne www.alta­vista.digital.com yazın ve gelen sayfaya da "free web page offer" (bedava Web sayfası ve­ren) yazın ve Altavista'ya ara­tın. Ben bir deneyeyim dedim ve sonuç harika! Yaklaşık 40 adet uyan yer çıktı. İsterseniz aynını yapıp bir de siz deneyin. Altavista'ya arama yaptırma­nın inceliklerini bir kenara bı­rakıp size bir adres önereyim: Eğer birazcık uğraşırsanız, http://www.geocities.com ad­resinden bedava Web sayfası edinebilirsiniz. Bu arada, kulağıma gelen fı­sıltılara göre bazı büyük servis sağlayıcılar kullanıcılarına ki­şisel Web sayfaları açma hakkı vermeyi düşünüyorlarmış. Eğer kısa süre içinde bu ger­çekleşirse kapı kapı dolaşıp be­dava Web sayfası hakkı arama­nıza da gerek kalmayabilir. Kendi servis sağlayıcınız zaten buna imkan tanıyorsa zaten sorun yok. Asıl problem şu: Sayfanıza ne koyacaksınız? Öncelikle şunu önerim: Kişisel Web sayfalarını dolaşıp biraz fikir edinin. Sonra zevklepnizi, hobilerinizi gözden geçirin. Ör­neğin para koleksiyonunuzun resimlerini taratıp sayfanıza koymaya ne dersiniz? Ya da bu güne kadar kullanıp eskittiği­niz bilgisayarlarınızın anakart­larının resimlerini kullanın. Köklü bir ailedenseniz, aileni­zin hayat ağacını yapıp kullanıma sunun. Kedinizin resmi­nizi sayfanın ortasına yerleşti­rin. Hayat hikayenizi anlatm. Master tezinizi yayınlayın. Ba­şınzdan geçmiş donanım-ya­zılım problemlerini toparlayıp sayfanıza koyun. Sayfanızda aylık dergi yayınlayın. İş arıyorsanız bunu belirtin, özgeçmişinizi ve niteliklerinizi yazın (İngilizce'sini de ekleyin. Kim bilir, Bill Gates belki sizin gibi birini arıyordur!). Son ola­rak, sayfanıza size elektronik mektup atabilmeleri için e­mail adresinizi eklemeyi de unutmayın. Biraz düşünüp bir şeyler bulabileceğinize eminim. Say­fanızı en az ayda bir yenileyin, cazip bir şeyler ekleyin, arkadaşlarınızı da habire sayfanızı ziyaret etmeleri için zorlayın. Sayfanıza en kolayından bir sayaç koyun. Başlangıç için önerim, http://www.pagecount.com adresine bir göz atmanız. Bu­radan alacağınız HTML tagla­rını sayfanıza ekleyerek bir sa­yaç sahibi olmanız ve sayfanı­za kimler gelmiş diye istediği­niz zaman kontrol etmeniz de mümkün. En önemlisi, arama makinelerine sayfanızı kaydettirin. Mesela Altavista'nın ana sayfasının altında yer alan Add URL yazısına tıklayıp sizden is­tenen bilgileri girin. İşte hepsi bu... Bütün bunları yapınca ba­na da bir e-mektup atın, ben de gelip sayfanıza bir göz atayım. burcak_cubukcu@bigfoot.com (tabi ki bu mail adresindeki link yazıdaki pekçok link gibi artık çalışmıyor)

2 Ağustos 2009 Pazar

Plastik Kredi ve Bankamatik Kartları Gerekli mi?

Plastikten mamul bankamatik ve kredi kartları ilk çıktıklarında arka yüzlerinde basit bir manyetik bant taşıyorlardı. Önyüzlerinde ise isim soyad ve özgün bir numara ile son kullanım tarihi bulunuyordu. Kredi kartları daha sonra güvenliği artırabilmek için arka tarafa üç sayıdan oluşan bir dizi daha aldılar. Yetmedi, üzerlerinde cep telefonlarının altın dokunma noktalarına benzeyen temas noktaları bulunan chipli kartlar yapıldı. Bir süre sonra da dokunmaya ihtiyaç duymayan chipli kartlar da cüzdanlarda yer buldu. İyi de 4 kredi kartı, 3 de bankamatik kartı ciddi bir şişkinlik yapıyor. Daha çok karta sahip olanların işi daha da zor. Kartların sayısıyla orantılı olarak çaresizlikten icat doğar mantığıyla özel cüzdanlar taşıyanlar bile var. Üstüne üstlük kaybetme, şifresini unutma, çaldırma gibi dertleri de var. İnsanın aklına, başlıktaki soru geliyor ister istemez. Bu plastik kartlara gerçekten ihtiyacımız var mı? Biyometrik sistemler günden güne gelişiyor. Uygulamaları yaygınlaşıyor. Örneğin parmak izi okuyan sistemler 1990'lı yıllardan beri kullanılıyor. Artık her PC'nin üzerinde gelen kameralar ile çalışabilen ve kolayca yüz tanıyan bir yazılım da geliştirilebilir. Aynı şekilde 3G'li görüntülü telefonların üzerindeki kameralar ne güne duruyor. Alın size bir 3G kullanım alanı daha :) Şu kartlar yerine, bankalar müşterilerinin parmak izini, ek güvenlik ve internet uygulamaları için de yüzlerini sayısallaştırıp veri bankalarına kaydetseler, pos ve bankamatik makinelerini de bu sisteme uyarlasalar plastik kart taşımak zorunda kalmayız. Biometrik sistemler o kadar gelişti ki, parmak izi için taradıkları parmağın canlı olup olmadığını bile kontrol edebiliyorlar. O kadar zor yanıltmak anlayacağınız. Bankalar, kartlar için güvelik amacıyla gerekeni yapıyor olsalar da, şifresini bilen biri başkasının kredi kartını kolayca kullanabilir. Oysa biometrik sistemleri aldatmak bununla karşılaştırldığında imkansız gibi. Aynı şekilde işyeri giriş kartları da benzer şekilde ortadan kaldırılabilir. Birileri şu sistemleri geliştirip uygulasa da bizler biraz daha konforlu ve güvenili bir sistem kullanabilsek.

31 Temmuz 2009 Cuma

Powcell İle Güneş Doldursun iPhone Pilinizi

Powcell iPhone, BlackBerry gibi telefonlarda hiç bir değişiklik yapmadan basit bir beşik tasarımıyla güneş ışığından pil dolduruyor. Toplam şarj süresi maksimum 4 saat. Aslında 1 saatlik şarj kullanım için yeterli ancak en yüksek dolum seviyesine ulaşması için 4 saat gerekliymiş. Bu şarj eden beşiğin güzel tarafı, kendi içerisinde bir pile sahip olması. Dolayısıyla bir ton borca girip aldığınız değerli telefonunuzu güneş altında bırakmanız gerekmiyor. Güneşe koyduğunuz Powcell dolduktan sonra ne zaman isteseniz telefonunuz üzerine takıp şarj edebiliyorsunuz. Detaylı bilgi için http://www.powcell.com/about.html adresine bakabilirsiniz.

Popcornhour C-200

Bir süreden beri, gelecekte Televizyon ve İnternet'in bir yerde buluşacağını düşünüyorum. Bu nedenle de bunu gerçekleştirecek olan medya alıcılarına karşı seçici algıya sahibim. Nerede bir tane görsem muhakkak özellikleri neymiş, neleri beceriyormuş diye bakmadan edemiyorum. zaman zaman blogumda bu tür şeyleri paylaşmadan edemiyorum. Medya oynatıcıları henüz gelişme dönemindeler. Genellikle bir sabit disk ya da taşınabilir bellek üzerinden dosyaları yüksek çözünürlükleri de destekleyerek tv'den izlememize yarıyorlar. Kablolu ya da kablosuz yerel ağa ve İnternete bağlannan türleride var. Hatta bazıları video sitelerinden görüntüleri seyretmenizi de sağlıyorlar. Popcornhour markalı ürünler oldukça gelişmiş özellikleri sunuyor. Kısa süre önce piyasa sürülen C-200 modeli oldukça çekici. Her çeşit medya dosyasını oynatmayı kolayca beceriyor. İnternetteki görüntüleri (YouTube, Vuze, vb.) gösterebiliyor. Radyo dinletebiliyor. Bağlayabileceğiniz bir sabit disk ile ağınızda medya sunucusu oluyor. P2P paylaşım ağlarından dosya almanıza yarıyor. Üzerinde yer alan 3,5 inchlik yuvasına Blueray destekleyen bir sürücü de takılabiliyor. Bunlar dışında yapabildiği pek çok başka şey var. Linux işletim sistemi ile çalışıyor. Online güncellenebiliyor. Linux kullanmayı bilmeyenlerin biraz zorlanacağı bir arabirimi olsa da takıldığınız yerlerde biraz Google araması yapmak sorunlarınızı çözmede en kolay yöntem olacaktır. Evlerde TV'lerin vazgeçilmez eki haline geleceğini düşündüğüm medya oynatıcılarını ulaştığı yeri gözler önüne sermesi açısından blogda bahsedilmeyi hakeden bu cihazın özelliklerini http://www.popcornhour.com/onlinestore/index.php?pluginoption=productinfo&item_id=12 adresinden detaylı olarak okuyabilirsiniz. Satılmaya başladığında da yurdumuzdaki temsilcisinin http://www.popcornhour.com.tr adresinden edinebilirsiniz.

Microsoft ve Yahoo Sırtsırta

Microsoft ve Yahoo 10 yıl için güçlerini birleştirdiler. Bing arama hizmetini kısa bir süre önce kullanıma açan Microsoft'un 2. sırada tercih edilmekte olan arama motorunun sahibi yılların devi Yahoo ile bu birlikteliklerinin ardında ne var. Aslında bu bir ilk değil. Daha önceleri MSN ve Yahoo Messenger kullanıcıların birbirlerine ulaşabilmeleri sağlanmıştı. Bir ara Yahoo satıldı satılacak Microsoft alıyor söylentileri ile çalkalandı ortalık. Satış olmayınca bu defa karşımıza 10 yıllık bir anlaşma ile geldiler. Google dev olma yolunda güzel güzel yürüyor. Arama konusunda ezici lider, kullanıcı için vazgeçilmez hizmetlerinin hepsi birbirinden kıymetli. Gmail, en işe yarar Google hizmeti. Microsoft'un yıllardır satıp güzel kazandığı pek çok ürünü uzun zamandır tehlikede. Gmail'den çıkmadan yardımcı uygulamalarla her türlü doküman online okunup yazılabiliyor. Pdf'ler, sunum dosyaları da bu listede yer alıyor. Takvim uygulaması da eklendiğinde, paralı bir ofis paketi almak anlamsızlaşıyor. Bir de ilk olarak akıllı cep teledonlarında işletim sistemi olarak Google tarafından geliştirilen Android var ki Microsoft'un iPhone karşısında çok sönük kalan mobil işletim sistemine, ciddi bir rakip olacak gibi duruyor. Arkasından masaüstü ve taşınabilir sistemlere işletim sistemi gelirse seyreyleyin curcunayı. Microsoft içinden birilerinin "bu gidişe dur demeli" diye düşünmesi beklenen bir gelişmedir sanırım. Microsoft ve Yahoo'nun anlaşmaları biraz da korkudan mı ne?

28 Temmuz 2009 Salı

VN1000HD Hi-Def POD

Güzel bir medya oynatıcısı daha buldum. Full HD desteği yok, sadece HD desteği bulunuyor. Ancak Youtube gibi Online servislere erişme imkanı var. PC olmadan internet deneyimi yaşamak isteyenler için ideal bir çözüm olabilir. Bir web gezgini bulunmuyor ama gelecekte o da eklenecekmiş. Kullandığı işletim sistemi hakkında pek bir bilgi verilmemiş. MKV dahil pek çok türde film dosyasını oynatabiliyor. Fiyatı 150 Amerikan Doları. Kablosuz erişim usb cihazı bu fiyata dahil değil. Onu da eklerseniz sanırım daha esnek olarak kullanmak mümkün olur. http://www.verismonetworks.com adresinden ulaşıp inceleyebilirsiniz.

Turkcell 3G Toplantısından Aklımda Kalanlar

Turkcell basın toplantısını naklen internet üzerinden yayınladı, ben de Ankara'daki evimden çıkmadan bu tanıtım toplantısına katıldım. Öncelikle. Turkcell Genel Müdürü Süreyya Ciliv, "Durmak Yok Yola Devam" dedi. Günün gafı buydu. Bir siyasi parti tarafından kullanılırken "durmak yok, yolmaya devam" diye hicvedildiği için bırakılan slogan akılda kalmış demek ki. ADSL'yi iki kere hedef alarak, 3G'nin daha hızlı olduğunu dile getirdi. 4 GB limitli bağlantının 39 TL olduğu açıklandı. 1 milyon müşterinin 3G için başvurdukları ve bu gün itibariyle bu hizmetin verilmeye başlandığı duyuruldu. Doğrusu rakamın yuvarlaklığı biraz soru işareti oluşturdu. USB modemin adı VINN olarak seçilmiş bu hoşuma gitti. Görüntülü Çağrı merkezleri kurulması ilginç. Üstelik buna 4 banka da dahil. Ancak, "akşam eve yorgun argın gelmiş, pijamamı giymiş, darmadağın bir haldeyken, görüntülü olarak çağrı merkezleri ile neden görüşeyim ki?" sorusu sorulmadı ve cevaplanmadı. Bence 3G internet cihazları kullanımının yaygınlaşmasının ne kadar zaman alacağı en önemli bilinmez. Ek olarak 4GB limitli erişim ADSL ile rekabette bir adım öne geçmeyi değil aynı hizmeti vermeyi hedeflediği için pek çok başarılı değil. Açıklanan limit en azından 5 GB olsaydı daha iyi olmaz mıydı? Tüketicinin 3G internet kullanımı için yatırım yapmasına daha çok caziplik kazandırılabilirdi.

27 Temmuz 2009 Pazartesi

Güneş Enerji Panelli Bluetooth Hoparlör

Devotec Industries bir İngiliz firması. İlginç ürünleri var. Bunlar arasında güneş ile dolan pilller, çeşitli konnektörler (elektronik aletler için bağlantı birimleri), aksesuarları bulunuyor. Sıradan Çin malı ürünlerden farkları ise kendi tasarımları ile aynı malzemeleri kullanarak da olsa, güzel görünümlü ve kullanışlı ürünler ortaya çıkartıyor olmaları. Tabi büyük olasılıkla, üretilen Ülke değişmiyor. Neredeyse bildik markalı, kaliteli tüm elektronik gereçlerin Çin'de üretildiği de bir gerçek. Bahsetmek istediğim ürün, içindeki pili isterseniz güneş enerjisi ile doldurabilen bluetooth arabirimli stereo bir hoparlör. Pili, prize takılınca 4 saat gibi bir sürede dolarken, güneş enerjisi ile 12-24 saat arasında doluyor. Bu arada "24 saat güneşi nerede buluyorsun da dolduruyorsun" diye mantıklı bir soru aklınıza gelmiş olabilir. Bu durumda "bu ürünün pazarlandığı İngiltere'de 12 saat güneşi bulursanız daha ne istersiniz?" diye cevap vermek isterim ben de. Bu ciddi tasarım hatasını bir yana koyacak olursak. Güneş ile pillerini şarj ettiğini iddia eden bu cihazın diğer özelliklerine bir göz atalım dilerseniz. Ses kablosu ile direkt olarak bir ses kaynağından aldığı sesi 2x2 watt gücündeki stereo amplifikatörüyle güçlendirip etrafa yayıyor. Kalitesi için bir şey söyleyemiyorum ama 4 watt gücünde bir sistemden mucize beklememek lazım. Ancak her halde notebookunuzdaki minyatür hoparlörlerden az daha iyi ses çıkartabileceğini düşünebiliriz. Mp3 çalıcınıza bağlayarak kullanmak da bir diğer yöntem olabilir. Malum, kulaklıklar bir süre sonra rahatsız edebiliyor bünyenizi. Bluetooth özelliği telefon görüşmelerinizi bu cihaz sayesinde telefonu kulağınıza götürmeden yapmanızı sağlıyor. Yanınızda bulunanların da sizi ve karşınızdakini dinleyebilmeleri, hatta bu cihazı arabanızda bu amaçla kullanmanız bile mümkün (siz gene de nezaketen karşı tarafı bu durumdan bilgilendirseniz fena olmaz). Kendi mikrofonu da bulunuyor. A2DP ve AVRCP desteği nedeniyle bluetoothla herhangi bir cihazdan stereo müzik dinlemeniz de mümkün. En güzel özelliği üzerindeki dokunmatik ekranı sayesinde ses açıp kapatabilmenin yanında müziği ileri-geri almak gibi fonksiyonları da bu cihaz üzerinden gerçekleştirebilmeniz. Seyahatlerinizde yanınızda taşımanız, pikniğe, tatile götürüp müziğinizi çevrenizdekilerle paylaşmanı için düşünülmüş. İstanbul'da Bağdat, Ankara'da 7. Caddede, arabasını bırakıp yürümek zorunda kalmış gençler, bu cihazın subwoofer (güçlü bas sesleri midenizde hissetmenizi sağlayan faydalı hoparlörler) ve tiz ses hoparlörleri eklenmiş "çıstak" versiyonlarıyla, iPhonlarından çalacakları müzik sayesinde keyifli anlar yaşayabilirler. 260 gramlık cihazın pili, yüksek sesle dinlenirse 4 saat, orta seste dinlenirse 8 saat dayanıyor. Şık bir koruma çantası, ses kablosu, usb kablosu ve şarj adaptörü birlikte geliyor. Fiyatı yaklaşık 123 TL (50 GBP). İngiltere'de pazarlanıyor. Pahalı gelmiş olabilir, ancak Büyük Britanya standartlarında geliri olan, teknoloji meraklısı beyefendiler için bu miktarın lafı bile olmaz. Kalın sağlıcakla.

Sosyal Medyanın Yükselişine Bir Örnek

Turkcell Sosyal Medya'ya önem veriyor. Bloggerleri, etkinliklerine çağırıyor. Hatta bloggerlara yönelik etkinlikler yapıyor. Sosyal Medya gücü iyi anlaşılabilirse, ancak bu derece önem verilir. Bu nedenle Turkcell'i tebrik etmek lazım. Sosyal Medya'nın gücü biraz da doğasından geliyor. Blog yazıları öncelikle birinci elde yazanın yüzyüze tanıdıkları arkadaşları, aile bireyleri ve dostları tarafından okunuyor. 50-100 kişilik bir kitle sözkonusu olan. Ancak bu kadarla kalmıyor. Bu okurların bir kısmı yazıları tanıdığı diğer arkadaşlarına tavsiye edebiliyor. Bu bir başka dalga. Çeşitli sitelerde paylaşılan (Twitter, facebook, friendfeed gibi) akışlar (feed) sayesinde sanal dosatlar bu defa blog yazılarından haberdar oluyorlar. Bu da, başka bir yönde yayılan bir dalga daha. Sonra dostların dostları haberdar oluyor. Silsile böyle devam edip, azalan dalga şeklinde de olsa gidiyor. Sizin dostunuzdan aldığınız bir bilgi, içeriğinde reklam ve tanıtım da olsa, bilinen reklam ve tanıtım yollarından daha etkili ve akılda kalıcı oluyor. Üstelik maliyeti müthiş düşük. Turkcell basın bültenlerini bloggerlarla da paylaşıyor. Bana da bu tür metinler ulaşıyor ve bloğumda paylaşıyordum. Bundan böyle bu bültenlerdeki bilgileri kendi üslubumla ve yorumlarımı paylaşmaya karar verdim. İşte bu şekilde, haberdar olduğum ilginç bir Turkcell Etkinliği'nden bahsetmek istiyorum şimdi sizlere. Turkcell 28 Temmuz 2009'da Genel Müdürü Süreyya Ciliv'in yapacağı "3G Basın Toplantısı"nı http://www.turkcellmedya.com sitesinde anında yayınlayacak. Salı 10.00’da Turkcell Tepebaşı Plaza Konferans Salonu’nda yapılacak etkinliği dilerseniz bilgisayarınızdan izleyip 3G hakkında merak ettiklerinizi öğrenebilirsiniz. Tanıtımda, fiyatlar da açıklanacağı için, büyük miktarda internet kullanıcısının dikkatleri bu toplantıda olacak. Benim görüşüm fiyatların ADSL hizmet fiyatları ile rekabet edebilecek düzeylerde olmayacağı. Umarım yanılırım. Ya da en azından kısa zaman içinde fiyatlar rekabetçi hale gelir ve kullanıcıların işine yarar. İkinci olarak, her ne kadar kamuoyunda bir merak uyanmış olsa da 3G'nin mobil yaşamımızı ne şekilde etkileyip sarsacağı konusunda bir netlik oluşmuş değil. Umarım Sayın Ciliv bu konuda da gerçekten "tamam işte budur" dedirtecek açıklamalar yapar. Sağlıcakla kalın.

26 Temmuz 2009 Pazar

Full HD 1080P HDMI Medya Oynatıcı

Dealextream'e yeni neler gelmiş diye göz atarken buna rastladım. Sonunda 1080p desteği veren bir medya oynatıcı yapmayı becermiş Çin'liler. Markası DiyoMate, Modeli KTZ-P200T olarak görünüyor. Ancak üzerinde 1080p Full Hd Media Player yazıyor. Bu tür cihazlarda full hd çözerken yavaşlık sorunları olduğundan, üreticisi 1080P(1920x1080), bit rate 104 Mbps'e kadar çalışır diye belirtmiş. Full HD'de H.264, MPEG1/2/4, DIVX, XVID destekliyor. Codec konusunda da oldukça zengin bir destek sağladığından dolayı önceki markasız Çin mallarına göre daha iyi görünüyor. Görüntü codecleri: TS, MKV, RM, RMVB, TP, AVI, M2TS, VOB, DAT, MPG, MPEG, MOV. Ses codecleri ise BTSC, A2, EIA-J, MPEG-1, MPEG-2(LayerI/II), AAC, HE-AAC, DOLBY DIGITAL(AC-3), MP3, WMA, M4A(AAC) olarak belirtilmiş. Dolby ve Divx için bir lisans hakkı ödediler mi diye merak ediyor insan ister istemez. Resim dosyalarını da gösteriyor. Pek kullanışlı bir özellik değil. Ancak çözünürlük biraz daha yüksek olduğuna göre fena da olmayabilir. Çok dilli altyazı ve ses desteği de veriyor. Türkçe bu desteklenen diller arasında mı belli değil. Usb üzerinden harici sabit disk, usb hafıza üzerinden veri okuyabiliyor. Ayrıca SDHC, SD/MMC, MS/MS Pro gibi flash hafıza türlerini de okuyabiliyor. En önemlisi HDMI çıkışı ve kablosu var. YPbPr, Coaxial, Ses L&R, DC güç bağlantısı çıkışları da mevcut. Firmware güncellemesi yapılabiliyor mu bu konuda da bil bilgi yok. Fiyatı biraz tuzlu. 121 Amerikan Doları. Dealextreme ile ufak tefek alışverişim oldu. Boyutları genellikle küçük olan ürünleri aldım. Sorunsuzca evin posta kutusuna kadar geldiler. Ancak bu gelir mi, postanede sorun çıkar mı, bilmiyorum. Zarfın ya da paketin üzerine "hediyedir" yazıyorlar ama gene de getirtmeye çalışmak bir miktar riskli. İyi bir cihaza benziyor. O nedenle denenebilir. Buradan inceleyip satın alabilirsiniz.

25 Temmuz 2009 Cumartesi

Datça Tatilinden Görüntüler ve İzlenimler

Yıllardan beri Datça'ya gelip, giderim. Bu sene yanımda bilgisayarımı da getirdim. Bu nedenle Ankara'daymış gibi rahat bir şekilde internete girdim, bloguma yazdım. Datça son yıllarda çok gelişti. En önemlisi 2 saatte zor alınan Marmaris Datça arası korkunç yol düzeltildi. Devamlı nüfusu son 10 yılda 4000'lerden 14000'lere çıktı. Sadece yöre insanları değil tüm Türkiye'den insanlar sürekli olarak yaşamak üzere buralara geldiler. Altyapı yatırımlarından en önemlisi olan kanalizasyon da halledilince zaten çok az olan deniz kirliliği tehlikesi ortadan kalktı, bu da güzel oldu. Datça'da Turizm genellikle yazlıkları olanların sayesinde olmuş. Şimdilerde Türk'lerin yanında, İngilizler de buralarda ev alıp yaşamaya başlamışlar. Genelde şeker insanlar. Limana gelip giden pek çok tekne yabancı turistleri buraya getiriyor. Datça'da öyle çok yıldızlı oteller bulunmuyor. Genelde apart oteller ve 3 yıldız civarında olanlar var. Benim barını ve havuzunu sevdiğim otel Mare. Koca bir ayın neredeyse yarısından fazlasını burada geçirdim zaten. Kocaman iskelenin yakınlarındaki yıllardır boş duran bir otelin öyküsünü ise yeni öğrendim. Bir şekilde izin alıp yapılan güzel görünümlü bir otel, birinci derece sit alanının üzerine kurulduğu için işletme izni iptal edilmiş. Yıkım yapılmamış ama yıllardır öyle hayalet gibi duruyor. Tarihi açıdan önemli bir yer Datça. Knidos harabeleri halen kazılıyor. Ayrıca şehrin içi de tarihi eserlerin üzerine kurulmuş, söylenenlere göre. Öğretmen evinin altının dünyanın ilk sanatoryumu olduğu söyleniyor. Gökova Güneş Sitesinin hemen yakınlarında arkeolojik kazılar sürüyor. Ortaya ilginç yapılar çıkacak gibi görünüyor. Sitenin az ötesinden denize girilen yere ulaşmak için yürürken üzerine bastığınız tarihi kırık toprak kapların parçaları içinizi cız ettiriyor. Belli ki altı heybetli bir yapı Son derece düzgün kesilmiş mermerlerden oluşan büyükçe duvar taşlarının üzerinden aşarken bunu anlamak için arkeolog olmak gerekmiyor. Akıllıca kullanılırsa tarihi yerleri ile iç içe olan bu güzel yurt parçası gelecekte çok ziyaretçi çeker gibi geliyor. Sokakların bazıları isimlari dünyanın ünlü şair ve yazarlarına ait. Yukarıdaki slayt gösterisinde bazıları yer alıyor. Belediye ince düşünmüş güzel bir hizmet yapmış. Şehrin meydanı da su oyunları yapan bir yer olmuş. Onu da güzel akıl etmişler çocuklara sabah akşam doyumsuz bir eğlence oluyor. Karşıda tepelerindeki yapıları görebildiğiniz Simi adası yeralıyor. Uzun zamandır tanıdığım İtalyan dostum Enrico "bu adalar hep bizimmiş, bırakıp gitmek çok büyük hata olmuş" diye şaka yapıyor, yakındaki adayı gördüğünde. Yapılabilecek en güzel şeylerden biri şüphesiz günlük tekne gezisine katılmak. Tekneler 150 kişilik koca koca şeyler. 30 Liraya 5 bük (koy) gezdirip tüm günü keyifli geçirmenizi sağlıyorlar. Eskiden, Yakamozla ya da "everyday holiday" düsturlu kaptanın teknesiyle de gidip gelmişliğimiz var, ancak artık sadece özel tur yapıp tur başına 450 TL istediklerinden, organize olmak yerine büyük tekneleri tercih etmek zorunda kalıyoruz. Gene de balık, makarna ve salatalı öğle menüsü de dahil güzel bir tur yaşadığımızı söyleyebilirim. Çevrede gezmeyi, keşfetmeyi sevenler için pek çok bük'e araba ile ulaşım mümkün. Mesudiye, tarihi harabelerin olduğu Knidos, Hayıt bükü bunlar arasında. Hayıt Bükü Ortam Restaurant'a giderseniz mangalda kalamar dolmasını denemeyi unutmayın. İnternet için kablosuz erişim imkanı da pek çok yerde olduğu gibi burada da var. Ancak wi-fi erişimi olan web sitesi bulunan ilklerden olduğunu belirteyim. İnternette Datça'da kalınacak, yemek yenecek, gidilecek, alışveriş yapılacak yerleri birarada sunan bir yerin olmaması bir eksiklik. Ama sanırım zamanla o da olacaktır. Sahil balıkcı lokantaları ile dolu. Akşam denizin kıyısına kurdukları masalarda balık rakı ve sohbet pek keyifli olur. Arkada ana cadde üzerinde ev yemekleri yemek hem ucuz hem de lezzetli. Oldukça sakin bir yer olduğu için sanırım ünlüler de burayı tercih etmeye başlamışlar. Ali Kırca'nın yatı ile koylarda gezdiği ağızdan ağıza dolaşıyordu. Bu yazıyı yazdığım günün öğleninde de Migros'ta Müşfik Kenter'i alış veriş yaparken gördüm. Ünlü olmak kötü bir şey sanırım, adam içeride büyükçe bir güneş gözlüğü takarak dolaşıyordu. Biraz dağınık bir yazı oldu ama Datça'ya da bu yakışır sanırım. Dünyadan uzaklaşıp dinlenmek ve hayattan keyif almak için derli toplu olmak gerekmez. Can Yücel akıllı adammış, İstabul yerine burayı nihayi mekan tutmakla.

22 Temmuz 2009 Çarşamba

Fujifilm FinePix Real 3D W1 İle Üç Boyutlu Fotoğraflar

Fujifilm sayısal fotoğraf dönemine geçildiğinden buyana insanı ısrarıyla bıyık altından güldürüyor. Fotoğraf filmi tarih oldu. Markasından vazgeçmeden yoluna devam etmekte ısrarlı. 10 yıl sonra çoçuklar markadaki "film" nedir ne ilgisi var diye kafa patlatacaklar. Sayısal kameralar ve yan ürünleri üretimi yapmakta olan şirket, teknolojik açıdan ağırlığını hissettiriyor. İştebenzer duyguyu yakında yeniden yaşayacağız.

FinePix Real 3D W1 Fujifilm fotoğraf makinesi, Eylül itibarıyla raflarda salınmaya başlayacak. Gözlüğe ihtiyaç duymadan izlenebilecek olan 3 boyutlu fotoğraf çekiyor. Üzerinde iki farklı objektif ve optik-sayısal dönüşüm sistemi taşıyor. Tek gövdede iki ayrı kamera bulunduruyor.

Ekranı fotoğrafları 3 boyutlu olarak izleyebilmenizi sağlıyor. Ek olarak ayrı satılacak 3 boyut kitinde (3D Kit) 8 inch boyutlu dijital çerçeve ile fotoğraflar 3 boyutlu olarak izlenebilecek.

Fotoğraf'ları 3 boyutlu baskı için özel mercek sistemli (lenticular sheets) kağıt gerekiyor. Fotoğraflar bir süre özel donanım sayesinde basılacak. Evinizde bu tür fotoğraf basmak kısa zaman içinde pek imka dahilinde değil.

  • 3 boyutlu filmler de çekilebiliyor.
  • 10 Mega Pixel CCD'lere sahip.
  • Birbirinden farklı ayarlarda aynı yerin ya da objenin resmini çekebiliyor.
  • 3x zoom yapabiliyor.
  • İki boyutlu fotoğraflar da çekiyor. Makro için biri, geniş açılı çekim için diğeri kullanılabiliyor.

Niş bir alanda standart olmayan bir ürün ciddi bir pazar riski. Özel gözlük gerektirmese de özel ekran veya son derece zor ulaşılan kağıt baskılar ile 3 boyutlu görülebilecek fotoğraflar üretmesi heves kırıcı.

Gözlük gerektirseydi daha iyi olurdu dedirten bir teknoloji ürünü. Fotoğrafları Picasaweb, Flickr gibi servislerde paylaşamayacaksınız. herşeye rağmen ürün ilgi çekici. Belki de bu yönü sattırır.

Fiyatı, Eylül ayında satıştan önce açıklanacak. Bakalım kriz döneminde dünya ile aynı zamanda yurdumuzda teknoloji pazarlarında raflarda görülebilecek mi?

16 Temmuz 2009 Perşembe

Akıllı Teknolojiler ve Akıllı Uygulamaları

Samsung Guru E1107 modeliyle dünyanın ilk güneş enerjisi ile şarj olabilen cep telefonunu çıkartmıştı. Hint pazarına yönelik olarak çıkan telefon özelliklerinin son derece sınırlı olması nedeniyle eleştiriler almıştı. Üretildiği pazar için son derece yeterli özellikleri olsa da bu ürünün ortaya koyduğu fikirle, NTT Docomo firması Solar Hybrid (SH-08A) modeli ortaya çıkmış olsa gerek.
NTT Docomo firmasının Japonya'da satılmak üzere piyasaya çıkartacağı telefonun pek çok güzel özelliği var. Telefon, 22-24 Temmuz tarihlerinde Wireless Japan 2009 fuarında görücüye çıkacak. 10 dakikalık güneş banyosundan sonra 1 dakika görüşme yapılabildiği belirtilmiş. Şarj unutkanları için güzel bir haber. Güneş enerjisi ile pil doldurmak pek önemli gelmediyse 3 inch (diagonal 7,65 cm) WVGA (geniş VGA, 480 x 854 nokta) bir ekrana, dışta yüz tanıma özellikli 8 MP CCD fotoğraf makinesine, içte cmos düşük çözünürlüklü bir kameraya, 16 GB'a kadar microSDHC hafıza kartı desteğine, 3G desteğine, su geçirmezliğe (1 metre derinlikte 30 dakika kadar zarar görmeden havuz keyfi yapabiliyor) sahip olduğunu belirmek istiyorum. Unutmadan HSDPA 7,2 Mbps hızına kadar çıkıyor. Tek kötü yanı sanırım sadece Japon piyasasına yönelik olarak üretilmiş olması. Ancak teknoloji bildik olduğundan telefon üreticileri tüm dünyaya yönelik olan modellerin üretimine gidebilirler. Bu olmasa bile Çinli doldurulabilir pil üreticileri kısa süre içerisinde kendinden kapağı olan ve piyasada satılan modellere uygun güneş enerjisi ile şarj olabilen bataryalar üreteceklerdir. Akıllı çözümlerden bahsetmeye başlamışken, Asus'un yeni akıllı telefonu P835'in son derece akıllı bir özelliğinden bahsetmek istiyorum. Bu yeni akıllı telefon kablosuz erişim noktası gibi çalışabiliyor. Böylece örneğin 3G ile internete bağlıyken etrafındaki tüm kablosuz ağ imkanı olan makineler bu telefon üzerinden İnternet'e bağlanabiliyorlar. Tabi üreticisi bu gibi bir kullanımda adaptöre bağlamanızı tavsiye ediyor. Sanırım bu güzel özelliği de benzeri cihazlarda yakında daha sık görmeye başlayacağız. Son olarak, Uzay Yolu (Star Trek) meraklıları için keyifli bir üründen sözedeyim. Star Trek USB Communicator. ThinkGeek sitesinden alınabilen bu güzel usb ürünü, anlık ileti ve sesli görüşme yapabildiğiniz Skype, Yahoo Messenger, Msn Messenger gibi uygulamalarda kullanılabilecek olan hoparlör ve mikrofon seti. Yukarıda da gördüğünüz üzere, bu cihaz usb kablosu hariç, Uzay Yolu (Star Trek) dizisinin ilk serilerinde kullanılan haberleşme cihazının aynısı. Size de üzerindeki delikli kapaktan şimdiki flip kapaklı telefonların ilhamı alınmış gibi gelmiyor mu? İyi bir hoparlör-mikrofon seti olmasının yanısıra, kapağı açıldığında orijinal serideki sesini çıkartıyor. Ek olarak üzerindeki düğmelere basıldığında serideki konuşmalardan pek çok sesi dinletiyor. İçlerinde Kaptan Kirk, Mr Spock da dahil olmak üzere serideki hemen hemen tüm karakterlerin sesleri var. En azından iyi bir koleksiyon parçası olmaya aday. Sitelerine neşeli bir de görüntü koymuşlar ki buraya almadan edemedim.

11 Temmuz 2009 Cumartesi

Nasıl Bir Netbook Almalı?


Böyle soruların aslında hem basit, hem karmaşık cevapları vardır. Ancak son tüketici genellikle yalın cevapları sevmez. Aldı mı, bir defada en iyisini almaya çalışır. Bu nedenle basit cevabı bir tarafa koyup nasıl bir netbook alırsak ihtiyaçlarımızı en iyi şekilde karşılayabiliriz ona bakalım.

Önce kısa bir tarihçe: Asus firması 200 USD civarına bir çok kolay taşınabilir (Ultra Mobile) pc üreteceği haberini sızdırdığında 2007 yılıydı. Diğer üreticiler habere bıyıkaltından güldüler. 200 USD fiyatla satış yapmanın mümkün olmayacağını, dahası bu fiyatla maliyetleri de karşılamanın imkansız olduğunu biliyorlardı. Hem laptoplar varken, neden böyle bir maceraya girilsindi ki? 10 inch ekranlı laptopların fiyatları aynı dönemde 3000 USD civarındaydı. Çok zengin firmalarının teknolojiye meraklı üst yöneticileri dışında pek alıcıları da yoktu. Yani "ulta mobile" pcler için pazarda yeterli talep bulunmamaktaydı.


İlk üretilen EeePC, 7 inch ekran ile taşınabilir PC'den çok, ucuz sayısal fotoğraf çerçevelerini andırıyordu. Ancak daha piyasaya çıkmadan inanılmaz miktarda talep gördü. Tabi biraz gecikerek raflarda yerlerini almaya başladığında fiyatı 400 USD oluvermişti. Buna rağmen çıkan ilk modeller kapanın elinde kaldı.

Bu sırada diğer üreticiler hala inanmaz gözlerle satış rakamlarına bakıyor, bir yandan da ar-ge ve üretim bölümlerine emirler yağdırıyorlardı.

Tüm bunlar aslında Intel'in atom serisi işlemcisini çıkartmış olmasıyla yakından ilgiliydi. Düşük enerji ihtiyacı olan, az ısınan ve tek çekirdekli çağdaşı işlemcilere göre geri sayılabilecek bu işlemci 2008 yılının sonlarına doğru bir netbook çılgınlığına neden olacaktı.

Peki nasıl bir netbook almalı?

  • Alacağınız netbook için şu sıralar fiyatları düşme eğiliminde olan solid state hard disk hala lüks olduğundan normal bir 2,5 inchlik hard diski olmasında sakınca yok. 160 GB standart olmuş durumda.
  • Ekranlar 10 inch civarında. Daha küçükleri, küçük oluyor. Fiyatlarında ise önemli bir düşüş yok.
  • Dolma parmaklarınız yoksa klavyeler fena sayılmaz. Ama siz gene de almadan bir ufak deneme yapın.
  • Son zamanlarda ekran kısmında önemli bir yenilik gerçekleşti! Artık arka aydınlatmaları LED ile yapılıyor. Bu, 6 saat civarına uzayan pil ömrü demek olduğundan netbook kullanıcıları için en önemli kriterlerden. Eski tip ekranları olan netbooklar 2,5 saatten fazla pil ömrüne sahip değiller ne yazık ki!
  • Ekranlarda 11,6 inch ve dikey 720 pixele (HD standartı) çıkan modeller de var. Film izlerken biraz büyük ekran iyi olur diye düşünüyorsanız iyi fikirdir.
  • İşlemci konusunda Intel fazla seçenek sunmuyor. Bu yakında değişecek olsa da iyileşme fiyatlarda düşmeye neden olmuyorsa riske girecek bir durum şimdilik yok.
  • Tüm üreticilerin neredeyse standart olarak üzerine koydukları, webcam, kart okuyucu, usb, vga çıkış, kablosuz ağ, ethernet (kablolu ağa bağlanmak için) gibi özelliklerin yanında Bluetooth standart olarak üzerinde olmalı. Bunun en önemli yararı Bluetooth bir mouse aldığınızda ortaya çıkacak. Ek birşey olmadan kullanabileceksiniz.
  • Adaptör boyutuna da dikkat edin, sonuçta onu da devamlı olarak yanınızda taşımanız gerektiğini unutmayın.
  • Bu cihazlarda DVD sürücü olmaması konusunu aklınıza fazla takmayın. Gerçekten böyle bir sürücüye pek ihtiyacınız olmayacak.
  • İşletim sistemi genellikle Windows XP olarak geliyor. Linux dağıtımlarına da bir şans verin derim. Bu sayede fiyattan da bir miktar düşme şansınız olacaktır. Ubuntu (Linux dağıtımı) netbooklar için özel bir sürüm sunuyor. Burada ancak bu sürüm 4-7 inch ekranlı olanlar için. 8 inch üzeri için bu sürümü kullanabilirsiniz.
  • Ana hafıza konusunda üzerinde gelen 1 GB ise bunu 2 yapmamanız için hiç bir neden yok. Daha çok hafıza her zaman daha iyidir. Üstelik fiyatları da önemsiz denecek kadar ucuz.
  • Beklentilerinizi çok yüksek tutmayın. Bu makinelerle günümüzün donanıma aç oyunlarını oynayamazsınız. Ancak internette dolaşır, yazılarınızı yazar, mail alıp gönderebilirsiniz. Anlık haberleşme programlarını da kullanabilirsiniz. Üstelik sevdiğiniz dizileri de bu pc kolayca gösterecektir (Tabi yüksek çözünürlüklü 1080 pixel olanları değil). 40 dakikalık dizilerde 300 MB civarında tutanları gösterirken zorlanmadıklarını söyleyebilirim.


İlla "hangi marka?" derseniz, Asus'un bu işin başlatıcısı olduğunu belirtmek isterim. Ancak bu tür pclerin hemen hepsi benzer özelliklere sahip. Bu nedenle pazarda markası ile söz sahibi olan büyük üreticilerin aynı özellikli ürünlerine fazladan marka vergisi ödemenize hiç gerek yok.

Fiyatlara dikkat edin. Çok şişkin fiyatlar piyasada yaygın. Özellikle kriz nedeniyle yavaşlayan satışlar fiyatları yukarı doğru çekme eğiliminde. Gene de 10 inch led aydınlatmalı ekranlı cihazların peşin 500 TL civarına satılabildiğini belirteyim.

Güle güle kullanın.

9 Temmuz 2009 Perşembe

Teledünya

Teledünya reklam videosunu seyredin. http://www.teledunya.com/video0... Böyle silik bir reklam kampanyası ile ne kadar abone toparlayabilirler bilmiyorum. Sloganlar şöyle "Ailecek keyifle seyrediyoruz." "Hava şartlarından etkilenmiyor" (uydu paketlerinden üstünüz demeye getiriyorlar). "75 seçkin kanal üstelik HD olanları da var". Ancak HD DVB-C alıcıları ve fiyatlarını, nasıl edinildiğini sitede ara ki bulasın.
Üstteki HD, Alttaki SD alıcıdır.
Alıcıları bildiğiniz uydu alıcılarına çok benziyor, sadece alış yapan kısmı DVB-C (Sayısal Kablo Yayını) standartlarında.
http://tr.wikipedia.org/wiki... Wikipediya imdada yetişmiş. "Teledünya"nınki nasıl bir sitedir ki bilgi yerine, bol gereksiz içerik ile dolmuş? Kanalların da diğer platformlardan hiçbir farklılığı yok, almak için bir neden yok gibi. Peki bu halde nasıl satacaklar? Sanki satış yapmamak üzere kurulmuş bir sistem gibi. Kampanyaları da var. İnternet ile birlikte pazarladıkları. Evlere şenlik. "24 aylık sözleşme imzalayıp, 1 Mbps internetle birlikte alın", diyorlar. Kim ne yapsın 1 Mbps'yi? Kampanyanızı güncellesenize! Bu arada sayısal set top box fiyatları, SD yani bildiğiniz eski TV formatı olunca 85 TL, HD olunca 210 TL civarında. Her TV'ye bir tane almanız gerekiyor. Yoksa diğer televizyonlarda sadece normal kablo tv kanallarını seyredebiliyorsunuz. Artık evlerde en az iki TV olduğu gözönünde tutulursa bir kere daha düşünüyor insan. Fazla ilgi olmayınca alıcı (Set top box) fiyatlarında düşme ve rekabet te olmuyor doğal olarak. Yapılması gerekenler, 9,5 TL ile standart kanallar sunuluyor. Ek paketler almak mümkün Şimdilik Sinama paketi var. Ancak uygun fiyatlı belgesel paketi sunulabilir pek ala, ya da kaliteli müzik videoları yayınlanan bir paket daha. Acilen reklam kampanyası gözen geçirilip site adam edilmeli.

Gerçek ve Hakikat

Hakikat kırılgandır ve kişiden kişiye değişir gerçekse nispeten daha sağlam bir kavramdır. Örneğin kapalıyken televizyonun kumandasının açma...