31 Mayıs 2008 Cumartesi

Arayınca Bulmak, Aranınca Bulunmak; SEO Nedir?

Aranınca bulunmak bir sitenin sahibinin en çok istediği durumdur. Ancak bunu sağlamak için dürüst ve bilinçli şekilde hareket edilmemesi halinde İnternetin karanlık dehlizlerini boylamak işten bile değildir... İnternet, ilk zamanlarda şimdiki kadar yaygın ve bol siteli falan değildi. 1990'lı yılllarda birkaç firmanın web sitesi vardı. Bir kaç müze ve kütüphane İnternette bulunmayı önemli sayardı. Üniversiteleri de buna katarsanız, işte size 10 yıl öncenin interneti. "Arama makineleri" deseniz tek tük, bir iki deneme yapılıyordu, ama aradığınızı bulduğunuz pek olmazdı. Bazen aradığınız İnternet'te olmadığından, bazen de arama makineleri elin eşeğini ıslık çalarak arayan yabancılar gibi olduklarından. O dönemlerden kalma kişisel sayfası sahibi olma eğilimi günümüzde yerini blog yazmaya bıraktıysa da halen pek çok kişisel sayfa varlığını koruyor. Ancak gelecekte, kullanım kolaylığı nedeniyle sosyal ağlar blog sitelerinde yazanları bünyesine katabilir. Yeni İnternet kullanıcılarının hatırlamakta güçlük çekebilecekleri, belki de hiç duymadıkları bir arama makinesi, o 90'lı yıllarda tek seçenek sayılırdı. Altavista'dan bahsediyorum. İnternetin ilk zamanlarında bir konuyu arayıp bulmak gerçekten beceri gerektiriyordu. Bir yeni site yaptığınızda ise onlarca arama motoruna bu siteleri kaydettirmek için uğraşmanız, hiç anlamıyorsanız birkaç on doları bu işi sizin adınıza yapacak webmaster'lara ödemeniz gerekirdi. Arama makineleri, neyi nerede aradığını bilemeyen acemi internet kullanıcılarına hitap ederdi. O dönemlerde kullanıcılar bookmarklarını paylaşır, hatta bunun için siteler bile yapılırdı (şimdiki dizin hizmetinin atası sayılırlar). Deneyimliler ise direkt olarak adresi akıllarından web tarayıcılarına giriverirlerdi. Ancak internet büyüyüp de Ciğerci Naci bile İnternette yer almanın doğru olduğunu görünce, işler biraz karıştı doğrusu. Artık birşey arayıp bulmak için ciddi, iyi düşünülmüş teknolojilere ve yerelleşmeye ihtiyaç vardı. Google, günümüzde bunu kısmen de olsa başarmış görünüyor. Hatta gelecek bu arama motorları teknolojisinin sonunu o kadar parlak göstermiş olacak ki Microsoft kalkıp Yahoo'ya reddemeyeceğini düşündüğü bir 44.6 milyar Dolarlık bir teklif bile götürdü. Yahoo bu teklifi zor da olsa geri çevirdi. Böylece günümüzün lideri Google'a gün doğmuş oldu. Tek başına tüm internetin indeksini 3 yedekli tutan dev birkaç sunucu havuzu ve reklam geliri destekli trafiği yönetmesi ile internetin bir köşesinde durup gelen geçenden para kazanmaya ve kazandırmaya daha da bir rahat devam etmeye başladı (%62 lik paya sahip Google'ın takipcisi olan Yahoo %40 larda, Microsoft ise %10 larda arama pazar payını ellerinde tutuyorar.) Bu durumda sitelere yönelen trafik büyük ölçüde arama motorlarından gelmeye başladı. Doğal olarak bu konu üzerine de eğilmek gerekti. Sitenizin arama motorlarından daha iyi trafik alabilmesi için arama motorlarına en iyi imkanları sağlamak için bir işkolu ortaya çoktı. Bu kavram şimdilerde genellikle seo (Arama Motoru Optimizasyonu) olarak literatüre yerleşti. Seo konusunda detaylı bilgi için bu linkteki foruma göz atabilirsiniz. Aranıp da bulunmak istiyorsanız ve bu size para kazandıracak bir durum ise muhakkak bu işlerden anlayan bir uzmandan destek almanız ya da oturup arama motoru optimizasyonu konularını incelemeniz iyi olacaktır. SEO ile ilgili bir iki öneri işinize yarayabilir. 1- Sitenizin trafiğinin ne kadarının arama motorları üzerinden geldiğini inceleyin. 2- Sitenizi görünür kılın. Örneğin tamamen salt flash ile yapılmış bir sitede arama motorları içerik bulamayacaklarından indeksleyip trafik göndermeleri söz konusu olamayacaktır. 3- Sitenizdeki sayfaların daha fazla okuyucuya ulaşmasını istiyorsanız çok gerekmedikçe, üyelik, şifre gibi şeyleri bırakın. Örneğin, günlük gazete iseniz üyelere satış yapıp içeriğinizi kapatacağınıza açık hali ile alacağınız trafikten elde edebileceğiniz reklam gelirini kıyaslayın. 4- Siteye trafik çekmek için cinlikler peşinde koşmayın. Oradan buradan kesip yapıştırarak alacağınız içerik başınıza iş açabilir. Bu işi deneyip yapan pek çok site olduğundan arama motorları da bu konuda karışık algoritmalar ve bazen de bir operatör denetimi ile sitenizi bulunamaz hale getirebilirler. 5- Sitenize verilen dış linkler son derece önemlidir. Abartmadan, belli sayıda sitenizle ilgili düzgün başka sitelerden ve bloglardan sitenize verilecek linkler ile arama sonuçlarında üst sıralara çıkabilmeniz mümkündür. Aman link sitelerinden uzak durun! Kaş yapayım derken göz çıkartmayın. 6- Bir içerik özgün olarak ilk yayınlandığı sitede indekslendiğinde, arama motorlarında adeta o siteye patentlenmiş olur. Bu içeriğin kopyalanması ve başka yerlerde kullanılması halinde arama motorları bu durunun farkına varabilecek teknolojiye sahip hale geldiklerinden bu cinlik sitenize pahalıya mal olabilir. Arama motorlarını yanıltmak herşeye rağmen mümkün olabilir. Ancak arama motorlarını da devamlı olarak bu gibi durumlar için iyileştirdikleri aklınızın bir köşesinde bulunsun. 7- Sitenizin iç haritasını oluşturup arama makinelerinin anlayabilecekleri formatta site içine yerleştirmeniz bulunurluğunuzu artıracaktır. Arama teknolojileri her ne kadar hayat kurtarıyor olsalar da ticari bir kaygıları bulunması nedeniyle bu işi ancak gerektiği kadar yapıyorlar. Halen daha hızlı olmasını dilediğimiz arama teknolojisi gelişiminden çok uzaklardayız. Ancak Microsoft'un bu konuya günden güne daha çok eğilmesi bu teknolojinin daha da hızlı gelişmesi için itici güç olabilir. 2009 ve sonrasında göz kamaştıran arama teknolojileri ortaya çıkar diye beklemek yanlış olabilir, ancak günden güne daha kolay kullanılabilien ve daha doğru sonuçlar getiren arama makineleri görebileceğimizi düşünüyorum... Sağlıcakla Kalın,

17 Mayıs 2008 Cumartesi

Şirketçe nedir?

Farkındasınızdır Google büyük bir hızla büyüyor. Karşısında ise kimselerin dayanamadığı bir gerçek... Öyle ki; bir gün Google'ın İnterneti içinde barındıran bir şirket olması beni şaşırtmaz. Karşısında da rakip dayanmıyor desek yeridir. Peki bu kadar büyüyen bir dev diyelim ki bir Trex sağa sola dönerken kuyruğuyla etrafındaki küçük varlıklara zarar vermez mi? Bence verir. Bu nedenle alternatif oluşumlara zaman zaman göz atmakta fayda var. Bunlardan biri şirketçe. Şirketçe sitesi ticaretin İnternetin bir parçası olduğu gerçeğinden yola çıkarak kullanıcılar için başka bir pencere açıyor. Türk şirketleri ve ürünleri arasında düzenli sonuçlar ve dizinler sunarak doğru yere ulaşmak için kolay kullanım ve sonuç sağlıyor. Eğer hala denemediyseniz aradığınız ürünlere ve şirketlere bir de bu adresten ulaşın.

9 Mayıs 2008 Cuma

iPhone a Çinli Rakipler mi geldi yoksa?

Malum, artık neredeyse kimse tek tabanca, pardon telefonla dolaşmıyor. Bu basit ihtiyaçtan dolayı Çinli üreticiler ülkemize çift sim kartlı (aslında aynı anda aktif olduklarından tek telefona tıkılmış iki ayrı telefon söz konusu) telefonları bir bir göndermeye başladılar. Bu telefonlar, ufak tefek görünüm farklarının dışında genellikle tek bir üretim hatından çıkmış gibiler. Ancak yavaş yavaş ciddi rakiplere de göz dikmiyor değil Çinli çalışkan telefon üreticileri. Bu defa terletecekleri rakipleri Apple firması gibi duruyor. Aşağıdaki resimlerde bakınca biraz daha iyi anlayacaksınız ne söylemeye çalıştığımı. Soldaki iPhone, sağdaki ise Imobile Phone. Neredeyse aynısını üretmişler. Hatta güzel sayılacak geliştirmeler de yapmışlar. Mesela telefonun bataryasını değiştirmek için arka kapağını açmak yeterli. iPhone'da ise bunu servislere yaptırabilirsiniz. İki ayrı sim kart kullanabiliyorsunuz (biri aktif oluyor aynı anda)! Fiyat derseniz; 200 ila 150 Amerikan Doları verdiniz mi, sanal alışveriş sitesinden alabilirsiniz. Hatta yakında birileri ithal edip satmaya başlarsa şaşırmayın sakın. Özelliklerine geri dönecek olursak: Artılar: iPhone işletim sistemini tüm özellikleri ile cihaza gömmüşler (sanırım bu resmi olarak ithalini ve açık açık satışını baltalayacak bir durum). Çoklu dokunuşu destekleyen ekranı var (cihazı yan yatırınca resim de yatıyor mu orjinalindeki gibi bilgi yok). İki adet batarya ile satılıyor olması hoş bir durum (bataryasının sığası 1800 mA). Eksiler: Hafıza kartını siz alıyorsunuz ve sadece 2 GB destekliyor (iPhone 8GB hafızaya sahip). İki sim kart destekliyor ama sadece biri aktif durumda olabiliyor. Bu modeli bir yana koyalım illa iPhone olsun, ama içi Windows Mobile işletim sistemi olsun diye içinizden geçirdiniz mi bilmem ama Çinliler yapmışlar bile. Fotoğrafa bakan Apple yöneticilerinin verdikleri tepkiyi görmek isterdim doğrusu. Apple logosu ve ikonları ekranda arzı endam ediyorlar ama tepede bir start yazısı ile karşınızda Microsoft işletim sistemi. Kabus gibi birşey! Neyse bunun da fiyatı memleketimizde satılan WM makinelerle karşılaştırma kabul etmez. 335 Amerikan Doları! Artıları: Çift batarya, her biri 2800 mA. Yığınla özellik (kaynaklara göz atabilirsiniz) Windows Mobile İşletim Sistemi (bunu eksilere koysam daha iyi mi olurdu kararsızım) Eksileri: Çift hat desteklemiyor. Son Söz: İşin aslına bakarsanız marka patent ve telif haklarını ciddi bir şekilde ihlal ettiğinden, üretilse bile iPhone clonu (yani birebir aynısı) dünyanın hiç bir yerinde kolay kolay satılamaz. O nedenle de üretimi ve satışı cazip olmadığından bir ay kadar önce pek çok yabancı sanal alışveriş sitesinde yer alan bu model telefonlar piyasadan kalkıyor. Yerinizde olsam böyle bir telefonu alırken 100 kere düşünür öyle karar veririm. Ancak, teknolojinin aslında ne kadar kolay taklit edildiği, hatta aynısının yapıldığı, daha da ötesi üzerinde geliştirmeler ve iyileştirmeler yapılıp piyasaya sürülebildiğini göstermesi nedeniyle iyi bir örnek olduğundan burada ele aldım. Sağlıcakla kalın. Kaynaklar: http://www.yokami.com http://www.solomobi.com CoolT32i

22 Nisan 2008 Salı

Ya Biri İnternet'in Fişini Çekerse?

İnternet 15 seneden bu yana ülkemizde. Yapısı gereği ele avuca sığmayan bu haşarı yaşam şekli bir gün sona erebilir mi? Doğrusu, yanlışı ile dev bir bilgi birikimi olan İnternet'in hala bir sahibi yok. Göreli olarak denetimsiz olması ise bazen bazı devletlerin asabını bozabiliyor. Ülkemizdeki site erişimi engellemelerini kastetmiyorum. Pek çok ülke daha katı birtakım engellemeleri yapıyor. Bunlar da kötü şeyler tabi ama ben bunları da kastetmiyorum. Google mesela, birden bire kötü bir teşebbüse dönüşse sonuçları nasıl olur sizce? Site sahibi olanlar ve zaman zaman erişim istatistiklerine bakanlar bilirler. Arama makineleri özellikle de Google web sitelerine ciddi trafik gönderir. Kullanıcılar da neredeyse akıllarına gelen her şeyi arama motorlarına sormayı alışkanlık haline getirdiklerinden neredeyse alan adlarının (Domain Name) bir anlamı kalmadı. Örneğin ilköğrenim öğrencisi kızım 23 Nisan şiiri ararken belli bir siteyi gözetmezsizin Google'a aratıp istediğini buluyor. Hangi siteye gittiğini düşünmüyor bile. Adeta dipsiz bir kuyuya olta atıp akıllı olta iğnesi ile istediği kuark parçasını çıkartmak gibi bir şey. Peki günün birinde tüm arama makineleri ortadan kalkıverse, deyim yerindeyse biri fişlerini çekiverse. Ya da daha iyisi alan adı sunucuları kilidi vuruverseler. İnternet'in hali nice olur? Güç eğer bilgiye sahip olmak ise, bunu yapmak isteyecek birilerinin olması ihtimali her zaman vardır. İş dünyasının İnternetsiz kalması bile ciddi sıkıntılara neden olabilir. Denemesi bedava. İnternet erişiminizi sağlayan modeminizin açma kapatma düğmesini kapatın ve bir gün boyunca böyle kalsın. Bu arada siz de bağlanmanın sizin için olan önemini kavrama şansını elde etmiş olursunuz. Bu durum devam ederken web tarayıcınızı açın ve arama kutucuğuna birşeyler yazıp “enter” tuşuna basıp koca bir sonuçsuzlukla başbaşa kalın. Sanırım durumu anladınız değil mi? Bilinçli olarak bir devletin ya da bir şirketin tüm bu bilgiyi ele geçirmesi ya da istediği gibi yönlendirmesi hayal gibi görünüyor olabilir. Ancak olmayacak bir durum değil. Peki şartlar olgunlaşır da bir şekilde İskenderiye Kütüphanesinin başına gelenler İnternet'in başına gelirse. Dev ağ bir şekilde erişilemez hale gelirse ne olur? İşin aslı şimdilik pek bir şey olmaz. Bölük pörçük de olsa bilgi bir şekilde basılı olarak elimizde mevcut. Şüphesiz bu birikim üzerine hiç taş konulmasa bile birkaç yüzyıl daha dünyanın dönmesine yeter. Ama unutmamak lazım, şu anda Eski Muhteşem Mısır uygarlığının yerinde yeller esiyor. Bu bir kere olduysa gene olabilir. İnternetsiz kalmamanız dileğiyle.

10 Nisan 2008 Perşembe

Kahvede Beyin Fırtınası

Artık o kadar çok kafe açıldı ki yakında tematik kafeler ortaya çıkarsa buna şaşırmamak lazım. Aklıma bir tür kişisel gelişme temasını izleyen müdavimlerinin kendilerini yeniden yaratabilecekleri, bu arada kafenin kaynaklarını da sonuna kadar kullanabilecekleri bir model geliyor... Tematik Kendini Geliştirenler Kafesi. Tabi ki kahvede beyin fırtınası yapmak fikri, uçuk bir fikir. Ancak bazen kahvelerde yapılan vatanı kurtarma turlarını yaratıcı beyin cimlastiklerine dönüştürmek bu yolla mümkün olabilir. Bu işi oyuna dönüştürecek olursanız tadından yenmez bir durum elde edebilirsiniz. Kafenin müdavimleri, tabiattaki ve sosyal hayattaki problemleri algılayabilmelidir. Problemlerin farkına varmayan kişinin onun üzerinde düşünmesi ve çözümler üretmesi mümkün değildir. Kafe müdavimlerine problemleri buldurma alıştırmaları yaptırmalıdır. Örnek olarak; trafikteki problemler, çevre kirlenmesi problemleri, futbol karşılaşmalarındaki pozisyonlar v.s. üzerinde sık sık taramalar yaptırılmalıdır. Bakalım elimizde ne gibi metotlar var? Brainstorming: Yani beyin fırtınası. Amerikalı reklam danışmanı Alex Osborn tarafından geliştirilmiştir. En az yedi ve en çok oniki kişiden biraraya gelen bir grup 15-30 dakika kadar belirli bir probleme çözümler bulmak için biraraya gelirler. Nasıl uygulanır? 1. Hayal gücü hiç bir şekilde sınırlanmıyacaktır, teklifler mümkün olduğu kadar «çılgınca» olmalıdır; 2. Nitelikten çok nicelik aranmaktadır, ne kadar çok yeni düşünce ortaya çıkarsa o kadar iyi; 3. Teklifler hiç bir şahsın malı sayılmaz; 4. Teklifleri herhangi bir şekilde eleştirmek kesinlikle yasaktır. 5. Önce söylenen bir tekliften esinlenerek ona benzer başka bir çözüm veya ona bir ek, veya katkı da bulunmak mümkündür. Hatta özendirilmelidir. Toplantıyı yöneten sıra ile söz verir, bütün öneri, tavsiye ve çözümler ya bir teybe alınır, ya da kaydedilir. Sonuçları gözden geçirilir ve en uygun olduğu düşünülen çözümler değerlendirilir.

635 Metodu: Beyin fırtınası tekniğinin bir sistematik çerçevesinde uygulanması için geliştirilmiş bir metottur. Metodun adı olan 635 sayısı aşağıdaki kombinasyondan gelir.

  • 6 katılımcı
  • 3 fikir (her turda katılımcı başına)
  • 5’er dakikalık 5 tur
  • 635 metodu için hazırlanmış form
  • Uygun bir çalışma ortamı
  • 1 – 1,5 saat süre

Uygulama

1. Çözülmesi gereken bir problem bulunur.

2. Her katılımcıya 635 formu dağıtılır.

3. Problem açık ve net şekilde tanımlanır ve anlaşılmayan noktaları açıklığa kavuşturulur.

4. Problem tanımı her katılımcı tarafından 635 formunun başına yazılır.

5. Her katılımcı ilk 5 dakikalık turda 635 formundaki ilk satıra üç fikir ve yanına ismini yazar.

6. 5 dakikalık süre dolduğunda katılımcılar ilk satırını doldurduğu formu diğer katılımcıya verir (formlar dairesel olarak değiştirilmeli, aynı form iki katılımcı arasında gidip gelmemelidir).

7. Daha sonraki turda, katılımcılar önlerine gelen formdaki diğer katılımcılar tarafından yazılan fikirleri okurlar ve üç yeni fikir daha yazarlar (formda yazılı olan fikirleri okuyarak onlardan esinlenmek veya o fikirleri geliştirmek serbesttir ve yapılmalıdır).

8. 5 dakikalık sürenin dolumu ile formlar bir sonraki katılımcıya verilir ve bu iş daire tamamlanana kadar sürdürülür (turlar ilerledikçe form üzerinde okunması gereken daha fazla fikir olacağından, son iki turda katılımcılara 6-7 dakika verilmelidir).

9. Dairenin tamamlanması ile formlar incelenir. Kullanışlı fikirler işaretlenir ve tahtaya yazılarak (veya projeksiyondan yansıtılarak) tartışılır.

10. Tartışmanın sonucunda en uygun fikirler seçilir.

Alternatif Yöntem: Kahveye "Yaratıcı Problem Çözme Teknikleri" konusunda uzmanlaşmış bir eğitim danışmanı çağrılır. Saatine 100 YTL ödenerek, sabahtan akşama kadar eğitim adı altında zaman geçirilir. Akşam herkes yorgun ve mutlu bir şekilde aynı zamanda da problemi unutmuş bir halde evlerine gider. 25 kişilik gruplar için idealdir. Kaynaklar: http://www.guncelbilgiler.com/dusunme-teknikleri-beyin-gelistirme-yontemleri-zeka-akil http://www.innocentric.com.tr/ http://www.dersimiz.com/eyazim/yazi.asp?id=59

28 Mart 2008 Cuma

iPhone Teleskopu

Artık hemen herkesin cebinde bir fotoğraf makinesi var. Cep telefonları üzerlerindeki iyi kötü sayısal kameralarla tüm dünyada bir devrime neden oluyorlar. Video paylaşım sitelerindeki cep telefonlarıyla yakalanmış görüntüleri hatırlayın. Peki bu cihazlar biraz daha uzaktaki görüntüleri yaklaştırabilseydi, amatör Paprazzi'lerin sayıları da artar mıydı dersiniz? Sanırım bunu da kısa süre içerisinde öğreneceğiz. Gelişmelerin ayrıntısı aşağıda yer alıyor. İphone için pek çok eklenti pazarda satılıyor. Ancak bu defa gerçekten ilginç bir ürün yapmışlar. iphone teleskop eklentisi! Üstelik fiyatı da ehven. Sadece 21 USD. Yani diyelim ki 25-30 YTL. (İyi ki iPhone'um yok, olsa ne yapar eder bu zımbırtıdan alırdım!) Azmederseniz yıldızları, mehtabı da izlemenize yarar da, sanırım bu ürünün meraklı kitlesi biraz daha yakın mesafelere ilgi duyanlar olacaktır. Ürün son derece akıllıca düşünülmüş. Koruyucu plastik kabın üzerine kolayca takılabilen teleskop, mevcut kameranın teleobjektif haline gelmesini sağlıyor. Güzel fikir, ancak pek yeni birşey değil. Gene de iPhone için yapılmış en ilginç ek denilebilir. Gerçi Çinliler bunu daha önce yapmışlardı. Ancak sanırım dünya pazarlarına ve iPhone gibi çok satılan bir ürüne kolayca zarar vermeden uygulanabilecek bir hale gelmesi için evrim geçirmesi gerekmiş. Yukarıda gördüğünüz LV2008 modeli Windows Mobile işletim sistemi ile çalışan aynı anda çift sim kart destekleyen bir ürün. ancak konumuzla olan ilgisi üzerine takılıp çıkartılabilen ek optik üründen kaynaklanıyor. Solomobi web sitesi dışında da pek bir yerlerde bulamayacağınız bu telefonun linkini aşağıda kaynaklar bölümüne ekledim. Bu arada sözkonusu telefonun fiyatı 138 Dolar. Başka bir şey söylemiyorum. Aynı özelliklerin yakınından bile geçmeyen cep telefonlarına akan paraları düşündükçe insan kahroluyor. Tekrar iPhone için yapılmış bu güzel eklentiye dönecek olursak; sanırım tutması halinde Çinli üreticiler pıtrak gibi diğer pek çok popüler telefon için bu ürünlerden üreteceklerdir. Demeye bile kalmadan, arayınca internette başka örneklerinin de bulunduğunu anlıyoruz... Bu arada "benzer ürünler yaygınlaşıncaya kadar bekleyemem" diyorsanız bir, iki alternatif daha var sizin için. Brando firması tarafından üretilen ve hemen hemen tüm telefonlara uyabilen teleskop ilginizi çekebilir. Üzerinde telefonun boyuna göre ayarlanabilir bir tutaç var. Telefonunuza takıp objektifin üzerine gelecek şekilde teleskopu ayarlayınca uzak mesafeleri yakın ediyor. Bunun da fiyatı makul sayılır 22 Dolar. Yakınlaştırması hakkında da 6x diye fikir versem sanırım iyi olur. Ürünün sitesinde ayrıntılı, montajı ile ilgili videoyu da izleyebilirsiniz. Benzer örnekleri çoğaltmak mümkün, ilgilenenler için kaynaklar bölümüne linklerini ekledim. Son söz: 6x yakınlaştırma az olmasa da, ürünlere "teleskop" denecek kadar iyi olmadığı açık. Her ne kadar denemediysem de, ortalama bir cep telefonu kamerasından böyle bir optik eklenti ile mucize beklemek yanlış olur. Tamam biraz yaklaştırır belki ama susturucu görünümüyle ya da cep telefonuna takılmış plastik kol haliyle çevrenizdeki insanların fazlasıyla ilgisini çekecektir. Böyle uzaktan görüntü yakalama meraklılara 18x zoom yeteneği olan ve piyasada 700-900 YTL fiyat aralığında olan sayısal fotoğraf makinelerinin çok daha iyi sonuç vereceğini belirtmeden geçmeyeceğim. Gene de karar sizin. Ürün ilginç. Fiyatı da makul. İnsan neden olmasın diyebilir. Kaynaklar: http://www.ipmart.com/main/product/Telescope,for,iPhone,,Black,36888.php?&prod=36888 http://hitslot.com/?p=220#more-220 http://www.solomobi.com/viewproduct.asp?pro_id=1057&page=1 http://www.reghardware.co.uk/2007/11/07/brando_mobilephone_telescope/ http://shop.brando.com.hk/prod_detail.php?prod_id=02162 http://www.ecplaza.net/tradeleads/seller/4799170/telescope_mobile_phonewrist.html http://www.ecplaza.net/tradeleads/seller/4165535/perfect_mobile_phone.html

24 Mart 2008 Pazartesi

Journeyman

Bilimkurgu dizilerine bayılıyorum. Amerikalı dizi yazarları grev yaptıklarından beri sevdiğim pek çok dizi sezon ortasında kalakalınca, "arada başka işe yarar dizi var mı?" diye şöyle bir listeleri inceledim. Ancak dizilere öyle isimler vermişler ki, bilimkurgu olduklarını anla anlayabilirsen. Mesela Pushing Daisies'i yanlışlıkla tv'de izlemesem hayatta adına bakıp ne olduğunu çıkartamazdım. Meğerse 2003'de parlayıp, sönen Dead Like Me'nin yapımcılarından Bryan Fuller tarafından ortaya çıkartılmış. Keyifle izlenecek bir dizi. TNT isimli kanal'da geçenlerde gözüm takıldı. Dizinin 3. bölümü yayınlanıyordu. Kahramanımız Dan, başında bir ağrı hissedip kendini 10 küsür sene kadar geçmişte buluverince, ister istemez ekranın karşısında yapışıp kaldım. Journeyman'dan söz ediyorum. Kısaca konuya değineyim. Çekirdek aile babası Dan, eşi ve küçük oğlu Zach ile San Francisco'da yaşayan bir gazete muhabiridir. Zaman çizgisi değişmekle birlikte, hep yakın çevresinde ve geçmişe dönmeleri ile serinin ilk sezonu geçiyor. Gittiği yerlerde uçak kazasında öldüğünü sandığı eski sevgilisi Dan'e yardım da etse, 13. bölüme kadar bir türlü bu seyahatlerin nedenini tam olarak anlamak mümkün olmuyor. Gene de oldukça etkileyici. Dizi beni çok çekse de sanırım raitingleri her bölümde düştüğünden yayından kaldırılmış. Üzücü bir durum bu, zira kendi adıma söyleyeyim, giriş kısmı sezon boyunca sürse de dizinin hızlı temposu ve konunun son derece çekici olması nedeniyle, ben 3-5 sezon daha keyifle izlerdim. Umarım bir mucize olur da yeni bölümleri yapılır. Türk izleyicisi için ise güzel haber, TNT'de dizinin oynatılması şüphesiz. Geçmiş bölümleri için belki torrent kaynaklarına bir gözatmak isteyebilirsiniz. Bilimkurgu, hele hele zaman yolculuğuna meraklıysanız bu diziyi kaçırmayın.

Gerçek ve Hakikat

Hakikat kırılgandır ve kişiden kişiye değişir gerçekse nispeten daha sağlam bir kavramdır. Örneğin kapalıyken televizyonun kumandasının açma...