Pazarlama etiketine sahip kayıtlar gösteriliyor. Tüm kayıtları göster
Pazarlama etiketine sahip kayıtlar gösteriliyor. Tüm kayıtları göster

2 Ağustos 2013 Cuma

Sosyal Medya İçinde Olmak ya da Olmamak


Sosyal medya etkisi ve ekonomisi artık birlikte yaşamaya alıştığımız kavramlar. Peki herkes buradaysa ve siz dışarıdaysanız ne olacak?
Merhaba,

Artık Sosyal Medya kavramını pek duymayan kalmadı. Sözlükler, Vikipedia, Facebook, Twitter ve yeni Google+ gibi sosyal medya servisleri en bilinenler. Bunlar kadar yaygın olmasa da irili ufaklı pek çok sosyal ağ sitesi de mevcut.

Günümüzde Sosyal Medya, e-posta, kişisel sayfalar, forumlar gibi pek çok primitif İnternet servisinin yerini aldı. Buna iyi örneklerden biri de dizin hizmetleri. Dizin (directory) hizmetleri zamanında kullanıcıların ilgilendikleri içeriklere ulaşabilmeleri için kolaylık sağlamak amacıyla kurulmuşlardı. Şimdi bunun için o kadar çok ve çeşitli alternatif var ki, artık ilgi çekmediği için Google kendisininkini kapattı bile. Zaten arama o kadar hızlanıp rafine sonuçlar verir oldu ki, ağaç köklerini andıran dizin hizmetlerini kullanmak ciddi bir zaman kaybı anlamına geliyor. Oysa bir zamanlar arama bu kadar iyi sonuçlar veremezken, mecburiyet nedeniyle bir konuda araştırma yaptığınızda bilginin labirentleri içerisinde körlemesine aradığınız verilere ulaşmaya çalışırdınız. Şimdi ise aradığınız bilgiye ulaşmanız için sadece ne arayacağınızı bilmeniz yetiyor. Sanırım aynı nedenle Google geçtiğimiz günlerde RSS okuma hizmeti Reader'ı da kapattı.

Güncel içerik anlık olarak değişiyor. Her ne kadar arama motorları bu hıza ayak uydurmaya çalışıyorlarsa da kimi zaman sosyal medya bu konuda daha hızlı. Çevrenizdeki kişilerin anlık paylaşımları sayesinde kimi zaman gündemi takip edebiliyorsunuz, kimi zamansa başka bir yerde hiç bir şekilde görmeyeceğiniz içeriklere ulaşabiliyorsunuz.

Kullanıcılar açısından bakarsak, Sosyal Medyanın da itmesi ile ilgilendiğiniz konulardaki içerik, genelde sizi buluyor. Güncel konular ilginizi çekiyorsa, kimi zaman radyo, televizyon, gazeteler gibi diğer kanallardan önce içerik kapınızı çalıyor. Facebook'dan çıkmadan, ilgilendiğiniz her konudaki gelişmeleri, makaleleri okumak, güncel görüntüleri izlemek mümkün. Zaten Facebook da kullanıcılar hiç bir yere gitmeden içeride kalsın diye çabalayıp duruyor. Böylece kendi bünyesinde yaratmaya çalıştığı ekonomik yapı daha çok gelir elde edebiliyor. Eğer kullanıcı da, almak istediği her ne ise ona ulaşabiliyorsa sorun yok tabi ama bu konuda kişiden kişiye çok değişken bir sonuç ortaya çıktığını söylemek de mümkün. Kimi, açılış sayfası olarak Gooogle ve buraya yazarak girdiği Facebook dışına çıkmazken, kimi de olabildiğince geniş alandan faydalanmak için İnternet'te surf yapıyor. Zaten var olan içeriği yeniden değerlendirip sosyal medya sitelerine getiren bu araştırmacı kesim. Sonra olanları biliyorsunuz Facebook kullanıcıları da bu içerikleri yeniden paylaşarak yayılmasına neden oluyorlar.

Sosyal Medya, satış üzerine etkisi nedeniyle firmaların da ister istemez ilgisini çekiyor. Bu nedenle de irili, ufaklı pek çok firma Sosyal Medyada var olmaya çalışıyor. Konu ile ilgili bir departman ayıran ya da bir uzman istihdam eden veya profesyonel bir firmadan destek alan büyük markalar genellikle doğru yolda ilerliyorlar. Bir de bu konuya fazla önem vermeyen ama "biz de burada olalım" düşüncesi ile işe girişip pek aradıklarını bulamayanlar da var. Tanıtım ve müşteri ilişkileri yönetimi boyutları dışında, kıran kırana pazarlama maksadıyla işe soyunanlar ise ortamları, e-posta dönemindeki spam posta yollayanlar gibi kaplamaya başladılar. Ancak, Sosyal Medyanın yapısı nedeniyle böylelerinin bu konuda başarılı olmaları pek mümkün değil. Buna iyi bir örnek, pıtrak gibi üreyen fırsat siteleri. Gözüne sokulan ilgisiz içeriğe karşı, sosyal medya kullanıcılarının tepkisi genellikle kayıtsız kalmak oluyor. Oysa pazarlama ve satış açısından sosyal medya diğer ortamlardan çok da farklı değil. Etkili kampanyalar burada da başarılı oluyor. Yeter ki projeyi iyi yürütmeyi bilecek bir ekip işin başında olsun.

Sosyal Medya, firmaların "biz de burada olalım" diye amatörce yönetebilecekleri bir mecra olmaktan çıkalı çok oluyor. Ciddi bir yaklaşım olmaması halinde istenen güçlendirici etkiyi sağlamak bir yana, tüketici gözünde itibar kaybetmek son derece kolay olabilir. Memnuniyetsiz bir iki müşterinin Sosyal Medya'da firmanıza verebileceği zarar, olası viral etkisi yüzünden beklenmeyen boyutlara ulaşabilir. O nedenle işi amatörce web tasarımı da yapan bilgisayar teknisyenine bırakıp, Sosyal Medya'nın nimetlerinden yararlanmak mümkün olmayabilir. Konuyu ciddi olarak ele almalı ve eğer sosyal medyada varlık gösterecekseniz, bunu ciddi bir iş girişimi olarak görmelisiniz. Sosyal Medyada firma stratejisini belirlemekte büyük fayda var. Daha çok satış yapmak için bir enstrüman olarak, Sosyal Medya'yı kullanmayı düşünüyor olabilirsiniz. Konu ile ilgili profesyonel yardım almaktan kaçınmayın. Firma büyüklüğünüze bağlı olarak pekala makul bir çözüm bulunabilir.

Diğer mecralar gibi sosyal medya da iyi kullanıldığında beklenen olumlu sonuçların alınabileceği, yeterli emek ve önem verilmeden kullanılmaya çalışıldığında ise olumsuz sonuçlar alınabilecek bir alan.

İyi günler dilerim.

31 Temmuz 2013 Çarşamba

Büyük Veri (Big Data)


Yeni medya üzerinde de etkisi olan Büyük veri yani Big Data konusunda yapılabilecek çok iş ve fırsat bulunuyor. Peki bunu doğru olarak değerlendirebiliyor muyuz?

Merhaba,

Sms, elektronik posta ve sosyal medya siteleri satış ve pazarlama için son derece etkili kullanılabilir. Peki öyle mi kullanılıyorlar? Bizi ilgilendirmeyen, rahatsız eden, dahası markadan ve kampanyadan soğutan çabalar neden başarılı bir pazarlama stratejisi haline gelmek yerine çekilmez bir hal alır?

El ilanlarını düşünün. Yolda yürürken elinize tutuşturulan güzellik salonunda cilt bakımı ve indirim ile ilgili olan mesela. İyi de ben erkeğim ve kadınlar için hedeflenmiş bir pazarlama yönteminin benim elimde ne işi var? Hemen analiz edelim bu durumu: Belli ki işyeri sahibi işlerini biraz daha geliştirebilmek adına "ne yapayım?" diye düşünürken. Bir el ilanı bastırıp, burada kısaca hizmetlerini tanıtmayı ve belki de bir indirim kampanyasıyla yeni müşteriler çekmeyi hedeflemiş. Bunu yaparken, neredeyse son adıma kadar doğru giden yöntem, benim elime tutuşturulduğu anda boşa gitmiş oluyor. Bir iki düşünceli kişi, ilanları bir sonraki çöp kutusuna kadar ellerinden bırakmazken yerler bu ilanlarla dolup taşıyor. Broşürleri dağıtan eleman, basit bir gözlem ile hedefini doğru seçebilirdi. Sadece kadınlara broşür vermek yerine, erkeklere de broşür uzatmak düşük de olsa broşürün hedefine ulaşabileceğini yani alanın, ilgi duyabilecek birine verebileceği düşüncesini barındırır. Böylece dökme yöntemle yapılan broşür dağıtımı sonucunda geri dönüş buna değmişse yönteme devam edilir.

Elektronik postalar ve sms mesajları da benzer hedefleme dürtüsü ile gönderilir genellikle. Geri dönüş ile ilgili bilgi genellikle göz ardı edilir. Zaten belki de, bu mailleri ve smsleri yollayanların bu tür bir veriyi değerlendirecek ya da saklayacak imkanları yoktur. Zaten maliyet olarak önemli olmadığından, sadece mesajı yollayıp, geri dönüş için beklerler. Oysa basit verileri değerlendirmek, hedeflenen kitleye ulaşmak konusunda başarı şansını artırabilir. Örneğin elimizde, sadece isim ve telefon numarasından oluşan bir veri varsa bu isimlerden erkek ve kadın olarak kesine yakın olanları ayırıp, ona göre gönderim yapmak makuldür. Elde cinsiyet, yaş  gibi veriler de varsa daha da başarılı bir hedefleme yapmak mümkündür.

Oysa elinde bir şekilde büyük veri bulunduranların, bunu değerlendirmeleri halinde kazançlı çıkabilecekleri düşünülebilir.

Büyük Veri (Big Data) eğer sahip olan tarafından anlamlı şekilde analiz edilip, doğru sorulara doğru cevapları verecek hale gelirse çok işe yarayabilir. Büyük veri insanların davranışları, edimlerinden alınan küçük veri parçalarının birleşiminden oluşan dev bir sanal bulut gibi düşünülebilir.

Büyük verideki bilgilerden yapılan analizlerden yola çıkarak oluşturulacak bir senaryo üzerinden başarılı olabilecek bir pazarlama, satış kampanyası yapmak için konunun uzmanlarının belirleyecekleri hedefler başarının kapılarını açabilir.

Büyük veriye kimler sahiptir? Şöyle bir sıralayalım.

Google,
Diğer Arama Motorları,
Sosyal medya siteleri,
Telefon operatörleri,
İnternet servis sağlayıcılar,
Bankalar,
Devlet,

Liste uzatılabilir. Burada veriye sahip olmak başka bir durum, onu kullanabilmek için ne olduğunu anlamak ve değerlendirebilmek çok başka bir durumdur.

Örneğin telefon operatörünüz neredeyse hakkınızda pek çok veriyi anlamlandıracak kadar çok bilgiye sahiptir. Evinizi, işyerinizi, sık gittiğiniz yerleri, tatilinizi nerede geçirdiğinizi, boş vakitlerinizde ne yaptığınızı, kimlerle bir araya geldiğinizi, nereden alışveriş yaptığınızı, hangi eğlence türlerini tercih ettiğinizi ve bunun gibi uzatılabilecek pek çok bilginize sahiptirler.

Kredi kartını kullandığınız banka da sizin harcama alışkanlıklarınız hakkında sıralansa oldukça eğlenceli bir liste çıkarabilecek kadar çok bilgiye sahiptir.

Yine de işinize yaramayacak kampanya ve önerilerle size ulaşıyorlarsa bu tamamen ellerindeki büyük veriyi değerlendirememelerinden kaynaklanmaktadır.

Geçtiğimiz günlerde hedefi beni bir üst pakete taşımak olan İnternet servis sağlayıcım aradı. Satış personeli kotalarımı aştığımı bu nedenle hızımın düştüğünü, istersem halen kullandığım pakete ödemekte olduğum x fiyatı ile iki katı fazla kota kullanabileceğimi, geçmek isteyip istemediğimi sordu. Öncelikle söylediği x rakamından daha düşük bir bedel ödüyor ayrıca, kotalarımı aşmadığımı hatta yarısına bile zor yaklaştığımı yeni kontrol ettiğimden bildiğim için kendisine hayır dedim. "Neden istemiyorsunuz?" dedi. Çünkü verdiğiniz bilgiler doğru değil dedim. Ellerinde büyük veri olmasına rağmen, bunu bu kadar yetersiz kullanan hatta "kullanıcı nasılsa kendi kullanım detaylarından habersizdir" gibi genel varsayımlarla hareket eden pazarlama ve satış kampanyaları eğer başarılı oluyorsa, bir de kullanıcının eğilimlerini bilen ve buna göre tekliflerle karşısına çıkan firmalar nasıl bir başarı elde etme fırsatını yakalarlar siz düşünün.

Google, bu büyük veriyi olabildiğince anlamlı olarak kullanabilecek bir firma namzetidir. Yıllardır tüm mesajlarımızı okur, tüm arama eğilimlerimiz bilir, girdiğimiz sayfaları aklında tutar. Bunun karşılığında tüm yaptığı ilgi alanınıza yakın olan reklamları size göstermektir. Ama mesela bir süredir aramakta olduğunuz telefon modeli ile ilgili en uygun teklifi size sunacak bir teknolojisi hala yoktur her nedense?

Facebook da aynı şekilde kullanıcıları hakkında son derece fazla bilgiye sahiptir. Ölçek olarak da bizim 13 milyon abonesi olan İnternet servis sağlayıcımızla karşılaştırıldığında 1 milyardan fazla kullanıcısına sadece sevgililer gününde sattığı ve gerçekte var olmayan sanal çiçekler üzerinden bile daha fazla gelir elde edebilir. Ancak onun da bu veriyi gerektiği gibi kullanarak düzgün bir pazarlama kampanyası ya da gelir modeli oluşturabildiğini söylemek mümkün değil.

O halde, veri gerçekten büyük ama bunu gerektiği gibi kullanıp, fırsata çevirebilecek cevherler pek yetişmiyor.

Elinize güzellik salonu ilanını tutuşturan elemandan bir adım öteye gitmiş bir yaklaşım da olsa, sadece bu kadar ilerleme için oldukça yüksek bir veri maliyeti öyle değil mi?

İyi günler dilerim.

Big Data ilginizi çektiyse konusunda benden çok daha bilgili Uğur Özmen'in yazılarını da okumanızı öneririm.

26 Aralık 2012 Çarşamba

Tele Satış Elemanlarından Nasıl Kurtulurum?


TTNET müşteri bilgileri bir şekilde piyasaya düştü bu açık. Ya bir çalışanları sızdırdı piyasaya verileri ya da kendileri tele satış için bayilere verdiler. Olan oldu bir kere, aslında ciddi bir adli durum bu ama "aman canım burası Türkiye olur böyle" mantığıyla boş verildi sanırım.

Taahhüt bitiş tarihime doğru arayan onlarca ADSL servis satıcısından yukarıdaki çıkarımı yapmıştım. Yeniden taahhüt verip aboneliğimi devam ettirmeme rağmen cep telefonumu arayanlar bir türlü bitmiyor. Neyse o andaki ruh halime göre kendileri ile neşemi buluyorum.

Mesela Digitürk için tele satış yapan arkadaşları dinledikten sonra verdiğim bazı cevaplar.
- Ben Digitürk'e karşıyım kardeşim.
- Siz benim blogumun kapanmasına neden olmuştunuz adınızı bile duymak istemiyorum.
- Evde kablo tv var kardeşim ne yapayım Digitürk'ünüzü?
- Yahu zaten TV seyretmem, sadece uyumak için geçerim karşısına, lazım değil.
- Taahütüm var.

Genelde dumur oluyorlar ama onların da bu işten hayatlarını kazanmaya çalıştıklarını unutmayıp bir saygısızlık etmemeye çalışıyorum.

Bir de TV ve ADSL'yi beraber satmaya çalışanlar var. Genelde HD olmayan paket ve uydu alıcıyı birlikte öneren paketleri aslında anlamsız olduğundan kolay püskürtülüyorlar. Her şeye rağmen susmadıklarında en etkili yöntem "taahhütüm var" demek oluyor.

Olgunlaşmamış bir ürünü satmak da kolay değil. TİVİBU satanlar da ayrı bir alem. İlla bedava paketi vermeye çalışmaları öldürüyordu bir ara. Şimdilerde aramaz oldular neyse ki. Gerçi onlar da ne sattıklarından habersizler. Eve Televizyonda seyretmek üzere almaya kalkarsanız modeminizi yenilemeye kalkıyorlar. Settop boxları da modeme kablo ile bağlanabiliyor. ortalıkta kablo kirliliğinden bıkmışsanız durum feci. HD yayın alabilmek için ise 8 Mbit yeterli değil ama tele satışçıların bundan haberi yok.  Ben olsam akıllı TV firmaları ile anlaşır gömülü ya da indirilebilir olarak TV ile birlikte gelmesinin teknolojisi üzerinde dururdum. Samsung TV'de çalışan AOL TV uygulaması 8 Mbit bağlantı ile takılmadan HD yayın izlenmesini sağlıyor. Demek ki istense olabilir!

Bir de işe yaramaz şeyler satanlar var. Fişe takınca elektrik tasarrufu yaptığını iddia eden aletler kesinlikle yalan, onlardan uzak durun mesela.

Gelelim başlıkta yazdığım sorunun en kolay yoldan cevabına.

Hiç uzatmadan ve satış yapanı dinlemeden "Teşekkür ederim, ilgilenmiyorum!" en etkili cevaptır.

Şimdilerde başlayan tele satış robotları sattıkları şeyi belirtip eğer ilgileniyorsanız 1'e basın diyorlar. Canınız sıkılıyorsa basabilirsiniz tabi de basmazsanız tele satışçıdan kurtulmuş olursunuz.

Bir de şöyle düşünün. En azından birileri sizi telefonda aramış oluyor. Yalnızlıktan sıkılıyorsanız tele satışçıları mutlu edin ne satıyorlarsa dinleyin uzun uzun sorun, sattıkları işinize yarıyorsa alın.

8 Aralık 2012 Cumartesi

Süslü Pazarlama Lafları Aslında Ne der?


Pazarlamanın süslü lafları genellikle asıl amacı gözümüze sokar ama her zaman anlamak mümkün olmuyor tabi. İşte benim aklıma gelenler.


Yoğun istek üzerine uzattık = Beklediğimiz satış hedefi henüz tutmadı.

Bayinizden ısrarla isteyin = Biz adama söyledik almıyor, son umudumuz sizsiniz!

Katkısızdır = içine nişasta, "gdo"lu mısır şurubu falan koyduk ama sayılmaz (Bazı ketçaplarda çok yaygın).

Kısıtlı sayıda = bu kadar kelepir fiyata ancak bu kadar aldık, satalım para dönsün bari.

Kayıtlarımız devam etmektedir = Gelen iki günde kaçıyor. Bir türlü kontenjanı dolduramıyoruz.

Kaçırmayın son fırsat! = Distribütör artık mal vermiyor. Bari stokları eritelim de para gelsin.

Bu üründen ben de kullanıyorum çok memnunum = satış kotamı dolduramadım bu ay primler nanay (Turuncu bir teknomarketin elemenalarının genel hastalığı).

Ekonomik ambalaj = Bunun normali ile fiyat farkını biliyor musunuz? Güzel, bilmediğinize göre kar eden biz olacağız demektir.

1 Temmuz 2012 Pazar

Network Pazarlama Nedir?


Bütün pazarlama faaliyetleri bir ağa ihtiyaç duyar. Ölçeği büyütmenin ve pazarı yaymanın yolu pazarlama ağını genişletmektir. Ağı büyütmek maliyeti artırır, karı ise azaltır. İşte Network Marketing denen sistem bu olumsuzluğu aşmak isteyen uyanık girişimcilerin kafasından çıkmıştır.

Network Marketing (ağ pazarlama) iş modeli olarak tanıtımı ve kendi pazarlama ağını sıfıra yakın maliyetle yapmaya imkan sağlar. Böylece adı, sanı duyulmamış ürünleri satmayı becerirsiniz.

Tanınmayan, bilinmeyen bir ürünü matah bir şeymiş gibi pazarlamanın iyi bir yolu onu insanların yakın çevresine pazarlatmaktır. Bir tanıdığınızın size gelip, "şöyle müthiş, böyle iyi", "emmimin bıbısı da aldı çok memnun kaldı" şeklinde tanıtımıyla, aslında kendinizi hiç almayı düşünmeyeceğiniz ve işinize yaramayacak bir ürünü almış buluverirsiniz. Bu, şampuan, elektrik süpürgesi, deodorant olabileceği gibi ederinden çok daha fazla ödeyeceğiniz herhangi bir ıvır, zıvır olabilir.

Ben en çok böyle bir sisteme girişteki tanıtım saçmalıklarına takılırım. Kimi zaman sizi büyük bir otelde seminere alırlar, kimi zaman da bir tanıdığınız yüz yüze sizinle bu müthiş (!) sistemi tanıştırır.

Tanıtımlarda genellikle, Amerikalı ve sistemin tepesindeki aşırı mutlu ve çooook! iyi görünümlü insanların fotoğrafları gösterilir ne kadar zengin oldukları ve oturdukları yerden ne kadar çok kazandıkları, sizin de onlar gibi olabileceğiniz gibi konularda beyniniz yıkanır.


İşin aslı, feci şekilde kafaya alınıyor olmanız ve sistemin aslında yapısal olarak en tepeye ulaşmanıza imkan tanımasının mümkün olmadığıdır. En tepeyi geçin, size tanıtımı yapan tanıdığınızı aşmanız bile genellikle fiili olarak mümkün değildir. Sonuç itibari ile giriş bedelini ödeyip bir sürü işe yaramaz, atsan atılmaz satsan satılmaz (sizin gibi bir iki kişi bulursanız satılır aslında) ürüne sahip olursunuz. Tek kurtuluşunuz bunları çevrenize pazarlamaktır. Bunu beceremezseniz malları kendiniz kullanırsınız. Fotoğraflarını görmüş olduğunuz kişiler de oturdukları yerden kazanmaya sayenizde devam etmiş olurlar.

Bazı ürünler veya ürün grupları bu pazarlama sayesinde tüm dünyada tanınmış olabilirler. En iyi örnek teknolojinin zaferi gibi parlak cümlelerle tanıtılıp satılan elektrikli süpürgelerdir. Bu aletler göz kamaştırıcı olabilmek adına, bir sürü ek özellikle satılırlar. Örneğin havayı temizleyip parfüm yaymak gibi. Kimse odanın ortasında gür gür çalışıp güya havada uçuşan partikülleri içine çekip, güzel kokulu temiz hava yayan bir elektirikli süpürgenin ne kadar saçma görüneceğini, ne kadar gürültü çıkaracağını ve ortamı ne kadar gereksiz yere ısıtacağını düşünmez bile. Yapılan gösterinin illüzyonuna kapılıp suyun rengini bulanıklaştıran partiküllerden başka bir şey değildir akıllarda kalan. Hey uyanın! Her yıl Büyük Sahradan havalanıp başınıza yağan tonlarca tozdan bu şekilde kurtulamazsınız! Ha tabi size tanıtıma gelen tanıdığınızın buluşları durumu daha da renklendirebilir. "Evinize ölü toprağı atılmışsa bu makineden başka şey temizleyemez gibi". İşin gerçeği bunun hiç kullanmayacağınız bir sürü ucubik eklentiye sahip bir elektrik süpürgesi olması ve sizin ona edeceği bedelin 5 ila 10 katı fazlasını ödemeniz gerekmesidir.


Eskiden her şey daha mı masumdu bilemiyorum. En azından köyden şehre yeni gelmiş hayran hayran Galata Kulesine bakan birine hiç tanımadığı bir pazarlamacı tarafından kule satılır ve iş biterdi. Şimdi ise tanıdık bir sima evinizin, hayatınızın içine girip aynısını yaptığında buna Network Pazarlama deniyor.

20 Eylül 2011 Salı

Hedefiniz olması her şey anlamına gelir mi?


Hani şu kişisel gelişim kitaplarında ya da seminerlerinde çok kullanılan bir söz vardır. "Hedefiniz yoksa bir yere varamazsınız".

Doğru hedefi olmayan biri kafası kesik tavuk gibi oradan oraya saçma bir rota çizecektir. Amacınız yoksa hiçsiniz!

Yahu iyi ama şu gelmiyor mu hiç aklınıza? Ya o seçtiğiniz hedef yanlış ise?

Tekrar yazalım: "Hedefiniz yoksa bir yere varamazsınız! Ya hedefiniz varsa ama yanlışsa?"

Örneğin, hedefiniz, tüm tarımsal zararlıları yok ederek, tarımsal üretimi artırmak ve daha çok insanı doyurmak. Güzel bir hedef değil mi? Bunu gerçekleştirirken bilmeden kullandığınız tarım ilacı milyonlarca insanı 10-20 yıl içerisinde kanser ile tanıştırdı. Oh ne ala hedef gerçekleşmesi!

Hedefiniz benzer alternatifleri olan bir hizmeti pazarlamak olsun. Fiyatınız ve hizmetiniz alternatifler ile neredeyse aynı. Ancak siz bunu göre göre tüketiciyi salak yerine koyup, biraz da oligopol piyasasına güvenip sizden fersah fersah ilerideki rakibinize rağmen satış yapmaya çalışıyorsunuz. Hedefiniz doğru belki ama ona nasıl ulaşacağını bilmeyen yönetim kurulunuz bir yıl sonra sadece yatıştırıcı kullanan bir dolu satış personeline sahip ama hedefine ulaşamamış bir şirketi yönetiyor olacak.


Böyle durumlar için Teksas'lıların harika bir çözümü var! Bir ahırın kapısına gelişigüzel ateş edilir! Daha sonra kapıdaki her bir deliğin çevresine delik merkezde kalacak şekilde hedefler çizilir. İşte size hedefinizi 12'den vurmanın Teksas usulü! (bu örneği "Aristoteles İle Bir Karıncayiyen Washington’a Gider" isimli kitaptan aldım).

Bir de göreli olarak yanlış ve doğru sayılabilecek hedefler var. Birine göre doğru olan bir hedef diğeri için ölümcül olabilir.


Hitler'in hedefleri vardı. Eğer istediği gibi gerçekleştirebilseydi, şimdi onu bu şekilde hatırlamayacaktık şüphesiz. Belki de onu Büyük İskender gibi yazacaktı tarih kimbilir? Yine de sizce izlediği yol doğru muydu? Onun sayesinde kin dolu bir insan topluluğu hala aynı şiddeti başka insanlara yansıtmıyor mu? Tek bir ırkın hakim olduğu (ari ırk) dünya nasıl olurdu? Hele ki tüm insan ırklarının Afrika kökenli olduklarını öğrenmiş olduğumuz (hepimiz kardeşiz!) günümüz bakış açısından daha da garip olmuyor mu? Demek ki hedefiniz için, bilgi birikiminizin de yeterli olması gerekiyor. Hitler, keşke sanatta başarılı olsaymış.

Evet, hedefi doğru saptamak önemli. Ancak bunu dünyada becerebilecek kaç birey var ki?

Sadece 100 yıl önce 1,5 milyar insan dünyayı kaplıyordu. Şimdi ise bu sayı 7 milyara dayanmış durumda.

İnanın yanlış hedefleri olan birkaç milyon insan beni çok korkutuyor hem de çok! :)

Gerçek ve Hakikat

Hakikat kırılgandır ve kişiden kişiye değişir gerçekse nispeten daha sağlam bir kavramdır. Örneğin kapalıyken televizyonun kumandasının açma...