29 Kasım 2013 Cuma

Blogger'da Yedek Nasıl Alınır?

Bilgisayar ile biraz fazla uğraşanlar bu sihirli sözcüğü çevrelerinden ya da yaşayarak öğrenirler. "Yedek Al!" Eğer uzun süre emek verdiğiniz blogunuzun bir gün başına bir iş gelip silinirse ne yapabilirsiniz? Blogunuzu başka bir servise,  nasıl taşıyabilirsiniz? Blogunuzun görünümüne dokunmadan, yeni temaları nasıl deneyebilirsiniz?
Bu yazıyı benim sesimden dinlemek isterseniz buraya tıklayın.

Merhaba,

Blogger en iyi blog servisi olmayabilir. Arkasında Google'ın var. Kullanım kolaylıkları düşünüldüğünde pekala tercih edilebilecek bir servis. Zamanla o derece gelişti ki, üzerinde yapılabilecek pek çok işlemi bulmak bile zaman alabiliyor. Basit gibi görünse de bazı işlemleri gerçekleştirmek sorun olabiliyor. Bunlardan önemli bir tanesi ise günlüğünüzün yedeğini almak. Üstelik bu işlem ile yapılabilecekler sadece yedek alma ile sınırlı da değil.

Yedek almak için http://www.blogger.com sitesine girip, "Ayarlar" linkinin en altında yeralan "Diğer"ardından, sayfada Blog araçları içerisinde bulabileceğiniz, "Blogu dışa aktar" bağlantısına tıklayın.

Karşınıza gelen küçük pencerede "Blog'u İndir" düğmesine tıklayın. "xml" uzantılı bir dosya inecek. Bu dosyayı yedek almak amacıyla saklayabilirsiniz. Benim tavsiyem, bir yedeğini de bulut servislerden birinde saklamanız.

Eğer bir gün blogunuzu başka bir blog servisine ya da, kendi hosting alanınızda çalıştırdığınız, blog servisine taşımak istediğinizde aynı yöntem ile aldığınız yedeği kullanmanız mümkün.


Yedeğinizi geri yüklemek ya da başka bir blog açıp içine yüklemek için http://www.blogger.com sitesine girip, "Ayarlar" linkinin en altındaki "Diğer"e tıklayın. Bu sayfada Blog araçları içerisinde bulabileceğniz, "Blogu içe aktar" bağlantısına tıklayın. Ardından "dosya seç" düğmesine tıklayıp, bilgisayarınızdan yedek dosyanızı seçip, insan olup olmadığınızı denetleyen sistemden gelen, kargacık burgacık yazıyı istenen yere girin ve "Bloğu İçe Aktar" düğmesine basın. Dosya yüklendiğinde tüm yazılarınız yeni açtığınız blogunuzda belirecektir. Bu durumda, yazılarınız iki ayrı yerde bulunduğundan, arama makinelerinin kafasını karıştırmamaları için blogger'da görünmelerini ve arama makineleri tarafından indekslenmelerini önlemeniz akıllıca olacaktır.



"Ayarlar" kısmında "Temel" seçenekler arasında bulup, bu özellikleri kapatabilirsiniz.

Uzun süre çalışıp, emek verip hazırladığınız yazılarınızın yok olup gitmesine karşı önlem olarak yaptığınız, bu yedek alma önlemi, bir başka şekilde de işinize yarayabilir. Uzun süreden beri yayında olan blogunuzda okurlarınızı rahatsız etmeden, blogunuzun görünüşünü değiştirmek için, blogger içerisinde yeni bir blog açıp, bu aldığınız yedeği buraya yükleyip, temayı istediğiniz gibi değiştirebilirsiniz. Böylece en sonunda istediğiniz tasarımı oturtup, onun da yedeğini alabilirsiniz.

Bunun için Blogger'da "Şablon"a girip "yedekle/geri yükle"ye tıklayın. Şablonu "Tam Şablonu İndir" düğmesine basıp indirin. Asıl blogunuza gidip bu yeni indirdiğiniz dosyayı seçip "Yükle" düğmesine basarak yeni düzenlemiş olduğunuz şablonu blogunuza uygulayabilirsiniz.

Böylece blogumuzun içeriğini nasıl yedekleyebileceğimizi, nasıl başka bir servise taşımak için hazırlayabileceğimizi ve okurlarımızı rahatsız etmeden, şablonumuzu nasıl değiştirebileceğimizi görmüş olduk.

İyi günler dilerim.

27 Kasım 2013 Çarşamba

Blogu Hangi Serviste Açmalı?


Eğer yazı yazmayı ve düşüncelerinizi başkalarıyla paylaşmayı seviyorsanız Blog yazarı olabilirsiniz. Pek çok konuda yazabilirsiniz. Eğer verdiğiniz bilgileri arayanlar varsa, blogunuz ilgi çekebilir. Bazen kimse aramasa da bir şeyler paylaşmak sizi rahatlatabilir. Böyle durumlar için de Blog tutmak güzel bir çözümdür. Peki blog servislerinden hangisini kullanmalı?
Eğer yazıyı benim sesimden dinlemek isterseniz buraya tıklayabilirsiniz.

Merhaba,

Gerçekten blog yazmak için o kadar fazla yer seçeneği var ki, insan nerede yazacağını şaşırabilir. O halde mevcut blog servislerinden en çok tercih edilenleri sıralamaya çalışalım (bazı blog servisleri).


Ülkemizden başlayacak olursak, Blogcu iyi bir başlangıç noktası sayılır. Ülkemizdeki ilk blog servislerindendir. Kullanımı kolay ve Türkçe desteği var. Ancak içeriğinize dikkat çekebilmek için fazlaca bir yardımı olduğu söylenemez. Sosyal ağlarda paylaşım imkanları ile okunurluğu artırma şansınız var. Yani büyük oranda okunurluk için iş, sizin çabanıza kalıyor. Servisin giriş sayfasında görünmeyi başarabilirseniz, biraz daha çok şansınız var. Kendi alan adınızı alıp, bu blogunuza bağlamak için pek fazla şansınız yok. Dolayısıyla blogunuzu günün birinde kendi alan adınız altında yayınlamanız burada pek kolay olmayabilir. İçeriğinizi bir başka servise taşıyabilmek için bir seçeneğiniz de yok. Dolayısıyla burada başlayıp sonradan fikir değiştirirseniz içeriğinizi aktarmak için fazla bir kolaylık beklemeyin.


Milliyet Blog. Milliyet gazetesinin blog servisi. Basit bir görsel ve yazınız. Paylaşabileceğiniz bunlardan ibaret Son derece kolay gibi görünen bir kullanımı var. Ancak hepsi bu. Tasarım, değişiklik, esneklik, içerik taşıma gibi konularda hiç kullanıcı desteği yok. Tek faydası, gazetenin yönlendirdiği trafik sayesinde, nispeten kolayca okur bulabilmeniz. Buna karşılık gazete web sayfasına çektiğiniz trafik, arama makinesi optimizasyonu açısından gazetenin daha çok işine yarıyor.


Wordpress oldukça geniş imkanları olan bir blog servisi. Burada açtığınız blogunuzu kolayca Türkçe kullanabilirsiniz. Dilerseniz, kendi alan adınızı da alabileceğiniz gibi, tamamen bağımsız ama yine Wordpress yazılımı kullanarak bir yer sağlayıcıda bulundurma açısından Wordpress'den bağımsız, blog servisinizi kullanabilirsiniz. Temalar açısından son derece zengin pek çok seçeneği var. Gazete'den tutun, şirket sitesine kadar çevirebileceğiniz esnek bir yapısı var. İçeriğinizi kolayca başka blog servislerine aktarabileceğiniz gibi başka blog servislerinden de wordpress'e içerik aktarmanız mümkün. Dolayısıyla içeriğinizin bir yedeğini güvenli bir yerde tutabilirsiniz. Özellikle kendi içerik yönetim sisteminize yönelik, düşük bütçeli bir proje gerçekleştirmek istediğinizde bu servis blog olarak hizmet vermenin ötesine geçip, çok daha geniş bir alanda kullanılabilecek bir hale geliyor. Ayrıca istatistik olarak da oldukça detaylı veri sağlıyor. Böylece ziyaretçilerinizin nerelerden geldikleri, ne aradıkları, konusunda bilgi veriyor. Sonuç itibariyle oldukça iyi ve pek çok kullanıcının tercih ettiği bir servis. Üstelik, istediğiniz zaman Wordpress'e geçiş yapabileceğinizden "en başta seçmedim" diye üzülmenize de gerek yok.


Tumblr bir diğer blog servisi. Kullanımı oldukça basit. Fazla tema seçeneği yok. Ancak, temalar ile oynayıp kendinize özgü bir tema yaratmanıza imkan tanıyor. Kendi alan adınız altında kullanıma elverişli. Dolayısıyla bir gün blogunuzu yeterince geliştirdiğinizi düşündüğünüzde kendi alan adınız ile yayına geçmek son derece kolay. Diğer servislerle içerik transferi konusunda imkanları var. Genellikle fazla yazmayıp, görsel içerik paylaşmayı tercih eden kullanıcıların sevdiği bir servis. Ancak yazı ağırlıklı paylaşımlara da açık. Sosyal ağlar ile bağlanabilme kabiliyeti yüksek. Instagram gibi görsel içerikli sosyal ağlardan, içeriği direk olarak Tumblr'a gönderip, anında blogunuzda yayına almak mümkün. Akıllı cihazlarda kullanılabilen uygulamaları da mevcut. Arama makinesi optimizasyonu konusunda biraz tecrübe gerektiriyor. Yahoo tarafından kısa bir süre önce satın alındı.


Blogger Google tarafından desteklenen blog servisi. Türkçe desteği de var. Ancak mobil uygulaması Türkiye'ye açık değil. Dolayısıyla Android telefonunuzla kolay içerik gönderimi yapmanız bir anlamda engellenmiş. Tema desteği oldukça geniş. Sistemin kendi temalarını kullanmak ve değiştirmek mümkün. Bunun yanında kendi temanızı geliştirmek ya da başkalarının yaptığı temaları kullanmak da mümkün. İçerik girmek son derece kolay. Oldukça esnek. Blogunuzun görselliği konusunda sonsuz seçenek var. İçeriklerinizi dışarı aktarmak, dışarıdan içerik almak mümkün. Kendi alan adınızı kullanmak da son derece kolay. Google arama makinesinde neredeyse anlık olarak indeksleniyor. İstatistikler konusunda da son derece iyi desteğe sahip. Dolayısıyla arama makinesi optimizasyonu diğer servislere göre daha kolay. Bir süredir Google blog servislerinin önemini düşürdüğünden beri pek geliştirilmiyor. Ancak servis kapatılmıyor da. Gün gelir, blog servisleri yine yükselen değerler arasına girerse durum değişebilir. Mevcut haliyle de güzel bir servis.

Alan adı yıllık 20 lira civarında bir maliyet getirir. Eğer bir hosting firmasından yer alıp, kendi blogunuzu burada tutmazsanız tüm ödemeniz gereken bedel bu kadar olabilir. Alan adı almadan devam da edebilirsiniz. O durumda hiç bir parasal maliyeti olmayacaktır. Eğer günde 10 bin okuyucuyu blogunuza çekmeyi başarabilirseniz Google reklam programına katılmanız halinde, güzel reklam geliri elde edebilirsiniz. Bunun yanında Hürriyet gazetesinin Bumerang platformu üyesi olup, tanıtımları blogunuzda yayınlayabilirsiniz. O da bir ölçüde blogunuzun masraflarının bir kısmını karşılamada yardımcı olabilir.

Daha pek çok blog servisi var. Onları da inceleyip tercihinizi yapabilirsiniz. Ancak hepsinden önemlisi, ilgi çeken, aranan içerik oluşturmayı becerebilmektir.

İyi günler dilerim.

25 Kasım 2013 Pazartesi

Sosyal Ağlar ve Güvenlik


Sosyal ağlar geniş kitleleri kendine çekiyor. Bu çekimin etkisiyle sosyal ağlar olmasa hiç tanışmayacak olanlar bile ucundan, köşesinden bilgisayar, tablet ya da akıllı telefon kullanıcısı oluyor. Belki de farkına bile varmadan tehlikelerle dolu bir sanal dünyanın içine dalıveriyorlar. Ne tür tehlikeler söz konusu ve bu tehlikeler nasıl önlenebilirler?
İsterseniz bu blog yazısını benim sesimden dinlemek için buraya tıklayın.

Merhaba,

Bundan bir yıl kadar önce Facebook'da bir süredir görüşemediğim arkadaşım, durup dururken mesaj yazmaya başladı. "Nasılsın, iyi misin?" kısmından sonra damdan düşer gibi bana "sen, kontörlü telefon mu kullanıyordun?" diye sordu. Ben de kendisine "benim telefonum yok unuttun mu?" diye sordum. O andan itibaren bana başka bir şey sormadı. Hemen o arkadaşımı telefonla arayıp durumu kendisine ilettim. Birileri Facebook hesabının şifresini ele geçirmişlerdi. Hemen, bilgisayarını iyi bir virüs programı ile taratıp temizlemesini ve ardından da Facebook hesabının şifresini değiştirmesini istedim. Sanırım, dediklerimi yapıp ardından durumu adli mercilere de iletmiş. Daha sonra Facebook arkadaş listesindeki pek çok tanıdığından kontör istendiği, kimi tanıdıklarının verilen numaraya kontör yollamış olduklarını öğrendik. Bu, nispeten masum sayılabilecek bir dolandırıcılık girişimi. Kimi zaman doğrudan, çok zor durumda olduğunu belirtip, borç para isteyenler de var. Hiç sorgulamadan yardım etmeye çalışanlar da var. İki taraf için de maduriyet oluşturan, kötü bir durum.

Bir diğer tür de Facebook'da tıklanıp çalıştırıldığında sizin zaman tunelinizde son derece kışkırtıcı mesajlar ile arkadaşlarınızı tıklatıp, virüs bulaştırmaya çalışan gönderiler. Arkadaşlarınız genellikle durumu anlasalar da aralarında daha önce benzer bir virüsle karşılaşmamış olanlar tıklayıp, kendileri de virüs yaymaya başlayabilirler. Kişisel bilgilerinizi alıp pazarlamaya çalışan veri toplayan uygulamalar da bunlar kadar olmasa da zararlılar içerisinde kabul edilmeli.

Bu nasıl yapılıyor ve nasıl önlenir? Öncelikle sizin sosyal ağ şifrenizi ele geçirmeleri gerekiyor. Bunun için makinenize bir virüs yüklemenizi sağlamaları lazım. Genellikle bunun için çok ilginç bir başlığa sahip bir gönderiye tıklayan bir kurban gerekiyor. Bu Facebook, Twitter gibi bir sosyal ağda da olabilir, İnternet'te başka bir sayfada açılan popup menüde de. Hatta "bilgisayarınıza virüs bulaştı, temizlemek için buraya tıklayın", "mobil tarayıcınız çöktü, düzeltmek için buraya tıklayın", diyen kendi açılır yani pop-up pencereler ile mesajlar halinde olabilir. Genellikle bunlara tıklamanız halinde, çalıştırılabilir bir dosya bilgisayarınıza indirilir. Yine genellikle antivirüs ya da flash player yükleme dosyası gibi görünseler de aslında bilgisayarınıza, tabletinize ya da akıllı telefonunuza bir kaç virüs içeren dosya yüklerler. Sonra hesaplarınızı, şifrelerinizi ele geçirebilir, makinenizi zombiye çevirip bir özel ağda çeşitli pis işler için kullanabilirler.

İyi virüs temizleme programları genellikle bu tür zararlıları anında ya da daha sonra tespit eder ve temizler. Ancak kendi başınıza halledemediğinizde, anlayan bir tanıdığınızdan ya da profesyonel hizmet veren bilgisayar firmalarından yardım almakta fayda var. Mümkünse, böyle durumdaki bilgisayarları İnternet'e bağlamayın. Temizlik bittikten sonra da mümkün olduğunca çabuk, tüm şifrelerinizi değiştirin. Güncel tuttuğunuz bir virüs yazılımı edinin. Düzenli olarak bilgisayarınızı taratın. Önemli dosyalarınızın yedeğini ayrı bir depolama biriminde bulundurun. Bulut depolama çözümlerinden yararlanarak yedeklerinizi İnternet'te de tutabilirsiniz. Mümkünse her ikisini birlikte yapın.

Sosyal ağlarda her ne kadar arkadaşlarınız ile iletişim halinde de olsanız, aslında yabancı bir ortamda olduğunuzu ve kötü niyetli insanların da düşündüğünüzden daha yakında olabileceklerini unutmayın. Sizi çok meraklandıran bir başlıkla karşılaşırsanız ona tıklamadan önce bir kaç kez düşünün. Emin olamıyorsanız sosyal ağlarda böyle linklerin güvenli olup olmadığını gösteren web sitelerinden yardım alın. Özetle, uyanık ve dikkatli olun!

İlginç linkler ve görseller kullanarak, kendi açılır pencerelerle, sanki bankanızın web sitesine giriyormuş izlenimi verip, size bir virüs bulaştırıp bilgilerinizi çalma girişimlerine ve benzerlerine phishing ya da yemleme deniyor. Gerçek dünyada da bu girişimlerin benzerleri, bankamatiklere eklenen kart okuyucu, kamera, şifre kaydeden klavye gibi donanımlar ile yapılıyor. Amaçları aynı, sizi kandırmak ve kayba uğratmak. Biraz dikkatle son derece can sıkıcı durumlardan kurtulabileceğinizi aklınızdan çıkartmayın.

Sadece gerçek dünyada değil, sanal dünyada da virüsten uzak ve güvenli olmanızı dilerim.

Sağlıcakla kalın.

20 Kasım 2013 Çarşamba

İnternet Yükselirken Sabit Telefonların Sonu Geliyor


Yeni Medya unsurları içerisinde olmayıp, buna rağmen zamanın erozyon etkisine direnebilen bir iletişim aracı her an oyunu terk edilebilir. Bu zaman alan bir tür dönüşümle de, aniden ortadan kalkma şeklinde de olabilir. Ev ve iş yerlerinde kullanımda olan sabit telefonlarından bahsediyorum.
Bu yazıyı benim sesimden dinlemek isterseniz bu linke tıklayabilirsiniz.

Merhaba,

80'li yılların öncesinde telefon öyle kolay kolay sahip olunabilecek bir iletişim aracı değildi. Bunun öncelikle fiziki birtakım engelleri vardı. Telefon iletişimi bakır kablolar üzerinden yapılıyordu. Şimdiki gibi evinize en yakın iletişim kutusuna kadar değil, bir santralden diğerine iletim bakır teller üzerinden yapılırdı. Dolayısıyla öncelikle size yakın santrale kadar bu tellere ihtiyacınız vardı. Daha sonra da santraller arası bağlantılara oradan da şehirler arası ve milletler arası hatlara. 1800 ya da 3600 çiftli telefon kablolarının kullanıldığı bir alt yapı düşünün. Bunların çekilmesi, birbirine bağlanması, evlere dağıtılması ayrı bir sorun bakımı ise başka bir dert. Dolayısıyla talep ne kadar olursa olsun, telefon altyapısı 80'li yılların ortalarına kadar pek değişmeden kaldı. Santraller bile tam otomatik değildi. Şehir içi görüşmeler doğrudan numara çevrilerek yapılabilirken, şehirler arası görüşmeler için santralden randevu alıp, beklemek gerekirdi.

Fiberoptik altyapı zamanla bakır kabloların yerini aldı. Böylece bir fiberoptik demeti, çok daha düşük bir maliyetle bakır kablolara göre daha fazla ve kaliteli telefon görüşmesi yapılabilmesini sağladı. Tabi bu arada santraller de giderek gelişiyordu.

Zamanla fiberoptik kablolar ile sadece telefon görüşmeleri değil, veri, görüntü gibi başka iletişim unsurları da taşınır oldu. Bir süre sonra 90'lı yıllarda çıkan İnternet ise haberleşme bulutu kavramını hayatımıza soktu. Öyle ya fiberoptikte yolculuk eden ışık içerisinde aslında tüm haberleşme bir bulut halindeydi. Paketler gidecekleri yerlere ulaşıyorlardı. Zamanla önce çevirmeli bağlantılar iş gördü. Ardından kablo tv ile taşınan geniş bandlı internet bağlantıları ve hatta ip üzerinden taşınan ses ile tanıştık. Geniş band, tam tamına 64 kbps hızı sağlamıştı. 33,6 kbps hıza göre iyi bir adım. Ardından tamamen yönetimin tercihi ile kablo İnternet erişimi dondurulup yerine, ADSL erişimi sağlandı. 128 kbps başlangıç için fena değildi. Ancak hız giderek arttı. Sonunda 8 Mbps gibi hızlara gelinip dayanıldığında 2000'li senelerin ilk 10 yılı geçmişti bile. Yavaş yavaş yenilenen altyapı ve fiberoptik kablolar merkezi santrallerden mahalli güçlü kutulara dönüşüm ile veri iletişim hızlarını oldukça yükseltti. Artık dertsiz bir 20 Mbps ADSL hızı kutuya kadar gelen fiberoptik kablo ardından ADSL hattına dönüştürülerek sağlanabiliyordu. Böylece hem mevcut modemler bir süre daha kullanılabilecek hem de bir anda yükselecek yurtiçi hız kapasitesi belirli bir seviyede tutularak yurtdışı hatların kapasitelerinin artışı için zaman kazanılmış olacaktı. Yakın gelecekte ise bizi bekleyen hızlar 100 Mbps civarında olabilir. ADSL'nin de terk edilmesi anlamına gelebilir bütün bunlar. Bu arada başka operatörlerin altyapı yatırımları sürüyor. Yani alternatif İnternet erişimi imkanları gelecekte daha kolay bulunabilecek.

Bütün bunlar olurken, bir zamanlar evin en erişilebilir köşelerinde kendilerine önemli yerler ayrılan ve üzerlerine dantel örtüler serilen telefonlar giderek daha az çalıyor. Mobil iletişimin ucuzlaması ev ve iş telefonlarının sonunu yaklaştırıyor.

Eğer halihazırda ADSL yüzünden tutulan telefon hatları, İnternet erişimi olmasa çoktan tarihin tozlu raflarında hatırlanan bir hal almış olabilirdi. Mevcut şebeke kaldırabileceğinin çok altında kapasiteyle son günlerini bekleyen sağlıklı ama çok yaşlı kimseleri hatırlatıyor bana.

Son günler demişken bir de son çabalar var hayatta tutmak için. Mesela akşamdan, sabaha bedava görüşmeler, binlerce dakika mobil hatlarla görüşme imkanları sağlıyorlar. Ancak hiç birinin abone kayıplarının önüne geçmesine yeteceğini düşünmüyorum. Belki düşüşü yavaşlatır.

Şirketlere verilen 440'lı telefon numaraları vardı yakın geçmişte. Hat sayısını artırabilmek için 850, alan kodu olarak belirlenip satışa sunuldu. Böylece numara yetmediği durumlarda 851, 852 gibi alan kodlarını kullanarak daha çok numara tahsis etmek de mümkün oldu. Ancak prestijli numara olarak deklare edilen bu numaraların kısa sürede insanlar üzerinde oluşturduğu intiba daha farklı.

Tanımadığınız 850'li numaralardan arayıp, gereksiz bir şeyler pazarlamaya çalışanlar mı istersiniz, kayıtlı mesaj ile sizi tv platformlarına abone etmek isteyenler mi? Üstelik bunlar masum sayılır.

Arayıp, "yıl içinde yaptığınız kredi kartı harcamalarınızla bedava sağlık sigortası kazandınız, istiyor musunuz?" deyip size kabul ettirdikten bir kaç ay sonra yeniden arayıp, aboneliğinizin paralı kısmının başladığını belirtip, devam etmek isteseniz de istemeseniz de sizden para talep edip, tehditle şaşırtıp kredi kartı numaranızı bir şekilde alıp, hesabınızdan para çekenler bile var.

"Kredi kartı harcamalarımı nereden biliyorsunuz?" "Sigortam nasıl başladı? Bana ne fayda sağladı?" diye boşa çabalamayın. Zaten amaç, gerçekten sigorta falan yapmak değil. Paranızı almak. Bir dakika, ama bu numaralar prestijli şirketlerin numarası nasıl oluyor? Biri bize açıklayabilir mi?

Umarım, günü geldiğinde mobil operatörler daha seçici davranırlar. SMS konusunda gösterdikleri kötü performansı özel numaralarda sergilemezlerse kendileri için iyi olur.

Bütün bu son çabaların faydası olmayacak gibi. Sabit hatların sonu yaklaşıyor. Teknoloji ömrünü tamamladı.

Belki de 5-10 yıl sonra ev telefonu denildiğinde daha önce onları hiç kullanmamışız gibi gelecek. İletişimimiz ise son hız sürüyor olacak, ama farklı mecralar üzerinden.

İyi günler dilerim.

18 Kasım 2013 Pazartesi

Khan Academy Artık Türkiye'de!


Eğitim konusunda ülkece ciddi kalite azalması yaşadığımız bir gerçek. Öğretmen açığı bir türlü kapatılmazken, geleceğimiz olan gençler, eğitim adına en değerli dönemlerinde büyük bir kayıp yaşıyor. Gittikçe artan niteliksiz, eğitimsiz gençleri Türkiye'nin geleceğine hazırlıyoruz. Bu kadar olumsuz bir durum söz konusuyken, Yeni Medya'dan bu gidişi önleyebilecek bir cevap geldi. Üstelik, kazanç peşinde olmayan bir oluşumdan.
Eğer dilerseniz bu yazıyı benim sesimden dinlemek için bu linke tıklayın.

Merhaba,

Eğitim şüphesiz ülkemiz için en önemli konulardan biri. Ancak görülen o ki, eğitim kalitesi giderek düşüyor. Eğitim politikasını idare eden güç, adeta nasıl "daha kötü eğitilmiş nesiller yetiştiririz?" sorusunun cevabını arıyor gibi. Ancak eksik kalan eğitim ihtiyacına karşılık İnternet teknolojisi belki de sıkı bir cevap verebilir. Bir türlü anlaşılmayan konuları anlamak için sanal bir öğretmenin konuları bir bir anlattığı dersler imdada yetişse fena mı olur?

Bu iş nasıl başlamış derseniz, hikayesi oldukça ilginç aslında. Dilerseniz biraz bahsedeyim. Amerika'da Boston'da yaşayan Salman Khan isimli bir hadge fon analisti, New Orlenas yaşayan kuzenlerine derslerinde yardımcı olmak için, matematik derslerini anlattığı videolarını Youtube'a yükleyip kuzenlerine ulaştırır. Bu arada herkes yararlanabilsin diye, bu videoları kamuya açık olarak paylaşır. Dersler, Amerika'da sadece Salman Khan'nın kuzenlerinin değil pek çok öğrencinin imdadına yetişir. Elinden geldiğince zaman içerisinde derslerin sayısını artırır ve oldukça büyük bir kütüphane oluşturur.



Bir süre sonra, durum o kadar yoğun olarak konuya eğilmeyi gerektirir ki Khan işini bırakıp kazanç peşinde olmayan bir organizasyon kurar ve eğitim videolarını hem çoğaltır, hem de konuları çeşitlendirir. Ülke çapında inanılmaz bir ilgi gören eğitim sistemi, sınırları aşıp, dünyanın pek çok yerinden erişen kullanıcılar tarafından büyük ilgi görür. Khan Academy'nin doğuş hikayesi kısaca böyle. Şimdilerde günde 200 bin civarında ders izlendiğini belirtmek, konunun boyutu hakkında bilgi vermesi açısından yararlı olur sanırım.

Sonunda bu organizasyon yurdumuza da geldi. Dersler kısmen yerelleştirip, Türkçe olarak, yararlanmak isteyen öğrencilerin kullanıma sunuldu.

Şimdilik 4500 civarında ders kaydı var. Lise matematiği, fen, sosyal bilimler, üniversite seviyesinde finans içerikler arasında.

Ders videoları 5 ila 20 dakika uzunlukta. Bunun nedeni, içeriğin kolay anlaşılabilmesini sağlamak. 1500'e yakını Türkçeleştirilmiş durumda. Khan Academy kütüphanesi Türkçeleştirilmeye devam ediyor.

Matematik temelden eğitime başlıyor. 1+1’den başlayarak diferansiyel denklemlere doğru ilerlemek mümkün. Hangi konuyu öğrenmeye ihtiyaç duyuyorsanız, o konuyu izleyebilirsiniz. Fen Bilimleri bölümünde Fizik, Kimya, Organik Kimya ve Biyoloji konularını öğrenmek tamamen size kalmış. Sosyal Bilimler, Sanat Tarihi, Tarih içeriklerde bulabileceklerinizden. Khan Academy’de Ekonomi, Finans, Tıp ve Sağlık, Kozmoloji, Astronomi, Bilgisayar Bilimi yanında, Projeler, Keşifler, Buluşlar, Ters Mühendislik ve Robot Yapımı gibi farklı konularda eğitim videoları da var.



Ders görüntülerinin Türkçeye çevrilmesi işini Bilimsel ve Teknik Yayınları Çeviri Vakfı gerçekleştiriyor. Türkçe dublajlı görüntüler olabildiği gibi Türkçe Altyazılı görüntüler de var.

Öğrenciler, kendi başlarına izleyebilecekleri gibi, bu görüntüleri öğretmenler derslerde kolay anlatımları ve görsellikleri nedeniyle izletebilir.

Hazır yerelleştirmeye başlamışken, bizim eğitim siteminde hangi sınıfın hangi dersine karşılık, hangi görüntülerin geldiği de web sitesinde gelecekte belirtilirse faydalanmak daha kolay olur diye düşünüyorum. Yine gelecekte, küresel eğitim içeriğine bizden de katkılar olur umarım.

Videolar YouTube üzerinde depolanıyorlar. Dolayısıyla erişim ve izlenmeleri de son derece kolay.

Tüm bu hizmet bedelsiz. Dolayısıyla tek yapmanız gereken, biraz zaman ayırıp bu videoları izlemek. Hepsi bu. Düşünen ve emek verip bu hale getiren herkese teşekkürler.

İşte yeni medyanın bir başka ilginç kısmı. Yeni medyanın bu konuda ülkemizde bir etkisi olup olmayacağını ise önümüzdeki senelerde göreceğiz.

İyi günler dilerim.


Detaylı bilgi için:
http://khanacademy.org.tr
https://www.facebook.com/khanacademyturkce
https://twitter.com/KhanAcademyTr

14 Kasım 2013 Perşembe

Yeni Medya'dan Al Haberi


Elinde gazete kağıdı ve mürekkep kokusunun verdiği hissi yaşayarak, haberleri okuyan bir kesim hala var. Bir de artık, günlük işlerini masa başında değil, bilgisayar başında yapan bir kuşak da var. Tabi yeni kuşak, haberi de İnternet'ten alıyor. İşin ilginç yanı Yeni Medya ve akıllı cihazlar sayesinde, bu iki kuşak birbiri ile iletişim halinde çatışmadan, geçinip gidiyorlar. Galiba, Yeni Medya gerçekten sosyalleştiriyor.
Burada yazılanları, benim sesimden dinlemek isterseniz bu linke tıklayın.

Merhaba,

Yeni Medya kavramı günden güne eskiyor ve hayatımızın bir parçası haline geliyor. Belki bir süre sonra sadece "medya" olarak literatürde yerini alacak ve medya denildiğinde şimdilerde Yeni Medya tanımında yeralanları da içeren geniş bir kümeyi anlayacağız. Zaten Gazeteler de artık kendilerinde oluşan endişeyi bir kenara atıp, tüm güçleriyle İnternet yayıncısı haline geldiler. İnternet sitesi olmayan gazete kalmadı. Bir çoğu okurlarının yorumlarına haber altlarında yer veriyor. Kimi gazete, kendi alan adı altında okurları tarafından kaleme alınan blogları çalıştırıyor. Kimi gazete, kendisine yollanan okur blogları içerisinden seçtiği yazıların linklerini özel sitelerde ve kendi ana sayfasında kullanıyor.

İşin acı yanı, tüm SEO çalışmaları, gerçek orijinal içerik, taze haber üretimi ve zengin içerik ile oluşturulmaya çalışılan etki o kadar da büyük değil. Buna karşın sosyal ağlarda bir haberin linkinin ve özetinin görsel desteğiyle birlikte verilmesi, tüm bu yukarıda sayılanlardan daha büyük bir etki yapmasına neden oluyor. Hal böyle olunca da, Twitter, Facebook ve Google+ gibi sosyal ağlarda bir haber sitesi ya da gazete sitesinin bulunmaması düşünülemez. Özellikle, ilk anda bir haberin yayılmasında en önemli başlatıcı etkiyi böyle sosyal ağ siteleri yapıyor. Nedeni ise basit. İnsanlar, diğer başka nedenlerden ötürü sosyal ağ sitelerini takip ediyor. Örneğin, bilgisayarı açıp sosyal ağ sitesine bağlanıp, gündemi buradan takip eden ve kimi zaman da bu sosyal ağ sitesinden çıkıp bilgisayarını kapatan kullanıcı sayısı, hiç de azımsanmayacak kadar çok. Hatta aynı sitenin uygulamasını telefonuna indirip bir anlamda devamlı olarak sosyal ağ sitesi ile birlikte yaşayan kullanıcılar da mevcut. Bu kullanıcılar aynı zamanda haber kaynaklarını, basının haberlerini, aynı kanaldan izlemeyi tercih ediyorlar. En azından günümüzde durum böyle.

Gazeteler, sosyal ağların fonksiyonlarını kısmen de olsa yerine getirerek, bir tür sosyal paylaşım imkanını okurlarına tanıyorlar. Haber altlarına yapılan yorumlar, mevcut mevzuat nedeniyle gazeteleri de bağladığı için son derece dikkatli bir filtreden geçiyor. Ancak yine de yorumların, bazen haberin kendisinden daha çok ilgi çektiği durumlarla da karşılaşılıyor. Eski yayıncılık anlayışında bu, mektup, email, sms ya da faks ile gelen okur mektubunun ertesi gün yayınlanan gazeteye konulması ile mümkündü. Günümüzde süreç çok daha hızlı işliyor. Gazetenin görevlisi elini çabuk tutarsa yapılan yorum web sitesinde bir kaç dakika içerisinde yayınlanıyor. Eskiye göre, baş döndürücü bir hız, öyle değil mi?

Eskiden Televizyon, Gazeteler için en önemli rakipdi. Akşam bülteninde yayınlanan haberler, ancak ertesi günün gazetelerinde okunabilirdi. Şimdiyse gazete web siteleri olayın oluşundan kısa süre sonra haberi giriyorlar. Yani bir anlamda kendi yayınlarının da rakibi oluyorlar. Ancak, haber tam olarak sonuçlanmasa bile duyurup gelişmeleri de ardı ardına vermek, bir anlamda Televizyondan rövanşı almak gibi kabul edilebilir. Ek olarak, konu hakkında yapılan okur yorumları da işin karlı kısmı.

Televizyon habercileri de, özellikle sabah kuşağı yayını yapanlar, adeta sosyal medya yorumları ile yönlendiriyorlar programlarını. Hatta, gelen yorumlara sinirlenip izleyiciyi haşlayanları bile oluyor. Yani neredeyse çift yönlü bir iletişim söz konusu, sunucu ve izleyenler arasında.

Yine radyo sunucuları da programlarında telefon ile katılan dinleyicilerinin yanında, sosyal ağlardan gelen akışlar ile kah istekleri çalıyor, kah trafik durumunu veriyor, kimi zaman da bunları diğer dinleyenler ile paylaşıyorlar. Anlaşılan artık habercilik ve programcılık sunan ve izleyenin ortak iletişimiyle ortaya konuluyor.

İşte size bir Yeni Medya etkisi. Haber artık ya birlikte üretiliyor ya da birlikte yorumlanıyor. Büyük ölçüde sosyal medya taraflarının katlısı kendini hissettiriyor.

Sosyal ağ sitesi kuran bir gazete bile var bu aralar. Hürriyet Gazetesi video yayınladığı bir sitenin yanında fazla duyurmadan bir sosyal ağ sitesini de kullanıma açtı. Prensip olarak Hürriyet Gazetesi web sayfası üyelerinin tamamı aynı genel şifre ile tüm servislerine bağlanabiliyorlar. Bunda da durum değişmiyor. Kullanıcı adı ve şifresi ile giren üyeler bu servisten de yararlanabiliyor. benimsayfam.hurriyet.com.tr gibi uzunca bir alanadı var. Biraz primitif de olsa bir iki usta dokunuşla Facebook benzeri bir sosyal ağ sitesine dönüşebilir. Bakalım yaygınlaşacak mı? Bana sorsalar quup.com'u alıp bünyeme katardım, ancak belki de başka bir bildikleri vardır. Google bile 3. denemesinde bir sosyal ağ oluşturabilmişken Hürriyet'in bu denemesini yüreklendirmek gerektiğini düşünüyorum. Diğer yandan, İnternet'teki okur kitlesini de düşündüğünüzde bu avantaj iyi kullanılabilirse "neden olmasın?" denilebilecek bir girişim. Yalnız, arkadaş ekleme kısmı zayıf kaldığından böyle bırakılırsa kullanıcılar arasında fazla bir iletişim olmayacak gibi görülüyor.

İşin özü, gazetelerin bir zaman tehdit olarak gördüğü İnternet, artık kendi yararlarına kullandıkları bir mecraya dönüştü. sadece basılı gazeteler değil bu etkilerden yararlananlar. Sadece İnternet üzerinden yayın yapan bazı gazeteler de son derece başarılı bir çıkış grafiği yakalamış durumdalar. Ancak hala basılı gazetelerin web siteleri kadar popüler değiller. Bunun aşılmasının yolu da içerik kalitesinde üstünlük ve rekabetçilik sanırım. Devrim niteliği taşıyacak yenilikler de öne çıkmanın bir diğer yolu olabilir. Bu arada İnternet gazeteciliği ile başlayıp basılı yayına dönüşenler olacak mı? Asıl onu merak ediyorum.

İyi günler dilerim.

12 Kasım 2013 Salı

SMS Bedava mı?


Akıllı cihazlar yeni medya unsurları arasında görev değişimlerine neden oluyor. Sadece teknoloji hızlı gelişmiyor, aynı zamanda yeni yazılımlar sayesinde alışkanlıklarınız da değişiyor. Belki telefonla konuşmak, yazışmak gibi günlük alışkanlıklarımız sürecek ama küçük değişikliklerle.
Eğer dilerseniz buraya tıklayıp, bu yazıyı benim sesimden dinleyebilirsiniz.

Merhaba,

Geçen gün dışarıda ev için öteberi almış, bankaya doğru gidiyordum. Bir iş ile ilgili olarak, birlikte çalıştığım dostum bana mesaj ile bir telefon numarası yolladı. Akıllı telefonumda normalde sms ile bana ulaşan telefon numaralarını tek dokunuşta arayabilirim. Ancak gelen mesaj Viber isimli İnternet üzerinden bedava mesajlaşma ve telefon görüşmesi yapmaya yarayan bir uygulamadan yollanmıştı. Mesajın içindeki numarayı bir türlü kopyalayamadım. Tek elle kopyalamaya çalışırken de, viber üzerinden arayıverdim numarayı. Bu arada belirteyim, Viber karşı tarafta da yüklü olmalı ki konuşma ve mesajlaşma yapabilesiniz.

Sonuç itibariyle, karşıdaki kişi ile görüşmemiz telefon şebekesi ile hiç bir zaman yapamayacağınız netlikte adeta karşılıklı konuşuyormuş gibi açık ve pürüzsüz gerçekleşti. Görüşmeden sonra, neden telefonda bu kadar kötü kalitede ses transferi ile görüşürken, aynı telefondaki bir başka uygulama ile aynı şebeke üzerinden bu kadar temiz bir görüşme yaptık diye düşündüm.

Telefon şebekeleri iki farklı ağ kullanıyor. Bunlardan biri 2G diğeri 3G. Telefonunuz hangisini destekliyorsa onun üzerinden görüşüyor, sms gönderiyorsunuz. Ancak, ses son derece dar bir band üzerinden kalitesi düşük olarak karşı tarafa ulaşıyor. Tüm telefon cihazlarına standartlara uygun bir hizmet vermek adına benzeri kalitesiz ses iletiliyor.

Aslında ses, sms, internet tamamıyla sayısal veri olarak iletiliyor. Yani telefonla da konuşsanız İnternet üzerinden ses iletimi de yapsanız şebekede aynı meşguliyeti doğuruyorsunuz. Sadece İnternet ses uygulaması daha yeni ses kodlama teknolojisi kullandığı için, sesi çok daha net ve geniş bandlı iletiyor.

Sms deseniz, şebekeye son derece az bir yük getirmekle birlikte eğer bir paket sahibi değilseniz, size son derece pahalı gelebiliyor. Tanesi 40 kuruş olsa, 10 sms mesajı yollasanız, 4 liranız buhar oldu demektir. Yani yükte hafif, pahada ağır bir hizmet. Hala kullanılıyor olmasının tek sebebi ise paketlere eklenen 1000 - 2000 sms değil. Hala akıllı telefon kullanımı yeterli yaygınlıkta değil. Sizde, dünyanın en gelişmiş, utanmasa takla atacak kadar akıllı telefonu olsa da, karşı tarafta mütevazi, sadece telefon işlevli bir cihaz bulunuyorsa, onunla yazışmak istediğinizde tek seçenek sms yollamak.

Kaçınılmaz son ise yakın. Akıllı telefonlar artık makul fiyatlara geldiler. 300 liraya bile bir akıllı telefon almak mümkün. Evdeki kablosuz ağa tanıttınız mı, internet üzerinden sesli, görüntülü görüşme yapmak, mesaj alıp göndermek, birden bire, pahada hafif hale geliveriyor. Akıllı telefonu ile 10'larca mesaj servisinden birini kullanıp, yazışmak varken, hangi rasyonel kişi sms yollar ki? Aynı şey ses iletimi için de geçerli. Yeterli yaygınlığa ulaşırsa Amerika'daki arkadaşınızı neden telefon operatörü üzerinden arayasınız ki?

Şöyle bir gözden geçirelim, sms alternatiflerini. Elektronik posta, mesaj uygulamaları, sosyal ağların entegre mesaj uygulamaları, görüntülü sesli görüşme yapmanızı sağlayan Skype, Google hangouts gibi uygulamalar. Benzer pek çok uygulama var. Günden güne de yenileri çıkıyor.

Telefon operatörleri de bu önlenemez gidişin farkındalar. Biraz da bunun etkisi ile İnternet erişim fiyatlarını son derece yüksek tutuyorlar. Ancak aralarındaki rekabet, talep gören İnternet erişimi sayesinde zaman zaman bu kırmızı çizgiyi aşmalarına ve abone çekmek için fiyatlarda indirimlere gitmelerine neden oluyor.

Sözün özü, yeni medyanın unsurlarından kısa mesaj servisi yani sms bir gün bedava olabilir. Zaten telefon, mesajlaşma, İnternet toplu paket olarak alındığında binlerce sms'in önemsiz bir bedele düşmelerinin asıl nedeni de bu. Yıllar önce İnternet'ten, çeşitli sitelerden bedava sms gönderilebilirdi. Operatörler bu servislerin geliş yollarını birer birer tıkadılar ve sms üzerinden yıllarca güzel kazanç elde ettiler. Ancak bunun sonu çok yakın.

Bütün bunlara dayanarak, bir sonraki mesela 5G hizmetinin tamamen ip bazlı bir veri hizmeti olması muhtemeldir diyor ve sözlerime son veriyorum.

Sevgi, ışığınız olsun. İyi günler dilerim.

10 Kasım 2013 Pazar

Atatürk'ün Bazı İlginç Özellikleri


Atatürk hakkında pek bilinmeyen ve belki de onu bizlere yaklaştıran yönlerinden bahsetmek istiyorum.

Merhaba,

Mustafa Kemal Atatürk’ün, Eğitim hayatı boyunca en başarılı dersi matematikti. Pozitif bilimlere ilgisi hayatı boyunca sürdü. 

1936-1937'de bir Geometri kitabı yazdı. Boyut, uzay, çap, üçgen, dörtgen gibi kelimeleri dilimize kazandırmıştır. 

Askeri lisede öğrenmeye başladığı Fransızcayı sonraki yıllarda geliştirmişti. Zengin bir kelime bilgisi vardı. Konuşurken araya Fransızca sözcükler de eklerdi.

Manastır Askeri Lisesi yıllarından kalan bir alışkanlıkla hayatı boyunca en sevdiği yemek kuru fasulye ve pilav olarak kaldı. Tatlıya düşkün değildi ama canı istediğinde gül reçelini tercih ederdi.

Binlerce kitabı vardı. Ama bunların arasında bir tanesini hayatı boyunca hatta cephede bile başucundan ayırmadı. Reşat Nuri Güntekin'in ünlü "Çalıkuşu" romanını hep yanında taşır, her gün rasgele bir yerinden acar, birkaç sayfa okurdu.

Atlardan sonra en sevdiği hayvan köpekti. "Fob" adını verdiği köpeği Gazi'nin yatağının ayakucunda uyurdu. Hayvanlara düşkünlüğü o dereceydi ki bir gün misafirlerinin de görebilmesi için yeni doğmuş bir tayla annesini Çankaya Köşkü kabul salonuna getirtmişti.

Kuşları çok severdi. Çankaya Köşkü'nde özel bir bakıcının ilgilendiği güvercinliği vardı.

Atatürk'ün Alev ve Can adında iki tane köpeği Hacı adında yaralı bir kargası vardı. Foks Atatürk'ün son köpeğinin adıdır. İnce ruhlu insanlar gibi Atatürk de hayvanları severdi. Kurban kestirmezdi. "Ömrümde bir tavuğun boğazlandığını görmedim" derdi.

Sofya'da Kral parkında küçük bir kuşa eziyet eden çocuktan kuşu satın alarak gökyüzüne salarak azat etmişti.

En sevdiği dans valsti. Müzik zevki çeşitlilik gösteriyordu. Klasik Batı müziği dışında Anadolu ezgilerini de severek dinlerdi.

Gömleklerinin hepsi beyazdı. Bu gömlekler ilk yıllarda İsviçre`de özel olarak dikilirken sonra yerli malı kullanma kampanyasına öncülük edebilmek için Beyoğlu'nda bir terziye diktirilmeye başlanmıştı.

Takım elbiselerinin tasarımlarını yapardı. Lacivert takım giymeyi sevmezdi.

Boyu 1.74’di. 43 numara siyah rugan ayakkabı giyerdi. Hayatının son dönemlerine kadar 76 olan kilosu hastalığının ilerlemeye başlamasıyla 46'ya kadar düşmüştü.

Özenli ve temiz bir Türkçe konuşurdu. Rumeli şivesiyle telaffuzu ise hissedilebilirdi.

Hayatında bir dönem çok önemli yer tutan ve Mustafa Kemal'in evlenmesinden sonra hayatına trajik bir şekilde son veren Fikriye Hanım'ın mezarının nerede olduğu bilinmiyor.

Pek sabah kahvaltısı yapmazdı . Yataktan kalkar kalkmaz odasındaki divanın üzerine bağdaş kurarak oturur, günün ilk kahvesini, sigarasını içerdi.

Kendi kendine tıraş olmazdı.

Evinde çevresinde, hatta konuk olduğu evlerde bile eğri duran eşyaları düzeltmeden rahat edemezdi.

Atatürk yaşamı boyunca her uygun anda bir ağaç gölgesinde dinlenip piknik yapmayı severdi.

Atatürk bir gün çiftliğe gittiğinde, Köşk’ün hemen yanındaki Ulu Çınar ağacının dallarını kesmeye çalışan bir bahçıvan ile karşılaştı. Dalların kesilmesi yerine köşkü raylar üzerinde kurulan bir tertibatla kaydırarak ağaçtan uzaklaştırdı.

Köylünün birinin gazete kâğıdına sardığı tütünü içmeye çalışırken eli yanmış, "Alın bunu kendi içsin" diyerek Atatürk'e küfretmişti. Bu köy mahkemeye çıkarılacaktı. Atatürk olayı dinledikten sonra "Onu mahkemeye vereceğinize, doğru dürüst sigara içmesini temin edin" dedi.

İlk mecliste bir oturum sırasında üyelerden biri laikliğin ne manaya geldiğini anlamadığını söyleyince Gazi çok sinirlenmiş ve elini kürsüye vurarak bir din bilgini olan üyeye cevap vermişti: "Adam olmak demektir hocam, adam olmak!"


Cephelerde düşmanla göğüs göğüse savaşmış biri olarak en ilginç özelliği savaş meydanları dışında kan görünce fenalaşmasıydı.

Gittiği yurt gezilerinde kendisi için kurban edilen hayvanlara bakamaz böyle durumlarda sırtını döner ya da kesilmelerini engellerdi.

Hayatının çoğunu geçirdiği savaş cephelerinden sonra Cumhurbaşkanı olarak geçirdiği yıllar ona bir tecrit yaşantısı gibi gelmişti. Çok sevdiği halkından ve sade bir vatandaş yaşamından uzaklaştığını düşünürdü.

Kumardan hoşlanmaz ama arkadaşlarıyla fasulyesine poker oynardı. Oyun sonunda kazandıklarını iade ederdi...

Sportmen kişiliği vardı. At  biner, yüzer  ve bilardo oynardı.

Milletvekilleri ile bindiği trende kondüktörün milletvekillerinden bilet parası almamasına şaşırıp nedenini sormuştu. Trenin milletvekillerine bedava olduğunu öğrenince epey sinirlenmiş, "Ne de güzel halkçılık ama" demişti.

Yağcılığa çok kızardı. Bir akşam sofrası da kendisine gereksiz şekilde iltifat eden Abdülhak Hamit'e müdahale etti.

Bir dünya turuna çıkıp, Türk dili ve tarihi üzerindeki çalışmalarını genişletmek hayaliydi.

Hastalığının başlangıcında kendisini muayene eden Dr. Fissinger günde kaç paket sigara içtiğini sormuş; Atatürk "sekiz" demişti. Doktor bunu günde bir pakete indirmesi gerektiğini söyleyince gülümseyerek cevap vermişti: "Ben zaten bir paket içiyorum. Bundan sonra bunu sizin izninizle yapacağım".

Kendisine "Ata" diye hitap edilmesinden hiç hoşlanmazdı.

1937'yi 1938'e bağlayan son yılbaşı gecesini Dışişleri Bakanı Tevfik Rüştü Aras ile baş başa geçirmişti. O gece dolabındaki bazı elbiseleri bakana hediye etmişti.

Atatürk’ün sesini hep ince olarak dinlemiştik. Bununla ilgili olarak Mimar Sinan Güzel Sanatlar Üniversitesi Sinema ve Televizyon Merkezi, Mustafa Kemal Atatürk'ün hiç yayınlanmamış görüntülerini 2010 yılında yayınladı. 1936'da kaydedilen görüntü sayesinde Atatürk'ün gerçek ses tonu da ilk defa duyulmuş oldu.

Görüntülerde Mustafa Kemal Atatürk'ün 1936 yılında Türkiye Büyük Millet Meclisi kürsüsünden yaptığı konuşma yer alıyor. Atatürk'ün sesinin bilinenin aksine daha tok ve gür duyuluyor. Dilerseniz onu kendi sesinden bu konuşma ile dinleyelim.

4 Kasım 2013 Pazartesi

Blogger Teması Nasıl Değiştirilir?


Yeni Medyanın önemli unsurlarından biri olan bloglar için standart temaların yanında pek çok alternatif tema kullanma imkanı bulunur. Bunları nasıl kullanabilir ve daha önemlisi blogumuzun görünümünü nasıl değiştirebiliriz?

Blog girdisini bu linkten dinleyebilirsiniz.

Merhaba,

Blogger üzerinde blogumuzu açarken seçtiğimiz temaya mahkum değiliz. Öncelikle mevcut temamızı değiştirmemiz mümkün. Temamızın renklerini, yazı karakterlerini değiştirebiliriz. Bunu nasıl yapabiliriz?
Öncelikle blogger.com adresine girin.


Sayfada sağ üst kısımlarda bulunan aşağı çek menüye tıklayıp Sablon'u seçin.
Burada yaptıklarınızı beğenmeme ihtimaline karşı bir yedek almakta fayda var. O nedenle sağ üstte görebileceğiniz Yedekle/Geri Yükle düğmesine basın.

Açılan küçük pencerede "Tam şablonu indir" düğmesine basın. Bir dosya indireceksiniz, bu sizin şu anda kullanmakta olduğunuz şablonun yedeği. Daha sonra geri dönmek isterseniz, aynı pencerede indirdiğiniz dosyayı bilgisayarınızda bulup, "Yükle" düğmesine basarsanız şablonunuz geri gelir.

Bir önceki sayfaya döndüğünüzde burada pek çok blogger temasının küçük resimlerinin olduğunu görebilirsiniz. Resimlerin üzerine geldiğinizde o temanın sizin blogunuzda nasıl duracağını anlamanıza yarayan ön izlemesini görebilirsiniz.
Ön izleme bölmesinin altında bulunan sağa ve sola doğru okları kullanarak temalar arasında gezinebilirsiniz.
Ön görünümleri ön izlediğiniz kısımlarda bulunan turuncu renkli "Blog'a Uygula" tuşuna bastığınızda yeni temanız blogunuza uygulanmış olur.
İşte temamız değişti. Ancak farkedebileceğiniz gibi Blogger üst barı geri geldi.Onu nasıl yok edebileceğinizi daha önce anlatmıştım.

Bu kadar çok da olsa tema konusunda sınırınız Blogger tarafından sağlananlar değil. Biraz ararsanız İnternet'te pek çok Blogger teması bulabilirsiniz.

Google'da "Blogger Templates" şeklinde aratırsanız pek çok tema sitesini bulabilirsiniz.

Ben "BTemplates" başlıklı şu siteden bir temayı ön izledikten sonra alıp uygulamaya karar verdim.
Temayı indirmek için sitedeki temanın altında bulunan "download" yani indir düğmesine tıklamak yeterli.

Sıkıştırılmış dosyayı açıp içindeki işletim sisteminize uygun klasöre girin. Ben Windows kullandığım için Johny Backup klasöründeki "Johny Backup.xml" dosyasını aldım.
Sıra bu xml uzantılı dosyayı Blogger'a yüklemeye geldi.


Dosyayı Blogger'da Şablon içerisindeki yedekle/geri yükle kısmından yükleyebiliriz. Gözat düğmesine basıp Johny Backup.xml dosyasını seçip "Yükle" tuşuna basın. Bu tema için yüklediğim sitede dosyanın içerisindeki bazı kısa yolları düzeltmek gerektiği belirtilmişti. Bunları yapmadığım için pek bir şeye benzemedi bu blogun hali. Normal bir kullanıcının da bunlar ile uğraşmayacağını tahmin ediyorum. Ancak "yok ben karıştırıp, düzgün bir hale getirebilirim" diyorsanız neden olmasın?
Sonuç biraz hayal kırıklığı oldu. Çünkü demosundaki gibi durmuyor pek. Bu durumda bloggerdaki dinamik görünüm temasını uygulamak çare olabilir. Dinamik Görünümler içerisinden soldan 3. olanı beğenip uyguladım.

Sonuç Fena olmadı.

Böylece Blogger'da nasıl mevcut şablonları kullanabileceğimizi ve başka sitelerde bulduğumuz şablonları nasıl yükleyebileceğimiz öğrendik. Aynı zamanda şablonumuzun yedeğini de nasıl alabileceğimizi gördük.

Google uzunca bir süredir, Blogger ile ilgili dişe dokunur bir geliştirme yapmadı. Bu pek hoş bir gelişme değil. Genellikle gözden çıkarılan uygulamalar bu hale gelir ve daha sonra Google uygulama mezarlığına gömülür. Bu aralar mobil uygulamalar ve sosyal ağ sitesi Google + fazlaca zamanlarını alıyor olmalı. Umarım düşündüğüm gibi olmaz ve Blogger'ı geliştirmeye devam ederler.

Anladığım kadarıyla Blogger'ın alternatifi olan sitelerden söz etmenin zamanı geliyor.

İyi günler dilerim.

1 Kasım 2013 Cuma

Blogger Ayarları Nasıl Yapılır?


Daha önce birlikte Blogger üzerinde bir blog açmıştık. Şimdi de Blogger'da açtığımız blogun görünümünü nasıl değiştirebileceğimizi öğreneceğiz. Unutmayın, iyi görünen bir blog daha çok okuyucuyu çekebilir. Ancak içeriğinizin işe yarar olması her zaman daha önemlidir. Her ikisini dengeli bir şekilde sağlayabilirseniz çok daha iyi olur.
Blog girdisini bu linkten dinleyebilirsiniz. 

Merhaba,

Google hesabınız ile her zaman bloglarınıza yeni yazı yazmak ya da blog ayarlarınızı değiştirmek için http://www.blogger.com adresine girmeniz yeterlidir.


Blogger'a girdikten sonra sayfanızın yerleşimini değiştirmek için "Yerleşim" seçeneğini seçin.


Blogger açıldığından beri en çok yapılan değişiklik navbar denilen tepedeki kısımı kaldırmak olmuştur. Sonunda bu gezinti barının kaldırılabilmesine olanak veren değişiklik, Blogger tarafından da kabul edilmiş. Bunu gerçekleştirip navbar'ı kaldırmak isterseniz "navbar" dikdörtgeninin "düzenle" kısmına tıklayın.

Burada çıkan seçeneklerden "Kapalı" olanı seçerseniz navbar'dan kurtulursunuz. Bunun bir yararı daha var bir gün sitenizi kendi alan adınız altında yayınlamayı düşündüğünüzde Blogger navbar'ını yok etmek isteyeceksiniz. En iyisi bunu peşin peşin kapatmak.

Bir sonraki adımımız sık kullanılan simgenizi oluşturmak. Bu simge, birisi sayfanızı, sık kullanılanlara eklediğinde ya da tarayıcının kulakçıklarında görünen favicon da denilen resimdir.

Bunu oluşturmanın pek çok yolu var. Kendiniz bir resim dosyası oluşturabilir ya da bu iş için bir web sitesinden yardım alabilirsiniz. Ben favicon.cc sitesinden faydalandım.

Bu siteye girince Create New Favicon'a tıklayıp, çıkan yerde kendi resmimi oluşturdum. Oldukça basit bir simge oldu.

Sonra sitenin biraz aşağısındaki "download favicon" linkine tıklayıp dosyamı indirdim.


Blogger'a dönüp, sık kullanılan simge kutucuğunun üzerindeki "düzenle" kısmına tıklayın. "Gözat" düğmesine tıklayıp, "favicon.ico" isimli yeni indirmiş olduğunuz dosyayı sisteme yükleyip kaydet düğmesine basın. Yerleşim üzerinde bulunan "düzenlemeyi kaydet" düğmesine tıkladığınızda, yeni sık kullanılan simgeniz çalışmaya başlar. Sizin tarayıcınızda bu simge yerine Blogger simgesi görünüyor olabilir ancak sayfanıza yeni giren biri sizin yaptığınız simgeyi görecektir. Bir süre sonra siz de kendi simgenizi görürsünüz.

Bu seferlik son olarak, sağ tarafta yer alan gadget ekle butonu ile sayfamızın ziyaretçi sayısını gösteren bir bölümü ekleyip bitireceğiz.


Gadget ekle tuşuna basın. çıkan pencerede aşağı kaydırarak "Blog İstatistikleri" bulana kadar aşağı kaydırın ve bulunca solundaki mavi artı kutucuğuna tıklayın. İstediğiniz sitili seçip kaydedin. Böylece sayfanızı ziyaret edenler toplam ziyaretçi sayınızı görebilecekler. Gadgetler kısmında en üstte beliren "Toplam sayfa görüntülenme sayısı"nın kutucuğunu mouse ile üzerine tıklayıp parmağınızı kaldırmadan daha aşağıya taşıyabilirsiniz. Yine, gadget ekle seçeneğinden istediğiniz diğer araçları da sayfanıza ekleyebilirsiniz.

Şimdilik anlatacaklarım bu kadar. Daha sonra Blogger blogumuzun başka yerlerini de öğreneceğiz.

İyi günler dilerim.

Gerçek ve Hakikat

Hakikat kırılgandır ve kişiden kişiye değişir gerçekse nispeten daha sağlam bir kavramdır. Örneğin kapalıyken televizyonun kumandasının açma...