12 Ekim 2016 Çarşamba

Bilim Kurgu Dizilerden Hangisini İzleyelim?

3-4 saat süren yerli dizilerde kaybedeceğiniz vakti Bilim Kurgu dizilere ayırmak isteyebilirsiniz. Ben öyle yapıyorum. Bu aralar yeni başlayan bir iki tanesi iyi gidiyor. Hala izlemediyseniz tavsiye ederim.

Görsel NBC'den alınmıştır.

1- Timeless

Çalınan bir zaman makinesinin ardından aynı makinenin prototipiyle zamanda geriye gidip, tarihin akışının değişmemesi için mücadele eden ekibin hikayesi. Biri tarih eğitimcisi, diğeri denizci bir asker ve bilgisayar programcısıyken mecburen pilot olan sevimli bir siyahi. Dizi güzel, tarih akışı değiştikçe garip etkileşimler oluyor. Amerikan tarihinde önemli olaylarda gezintiler yapacağız gibi görünüyor. Dizide ilerleyen bölümlerde kötü tanıdıklarımız iyi, iyi tanıdıklarım ise kötü çıkacakmış gibi. Dolayısıyla bu durum belli edilse de merak unsuru olması için biraz geri planda. Dizide pek çok mantık hatası yakalamak mümkün ama bu durumlar dizinin keyfini kaçırmıyor. Kahramanlarımız gıcıklık olsun diye geçmişte kendilerini bu günün ünlülerinin isimleri ile tanıtıyorlar genellikle. Dr Dre, Denzel Washington gibi. Güzel bir eğlencelik.


Görsel IMDB'den alınmıştır.

2- Frequency

Daha önce filmi yapılmıştı. Başarılı da olmuştu. Bana, aynen 12 Monkeys gibi bu dizi de tutar gibi geliyor. Dizide, 20 yıl önce ölmüş babası ile bir amatör telsiz cihazı üzerinden konuşan kızının öyküsü ele alınıyor. Her ikisi de polis. Dolayısıyla bilim kurguyu çıkardığınızda geriye polisiye bir dizi altyapısı var. 20 yıl geri ile konuşma imkanı bulunca bazı şeyleri düzeltmek için babasını uyaran kızı kendi yaşadığı zaman diliminde beklenmedik sonuçlarla karşılaşıyor. Bu dizi de de mantık hataları var. Örnek: 20 yıl önceki amatör telsiz cihazları çok daha gelişmişti. 20 yıl öncesi için bile antika bir telsiz filme sadık kalmak adına uygulanmış ama filmde baba ve oğlu vardı onu değiştirmişler. Seyirlik olma adına güzel. Bilim kurgu sevenlerin hoşlanabileceği bir dizi.

Görse Syfy'dan alınmıştır.

3- Van Helsing

Adını ünlü roman kahramanı vampir avcısı Van Helsing'den alan dizi günümüzde patlayan Yellowstone doğal parkındaki dev volkanın güneş ışınlarını engellemesi üzerine bu durum yetmezmiş gibi ortaya serbestçe çıkan vampirlerin insanları kısmen yeyip kısmen de vampire dönüştürmeleri üzerine kurulmuş. Yani hem kıyamet hem de insanüstü canavarlar temalı bir dizi. Bu iki ögeyi çıkardığınızda geriye bol bol aksiyon içeren bir macera dizisi kalıyor ki hiç çekilmez! Tabi dizide her şeyi düzeltebilecek bir kahramanımız da var ki olaylar onun etrafında dönüyor. Heyecan ve merakla izleniyor.


4- No Tomorrow

Fikir dünyanın yok olması. Ancak bu fikri alırsanız geriye hoş bir romantik komedi kalıyor. Düzen delisi bir hanım kız bir gün deli gibi bir adamla karşılaşıyor. İşsiz arkadaş son derece yakışıklı olmalı ki kız adama anında vuruluyor. Adam yaklaşmakta olan bir göktaşının kısa süre içerisinde dünyayı yok edeceği için hayatta ölmeden yapmak istediği şeyleri yaptığı bir liste olduğunu gösteriyor. Birlikte listedeki maddeleri uygulamaya başlıyorlar. Bilim kurgu ögeler eser miktarda da olsa keyifle seyredilebilecek bir dizi. Uyarıyorum! Dizi oldukça komik ;)





5- Aftermath

Bu dönem başlayan dizilerde pek moda olan kıyamet teması bu dizide de var. Güneş patlamaları yetmezmiş gibi meteor yağmurları, gizemli kötü varlıkların insanları ele geçirmesi, durup dururken kaybolan milyonlarca insan, sadece belli bir antibiyotiğe mağlup olan tehlikeli bir bakteri, Psikolojisi bozulan insanlar (normalde bizim yaşadığımız durumlardan çok daha kötüsü!), dinozordan bozma bir ejderha dizide görebileceğiniz süslemelerden. Tüm bu olumsuzluklara rağmen hayatta ve bir arada kalmaya çalışan bir ailenin hikayesi. Başta izlemesem mi acaba diye çekinerek başladım diziye ama iyi ki izlemeye başlamışım. Bilim kurgu sayılmasa da fantastik dizileri sevenlerin hoşuna gidebilir.




6- Humans

Bu sonuncusu diğer diziler gibi yeni başlamıyor. 30 Ekimde ikinci sezonu başlayacak olan dizide alternatif bir bugün anlatılıyor. İngiliz dizisi. İnsan görünümlü robotlar her konuda insanlara yardımcı oluyorlar. Ancak düşünmeye ve hissetmeye başlayan bir kaç tanesi ortalığı karıştırıyor. İnsana insanlığını sorgulatan keyifli ve değişik bir bilim kurgu dizisi. Tavsiye ederim.


Sanırım 6 dizi şimdilik yeter. Bu diziler yurdumuzda yayınlanmıyor. O nedenle izlemek için Google'a dizinin adı ve izle "Humans izle" şeklinde yazıp arattığınızda illaki izleyebileceğiniz biryerler bulursunuz. Reklamları atlatabilirseniz izleyebilirsiniz de.

Keyifli Seyirler.



29 Eylül 2016 Perşembe

10 Maddede Sakin Araç Kullanma Rehberi


Trafikte daha çok sakin araç kullanan sürücülere ihtiyaç var. Her yıl 3-5 bin ölümlü 200-300 bin yaralanmalı kaza yaşanan ülkemizde sakin ve dikkatli araç kullanmaya ihtiyacımız var gibi görünüyor. Peki nasıl sakin araç kullanabiliriz?


İşte sakin araç kullanmak için birkaç öneri:



via GIPHY

1- Beklentinizi düşük tutun.

Trafikte araç kullananların en kötü şoförler olduğunu düşünün. Ona göre önleminizi alarak dikkatinizi artırın. Diğer sürücülerin direksiyona geçtiklerinde her türlü beklenmedik davranışı yapabileceklerini unutmayın. Çok iyi araç kullanan ve tüm kurallara uyan birilerinin trafikte olabileceğini bile düşünmeyin. En yüksek eğitimli sürücülerin bile direksiyon başında canavara dönüştüklerini unutmayın.


via GIPHY

2- Bırakınız dönsünler, bırakınız geçsinler.

Geçiş üstünlüğü gibi trafik kurallarını bilseniz de unutun. Herkese yol verin "oto-liberal" olun. Ters yönden gelenlere bile durup, "ters yönden geliyorsun" demeyin. Zaten size "biliyorum" diyecektir. Müsait bir yere çekilin geçsinler. Sanki siz yolu uzatmamak için hiç ters yöne girmiyor musunuz? Boşuna zaman kaybetmeyin. Trafik açılmazsa, gideceğiniz yere gecikeceksiniz.


via GIPHY

3- Sadece gülümseyin. 

Araç kullanırken somurtmayın. Bir şey yapacaksanız gülümseyin sadece. Olumlu düşünceler sinirlenmenizi engeller. Yayalara yol verin ve gülümseyin mesela ne kadar şaşırdıklarını görmek hoşunuza gidecek. Dahası iyi bir şey yaptığınız için beyniniz sizi ödüllendireceğinden keyfiniz de yerine gelecek.


via GIPHY

4- Söylenmeyin.

Araç kullanırken başkalarının yaptığı hataları kendi kendinize ya da yanınızdakine söyleyip durmayın. Bu sandığınızın aksine, rahatlamaya değil, daha çok dolup sinirlenmeye neden olur. Diğer yandan sizi duymayan ve yaptığını düzeltmeyen hata yaptığı için özür dileyen kimse olmaz. Hoş, duysalar da yaptıklarından vazgeçecekleri şüpheli ya...


via GIPHY

5- Kendi hatalarınızı düşünün.

Trafikte biri bir hata yaptığında tepki vermeden önce kendinize sorun. "Bu hatayı ben hiç yapmadım mı?" diye. Amnezi hastası değilseniz büyük ihtimalle bu trafikte siz de benzeri hatalar yapmış olabilirsiniz. Öyleyse sizin de yaptığınız bir hatayı yaptı diye hiç tanımadığınız birine neden sinirleniyorsunuz ki. Belki adam 3-5 sene sonra tüm insanlığı kurtaracak bir buluş yapacak. Nereden bilebilirsiniz ki?


via GIPHY

6- Başkalarını düzeltmeye çalışmayın. Kendiniz düzgün sürün.

Bir hata yapan gördüğünüzde "öyle araba mı kullanılır", "şöyle yapsana be adam" gibi güya karşı tarafı düzeltecek, yol gösterecek cümleler sarf etmeyin. Trafikte diğer sürücülerin ikazlarıyla kendini düzelten bir şoför ne duyulmuş ne de görülmüştür. Oysa herkes kendini düzeltse çok daha güzel bir trafiğimiz olur. Öyle değil mi?


via GIPHY

7- Saygı beklemeyin, saygı gösterin.

Aracın direksiyonuna geçtiğinizde olduğunuzdan daha saygıdeğer birine dönmüyorsunuz. Diğer sürücüler ve yayalar için bir karaltısınız sadece. Saygı görmek için başkalarına siz saygı gösterin. Saygısızlık gibi saygı da bulaşıcıdır. Herkes birbirine saygı gösterse, hayat bayram olsa güzel olmaz mı?


via GIPHY

8- 1,5 tonluk bir canavarı yönettiğinizi unutmayın.

Fizik kuralları acımasızdır. Yavaş giderken bile birine çarpmanız onun ciddi yaralanmasına ya da ölmesine neden olabilir. O nedenle kendinizden binlerce kat fazla güce sahip bir aracı kullandığınızı ve kaza anında bu yüzden kötü şeyler gelebileceğini unutmayın. Evden ekmek almak için çıkmışken aracınızla birine çarpıp onu sevdiklerinden ayırabileceğinizi ve bunun vicdan azabı ile bir ömür boyu yaşamak zorunda kalabileceğinizi unutmayın!


via GIPHY

9- Küfretmeyin.

Küfür genellikle geri tepen bir silahtır. Trafikte herhangi gir nedenle küfür etmeyin. Hiç tanımadığınız insanlara küfür etmek anlamsızdır. Tanısanız çok sevebileceğiniz birine neden küfredesiniz ki? Boşu boşuna kavgaya, yaralanmaya, mahkeme kapılarında beklemeye neden olabilir. İnanın hiçbirine değmez.


via GIPHY

10- Az sonra direksiyon başından kalkacağınızı unutmayın.

Direksiyon başında süper kahraman gibi görmeyin kendinizi. Tamam belki gaza bastığınızda tonlarca ağırlıktaki aracın gitmesini sağlıyor olabilirsiniz ama araçtan indiğinizde 50 kiloluk çimento torbasını bile birkaç metre öteye götürürken kan, ter içinde kalacağınızı unutmayın.

Sizi bekleyen sevdikleriniz ve diğer sürücülerin bekleyen sevdikleri olduğunu hiç unutmayın. Dreksiyona sinirle değil sevgiyle sarılın.

27 Ağustos 2016 Cumartesi

Neden Basiret Sahibi Olmalıyız?


Geleceği görmek için falcı olmanıza gerek yok. Aslına bakarsanız falcıların da geleceği görebildiklerine ilişkin somut bir delil bulamazsınız. Mesela, piyango veya loto zengini bir falcı yoktur.

Peki ileriyi tahmin etmek o kadar zor mudur?


Cevap kısaca evet. Gelecek henüz gerçekleşmemiş olduğundan, gelecekte gerçekleşecek olaylara ilişkin sonsuz ihtimal bulunmaktadır. Bu durum bir öngörü yapmayı zorlaştırır.

Diğer yandan yaşadığımız gerçeklikte olasılık sayısını belirli sınırlar içerisinde tutup, azaltmak ve isabetli öngörülerde bulunmak imkansız değildir.

Uzağı görmek için sanıldığı gibi 6. hisse sahip olmanız gerekmez. İhtiyacınız olan; aklınızı ve edindiğiniz bilgileri doğru olarak değerlendirmek. Kısaca bilgelik ya da Aklı Hikmet.

Kısa giriş sonrası "Basiret" ile ilgili tanımı maddeler halinde yapalım.


1- Gerçekleri yanılmadan görebilme yeteneği,
2- Uzağı görüş,
3- Seziş,
4- Anlayış,
5- Kavrayış,
6- Sağgörü (ölçülü görüş, uyanıklık doğru görüş),
7- Vizyon,
8- Doğru ile yanlışı ayırabilmeyi sağlayan yeti.

Basiret, teknik bir terim olarak pratik akıl olarak değerlendirilebilir.

İnsanlık tarihi boyunca kimilerince önemi erken dönemlerde anlaşılmış bir kavramdır. Aristoteles, "pratik akıl, her şey için geçerli olanı yaşamın içinden çıkaran bir akıldır" demiştir. 18. yy'da Kant da benzer görüşlerini açıklamıştır.

Aristoteles bu yetiyi “pratik bilgelik” ya da “basiret (prudence)” kavramlarıyla ele almıştır. Pratik bilimlerin metodu, insani eylemin ilke ya da nedenlerini keşfetmekten çok, onun fenomenlerini ortaya çıkartan bir analiz yöntemidir; çoğunlukla diyalektik bir incelemedir (1).

Plato’nun Symposium’unda insanların sahip olması gereken dört erdem olarak basiret, adalet, cesaret ve itidal gösterilmiştir. Aristoteles erdemleri ahlâki ve akli olarak ikiye ayırmıştır. Dokuz akli erdemin en üstünde sophia yani teorik hikmet ve phronesis yani pratik hikmet gelmektedir. Aristo da ahlâki erdemler olarak basiret, adalet, cesaret ve itidali öne sürer (2).

Basiret, uzun bilgi birikimi ve bunları pratik hayata uygulamak yani içselleştirmek ile elde edilebilir. Elde tutabilmek için de devamlı çaba harcanması gereken bir erdemdir.

Basiret, sonsuz olasılıkların arasında en olası gerçeği görebilme yetisidir. Kumsalda kum tanelerinin arasındaki mikron boyutunda altın parçasının yerini öngörebilmektir. Böyle bir çıkarım, rastgele olarak da yapılabilir ama bu durumda doğru parçacığı bulma olasılığı son derece düşüktür. Bilgi birikimi size aradığınızı bulmada yardımcı olur. Dışarıdan bakan gözler, sihir gibi algılasa da soruların cevaplarını eliyle koymuş gibi ortaya çıkartabilmek için önemli bir bilgi birikimine sahip olmak ve uzun bir akıl yolculuğuna çıkmış, yol almış olmak gerekir.

Basiret güzel bir erdem olsa da ona yaklaştıkça diğer insanlardan, hatta en yakınlarınızdan bile uzaklaşmanız kaçınılmazdır. Çünkü basiretli olan kişilerin katettikleri yol diğerleri ile düşünsel açıdan uzaklaşmalarına neden olabilir. Bu konuda  Hücrelerin hasar gören DNA'ları nasıl onardığını ve genetik bilgisini koruduğunu haritalandıran araştırmaları sayesinde 2015 yılı Nobel Kimya Ödülü alan Aziz Sancar şunları söylüyor. Nobeli aldıktan sonra eve gittim eşim: "Aziz çöpü dışarı çıkar" dedi.





Dipnotlar: 
(1) http://dusundurensozler.blogspot.com.tr/2008/04/aristoteleste-etik.html
(2) http://www.felsefetasi.org/etik/

17 Ağustos 2016 Çarşamba

Google Fotoğraflarda Arama Yapmanın İncelikleri

Google Fotoğraflar hakkında daha önce yazmıştım. Telefonunuzla çektiğiniz fotoğraf ve videoları anında Google sunucularında bedavaya nasıl yedekleyebileceğinizi anlatmıştım. Peki, yedeklenen binlerce fotoğrafın arasından, istediğiniz fotoğrafları nasıl bulacaksınız?

Google Fotoğraflarınızı Nasıl Bulur?

Bulmak için önce fotoğrafınızı özelliklerine göre ayırmak gerekir. Bunun için Google fotoğrafın nerede çekildiğine bakar. İçinde neler olduğuna bakar, Siz de eğer fotoğraflarınızı bir albüme kaydedip, adlandırırken çekildikleri yeri yazdıysanız kolayca bulunurlar. Eğer fotoğraflarınızda gps ile sağlanan yer bilgisi bulunuyorsa Google Fotoğraflarda kabaca yer bilgisini arayarak istediğiniz fotoğrafları bulabilirsiniz.


Fotoğraflar içerisindeki kişileri etiketlediğiniz zaman (yani isimlerini altlarına yazınca) o kişileri de ararken tüm fotoğraflarını kolayca bulabilirsiniz. https://photos.google.com/people adresinden fotoğraflarınızdaki kişilerin adlarını yazarak gelecekte aradıklarınızı çok daha kolay bulabilirsiniz.

Sadece sizin yardımınızla bulmuyor Google!

Resimlerinizde bulunan nesneleri de tanıyor Google. Mesela Masa, Sandalye, Tekne ve benzerleri gibi aramalar yaptığınızda şaşırtıcı doğrulukta fotoğraflar gelecek karşınıza. Aslında Google aramalarında yer alan resimler kısmının küçük bir örneği burada da çalışıyor.


Başıma bir şey gelmesin!

Çoğu insan "bu kadar özel fotoğrafımı İnternete yüklemek beklenmedik sorunlara yol açar mı? Google bu bilgileri toplayıp gizli servislerle paylaşır mı?" benzeri düşüncelere kapılıyor. Olabilir tabi ama kendinize sorun: Bu dünyada başıma bir şey gelebilecek kadar önemli biri miyim, bir suç işledim mi? Uzaylılar beni kaçırır mı? (Kaçırırlarsa, ispat için dönerken bir şeyler yürütün gittiğiniz yerden).

Umarım işinize yarar. Sağlıcakla kalın.


24 Temmuz 2016 Pazar

Köyleşmiş Büyük Kentlerde Yaşamak Neden Zor?


1980'li yıllarda üniversitede okurken Ankara'nın %70 kadarının gecekondularda yaşadığını öğrendik. Ekonomik zorunluklar ve nüfus artışı ile tarım ekonomisinin etkileri aileleri bulundukları kırsal bölgelerde yeterine besleyemez hale geldi. Göç ile şehirler giderek kalabalıklaştı. Ankara nüfusu 30 yılda yaklaşık olarak ikiye katlandı. Gecekondular ise kentsel dönüşümle apartmanlara evrildiler. Ancak, dönüşüm sadece binaları kapsıyor gibi. İçinde yaşayan insanlar kentli olmadılar. Sadece apartmanlarda oturan ama ne kentli, ne de köylü insanlar haline geldiler.

Dönüşümü sağlayamadık. Bu yüzden toplumca sıkıntılarını yaşıyoruz. Kentin, kent olmasını sağlayan kurallar bütünü ve dokusu ise bir türlü yerine yerleşemiyor. Örneğin kent kuralları konuluyor ama bunlara uymak için değil, uymamak için uğraşıyor insanlar. Tek yönlü sokaklarda ters yönde sürat yapanlar mı ararsınız, metroda engelli asansörlerini kullanalar mı? En basiti, apartmanlara birbirinden nefret eden komşular mı? Oysa huzur hepimiz için iyi olmaz mı?

Kent, bir arada yaşayıp, birbirinin sınırlarını iyi bilen ve birbirini rahatsız etmeyen insanların hayat alanıdır. Tolerans içerisinde yaşanmayan bir kentte barış olamaz. Bunun yanında kent insanı kültürel açıdan zengin, bedensel ve zihinsel açıdan üretken, verimli olmak zorundadır. Zira ihtiyaçlarını karşılayabilmek için, elindeki sermaye ve güç budur. Ekip ürün alabileceği toprağı yoktur. Kentsel yaşamda, bireysellik ve özgürlük sınırları keskindir. Bu nedenle kentli yaşam tarzında birey, bir miktar yalnız olsa da, bu çok sayıda akraba ve kabileler içinde yaşamanın sınırlayıcılığı ve tekdüzeliği yanında, bireyin kendini yeniden yaratmasına ve kendini tanımasına yönelik bir özgürlük vardır.

Bilgi özgürleşmenin ve kendini yeniden yaratmanın en önemli katalizörüdür. Bu nedenle kent insanı okur, araştırır, sorgular. Bunları yapmayan insanlar, kentli olamamış hatta, eski yaşam alışkanlıklarını kente taşıyarak onu köyleştirmiş bireylerdir.



İnternet'te yayınlanan "halka sorduk" şeklinde yukarıdaki gibi eğlenceli videoları hatırlayın. İstanbul'da Taksim, Eminönü, Ankara'da Ulus, Kızılay gibi yerlerde abuk bir soru insanlara sorulup, verdikleri tepkiler kaydedilip, eğlenceli oldukları için izlenilir. Ortak yanları, bilmedikleri bir konuda ahkam kesmek olan bu insanların en belirgin özellikleri. Bilmedikleri bir konuda genellikle o anda akıllarına gelen her şeyi söylemeleridir. Oysa aydın kentli tavrı, "bilmediğini" sorana, "bilmiyorum" diye söyleyebilmektir.

Bilmiyor görünmemek için adres soran birine yanlış yol tarif eden insanların yaşadığı yer, kent olsa da o insanlar kentli olamamıştır. Diğer yandan, kentlilerin yaşadığı kentlerde her köşebaşında kent haritası ve gezilip görülecek yerler ile ilgili bilgiyi içeren broşürlerin satıldığını görebilirsiniz. Çünkü kentlilerin yaşadığı kentlerin, tarihi ve kültürü öne çıkar. Onu görüp, yerinde incelemek isteyen insanlar da ortaya çıkar tabi. Yani kendi kültürünü oluşturmuş şehirler sırf bundan gelir bile elde ederler. Bunu becerememiş kentler ise durmadan şekilden şekle girer. Tek katlı evler yıkılır, iki katlılar yapılır, onlar yıkılır yenileri gelir. Oysa kent kültürü korunsa, mesela 1600'lü yıllardan kalma binalar ayakta tutulsa, kentin görsel ve kültürel değeri artar.

Kentleşmiş toplumlarda ilerlemenin etkisiyle kaçınılmaz olarak, köyler de kentleşir bir süre sonra. Avrupa köylerini görmüş olanlarınız, oralarda köy yollarında hayran hayran yürürken "buraya köy diyenin, bizim şehre de şehir diyenin" diye içinden geçirmiştir. Oysa burada önemli olan sürecin hangi yöne işlediğinden ibarettir. Köyleşen kentler mi yoksa şehirleşen köyler mi? Sorusunun cevabı, bu sürecin yönü için belirleyicidir.

Bireyleri okullar eğitiyor gibi görünse de, eğitimin en önemli kısmı ailede gerçekleşir. Dolayısıyla kentli olma yolunda, ancak ailelerin dönüşümü ile kentli bireylerin yaşadığı bir kent mümkün olabilir. Okul eğitimi ancak bunun üzerine bina edilebilir.

Kentler ve kentli olmak, mükemmel bir dönüşüm anlamına gelmeyebilir. Zaten bitmiş bir süreç değildir kentlilik. Toplumun bir arada birbirine tolerans gösterip yaşadığı yerlerdir. Mükemmel midir? Bu tartışılır, ancak kent gibi kent, köyleşmiş bir kentten daha yaşanabilir bir yerdir.

10 Temmuz 2016 Pazar

Android Telefonumdaki Fotoğrafları Videoları Nasıl Yedeklerim?

Çevremdeki Android kullanıcılarının çoğu bedavaya tüm video ve fotoğraflarını yedekleme imkanı olduğunu bilmiyor. Bu yazı Android telefonu olup da telefondaki fotoğraflarını ve çektikleri videoları nasıl yedekleyeceklerini merak edenler içindir.

Google'ın kullanıcıları için bedava sağladığı 15 GB'lik bir depo alanı var. Bu alanı, iletileriniz, fotoğraflarınız-videolarınız ya da dosyalarınız için kullanabiliyorsunuz. Ancak bir süredir rekabetin de baskısıyla Google fotoğraflarınızı eğer ufak bir özelliğe dikkat ederseniz 15 GB'lık kotanızdan düşürmeden depoluyor. Buna videolarınız da dahil. Neredeyse sınırsız fotoğraf ve video deposuna sahipsiniz. Peki bunu kullanıyor musunuz?

Fotoğraflarınızı yedeklemezseniz, telefonunuz fabrika ayarlarına döndürüldüğünde silinebilirler. Eğer harici bellek kartına kaydediyorsanız telefonunuz kaybettiğinizde fotoğraf ve videolarınız da gider.

Fotoğraf ve Video yedeklemek için ne yapmalı?

Aslında yapılacak fazla bir şey yok. Google Play'den Google Fotoğrafları yüklemelisiniz.
 Google Fotoğraflar


Google fotoğraflar dilerseniz çeker çekmez fotoğraflarınızı Google sunucularına yükler. Kotanızdan düşülmesini istemezseniz ayarlarda dikkat etmeniz gereken


Yedekleyin ve senkronize edin kısmında, Yükleme Boyutu'na tıklayıp Yüksek Kalite (ücretsiz ve sınırsız depolama alanı) kısmını seçmek. Böylece tüm fotoğraflarınız yedeklenecektir. Hücresel veri yedekleme kısmına bakarsanız fotoğrafların ve videoların mobil veri (3G, 4G vs.) üzerinden yedeklenmesini sağlayabilirsiniz. Bunları kapatırsanız fotoğraf ve videolarınız evde ya da işyerinde wifi üzerinden ağa bağlandığınızda otomatik yedeklenir.

Google fotoğraflarınız kendi sıkıştırma yöntemiyle pek bozmadan kaydediyor. Ben ticari bir fotoğrafçılık sitesine bu algoritmada kaydedilmiş bir fotoğrafı yolladığımda kabul ettiler. Dolayısıyla onların göremediği farkı ben de göremem her halde diye düşünüyorum ;)

Videoları YouTube'a Aktarma

Videoları da otomatik yükleyen bu sistemin hoş bir özelliği var. Dilediğiniz videonuzu basit bir aktarma işlemiyle YouTube'da yayınlamanız mümkün. bunun için YouTube yükleme sayfasına gidip Videoları İçe Aktar başlığı altındaki, içeri aktar düğmesine tıklayıp, istediğiniz yedeklenmiş videonuzu YouTube'a içe aktarıp, yayınlamanız mümkün (yani videoyu baştan yükleyip uğraşmanız gerekmiyor).


YouTube Videolarını Kesip, Birleştirme, Efekt ve Müzik Ekleme

YouTube videolarını hazırlamak için bir yazılıma sahip olmayabilirsiniz. Neyse ki bu durum için Google bir çözüm sunuyor. Editor adresine gidip yüklediğiniz videoları kesip birleştirebilirsiniz. Böylece parça parça çektiğiniz görüntüleri tek bir video haline getirebilirsiniz. YouTube dilerseniz bu görüntülerin altına hazır müziklerden eklemenize de imkan tanıyor.
Youtube Editor sayfasında videoları işleyebilirsiniz.


iPhone kullanıcıları da bu hizmetten yararlanabiliyor.

10 Haziran 2016 Cuma

Eğer Ben Varsam...





Bir an tüm öğretileri bir kenara koyun. Dünyayı algılamayı ve sormaya başladığınız anı düşünün. İşte tam o anda sizin için dünya ve evren var oldu. Siz bilincinizi yitirip dünyadan göç ettiğiniz anda ise tüm gerçeklik, zaman ve bildiğimiz tüm boyutlar sona erecek.

Eğer ben varsam evren var. Ben yoksam hiç bir şey yok. 

Tüm bu evren siz olmadan ne anlam ifade edebilir ki?

Tamam kendimize fazla bir önem veriyoruz belki ama evrenin orada olduğunu anlamayan bir canlı için evren ne ifade edebilir ki? Eğer herşeyin orada olduğunu ve neyin nasıl olduğunu anlayabiliyorsak evren bizim için var ve anlamlı. İşte bu nedenle herşeyi merak ediyor ve anlamaya çalışıyoruz. Bunu nesiller boyu yapıyoruz. Her seferinde bir tuğlanın üzerine bir diğerini koyuyoruz. Sonunda bir sınıra ulaşıp onu aştığımızda her şey çok daha fazla anlamlı gelmeyecek mi sizce de? Şüphesiz bir süre sonra çok daha fazlasını bilecek ve daha da fazlasını keşfedeceğiz. Hepsi geçmiş nesiller sayesinde.

Bunun farkına varıp da kendinden önce ve sonra devam edecek bir evren öyküsü yaratmayacak bir düşünür olamaz herhalde.

Diyelim ki biz öldükten sonra da bizden bağımsız olarak uzay zaman devam ediyor. Ancak buna ilişkin bir kanıt var mı elimizde? İdeolojileri ve inanç sistemleriniz ve diğer dogmatik öteberiyi bir kenara bırakın. Kanıttan kastım bilimsel bilgi.

Karamsar bulabilirsiniz ama bizim için her şey bittiğinde evren de devam etse bile bunun bir anlamı kalmıyor gibi.

Hadi bu karamsar havayı ortadan kaldıralım biraz. Aslında doğa ölümsüzlük için size bir fırsat vermiş durumda. Evet belki de şimdi siz bu satırları okurken içerideki odada bir video oyunu oynayan çocuğunuz sizin genetik kodunuzu ve pek çok özelliğinizi gelecek kuşaklar taşıyarak neslinizi devam ettirecek. Torununuzun torunu belki de sizin pek çok özelliğinizi haberi bile olmadan yaşatacak. Belki mükemmel bir ölümsüzlük değil ama hiç yoktan iyidir öyle değil mi?

7 Haziran 2016 Salı

Yaşadığımız Gerçeklik Simülasyon mu?

Görsel bu adresten alınmıştır.
Geçmişe göre bilimsel ilerlememiz oldukça iyi görülebilir. Örneğin artık bizden ışık yılı ile ölçülebilecek uzaklıklardaki gezegenlerin ne tür elementlerden oluştuğunu anlayabiliyoruz. Aynı şekilde evrenin büyüklüğünü 93 milyar ışık yılı olarak ölçebilsek de 13,7 milyar yıl yaşında olan evrenin çapının nasıl olup da 93 milyar ışık yılı olduğunu ancak tahmin edebiliyoruz. Işık hızı bir üst sınırdır. 13,7 milyar yıl önce patlamış olan evren nasıl olup da bu genişliğe çıkmış olabilir? Acaba bir başka evrenin içine mi patladı evren? Ne dersiniz?

O kadar  ileri gitmeye de neden yok. Nasıl olup da ilk canlı tek hücreli oluştu onu bile anlamış değiliz. Yani şimdilik bu soruya bilimin verebildiği cevap "bilmiyoruz" şeklinde.

Bilim'in henüz bilinmeyen konularda cevap verememiş olması bunu bir gün yapmayacağı anlamına gelmiyor. Sadece henüz bunu yapabilecek derecede bilgili olmadığımızı gösteriyor o kadar.

Geçtiğimiz günlerde bu aralar çok üzerinde durulan bir konuda Kozan Demircan'ın bloğunda Evren Bir Simülasyon Mu? başlıklı yazısını okudum. Konuyu derinlemesine inceleyen yazıdan sonra kafamda, eğer bir simülasyon içerisinde yaşıyorsak bunu anlamanın bir yolu yok mudur? Diye düşündüm. Eğer simülasyon içerisinde yaşıyorsak ve bunu anlayabilirsek o bile son derece ilginç olmaz mı?

Öyle bir simülasyon yaratın ki, içerisindeki akıllı canlılar bu durumu fark etsinler!

Simülasyon fikri ilginç, belki doğru ya da doğruya yakındır. Olanı anlamanın bir çabasıdır. Bilim ve insanlık bu şekilde ilerler. Dogmasal bir kabul ediş, bilime terstir. Yalanlanamaz bir bilgi bilimsel değildir.

Bilgimizi artırarak daha iyi ve doğru bir dünyada yaşayabiliriz. Ancak insanlığın büyük bölümü bilgi ve bilim açısından karanlık bir dünyada yaşıyor.

Bilimin mum ışığının bu karanlığı bir gün yenmesi dileğiyle.


Gerçek ve Hakikat

Hakikat kırılgandır ve kişiden kişiye değişir gerçekse nispeten daha sağlam bir kavramdır. Örneğin kapalıyken televizyonun kumandasının açma...