29 Mayıs 2012 Salı

Galaxy Nexus (Samsung GT-I9250) İnceleme


Galaxy Nexus Google'ın kendi için ürettirip sonunda dayanamayıp kendisi satmaya başladığı (Amerika'da 400 Dolara) bir akıllı telefon. Direkt olarak Android 4.0 (ICS) ile geliyor. Gelir gelmez de güncelleyip 4.04 sürümüne yükseltiyor kendini. Ülkemizde operatörlerden Avea satıyor bildiğim kadarıyla. Keşke Google burada da Amerika'da olduğu gibi kendisi satsa bu modeli. Böylece hem ucuz hem de gerçekten iyi donanımlı bir telefon alma imkanı olurdu geniş kitlelerin.


Kocaman bir ekranı var Galaxy Note kadar büyük olmasa da oldukça büyük olan ekranı 1280x720 piksel çözünürlük pek kolay kolay karşılaşılmayacak büyüklükte. Diagonal olarak 4.65 inch (11.86 cm) boyutunda.
Elde tutması kolay ve oldukça ince.


Doldurulabilir pili 1750 mAh. Ancak bir gün zor dayanıyor. Diğer tüm akıllı telefonlar gibi pil önemli bir sorun. Hele çokça kurcalarsanız daha da çabuk bitiyor pili.


En önemli eksiği kulaklıktan gelen sesin oldukça az olması. Bu konuda İnternet'te fazlaca tartışma var. Sorunun yazılımsal olduğu yakında çözüleceği söyleniyor. Google Nexus'un zayıf ses problemini geçici olarak çözmek için Volume+ uygulamasını kullanarak kulaklık sesini artırmak mümkün. Bakalım bu problem daha sonra yayınlanacak olan güncellemelerde çözülebilecek mi?

Ana hafızası 1 GB toplam 16 GB artırılamayan hafızası var. Ama bir önceki Android telefonumda 8 GB hafızanın 3/2'sini dolduramadığıma göre pek de önemli değil. 32 GB'lik modeli de varmış ama hiç derdim değil doğrusu.

Emektar HTC Wildfire'ımdan sonra bu telefon şimşek hızında çalışıyor. Zaten 1.2 Ghz hızında çift çekirdekli Cpu'su ile daha başka bir sonuç beklenemezdi. Ancak çift çekirdek için gereken daha fazla enerjinin pili çabuk tükettiğini de unutmamak gerek. Pil ömründe yüklenen uygulamaların da önemli etkisi var. Dolayısıyla sosyal medyadan akış indirip duruyorsa telefonun ne pili dayanır ne de İnternet kotası.

Viber ile voip konuşmaların kalitesi inanılmaz derecede yüksek. Düşük kulaklık sesi ise bu şekilde kullanımda söz konusu bile değil.

Oleophopic ekran kaplaması harika. Leke ve parmak izi tutmuyor. Çizilmelere karşı dayanıklı. Bence ekran koruma filmlerine hiç gerek yok bu telefon için.

FM radyosu yok. Telefon chipsetinde FM radyo var ancak sanırım Google bu özelliği kullanmak istemediğinden bağlantısı yapılmamış. Dolayısıyla FM radyoları dinleyemiyorsunuz. Olsa kaç kere dinlerdiniz o da ayrı ya, neyse...

Wi-Fi (kablosuz ağ) alışı zayıf. Zaman zaman GSM şebekesini de olması gereken kadar güçlü alamıyor. Yurtdışında kimi kullanıcılar alış problemlerinden çok şikayetçiler. Ben bazı Wi-Fi ağ dağıtıcılarında sıkıntılı bağlantılara şahit oldum. Airties modemlerde pek sorun olmuyor.

Fiyatı Amerika Birleşik Devletlerinde 400 USD olsa da bizim piyasaya 2300 liradan giren telefon mayıs 2012'de 2000 ile 1200 TL arasında (fiyatlar için akakce.com'a bakın) bulunabiliyordu. Ben laf olsun diye Dubai'ye giden arkadaşlarıma söylüyordum, "400USD'ye bulursanız alın" diye. Bir arkadaşım 375 USD'ına bulmuş almış, o sayede bu telefona sahip oldum :)

Son söz. Oldukça şık, üreticilerin abuk subuk uygulamaları ile tıka basa dolu olmayan bir telefon.

Buyrun GSMARENA sitesinden aldığım ama doğruluğundan sitenin de %100 emin olmadığı özellikleri sizin için tercüme ettim.


GENEL2G AğGSM 850 / 900 / 1800 / 1900
3G AğHSDPA 850 / 900 / 1700 / 1900 / 2100
Duyuruluşu2011, October
DurumPiyasada. Çıkışı 2011, Kasım
KAsaBoyutları135.5 x 67.9 x 8.9 mm
Ağırlık135 g
EkranTipiSuper AMOLED Kapasitif dokunmatik, 16M renk
Boyutu720 x 1280 piksel, 4.65 inches (~316 ppi piksel yoğunluğu)
DokunmatikÇok noktalı dokunmatik
KorumaOleophobic Kaplama
SesUyarı tipleriTitreşim; MP3, WAV çalma sesleri
Dış>hoparlörVar
3.5mm çıkışVar (her türlü kulaklıkla müzik dinlenebiliyor)
HafızaKart girişiYok
İç16 GB depo, 1 GB RAM
VERİGPRSVar
EDGEVar
HızHSDPA, 21 Mbps; HSUPA, 5.76 Mbps
WLANWi-Fi 802.11 a/b/g/n, dual-band, DLNA (Program yüklemek lazım), Wi-Fi hotspot
BluetoothVar, v3.0 with A2DP
NFCVar (Google Cüzdan için)
USBVar, microUSB v2.0 (MHL)
KAmeraBirincil5 MP, 2592x1944 piksel, autofocus, LED flaş
ÖzelliklerDokunmatik odaklama, konum ekleme, yüz tanıma
VideoVar, 1080p@30fps
İkincilVar, 1.3 MP, 720p@30fps
ÖzellİklerOSAndroid OS, v4.0 (Ice Cream Sandwich), güncellenebilir şimdilik v4.0.4'e kadar
ChipsetTI OMAP 4460
CPUDual-core 1.2 GHz Cortex-A9
GPUPowerVR SGX540
SensörlerAccelerometer, gyro, proximity, compass, barometer
MesajlaşmaSMS(sislsile görünümlü), MMS, Email, Push Mail, IM, RSS
TarayıcıHTML, Adobe Flash
RadyoYOK!
GPSVar, with A-GPS desteği de var
JavaVar, Java MIDP emulatörüyle
RenklerSiyah ve beyaz dış renkler
- ikinci mikrofon sayesinde aktif gürültü önleme ile ortam seslerini azaltıyor
- TV-çıkışı (MHL A/V link lazım)
- MP4/H.264/H.263 çalıcı
- MP3/WAV/eAAC+/AC3 çalıcı
- Organizer
- Resim/Görüntü düzenleyici
- Döküman görüntüleyici
- Google Arama, Maps, Gmail, YouTube, Takvim, Google Talk, Picasa
- Sesli not alma/çevirme/komutları anlama
- Sesle yazı yazdırabileme
BATTERYStandart pil, Li-Ion 1750 mAh
Bekleme290 s (2G) / 270 s (3G) En fazla
Konuşma17 s 40 d (2G) / Up to 8 s 20 d (3G) En fazla
MuhtelİfSAR EU0.30 W/kg (kafada)    



Ankara Hayvanat Bahçesi (Atatürk Orman Çiftliği)


Hafta sonu hadi çocukları hayvanat bahçesine götürelim dedik. Çıktık geldik. Park yeri çoktan dolmuş, üzerine kaldırımlar da arabalar tarafından işgal edilmişti. Zar zor bir yer bulup park ettik. 

Kapıya yaklaştık ki bilet gişeleri kapatılmış, kontuarlar açılmış. İçeri girince duruma vakıf olduk. Aklıma geçenlerde haberlerde dinlediğim Ankara Büyükşehir Belediyesinin bahçeyi aldığına ilişkin bilgi geldi. Durum anlaşıldı. İçerisi daha önce görmediğim kadar kalabalıktı. Bahçe genel olarak bakımlı ve temizdi. Her yer yemyeşil. Hayvanlar için aynı şeyi söylemek isterdim ancak pek öyle değil. Hayvanlar bakımsız, pislikten kürklerinin renleri görünmüyor. Genellikle de oldukça açtılar. Bu durum üzücü.


Bu köpekbalığı görünümlü binanın öyküsü biraz acı. Eğer zamanında bitirilebilseydi Türkiye'nin ilk içinde gezilebilen akvaryumu olacaktı. Ancak bildiğim kadarıyla belediye her fırsatta yapımını engelledi ve yapılamadı. Şimdi tadilata almışlar eski akvaryum binasını belki bu defa bitirirler. Ama zaten Aqua Vega'da daha büyüğü açıldı. 

Doğrusu hayvanat bahçesi ama yıllardır önüne ket vurula vurula içeride öyle fazla bir hayvan görmeyi beklemeyin.


Tek zürafaya bu kadar çok ziyaretçi olması şaşırtıcı.


Üç beş kuş çeşidi içerisinde filamingolar ilginç.

 Bu çocuk bahçesi Hayvanat Bahçesinin içinde. Ben de 35-40 yıl önce aynı oyuncaklarla oynardım. Sanırım yakında bunları söküp daha modernlerini koyarlar. Ancak, anı olsun diye çocukken tepesine korka korka çıktığım oyuncak eski bir dost gibi burada kalsın bari.


Çocuk bahçesindeki bu garip merdivenlerin bir zamanlar burada ziyaretçileri dolaştıran filin sırtına çıkış için kullanılan merdivenler olduğunu bilen fazla kişi yoktur sanırım. 

Son sakini yıllar önce ölmüş olan fil barınağı öksüz kalmış. Bakalım Büyükşehir Belediyesi yeni hayvanlar mı getirecek, yoksa kalanların bakımsızlıktan birer birer terk-i diyar edişlerini mi öğreneceğiz.

Bilet gişesi, olmuş size zabıta karakolu. Personel harici oturmak yasak. Pazar günü olduğundan personel yok böylece oturan personeli göremedik. Sağ tarafta oturan personel değildi o nedenle kendisini fazla görüntülemedim. Ne mutlu bize.

Yıllardır, yok sit alanı (ki kısmen doğru, çevre tümülüs dolu), yok kıl, tüy diye bahçeye hemen hemen hiç bir ek yapılamamıştı. Yunus balıkları için başlanan havuz da yıllardır öyle orada durup duruyor.

 Üç beş kuruş alsaydınız da bari içerisinde daha çok hayvan olan bir bahçeyi ziyaret edebilseydi insanlar.


Siz de, "ne varmış, bir bakalım" diye düşünüyorsanız Ankara Hayvanat (hayvanlar demek) Bahçesi ziyaret saatleri 08.30 - 19.30.

16 Mayıs 2012 Çarşamba

El Yıkama Kimyasalı Ne?



Böyle şeyin yazısı mı olur? Ama insan şaşırıp kalıyor görünce.

Yer: Ankara, Bahçelievler BP benzinliği içindeki Burger King'in erkekler tuvaleti. Elimi yıkamaya meyledince üzerinde yazana büyülenmiş gibi kaldım. "H100 El Yıkama Kimyasalı". O ne be?

Standartlaşmaya, prosedürleri takip etmeye, bu derece tutku ile sarılmış işletmenin tuvaleti leş gibi sidik kokmasa rahatlayacağım. Ancak şuna bakın kimyasalla elimizi yıkatıyorlar! İnsan üç beş kuruş fazla verip sıvı sabun koyar tuvalete. :))

İşimi bitirip bir an önce çıktım pis kokan tuvaletten ama geriye aklımda ve telefonumda bu yazı kaldı.

7 Mayıs 2012 Pazartesi

Bilgisayar ve İnternet Nereden Nereye Geldi

Tamamen kendi bakış açımdan bir değerlendirmedir! (Ne de olsa burası benim blogum)

Bir kaç yıl içerisinde neler neler demode oldu?

Bilgisayar niyetine ilk gelenler Sinclair ZX Spectrum 48 ve Commodore 64'tü. Senelerce tahtlarını korudular.

Neler yapmadık ki onlarla? En son direkt halkbandı (27 Mhz, AM) üzerinden birbirimize program aktarıp çalıştırdığımızı hatırlıyorum (Tunç sen de hatırlıyor musun?). Ardından 80286'lı bilgisayarlar girdiler yaşantımıza. Kendi ekranları bile vardı, inanmazsınız! İşletim sistemleri üzerinde oyun bile oynanırdı. Gerçi monokrom, yani tek renkli (yeşil, turuncu artık şansınıza ne varsa) idiler ama televizyon bile renkli olalı fazla zaman geçmemişti o aralar. Tabi kimileri de deli gibi oyun oynadı bu cihazlarla. Ben pek oynayamadım, oyunlar fazla karmaşık geliyordu :)


Arada bir, iki başarılı deneme de görsek (Comodore Amiga gibi), PC'ler piyasayı kapıverdiler.

İlk PC'mi 1991 gibi edindim. Monokrom ekranlı 1 MB Ramli, 80 MB sabit diskli bir 80386-DX40 makineydi. Arkadaşlarımın firmasında toplamışlardı, geldiği gün güç kaynağı yandı. Sonra yıllarca DOS ile kullandım onu. Bir ara Windows 3.1 çıktı yükledim. Beğenmeyip burun kıvırdığımız Mac'in işletim sistemini ne kadar da güzel benzetmişlerdi. Norton Commander kullandık, dosya kopyalarken. Bir ara seri kablo lehimleyip bir tür ağ bile kurduk PC'ler arasında.

İşyerinde ilk modemi aldığımızda 1994'dü yanılmıyorsam. "BBS var" dediler bağlandık. İlk elektronik postamızı da onlar sayesinde alıp gönderdiğimizi hatırlıyorum. Böylece bizim son teknoloji bilgisayarlar haberleşme cihazına dönüşmeye başladılar.

Sonra İnternet'e bağlandı Türkiye dediler. Ucundan ucundan biz de bağlandık. Türkiye'nin yurt dışı çıkış hızı 64 kpbs idi. 128 kpbs'ye yükseldiğinde sevindik. Web tarayıcılar çıktığında da sevindik ama resimleri görmek çok yavaşlattığından uzun süre resimler kapalı kullandık tarayıcıları.

Servis sağlayıcı diye bir şeyler çıktı. İnternet erişimi satılmaya başlandı. O korkunç cızırtı sesleri ile bağlanmaya başladık.

Çevirmeli bağlantı nasıl bir ses çıkartıyordu diye merak ederseniz yukarıdaki videodan dinleyebilirsiniz.

Yıllarca çevire çevire kullandık bu İnternet'i. Önceleri 14.400 bps idi hızı, sonra 56 Kbps'ye kadar yükseldi. İyi de para ödedik bu bağlantılara emin olun.

Sonra Kablo İnternet ile tanıştık. Kafadan 64 Kpbs! Muhteşem bir hızdı. Üstelik devamlı bağlıydı. Böylece ilk sunucularımızı bile kurup test edebildik. Arada komşuların ağlarında ne var ne yok diye de bakmadık değil. Çünkü çok kolayca yapılabiliyordu. Sonra yarım yamalak özelleşti Kablo İnternet. Hızlar 3-4 kat artmıştı ki ne oldu bilinmez, görünmez bir el ne zamandır sürünmekte olan ADSL teknolojisini öne çıkardı. Hepimiz kapatıp kablo İnternet'leri geçiverdik. ADSL altyapısı halen tekel ve hızlarımız yerlerde sürünüyor.

2005-2007 gibi sosyal ağlar ile tanıştık. Türk kulanıcılar Facebook'u 2010'lu yıllarda delicesine kullanmaya başladı. Şimdilerde de Twitter pek revaçta.


İlk çıktığından beri Devletler İnternet'i kontrol etmeye çabaladılar. Bunun baskısını hiç olmadığı kadar 2010'lu yılarda hissetmeye başladık. Ayağa kalkıp yürüdük. Pek ciddiye almadılar ama hafif tırstıklarına da eminim.

Anladılar ki: İnternet ve Yeni Medya çok ciddi bir potansiyel'e sahip. Ya, işte böyle uyduruk Spectrum 48 ile başlayan macera kısa sayılabilecek bir sürede nerelere geldi?

Bakalım daha neler göreceğiz?

Gerçek ve Hakikat

Hakikat kırılgandır ve kişiden kişiye değişir gerçekse nispeten daha sağlam bir kavramdır. Örneğin kapalıyken televizyonun kumandasının açma...