10 Temmuz 2016 Pazar

Android Telefonumdaki Fotoğrafları Videoları Nasıl Yedeklerim?

Çevremdeki Android kullanıcılarının çoğu bedavaya tüm video ve fotoğraflarını yedekleme imkanı olduğunu bilmiyor. Bu yazı Android telefonu olup da telefondaki fotoğraflarını ve çektikleri videoları nasıl yedekleyeceklerini merak edenler içindir.

Google'ın kullanıcıları için bedava sağladığı 15 GB'lik bir depo alanı var. Bu alanı, iletileriniz, fotoğraflarınız-videolarınız ya da dosyalarınız için kullanabiliyorsunuz. Ancak bir süredir rekabetin de baskısıyla Google fotoğraflarınızı eğer ufak bir özelliğe dikkat ederseniz 15 GB'lık kotanızdan düşürmeden depoluyor. Buna videolarınız da dahil. Neredeyse sınırsız fotoğraf ve video deposuna sahipsiniz. Peki bunu kullanıyor musunuz?

Fotoğraflarınızı yedeklemezseniz, telefonunuz fabrika ayarlarına döndürüldüğünde silinebilirler. Eğer harici bellek kartına kaydediyorsanız telefonunuz kaybettiğinizde fotoğraf ve videolarınız da gider.

Fotoğraf ve Video yedeklemek için ne yapmalı?

Aslında yapılacak fazla bir şey yok. Google Play'den Google Fotoğrafları yüklemelisiniz.
 Google Fotoğraflar


Google fotoğraflar dilerseniz çeker çekmez fotoğraflarınızı Google sunucularına yükler. Kotanızdan düşülmesini istemezseniz ayarlarda dikkat etmeniz gereken


Yedekleyin ve senkronize edin kısmında, Yükleme Boyutu'na tıklayıp Yüksek Kalite (ücretsiz ve sınırsız depolama alanı) kısmını seçmek. Böylece tüm fotoğraflarınız yedeklenecektir. Hücresel veri yedekleme kısmına bakarsanız fotoğrafların ve videoların mobil veri (3G, 4G vs.) üzerinden yedeklenmesini sağlayabilirsiniz. Bunları kapatırsanız fotoğraf ve videolarınız evde ya da işyerinde wifi üzerinden ağa bağlandığınızda otomatik yedeklenir.

Google fotoğraflarınız kendi sıkıştırma yöntemiyle pek bozmadan kaydediyor. Ben ticari bir fotoğrafçılık sitesine bu algoritmada kaydedilmiş bir fotoğrafı yolladığımda kabul ettiler. Dolayısıyla onların göremediği farkı ben de göremem her halde diye düşünüyorum ;)

Videoları YouTube'a Aktarma

Videoları da otomatik yükleyen bu sistemin hoş bir özelliği var. Dilediğiniz videonuzu basit bir aktarma işlemiyle YouTube'da yayınlamanız mümkün. bunun için YouTube yükleme sayfasına gidip Videoları İçe Aktar başlığı altındaki, içeri aktar düğmesine tıklayıp, istediğiniz yedeklenmiş videonuzu YouTube'a içe aktarıp, yayınlamanız mümkün (yani videoyu baştan yükleyip uğraşmanız gerekmiyor).


YouTube Videolarını Kesip, Birleştirme, Efekt ve Müzik Ekleme

YouTube videolarını hazırlamak için bir yazılıma sahip olmayabilirsiniz. Neyse ki bu durum için Google bir çözüm sunuyor. Editor adresine gidip yüklediğiniz videoları kesip birleştirebilirsiniz. Böylece parça parça çektiğiniz görüntüleri tek bir video haline getirebilirsiniz. YouTube dilerseniz bu görüntülerin altına hazır müziklerden eklemenize de imkan tanıyor.
Youtube Editor sayfasında videoları işleyebilirsiniz.


iPhone kullanıcıları da bu hizmetten yararlanabiliyor.

10 Haziran 2016 Cuma

Eğer Ben Varsam...





Bir an tüm öğretileri bir kenara koyun. Dünyayı algılamayı ve sormaya başladığınız anı düşünün. İşte tam o anda sizin için dünya ve evren var oldu. Siz bilincinizi yitirip dünyadan göç ettiğiniz anda ise tüm gerçeklik, zaman ve bildiğimiz tüm boyutlar sona erecek.

Eğer ben varsam evren var. Ben yoksam hiç bir şey yok. 

Tüm bu evren siz olmadan ne anlam ifade edebilir ki?

Tamam kendimize fazla bir önem veriyoruz belki ama evrenin orada olduğunu anlamayan bir canlı için evren ne ifade edebilir ki? Eğer herşeyin orada olduğunu ve neyin nasıl olduğunu anlayabiliyorsak evren bizim için var ve anlamlı. İşte bu nedenle herşeyi merak ediyor ve anlamaya çalışıyoruz. Bunu nesiller boyu yapıyoruz. Her seferinde bir tuğlanın üzerine bir diğerini koyuyoruz. Sonunda bir sınıra ulaşıp onu aştığımızda her şey çok daha fazla anlamlı gelmeyecek mi sizce de? Şüphesiz bir süre sonra çok daha fazlasını bilecek ve daha da fazlasını keşfedeceğiz. Hepsi geçmiş nesiller sayesinde.

Bunun farkına varıp da kendinden önce ve sonra devam edecek bir evren öyküsü yaratmayacak bir düşünür olamaz herhalde.

Diyelim ki biz öldükten sonra da bizden bağımsız olarak uzay zaman devam ediyor. Ancak buna ilişkin bir kanıt var mı elimizde? İdeolojileri ve inanç sistemleriniz ve diğer dogmatik öteberiyi bir kenara bırakın. Kanıttan kastım bilimsel bilgi.

Karamsar bulabilirsiniz ama bizim için her şey bittiğinde evren de devam etse bile bunun bir anlamı kalmıyor gibi.

Hadi bu karamsar havayı ortadan kaldıralım biraz. Aslında doğa ölümsüzlük için size bir fırsat vermiş durumda. Evet belki de şimdi siz bu satırları okurken içerideki odada bir video oyunu oynayan çocuğunuz sizin genetik kodunuzu ve pek çok özelliğinizi gelecek kuşaklar taşıyarak neslinizi devam ettirecek. Torununuzun torunu belki de sizin pek çok özelliğinizi haberi bile olmadan yaşatacak. Belki mükemmel bir ölümsüzlük değil ama hiç yoktan iyidir öyle değil mi?

7 Haziran 2016 Salı

Yaşadığımız Gerçeklik Simülasyon mu?

Görsel bu adresten alınmıştır.
Geçmişe göre bilimsel ilerlememiz oldukça iyi görülebilir. Örneğin artık bizden ışık yılı ile ölçülebilecek uzaklıklardaki gezegenlerin ne tür elementlerden oluştuğunu anlayabiliyoruz. Aynı şekilde evrenin büyüklüğünü 93 milyar ışık yılı olarak ölçebilsek de 13,7 milyar yıl yaşında olan evrenin çapının nasıl olup da 93 milyar ışık yılı olduğunu ancak tahmin edebiliyoruz. Işık hızı bir üst sınırdır. 13,7 milyar yıl önce patlamış olan evren nasıl olup da bu genişliğe çıkmış olabilir? Acaba bir başka evrenin içine mi patladı evren? Ne dersiniz?

O kadar  ileri gitmeye de neden yok. Nasıl olup da ilk canlı tek hücreli oluştu onu bile anlamış değiliz. Yani şimdilik bu soruya bilimin verebildiği cevap "bilmiyoruz" şeklinde.

Bilim'in henüz bilinmeyen konularda cevap verememiş olması bunu bir gün yapmayacağı anlamına gelmiyor. Sadece henüz bunu yapabilecek derecede bilgili olmadığımızı gösteriyor o kadar.

Geçtiğimiz günlerde bu aralar çok üzerinde durulan bir konuda Kozan Demircan'ın bloğunda Evren Bir Simülasyon Mu? başlıklı yazısını okudum. Konuyu derinlemesine inceleyen yazıdan sonra kafamda, eğer bir simülasyon içerisinde yaşıyorsak bunu anlamanın bir yolu yok mudur? Diye düşündüm. Eğer simülasyon içerisinde yaşıyorsak ve bunu anlayabilirsek o bile son derece ilginç olmaz mı?

Öyle bir simülasyon yaratın ki, içerisindeki akıllı canlılar bu durumu fark etsinler!

Simülasyon fikri ilginç, belki doğru ya da doğruya yakındır. Olanı anlamanın bir çabasıdır. Bilim ve insanlık bu şekilde ilerler. Dogmasal bir kabul ediş, bilime terstir. Yalanlanamaz bir bilgi bilimsel değildir.

Bilgimizi artırarak daha iyi ve doğru bir dünyada yaşayabiliriz. Ancak insanlığın büyük bölümü bilgi ve bilim açısından karanlık bir dünyada yaşıyor.

Bilimin mum ışığının bu karanlığı bir gün yenmesi dileğiyle.


25 Mayıs 2016 Çarşamba

İzlemediğim Kanala Neden Ödeme Yapayım?


Televizyon izleme oranları gerileyip, İnternet'te geçirilen zaman artıyor. Neye mi dayanıyorum? Öncelikle sandalyenin arkalığına, sonra geçen gün Twitter'da görüp, şimdi bulamadığım bir istatistik sonucuna istinaden yazıyorum. Bunda televizyonun içerik olarak bekleneni vermemesinin etkisi büyük. Üstelik TV izlemek demek reklam izlemek ya da beklemek anlamına da geliyor. Böyle olunca taş çatlasa 1 saat sürecek bir dizi izleme etkinliği 2 buçuk saat kimi zaman daha da fazlasına karşılık geliyor. İzleyici alternatifi buldu mu kaçar oysa. Diziyi iki gün sonra İnternet'ten kaçak izlerim nasılsa deyip açılan boş zamanda Facebook'da arkadaşlar neler paylaşmış diye gezinmek bunlardan biri mesela. İdeali kitap okumak tabi ama Türkiye'de bunu yapan kalabalık bir kesim de yok.

Asıl söylemek istediğim, yayın platformları ile ilgili. Digiturk, D-Smart, Tivibu, Teledünya, çeşitli paketler ile önümüze geliyorlar. Mesela ben Teledünya abonesiyim 200 küsür kanal var ama pek çoğu ile hiç işim olmuyor. İlk on bildik kanal, anlamsız benim için, Ana akım medya denilen kanalların tamamı suya sabuna dokunmadan ülke yönetimine kızdırıcı bir yanlış yapmama derdinde olur olmaz her şeyi kendiliğinden sansürlüyor. Sadece onlar değil, özel ödeme yapıp izlenilen sinema kanalları bile kimseyi kızdırmama derdindeler. Mesela gecenin bir saatinde bir filmde kadının teki arkası dönük duş alıyor filmde. Amanın o da ne? kadının kalçasını bulanıklaştırıyor adamlar. Yahu hadi sigara içen adamın elini bulandırdınız bizi korumak çabasıyla kadının arkasını neden bulandırdınız? Yoksa duşta arkasıyla sigara içiyordu da onu mu bulandırdınız? Alternatif olarak duruyor gibi yapan Halk TV'de ekranda içinde Atatürk var diye öteberi pazarlıyor. Bu da hoşuma gitmediğinden bir kanal daha gitti listemden. Yakında, habercilik açısından gazetelere olduğu gibi, TV de İnternet'ten izlenecek anlaşılan.

Sonra belgesel kanalları içerisinde bir kanal var. Avcılar hayvanları nasıl öldürüyorlar, onu gösteriyor. Bu kanalın belgesel kanalları içerisinde ne işi var? Çocuklar zap yaparken yanlışlıkla görseler, psikolojileri bozulur. İmkan olsa da ben o kanalı paketimde hiç görmesem süper olur mesela.

Sadece yerli yayınlar değil Discovery Channel'ın yayınladığı pek çok belgesel de benzer tatta. Ben uzayla, bilim tarihiyle, quantum fiziğiyle, teknolojiyle ilgili şeyleri seviyorum en çok zorlasam MythBusters seyrediyorum ki o da iyice kabak tadı verdi. Neyse hadi bunlar keyfe keder.


Dini kanallar var bir de. Televizyondan dini konularda doğru bir takım bilgiler alınabileceğini düşünmüyorum. Diğer yandan Semerkant Tv kablo TV'de varken, neden A9 kanalı yok merak etmeden de duramıyorum. Şimdi, ama o dini kanal değil eğlence kanalı diyenler çıkabilir. Fena mı? Bir kuşla, iki taş atmış oluruz.


Bir de Teledünya'da Suudi Arabistan Mekke'den, Kabe'den yapılan bir yayın var. Arkada sanırım Kuran okuyor birisi. Görüntüde Kabe'yi tavaf edip ibadet eden hacılar oluyor genellikle. Ben bunu bir türlü anlamlandıramıyorum. Neden böyle bir kanal var diye. Kudüste ağlama duvarı, Roma'da Vatikan için aynısı yapılsa, benim açımdan izlenme etkisi bir o kadar az olur. Diğer yandan her 3 yeri de bizzat ziyaret etmek isterim. Kendi gözümle görüp, değerlendirmek başka, kameradan hep aynı şeyleri izlemek başka. Gidemiyorsun, bari otur izle demeyin. Bir yerin görüntüsünü izlemek ile orada bulunup havasını içinize çekmek, insanlarla iletişime geçmek kısacası orada anı yaşamak bambaşkadır. İzlemek ile gidip görmek aynı olsaydı turizm diye bir şey olmazdı sanırım. Diğer yandan İnternet'te tonla webcam var, bir yerleri kameranın bakış açısıyla seyretmek isteyen gider bunları izler.

Uzatmaya gerek yok. TV açtığım zaman izlediğim kanal sayısı 10 civarında. Ben neden diğer kanallara para ödüyorum?

Teknoloji bu sorunu 5-10 yıl içerisinde çözecek gibi. Televizyonlar da kısa sürede adapte olurlar. Şimdi bile öncüleri var. İstediğim kanalı izleyip, onun parasını ödesem. Boşa para vermesem, bomba gibi olur.

Diyeceğim budur.

18 Mayıs 2016 Çarşamba

İncir Çekirdeği


İnsan dünyayı dışarıda bırakıp, dikkati sadece ama sadece bir konuya odaklayabilir. Bazen, üzerinde düşündüğü, dostlarına anlattığı ve karşılığında onlardan dinlediği ile dimağını doldurabilir.

Çok ama çok önemli olduğunu düşününüz bir konu üzerinde uzun uzun tartışabilir, fikir beyan edebilir, başkalarının fikirlerini değerlendirip bir sonuca ulaşabilirsiniz. Kimi zaman vardığınız yerin pratik bir faydası olmaz. Ancak yine de aklımızın bir köşesinde ya da bir günlük sayfasında durmasının sakıncası yoktur. Zamanı geldiğinde, belki de insanlık duvarına malzeme olacaktır. Ya da sadece öylesine yıllarca elde tutulmuş ama işe yaramamış bir çöp.

Kainatın, ya da hadi o kadar büyük tutmayalım ölçeğimizi; dünyanın yaşı ile karşılaştırıldığında çok ama çok kısa olan insan ömrünün bakış açısı ile anlaşılamasa da evrenin bize sorunları çözdürme biçimi budur. Son 5 bin yılda aldığımız yol bizlere müthiş fazla gibi gelebilir ama evren için bir arpa boyu bile değildir. O nedenle, daha üzerinde gidecek uzun bir yolumuz var.

Bu açıdan düşünüldüğünde en boş tartışmalar, fikir değişimleri bile işe yaramaz değildir. Biz bir yere varamasak bile bıraktığımız yerden devam edecek olanlar için bir başlangıç noktasıdır düşüncelerimiz.

Tuğla üzerine tuğla koyarak, bütünün küçük parçalarını tamamlamak biz insanların yapabildiğidir.

Üretmekten, düşünmekten, sorgulamaktan, en iyisi için çabalamaktan hiç vazgeçmeyin.

10 Mayıs 2016 Salı

İnsan Gerçekten Garip


Şu insan gerçekten çok garip, ağaçta yetişen meyveler dururken, yerin dibinde, toprakta patatesi bulmuş, yemiş, fazla yavan mı gelmiş nedir? Kalkmış, haşlamış sonra bir de ezmiş, olmamış ince ince dilimleyip kızartma yapmış ve herhalde kendisi için olabilecek en zararlı ama en lezzetli şeklini bulmuş.

Pişen patates içindeki nişasta vücuda girdiğinde kolayca yağa çevrilip depolanabilen bir şeye dönüşüyor. Pişirmesen pek zararı yok. Karın doyururken, kolayca vücuda yarayan kısmı alınıp kullanılıyor. Gerisi atılıyor. Oysa pişitiğinde yiyenler, yağlanıp, kilo alıyor boşuna.

Her şeyi karmaşık hale getiriyoruz. Bu durum anlık bir şey değil. Uzun bir sürecin sonucu. Binlerce yıllık insanlık tarihinin birikimi bizi içinde bulunduğumuz karmaşaya getiriyor. Her küçük gelişme yeni sorunları ve çözümlerini ortaya çıkarıyor.

At arabaları, buhar kazanlı prototiplere, Ford.'un Model T'si ise Musk'ın kendi kendine giden Tesla isimli elektrikli aracına gelene kadar karmaşık bir gelişim izlemedi mi?

İdeolojiler de böyle karmaşıklaşıyor. Musa'nın basit 10 emri karışık ve anlaşılması zor kitaplara nasıl döndü? Ya ardılı İsa'nın hiç kaleme almadığı öğretisi nasıl birden çok din kitabına dönüştü?

Biraz daha gerilerde cevap var gibi. Eski Mısırda MÖ 1300'lü yıllarda Firavun Amenhotep tarafından ortaya konulan tek tanrılı Aton dini incelenmezse Musa'nın öğretisi biraz havada kalır mesela ;-)

Karmaşık bir yazı oldu patatesten çıkıp at arabasından, Tesla aracına sonra da tek tanrılı dinlerin birbirleri ile olan ilişkilerine değindim. Tam bir çorba oldu.

Tamam işte ben de bunu söylemeye çalışıyorum. İnsan gerçekten garip. "Hadi be, sensin garip" diyenler. Peşinen kabul ediyorum :-)


17 Mart 2016 Perşembe

Yaşar Durakoğlu Anısına

Yaşar Durakoğlu

Bahçelievler Deneme Lisesi Emekli Müdür Yardımcısı Yaşar Durakoğlu. Sanat Tarihi dersi öğretmeniydi.

13 Mart 2016 tarihinde terör örgütünün gerçekleştirdiği patlamada Kızılay'da yaşamını yitirdi.

Orada yaşamını yitiren diğer iyi insanlardan biriydi.

Huzur içinde yatsın.

Arada sırada Bahçelievler'de 7. caddede karşılaşırdık kendisiyle. Artık görüşemeyeceğiz.

Yapılan haksızlık, birinin yaşamını elinden almak, dayanılır gibi değil.

9 Mart 2016 Çarşamba

Neyi Süpürüyoruz?


Temizlik yaparken o rengarenk eşyalarla dolu evinizden nedense gri bir toz çıkar. Biraz tüm bu renklerin karışımından, biraz da derinizden dökülen ölü hücrelerden gelir bu renk.

Cildimiz kendini 28 günde bir yeniler. "Bir iki yılda, bir evden süpüre, süpüre kendi ağırlığınız kadar ölü hücre döküntülerini atarsınız." Diye düşünmeyin! Sadece dökülen üst tabakadır. Evet o gri tozun içindekilerden bahsediyorum. İnsanın ömrü boyunca döktüğü toplam deri hücresi ağırlığının 18 kilo kadar olduğu söyleniyor.


Garip bir durum. Ölünce, törenler yapıp özenle ortadan kaldırdığımız bedenimizden her gün ölüp dökülen hücrelere pislik muamelesi yapıyoruz. Biraz garip bir çelişki öyle değil mi?

Şöyle de düşünebiliriz: Fiziksel açıdan birkaç yıl içerisinde yepyeni bir kişi olacaksınız. Neden bilgilerinizi artırıp, iyi yönde gelişmek için çabalamayasınız ki? Pekala düşünsel olarak da eskisinden daha iyi ve gelişmiş, değişmiş biri olmak mümkün. Tabi bu evlilik programları, 3 saatte bir bölümü izlenen dizileri seyrederek olamaz. Bir iki kitap okumak iyi başlangıç olabilir ne dersiniz. Hiç yoksa belgesel kanallarına bakın. ;)

Gerçek ve Hakikat

Hakikat kırılgandır ve kişiden kişiye değişir gerçekse nispeten daha sağlam bir kavramdır. Örneğin kapalıyken televizyonun kumandasının açma...